JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56....

95
JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES Cilt Volume Sayı Issue Yıl Year 2 1 2019 ISSN: 2667-422X

Transcript of JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56....

Page 1: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN ANDADMINISTRATIVE SCIENCES

Cilt Volume

Sayı Issue

Yıl Year

21

2019

ISSN: 2667-422X

Page 2: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

SOSYAL, BEŞERİ ve İDARİ BİLİMLER DERGİSİ

2019, Cilt.2, Sayı.1 EDİTÖR Prof. Dr. Yüksel ÖZTÜRK Hacı Bayram Veli Üniversitesi [email protected] Telefon: +90 312 485 14 60/103 YAYIN KURULU Prof. Dr. Ali ÇELİKKAYA, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi. Prof. Dr. İhsan KALENDER, Gazi Üniversitesi. Prof. Dr. Kurtuluş KARAMUSTAFA, Erciyes Üniversitesi. Prof. Dr. İrfan YAZICIOĞLU, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi. Doç. Dr. Sedat YÜKSEL, College of Applied Science, Oman. Doç. Dr. Evren GÜÇER, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi. Dr. Öğr. Üy. Hüseyin ALKIŞ, Adıyaman Üniversitesi. Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Nevin SERT, Selçuk Üniversitesi. Dr. Öğr. Üyesi Menekşe ÖZTOPRAK, Başkent Üniversitesi. HAKEM KURULU Prof. Dr. Ahmet TAYFUN, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi. Prof. Dr. Ali KÖSE, Marmara Üniversitesi. Prof. Dr. Alptekin SÖKMEN, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi. Prof. Dr. Arzu KILIÇLAR, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi. Prof. Dr. Bülent SEZEN, Gebze Teknik Üniversitesi. Prof. Dr. Ebru Tümer KABADAYI, Gebze Teknik Üniversitesi. Prof. Dr. Güler SAĞLAM ARI, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi. Prof. Dr. Kurtuluş KARAMUSTAFA, Erciyes Üniversitesi. Prof. Dr. Mithat ÜNER, Atılım Üniversitesi. Prof. Dr. Zeynep ASLAN, Adnan Menderes Üniversitesi. Doç. Dr. Atınç OLCAY, Gaziantep Üniversitesi. Doç. Dr. Cemalettin AKTEPE, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi. Doç. Dr. Cüneyt TOKMAK, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi. Doç. Dr. Evren GÜÇER, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi. Doç. Dr. Kadri Gökhan YILMAZ, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi. Doç. Dr. Lütfi BUYRUK, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi. Doç. Dr. Mehmet BAŞ, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi. Doç. Dr. Metehan TOLON, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi.

Page 3: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Doç. Dr. Nuray TOSUNOĞLU, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi. Doç. Dr. Saadet Pınar TEMİZKAN, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi. Doç. Dr. Seyhan ÇİL, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi. Dr. Öğr. Üyesi Ali Turan BAYRAM, Sinop Üniversitesi. Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Atalat DUTUCU, Sakarya Üniversitesi. Dr. Öğr. Üyesi Derya Evrim KOÇ, Sakarya Üniversitesi. Dr. Öğr. Üyesi Gül ERKOL BAYRAM, Sinop Üniversitesi. Dr. Öğr. Üyesi Selma KALYONCUOĞLU, Ankara HBV Üniversitesi, Ankara Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Cem OĞULTÜRK, Milli Savunma Üniversitesi. Dr. Öğr. Üyesi Menekşe Öztoprak, Başkent Üniversitesi, Ankara Dr. Pınar AKARÇAY, Uppsala University. Dr. Öğr. Üyesi Tacettin GÖKHAN, Özçelik Nişantaşı Üniversitesi. Dr. Öğr. Üyesi Yaşar SUVEREN, Sakarya Üniversitesi. Dr. Öğr. Üyesi Zeki YÜKSEKBİLGİLİ, Nişantaşı Üniversitesi, İstanbul

ODAK VE KAPSAM

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi’nin yayın odağında; Sosyal Bilimler alanındaki profesyonellere akademik katkı sağlayan, sektörel uygulamalara katkı sağlayan teorik ve uygulama arasında köprü olan, Sosyal Bilimler alanlarında ulusal ve uluslararası karşılaştırmaları inceleyen eserler yer almaktadır.

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi’nin yayın kapsamında; Arkeoloji, Atatürk İlke ve Cumhuriyet Tarihi, Avrupa Birliği, Bankacılık ve Sigortacılık, Batı Sanatı ve Çağdaş Sanat, Beşiri ve İktisadi Coğrafya, Bilgi ve Belge Yönetimi, Bölgesel Çalışmalar, Çağdaş Dünya Tarihi, Çocuk Gelişimi, Dilbilimi, Ekonometri, Erken Hristiyan ve Bizans Sanatları, Eskiçağ Tarihi, Felsefe, Finans, Fiziki Antropoloji ve Paleoantropoloji, Fiziki Coğrafya, Gazetecilik ve Medya Çalışmaları, Gelişim Psikolojisi, Genel Türk Tarihi, Görsel İletişim Tasarımı, Halkla İlişkiler, İktisadi Düşünce, İktisat Tarihi, İletişim Çalışmaları, Kamu Yönetimi, Makro İktisat, Maliye, Mikro İktisat, Muhasebe, Nicel Karar Yöntemleri, Organizasyon, Ortaçağ Tarihi, Osmanlı Kurumları ve Medeniyeti, Öğrenme-Bilişsel-Biyo-Deneysel Psikoloji, Pazarlama, Reklamcılık, Sanat Tarihi, Sinema, Siyasi Düşünceler, Siyasal Hayat ve Kurumlar, Siyaset Bilimi, Siyasi Tarih, Sosyal Hizmet, Sosyal Politika, Sosyal Psikoloji, Sosyal ve Kültürel Antropoloji, Sosyoloji, Turizm, Türk İslam Sanatı, Uluslararası İktisat, Uluslararası İlişkiler, Uluslararası Ticaret, Uygulamalı Psikoloji, Üretim ve Operasyon Yönetimi, Yakınçağ Tarihi, Yeniçağ Tarihi, Yerel Yönetimler, Kent ve Çevre Politikaları, Yönetim Bilişim Sistemleri, Yönetim ve Strateji, Yükseköğretim Çalışmaları yer almaktadır.

Page 4: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

YAYIN SIKLIĞI Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi elektronik ortamda yayın yapan hakemli bir dergidir. Aylık yayın yapan dergide yılda 12 sayı yayınlanmaktadır.

YAYIN DİLİ Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi Türkçe olarak yayın yapmaktadır. Ancak her bir makalede İngilizce başlık, abstract ve keywords bulunmalıdır.

Page 5: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

SOSYAL, BEŞERİ ve İDARİ BİLİMLER DERGİSİ

2019, Cilt.2, Sayı.1

İÇİNDEKİLER/CONTENTS

Kavramsal Makale Psikolojik Yanlılıkların Finansal Çerçevede Değerlendirilmesi (Evaluation of Psychological Biases in the Financial Framework) Selim AREN ss.1-25. Araştırma Makalesi Zincir Kahve İşletmelerinde Algılanan Hizmet Kalitesinin Ölçümü: Eskişehir’de Bir Uygulama (Measuring Perceived Service Quality in Coffee Chains: An Examination in Service Eskişehir) Müjdat ERTÜRK ss.26-43. Kavramsal Makale Birleşmiş Milletler Barış Gücü Operasyonlarında Afrika’nın Yeri (The Place of Africa in United Nations Peacekeeping Operations) Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop) Geomorphology in General Terms) Hüseyin GÜL ss.57-68. Araştırma Makalesi Türk Atasözleri ve Deyimlerinde Toplumsal Cinsiyet Algısı-Türk Atasözleri ve Deyimlerinin “Cinsiyetçi” Roller Üzerinde Etkileri (Gender Perception in Turkish Proverbs and Idioms – The Effect of Turkish Proverbs and Idioms On “Sexist/Gendered” Roles) Aysun BERK YILMAZ ss.69-90.

Page 6: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşerî ve İdari Bilimler Dergisi 2019, 2(1):1-25.

DOI: 10.26677/TR1010.2019.81 ISSN: 2667–422X Dergi web sayfası:

https://www.sobibder.org

KAVRAMSAL MAKALE

Psikolojik Yanlılıkların Finansal Çerçevede Değerlendirilmesi

Prof. Dr. Selim AREN, Yıldız Teknik Üniversitesi İİBF İşletme Bölümü, e-posta: [email protected] ORCID: https://orcid.org/0000-0003-1841-0270

Öz

Davranışsal finans yöntem olarak psikolojiyi kabul ettiği için yararlandığı pek çok değişkeni de psikoloji biliminden alır. Ağırlıklı olarak kısa yollar ve yanlılıklar olarak ifade edilen bu değişkenler finansal araştırmalara entegre edilerek finansal karar alma ve risk alma davranışlarının anlaşılmasına çalışılmıştır. Ancak bu çabalar gösterilirken çalışmalara konu olan yanlılıkların basit tanımları ve kısa açıklamalarının yapılmasından öte bir değerlendirmenin yapılmadığı da görülmektedir. Bu eksiklik hem çalışmalarda modelin yetersiz ve eksik oluşturulmasına hem de elde edilen bulguların sınırlı yorumlanmasına yol açmaktadır. Görülen bu eksikliğin ileriki araştırmalarda giderilebilmesine katkı sağlamak amacı ile bu çalışmada bilhassa davranışsal finans literatüründe görece olarak az çalışılan yanlılıkları finansal bağlamda incelemek, sebep ve sonuçlarını ortaya koymak, diğer yanlılıklarla ilişkisine atıfta bulunmak, finansal kararlara ve özellikle risk alımına etkisini vurgulamak amaçlanmıştır. Bu çerçevede ele alınan yanlılıklar; geç anlama, oto kontrol, yakın zamanda olana önem verme, bağış ve statükoyu koruma yanlılıklarıdır.

Anahtar Kelimeler: Davranışsal Finans, Yanlılıklar, Risk Alma. Makale Gönderme Tarihi: 1.3.2019 Makale Kabul Tarihi: 20.3.2019

Önerilen Atıf: Aren, S. (2019). Psikolojik Yanlılıkların Finansal Çerçevede Değerlendirilmesi, Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):1-25. © 2019 Sosyal, Beşerî ve İdari Bilimler Dergisi.

Page 7: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):1-25.

2

Journal of Social, Humanities and Administrative Sciences

2019, 2(1):1-25. DOI: 10.29226/TR1001.2019.x ISSN: 2667–422X Dergi web sayfası:www.sobibder.org

CONCEPTUAL PAPER

Evaluation of Psychological Biases in the Financial Framework

Prof. Dr. Selim AREN, Yıldız Technical University, Faculty of Economics and Administrative Sciences, e-mail: [email protected] ORCID: https://orcid.org/0000-0003-1841-0270

Abstract

Behavioral finance accepts psychology as method and takes many variables of psychology. These variables, which are mainly referred to as short cuts and biases, have been integrated into financial researches to understand financial decision making and risk taking behaviors. However it is seen that there are no evaluations other than simple definitions and brief explanations of biases. This deficiency leads to inadequate and incomplete creation of the models and limited interpretation of the findings. The aim of this study is to examine the relatively less studied biases in the financial context, to put forward the reasons and results, to refer to its relationship with other biases, to emphasize the effect on financial decisions and especially on risk taking. The biases discussed in this framework; hindsight, self control, recency, endowment and the status quo.

Keywords: Behavioral Finance, Biases, Risk Taking. Received: 1.3.2019 Accepted: 20.3.2019

Suggested Citation: Aren, S. (2019). Evaluation of Psychological Biases in the Financial Framework, Journal of Social, Humanities and Administrative Sciences, 2(1):1-25. © 2019 Sosyal, Beşerî ve İdari Bilimler Dergisi.

Page 8: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Selim AREN

3

GİRİŞ

Davranışsal finans bireylerin neoklasik finansın öngördüğü gibi rasyonel davranmadığı ve çeşitli psikolojik yanlılıkların (yanlılık) etkisi altında karar aldığını öngörür. Bu özelliği ile neoklasik finanstan gerek metot olarak ve gerekse de kabulleri bakımından farklıdır (Aren, 2018). Temel uygulama yöntemi olarak psikolojiyi seçtiği için kullandığı değişkenlerin hemen hepsi de psikoloji teorisinden gelir. Genel olarak neoklasik finans yanlılık olarak kabul edilen bu değişkenleri bireylerin rasyonel karardan sapmasının temel unsurları olarak kabul eder.

Yanlılık kişiseldir ve mizaca dayanır. Bir başka ifade ile karakterin ilk şekillendiği döneme kadar gider. Ancak yıllar içinde gerek bireyin yaşadıkları ve gerekse de edindiği bilgiler neticesinde değişebilir, ortadan kalkabilir yahut farklı yanlılıklar ilave olabilir. Burada kullanılan yaşanmışlık ifadesi tecrübeden farklıdır. Tecrübe bireyin geçmişte aldığı kararlardan ve bunların sonuçlarından çıkardığı derstir. Özü itibari ile bilişsel (cognitive) bir süreci gerektirir. Oysaki yaşanmışlıktan kast edilen, bireyin hayatı boyunca yaşadığı her anın onda yarattığı bilişsel ve hissi (affective) olgunluktur. Bu açıdan değerlendirildiğinde tecrübenin oluşması için bilişsel bir süreç gerekli iken yaşanmışlık için bu şart değildir. Yaşananların yarattığı his yeterlidir. Yaşanmışlık ile tecrübe arasındaki tek fark bu da değildir. Önemli bir diğer fark da yaşanmışlığın bilinçsizlik (unconscious) boyutuna da sahip olmasıdır. Bir diğer deyişle kişi yaşadıklarının kendinde bıraktığı etkiden haberdar bile olmayabilir. Ama yaşanmışlıklar yine de onun hayatına etki eder.

Yanlılıklar insanların günlük hayatlarının olağan akışında kullandıkları kısa yollar (short cut) olarak da kabul edilebilir. Bu çerçeveden değerlendirildiğinde neoklasik yaklaşımın öngördüğü gibi hatalı ve irrasyonel olmak zorunda da değildir. Çoğu zaman pratiktir, karmaşık durumlarda kolay ve hızlı karar almaya yardımcı olur ve tecrübe ile birleştiğinde de aslında son derece faydalı kararlara yol açar. Mesela çeşitli şikâyetler ile kendisine gelen hastayı gören doktor benzer vak’alarla çok sayıda karşılaştığı ise hızlı bir şekilde sezgilerine de güvenerek teşhis koyar. Bu teşhis, pek çok tahlil ve röntgen isteyen ve bunlara bakarak karar veren bir başka bir doktorun teşhisi ile aynı olabilir. Hatta farklı bile olsa ilkinin de doğru olma ihtimali vardır. Çünkü aynı tahlil ve röntgene bakan farklı doktorların farklı teşhislerinin de olması da sıkça karşılaşılan bir gerçektir.

Benzer şekilde yatırımcılar da bu kısa yollardan (sezgilerinden) istifade eder. Kriz dönemlerini yaşayan, yüksek volatileyi gören yatırımcılar kimi zaman tamamen sezgilerine dayalı olarak hangi yatırımda yahut nakitte kalması gerektiğine karar verir. Yine pek çok mali tabloyu değerlendirmiş tecrübeli analistler hızlı bir şekilde firmaların tablolarını analiz ederken hangi kalemlere ne kadar önem vereceklerine ilişkin kendilerince geliştirdikleri kısa yolları kullanırlar.

Davranışsal finans araştırmaları da bu çerçevede yatırımcıların risk algılarını ve yatırım tercihlerini araştırırken çok sayıda yanlılığın etkisini değerlendirir. Literatür bu yanlılıkların sayısına ilişkin fikir birliğinde değildir. Kimi web siteleri yüz sayısından fazla yanlılıktan bahsetse de bir yayında en çok yanlılığı ele alan Pompain (2008) ondokuz yanlılığa atıfta bulunur. Bunların bir kısmı daha çok bir kısmı ise daha sınırlı sayıda çalışmada incelenmiştir. Ancak çalışmaya konu olma sıklıkları kadar önemli bir diğer unsur da bu yanlılıkların teorik çerçevede ele alınmalıdır. Gerek ulusal gerekse de uluslararası literatüre bakıldığında uygulamalı çalışmalarda yanlılıklara ilişkin verilen birer tanım ve birkaç kısa paragraflık açıklamadan öte bir bilgi görülmemektedir. Bu kısa metinler psikolojideki özellikleri barındırmakta ama finansal çıkarıma çok sınırlı yer vermektedir.

Bu çalışma görülen bu eksikliği gidermeyi hedeflemiştir. Bu çerçevede davranışsal finans literatüründe görece olarak daha az teorik finansal bağlamda ele alınan geç anlama (hindsight) yanlılığı, oto kontrol (self control) yanlılığı, yakın zamanda olana önem verme (recency) yanlılığı,

Page 9: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):1-25.

4

bağış (endowment) yanlılığı ve statükoyu koruma (status quo) yanlılığı değerlendirilmiştir. Değerlendirmeler, incelenen her bir yanlılık için psikoloji literatüründen çizilen teorik çerçeveye, finansal araştırmalar bağlamında yatırım ve yatırımcı ilişkisi kurarak yapılmıştır. Ayrıca yine incelenen her bir yanlılığın diğer yanlılıklarla ilişkisi, risk algısına etkisi ve yatırım kararlarındaki rolü de değerlendirilmiştir. Bu bakımlardan çalışmanın bildiğimiz kadarı ile tek olma ve bundan sonraki davranışsal finans araştırmaları için önemli metodolojik dayanak ve kolaylık sağlama özelliği vardır. Çalışmanın takip eden bölümlerinde her bir yanlılık tek başına yukarıda belirtilen çerçevede ele alınacaktır. Son bölüm olan sonuç ve değerlendirmede de genel olarak çalışmanın sağladığı katkı ele alınacaktır.

GEÇ ANLAMA YANLILIĞI

Geç anlama (hindsight) yanlılığı bireyin öngördüğünden daha doğru cevap verdiğine ilişkin hatalı düşüncesidir (Schkade ve Kilboume, 1991). Hawkins ve Hastie’ye göre ise bir olayın sonucundan haberdar olan kişilerin sonuç gerçekleşmeden önce ilgili sonucu tahmin edebileceklerine ilişkin yüksek inançlarıdır (Guilbault vd., 2004).

Gelecek belirsizdir (uncertainty) ve geleceğe ilişkin tahminler öngörülen ve öngörülemeyen pek çok değişkenden etkilenir. Dolayısıyla istisnai durumlar haricinde kesin tahminler yapmak mümkün değildir. Her tahmin doğruluk ihtimali barındırdığı gibi yanlış çıkma ihtimaline de sahiptir. Geleceğe yönelik tahminde bulunan kişiler bu gerçeği bilirler. Ancak bu yanlılıktan etkilenen kişiler olaylar meydana geldikten sonra kendilerinin geçekleşeni bildiğini, başka bir sonucun çıkma ihtimalinin olmadığını ve bu sonucu da önceden söylediklerini ifade ederler. Bu geç anlama yanlılığı olarak ifade edilir. Kimi zaman sonucun gerçekten önceden tahmin edilmiş olması dahi bu yanlılıktan etkilenilmediğini göstermez. Özellikle finansal piyasalarda gerçekleşen sonuç, pek çok tesadüfi faktörün bir araya gelmesinin neticesidir. Bu sebeple sonucun tahmin edilmesi, doğru düşünüldüğünü veya tek neticenin o olduğunu göstermez.

“Biliyordum” etkisi olarak da kabul edilen bu yanlılık aslında Roese ve Vohs (2012)’un ifade ettiği gibi tek ve üniter yapıda değildir. Üç alt kategoriden oluşur:

1. Hafıza bozukluğu (memory distortion); bireyin önceki yargısını yanlış hatırlaması.

2. Kaçınılmazlık (inevitability); meydana gelen olayın önceden belirlenmiş olduğuna ilişkin inanç.

3. Öngörebilirlik (foreseeability); Kişinin kendi bilgi ve yeteneğine ilişkin inancı.

Hafıza bozukluğu “ben söylemiştim” (I said it would happen) şeklinde formüle edilebilir. Kişinin gerçekleşeni önceden söylediğine ilişkin yanlış düşüncesidir (gerçekte önceden böyle bir şey söylememiştir). Dolayısıyla kişi önceki yargısını yanlış hatırlar (hafızasından yanlış çağırır) ve bunu ifade eder.

Kaçınılmazlık aslında hafıza bozukluğunu kapsar ve “bu olacaktı” (It had to happen) şeklinde ifade edilen yanılgıdır. Birey sonuç meydana geldikten sonra, gerçekleşenden başka bir sonucun gerçekleşme ihtimali olmadığını düşünür ve ifade eder (aslında başka sonuçlar da muhtemeldir).

Öngörebilirlik ise “biliyordum” (I knew it would happen) olarak ifade edilir ve yapısı itibari ile özneldir, kişiye özgüdür ve bütün olanı önceden bildiğine ilişkin yanlış inancıdır.

Geç anlamanın bu üç alt kategorisi birbiriyle ilişkili de olsa tam olarak birbirinin aynısı değildir. Hafıza bozukluğu bireyin ağırlıklı olarak içinde yaşadığı bir durumdur. Kendi özgüvenini tazeler

Page 10: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Selim AREN

5

ve canlı tutar. Kaçınılmazlık olayların sorumluluğunu üstlenmeme veya başkalarını sorumlu tutma güdüsü ile oluşur. Bir sonuç kaçınılmaz ise birey bundan sorumluluk hissetmez. Yahut kararı veren başka bir kişi ise “kaçınılmazı” göremediği için rahatlıkla suçlanabilir. Öngörebilirlik ise daha çok kişinin sosyal statüsünü desteklemek amacını taşır. Ben biliyordum diyerek kendi yetenek ve bilgisine ilişkin sosyal çevresini ikna etme gayreti söz konusudur.

Christensenszalanski ve Willham (1991) geç anlama yanlılığının kişinin zihninde oluşan bilişsel ve başkalarını etkileme isteğinden kaynaklanan motivasyonel süreçlerden kaynaklandığını öngörür. Gerçi kendi çalışmalarında sadece bilişsel süreçleri destekler bulgulara ulaşmış olsalar da başka araştırmacılar motivasyonel faktörlerin de etkisini bildirmektedir (Guilbault vd.,2004; Roese ve Vohs, 2012).

Guilbault vd., (2004) genel olarak geç anlama yanlılığının altında yatan dört faktör olduğunu ifade eder: Eski kararların hatırlanması, gerçekleşen sonuçlara demir atma, yargıyı tekrar oluşturma, kendini sunma isteği.

Eski kararların hatırlanması, bireyden geçmişteki bir kararını hatırlaması istendiğinde görülen etkidir. Kişi gerçekleşen sonuca göre kararını hatırlama eğiliminde olur. Bu etki Roese ve Vohs (2012)’un ifade ettiği hafıza bozukluğuna sebep olur.

Gerçekleşen sonuçlara demir atma ise kişinin meydana gelen olayın olasılığının baştan beri kesin (%100) olduğuna kendini inandırmasıdır. Bu da Roese ve Vohs (2012) tarafından kaçınılmazlık olarak ifade edilen geç anlama türüne işaret eder.

Bir diğer değişken ise gerçekleşen sonuca bakarak bireyin yargısını tekrar değerlendirmesi, sonucu destekler bulguları ön plana alıp, desteklemeyenleri dikkat dışında tutmasıdır. Roese ve Vohs (2012) bunu da kaçınılmazlık altında değerlendirmiştir.

Son etki ise kendini sunma olarak ifade edilen motivasyonel unsurdur. Kişinin kendini sosyal çevresine bilgili ve yetkin gösterme isteğini ifade eder. Roese ve Vohs (2012) tarafından öngörebilirlik olarak değerlendirilen geç anlamanın alt kategorisine işaret eder.

Dolayısıyla geç anlamaya sebep olduğu düşünülen dört etkiden ilki hafıza bozukluğu, ikinci ve üçüncüsü kaçınılmazlık ve sonuncusu da öngörebilirlik geç anlamasına yol açar.

Geç anlama yanlılığına ilişkin çalışmalar genel olarak iki farklı şekilde tasarlanır (Musch ve Wagner, 2007): Hafıza tasarımı (memory design) ve varsayımsal tasarım (hypothetical design). Hafıza tasarımında bireylere bir olayın sonucunun gerçekleşme ihtimali sorulur. Sonra olayın sonucuna ilişkin bilgi verilir ve devamında bu sonucun gerçekleşme ihtimali tekrar sorulur. İki durum arasındaki fark geç anlamanın işareti olarak değerlendirilir.

Varsayımsal tasarımda ise denekler iki gruba ayrılır. İlk gruba hafıza tasarımında olduğu gibi davranılırken diğer gruba sonuç bilgisi verilmez ve iki grubun tahmin olasılıkları karşılaştırılır. İki grup arasındaki fark, genç anlama olarak kabul edilir.

Bu iki tasarımdan Roese ve Vohs (2012) ve Bhattacharya ve Jasper (2018) ilkinin daha sağlıklı olduğunu ifade eder.

Geç anlama yanlılığı ile ilişkilendirilen çeşitli değişkenler vardır. Bunlardan en fazla çalışılanı kuşkusuz gerçek dünyaya ait olaylar ve almanak (tarihi) olaylarıdır. Yapılan araştırımalar almanak olaylarında geç anlama yanlılığının daha güçlü tespit edildiğini gösterir (Guilbault vd., 2004). Sıkça çalışılan bir diğer değişken ise alan bağımlı ve alan bağımsız düşünme yeteneğidir. Alan bağımlı bireylerde bilgiyi algılama ve analizde dış çevre belirleyici iken alan bağımsız bireyler dış çevreden bağımsız algılama ve değerlendirme özelliğine sahiptir. Dolayısıyla alan bağımlılığı geç anlama yanlılığını arttıran bir özelliktir (Musch ve Wagner, 2007; Biais ve Weber,

Page 11: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):1-25.

6

2009). Yine bu bağlamda Musch ve Wagner (2007) zeka ile geç anlama arasında ters ilişki olduğunu ifade eder. Genel olarak zeki ve özgür düşünceye sahip kişiler (alan bağımsız) bu yanılgıdan daha az etkilenmektedir.

Uzmanlık ise ihtilaflı olan konulardan biridir. Christensenszalanski ve Willham (1991) ve Munoz ve Vicente (2018) uzmanlığın bu yanılgıyı hafifleteceğini bildirmesine karşın Guilbault vd. (2004) uzmanlık ile geç anlama yanlılığı arasında bir ilişki tespit edememiştir.

Bilgi de ilişkili değişkenlerden biridir (Blank ve Nestler, 2007). Birey kendisine sunulan bilgilerden yargısını destekleyenleri seçip, desteklemeyenleri göz ardı ettikçe hafıza bozulması görülür ve geç anlama yanılgısının gücü artar (Guilbault vd., 2004; Roese ve Vohs, 2012).

Wilson ve Gilbert (2008) ise olayla ilgili anlatıların (narrative) rolüne dikkat çekerek hikâye (story) ne kadar iyiyse geç anlama yanlılığının da o kadar güçlü olacağına işaret eder. Roese ve Vohs (2012) da benzer şekilde sürpriz sonuçlara ilişkin ilgi çekici açıklama ve konuşmaların, basitleştirmelerin geç anlama yanlılığı üzerinde etkili olduğunu çünkü bireylerde tutarlılık ve kesinlik hissi yarattığını ifade eder.

Biais ve Weber (2009) ise geç anlamayı kişilik ile ilişkilendirmiştir. Bu çerçevede dogmatik ve rijit kişilerde bu yanılgının görülme ihtimalini yüksek belirlerken büyük beşli (big five) kişilik özelliklerinden olan sorumluluk (conscientiousness) ile ilişkisine dair yeterli kanıt elde edememiştir.

Genç anlama yanlılığının ilişkili olduğu çeşitli yanlılıklar da vardır. Aşırı güven bunlardan biridir. Aşırı güven, kişinin performansına ait inancı ile gerçek performansı arasındaki farktır. Kişi çeşitli objektif ve sübjektif değerlendirmeleri neticesinde yatırım kararı verir. Bu kararı verirken elbette yatırımın başarısına ilişkin inancı vardır ancak yatırımın başarısını objektif değerlendirme yeteneği genellikle yoktur. Bilhassa yatırım başarılı olduğunda bunun kendi yeteneklerinden mi yoksa diğer unsurlardan mı meydana geldiğini ayrıştırma bilgeliğine sahip değildir. Yatırım başarılı olduğunda geriye dönüp bakarak ne kadar doğru bir karar verdiğine ve yatırım yetkinliğinin yüksekliğine kanaat getirebilir. Sonuç ortaya çıktıktan sonraki bu değerlendirme, geç anlama yanlılığıdır. Ancak aynı zamanda aşırı güveni de besler. Bilindiği gibi aşırı güven başarıya sebep olmaz ancak başarı aşırı güvene yol açar. Bu, kişinin bir sonraki yatırıma da daha istekli ve özgüvenli girmesine yol açar.

Bu çerçevede aşırı güven ile birlikte kontrol yanılsamasının (illusion of control) da ortaya çıkması beklenir. Bir önceki örnekte ifade edildiği şekilde başarılı sonuçların ortaya çıkması kişinin olayları ve sonuçları kontrol edebileceğine ilişkin yanlış inancına da yol açabilecektir. Üst üste birkaç yatırım kararı başarılı olan yatırımcı geçmişi değerlendirdiğinde bu başarıda kendi öngörü ve yatırım yeteneğini başrole koyabilir. Sonrasında başarısızlıklar yaşansa da bunlar da kötü şans yahut başkalarının yanlış karar ve eylemleri ile geçiştirilebilir, hatta hafızadan tamamen silinebilir. Bu noktadan bakılınca kontrol yanılsaması hafıza bozukluğu olarak ifade edilen geç anlama yanlılığının de hem sebebi hem sonucu olur.

Finansta miyopluk kısa vadeli getirilere odaklanarak uzun vadeli getirileri kaçırma davranışı olarak değerlendirilir. Roese ve Vohs (2012) miyopluğu problemin nedeninin belirlenmesinde, yanlış sebebe odaklanma veya doğru sebebin etkisini abartma olarak tanımlar. Geç anlama yanlılığı ile ilişkilendirilmesi iki noktadan sağlanır. İlki, sonuçlar meydana geldiğinde bireyin bu sonucu verecek aklına ilk gelen değişkene odaklanmasıdır. Bu değişken sonuç üzerinde etkili de olabilir, etkisiz de. Ancak bilhassa finansal olaylarda tek bir değişkenin ilgili yatırım performansını açıklayacağını düşünmek oldukça yanıltıcıdır.

Diğer taraftan miyopluğun ikinci etkisi, tarafları suçlamakta kendini gösterir. Başarısız bir yatırım kararından sonra suçlunun ilgili varlığı tavsiye eden yatırım danışmanı veya bilgi

Page 12: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Selim AREN

7

kaynağı olarak değerlendirilmesi bu duruma örnektir. Rasyonel bir yatırımcıdan beklenen çeşitli bilgi kaynaklarını dikkate alarak ağırlıklandırması ve analiz etmesidir. Bu analiz neticesinde ulaştığı kararı alması beklenir. Dolayısıyla düşük veya yüksek performansın tek sebebi bilgi kaynağı veya danışman olmamalıdır. Ancak miyopluk bu gerçeğin göz ardı edilmesine sebep olur.

Sonuç olarak geç anlama yanlılığının aşırı güven (Guilbault vd.,2004; Musch ve Wagner, 2007), miyopluk (Roese ve Vohs, 2012) ve kontrol yanılsamasının (Roese ve Olson, 2007; Shepperd vd., 2008) yanı sıra kendine atfetme (Roese ve Vohs, 2012), benlik saygısı (self esteem) (Sedikides ve Gregg, 2008), demir atma (Guilbault vd., 2004), aşinalık (Christensenszalanski ve Willham, 1991), bulunabilirlik ve doğrulama gibi yanlılıklarla da ilişkili olduğu çeşitli çalışmalarda tespit edilmiştir.

Geç anlama yanlılığı karar alma hatalarına (Louie vd., 2007) sebep olduğu gibi düşük getiriye (Biais ve Weber, 2009; Munoz ve Vicente, 2018), optimal olmayan portföy seçimine, hatalı risk yönetimine ve hatalı bilgi işlemeye (Biais ve Weber 2009) de yol açar. Risk alma ile ilişkisi direkt ortaya konmamış olsa da Cristina (2009) ve Merkle (2017) dolaylı olarak risk alımını arttırdığını ifade etmişlerdir.

OTO KONTROL YANLILIĞI

Baumeister (2002) oto kontrolü, dürtülerin üstesinden gelme yeteneği olarak ifade eder. Bireyin dürtülerinin söylediği anlık faydayı (hazzın), gelecekte sebep olacağı maliyetleri düşünerek dengeleyebilmesidir. Bu kolay bir iş değildir ve her bireyin her zaman başardığı bir davranış olarak değerlendirilmemelidir. Shiller (2006) de insanların oto kontrol yeteneklerinin zayıflığından bahsederek bu konuya değinir.

Strömback vd., (2017) oto kontrolü gelecekteki benliğin, mevcut benliği kontrol etme yeteneği olarak değerlendirir. Aslında Baunmeister (2002)’in tanımından çok farklı değildir. Bireyin geleceği düşünerek bugünü kontrol etmesi fikrine dayanır.

Finansal açıdan konuya yaklaşıldığında ise Sahi (2017) oto kontrolü, gelecek için tasarruf yapmak (yatırım) için bugünkü harcamaları (tüketimi) erteleme davranışı olarak ele alır.

Dolayısıyla oto kontrol yanlılığı; düşük getirili tüketimi yüksek getirili yatırıma tercih ettiren dürtü, istek ve davranıştır. Sahi vd., (2012) de oto kontrol yanlılığını, insanın yarını kurtarmak için bugünkü tüketimini ertelemesine neden olan insani davranış eğilimi olarak kabul eder.

Bireyin ihtiyaçları sınırsız ama maddi kaynağı sınırlıdır. Bu sebeple kişilerin ihtiyaçları ile paralarını denkleştirmesi gerekir. Dikkat edilmesi gereken önemli nokta, şu anki ihtiyaçları değerlendirirken, gelecekte oluşması muhtemelen ihtiyaçların da düşünmesi ve planlamasıdır. Bu çerçevede rasyonel finans bireyin gerekli düzenlemeleri yaparak zamanlar arası (kısa ve uzun gelecekte) eşit bir refah seviyesini oluşturmasını öngörür (Yaşam Döngüsü Teorisi) (Selart vd., 1997). Bunun için kimi zaman tasarruf etmeli ve kimi zaman da borç almalıdır ki zamanlar arası refah düzeyi eşit olabilsin. Ancak rasyonel finansın diğer pek çok öngörüsü gibi bu da gerçek hayatta fazlaca gözlemlenemez. Bireyler için genellikle bugünkü harcamanın hazzı (faydası) gelecekteki harcamadan (tasarruf etmekten) fazladır. Bu sebeple sıklıkla pek çok ülkede düşük tasarruf oranları, yüksek harcama ve borçlanma davranışı görülür. Bunun altında yatan olgu bireylerdeki oto kontrol eksikliğidir.

İnsanlardaki bu eksiklikten hareketle Shefrin ve Thaler (1988) davranışsal yaşam döngüsü hipotezini ortaya atmıştır. Davranışsal yaşam döngüsü teorisine göre her insanın içinde uzun dönemli düşünen planlayıcı (planner) ile şu anki durumdan endişeye kapılan yapıcı (doer) vardır

Page 13: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):1-25.

8

ve bu ikisi arasında sürekli bir çatışma söz konusudur (Strömback vd., 2017). Bireylerin finansal davranışının belirleyicisi ise oto kontrolleri ve zihinsel muhasebe olarak adlandırılan bütçeleme sistemidir.

Sahi (2017) bireyin duygusal (emotional) ve rasyonel yönleri arasında içsel bir çatışma olduğuna ve bazı tüketim harcamalarının baştan çıkarıcı özelliğinden dolayı buna karşı koyacak güçlü bir iradenin gerekliliğine (oto kontrol) vurgu yapar.

Zihinsel muhasebe ise, bireyin zihnindeki (hayali) hesaplar ve paranın farklı şekilde kategorize edilmesidir. Shefrin ve Thaler (1988) insanlardaki üç farklı zihinsel hesaptan bahseder: Mevcut gelir, cari varlıklar (servet) ve gelecekteki gelir.

Teori, insanların tüketim için, mevcut harcanabilir gelirlerini mevcut varlıklardan, mevcut varlıklarını da gelecekteki gelirlerinden daha fazla kullanmaya istekli olduklarını varsayar (Selart vd., 1997).

Dürtüleri kontrol etme yeteneği, yaşamın birçok alanında uzun vadeli başarı için anahtar faktördür. Buna ilişkin olarak Strömback vd. (2017) 1972 yılında Mischel vd. tarafından yapılan çalışmaya vurgu yapar. Mischel vd. okul öncesi yaşta bulunan bir grup çocuğa bir adet atıştırmalık vermiş ve eğer bunu yemeden 15 dk. beklerlerse ikinci bir tane daha verileceğini ama beklemezlerse sadece verilenle yetinmeleri gerektiğini söylemişlerdir. Çocukların yaklaşık %67’si beklemeyi başaramamıştır. Bu bireylerde oto kontrol zayıflığının göstergesi olarak değerlendirilir. Ayrıca Mischel ve ekibi bu çocukları ileriki yaşlarda da incelemeye devam ettiğinde oto kontrol yeteneği olanların daha yüksek akademik başarı gösterdiklerini tespit etmişlerdir. Benzer şekilde başka bir çalışmada Moffitt vd. de yüksek oto kontrol yeteneği olan çocukların hayatlarının ileriki yıllarında daha iyi ekonomik şartlara sahip olduklarını, ev alma ve emeklilik planlarına katılmalarının daha yüksek ihtimal barındırdığına ilişkin bulgular sağlamışlardır (Strömback vd., 2017).

Finansal alanında yapılan çalışmalar da bunu desteklemektedir. Genel olarak oto kontrol eksikliğinin başarısızlığa (Waegeman vd., 2014), düşük refah düzeyine (Biljanovska ve Palligkinis, 2018; Miotto ve Parente, 2015; Strömback vd., 2017; Caceres ve San Martin, 2017), borçlarda artışa (Gathergood, 2012; Sahi, 2017) ve finansal sıkıntı riskini arttırdığına (Zurlo, 2009; Choi vd. (2011) vurgu yapılmaktadır. Ayrıca Freeman ve Muraven (2010) ile Friehe ve Schildberg-Hoerisch (2017) zayıf oto kontrolün yüksek risk alımına da yol açacağı belirtilmektedir.

Yapılan çalışmalarda genellikle tek başına değerlendirilmekle birlikte oto kontrolün iyimserlik (Strömback vd., 2017) ve zihinsel muhasebe (Shefrin ve Thaler, 1988) yanlılıkları ile de ilişkili olduğu kabul edilmektedir.

YAKIN ZAMANDA OLANA ÖNEM VERME YANLILIĞI

Finansal piyasalarda karar verecek olan bireyler çok sayıda bilgi arasından seçme ve değerlendirme yaparken çeşitli sezgisel (heuristics) ve bilişsel (cognitive) kısa yollara başvurur (Nofsinger ve Varma, 2013). Bu bilişsel yanlılıklardan biri de yakın zamanda olana önem vermedir.

Yakın zamanda olana önem verme rasyonel gerekçeler olmaksızın yeni bilgilerin eski bilgilerden daha önemli olduğuna inanma ve karar aşamasında yeni bilgilerin daha fazla ağırlıklandırılmasıdır. Yapısı itibari ile bilişseldir ve geçmiş performansı göz ardı ederek son trende yoğunlaşmaya sebep olur.

Page 14: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Selim AREN

9

Yakın zamanda olana önem verme bilgi üzerinde etkili değildir ancak son bilginin karar üzerinde etkili olmasına sebep olur (Habbe ve Mande, 2016). Dolayısıyla karar üzerinde etkilidir ancak etkinin sebebini ortaya koymaz, bunu açıklayan demir atma yanlılığıdır (Habbe ve Mande, 2016).

Psikoloji literatürü yakın zamanda olana önem vermeyi inanç ayarlama teorisi (belief adjusment theory) çerçevesinde ele alır. Bu teoriye göre verilen bilgilerin sırası karar üzerinde etkilidir. Bu çerçevede iki farklı etkiden söz etmek mümkündür: Öncelik (primacy) ve sonralık (recency) etkisi (Hartona, 2004). Karar üzerinde ilk bilgi daha büyük etkiye sahip ise buna öncelik etkisi, son bilgi daha büyük etkiye sahip ise buna da sonralık (yakın zamanda olana önem verme) etkisi denilir (Greene, 1986; Hartona, 2004; Habbe ve Mande, 2016). Hangisinin ön plana çıkacağı ise karar görevinin özelliğine bağlıdır (Hartona, 2004).

Royal (2017) bireylerin daha yakın tarihli olayların daha bilgilendirici olduğuna dair irrasyonel inanca sahip olduğunu vurgulamakla birlikte aynı risk ile çok defa karşılaşan kişilerin daha az sigorta yaptırıp daha fazla risk aldığını tespit etmiş ve bunu yakın zamanda olana önem vermenin öncelik etkisi ile ifade etmiştir.

Literatürdeki hakim kabul ise sonralık etkisi üzerinedir. Karar aşamasında kullanılacak bilgilerin sıra takip etmesi veya kavramsal ilişkide olması bireyin hangi bilgiye daha fazla ağırlık vereceğini belirler (Greene, 1986). Greene (1986) günlük yaşamda belleğin en temel özelliklerinden birinin yeni olayları eski olaylardan daha iyi hatırlaması olduğunu ifade eder. Bu da son uyaranın karar üzerinde daha etkili olduğunu ifade eden yakın zamanda olana önem vermeye işaret eder (Johnson, 1995; Canlı, 2003; Contrerasa vd., 2007; Palczewski vd., 2016).

Yakın zamanda olana önem verme varlığı kabul edilen bir etkidir (Di Guida vd., 2015). Literatürde çeşitli olaylarla ilişkilendirilerek araştırılmış ve hemen hepsinde de karar üzerinde anlamlı ve önemli olduğuna ilişkin bulgular sağlanmıştır. Ernst vd. (2018) lisans öğrencileri ve akademisyenlerde, Johnson (1995) ise denetçilerde bu etkinin varlığını belirlemiştir. Hogart ve Einhorn (1992) mahkemede jüri üyelerinin kararları üzerindeki etkisini tespit etmiştir. Biswas vd. (2010) satın alma kararı üzerindeki etkisine atıfta bulunmuştur. De Massis vd. (2016) ise geçmiş bilgilerin düşük ağırlıklandırılması sebebiyle firmanın yenilikçilik potansiyeline olumsuz etkisine işaret etmiştir.

Finansal açıdan ağırlıklı olarak ise son 52 haftada yüksek getiri sağlayan hisselere ilişkin yatırımcılarda bu yanlılığın etkisi araştırılmış ve belirlenmiştir (Bhootra ve Hur, 2010; Low ve Tan, 2016; Hao vd., 2016). Contrerasa vd. (2007) kredi tahsisinde, Tubbs vd., (1990) de finansal tabloların denetlenmesinde etkinin varlığına ilişkin kanıtlar sağlamıştır. Palczewski vd., (2016) yatırımcıların varlık ve fon performansı değerlendirmesinde bu yanlılığa maruz kaldığını ve son dönemlerde yüksek getiri sağlayan fon yöneticileri ve firmalardan etkilendiklerini belirtir.

Nofsinger ve Varma (2013) ise satılan hisselerin tekrar alınmasında yakın zamanda olana önem verme etkisine dikkat çeker. Bu yanlılığa uzman olmayan kişilerin daha fazla maruz kaldığını ve optimal olmayan portföylere sahip olmaları ile neticelendiğini belirtir. Hartono (2004) da temettü ve kazanç bilgilerinde, iyi haberlerin ardından kötü veya kötü haberlerin ardından iyi haberler geldiğinde olumlu ve olumsuz kazanç sürprizlerinde ve olumlu temettü sürprizlerinde yakın zamanda olana önem verme etkisinin oluştuğunu ama olumsuz temettü sürprizlerinde oluşmadığını belirtir.

Greene (1986) bu etkinin oluşmasında hafızadaki bilgi yoğunluğuna işaret eder ve hafızada çok bilgi yoksa etkinin meydana çıkmadığını ifade eder. Etki meydana çıktığında ise temel analize dayalı işlemlerin arttığı, trend takip etmenin görüldüğü ve gürültü ticareti olarak adlandırılan yatırım davranışlarının oluştuğu ifade edilir (Palczewski vd. 2016). Çünkü yatırımcılar piyasaların olduğu gibi kalacağını düşünüp son getirilere göre değerlendirme yapar.

Page 15: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):1-25.

10

Yakın zamanda olana önem verme ile bağlantılı olduğu düşünülen çeşitli yanlılıklar vardır. Bu çerçevede Hao vd. (2016) ve Ernst vd. (2018) demir atma ile, Johnson (1995) ve Palczewski vd. (2016) muhafazakarlık ile ve Nofsinger ve Varma (2013) bulunabilirlik ile ilişkilendirmiştir.

Johnson (1995) yakın zamanda olana önem vermenin, yaş ve deneyimden ziyade daha muhafazakâr son inançlarla bağlantılı olduğuna dikkat çeker. Kaivanto ve Kroll (2012) ise küçük örneklemin ana kütleye benzeyeceği yanılgısına işaret eden küçük sayılar kanunu ile ilişkisinden bahseder. Bunun haricinde geç anlama (hindsight), aşinalık (familiarity) ve sürü davranışı ile ilişkili olması da beklenir.

Plonsky ve Erev (2017) seyrek olumlu sonuçların yakın zamanda olana önem vermeye sebep olduğunu ve bunun da kısa vadede risk almayı arttırdığını (sonra düşüyor) tespit etmiştir. Ancak seyrek olumsuz sonuçlar için risk alma ile bir ilişki belirleyememiştir. Buna karşılık Barron ve Yechiam (2009) nadir olumsuz olaylardan da sonra risk almanın azaldığını ve kişilerin daha tedbirli olduğunu ifade eder.

BAĞIŞ YANLILIĞI

Bağış yanlılığı, bireylerin varlığa sahip olma veya olmama durumuna göre varlığa ilişkin belirledikleri fiyatın farklılık göstermesidir. Bir başka ifade ile varlığa sahip olanların varlığı satmak için istedikleri fiyat ile varlığa sahip olmayanların almak için ödemeye razı oldukları tutar arasındaki pozitif farktır. Bağış etkisinin bilişsel bir yanlılık olduğu kabul edilir (Franciosi vd., 1996; Votinov vd., 2013; Murata vd., 2014). Literatürde genel olarak insanların sahip oldukları malları satarken, aynı malı satın almak için ödeyeceklerinden daha fazla bir tutar talep etmesi olarak değerlendirilir (Kahneman vd., 1990; Loomes ve Weber, 1997; Zhang ve Fishbach, 2005; Bateman vd., 2005; Rick, 2011; Brandt vd., 2013; Dommer ve Swaminathan, 2013; Murata vd., 2014; Greenstein ve Xu, 2015; Tong vd., 2016). Bu çerçevede Blavatskyy ve Pogrebna, (2010) ile Nataf ve Wallsten (2013) insanların sahip oldukları varlıkların değerini bilmeseler dahi emsallerine göre daha fazla belirleme eğiliminde olduklarına vurgu yapar. Çünkü Franciosi vd., (1996) ifade ettiği gibi bu yanlılığın kaynağı fırsat maliyetlerinin değerlendirilmesindeki bilişsel yetersizliktir.

Greenstein ve Xu (2015) bağış etkisinin varlığına ilişkin bir şüphenin olmadığını ama sebeplerinin tartışmalı olduğunu belirtir. Genel olarak iki temel faktörün bağış etkisini açıklamakta kullanıldığı görülmektedir (bkz. Kahneman vd., 1990; Kovalchika vd., 2005; Zhang ve Fishbach, 2005; Huang vd., 2008; Morewedge vd., 2009; Rick, 2011; Votinov vd., 2013; Dommer ve Swaminathan, 2013; Kleber vd., 2013; Ericson ve Fuster, 2014; Wieland vd., 2014; Greenstein ve Xu, 2015; Tong vd., 2016). Bunlar kayıptan kaçınma ve sahipliktir.

Kayıptan kaçınma; varlığı kaybetme fikrinin kazanma fikrine göre daha güçlü bir etkiye sahip olmasıdır (Greenstein ve Xu, 2015). Beklenti teorisi de varlığı kaybetmenin acısının, elde etmekten kaynaklanan kazancın mutluluğundan fazla olduğuna vurgu yapar. Satım varlığın kaybı, alım ise varlığın kazanımıdır. Bu sebeple varlığı satmak için istenen tutar almak için teklif edilen tutardan fazla olur (Kahneman vd., 1990).

Bu düşüncenin altında yatan, kişilerin sahip oldukları varlıkları kaybetmekten duydukları kaygıdır (Zhang ve Fishbach, 2005). Satıcılar varlığı kaybetmekten kaygı duydukları için varlığın faydalarına, alıcılar ise paralarını kaybetmekten kaygı duydukları için paranın faydalarına odaklanırlar (Carmon ve Ariely, 2000; Kleber vd., 2013). Bu noktadan bakıldığında kayıptan kaçınma ile sahiplik birbirine yaklaşır. Greenstein ve Xu (2015) sahipliğin şekil ve süresinin değerlemeyi etkileyeceğini ifade eder. Ericson ve Fuster (2014) de bu çerçevede varlığa geçmişte veya şu an sahip olma ile gelecekte sahip olma ihtimaline göre bağış etkisinin gücünün

Page 16: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Selim AREN

11

değişeceğini öngörür. Kleber vd., (2013) ise varlığa sahip olanların varlığın olumlu yönlerine, varlığa sahip olmayanların da ödeyecekleri tutara dikkat ettiklerini ve bunun bağış etkisini arttırdığını, ancak bireylerin dikkati diğer yöne yönlendirildiğinde etkinin azaldığına vurgu yapar. Yani bireylere karşı taraf gözü ile değerlendirme yapma fırsatı sunulduğunda etki azalır.

Bireyler belirli bir süre sahip oldukları varlıklar ile kimi zaman duygusal bağ kurarlar. Varlık onlar için çeşitli hatıralar barındırır. Varlığın satılması aynı zamanda hatıraların kaybolması anlamına geleceği için varlıktan vazgeçmek istemezler. Reb ve Connolly (2007) de bağış etkisinin gerçek sahiplikten ziyade öznel sahipliğe yani varlığın belirli bir süre için bedelli veya bedelsiz kullanım hakkına sahip olmaya dayandığını ifade eder. Bu sebeple bilhassa otomobil bayilerinde sıkça yapıldığı gibi, deneme sürüşleri yahut hafta sonu kullanma fırsatları bireylerde bağış etkisi yaratır. Otomobile gerçekten sahip olmasalar da kısa süreli kullanma ve sahiplik fırsatından sonra otomobilden vazgeçmek acı verir. Bu acıyı yaşamamak için de başta almayı düşünmedikleri marka veya özellikteki otomobilleri alabilirler.

Rick (2011) bunu benlikle ilişkilendirir. Bilindiği gibi benlik, kişinin düşüncesi, algısı ve kendini değerlendirmesidir. Dolayısıyla varlığa sahip olmanın kendini daha üst statüye çıkartacağını düşünen ve bu şekilde algılayan kişi, varlık ile benliği arasında bağ kurar. Bundan dolayı varlıktan vazgeçmek ona acı verir ve zor gelir. Bu acıya katlanmak için talep edeceği fiyat ise görece olarak yüksek olur. Ancak aynı benlik ilişkisini kurmamış alıcı için bu tutar kabul edilebilir değildir. O, bu bedeli ödemeyi kabul etmeyecek ve daha düşük bir fiyat teklif edecektir.

Ericson ve Fuster (2014) ise bağış etkisinin altında yatan faktörleri kayıptan kaçınma ve sahiplikle sınırlamadan daha geniş bir perspektifte değerlendirir ve arka plandaki psikoloji literatürünün göz ardı edilmemesi gerektiğine vurgu yapar.

Carmon ve Ariely (2000)’in bilişsel bakış ve sorgu teorisi (Cognitive Perspective and Query Theory), alıcıların ve satıcıların işlemin farklı yönlerine dikkat ettiğine işaret eder. Alıcılar ödeyecekleri tutara bakarken, satıcılar ürünü kaybetme ile ilgilenir. Dolayısıyla bir tarafta direkt ölçülebilen bir değer olan para varken, diğer tarafta kaybın vereceği boşluk vardır. Satıcı bu boşluğun parasal karşılığını belirlemeye çalışır. Rick (2011) ise bunu işlem yapan bireylerin paradan ayrılma acısı ve varlıktan ayrılma acısı olarak görmeleri ile değerlendirir.

Carmon vd., (2003)’nin bağlılık teorisi ise (attachment theory) varlığa bağlanmanın, fiziksel yakınlığın ve varlığı elde etme şeklinin bağış etkisini arttırdığına vurgu yapar. Ericson ve Fuster (2014) de fiziksel yakınlığın etkiyi arttırdığına işaret ederken Murata vd., (2014) de varlığa olan bağlılık ve sevginin (affection) kayıptan kaçınma hissi (feeling) yaratarak bağış etkisini arttırdığına vurgu yapar. Bu çerçevede Reb ve Connolly (2007) de önemli olanın gerçek sahiplik değil öznel sahiplik olduğunu ifade eder.

Varlığa bağlanma şekli de bağış etkisinde önemlidir. Ericson ve Fuster (2014) Ikea ürünleri gibi bireyin kendi emeği ile montaj yaptığı, elde ettiği, varlıkların, hazır alınanlardan daha fazla bağış etkisi yarattığını belirtir. Greenstein ve Xu (2015) ise bireylerin ödül olarak aldıkları varlıklara, teselli olarak verilenlerden daha fazla değer atfettiklerini ve bağış etkisine sebep olduğunu söyler.

Bir başka teori olan motive edilmiş tat değişikliği teorisine (theory of motivated taste change) göre de bir varlığa sahip olmak onun algılanan faydasını arttırır (Ericson ve Fuster, 2014). Motive edilmiş tat değişikliği teorisine göre varlığa sahip olanlar varlığı, olmayanlardan daha fazla değerleyeceği için bağış etkisi oluşur. Beggan (1992) bunu benlikle de ilişkilendirir. Motive edilmiş tat değişikliği kayıptan kaçınmadan iki noktada farklıdır: Sahiplik, fayda ve çekiciliği arttırdığı gibi özdeş ikinci varlığa sahip olma isteğini de arttırır (Ericson ve Fuster, 2014). Oysaki kayıptan kaçınma bu iki hususa değinmez.

Page 17: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):1-25.

12

Johnson vd., (2007)’ın sorgu teorisi (Query Theory) ise bağış etkisinin bireyin kendine sorduğu soruların sırası ile değiştiğini belirtir. Buna göre varlığa sahip olanlar varlığı satma, varlığı almak isteyenler de harcama sebeplerini gerekçelendirmeye çalışır (Ericson ve Fuster, 2014). Burada Rick (2011)’in belirttiği gibi hatalı işlemlerden kaçınma isteği de vardır. Ancak Kleber vd., (2013) ifade ettiği gibi bireyler işlemlerde farklı yönlere de bakmayı başardıklarında yani sordukları soruları değiştirdiklerinde bağış etkisi azalır.

Zellweger vd., (2012) ise bağış etkisini farklı bir noktadan, aile şirketleri çerçevesinde ele alır. Buna göre bağış etkisini oluşturan iki boyut vardır: Sosyo duygusal boyut ve maddi (parasal) boyut. Eğer şirketi kontrol etmek bireylerde sosyo duygusal bir fayda yaratıyor ise bir taraftan şirketi satma konusunda isteksizliğe diğer taraftan da şirketin parasal bir değeri olması sebebiyle isteğe yol açar. Ancak bireylerin kabul edecekleri satış değeri piyasa değeri ve şirketin kendilerine sağladığı sosyo duygusal faydanın toplamından oluşacağı için bağış etkisi ortaya çıkar.

Zhang ve Fishbach (2005) bağış etkisi ile ilgili üç önemli bulguya ulaşmıştır: İlki, (pişmanlıktan kaçınma yanlılığının bir boyutu olan) harekete geçmemekten kaynaklanan ihmal hataları ön plana çıktığında bağış etkisi azalır. İkinci olarak işlemi (satış – alış) doğal bir eylem olarak gören satış görevlisi ve müşteri arasında bağış etkisinin ortaya çıkma olasılığı düşüktür ve son olarak bireylerin riskleri düşük algıladıkları olumlu duygu durumlarında bağış etkisi azalır, riskleri yüksek algıladıkları olumsuz duygu durumlarında ise bağış etkisi artar. Ancak bu son bulguya ilişkin olarak farklı sonuçlar raporlanmıştır. Mesela Lin vd., (2006) ve Ballouli vd., (2017) olumlu duygu durumunun bağış etkisini arttırdığını, Lerner vd., (2004) ve Lin vd., (2006) hüzün ve olumsuz duygu durumlarının bağış etkisini azalttığına dikkat çeker.

Bunların yanı sıra işlem sayısının (Chuang, 2013; Tong vd., 2016), zaman baskısının (Chuang, 2013), nakit ihtiyacının (Mandel, 2002) bağış etkisini azaltacağı yönünde bulgular elde edilmiştir. Deneyim (Harbaugh vd., 2001; Kogut ve Kogut (2011), yaş (Harbaugh vd., 2001; Kovalchika vd., 2005) ve öğrenme Kogut ve Kogut (2011) ile bağış etkisinin azalmayacağı belirtilmekle birlikte Tong vd. (2016) finans ve ticaret tecrübesinin bağış etkisini zayıflattığına işaret eder. Ayrıca normların, sosyal karşılaştırmaların, hedeflerin, referans değerlerin ve hatta kimi keyfi unsularla (Ericson ve Fuster, 2014) birlikte bireyin servet düzeyinin (Loomes ve Weber, 1997) de bağış etkisi üzerinde etkili olduğu ve hayali yüksek getiri durumları söz konusu olduğunda bağış etkinin artacağına ilişkin deliller de mevcuttur (Ortona ve Scacciati, 1992).

Wieland vd., (2014) kadınların erkeklere göre daha fazla risk algıladığını, bu sebeple erkeklerin varlığı daha düşük bir tutara (alıcının teklif ettiğine veya yakın bir değere) satabileceğine dolayısıyla da cinsiyetin bağış etkisi üzerinde etkili olabileceğine işaret eder. Dommer ve Swaminathan (2013) hem erkeklerde hem de kadınlarda bağış etkinin olduğunu ancak varlık kimlikle uyumlu olmadığında erkeklerde bu etkinin azaldığını ifade eder.

Bibby ve Ferguson (2011) ise kişilik özelliklerinden dışadönüklük ile bağış etkisi arasında ters yönlü bir ilişkiden bahseder.

Bu bulguların yanı sıra bağış etkisi ile kendine atfetme (Zellweger vd., 2012), statükoyu koruma (Kahneman vd., 1991; Zellweger vd., 2012; Ericson ve Fuster, 2014) ve elbette kayıptan kaçınma yanlılıkları arasında ilişki vardır. Ayrıca sahiplik durumunu referans alma ve referans fiyatları dikkate alma (Ericson ve Fuster, 2014) noktalarından bakıldığında demir atma ile de ilişkili olması beklenir.

Son olarak Kahneman (1990) bağış etkisinin sonucu olarak kazanç ve işlem sayısında azalma olacağını öngörür. Bu da dolaylı olarak riskten kaçınma ile ilişkilendirilebilir.

Page 18: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Selim AREN

13

STATÜKOYU KORUMA YANLILIĞI

Statükoyu koruma yanlılığı pek çok araştırmacı tarafından karar vericinin farklı alternatifler içeren karar probleminde mevcut durumu dayanaksız olarak yüksek ağırlıklandırarak tercih etmesi olarak tanımlanır (Samuelson ve Zeckhauser, 1988; Weathers vd., 2005; Masatlıoğlu ve Ok, 2005; Ortoleva, 2010; Gal ve Rucker, 2018).

Ancak statükoyu koruma üzerine yapılan pek çok çalışmada varsayılan seçenek ile mevcut seçeneğin bir arada değerlendirildiği görülmektedir. Ritov ve Baron (1992) buna değinerek bu yanlılığın bireylerin sahip oldukları durumu devam ettirme istekleri veya önerileni (varsayılanı) değiştirmek için eylemde bulunma isteksizlikleri olmak üzere iki farklı kavramı barındırdığını belirtir. Bu ayırım oldukça önemlidir. Mevcut durum bireyin bilinçli veya bilinçsiz tercihi ile belirli bir süre denenmiş ve denenmeye devam eden, olumlu, olumsuz tarafları görülmüş alternatiftir. Varsayılan ise üçüncü bir şahıs veya düzenleyici tarafından bireye öncelikli olarak sunulmuş alternatiftir. Birey genellikle bu alternatifi denememiş, olumlu, olumsuz yönlerini görmemiş hatta tam bilgi sahibi bile değildir. Ayrıca varsayılan onu belirleyen otorite tarafından zaman zaman değiştirilebilir.

Mevcut durum var iken diğer alternatifler de olabilir ancak birey bunların sayısı ve özellikleri hakkında bilgi sahibi olmayabilir (olabilir de). Ancak varsayılan alternatif söz konusu ise genellikle diğer alternatifler belirlidir, birey gerek varsayılan ve gerekse de diğer alternatifler hakkında az çok aynı bilgi ve tecrübeye sahiptir (alternatiflerden herhangi birini daha önceden test etmedi ise).

Bir birey mevduat hesabında parasını değerlendirmeyi tercih etmiş ise onun için mevcut durum mevduat yatırımıdır. Bu yatırımı değiştirmek için finansal kuruluşlar çeşitli teklifler sunarlar. Ancak bu teklifler olası bütün yatırım alternatifleri değildir. Yatırımcının tecrübe ettiği alternatif ile muhtemelen daha önceden denemediği belki de olumlu yahut olumsuz haberler duyduğu diğer alternatifler vardır.

Diğer taraftan sahip olduğu parası banka tarafından özel bir mevduat hesabına bağlanan ancak sınırlı bir zaman içinde isterse diğer alternatiflere de masrafsız olarak geçme imkanı verilen durum bir önceki ile aynı değildir. Yatırımcı gerek varsayılan ve gerekse de diğer alternatifin olumlu ve olumsuz taraflarını tam olarak bilemez, değişiklik yapmak ilave bir çaba gerektirir. Ayrıca varsayılanın kendisi için doğru bir alternatif olduğu yönünde hatalı bir kabule de gidebilir. Bu bakımdan statükoyu koruma yanlılığını değerlendirirken bu iki durumu (statükonun devamı ve varsayılanın devamı) farklı ele almak gerekir. Çünkü varsayılanı değiştirmek bir eylemi gerekli kılarken, statükoyu devam ettirmek eylemsizliği gerektirir (Ritov ve Baron, 1992).

Gerasimou (2016) da Ritov ve Baron’a benzer şekilde ama kısmen farklı şekilde statükoyu koruma yanlılığını mevcut bir seçeneğin olduğu durumlar ve mevcut bir seçeneğin olmadığı durumlar olmak üzere iki başlık altında değerlendirir: İlkinde bireyin daha önceden seçtiği bir alternatif vardır, bir sigorta poliçesi veya sigorta şirketi gibi. Poliçe bitiminde bireye var olan poliçe ve şirket ile birlikte farklı alternatifler sunulur. İkincisinde ise bireyin sigorta poliçesi yoktur (mevcut durum sigortasız olmaktır) ve farklı poliçeler sunulur. İlk durumda var olan sigorta poliçesi ve şirket ile devam etmek, ikinci durumda ise sigorta yaptırmamak statükoyu koruma olarak değerlendirilir ve aynı zamanda seçim erteleme olarak da adlandırılır (Anderson 2003). Olası alternatifler arasında karşılaştırma yapmanın zorluğu hiçbir alternatifin seçilmediği statükoyu korumaya sebep olabilir (Zakay 1984; Tversky ve Shafir 1992; Greenleaf ve Lehmann 1995; Dhar 1997; Luce 1998; Iyengar ve Lepper 2000; Dhar ve Simonson 2003). Böyle bir durumda her iki davranışın da muhtemel eşit kazanç ve kaybı olsa da bireyler eylemsizliği seçer (Ritov ve Baron, 1992). Ancak olumlu sonuç eylemden kaynaklandığında eylemsizliğe göre bireyler daha

Page 19: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):1-25.

14

fazla mutlu olurken, olumsuz sonuç eylemden kaynaklandığında da eylemsizliğe göre daha mutsuz olurlar (Ritov ve Baron, 1992).

Nebel (2015) ise statükoyu korumanın literatürde yaygın şekilde kabul edildiğinin aksine her zaman irrasyonel bir davranış olmadığını iddia eder. Kimi zaman statükoyu seçmenin tek sebebi statüko olması değil en iyi alternatif olması yahut başka sebeplerin varlığıdır. Nebel (2015)’e göre statükoyu seçmenin muhtemel üç rasyonel gerekçesi olabilir: Değiştirme maliyeti, belirsizlik ve bilişsel sınır.

Değiştirme maliyetinden kast edilen, değiştirmenin mali bir yük getirmesi ve bu yükün yeni alternatifin getirisinden fazla olmasıdır. Mesela sigorta şirketi eski poliçelerin devamında indirim yapıyorsa yahut yeni bir poliçe başlangıcında ekspertiz vb. maliyetler söz konusu ise ilk bakışta mevcut durum kârlı gibi görünmese de işlem maliyetleri sebebiyle avantajlı olabilir. Bireyler de bu masrafları ve avantajları dikkate alarak statükolarını korumayı tercih ediyor olabilirler.

Belirsizlik ile ifade edilmek istenen diğer alternatiflerin risk ve getirileri hakkında hiç bilgi sahibi olunmamasıdır. Yatırımcı, A tipi yatırım fonlarına yatırım yapmakta iken finansal danışmanı tarafından hedge fonlara yatırım yapması teklif edildiğinde, yatırımcı bu fonlara ilişkin hiçbir bilgiye sahip değil ise var olan durumunu devam ettirmeyi tercih edecektir.

Bilişsel sınır ise farklı alternatifleri araştırmanın, bilgi toplamanın ve analiz etmenin zor, zahmetli ve vakit alıcı olmasından kaynaklanır. Belirsizliğin tersi kabul edilebilecek bir durumdur. Alternatiflere ilişkin çok sayıda bilgi piyasada mevcuttur ama bunların toplanması emek ve maliyet gerektirebilir. Ayrıca bütün bilgileri değerlendirilmesi vakit alıcı ve uzmanlık isteyebilir. Yatırımcı bunları yapmak istese dahi kendi bilişsel yetenekleri izin vermeyebilir. Yurt dışı borsalara yatırım imkanı sunulan bir yatırımcı bu piyasaları ve oradaki hisseleri analiz edebilecek yetkinlikte olmadığını düşünerek var olan yerel piyasadaki yatırımlarını devam ettirebilir.

Nebel (2015) yukarıda ifade edilen üç rasyonel gerekçenin yanı sıra beş irrasyonel gerekçenin de statükoyu devam ettirmenin altında yatan unsurlar olduğunu belirtir. Bunlar; mevcut durumun uzun zamandır devam ediyor olması, batmış maliyetlere odaklanmak, kayıptan kaçınma davranışı, ihmal yanlılığı ve sadece yapıla geliyor olması (varsayılan haline gelmesi).

Mevcut alternatifin uzun zamandır seçiliyor olması bireyin gözünde idealleşmesine sebep olabilir. Özellikle yatırımcı geçmiş dönemlerde kazandıran yatırımı için bu yanılgıya düşebilir. Geçmiş geleceğin devamı veya yansıması değildir. Geçmişte kazandırması gelecekte kazandıracağına mutlak bir şekilde işaret etmez. Mesela devletin yüksek borçlanma ihtiyacı olduğu yıllarda tahvil yatırımlarından yüksek kazanç elde eden yatırımcılar tahvili idealleştirerek sürekli ona yatırım yapmayı tercih edebilirler. Fakat yeni ekonomik şartlarda bu en iyi seçenek olmayabilir.

Batmış maliyet, yapılan masrafların yatırım süresi bitmesine rağmen geri alınamamasıdır. Finansta her yatırım ayrı bir proje olarak değerlendirilir ve önceki projelerin batmış maliyetleri yeni projeleri değerlendirirken dikkate alınmaz. Ancak bu temel prensip yatırımcı açısından başarısız yatırımla yüzleşmeye ve pişmanlığa sebep olacağı için duygusal acı kaynağı olabilir. Bu durumda yatırımcı aynı yatırıma devam ederek toplam süre içinde kâra geçmeyi umut eder.

Kayıptan kaçınma, bireylerin muhtemel kayıpları muhtemel kazançlardan daha yükek değerlendirmesidir. Bu sebeple statükonun değiştirilmesinde mevcut yatırımın getirisinden mahrum olmak ile seçilecek alternatifin olası getirisi karşılaştırılır. Kayıptan kaçınma için genel kabul bireylerin bir birim kayıp için iki birim getiri talep ettiğidir. Bu sebeple yatırımcılar yeni alternatif çok yüksek getiri fırsatı sunmadıkça eski yatırımlarını devam ettirebilirler.

Page 20: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Selim AREN

15

İhmal yanlılığı, eyleme geçerek verilen hatalı bir yatırım kararının acısının eyleme geçilmediği için kaybedilen olası getirinin verdiği acıdan fazla olmasıdır. Bu sebeple kimi yatırımcılar statükoyu değiştirerek eylem pişmanlığına düşmektense devam ettirerek ihmal pişmanlığını yaşamayı tercih ederler.

Son olarak da kimi yatırımcılar hiçbir gerekçe olmaksızın sadece yapa geldikleri için aynı yatırıma devam ederler.

Sonuç olarak Nebel (2015) bir tercihin statüko (varsayılan) sebebiyle tercih edilip edilmediğinin belirlenmesi için tersine (reversal) testi (başka bir seçeneğin varsayılan veya mevcut durum olarak sunulması) önerir. Bu testte başarısız olması statüko önyargısı için gerek ve yeter şart değildir ancak irrasyonelliğin göstergesidir.

Statükoyu korumanın gerekçesi gibi ilişki içinde olduğu yanlılık sayısı da oldukça fazladır. Ağırlıklı olarak kayıptan kaçınma ile bağlantı kurulsa da çerçeveleme, demir atma ve referans noktası, pişmanlıktan kaçınma, eylemden kaçınma, aşinalık, bağış (endowment), muhafazakârlık ve bilişsel uyumsuzlukla birlikte değerlendirilmiştir.

Kayıptan kaçınma yanlılığı bireylerin kaybetmekten hoşlanmadığını ve bir birim kaybetme olasılığı olan bir yatırım için en az iki birim kazanma ihtimalinin olmasını beklediklerini kabul eder. Bu bakımdan statükonun değiştirilmesi onun sağlayacağı getiriden de mahrum kalınacağı anlamına geleceği için bireyler diğer seçeneklerin çok daha fazla getiri garanti etmesini isterler. Statükoyu korumak ile kayıptan kaçınmanın ilişkili olduğunu ifade eden çok sayıda çalışma vardır (Kahneman vd., 1991; Hartman vd., 1991; Tversky ve Shafir, 1992; Ritov ve Baron, 1992; Dean, 2008; Loomes vd., 2009; Nebel, 2015; Gerasimou, 2016; Buturak ve Evren, 2017).

Kayıptan kaçınmayla yakın ilişkisi olan bir diğer yanlılık olan pişmanlıktan kaçınma da statükoyu koruma ile birlikte değerlendirilmiştir. Pişmanlıktan kaçınma (hoşlanmama) bireylerin pişman olacakları karardan kaçınmalarıdır. Statüko belirli bir süre test edilmiş, kullanılmış bir alternatif olduğu için getirisi ve riski konusunda yatırımcının az veya çok bilgisi vardır. Ancak statükoyu bırakarak yeni bir seçeneğe geçmek belirsizlik içerir ki belirsizlikten kaçınma ile statükoyu devam ettirme arasında da ilişki tespit edilmiştir (Roca vd., 2006; Loomes vd., 2009; Ortoleva, 2010). Yeni alternatifin statükodan fazla kazandırması söz konusu olduğu gibi statükonun da yeni alternatiften fazla kazandırma ihtimali vardır. Bu bireylerde pişmanlık ve acıya sebep olur. Araştırmalar da değişimin statükoyu korumaktan daha fazla pişmanlığa yol açtığına işaret eder. Bundan kaçınmak için kimi yatırımcılar statükolarını devam ettirirler (Gilovich ve Medvec, 1994; Bomnger vd., 1994; Schweitzer, 1995; Kahneman, 2003).

Pişmanlıktan kaçınma ile yakından bağlantılı olan ihmal yanlılığı da statükoyu korumaya sebep olur. İhmal yanlılığı, hatalı bir eylem kararının acısının yanlış şekilde eylemsiz kalmaktan kaynaklanan acıdan fazla olmasıdır. Hatalı eylem kararından kaçınmak atalete, hatalı eylemsizlikten kaçınmak ise eyleme geçmeye sebep olur. Be sebeple ihmal yanlılığı basitçe atalet hatası olarak kabul edilebilir. Pişmanlıktan kaçınmada vurgulandığı gibi atalet hatası eylem hatasından fazla acı vereceği için bireyler sahip oldukları statükolarını devam ettirirler (Ritov ve Baron, 1992).

Çerçeveleme yanlılığı bireylerin problemin sunumuna göre kararlarının değiştiğine işaret eder. Bir problem kazanç vurgulanarak sunulduğunda bireyler riskten kaçınırken, kayıp vurgulanarak sunulduğunda risk isterler. Bu çerçeveleme etkisi olarak kabul edilir. Buna göre belirli kazançlar belirsiz kazançlara, belirsiz kayıplar da belirli kayıplara tercih edilir (Li vd., 2009). Yatırımcılar da mevcut durumlarına kazanç çerçevesinde bakarlarsa değişiklik belirsizlik getireceği için statükolarını devam ettirirler ancak onlara mevcut durum kayıp olarak çerçevelenmelidir ki statükoyu değiştirmeyi ciddi şekilde değerlendirsinler. Literatürde çerçeveleme yanlılığı ile

Page 21: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):1-25.

16

statükoyu korumayı ilişkilendiren yeterli sayıda çalışma mevcuttur (Ritov ve Baron, 1992; Schweitzer, 1995; Salant ve Rubinstein, 2008; Li vd., 2009).

Statükoyu koruma ile çokça bağlantı kurulan bir diğer yanlılık da referans noktası ve demir atmadır. Bireyler karar verme sürecinde genellikle belirli bir bilgi, değer veya durumu referans noktası olarak kabul ederler ve değerlendirmelerini bu referansa göre ayarlayarak yaparlar. Bu uygulama pratik ve hızlıdır ancak ayarlamalar gerekli ağırlığı barındırmadığında hataya sebep olabilir. Mesela yatırımcı sahip olduğu yatırımı (statüko) ve yapmayı düşündüğü diğer yatırımları, mevut yatırımı ile karşılaştırarak değerlendirir. Bu tek başına hatalı değildir ancak iki yatırım alternatifinin karşılaştırılmasında genellikle mevcut duruma daha fazla ağırlık verilir ve statükoyu devam ettirme yönünde yargıya varılır. Bu referans noktası ve demir atmanın statükoyu devam ettirme yönündeki tipik örneğidir ve çeşitli çalışmalarda buna atıfta bulunulmuştur (Tversky ve Kahneman, 1991; Ritov ve Baron, 1992; Munro ve Sugden, 2003; Masatlıoğlu ve Ok, 2005; Roca vd., 2006; Sagi, 2006; Masatlıoğlu ve Ok, 2014).

Bağış yanlılığı bireylerin sahip oldukları varlıklara gerçek değerinden daha fazla değer vermeleridir. Kimi zaman yatırımcı için mevcut yatırımı bu duruma gelir. Onu olduğundan daha az riskli ve daha yüksek getirili değerlendirerek diğer seçeneklerin önüne geçirir. Roca vd. (2006) ile Loomes vd. (2009) statükoyu koruma ile bağış yanlılığına ilişkisine işaret etmişlerdir.

Aşinalık yanlılığı bireylerin bildikleri seçenekleri bilmedikleri, fikir sahibi olmadıklarına göre daha olumlu değerlendirmesidir. Mevcut durum yatırımcı için bilinendir. Ancak diğer yatırım alternatifleri bu kadar tanıdık ve bildik gelmeyebilir. Bu takdirde sadece aşina oldukları için statüko konumundaki yatırımlarını devam ettirirler (Ritov ve Baron, 1992; Ortoleva, 2010).

Muhafazakârlık yanlılığı bireylerin yeni gelen olumsuz bilgilere rağmen var olan inançlarında ısrarcı olmalarıdır. Yatırımcılar da kimi zaman bu hataya düşerler. Zamanında yaptıkları analizler neticesinde mevcut yatırımlarına karar veren yatırımcılar yeni bilgilerle portföylerini ayarlamakta tutucu davranırlar. Bu çerçevede Nebel (2010) muhafazakarlığın statükoyu korumayı güçlendirdiğini belirtir.

Zihinsel muhasebe yanlılığı bireylerin paranın kaynağına göre farklı değerlendirmelerde bulunmasıdır. Çoğu zaman bireyler çocuğun okul parası, tatil parası, diğer yatırımlar diye paralarını zihinlerinde farklı kavanozlara koyarlar. Bu işlemin hatası, yatırımlar arası korelasyonun göz ardı edilmesi ve toplam risk algısından farklı bir seviyede risk alımına sebep olmasıdır. Yatırımcılar da kimi zaman statüko yatırımlarını zihinlerinde farklı bir “kavanoza” yerleştirirler. Bu kimi zaman portföylerinde muhakkak olması gereken bir yatırım aracı kimi zaman yatırımın sigortası kimi zaman da bambaşka bir tanımlama ile yer alır. İlk başta oluşturulan portföy için doğru bile olsa zamanla değişen şartlara göre ayarlanmadığı takdirde hatalı portföy bileşimlerine sebep olur. Bu noktada Schweitzer (1995) zihinsel muhasebe ile statükoyu koruma davranışının ilişkili olabileceğinden bahseder.

Statükoyu koruma davranışının duygu, tutum, davranış ve güdülerden etkilendiğine atıfta bulunan çok sayıda çalışma vardır (Ritov ve Baron, 1992; Schwarz ve Clore, 2003; Fishbach ve Trope, 2005; Roca vd., 2006; Yen ve Chuang, 2008; Li vd., 2009; Shevchenko vd., 2014). Genel olarak olumlu duygu durumları ile başarı şansı yüksek değerlenerek statüko devam ettirilirken, olumsuz duygu durumları tam tersi bir etki ile farklı alternatiflere yönelmeye sebep olur.

Statüko davranışı üzerinde bilgi, tecrübe ve yaşanmışlıkların da etkisi vardır. Li vd., (2009) geçmiş yaşanmışlıkların statükoyu koruma davranışını arttırdığına, Loomes vd., (2009) de piyasa deneyiminin statükoyu korumayı azaltacağına vurgu yapar. Benzer şekilde Ryan ve Bate (2001) ile Nebel (2015) de bilginin statüko etkisini hafiflettiğini belirtirler. Li vd., (2009) ise bilginin miktarından ziyade belirli veya belirsiz olmasının önemine işaret eder. Bilgi kadar önemli bir

Page 22: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Selim AREN

17

diğer unsurda seçeneklerin çokluğu ve karar probleminin zorluğudur. Seçeneklerin sayısı arttıkça (Samuelson ve Zeckhauser, 1988; Redelmeier ve Shafir, 1995 ve Kempf ve Ruenzi, 2006) ve karar problemi zor, karmaşık hale geldikçe (Zakay 1984; Tversky ve Shafir 1992; Greenleaf ve Lehmann 1995; Dhar 1997; Luce 1998; Iyengar ve Lepper 2000; Dhar ve Simonson 2003; Dean, 2008; Gerasimou, 2016; Buturak ve Evren, 2017) statükoyu koruma davranışı artar.

Genel olarak statükoyu koruma yanlılığı hızlı karar alınmına (Gärtne, 2018) yardımcı olur ve tüm karar alma sürecini ve seçimi etkiler (Dean vd., 2017). Bu bağlamda finans alanında bilhassa bireysel emeklilik, sigorta ve kimi hizmet alımlarında varlığına işaret edilmiştir (Ortoleva, 2010).

Risk ile ilişkisine bakıldığında da risk alımını azalttığına ilişkin bulgular mevcuttur (Maner vd., 2007).

SONUÇ ve DEĞERLENDİRME

Davranışsal finans yöntem olarak psikolojiyi kabul ettiği için yararlandığı pek çok değişkeni de psikoloji biliminden alır. Ağırlıklı olarak kısa yollar ve yanlılıklar olarak ifade edilen bu değişkenler finansal araştırmalara entegre edilerek finansal karar alma ve risk alma davranışlarının anlaşılmasına çalışılmıştır. Ancak bu çabalar gösterilirken çalışmalara konu olan yanlılıkların basit tanımları ve kısa açıklamalarının yapılmasından öte bir değerlendirmenin yapılmadığı da görülmektedir. Bu eksiklik hem çalışmalarda modelin yetersiz ve eksik oluşturulmasına hem de elde edilen bulguların sınırlı yorumlanmasına yol açmaktadır. Görülen bu eksikliğin ileriki araştırmalarda giderilebilmesine katkı sağlamak amacı ile bu çalışmada bilhassa davranışsal finans literatüründe görece olarak az çalışılan yanlılıkları finansal bağlamda incelemek, sebep ve sonuçlarını ortaya koymak, diğer yanlılıklarla ilişkisine atıfta bulunmak, finansal kararlara ve özellikle risk alımına etkisini vurgulamak amaçlanmıştır. Bu çerçevede ele alınan yanlılıklar; geç anlama, oto kontrol, yakın zamanda olana önem verme, bağış ve statükoyu koruma yanlılıklarıdır.

Çoğu zaman “biliyordum” ifadesi ile nitelendirilen geç anlama yanlılığı, bireylerin olaylar meydana geldikten sonra geçekleşeni baştan beri bildiklerini, başka bir sonucun çıkma ihtimalinin zaten olmadığını ve bu sonucu da önceden söylediklerini ifade etmeleridir. Finansal piyasalar ve finansal varlıklar bağlamında değerlendirildiğinde, kişi gerçekten olaylar olmadan önce sonucu söylemiş bile olsa bu yine de onun bu yanlılıktan etkilenmediği anlamına gelmez. Finansal varlık fiyatlarını etkileyen çok sayıda unsur vardır. Bunların etki ağırlığı ve birbirileri ile ilişkisi ise normal bir insan beyninin analiz edebileceğinin çok ötesinde karmaşık ve komplekstir. Bu sebeple hiçbir fiyat hareketinin önceden tahmini yüzde yüz kesinlikle yapılamaz ve gerçekleşen sonuç yapılan değerlendirmelerin doğruluğunu kesin olarak ispatlamaz. Değerlendirmeler yanlış yapılsa dahi öngörü gerçekleşebilir. Bu çerçevede incelenen geç anlama yanlılığının geçmişi yanlış hatırlamak, sonuçlar ortaya çıktıktan sonra ilgili sonuçların meydana gelmesinin kesin olduğuna inanmak ve olacakları önceden bildiğini ve söylediğini iddia etmek gibi çeşitli yansımaları vardır. Ayrıca bilgi seviyesi, kişilik ve düşünme yeteneği gibi unsurlar da bu yanlılığa maruz kalma derecesini etkiler. Geç anlama; aşırı güven, miyopluk, kontrol yanılsaması, kendine atfetme, benlik saygısı, demir atma, aşinalık, bulunabilirlik ve doğrulama gibi yanlılıklarla da ilişkilidir. Bunun yanı sıra finansal çerçevede düşük getiriye, optimal olmayan portföy seçimine, hatalı risk yönetimine ve hatalı bilgi işlemeye yol açar. Risk alma ile ilişkisi direkt ortaya konmamış olsa da dolaylı olarak risk alımını arttırdığı kabul edilir.

Oto kontrol yanlılığı bireyin gelecekteki ihtiyaçlarını ve getirisini göz ardı ederek bugün harcama yapmayı tercih etmesidir. Bireyleri bugün harcama yapmaya sevk eden, dürtüleridir. Dolayısıyla bu yanlılığın üstesinden gelebilmenin başlıca yolu dürtü kontrolüdür. Dürtülerin kontrol

Page 23: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):1-25.

18

edilmesi zorluğu çocukluktan itibaren vardır ve bunda başarısız olan bireyler ileriki yaşlarda da ekonomik ve akademik anlamda başarı elde edemezler. Finansal alanda yapılan çalışmalar da oto kontrol yanlılığından olumsuz etkilenen kişilerin emekliliklerini planlayamadıklarını, yaşlılıkta finansal sıkıntı içinde bulunduklarını ve yüksek borçlardan muzdarip olduklarını göstermektedir. Genellikle bağımsız bir şeklide ele alınmakla birlikte bu yanlılığın iyimserlik ve zihinsel muhasebe yanlılıkları ile ilişkili olduğu ve risk alımını yükselttiğine ilişkin bulgular mevcuttur.

Yakın zamanda olana önem verme, son meydana gelen olayların veya yeni bilgilerin yatırımcıların kararları üzerinde hak ettiğinden fazla ağırlığı olduğuna vurgu yapar. Bu davranış geçmiş bilgileri ve büyük resmi ihmal etmeye sebep olacağı için yatırımcıların momentum veya trend takipçiliği olarak adlandırılan ve çoğu zaman sürü davranışı olarak kendini gösteren irrasyonel tercihlerde bulunabileceği bir ortamı yaratır. Özünde bilgiyi kullanıyor olması sebebiyle bilişseldir. Ancak sadece son bilgiye odaklanması bilginin kullanımı ve analizinde eksikliğe yol açar. Başta demir atma olmak üzere kimi yanlılıklarla birlikte görülür. Olumlu son bilgiler risk isteğini artırırken, olumsuz son bilgiler riskten kaçınmaya sebep olur. Tecrübe ile etkinin azalabileceğini söyleyenler olmakla birlikte yaş ve deneyimden bağımsız olduğunu ifade edenler de vardır.

Bağış yanlılığı, varlığa sahip olanların varlığı satmak için istedikleri fiyat ile varlığa sahip olmayanların almak için ödemeye razı oldukları tutar arasındaki pozitif farktır. Bu etkinin altında kayıptan kaçınma ve sahiplik gibi iki temel faktörün bulunduğu kabul edilir. Kayıptan kaçınma, kaybın acısının kazancın hazzından fazla olduğunu ifade eden bir yanlılıktır. Sahiplik ise varlığa ilişkin bir durumdur. Buna göre varlığı satmak isteyenler varlığa sahip oldukları için kaybetmekten kaygı duyarken almak isteyenler de sahip oldukları parayı kaybetmekten endişelenirler. Pişmanlıktan kaçınma ve varlıkla kurulan duygusal bağ sebebiyle alım satım sürecini sıradan bir finansal işlem olarak değerlendirmeme bağış yanlılığı üzerinde etkilidir. Bağış yanlılığının kendine atfetme, statükoyu koruma, demir atma ve kayıptan kaçınma yanlılıkları ile ilişkisine dair bulgular mevcuttur. Dolaylı olarak da riskten kaçınma ile ilişkili olduğu kabul edilir.

Statükoyu koruma yanlılığı bireylerin farklı seçeneklere rağmen mevcut durumu dayanaksız olarak yüksek ağırlıklandırarak tercih etmesi olarak tanımlanır. Ancak statükoyu koruma yanlılığı için sadece mevcut durum şart değildir kimi zaman önerilen (varsayılan) bir seçeneğin de varlığı benzer yanlılığa sebep olur. Bu yanlılığa yol açan rasyonel ve irrasyonel kimi gerekçeler vardır. Değiştirme maliyetleri, belirsizlik ve bilişsel sınır rasyonel sebepler olarak kabul edilir. Buna göre yeni bir alternatifi seçmek (değiştirmek) ilave maliyete sebep olacak ise, yeni alternatifler hakkında birey bilgi sahibi değilse (belirsizlik) ve çok sayıda ama birey tarafından analizi mümkün olmayan (bilişsel sınır) bilgi bombardımanı altında ise birey statükoyu devam ettirmeyi tercih edebilir. Bunların yanı sıra mevcut durumun uzun zamandır devam ediyor olması, batmış maliyetlere odaklanmak, kayıptan kaçınma, ihmal yanlılığı ve sadece yapıla geliyor olması gibi irrasyonel gerekçelerle de statüko devam ettirilebilir. Statükoyu korumanın gerekçesi gibi ilişki içinde olduğu yanlılık sayısı da oldukça fazladır. Ağırlıklı olarak kayıptan kaçınma ile bağlantı kurulsa da çerçeveleme, demir atma ve referans noktası, pişmanlıktan kaçınma, eylemden kaçınma, aşinalık, bağış, muhafazakârlık ve bilişsel uyumsuzlukla da birlikte değerlendirilmektedir. Ayrıca risk alımını azalttığına ilişkin bir kabul de mevcuttur.

Sonuç olarak davranışsal finansın sıkça başvurduğu yanlılıkların psikolojik temellerinin kapsamlı bir değerlendirilmesinin yapılmış olması sonraki çalışmalara teorik destek sağlamak adına çok önemlidir. Ancak davranışsal finansın atıfta bulunduğu yanlıklar bu çalışma çerçevesinde ele alınanlarla sınırlı değildir. Bundan sonra da araştırmacıların benzer çalışmalarla konuyu ele alması ve diğer yanlılıklara ilişkin değerlendirme yapmaları faydalı olacaktır.

Page 24: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Selim AREN

19

KAYNAKLAR

Anderson C.J., (2003). The psychology of doing nothing: Forms of decision avoidance result from reason and emotion, Psychological Bulletin, 129(1), 139–167

Aren S., (2018). Davranışsal finansa kuramsal bakış, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İİBF Dergisi, 13(3), 141–160

Ballouli K., Reese J. and Brown B., (2017). Effects of mood states and team identification on pricing in the secondary ticket market, Sport Business and Management, 7(3), 276–292

Barron G. and Yechiam E., (2009). The coexistence of overestimation and underweighting of rare events and the contingent recency effect, Judgment and Decision Making, 4(6), 447–460

Bateman I., Kahneman D., Munro A., Starmer C. and Sugden R., (2005). Testing competing models of loss aversion: An adversarial collaboration, Journal of Public Economics, 89(8), 1561−1580

Baumeister R.F., (2002). Yielding to temptation: Self–control failure, impulsive purchasing, and consumer behavior, Journal of Consumer Research, 28 (4), 670–676

Beggan J.K., (1992). On the social nature of nonsocial perception: The mere ownership effect, Journal of Personality and Social Psychology, 62(2), 229–237

Bhattacharya C. and Jasper J.D. (2018). Degree of handedness: A unique individual differences factor for predicting and understanding hindsight bias, Personality and Individual Differences, 125, 97–101

Bhootra A., Hur J., (2013). The timing of 52–week high price and momentum, Journal of Banking & Finance, 37(10), 3773–3782

Biais B. and Weber M. (2009.) Hindsight bias, risk perception, and investment performance, Management Science, 55(6), 1018–1029

Bibby P.A. and Ferguson E., (2011). The ability to process emotional information predicts loss aversion, Personality and Individual Differences, 51(3), 263–266

Biljanovska N. and Palligkinis S., (2018). Control thyself: Self–control failure and household wealth, Journal of Banking & Finance, 92, 280–294

Biswas D., Grewal D. and Roggeveen A., (2010). how the order of sampled experiential products affects choice, Journal of Marketing Research, 47(3), 508 – 519

Blank H., Nestler S. (2007). Cognitive process models of hindsight bias, Social Cognition, 25(1), 132–146

Blavatskyy P. and Pogrebna G., (2010). Endowment effects? ‘‘Even’’ with half a million on the table!, Theory and Decision, 68(1–2), 173–192

Bomnger D.S., Gleicher F. and Strathman A., (1994). Counterfactual thinking: From what might have been to what may be, Journal of Personality and Social Psychology, 67(22), 297–307

Brandt A. E., Sztykiel H. and Pietras C.J., (2013). Laboratory simulated gambling: Risk varies across participant–stake procedure, Journal of General Psychology, 140(2), 130–143

Buturak G. and Evren Ö., (2017). Choice overload and asymmetric regret, Theoretical Economics, 12(3), 1029–1056

Caceres P. and San Martin R., (2017). Low cognitive impulsivity is associated with better gain and loss learning in a probabilistic decision–making task, Frontiers in Psychology, 8, Article Number: 204, 1–7

Page 25: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):1-25.

20

Canlı Z.G., (2003). The effect of expected variability of product quality and attribute uniqueness on family brand evaluations, Journal of Consumer Research, 30 (1), 105–114

Carmon Z. and Ariely D., (2000). Focusing on the forgone: How value can appear so different to buyers and sellers, Journal of Consumer Research, 27(3), 360–370

Carmon Z., Wertenbroch K. and Zeelenberg M., (2003). Option attachment: When deliberating makes choosing feel like losing, Journal of Consumer Research, 30(1), 15–29

Choi J.J., Laibson D. and Madrian B.C., (2011). $100 bills on the sidewalk: Suboptimal investment in 401 (k) plans, The Review of Economics and Statistics, 93 (3), 748–763

Christensenszalanski C., Jay J.J. and Willham C.F. (1991.) The hindsight bias - a meta analysis, Organizational Behavior and Human Decision Processes, 48(1), 147–168

Chuang S.C., (2013). Time pressure and the endowment effect, Journal of Applied Social Psychology, 43(6), 1313–1323

Contrerasa A.G., Jose A.G.A. and Rodgersa W., (2007). Information content and recency effect of the audit report in loan rating decisions, Accounting and Finance 47(2), 285–304

Cristina B. (2009). The influence of saving process to reduction the effects of international financial crisis, Metalurgia International, 14, 143–149

De Massis A., Frattini F., Kotlar J., Petruzzelli A.M. and Wright M., (2016). Innovation through tradition: Lessons from innovative family businesses and directions for future research, Academy of Management Executive, 30(1), 93–116

Dean M., (2008). Status quo bias in large and small choice sets, Job Market Paper, November 15, 2008, http://www.columbia.edu/~md3405/Working_Paper_4.pdf 19.11.2018

Dean M., Kıbrıs Ö. and Masatlioglu Y. (2017). Limited attention and status quo bias, Journal of Economic Theory, 169(May), 93–127

Dhar R., (1997). Consumer preference for a no–choice option, Journal of Consumer Research, 24(2), 215–231

Di Guida S., Erev I. and Marchiori D., (2015). Cross cultural differences in decisions from experience: Evidence from Denmark, Israel, and Taiwan, Journal of Economic Psychology, 49, 47–58

Dommer S.L. and Swaminathan V., (2013). Explaining the endowment effect through ownership: The role of identity, gender, and self–threat, Journal of Consumer Research, 39(5), 1034–1050

Ericson K.M. and Marzilli F.A., (2014). The endowment effect, Annual Review of Economics, 6(1), 555–579

Ernst A.F., Hoekstra R., Wagenmakers E.J., Gelman A. and Ravenzwaaij D., (2018). Do Researchers anchor their beliefs on the outcome of an initial study? Testing the time–reversal heuristic, Experimental Psychology, 65, 158–169

Fishbach A. and Trope Y., (2005). The substitutability of external control and self–control, Journal of Experimental Social Psychology, 41(3), 256–270.

Franciosi, R., Kujal P., Michelitsch R., Smith V. and Deng G, (1996). Experimental tests of the endowment effect, Journal of Economic Behavior & Organization, 30(2), 213–226

Freeman N. and Muraven M., (2010). Self–control depletion leads to increased risk taking, Social Psychological and Personality Science, 1(2), 175–181

Page 26: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Selim AREN

21

Friehe T. and Schildberg–Hoerisch H., (2017). Self–control and crime revisited: Disentangling the effect of self–control on risk taking and antisocial behavior, International Review of Law and Economics, 49, 23–32

Gal D. and Rucker D.D., (2018). The loss of loss aversion: Will it loom larger than its gain?, Journal of Consumer Psychology, 28(3), 497–517

Gärtne M., (2018). The prosociality of intuitive decisions depends on the status quo, Journal of Behavioral and Experimental Economics, 74(June), 127–138

Gathergood J., (2012). Self–control, financial literacy and consumer over– indebtedness, Journal of Economic Psychology, 33(3), 590–602

Gerasimou G. (2016). Asymmetric dominance, deferral, and status quo bias in a behavioral model of choice, Theory and Decision, 80(2), 295–312

Gilovich T. and Medvec V.H., (1994.) The temporal pattern to the experience of regret, Journal of Personality and Social Psychology, 67(33), 357–365

Greene R.L., (1986). Sources of recency effects in free recall, Psychological Bulletin, 99(2), 221 – 228

Greenleaf E.A. and Lehmann D.R., (1995). Reasons for substantial delay in consumer decision making, Journal of Consumer Research, 22(2), 186–199.

Greenstein M.J. and Xu X., (2015). My mug is valuable, but my partner's is even more so: economic decisions for close others, Basic and Applied Social Psychology, 37(3), 174–187

Guilbault R.L., Bryant F.B., Brockway J.H. and Posavac E.J. (2004). A meta-analysis of research on hindsight bias, Basic and Applied Social Psychology, 26(2–3), 103–117

Habbe A.H. and Mande H., (2016). The effect of informatıon sequential and personality on the investor belief revision (An experimental study in decision making), International Scientific Researches Journal, 72(10), 150 – 165

Hao Y., Chu H.H., Ho K.Y. and Ko K.C. (2016). The 52–week high and momentum in the Taiwan stock market: Anchoring or recency biases?, International Review of Economics and Finance., 43, 121–138

Harbaugh W.T., Krause K. and Vesterlund L., (2001). Are adults better behaved than children? Age, experience, and the endowment effect, Economics Letters, 70(2), 175–181

Hartman R.S., Doane M.J. and Woo C.K., (1991). Consumer rationality and the status quo, The Quarterly Journal of Economics, 106(1), 141–162

Hartono J., (2004). The recency effect of accounting information, Gadjah Mada International Journal of Business, 6(1), 85–116

Hayley S. (2014). Hindsight effects in dollar-weighted returns, Journal of Financial and Quantitative Analysis, 49(1), 249 – 269

Hogarth R.M and Einhorn H.J., (1992). Order effects in belief updating: The belief–adjustment model, Cognitive Psychology, 24(1), 1–55

Huang Y.H., Shi J.Q. and Wang L., (2008). Selling creates a loss while buying generates a gain: Capturing the implicit irrational bias by the IAT method, Chinese Science Bulletin, 53(14), 2253–2256

Johnson E.J., Häubl G. and Keinan A., (2007). Aspects of endowment: A query theory of value construction, Journal of Experimental Psychology: Learning, Memory And Cognition, 33(3), 461–474

Page 27: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):1-25.

22

Johnson E.N., (1995). Effects of information order, group assistance, and experience on auditors' sequential belief revision, Journal of Economic Psychology, 16(1), 137–160

Kahneaman D., (2003). Maps of bounded rationality: Psychology for behavioral economics, American Economic Review, 93(5), 1449–1475.

Kahneman D., Knetsch J.L. and Thaler R.H., (1990). Experimental tests of the endowment effect and the coase theorem, Journal of Political Economy, 98(6), 1325–1348,

Kahneman D., Knetsch J.L. and Thaler R.H., (1991). Anomalies the endowment effect, loss aversion, and status quo bias, Journal of Economic Perspectives, 5(1), 193–206

Kaivanto K. and Kroll E.B., (2012). Negative recency, randomization device choice, and reduction of compound lotteries, Economics Letters, 115(2), 263–267

Kempf A. and Ruenzi S., (2006). Status quo bias and the number of alternatives: An empirical illustration from the mutual fund industry, Journal of Behavioral Finance, 7(4), 204–213

Kleber J., Dickert S. and Betsch T., (2013). The influence of differential focus on the endowment effect in risky objects, Swiss Journal of Psychology, 72(3), 159–164

Kogut T. and Kogut E., (2011). Possession attachment: Individual differences in the endowment effect, Journal of Behavioral Decision Making, 24(4), 377–393

Kovalchika S., Camerer C.F., David M.G., Charles R.P. and Allman J.A., (2005). Aging and decision making: A comparison between neurologically healthy elderly and young individuals, Journal of Economic Behavior & Organization, 58(1), 79–94

Lerner J.S., Small D.A. and Loewenstein G., (2004). Heart strings and purse strings carryover effects of emotions on economic decisions, Psychological Science, 15(5), 337–341

Li J., Ren G., Ma Q. and Liu L., (2009). An experimental study on investors’ status quo bias, 2009 International Conference on Management Science & Engineering (16th) September 14–16, 2009 Moscow, Russia, 1582–1593

Lin C.H, Chuang S.C., Kao D.T. and Kung C.Y., (2006). The role of emotions in the endowment effect, Journal of Economic Psychology, 27(4), 589–597

Loomes G., Orr S. and Sugden R., (2009). Taste uncertainty and status quo effects in consumer choice, Journal of Risk and Uncertainty, 39(2), 113–135

Loomes G. and Weber M., (1997). Endowment effect for risky assets, understanding strategic interaction: essays in honor of Reinhard Selten, Edited by: Albers, W; Guth, W; Hammerstein, P; Moldovanu, B; VanDamme, E, Springer, Heidelberg, 494–512

Louie T.A., Rajan M.N. and Sibley R.E. (2007). Tackling the monday–morning quarterback: Applications of hindsight bias in decision making settings, Social Cognition, 25(1), 32–47

Low R., Kwong Y. and Tan E., (2016). The role of analyst forecasts in the momentum effect, International Review of Financial Analysis, 48, 67–84

Luce M.F., (1998). Choosing to avoid: Coping with negatively emotion–laden consumer decisions, Journal of Consumer Research, 24(4), 409–433

Mandel D.R. (2002). Beyond mere ownership: Transaction demand as a moderator of the endowment effect, Organizational Behavior and Human Decision Processes, 88(2), 737–747

Page 28: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Selim AREN

23

Maner J.K., Gailliot M.T., Butz D.A. and Peruche B.M., (2007). Power, risk, and the status quo: Does power promote riskier or more conservative decision making?, Personality and Social Psychology Bulletin, 33(4), 451–462

Masatlioglu Y. and Ok E.A., (2005). Rational choice with status quo bias, Journal of Economic Theory, 121(1), 1–29

Merkle C. (2017). Financial overconfidence over time: Foresight, hindsight, and insight of investors, Journal of Banking & Finance, 84, 68–87

Miotto A., Paula S.C. and Parente J., (2015). Antecedents and consequences of household financial management in Brazilian lower–middle–class, Revista de Administração de Empresas ,55 (1), 50–64.

Morewedge C.K., Shu L.L., Gilbert D.T. and Wilson T.D., (2009). Bad riddance or good rubbish? Ownership and not loss aversion causes the endowment effect, Journal of Experimental Social Psychology, 45(4), 947–951

Muñoz F., Vicente R. (2018). Hindsight effect: What are the actual cash flow timing skills of mutual fund investors?, Journal of Empirical Finance, 45, 181–193

Murata A., Matsushita Y., Kubo S., Moriwaka M., (2014). Analysis of human behavior by experimental game–theoretic approach–Cooperative behavior, risk averse and seeking tendencies, and risk diversification–, 27 Oct 2014, Proceedings of the SICE Annual Conference (SICE), Sapporo, Japan, 947–954

Musch J. (2003). Personality differences in hindsight bias, Memory, 11 (4/5) 473–489

Musch J. and Wagner T., (2007). Did everybody know it all along? A review of individual differences in hindsight bias, Social Cognition, 25(1), 64–82

Nataf C. and Wallsten T.S., (2013). Love the one you’re with: The endowment effect in the dating market, Journal of Economic Psychology, 35(April), 58–66

Nebel J.M., (2015). Status quo bias, rationality, and conservatism about value, Ethics, 125(2), 449–476

Nofsinger J.R. and Varma A., (2013). Availability, recency, and sophistication in the repurchasing behavior of retail investors, Journal of Banking & Finance, 37(7), 2572–2585

Ortoleva P., (2010). Status quo bias, multiple priors and uncertainty aversion, Games and Economic Behavior, 69(2), 411–424

Ortona G. and Scacciati F., (1992). New experiments on the endowment effect, Journal of Economic Psychology, 13(2), 277–296

Palczewski J., Hoppé K., Reiner S. and Wang T., (2016). Itchy feet vs cool heads: Flow of funds in an agent–based financial market, Journal of Economic Dynamics & Control, 63, 53–68

Plonsky O. and Erev I., (2016). Learning in settings with partial feedback and the wavy recency effect of rare events, Cognitive Psychology, 93, 18–43

Pompian M.M. (2008). Using behavioral investor types to build better relationships with your clients, Journal of Financial Planning, 21(10), 64–76

Reb J. and Connolly T., (2007). Possession, feelings of ownership and the endowment effect, Judgment and Decision Making Journal, 2(2), 107–114

Rick S., (2011). Losses, gains, and brains: Neuroeconomics can help to answer open questions about loss aversion, Journal of Consumer Psychology, 21(4), 453–463

Page 29: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):1-25.

24

Ritov I. and Baron J., (1992). Status–quo and omission biases, Journal of Risk and Uncertainty, 5(1), 49–61.

Roca M., Hogarth R.M. and Maule A.J., (2006). Ambiguity seeking as a result of the status quo bias, Journal of Risk and Uncertainty, 32(3), 175–194

Roese N.J. and Kathleen D.V., (2012). Hindsight bias, Perspectives on Psychological Science, 7(5) 411–426

Royal A., (2017). Dynamics in risk taking with a low–probability hazard, Journal of Risk and Uncertainty, 55(1), 41–69

Ryan M. and Bate A., (2001). Testing the assumptions of rationality, continuity and symmetry when applying discrete choice experiments in health care, Applied Economics Letters, 8(1), 59–63

Sahi S.K., (2017). Psychological biases of individual investors and financial satisfaction, Journal of Consumer Behaviour, 16(6), 511–535

Sahi S.K. and Arora A.P., (2012). Individual investor biases: A segmentation analysis, Qualitative Research in Financial Markets, 4(1), 6–25

Samuelson W. and Zeckhauser R., (1988). Status quo bias in decision making, Journal of Risk and Uncertainty, 1988, 1(1), 7–59

Schkade D.A. and Kilboume L.M., (1991). Expectation–outcome consistency and hindsight bias, Organizational Behavior and Human Decision Processes, 49(1), 105–123

Schwarz N. and Clore G.L. (2003). Mood as information:20 years later, Psychological Inquiry, 14(3), 296–303

Schweitzer M., (1995). Multiple reference points, framing, and the status quo bias in health care financing decisions, Organizational Behavior and Human Decision Processes, 63(1), 69–72

Sedikides C. and Gregg A.P. (2008). Self–enhancement: Food for thought, Perspectives on Psychological Science, 3(2), 102–116

Selart M., Karlsson N. and Garling T., (1997). Self–control and loss aversion in lntertemporal choice, Journal of Socio Economics, 26(5), 513–524

Shefrin H.M., Thaler R.H. (1988). The behavioural life-cycle hypothesis, Economic Inquiry, 26(4), 609–643

Shepperd J., Malone W. and Sweeny K. (2008). Exploring causes of the self-serving bias, Social & Personality Psychology Compass, 2(2), 895–908

Shevchenko Y., Helversen V. and Scheibehenne B., (2014). Change and status quo in decisions with defaults: The effect of incidental emotions depends on the type of default, Judgment and Decision Making, 9(3), 287–296

Shiller R.J., (2006). Tools for financial innovation: Neoclassical versus behavioural finance, The Financial Review, 41(1), 1–8.

Strömbäck C., Lin T., Skagerlund K., Västfjäll D. and Tinghög G., (2017). Does self–control predict financial behavior and financial well–being?, Journal of Behavioral and Experimental Finance, 14, 30–38

Tong L.C.P., Ye K.J., Asai K., Ertac S., List J.A., Nusbaum H.C. and Hortaçsu A., (2016). Trading experience modulates anterior insula to reduce the endowment effect, Proceedings of The National Academy of Sciences of The United States of America, 113(33), 9238–9243

Page 30: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Selim AREN

25

Tubbs R.M., Messier W.F. and Knechel W.R., (1990). Recency effects in auditor’s belief–revision process, The Accounting Review, 65(2), 452–460

Tversky A. and Shafir E., (1992). Choice under conflict: The dynamics of deferred decision, Psychological Science, 3(6), 358–361

Votinov M., Aso T., Koganemaru S., Fukuyama H. and Mima T., (2013). Transcranial direct current stimulation changes human endowment effect, Neuroscience Research, 76(4), 251–256

Waegeman A., Declerck C.H., Boone C., Van Hecke W. and Parizel P.M., (2014). Individual differences in self–control in a time discounting task: An fMRI study, Journal of Neuroscience, Psychology, & Economics, 7(2), 65–79

Weathers D., Sharma S. and Niedrich R.W., (2005). The impact of the number of scale points, dispositional factors, and the status quo decision heuristic on scale reliability and response accuracy, Journal of Business Research, 58(11), 1516– 1524

Wilson T.D. and Gilbert D.T. (2008). Explaining away: A model of affective adaptation, Perspectives on Psychological Science, 3(5), 370–386

Yen H.J.R. and Chuang S.C., (2008). The effect of incidental affect on preference for the status quo, Journal of the Academy of Marketing Science, 36(4), 522–537

Zakay D., (1984). To choose or not to choose: On choice strategy in face of a single alternative, American Journal of Psychology, 97(3), 373–389

Zurlo K.A., (2009). Personal attributes and the financial well-being of older adults: The effects of control beliefs, Population Aging Research Center - PARC Working Papers 27 https://repository.upenn.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=1026&context=parc_working_papers 31.07.2018

Page 31: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşerî ve İdari Bilimler Dergisi 2019, 2(1):26-43.

DOI: 10.26677/TR1010.2019.82 ISSN: 2667–422X Dergi web sayfası:

https://www.sobibder.org

ARAŞTIRMA MAKALESİ

Zincir Kahve İşletmelerinde Algılanan Hizmet Kalitesinin Ölçümü:

Eskişehir’de Bir Uygulama

Dr. Müjdat ERTÜRK, Eskişehir Tepebaşı Ali Güven Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, e-posta: [email protected] ORCID: https://orcid.org/0000-0002-6627-3605

Öz

Son yıllarda sayısı hızla artan zincir kahve işletmelerinden hizmet alan müşterilerin algıladıkları hizmet kalitesini ölçmeyi amaçlayan bu araştırma, Eskişehir ilinde faaliyet gösteren birer adet yerli ve yabancı kahve zinciri işletmesinde gerçekleştirilmiştir. Geri dönüşü sağlanan ve eksiksiz doldurulan 436 anket formu değerlendirmeye alınmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak kullanılan anket formu iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde katılımcıların demografik özelliklerini belirlemeye yönelik 5 soru yer almaktadır. İkinci bölümde ise Parasuraman vd., (1988) tarafından geliştirilmiş Servqual hizmet kalitesi ölçeği bulunmaktadır. Araştırmaya katılanların demografik özellikleri ile algıladıkları hizmet kalitesi düzeyi arasında farklılık olup olmadığını belirleyebilmek amacıyla bağımsız örneklemler için t-testi ve ANOVA testi uygulanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre yabancı kahve zinciri işletmelerinden hizmet alan müşteriler, yerli kahve zinciri işletmelerinden hizmet alan müşterilere göre aldıkları hizmetten daha fazla memnundurlar.

Anahtar Kelimeler: Algılanan Hizmet Kalitesi, Servqual Ölçeği, Zincir Kahve İşletmeleri, Yiyecek İçecek İşletmeleri. Makale Gönderme Tarihi: 25.02.2019 Makale Kabul Tarihi: 22.03.2019

Önerilen Atıf: Ertürk, M. (2019). Zincir Kahve İşletmelerinde Algılanan Hizmet Kalitesinin Ölçümü: Eskişehir’de Bir Uygulama, Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):26-43. © 2019 Sosyal, Beşerî ve İdari Bilimler Dergisi.

Page 32: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):26-43

27

Journal of Social, Humanities and Administrative Sciences

2019, 2(1):26-43. DOI: 10.29226/TR1001.2019.x ISSN: 2667–422X Dergi web sayfası:www.sobibder.org

RESEARCH PAPER

Measuring Perceived Service Quality in Coffee Chains:

An Examination in Service Eskişehir

Dr. Müjdat ERTÜRK, Ali Güven Vocational and Technical Anatolian School, Eskişehir Tepebaşı e-mail: [email protected] ORCID: https://orcid.org/0000-0002-6627-3605

Abstract

The aim of the study is to measure the perceived service quality of customers who received service from the chain coffee companies increasing rapidly in recent years. It was carried out in one of each domestic and foreign chain coffee enterprises operating in the province of Eskişehir. A total of 436 survey forms returned and fully completed were evaluated. The survey form, which is used as a data collection tool in the study, consists of two parts. In the first part, there are 5 questions to determine the demographic characteristics of the participants. In the second part, there is the Servqual service quality scale which is developed by Parasuraman et al. (1988). T-test and ANOVA test were applied for independent samples in order to determine whether there is any difference between the demographic characteristics of the participants and their level of perceived service quality. According to the results of the research, customers who receive service from foreign coffee chain enterprises are more satisfied with the services than the customers who receive service from domestic coffee chain enterprises.

Keywords: Perceived Service Quality, Servqual Scale, Chain Coffee Enterprises, Food and Beverage Enterprises. Received: 25.02.2019 Accepted: 22.03.2019

Suggested Citation: Ertürk, M. (2019). Measuring Perceived Service Quality in Coffee Chains: An Examination in Service Eskişehir, Journal of Social, Humanities and Administrative Sciences, 2(1):26-43. © 2019 Sosyal, Beşerî ve İdari Bilimler Dergisi.

Page 33: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Müjdat ERTÜRK

28

GİRİŞ

20. yüzyılın başlarından itibaren malların çeşitliliğinde ve mal üreten işletme sayısında görülen artış, 20. yüzyılın ortalarından itibaren hizmetlerin ve hizmet üreten işletmelerin çeşitliliğinde de görülmeye başlanmıştır. Bu değişim ve gelişmeler arz edilen mal ya da hizmetlerin koşulsuz talep edilmesi yerine rekabetin şiddetlendiği ve müşteri beklentilerinin yükseldiği bir pazar ortamı ile sonuçlanmıştır. Müşterilerin talepleri sonucunda ürettikleri mal veya hizmetleri satarak varlıklarını sürdüren işletmeler, değişen piyasa ve üretim şartlarına, rekabet koşullarına uyum sağlamak zorunda kalmışlardır. Dolayısıyla, işletmelerin ürettikleri mal veya hizmetlerin talep görmesi, ürünlerini satın alacak olan müşterilerinin beklenti ve isteklerini karşılayabilmeleri işletmelerin varlığını sürdürebilmeleri için zorunluluk haline gelmiştir. Mal üreten işletmeler için mal kalitesi önemli bir kavram haline gelirken, hizmet üreten işletmeler için de hizmet kalitesi önemli bir kavram haline gelmeye başlamıştır.

İşletmelerde kaliteye olan ilgi 1980’li yıllardan sonra gittikçe artmaya başlamıştır. Hizmet sektörünün ülke ekonomilerindeki payının artması, insanların yaşam alışkanlıkları ve yaşam standartları açısından hizmetlerin önemli hale gelmesi, daha önce imalat sektöründe uygulanan kalite ilke ve uygulamalarının hizmet sektörüne de uygulanmasını kaçınılmaz hale getirmiştir. Ancak 1990’lı yıllara kadar kalite konusunda yapılan çalışmaların mamul kalitesi ile ilgili olması, hizmet işletmelerinin kalite ile ilgilenmekte oldukça geç kaldıklarını göstermektedir. Öte yandan hizmet sektörünün ülke ekonomileri içinde büyümesi ve gelişmesi; hizmet üretimi ile ilgili sorunların güncellik kazanmasına yol açmış, buna bağlı olarak verimliliğin artırılması, hizmet kalitesinin kontrolü, hizmet kalitesi modellerinin geliştirilmesi ve hizmet kalitesinin ölçülmesi gibi konularda yapılan araştırmaların hızını da artırmıştır (Devebakan, 2005:6).

Hizmet üreten bir işletmenin rakipleri ile rekabetinde kendine avantaj sağlayacağı en önemli kozu müşterilerine daha kaliteli bir hizmet sunmak, başka bir ifadeyle müşteri beklentilerini karşılamaktır. Hizmet üreten işletmeler olan yiyecek içecek işletmesinde, hizmet kalitesinin tatmin edici seviyede olması işletmeler için bir zorunluluktur. Yiyecek içecek işletmesini yüksek kalitede hizmet sunması, işletmenin kendisini diğer işletmelerden farklılaştırmak için kullanabileceği en önemli yollardan birisidir. Burada en önemli nokta, hedef müşterilerin hizmet kalitesi beklentilerini karşılamak hatta aşmaya çalışmaktır. Müşteri beklentileri; geçmiş deneyimler, ağızdan ağıza iletişim ve hizmet organizasyonunun reklamlarıyla şekillenmektedir. Müşteri, hizmet alacağı işletmeyi bu dayanaklara göre seçmekte ve hizmet aldıktan sonra algılanan hizmeti beklenen hizmet ile kıyaslamaktadır (Gençer, Demir ve Aycan, 2008:440). Algılanan hizmet, beklenen hizmetin altına düştüğünde, müşteri o hizmet organizasyonuna karşı memnuniyetsizlik duygusu besleyerek ilgisini kaybedebilir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken psikolojik faktör, müşterinin algı değeridir. Algılanan değer, tüketicinin algıladığı yararları ve algıladığı fedakârlıkları menfaati önünde değerlendirmesi olarak tanımlanmaktadır (Varinli ve Çakır, 2004:37).

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

Hizmet Kavramı ve Hizmetin Özellikleri

Hizmet kavramı ilk defa 1700'lü yıllarda Fransız filozoflar tarafından sistematik bir şekilde ele alınarak "tarımsal faaliyetler dışında kalan tüm faaliyetler" olarak tanımlanmıştır (Öney,1998:4). Adam Smith'e göre ise hizmet "somut, elle tutulabilir ürün meydana getirmeyen tüm faaliyetlerdir" şeklinde tanımlanmaktadır (Öztürk, 1998:17). 1900'lü yılların başında Alfred

Page 34: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):26-43

29

Marshall hizmetin "yaratma aşamasında ortadan kaybolan mallar" olduğunu belirtmiştir. 20. Yüzyılın ortalarına gelindiğinde gelişmiş batılı ülkeler hizmetin bir ürünün formunu değiştirmede önderlik edemeyeceği görüşünü ortaya çıkarmışlardır. Çağdaş hizmet anlayışı da bu görüşü desteklemektedir (Erkut, 1995:10). Amerikan Pazarlama Birliği (AMA) tarafından yapılan tanıma göre hizmet; “Satışa sunulan ya da malların satışıyla birlikte sağlanan eylemler, yararlar veya doygunluklardır” (Kozak vd., 2011:2). Hizmet, insan ve makineler tarafından iş gücüyle üretilen ve tüketicilere doğrudan fayda sağlayan fiziksel olmayan ürünlerdir (Skinner, 1990:631). Kotler’e göre hizmet; bir tarafın diğer tarafa sunabileceği, temelinde soyut niteliğe sahip olan, bir kuruluşun veya kişinin bir diğerine sunduğu faaliyet veya yarar şeklinde ifade edilebilen, herhangi bir şeyin mülkiyetinin el değiştirmesinin söz konusu olmadığı bir süreçtir (Kotler, 1997:467). Başka bir tanıma göre ise; "hizmetler, endüstriyel kullanıcılara ya da tüketicilere pazarlandığı zaman istem doyumu meydana getiren, ürünün satışıyla ya da başka bir hizmetle ilgili olmayan, bağımsız olarak tanımlanabilen soyut faaliyetlerdir” (Powers, 1997:62). Payne’in tanımında ise hizmet; müşteriler ve müşterilerin mallarına yönelik, mülkiyetin el değiştirmesi ile sonuçlanmayan işlemlerdir (Payne, 1998:23). Edvardsson, hizmet kavramının farklı tanımlamalarının bulunduğunu fakat genel olarak yapılan tanımlarda; faaliyetler, eylemler, süreçler ve etkileşimlerin en çok üzerinde durulan kavramlar olduğunu belirtmiştir (Edvardsson, 2005:128). İnsanlar yaşamlarının her aşamasında değişik biçimlerde karşılarına çıkan hizmet olayı ile iç içe yaşamaktadırlar. Hizmet insanların bir arada yaşamalarının kaçınılmaz bir sonucudur ve insanlarla ilgili doğrudan veya dolaylı her konuda hizmetten söz edilmektedir. Bu açıdan bakıldığında da hizmetin çok eski bir kavram olduğu söylenebilir.

Hizmet soyut bir kavram olup, herhangi bir şekilde envanteri tutulamamakta, saklanamamakta, standartlaştırılamamakta, üreticiden tüketiciye direkt geçmekte, görsellik nesnellik ve mülkiyet ilişkisi bulunmamaktadır (Assael, 1993:38). Hizmeti mallardan ayıran, kendine özgü birtakım özellikleri bulunmaktadır. Bu özellikler: soyut olma özelliği, insan unsuru özelliği, standartlaştırılamama özelliği, eşzamanlılık özelliği ve değişken talep özelliğidir (Mucuk, 2009:307)

Hizmet Kalitesi Kavramı

Bir işletmenin müşteri beklentilerini karşılayabilme ya da geçebilme yeteneği hizmet kalitesidir (Odabaşı, 2004:93). Hizmet kalitesi, müşterinin hizmet sunandan beklentileri ile hizmet sunanın gerçek performansı arasındaki farkı ortaya koymaktadır (Çatı ve Baydaş, 2008:241). Hizmet kalitesi, işletmenin müşteri istek ve beklentilerini karşılayabilme yeteneği ve bunun sonucu olarak müşterinin tatmin edilmesidir. Müşterinin hizmete yönelik beklentileri, hizmet algılamasından daha yüksek seviyede ise, hizmet kalitesi algılaması düşük düzeylidir. Eğer hizmet algılaması beklentilerini karşılıyorsa, hizmet kalitesi algılaması yüksektir ve tatmin edicidir. Başka bir ifadeyle işletmenin sunduğu hizmet müşteri beklentisini karşılıyor veya geçiyorsa hizmetin kalitesi iyi, karşılamıyorsa hizmet kalitesi kötüdür (Aksu, 2012:25). Hizmet kalitesi, sunulan hizmet ile müşterilerin beklentilerinin ne kadarının karşıladığının bir ölçüsüdür (Parasuraman, Zeithaml ve Berry 1988: 35).

Hizmet kalitesi için yapılan tanımlar, müşterilerin bir hizmeti ancak onu aldıktan sonra değerlendirebileceği ve buna bağlı olarak hizmetin kalitesinin belirlenmesinde de ancak hizmetin tüketiminden sonra algıları ve beklentilerini karşılaştırarak bir değerlendirme yapılabileceğini işaret etmektedir (Lee vd., 2000: 230). Hizmet kalitesini, “beklenen hizmet kalitesi” ve “algılanan hizmet kalitesi” olarak iki bölümde incelemek mümkündür. Beklenen hizmet, müşterinin satın aldığı hizmet için işletmeden beklentileridir, algılanan hizmet kalitesi ise, müşterilerin kullanmış

Page 35: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Müjdat ERTÜRK

30

oldukları hizmet kalitesine yönelik sezgileridir ve müşterilerin memnuniyet derecesini büyük oranda bu sezgiler belirlemektedir (Ghobadian vd., 1994: 50).

Hizmet Kalitesinin Ölçümü

Alınan hizmetin kazandırdığı faydanın sayılabilir ölçütlerle değerlendirilmesi zor olduğundan, hizmet kalitesinin ölçülmesi ürün kalitesi ölçümüne nazaran daha zordur (Eleren ve Kılıç, 2007:242). Hizmet kalitesi kavramının önem kazanmaya başladığı zamandan bu yana, hizmet kalitesinin ölçümü üzerine modeller geliştirilmiş ve ölçekler oluşturulmuştur. Bu modellerden ilki 1984 yılında Grönroos tarafından geliştirilen Teknik ve Fonksiyonel Kalite Modelidir. İkinci model ise Parasuraman vd., (1985) tarafından geliştirilen Fark Modelidir. Haywood-Farmer (1988) tarafından geliştirilen Boyut-Özellik Hizmet Kalitesi Modeli, Cronin ve Taylor (1992) tarafından geliştirilen Servperf-Performansa Dayalı Model, Mattsson (1992) tarafından geliştirilen Hizmet Kalitesi İdeal Değer Modeli, Teas (1993) tarafından geliştirilen Performans Değerlendirme ve Standart Kalite Modeli, Berkley ve Gupta (1994) tarafından geliştirilen Bilgi Teknolojisi Uyuşum Modeli, Dabholkar (1996) tarafından geliştirilen Özellik ve Genel Etki Modeli, Spreng ve Mackoy tarafından (1996) geliştirilen Algılanan Hizmet Kalitesi ve Memnuniyet Modeli, Philip ve Hazlett (1997) tarafından geliştirilen Eksen, Öz ve Çevre Özellikleri Modeli, Oh (1999) tarafından geliştirilen Hizmet Kalitesi, Tüketici Değeri ve Tüketici Memnuniyeti Modeli, Dabholkar vd., (2000) tarafından geliştirilen Önceki Etkiler ve Aracı Faktörler Modeli ve Frost ve Kumar (2000) tarafından geliştirilen İç Hizmet Kalitesi Modeli hizmet kalitesi ölçümünde kullanılan modellerdir.

Bu modeller arasında Parasuraman, Zeithaml ve Bery (1985) tarafından geliştirilen Fark Modeli ve bu modelde hizmet kalitesinin ölçülmesini sağlayan Servqual ölçeği en fazla kabul görmüş model ve ölçektir. Servqual'de öncelikle müşterilerin almak istedikleri hizmete ilişkin beklentileri, hizmeti aldıktan sonra ise hizmete ilişkin algılamaları ölçülmektedir. Beklentiler ile algılamalar arasındaki fark da hizmetin kalite düzeyini göstermektedir. Servqual Ölçeği, hizmet kalitesini algılama ve beklenti değerleri arasındaki matematiksel farka göre ölçmekte ve değerlendirmektedir. Servqual ölçeğinde beklenen ve algılanan hizmet kalitesini ölçmek için 5 ayrı boyutta toplam 22 önerme vardır. Öte yandan, Ölçekte müşteriler açısından kalite boyutlarının önem sırasını belirlemek için de bir bölüm bulunmaktadır (Acuner, 2004:6). Bu bölümde boyutların göreceli önemini ortaya koymak amacıyla müşterilerden, 100 puanı beş hizmet kalitesi boyutuna paylaştırmaları istenmiştir. Müşterilerin, Ölçekteki beş boyutun kendilerine göre önem sırasını göz önüne alarak yaptıkları bu değerlendirme sonucunda ortaya çıkan en önemli boyut güvenilirliktir. Sonra sırasıyla heveslilik, güvence, empati ve fiziksel özellikler boyutları gelmektedir (Parasuraman vd., 1991:431). Servqual Ölçeğinde fiziksel özellikler boyutunda 4, güvenilirlik boyutunda 5, heveslilik boyutunda 4, güvence boyutunda 4, empati boyutunda 5 önerme bulunmaktadır (Acuner, 2004:6).

Konu ile ilgili daha önce yapılmış yabancı araştırmalara bakıldığında, Chen ve Hu (2010) Avusturalya’da yapmış oldukları araştırmada kahve ve sunulan yiyecek kalitesinin kahve zincirlerinde önemli olduğunu, müşterilerin kararını buna göre verdiklerini tespit etmişlerdir. Promosyonların müşterilerin kararlarında önemli olduğu araştırmanın bir diğer bulgusudur. Cho (2012) yılında yapmış olduğu çalışmada müşterilerin hedonik amaçlarla kahvecileri tercih ettiklerini, bu nedenle markanın işletme seçiminde önemli bir faktör olduğunu, bu yüzden yabancı zincirlerin daha fazla tercih edildiğini belirtmiştir. Susanty ve Kenny (2015) Endonezya’da yapmış oldukları çalışmada yerel Exselco markası ile global Starbucks markalarını hizmet kalitesi ve marka bağımlılığı kapsamında karşılaştırmışlardır. Araştırmanın sonucunda Endonezyalı tüketicilerin her iki markanın da hizmet kalitesini olumlu olarak değerlendirdikleri

Page 36: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):26-43

31

belirlenmiştir. Doukoure ve Supinit (2016) Tayland’da yapmış oldukları araştırmada yerel marka olan Tom n Toms kahvecilerinde müşterilerin güvenirlik konusunda işletmeyi yetersiz bulduğunu, bunun personelin davranışlarından kaynaklandığını tespit etmişlerdir. Kim ve Shim (2017) yapmış oldukları araştırmada kahvecileri tercih eden müşterilerin markadan önce; fiyat, indirim sistemleri, lezzet ve tazelik, personelin kibar ve nazik olması, mekanın rahat ve sakin atmosferi olmasına önem verdiklerini belirtmişlerdir. Wu (2017) Tayvan’da yapmış olduğu çalışmada 4 ana 13 alt boyutun müşterinin hizmet kalitesi algısını belirlediğini, kahve zincirlerinin deneyimsel kalite, deneyimsel memnuniyet, algılanan değer, deneyimsel güven ve deneyimsel sadakate önem vermeleri gerektiğini belirtmiştir.

Ülkemizde yapılan çalışmalara bakıldığında, kahve zincirleri daha çok marka sadakati ve pazarlama açısından incelenmiştir (Durmaz, 2016; Adalı ve Bakır, 2017; Erdoğan, 2014; Bozkurt ve Tokatlı, 2017; Karakadılar ve Güney, 2016). Servqual Ölçeği ile yapılan hizmet kalitesi ölçümleri turizm sektöründe çoğunlukla otel işletmelerinde yapılmıştır (Eleren ve Kılıç, 2007; Silik ve Ünlüönen, 2018; Yüksel ve Seyhan, 2005). Çabuk, İnan ve Mutlu tarafından (2007) tarafından Adana’da yapılan araştırmada sokak kebapçısı, restoran kebapçısı ve fast food kebapçıları Servqual yöntemi ile hizmet kalitesi açısından karşılaştırılmışlardır. Hacıefendioğlu ve Koç (2009) yapmış oldukları çalışmada fast food işletmelerinin hizmet kalitesi algılarını incelemişlerdir. Bilgin ve Kethüda (2017) yapmış oldukları çalışmada Bartın’da faaliyet gösteren bir restoranın hizmet kalitesini Dineserv yöntemi ile ölçmüşlerdir. Çelik (2012) tarafından yapılan araştırmada Adıyaman Üniversitesi Yemekhanesinde verilen hizmetin kalite ölçümü yapılmıştır.

YÖNTEM

Araştırmanın Problemi, Amacı, Modeli ve Hipotezleri

Yabancı zincir kahve işletmelerinin algılanan hizmet kalitesi, yerli zincir kahve işletmelerinden daha mı yüksektir? Bu araştırmanın amacı; Eskişehir’de faaliyet gösteren zincir kahve işletmelerinden hizmet alan müşterilerin algıladıkları hizmet kalitesinin ölçülmesi ve önceki cümledeki probleme yanıt aramaktır. Bu amaçla zincir kahve işletmelerinden hizmet alan müşterilerin hizmet kalitesi algı düzeylerinin belirlenebilmesi için literatürde genel kabul görmüş Servqual Ölçeği kullanılmıştır. Araştırmanın bir diğer amacı ise algılanan hizmet kalitesinin demografik değişkenler açısından farklılık gösterip göstermediği sorusuna yanıt aramaktır. Araştırmanın modeli Şekil 1’de gösterilmiştir:

Yabancı Kahve Zinciri

Yerli KahveZinciri

Demografik Değişkenler

Algılanan Hizmet Kalitesi

Page 37: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Müjdat ERTÜRK

32

Şekil 1. Araştırmanın Modeli

Araştırmanın ana hipotezi şu şekilde belirlenmiştir:

H1: Araştırmaya katılan tüketicilerin hizmet kalitesi algıları kahve zincirinin menşeine göre farklılık gösterir.

Araştırmanın diğer hipotezleri ise şunlardır:

H2. Araştırmaya katılan tüketicilerin hizmet kalitesi algıları cinsiyetlerine göre farklılık gösterir.

H3. Araştırmaya katılan tüketicilerin hizmet kalitesi algıları yaşlarına göre farklılık gösterir.

H4. Araştırmaya katılan tüketicilerin hizmet kalitesi algıları medeni durumlarına göre farklılık gösterir.

H5. Araştırmaya katılan tüketicilerin hizmet kalitesi algıları mesleklerine göre farklılık gösterir.

H6. Araştırmaya katılan tüketicilerin hizmet kalitesi algıları eğitim düzeylerine göre farklılık gösterir.

Araştırmanın Evreni ve Örneklemi

Araştırmanın evrenini Eskişehir’de faaliyet gösteren zincir kahve işletmelerinden hizmet alan müşteriler oluşturmaktadır. Eskişehir’de zincir kahve işletmelerinden hizmet alan müşteri sayısına yönelik resmi bir rakam bulunmamakla birlikte, 844.842 kişiden oluşan Eskişehir nüfusu ve turist olarak gelen 302.249 kişi (Milliyet, 2017) araştırmanın evrenini oluşturmaktadır. Bu kapsamda Eskişehir il merkezinde faaliyet gösteren 1 adet yabancı kahve zinciri işletmesi, 1 adet yerli kahve zinciri işletmesi müşterilerinden anket formu ile veri toplama yoluna gidilmiştir. Anket formları 2018 yılı Kasım ayında işletmelerde uygulanmış, geri dönüşü sağlanan ve eksiksiz doldurulan 436 anket formu değerlendirmeye alınmıştır.

Araştırmanın Veri Toplama Yöntemi ve Ölçeği

Araştırmada veri toplama aracı olarak kullanılan anket formu, iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde katılımcıların demografik özelliklerini (cinsiyet, yaş, medeni durum, meslek, eğitim düzeyi) belirlemeye yönelik 5 soruya yer verilmiştir. İkinci bölümde ise hizmet kalitesinin ölçümüne yönelik olarak Parasuraman, Zeithaml ve Berry (1988) tarafından geliştirilmiş Servqual Hizmet Kalitesi Ölçeği kullanılmıştır. Servqual Ölçeğinde algılanan hizmet kalitesini ölçmek için 5 ayrı boyutta toplam 22 önerme bulunmaktadır. Araştırmada Servqual Ölçeği 5’li Likert türünde (1-tamamen katılmıyorum…5-tamamen katılıyorum) derecelendirilerek kullanılmıştır.

Verilerin Analizi

Anket formundan elde edilen veriler bilgisayar ortamına aktarılarak veri tabanı oluşturulmuş, SPSS 17 programı kullanılarak veriler analiz edilmiştir. Verilerin normal dağılım gösterip göstermediğini test edebilmek amacıyla kolmogorov-Smirnov testi uygulanmış ve örneklemin normal dağılım gösterdiği görülmüştür. Araştırmaya katılanların demografik özellikleri ile algıladıkları hizmet kalitesi düzeyi arasında farklılık olup olmadığını belirleyebilmek amacıyla bağımsız örneklemler için t-testi ve ANOVA testi uygulanmıştır. Aralarında anlamlı farklılık çıkan ve ikiden fazla grup içeren değişkenler için; farklılığın, hangi değişkenler arasında meydana geldiğini belirlemeye yönelik, çoklu karşılaştırma (Duncan) testi yapılmıştır.

Page 38: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):26-43

33

BULGULAR

Bu bölümde ilk olarak katılımcıların demografik özellikleri ve tanımlayıcı istatistiklere yer verilmiştir. Daha sonra, algılanan hizmet kalitesi düzeyi ile zincir kahve işletmesinin menşei arasındaki ilişki test edilmiş ve son olarak da algılanan hizmet kalitesi düzeylerinde demografik değişkenler açısından anlamlı bir farklılık olup olmadığı test edilmiştir.

Tablo 1. Katılımcıların Demografik Özellikleri ve Tanımlayıcı İstatistikler

İşletme Menşei n %

Yaş n %

Yerli Kahve Zinciri Müşterisi 230 52,80

15-24 Yaş Aralığı 132 30,30

Yabancı Kahve Zinciri Müşterisi 206 47,20

25-34 Yaş Aralığı 129 29,60

Toplam 436 100

35-44 Yaş Aralığı 101 23,20

Cinsiyet n %

45-54 Yaş Aralığı 54 12,40

Erkek 234 53,70

55 ve üzeri yaş 20 4,60

Kadın 202 46,30

Toplam 436 100

Toplam 436 100

Medeni Durum n %

Meslek n %

Evli 213 48,90

Yönetici 55 12,60

Bekâr 223 51,10

Esnaf 59 13,50

Toplam 436 100

Beyaz Yakalı Çalışan 44 10,10

Eğitim Düzeyi n %

Mavi Yakalı Çalışan 39 8,90

İlköğretim 17 3,90

Öğrenci 169 38,80

Ortaöğretim 87 20,00

Emekli 12 2,80

Ön lisans 99 22,70

Ev Hanımı 33 7,60

Lisans 211 48,40

Diğer 25 5,70

Lisans üstü 22 5,00

Toplam 436 100

Toplam 436 100

Page 39: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Müjdat ERTÜRK

34

Tablo 1’de araştırmaya katılanların demografik özelliklerine ilişkin frekans ve yüzde analizi sonuçları verilmiştir. Tablo 1’e göre araştırmaya katılanların çoğunluğunun; yerli kahve zinciri müşterisi (%52,80) erkek (%53,70), öğrenci (%38,80), 15-24 yaş aralığında (%30,30), bekar (%51,10) ve lisans eğitim düzeyinden (%48,40) oluştuğu görülmektedir.

Tablo 2. Servqual Ölçeği Boyutlarına Göre Algılanan Hizmet Kalitesi Ortalamaları

Boyutlar Menşei n Ort. Fark s.s. t p

Fiziksel Yerli 230 4,007

0,426 0,962

-5,264 0 Yabancı 206 4,433 0,691

Güvenilirlik Yerli 230 3,970

0,353 0,855

-5,073 0 Yabancı 206 4,323 0,545

Heveslilik Yerli 230 3,969

0,366 0,858

-5,230 0 Yabancı 206 4,335 0,555

Güvence Yerli 230 4,050

0,202 0,880

-2,702 0,007 Yabancı 206 4,252 0,653

Empati Yerli 230 4,026

0,187 0,900

-2,362 0,019 Yabancı 206 4,213 0,727

Araştırmaya katılanların Servqual Ölçeğinin boyutlarına göre algıladıkları hizmet kalitesi aritmetik ortalamaları Tablo 2'de görülmektedir. Tüm boyutlarda araştırmaya katılan yabancı kahve zinciri işletmesinin müşterilerinin hizmet kalitesi algı ortalamalarının yerli kahve zinciri işletmesine göre daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Yerli ve yabancı zincir kahve işletmeleri arasındaki en büyük fark 0,426 ile fiziksel özellikler boyutundadır. Fiziksel özellikleri sırası ile 0,366 ile heveslilik, 0,353 ile güvenilirlik, 0,202 ile güvence ve 0,187 ile empati boyutları takip etmektedir. Tüm boyutlarda 0,05 önem düzeyinde yabancı kahve zinciri işlemesi müşterileri ile yerli kahve zinciri müşterilerinin hizmet kalitesi algıları arasında anlamlı bir fark olduğu tespit edilmiştir. Farklılık boyutların tamamından kaynaklanmaktadır.

Tablo 3. İşletme Menşeine Göre Algılanan Hizmet Kalitesi Ortalamaları

İşletme Menşei n Ort. s.s. t p

Yerli Kahve Zinciri 230 4,004 0,812 -4,585 0,000

Yabancı Kahve Zinciri 206 4,307 0,521

Araştırmaya katılanların işletme menşeine göre algıladıkları hizmet kalitesi aritmetik ortalamaları Tablo 3'de verilmiştir. Tablo 3’e göre Tablo 2’de olduğu gibi yabancı kahve zinciri işletmesi müşterilerinin hizmet kalitesi algılarının (4,30), yerli kahve zinciri işletmesi müşterilerine göre (4,00) daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. 0,05 önem düzeyinde yabancı kahve zinciri işlemesi müşterileri ile yerli kahve zinciri müşterileri hizmet kalitesi algıları arasında (p=0,000) anlamlı bir fark vardır. Bu sonuçlara göre H1 hipotezi yeterli kanıtla desteklenmiştir.

Page 40: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):26-43

35

Tablo 4. Cinsiyet Değişkenine Göre Algılanan Hizmet Kalitesi Karşılaştırması

Cinsiyet YERLİ YABANCI

n Ort. s.s. t p n Ort. s.s. t p

Erkek 126 3,956 0,854 -0,99 0,324

108 4,375 0,466 1,957 0,052

Kadın 104 4,062 0,759 98 4,233 0,569

Araştırmaya katılanların cinsiyetlerine göre algıladıkları hizmet kalitesinde anlamlı bir farklılaşma olup olmadığına bakılmış olup, 0,05 önem düzeyinde hem yabancı hem de yerli kahve zinciri işletmesi müşterilerinin algıladıkları hizmet kalitesinde (yerli p=0,324, yabancı p=0,052) anlamlı bir farklılaşma tespit edilememiştir. Bu sonuçlara göre H2 hipotezi yeterli kanıtla desteklenememiştir.

Tablo 5. Yaş Değişkenine Göre Algılanan Hizmet Kalitesi Karşılaştırması

Yaş YERLİ YABANCI

n Ort. s.s. F p n Ort. s.s. F p

15-24 43 4,068 0,806

3,932 0,004

89 4,380 0,565

0,882 0,475

25-34 81 4,246 0,774 48 4,216 0,545

35-44 58 3,763 0,887 43 4,294 0,465

45-54 37 3,802 0,604 17 4,265 0,345

55+ 11 3,922 0,896 9 4,227 0,456

Toplam 230 4,004 0,812 Toplam 206 4,307 0,521

Araştırmaya katılanların yaşlarına göre algıladıkları hizmet kalitesinde anlamlı bir farklılaşma olup olmadığına bakılmış olup, 0,05 önem düzeyinde yerli kahve zinciri işletmesi müşterilerinin algıladıkları hizmet kalitesinde (p=0,004) anlamlı bir farklılaşma olduğu tespit edilmiştir.

Tablo 6.’ya göre bu fark 35-44 yaş aralığındaki müşteriler ile 25-34 yaş aralığındaki müşterilerden kaynaklanmaktadır. 35-44 yaş aralığındaki müşteriler diğer yaş gruplarına göre aldıkları hizmetten daha az memnun iken, 25-34 yaş aralığındaki müşteriler aldıkları hizmetten daha fazla memnundurlar.

Page 41: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Müjdat ERTÜRK

36

Diğer yandan yaşlarına göre yabancı kahve zinciri işletmesi müşterilerinin 0,05 önem düzeyinde algıladıkları hizmet kalitesi test edilmiş olup, (p=0,475) anlamlı bir farklılaşma tespit edilmiştir. Bu sonuçlara göre H3 hipotezi yeterli kanıtla desteklenmiştir.

Tablo 6. Yaş Değişkeni Farklılaşma Tablosu

Yaş N

Subset for alpha = 0.05

1 2

35-44 58 3,7625

45-54 37 3,8022 3,8022

55+ 11 3,9215 3,9215

15-24 43 4,0677 4,0677

25-34 81 4,2458

Sig. ,183 ,050

Tablo 7. Medeni Durum Değişkenine Göre Algılanan Hizmet Kalitesi Karşılaştırması

Medeni Durum

YERLİ YABANCI

n Ort. s.s. t p n Ort. s.s. t p

Evli 144 4,073 0,795 1,685 0,09

69 4,334 0,421 ,519 0,604

Bekâr 86 3,887 0,832 137 4,294 0,566

Araştırmaya katılanların medeni durumlarına göre algıladıkları hizmet kalitesinde anlamlı bir farklılaşma olup olmadığına bakılmış olup, 0,05 önem düzeyinde hem yabancı hem de yerli kahve zinciri işletmesi müşterilerinin algıladıkları hizmet kalitesinde (yerli p=0,09, yabancı p=0,604) anlamlı bir farklılaşma tespit edilememiştir. Bu sonuçlara göre H4 hipotezi yeterli kanıtla desteklenememiştir.

Araştırmaya katılanların mesleklerine göre algıladıkları hizmet kalitesinde anlamlı bir farklılaşma olup olmadığına bakılmış olup, 0,05 önem düzeyinde yerli kahve zinciri işletmesi müşterilerinin algıladıkları hizmet kalitesinde (p=0,003) anlamlı bir farklılaşma olduğu tespit edilmiştir.

Page 42: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):26-43

37

Tablo 8. Meslek Değişkenine Göre Algılanan Hizmet Kalitesi Karşılaştırması

Meslek YERLİ YABANCI

n Ort. s.s. F p n Ort. s.s. F p

Yönetici 36 3,848 0,876

3,213 0,003

19 4,146 0,372

0,705 0,668

Esnaf 38 3,883 0,773 21 4,290 0,404

Beyaz Yakalı. Çalışan 35 4,092 0,731 9 4,338 0,555

Mavi Yakalı Çalışan 30 4,388 0,689 9 4,576 0,259

Öğrenci 53 4,055 0,824 116 4,312 0,575

Emekli 7 3,390 0,711 5 4,373 0,466

Ev Hanımı 21 4,182 0,860 12 4,394 0,472

Diğer 10 3,345 0,598 15 4,233 0,552

Toplam 230 4,004 0,812 Toplam 206 4,307 0,521

Tablo 9. Meslek Değişkeni Farklılaşma Tablosu

Meslek N

Subset for alpha = 0.05

1 2

Diğer 10 3,3455

Emekli 7 3,3896

Yönetici 36 3,8485 3,8485

Esnaf 38 3,8828 3,8828

Öğrenci 53 4,0549

Beyaz Yakalı Çalışan 35 4,0922

Ev Hanımı 21 4,1818

Mavi Yakalı Çalışan 30 4,3879

Sig. ,056 ,066

Page 43: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Müjdat ERTÜRK

38

Tablo 9.’a göre bu fark diğer meslek gruplarına dahil katılımcılar ile emekli katılımcılardan kaynaklanmaktadır. Başka bir deyişle emekli ve diğer meslek gruplarına dâhil müşteriler yerli kahve zinciri işletmelerinin hizmetlerinden daha az memnundurlar.

Diğer yandan mesleklerine göre yabancı kahve zinciri işletmesi müşterilerinin 0,05 önem düzeyinde algıladıkları hizmet kalitesi test edilmiş olup, (p=0,668 anlamlı bir farklılaşma tespit edilmiştir. Bu sonuçlara göre H5 hipotezi yeterli kanıtla desteklenmiştir.

Tablo 10. Eğitim Düzeyi Değişkenine Göre Algılanan Hizmet Kalitesi Karşılaştırması

Eğitim Düzeyi

YERLİ YABANCI

n Ort. s.s. F p n Ort. s.s. F p

İlköğretim 13 4,018 0,871

5,108 0,001

4 4,080 0,617

2,153 0,076

Ortaöğretim 49 4,228 0,823 38 4,502 0,373

Ön lisans 71 4,130 0,714 28 4,365 0,441

Lisans 84 3,884 0,828 127 4,253 0,555

Lisansüstü 13 3,231 0,600 9 4,172 0,613

Toplam 230 4,004 0,812 Toplam 206 4,307 0,521

Araştırmaya katılanların eğitim düzeylerine göre algıladıkları hizmet kalitesinde anlamlı bir farklılaşma olup olmadığına bakılmış olup, 0,05 önem düzeyinde yerli kahve zinciri işletmesi müşterilerinin algıladıkları hizmet kalitesinde (p=0,001) anlamlı bir farklılaşma olduğu tespit edilmiştir.

Tablo 11. Eğitim Değişkeni Farklılaşma Tablosu

EğitimDurumu N

Subset for alpha = 0.05

1 2

Lisansüstü 13 3,2308

Lisans 84 3,8837

İlköğretim 13 4,0175

Ön lisans 71 4,1300

Ortaöğretim 49 4,2282

Sig. 1,000 ,161

Page 44: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):26-43

39

Tablo 11.’e göre bu fark, lisansüstü eğitim düzeyine sahip katılımcıların diğer eğitim düzeyine sahip katılımcılara göre algıladıkları hizmet kalitesinin düşük olmasından kaynaklanmaktadır. Başka bir deyişle lisansüstü eğitim düzeyine sahip müşteriler yerli kahve zinciri işletmelerinin hizmetlerinden daha az memnundurlar, eğitim seviyesi yükseldikçe yerli kahve zinciri işletmelerinden memnun olma düzeyi azalmaktadır.

Diğer yandan eğitim düzeylerine göre yabancı kahve zinciri işletmesi müşterilerinin 0,05 önem düzeyinde algıladıkları hizmet kalitesi test edilmiş olup, (p=0,076) anlamlı bir farklılaşma tespit edilmiştir. Bu sonuçlara göre H6 hipotezi yeterli kanıtla desteklenmiştir.

SONUÇ ve ÖNERİLER

Araştırma sonuçlarına göre, yabancı kahve zinciri işletmelerinden hizmet alan müşteriler, yerli kahve zinciri işletmelerinden hizmet alan müşterilere göre aldıkları hizmetten daha fazla memnundurlar. Yerli ve yabancı zincir kahve işletmeleri arasındaki en büyük fark 0,426 ile fiziksel özellikler boyutundadır. Fiziksel özellikleri sırası ile 0,366 ile heveslilik, 0,353 ile güvenilirlik, 0,202 ile güvence ve 0,187 ile empati boyutları takip etmektedir.

Araştırmada cinsiyet ve medeni durum değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık tespit edilememiştir. Araştırma sonuçlarına göre, yaş değişkenine göre 35-44 yaş aralığındaki müşteriler ile 25-34 yaş aralığındaki müşteriler diğer yaş gruplarından farklılaşmaktadır. 35-44 yaş aralığındaki müşteriler diğer yaş gruplarına göre aldıkları hizmetten daha az memnun iken, 25-34 yaş aralığındaki müşteriler aldıkları hizmetten daha fazla memnundurlar. Meslek değişkenine göre, emekli ve diğer meslek grubu mensupları yerli kahve zinciri işletmelerinin hizmetlerinden öteki meslek gruplarına göre daha az memnundurlar. Eğitim değişkenine göre lisansüstü eğitim düzeyine sahip katılımcılar, diğer eğitim düzeyine sahip katılımcılara göre yerli kahve zinciri işletmelerinden daha az memnundurlar. Başka bir deyişle, eğitim seviyesi yükseldikçe, yerli kahve zincirine yönelik algılanan hizmet kalitesi düşmektedir.

Boyutlar arasındaki en büyük farkın fiziksel özellikler boyutunda olduğu düşünüldüğünde, müşterilerin yabancı zincir kahve işletmelerinin dekorasyonunun, fiziki görüntü ve imkânlarının daha iyi olduğu söylenebilir. Yerli kahve zinciri işletmeler bu farkın sebeplerini araştırarak müşterilere daha iyi fiziksel imkânlar sunmaları yapmaları gereken ilk düzenlemedir. İkinci büyük farkın heveslilik olduğu göz önüne alındığında ve heveslilik boyutundaki tüm önermelerin çalışanlarla ilgili olduğu düşünüldüğünde, yabancı zincir kahve işletmelerinin personel kalitesinin yerli zincir kahve işletmelerine göre daha yüksek olduğu söylenebilir. Yerli kahve zincirleri daha kalifiye personel çalıştırmalı, personellerini sürekli kontrol ederek müşteriye daha iyi hizmet vermelerini sağlamalıdırlar. Yapacakları eğitimler ile çalışanlarını sürekli geliştirmelidirler. Üçüncü büyük farkın güvenilirlik olduğu düşünüldüğünde yerli işletmelerin müşterilere karşı daha duyarlı ve ilgili olmalıdır. Müşteri şikâyetleri hemen değerlendirilip, müşteriler dikkatlice dinlenerek şikâyete konu sorunların hemen çözülmesi işletmenin müşteriye vereceği güven açısından çok önemlidir. Yerli işletmeler vaat ettikleri hizmetleri zamanında ve tam olarak yerine getirmelidir. Güvence boyutunda ise işletmenin çalışanlarının müşterilere vereceği güven, göstereceği ilgi ve kibarlık önemlidir. Güvenilirlik boyutunda olduğu gibi işletme çalıştıracağı personel konusunda seçici olmalıdır ve kalifiye personel çalıştırmalıdır. Yerli işletmeler müşterilere karşı daha ilgili davranmalı, müşteri isteklerini önceden tahmin etmeye çalışarak önlemler almalıdır.

Yerli kahve zinciri işletmelerinin algılanan hizmet kalitelerini artırmak için detaylara daha fazla önem vermeleri gerekmektedir. Örneğin sağlık nedenleri ile laktozsuz süt kullanması gereken

Page 45: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Müjdat ERTÜRK

40

müşteriler için mutlaka laktozsuz süt bulundurmaları müşteri memnuniyetini artıracaktır. Günümüzün en gerekli ihtiyaçlarından biri olan internet erişiminin güçlü ve çok sayıda kişiyi kaldırabilecek bir hızda olması günümüzde müşteri memnuniyetini artıracak en önemli ayrıntılardan biridir. Mevcut tüm şubelerde aynı hizmet ve ürün kalitesi standardını sunmak yine müşteri memnuniyetini artıracak ve en önemli müşteri beklentilerinden biridir. Aynı şekilde tüm şubelerde menülerin aynı olması ve menüde yazan tüm ürünlerin bulunması da önemli faktörlerden biridir.

KAYNAKÇA

Acuner, Ş. A. (2004). Bir Hizmet Kalitesi Ölçüm Metodu Olarak SERVQUAL. Anahtar, Ağustos:6-7.

Adalı Aydın, G, and Bakır, Z. (2017). Tüketim Kültürü Bağlamında Bir Mekân Değerlendirmesi Olarak Kahve Kafelerin Üniversite Öğrencileri Tarafından Tüketimi. Journal of Strategic Research in Social Science, 2(3):59-84.

Aksu, M. (2010). Hizmet Kalitesinin Bir Unsuru Olarak Atmosferin Müşteri Sadakati Üzerine Etkisi: Bozcaada’daki Otellerde Konaklayan Yerli Turistler Üzerinde Bir Araştırma, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Balıkesir.

Assael, H. (1993). Marketing Principles and Strategy, Orlando: The Dryden Press

Berkley, B. J. and Gupta, A. (1994). Improving Service Quality with Information Technology. International Journal of Information Management, 14(2):109-121.

Bilgin, Y., ve Kethüda, Ö. (2017). Restoran İşletmelerinde Hizmet Kalitesinin Müşteri Memnuniyetine ve Sadakatine Etkisi: Oba Restoran Örneği. Çankırı Karatekin Üniversitesi İİBF Dergisi, 7 (2): 147-170.

Bozkurt, A.K. ve Tokatlı, C. (2017). İçsel Pazarlama Yaklaşım ve Uygulamaları: Starbucks Kahve İşletmesi Örneği, Akademik Araştırmalar ve Çalışmalar Dergisi, 9(17):193-204.

Chen, P. and Hu, H. (2010). How determinant attributes of service quality influence customer-perceived value: An empirical investigation of the Australian coffee outlet industry, International Journal of Contemporary Hospitality Management, 22 (4):535-551

Cho, H. J. (2012). The Effects of Service Quality on Shopping Value and Repatronage Intention: The Case of Specialty Coffee Shops. Journal of Distribution Science, 10(4):21- 28.

Cronin, J. J. and Taylor, S. A. (1992). Measuring Service Quality: A Re-Examination and Extension. Journal of Marketing, 56(3):55-68.

Çabuk, P., İnan, Y. ve Mutlu, A. (2007) Gıda Sektöründe Hizmet Kalitesinin Ölçülmesi: Adana Kentsel Alanda Kebapçı Örneği. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 16 (2):85-96.

Çatı, K. ve Baydaş A. (2008). Hizmet Pazarlaması ve Hizmet Kalitesi, Ankara: Asil Yayın Dağıtım.

Çelik, M. (2012). Müşteri Memnuniyeti ve Hizmet Kalitesi Üzerine Adıyaman Üniversitesi Yemekhanesinde Bir Uygulama. Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2012 (10): 29-54

Dabholkar, P. A., Shepherd, C. D. and Thorpe, D.I. (2000). A Comprehensive Framework for Service Quality: An Investigation of Critical Conceptual and Measurement Issues Through a Longitudinal Study, Journal of Retailing, 76(2):131-139.

Page 46: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):26-43

41

Dabholkar, P.A., (1996). Consumer Evaluations of New Technology-based Selfservice Operations: An Investigation of Alternative Models. International Journal of Research in Marketing, 13(1):29-51.

Devebakan, N., (2005). Sağlık İşletmelerinde Algılanan Hizmet Kalitesi ve Ölçümü, Sağlık Enstitüsü, İzmir.

Doukoure, Y. and Supinit, V. (2016). Measuring Customers Perceptions of Service Quality (SERVQUAL) Towards TOM N TOM Coffee Shop, in Phaya Thai Bangkok, Thailand. International Journal of Management and Commerce Innovations, 4(1): 49-57.

Durmaz, I. (2016). Tüketicilerin Mağaza Özellikleri ve Alışveriş Keyfi Değerlendirmelerinin Mağaza Sadakati Oluşumuna Etkisi: Kahve Zincirlerinde Bir Uygulama, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü: İstanbul.

Eleren, A. ve Kılıç, B., (2007). Turizm Sektöründe Servqual Analizi ile Hizmet Kalitesinin Ölçülmesi ve Bir Termal Otelde Uygulama, Afyon Kocatepe Üniversitesi İİBF Dergisi, 9 (1): 235-263.

Edvardsson, B. (2005). Service Quality: Beyond Cognitive Assessment, Managing Service Quality: An International Journal, 15(2):127-131.

Erdoğan, F. (2014). Marka Değerinin Müşteri Sadakatine Etkisi ve Zincir Kahve Dükkânları Üzerine Bir Saha Uygulaması, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Gelişim Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü: İstanbul.

Erkut, H. (1995). Hizmet Kalitesi, İnterbank Yayını No:1, İstanbul.

Frost, F.A. ve Kumar, M. (2000). INTSERVQUAL: An Internal Adaptation of the GAP Model in a Large Service Organization, Journal of Services Marketing, 14.(5):358-377.

Gençer, R.T., Demir, C. ve Aycan, A., (2008). Kayak Merkezlerindeki Spor Tesislerinin Hizmet Kalitesi Algısını Etkileyen Değişkenler, Ege Akademik Bakış Dergisi, 8(2):437-450.

Ghobadian, A., Speller S. and Jones M. (1994). Service Quality: Concepts and Models, International Journal of Quality and Reliability Management, 11(9): 43-66.

Grönroos, C. (1984). A service Quality Model and Its Marketing Implications. European Journal of Marketing. 18(4): 36-44.

Hacıefendioğlu, Ş. ve Koç, Ü. (2009). Hizmet Kalitesi Algılamalarının Müşteri Bağlılığına Etkisi ve Fast-Food Sektöründe Bir Araştırma, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 18(2): 146 – 167.

Haywood-Farmer, J. (1988). A conceptual model of service quality. International Journal of Operations and Production Management., 8(6):19-29.

Karakadılar, İ. ve Güney, H. (2016). Starbucks Firmasının Deneyimsel Pazarlama Uygulamalarının İncelenmesi, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İşletme İktisadı Enstitüsü Yönetim Dergisi, 26(79): 131-155.

Kim, H. and Shim, J.H., (2017) The Effects of Service Qualities on Customer Satisfaction and Behavioral Intention in Coffee Shops, Journal of Industrial Distribution & Business, 8(5):95-109.

Kozak, N., Özel, H.Ç. ve Karagöz, D. Y. (2011). Hizmet Pazarlaması, Ankara: Detay Yayıncılık.

Kotler, P. (1997). Marketing Management: Analysis, Planning, Implementation and Control (9th Edition). New Jersey: Prentice Hall International.

Page 47: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Müjdat ERTÜRK

42

Lee, H., Lee, Y. and Yoo, D. (2000). The Determinants of Perceived Service Quality and Its Relationship with Satisfaction, Journal of Service Marketing, 14(3): 217-231.

Mattson, J. (1992). A Service Quality Model Based on Ideal Value Standard. International Journal of Industry Management,3(3):18-33.

Milliyet Gazetesi Web Sitesi (2017) http://www.milliyet.com.tr/gecen-yil-eskisehir-e-320-bin-249-turist-eskisehir-yerelhaber-1978493/ adresinden 07.03.2019 tarihinde erişilmiştir.

Mucuk, İ. (2009), Pazarlama İlkeleri, 15. Baskı, İstanbul: Türkmen Kitabevi

Odabaşı, Y.(2004). Satışta ve Pazarlamada Müşteri İlişkileri Yönetimi, 4. Baskı, İstanbul: Sistem Yayıncılık

Oh, H. (1999). Service Quality, Customer Satisfaction and Customer Value: A Holistic Perspective. International Journal of Hospitality Management, 18(1):67-82.

Öney, N.Ç. (1998). Otel İşletmelerinde Hizmet Kalitesi ve Şile Bölgesinde Bir Araştırma Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskişehir.

Öztürk, S. A. (1998). Hizmet Pazarlaması. Anadolu Üniversitesi İşletme Fak. Yay. Eskişehir.

Öztürk, Y., Seyhan, K. (2005). Konaklama İşletmelerinde Sunulan Hizmet Kalitesinin Servqual Yöntemi İle Ölçülmesi, Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi, 16(2): 170-182.

Parasuraman, A., Zeithaml, V. A. and Berry, L. L. (1991). Refinement and Reassessment of the SERVQUAL Scale. Journal of Retailing, 67 (4): 420-450.

Parasuraman, A. Zeithaml, V.A. and Berry, L.L. (1988). Servqual: A Multiple-Item Scale for Measuring Consumer Perceptions of Service Quality, Journal of Retailing, 64(1): 12-40.

Parasuraman, A., Zeithaml, V.A. and Berry, L.L., (1985) A Conceptual Model of Service Quality and Its Implications for Future Research, The Journal of Marketing, 49(4): 41-50

Payne, Adrian (1998). The Essence of Service Marketing (3rd Edition), United States: Prentice-Hall, Inc.

Philip, G. and Hazlett, S.A. (1997). The Measurement of Service Quality: A New P-C-P Attributes Model. International Journal of Quality and Reliability Management, 14(3): 260-286.

Powers, T. (1997). Marketing Hospitality, New York: John Wiley & Sons.

Silik, C.E., Ünlüönen, K. (2018). Hizmet Kalitesi, Müşteri Memnuniyeti ve Tavsiye Etme Niyeti Arasındaki İlişki: Kayak Merkezlerine Yönelik Bir İnceleme, İşletme Araştırmaları Dergisi, 10 (4): 333-357.

Skinner, S. J. (1990). Marketing, Boston: Houghton Mifflin Company

Spreng, R.A. and Mackoy, R.D. (1996). An Empirical Examination of a Model of Perceived Service Quality and Satisfaction. Journal of Retailing, 72(2):201 -214.

Susanty, A., and Kenny, E. (2015). The Relationship Between Brand Equity, Customer Satisfaction, and Brand Loyalty on Coffee Shop: Study of Excelso and Starbucks. Asean Marketing Journal, 7(1): 14-27.

Teas, K. R. (1993). Expectations, Performance Evaluation and Consumers’ Perceptions of Quality. Journal of Marketing,57(4):18-34.

Wu, H.C. (2017) What drives experiential loyalty? A case study of Starbucks coffee chain in Taiwan, British Food Journal, 119(3):468-496.

Page 48: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):26-43

43

Varinli, İ. ve Çakır, A., (2004). Hizmet Kalitesi, Değer, Hasta Tatmini ve Davranışsal Niyetler Arasındaki İlişki Kayseri’de Poliklinik Hastalarına Yönelik Bir Araştırma. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,17(2):33-52.

Page 49: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşerî ve İdari Bilimler Dergisi 2019, 2(1):44-56.

DOI: 10.26677/TR1010.2019.83 ISSN: 2667–422X Dergi web sayfası:

https://www.sobibder.org

KAVRAMSAL MAKALE

Birleşmiş Milletler Barış Gücü Operasyonlarında Afrika’nın Yeri

Dr. Öğr. Üyesi Gökhan AK, Nişantaşı Üniversitesi, İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, İstanbul. e-posta: [email protected] ORCID: https://orcid.org/0000-0003-0674-9699

Yasin BAŞPINAR, Doktora Öğrencisi, Milli Savunma Üniversitesi, Atatürk Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler ve Bölgesel Çalışmalar Ana Bilim Dalı, İstanbul. e-posta: [email protected] ORCID: https://orcid.org/0000-0002 8174-361X

Öz

Barış Gücü operasyonları, uluslararası çatışmayı önleme, çözme ve dönüştürme girişimlerinde uluslararası toplumun en çok başvurduğu barışçıl metotlar arasındadır. Bu araştırmanın ana amacı, Birleşmiş Milletler (BM) örgütünün icra ettiği barış gücü operasyonlarında Afrika’nın yerinin ortaya konmasıdır. Afrika, en çok barış misyonunun gerçekleştiği coğrafya olması nedeniyle, uluslararası politika ve güvenlik çalışmalarında önemli bir konumda bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu çalışmanın kapsamı, BM’nin barış gücü operasyonları, bunların rolü ve önemi ile Afrika kıtasının bu operasyonlarda fazla yer alması hususlarıdır. Nitel bir araştırma olan bu çalışmada, içerik ve belge analizi metotları kullanılarak, konu ile ilgili literatürde yer alan bilimsel kitap, makale, BM raporları, BM’nin yıllık değerlendirmeleri, uluslararası medyada yer alan açık basın kaynakları gibi ikinci veri kaynaklarından yararlanılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Birleşmiş Milletler, Afrika, Çatışma, Barış Gücü Operasyonları, İnsani Yardım. Makale Gönderme Tarihi: 22.02.2019 Makale Kabul Tarihi: 23.03.2019

Önerilen Atıf: Ak, G. ve Başpınar, Y. (2019). Birleşmiş Milletler Barış Gücü Operasyonlarında Afrika’nın Yeri, Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):44-56. © 2019 Sosyal, Beşerî ve İdari Bilimler Dergisi.

Page 50: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):44-56.

45

Journal of Social, Humanities and Administrative Sciences

2019, 2(1):44-56. DOI: 10.29226/TR1001.2019.x ISSN: 2667–422X Dergi web sayfası:www.sobibder.org

CONCEPTUAL PAPER

The Place of Africa in United Nations Peacekeeping Operations

Dr. Gökhan AK, Nişantaşı University, Faculty of Economics, Administrative and Social Sciences, Department of International Relations, İstanbul. e-mail: [email protected] ORCID: https://orcid.org/0000-0003-0674-9699 Yasin BAŞPINAR, Ph.D. Student, National Defense University, Atatürk Institute for Strategic Studies, Department of International Relations and Regional Studies, İstanbul. e-mail: [email protected] ORCID: https://orcid.org/0000-0002 8174-361X Abstract

Peacekeeping operations are one of the most peacefully-visited methods by the international community in the effort to prevent, resolve and transform international conflicts. The main aim of this research is to explore the place of Africa in the United Nations (UN) peacekeeping operations. Africa has an important position in international policy and security studies since it is the geography where the peace mission is implemented in the highest frequency. Thus, the content of this study comprises UN peacekeeping operations, their roles and importance as well as much-involvement of the African continent in those operations. As a qualitative research, this study will mainly use content and document analysis research techniques by benefitting from secondary data sources such as scientific books, essays, UN reports, UN annual reviews as well as some open-sourced news on international media about peacekeeping operations in line with the literature.

Keywords: United Nations, Africa, Conflict, Peacekeeping Operations, Humanitarian Aid. Received: 22.02.2019 Accepted: 23.03.2019 Suggested Citation: Ak, G. and Başpınar, Y. (2019). The Place of Africa in United Nations Peacekeeping Operations, Journal of Social, Humanities and Administrative Sciences, 2(1):44-56. © 2019 Sosyal, Beşerî ve İdari Bilimler Dergisi.

Page 51: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR

46

GİRİŞ

Birleşmiş Milletler (BM) örgütü, özellikle I. ve II. Dünya Savaşlarının yıkıcı etkileri sonrasında, savaşı önlemek amacıyla kurulmuş bir uluslararası örgüttür. Bununla birlikte, BM’nin kurucu belgesi olan BM Sözleşmesi’nde (UN Charter) “barışı koruma” gibi bir kavram veya misyondan bahsedilmemiştir (Luard, 1986:44). Bilakis, anılan Sözleşme 6. Bölümde, BM’nin askeri uzlaşmazlıkları gayri-askeri yollarla nasıl çözeceğine dair hükümler bulunmaktadır. 7. Bölüm ise, BM’nin uluslararası barışa yönelik tehditlere karşı girişebileceği askeri ve gayri-askeri hareketleri tanımlar. Bu her iki bölümün hükümleri, BM’nin özel durumlarda kriz bölgelerinde asker konuşlandırmasına olanak sağlar. 6. Bölüm kapsamı ve ilgili tarafların da mutabakatıyla, BM harekete geçmeye karar verebilir. Bu durum, uzlaşmazlıkla ilgili herhangi bir çözüme ulaşılana değin, ilgili kriz bölgesinde şiddetin tekrar vukuunu önlemek ve barışı tesis edip sürdürebilmek maksadıyla tarafsız askeri birliklerin konuşlandırılmasını ihtiva eder. Ancak, ilgili kriz coğrafyasında böylesi asker konuşlandırma, Sözleşme’nin Blm. 7, Md. 43’de yer alan hususları, silahlı kuvvet kullanımı ile ilgili sınırlamayı muğlak hale getirdiğinden, barış gücü operasyonları genelde BM Sözleşmesi’nin 6.5 Bölümü olarak görülür (Usden ve Juergenliemk, 2012:1). Bu bağlamda, BM tarihinin ilk barış gücü operasyonu, Mayıs 1948’de İsrail ile Arap komşuları arasındaki ateşkesi gözlemlemek üzere oluşturulmuş ve UN Truce Supervision Organization (UNTSO) tarafından görevlendirilmiş olan bir operasyondur. Benzer şekilde BM, Ocak 1949’da Hindistan ile Pakistan arasındaki gergin ilişkiler için bu ülkelere BM Askeri Gözlem Grubu bağlamında gözlemciler göndermiştir. Bu iki operasyon, uzlaşmazlık yaşayan tarflar arasında olayların tırmanmasını engellemek ve alanlar ilgili bilgi sağlamak maksadıyla, bugün hala devam etmektedir (Karaosmanoğlu, 1981:12).

Öte yandan, Afrika’nın yakın dönemlere kadar sömürge yönetimleri altında idare edilmesi, post-kolonyal dönemde Afrika kıtasında iç karışıklıkların, siyasi istikrarsızlıkların ve iç savaşların görülmesine sebep olmuştur. Eğitim seviyesinin düşük olması, yoksulluk, kıtlık ve azgelişmişlik gibi faktörlerle birleşince kıtada büyük savaşlar ve soykırımlar yaşanmıştır. Bu noktadan hareketle, Birleşmiş Milletler (BM) örgütünün, kuruluşundan bu yana en çok barış gücü operasyonu gerçekleştirdiği coğrafyanın Afrika olduğu görülmektedir. Nitekim 1948 ve 2013 yılları arasında BM kapsamında dünya üzerinde yürütülen 68 barış gücü operasyonunun 28’i Afrika’da gerçekleşmiştir. Yine Soğuk Savaş sonrası dönemde, BM tarafından organize edilen 55 farklı barışı koruma ve gözlem faaliyetinin 27’si bu kıtada gerçekleşmiştir (Akonor, 2017:13).

Günümüzde de halen aktif olan 14 barış gücü faaliyetinin 7’si Afrika’da faaliyet göstermektedir. Bu birlikler Batı Sahra, Mali, Orta Afrika Cumhuriyeti, Abyei, Darfur, Kongo ve Güney Sudan’da bulunmaktadır (UN DPKO, 2019). Bu dokuz bölgede BM, 104.000’in üzerinde asker/sivil personeli bünyesinde bulundurmakta ve yılda yaklaşık 8 milyar dolarlık bir harcama gerçekleştirmektedir (UN DPKO/DFS, 2012:9; Oladipo, 2017). Söz konusu rakamlar, Afrika’da yürütülen barış gücü faaliyetlerine en pahalı ve en geniş payesini kazandırmaktadır. Dahası bu rakamların önümüzdeki yıllarda daha da arttırılması hedeflenmektedir.

Bu çalışmada, BM barış gücü faaliyetlerinde Afrika’nın yeri araştırılmıştır. Burdan hareketle, önce barış gücü kavramına değinilecek, barış gücü faaliyetlerinde yaşanan olumsuzluklara parantez açılacak, Afrika’da BM barış gücü operasyonlarının tarihçesi irdelenerek, günümüzde Afrika’daki barış gücü faaliyetlerinin durumu incelenerek, nihayetinde konu sonuç kısmında bağlanacaktır. Zira Afrika, BM’nin kuruluşundan beri barış gücü faaliyetlerinin en yoğun yaşandığı bölge olması sebebiyle (Durch, 1993:29), bu alanda yapılan akademik araştırmalar için önemli bir görgül örnek olmaktadır. Geçmişteki olumlu/ olumsuz tecrübelerin günümüz ile karşılaştırmalı olarak analizi, barış gücü faaliyetlerinin gelecekteki başarısında doğrudan ve dolaylı olarak rol oynayabileceğinden çalışma önemli bir alanı işaret etmektedir.

Page 52: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):44-56.

47

BARIŞ GÜCÜ KAVRAMI VE AFRİKA

“Barışı koruma” (peacekeeping) kavramı, BM 1945’te kurulurken örgütün Sözleşmesi’ne girmiş bir kavram değildir. Barışı koruma kavramı ve uygulamaları, sonraki yıllarda BM Sözleşmesi’nde öngörülen kollektif güvenlik sisteminin tam anlamıyla işleyememesinin bir sonucu olarak ortaya çıkan boşluğu doldurmak üzere, yine bu evrensel örgüt tarafından oluşturulan bir mekanizma olarak doğmuş ve gelişmiştir. Barışı koruma faaliyetleri, BM’nin uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden uyuşmazlıkların çözümüne yönelik çabalarının büyük çoğunluğunu oluşturur (White, 1990:166; Coate ve Puchala, 1990).

Soğuk Savaş yılları boyunca “tarafların rızası, barış gücünün tarafsızlığı ve bir saldırı karşısında barış gücü askerinin kendini savunması dışında silaha başvurmama” gibi geleneksel barışı koruma ilkelerinin egemen olduğu ‘birinci nesil’ barışı koruma operasyonları, Soğuk Savaş sonrası dönemde yerini ‘ikinci nesil’ barışı koruma operasyonlarına bırakmıştır. Bu dönemde BM Güvenlik Konseyi’nde genel bir görüş birliğinin sağlanabilmesi ve birçok bölgede gerek sayıca, gerekse yaşanan şiddet açısından ülke içi çatışmaların artması BM barış operasyonlarının da bir değişim geçirmesini gerektirmiştir. Barış Operasyonu (peace operation) kavramı; barışı koruma (peacekeeping), barışı uygulama (peace enforcement), çatışma önleyici diplomasi (preventive diplomacy), barışı oluşturma (peace-making), çatışma sonrası barışı inşa etme (post-conflict peace building) ve barışı destekleme harekatı (peace support operation) kavramlarını kapsamaktadır (Roberts ve Kingsburry, 1993:28). Dolayısıyla, dağılmakta olan çoğu başarısız devlette ortaya çıkan iç savaşlara müdahale ederek insani yardım eli uzatmak ve yeniden yapılanmalarına olanak sağlamak, ağır silahlarla donanmış tarafların varlığı da söz konusu olduğunda, geleneksel barışı koruma ilkelerinden uzaklaşılarak daha sert önlemlere başvumayı gerekli kılmıştır. İkinci nesil operasyonlar siyasal işlevlerinin yanısıra, insani yardım faaliyetlerine de yer veren çok boyutlu ve çok işlevli bir görünüm kazanmışlardır (Demirtürk Demirdöğen, 2006:237).

BM Barış gücü; “İlgili tüm tarafların onayıyla normal olarak BM’nin asker ve/veya polis güçleri ve çoğunlukla sivil personelin de iştirakiyle bir BM biriminin çatışma bölgesinde konuşlanmasıdır. Barış gücü hem çatışmanın önüne geçilmesini hem de barış yapılması olanaklarını genişleten bir tekniktir.” (Gali, 1993:11; Boutros-Ghali, 1992) “Mavi bereliler” ya da “mavi kasklılar” şeklinde de adlandırılan BM barış gücü; “uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden durumlarda, siyasal çözümlerin tükendiği zaman, BM’nin çatışmaları denetleme yollarından biridir” (Duran, 2001:135). BM Güvenlik Konseyi tarafından oluşturulabilen bir barış gücü faaliyeti, tarafların rızası, tarafsızlık, öz savunma ve görev tanımının korunması dışında güç kullanmama temel prensipleri dahilinde işlemektedir (UN, 2015). BM barış gücüne katılmak devletler için gönüllülük esasında gerçekleşmekte; her ülke askerlerini kendi üniformaları, mavi bereleri ve BM rozetleriyle donatmaktadır. Ayrıca her ülke istediği zaman askerlerini geri çekme hakkına da sahip olmaktadır (Finkelstein, 1995:34). Nitekim barış gücünün içinde askerler dışında, siviller ve polis gibi kolluk güçleri de yer almaktadır.

Barış gücü birlikleri gönderildikleri bölgede istikrarı ve barışı sağlamak gibi hedefleri gerçekleştirmeye çalışıyor olsalar da, operasyonlar birtakım zorlukları ve olumsuzlukları da bünyesinde barındırmaktadır. Bunlardan ilki barış gücü askerlerinin gönderildikleri bölgede gerçekleştirdikleri cinsel nitelikli suçlardır. 2004 yılında Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde mavi bereli askerler yiyecek ve para karşılığında yerel kadınlarla cinsel birliktelik yaşamıştır. Bunlar arasında çok miktarda tecavüz vakası da gerçekleşmiştir. Mavi berelilerin üyelerinin erkek ağırlıklı olması ve suç unsurlarına caydırıcılık sağlayabilecek gerekli yaptırım mekanizmalarının olmaması, bu konuda derin ihlallerin yaşanmasına sebep olmuştur. Örneğin, 2006 yılında BM barış gücü polislerinin yalnızca %11’i; askeri personelinin ise yalnızca %3’ü

Page 53: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR

48

kadındır. Ancak bu oran, kadın polislerde 2010 yılında %15’e çıkmıştır (Dharmapuri, 2013:14). Bunun üzerine, eski BM Genel Sekreterlerinden Kofi Annan, bu sorunun üzerine giderek, Ürdün BM Daimi Temsilcisi Prens Zeid Ra’ad’ı konuyla ilgili görevlendirmiş; bu şekilde 2005 yılında, gelecekteki barış gücü faaliyetlerinde cinsel suçların önüne geçilebilmesi maksadıyla Zeid Raporu yayımlanmıştır (UN General Assembly, 2005). Bu çerçevede, önemli eğitim faaliyetleri ve her nevi taciz olayını rapor etmek için disiplin üniteleri oluşturulmuştur (UN, 2018; UN DFS, 2018a; 2018b). Ancak yine de, örneğin O’Brien’a (2010:327-331) göre Zeid raporu sonrası atılan bürokratik adımlar yerinde, ama yetersiz olarak nitelendirilmiştir. Nitekim görev bölgesinin maddi yetersizliği, askerlerin bulundukları ülkenin yasalarına karşı dokunulmazlığının olması, işlenen suçların hangi ülkenin mevzuatına ve yargı alanına dahil olduğunu belirleyecek uluslararası metinlerdeki eksiklikler, mavi bereli askerlerin suç işlemesini kolaylaştırmakta ve barış gücü operasyonları adına negatif bir özellik olarak yansımaktadır (Akonor, 2017:8).

Afrika’da Barış Gücü Faaliyetlerinin Dünü ve Bugünü

Afrika’da BM barış gücü faaliyetlerinin tarihçesi incelendiğinde, kıtadaki ilk barış gücü birliğinin 1956 yılında Süveyş Krizi vesilesiyle Mısır’a gönderildiği görülmektedir. Bu ilk barışı sağlama girişimi, 10 farklı ülkenin askerlerinden oluşan 6000 kişilik barış gücü ilk olma özelliği taşımasının yanı sıra daha sonraki barış gücü faaliyetleri adına da bir tatbikat manasına gelmekteydi (Adebajo, 2011:26). Bu kapsamda, Mısır’daki BM barış gücü, işgalci İngiliz, Fransız ve İsrail askerlerinin Mısır’dan ayrılmasını başarıyla sağlamıştır.

Bir sonraki kriz ise, Kongo’da meydana gelmiştir. Belçika’nın Kongo’ya bağımsızlığını vermesi bu ülkede bir kaos ortamının doğmasına sebep olmuştur. Kongo liderleri ise, gerek Kongo’da bulunan 100.000 vatandaşını korumak bahanesiyle ülkeye asker göndermek isteyen Belçika’yı ülkeden uzaklaştırmak, gerekse kriz konusunda yardım talep etmek amacıyla Birleşmiş Milletlere başvuru yapmıştır. Bunun üzerine BM, 1960 ve 1964 yılları arasında Kongo’da barış gücü bulundurmuştur. Öte yandan BM, Kongo iç savaşında taraf olmuş ve batılı devletlerin desteklediği devlet başkanı Joseph Kasavubu’nun anti komünist bir Kongo devleti oluşturma fikrine yardımcı olacak bir siyasa izlemiştir (Akonor, 2017:17).

BM, 1964’te sona eren Kongo görevinin akabinde 1988’e kadar Afrika’da barış gücü operasyonu yürütmemiştir. 1980’lerin sonunda Angola, Namibya ve Mozambik’te gerçekleştirilen görevler ise, kendi içlerinde nitelik ve başarı bağlamında aynı seviyede olmasalar da, gelecek adına barış gücü faaliyetlerine yaklaşım konusunda iyimser bir bakış açışı ortaya koymuşlardır. Angola’da Castro’nun desteklediği UNITA isyancıları ile ABD destekli hükümet arasında meydana gelen iç savaşın ardından BM, harekete geçerek adil bir seçim ortamı sağlanmasını amaçlamıştır (USSOCOM, 1998). Ancak, isyancı lider Jonas Savimbi’nin 1992 seçimlerindeki yenilgiyi kabul etmemesiyle iç savaşın dozu daha da artmıştır. BM’nin çabasıyla 1995 yılında taraflar arasında ateşkes anlaşması imzalanmıştır. 1997 yılında ise daha önce kararlaştırıldığı üzere BM, ülkeden çekilmiştir. BM’nin ülkeden çekilmesine müteakip olarak bir yıl içerisinde iç savaş yeniden yükselmiştir (Bellamy vd., 2010:237-242).

Namibya’da ise, BM barış gücü daha büyük bir başarı elde etmiş ve uzun vadede ülkede istikrarın sağlanmasına yardımcı olmuştur. BM, Güney Afrika, Küba ve Namibya gibi dış güçlerin de taraf olduğu çatışmaların nihayete ermesinde ve 1989 seçimlerinin barışçıl bir şekilde gerçekleşmesinde rol oynamıştır. Benzer bir şekilde Mozambik’te de BM görece başarılı bir operasyon yürütmüş ve gelecek adına iyimser bir tutumun oluşmasını sağlamışsa da 1990 yılında Somali’de başlayan çatışma bu iyimser ortamı gölgelemiştir (Adebajo, 2011:127-128). Birleşik Somali Kongresi’ne bağlı savaş liderlerinin hükümeti devirdikten sonra kendi aralarında

Page 54: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):44-56.

49

meydana gelen iç savaş; 1992 yılında 350.000 kişinin ölümüne ve ciddi bir kıtlığın yaşanmasına sebep olmuştur. ABD hükümeti insancıl yardımların geçişi için güvenliği sağlamak maksadıyla bölgeye asker göndermiştir. Az sayıda uluslararası barış gücü de Somali’ye gönderilmiştir (Agada, 2008:16-17). Öte yandan 20 Pakistan barış gücü askerinin öldürülmesi üzerine ABD, daha aktif bir strateji izlemiş ve sorumlularla doğrudan savaşmıştır (Adebajo, 2011:175; Allard, 1995:6-7).

Bununla birlikte, söz konusu barışçıl restorasyon ve barışı tesis ederek idame mücadelesi, -ironik şekilde- asker ve sivil kayıplarına yol açmıştır. ABD askerlerinin BM görevlerine etkin katkı sağlamış oldukları görülse de, dış güçlerin ülkeye istikrar getiremediği anlaşılmıştır (Bowden, 1999). Bu durum BM’in barış sağlama faaliyetlerinde silah kullanma konusunda çekingen kalmasına sebep olmuştur (Akonor, 2017:17). Öte yandan, günümüzde de UNOSOM kapsamında devam eden Somali’deki misyon, sırasıyla UNOSOM I ve UNOSOM II için 893 asker ve 42.9 milyon dolar ile 22.000 asker ve 1.6 milyar dolar şeklinde gerçekleşmiştir (Wennesland, 2013:44-46).

Somali’de yaşanan olumsuz tecrübe (Hirsch ve Oakley, 1995), 1994 yılında Ruanda’da gerçekleşen soykırım üzerinde BM girişimlerinin zayıf kalmasında da rol oynamıştır: Soykırımdan önce ülkede büyük bir iç savaş yaşanmıştır. BM askerleri 1993 yılında çoğunluk Hutular ile azınlık Tutsiler arasında ateşkesin sağlanması için bölgede konuşlanmıştır (Bellamy vd., 2010:202-204). 1993’te seçimle iş başına gelen ilk Hutu devlet başkanı Habyarimana öldürülmüştür (Çoban Öztürk, 2011:73). Bu durumu gerekçe gösteren Hutular, ‘1994’te en az 800 bin Tutsi ve ılımlı Hutu’yu katletmiştir (Adelman ve Suhrke, 1999; De Waal, 1994:1-2).

Diğer taraftan 90’lı yıllarda yaşanan ve BM’nin soykırıma varan insanlık trajedilerini önleyemeyen başarısız tecrübelerine rağmen (Temoney, 2016), 7 Mart 2000’de dönemin –Ganalı, yani bir Afrikalı olan- BM Genel Sekreteri Kofi Annan, bu probleme çözüm yolları aramak maksadıyla uluslararası uzmanların (Crossette, 2000:1) katılacağı bir panel düzenleneceğini duyurmuştur (UN News, 2000). Söz konusu panel, Cezayir eski Dışişleri Bakanı Lakhdar Brahimi başkanlığında toplanmıştır. Sonucunda da Ağustos 2000’de başkanın adını taşıyan Brahimi Raporu yayımlanmıştır (UN General Assembly, 2000). Rapora göre BM barış gücü daha fazlasını ve daha iyisini yapmalıdır. Rapor, Barışı Korumadan Sorumlu Daire’nin yeniden yapılandırılmasını ve barışın inşası için kendi bünyesinde bir fon oluşturmasını tavsiye etmektedir (Hürsoy, 2006:204; Durch vd., 2003). Raporun işaret ettiği bir diğer önemli husus da operasyonlara verilecek katkının etkili olabilmesi adına yardımın ülke esasına dayandırılarak değil de, bölgesel çapta oluşumların gerçekleştirilmesi esasına dayandırılmasının gerekliliğidir. BM barış gücü operasyonlarını gönüllülük esasına bağlayan bu anlayış, BM’ye katkı yapan ülkelerin askeri harcama ve personel sayısında indirime gitmeleri durumu da hesaba katıldığında barış operasyonlarını gerçekleştirilemez boyuta getirmektedir (Hürsoy, 2006:205; 2005:3).

Raporun akabindeki ilk barış gücü operasyonu Demokratik Kongo Cumhuriyeti (DKC) üzerinde gerçekleşmiştir. Eski adı Zaire olan DKC’deki iç güvenlik ile toplumsal barış ve istikrar, hem iç savaş hem de Ruanda soykırımından kaçan mültecilerin ülkeye sığınmasıyla birlikte içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Güçlü bir ateşkese ihtiyacı olan DKC, bu konuda dışardan yardım almak durumunda kalmıştır. Başlangıçta savaşan güçlerin terhis edilmesi ve yerinden edilmiş nüfusun yeniden iskan edilmesini denetlemek için bölgede bulunan mavi bereli birlikler, 2002 yılında geçiş hükümeti görevlilerini korumak ve seçimlerin denetimini sağlamak şeklinde yeni görevler almıştır. Tull’a (2009:217) göre barış koruma güçleri, DKC hükümetinin -iç güvenlik aygıtındaki- reformlarını teşvik etme konusunda sınırlı da olsa başarılı olmuştur. Ancak Tull, en önemli görevin sivilleri korumak olduğunu ve barış koruma güçlerinin özellikle 2007 ve sonrasında sivillerin katledilmesini ve yerinden edilmesini büyük ölçüde engelleyemediğini ifade

Page 55: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR

50

etmektedir. Dahası Tull’a (2009:221) göre 2006’da geçişi sağlamak için yapılan seçimlerin denetimi, ülke içinden yerinden edilmiş insanların azaltılması, şiddetin azaltılması ve sivil yaşamın korunması konularında da başarısız kalınmıştır.

Ancak, DKC’de genel bir BM barış gücü barışı koruma operasyonu başarısızlığına rağmen, BM askerleri görevlerine devam etmiş ve bir çok kez isyancılara karşı açık silahlı mücadelede bulunmuşlardır. 60 isyancının öldürüldüğü bir operasyondan sonra BM Barış Gücü Operasyonları Askeri Danışmanı General Babacar Gaye, “Savaş gibi görünebilir, ancak bu bir barış gücü faaliyetidir.” şeklinde bir açıklamada bulunmuştur (ICRC, 2013:488). Öte yandan Kongo barış gücü operasyonunun en kapsamlı ve en pahalı operasyonlardan biri olduğunu da söylemek mümkündür. MONUSCO (United Nations Organization Stabilization Mission in the DR Congo) adı verilen organizasyon, Temmuz 2010’dan beri Kongo’da bulunmaktadır. 2019 yılı verileriyle 1.14 milyar USD bütçesi olan operasyon, ülke içinde 8 ayrı mevkideki konuşlanmada 19.452 üniformalı askeri bünyesinde bulundurmaktadır (MUNOSCO, 2019).

Bir diğer önemli Afrika operasyonu da Liberya’da gerçekleşmiştir. Liberya’daki operasyonu önemli kılan özelliklerden birisi, ilk kez mavi berelilerin bölgesel bir barış gücü organizasyonu ile birlikte çalışması olmuştur. Bölgede 1990’dan beri bulunan ECOWAS (Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu [Economic Community of Western African States]) örgütünün ad hoc görevlerle askeri kanadını oluşturan izleme grubu ECOMOG (Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu İzleme Grubu [The Economic Community of West African States Monitoring Group]), BM ile koordineli bir şekilde çalışarak (Wippman, 1993:30-33), bölgesindeki iç savaşlara ve çatışmalara müdahalede önemli görevler üstlenmiştir. Gerek arabuluculuk girişimleri, gerekse insani operasyonlarla ECOWAS’ın bölgesel krizlere, uluslararası toplumun da desteğiyle çözümler bulma yolundaki gayretlerinde olumlu sonuçlar alınmıştır (Bellamy vd., 2010:315; Adebajo, 2002:64-65).

Nitekim ECOWAS ve BM, 2003 yılında bölgedeki güçlerini büyük ölçüde arttırmış ve bu iki örgüt, arzu edilen bir işbirliği ve koordinasyon içerisinde 21. yüzyılın ilk on yılında ihtilaflı bölgelerde kan dökülmesini büyük ölçüde engelleyebilmiştir. Ancak, ülkenin iç dünyasını saran insani konularda ise ciddi manada başarısız kalınmıştır (Martin-Brûlé, 2016:244-245). BM’nin 2003’te kurulan UNMIL (Liberya BM Misyonu [The United Nations Mission in Liberia]) çerçevesinde yürüttüğü barış gücü operasyonunda 16475 asker ve polis- Nijerya-Pakistan ve Ukrayna’dan- gücü görev yapmıştır. BM barış gücü 2018’de Liberya’dan çekilmiştir (Mbadlanyana ve Onuoha, 2009:4; Gberie, 2016:2).

Öte yandan Liberya’daki krizle yakından bağlantılı olan Sierra Leone iç savaşı, BM’nin bölgede bulundurduğu büyük gücü daha da arttırmasına sebep olmuştur. BM, Sierra Leone’ye başarılı olması gerektiğini düşünerek gitmiştir; ancak, büyük aksiliklerle karşı karşıya kalmıştır. Beş yüz mavi bereli askerin esir duruma düşmesi BM’i zor durumda bırakmış; Birleşik Krallık bu askerleri kurtarabilmek adına bölgeye bağımsız güç gönderme siyasası izlemiştir. Kötü başlangıca rağmen birtakım başarılar da sağlanmıştır (Khobe, 2000; Lucey ve Kumalo, 2018). 2002 yılında ulusal seçimler ve 2004 yılındaki yerel seçimler başarıyla gerçekleştirilmiştir. Yine yarım milyondan fazla mülteci ve yerinden edilmiş insan yeniden yerleştirilmiştir. Nitekim Martin-Brûlé (Martin-Brûlé, 2016:251), 2001-2004 arası dönemde Sierra Leone’ye müdahalenin başarılı olduğunu düşünmektedir. 1999-2005 yılları arasında aktif olarak icra edilen UNAMSIL (Sierra Leone BM Misyonu [The United Nations Mission in Sierra Leone]) görevi kapsamında icra edilen Sierra Leone operasyonu 2002’yılında 17.455 kişilik bir birliğe sahipti (Vieira, 2016). Bunun yanı sıra 259 askeri gözlemci, 87 sivil polis memuru, 322 uluslararası 552 yerel sivil görevli Sierre Leone’de bulunmaktaydı. Yıllık bütçesi 700 milyon dolar olan UNAMSIL’in faaliyetleri için yaklaşık 2.8 milyar dolar harcama yapılmıştır (Berman ve Sams, 2000:95-100).

Page 56: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):44-56.

51

Bir diğer operasyon 2000 yılında Afrika Birliği Örgütü ile koordineli olarak Etiyopya ve Eritre arasında imzalanan barışı korumak amacıyla gerçekleşmiştir. İki ülke arasında dil ve tarih açısından ortaklıklar olmasına rağmen ekonomik konularda yaşanan sürtüşmeler ve sınır anlaşmazlıkları kapsamlı bir savaşı beraberinde getirmiştir (Tronvoll, 1999:1038-1040). Geçmiş tecrübelerden ders alan BM, yerelle daha fazla iş birliği yapabilmek maksadıyla toplumun yaşam koşullarını iyileştirmek ve misyonları için güvenilirlik sağlamak amacıyla tıbbi, sıhhi ve eğitim altyapısı inşa faaliyetlerine girişmiştir (Lyons, 2006; 2009:169-171; Pratt, 2006). Benzer bir başarı Afrika Birliği ile birlikte Brundi’de sağlanmıştır. BM güçleri 2006 yılına kadar bölgede görev almıştır (Jackson, 2006:14-15; Hara, 1999:5-6; Bouka ve Nyabola, 2016).

Bir diğer önemli kriz Sudan’da -Sudan’ın batısındaki Darfur bölgesinde- gerçekleşmiştir (Young, 2006). Mayıs 2006’de imzalanan özel bir Darfur Barış Anlaşması şiddet sorununu çözemeyince; BM Güvenlik Konseyi bölgede var olan barış gücü birliklerini 18.000 kişiye çıkarmıştır (Mickler, 2013:500). 2007 yılında oluşturulan Birleşmiş Milletler-Afrika Birliği Darfur Misyonu (UNAMID [African Union/United Nations Hybrid operation in Darfur]) kapsamında BM ve Afrika Birliği Hibrid Harekat Kuvvet’ini oluşturmuştur (Salama, 2016). Afrika Birliği/Birleşmiş Milletler Darfur Hibrit Operasyonu, Birleşmiş Milletler ve Afrika Birliği'nin Sudan'ın Darfur eyaletinde sürdürdüğü ortak barışı destekleme harekatıdır (Rolandsen, 2015:360-362; IRRI, 2016). Lynch ve Kessler’e (2004:2) göre UNAMID oluşturulmadan önce yaşanan insani kriz kimi çevrelerce soykırım olarak nitelendirilmiştir. Öte yandan Darfur’daki barış gücü, dünyadaki en geniş barış gücü faaliyetlerinden biridir. UNAMID 2016 verileriyle 1.1 milyar USD bütçeye ve 17.794 üniformalı personele sahiptir (UN Security Council, 2016:7-8; Caparini, 2015).

Öte yandan BM son on yılda Fildişi Sahilleri, Burundi, Sudan, Libya, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Çad (2007-2010), Mali, Abyei olmak üzere birçok Afrika ülkesinde barış gücü operasyonu yürütmüştür. 2018 yılı itibariyle MINUSCA (Orta Afrika Cumhuriyeti), MINUSMA (Mali), UNMISS (Güney Sudan), MONUSCO (Kongo), UNAMID (Darfur), UNISFA (Abyei), MINURSA (Batı Sahra) operasyonları Afrika’da sürdürülmektedir. BM 2018 yılı itibariyle 14 barış gücü faaliyeti icra etmekte ve bu faaliyetlerin yarısı Afrika kıtası üzerinde gerçekleşmektedir (Özçelik, 2016).

SONUÇ

Soğuk Savaş sonrasında savaşın niteliğinin değişmesi ile beraber barış operasyonlarının da niteliği değişmiş, Soğuk Savaş döneminde icra edilen barış operasyonları çoğunlukla çatışma yönetimi faaliyetleri iken, günümüzde yapılan barış operasyonları ise daha çok çatışma-çözümüne yönelik faaliyetler olmuş ve operasyonların insani yönü ağırlık kazanmıştır. Günümüzde icra edilen barış operasyonları; müdahale ettikleri kriz durumlarının karmaşık yapısı dolayısıyla, çatışmanın sona erdirilmesi ve istikrarın sağlanması görevlerinin yanı sıra yeniden yapılandırma ve gelişime yardım faaliyetlerini de içermektedir. Barış Operasyonları sadece BM tarafından değil, BM Sözleşmesi’nin 8. Bölümünde verilen yetkiye dayanarak, çeşitli Bölgesel Güvenlik Kuruluşları (NATO, AB, AGİT, Afrika Birliği) aracılığı ile de birçok kıtada icra edilebilmektedir.

Ancak, bunlar arasında Afrika kıtası, gerek 2. Dünya Savaşı sonrası yaşanan Kolonyal dönemin sona ermesi ve çoğu Afrika toplumunun bağımsızlığını kazanması, gerekse 2. Dünya Savaşı sonrası yeni küresel ekonomik düzen nedeniyle, çatışma ve savaş için risk ve tehdit olasılığının daha yüksek oluştuğu bir kıta olagelmiştir. Buna ana etken olarak, kıta ülkelerinin barındırdığı etnik, kültürel, ekonomik ve siyasal açıdan çok çeşitli nitelikteki gruplar gösterilebilir. Bir de, 1980 sonrası ABD, AB gibi güçlü uluslararası aktörlerce uygulanan neo-liberal küresel ekonomik siyasalar, demokrasi ve insan hakları temelli görünen, ancak “gerçek-ötesi” olan post-modernist

Page 57: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR

52

girişimler, renkli devrimler, Büyük Ortadoğu Projesi, Arap Baharı ve benzeri küresel gelişmeler bunlara eklenince, Afrika’nın Birleşmiş Milletler barış gücü operasyonları için oldukça önemli bir görgül örnek olması kaçınılmaz hale gelmiştir. Bunda, kıtanın ekonomik az-gelişmişliği, demokrasi eksikliği ve olumsuz iklim şartları da etkili olmuştur. Bu yüzden de, son 30-40 yılda Afrika’da çok sayıda silahlı çatışma, yerinden edilme, siyasi istikrarsızlık ve soykırım gerçekleşmiştir. Kıtanın kendi içerisinde barış elde etme ve barışı koruma faaliyeti gerçekleştirebilecek güçten uzak olması, BM barış gücü operasyonlarını elzem hale getirmiştir.

BM kurulduğu günden günümüze barış gücü operasyonlarını ağırlıklı olarak Afrika’da gerçekleştirmiş ve örgüt, bu operasyonlar için ciddi miktarda personel ve kaynak ayırmıştır. Diğer taraftan, 2000’li yıllara kadar BM misyonlarında ciddi ve büyük olumsuz tecrübelerin de yaşandığı gözlenmiştir. Bu nedenle, özellikle Afrika barış gücü operasyonları sivil/asker personeli kaynaklı taciz, kötüye kullanma, tecavüz, rüşvet, işkence ve benzeri birçok olay yüzünden, BM, kendi barış gücü personeli için aldığı başarılı tedbirler, düzenlediği önemli panel ve yayımladığı raporlar, uyguladığı kurs ve eğitimler ile 2000’li yıllardan günümüze Afrika’da daha başarılı operasyonlar yürütmeye başlamıştır. Ancak, insancıl konularda yine de başarısız kalan BM’nin ünlü askeri personeli “mavi bereliler”, özellikle cinsel nitelikli suçlar konusunda büyük bir olumsuz paye edinmiştir. Özellikle bu konularda ilerleme sağlanması adına 2010’lu yıllardan itibaren daha çok kadın mavi bereli kadın içeren BM birliklerinin sayısının arttırılması, caydırıcı yaptırım mekanizmalarının işletilmesi ve kapsayıcı bir uluslararası metne bağlanma ihtiyaçlarının daha fazla ön plana çıktığı görülmektedir.

Dolayısıyla, günümüzde de en çok barış gücü operasyonunun gerçekleştiği ve çatışmaların sonlandırılması için en çok personel ve maddi kaynak tahsis edilen bölgenin Afrika kıtası olduğu yadsınamaz bir gerçekliktir. Dolayısıyla, bu çatışma-yoğunluklu kıtada ekonomik kalkınmanın sürdürülebilir şekilde hızlandırılarak, eğitim, sağlık, altyapı ve siyasi istikrar programlarının da desteklenmesinin anlaşmazlıkları azaltmada öncel-faydalı olacağı düşünülmektedir. İlaveten, ekonomik gelişmeyi daha kolay olanaklı kılabilecek sosyal demokrasi ilkelerinin toplumlara, zaten kıtada varolan ve ateşlenmeye hazır ihtilafları daha da artıracak şekilde dışarıdan askeri müdahalelerle dikte edilmemesinin gerektiği, böylece, bu durumun kıtada demokrasinin daha doğal ve yerleşik bir kültür olarak yayılmasına yardımcı olabileceği gibi hususlar da akla gelmektedir. Nihayetinde, tüm bu ve benzeri hususların başarılabilmesinin Afrika kıtasında toplumlararası ve toplum-içi çatışma ve ihtilaflarda daha hızlı iyileştirmeler sağlayabileceği aşikardır.

KAYNAKÇA

Adebajo, A. (2002). Liberia’s Civil War: Nigeria, ECOMOG, and Regional Security in West Africa. Boulder CO: Lynne Rienner Publishers.

Adebajo, A. (2011). UN Peacekeeping in Africa: From the Suez Crisis to the Sudan Conflicts. Boulder CO: Lynne Rienner Publishers.

Adelman, H. ve Suhrke, A. (1999). The Path of a Genocide: The Rwanda Crisis from Uganda to Zaire. New Brunswick: Transaction Publishers.

Agada, S. (2008). The Challenges of United Nations Peacekeeping in Africa: Case Study of Somalia, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, Ibadan Üniversitesi, Ibadan, Nijerya.

Akonor, K. (2017). UN Peacekeeping in Africa: A Critical Examination and Recommendations for Improvement. Cham, Switzerland: Springer.

Page 58: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):44-56.

53

Allard, K. (1995). Somalia Operations: Lessons Learned. Washington, D.C.: National Defense University Press.

Bellamy, A. J., Williams, P. ve Griffin, S. (2010). Understanding Peacekeeping. 2.b. Cambridge, UK: Polity Press.

Berman, E. and Sams, K. E. (2000). Peacekeeping in Africa: Capabilities and Culpabilities. New York, NY: United Nations Publications UNIDIR.

Bouka, Y. and Nyabola, N. (2016). The Crisis in Burundi and the Apathy of International Politics, Heinrich-Böll-Stiftung Democracy E-Paper, Berlin, [Online] https://reliefweb.int/sites/reliefweb. int/files/resources/20160510e-papercrisis-burundi-and-apathy-international-politics_in.pdf [Erişim Tarihi: 17.02.2019].

Boutros-Ghali, B. (1992). Empowering the United Nations, Foreign Affairs, 71(5): 90-102.

Bowden, M. (1999). Black Hawk Down: A Story of Modern War. New York, NY: Atlantic Monthly Press.

Butros-Gali, B. (1993). Bir Barış Gündemi. Ankara: BM Enformasyon Merkezi Yayını.

Caparini, M., Aubyn, F. K., Davies, O. V., Dessu, M. K. and Peter, M. (2015). The Role of the Police in UNAMID, The Institute for Security Studies (ISS) Monograph Number 190, Pretoria, South Africa, [Online] file:///C:/Users/User/Downloads/Caparini_roleofpoliceinUNAMID.pdf [Erişim Tarihi: 17.02.2019].

Coate, R. A. and Puchala, D. J. (1990). Global Policies and the United Nations System: A Current Assessment, Journal of Peace Research, 27(2): 127-140.

Crossette, B. (2000). Annan Sets Up Panel to Study UN’s Peacekeeping Predicament, New York Times, 8 Mart, s.1.

Çoban Öztürk, E. (2011). Toplumsal Yapılar ve Şiddet: Ruanda Örneği, Ankara Üniversitesi Afrika Çalışmaları Dergisi, 1(1): 67-114.

Demirtürk Demirdöğen, Ü. (2006). Birleşmiş Milletler Barışı Koruma Operasyonları ve Güç Kullanma Olgusu (1946-1996), Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi, 6(11): 236-257.

De Waal, A. (1994). Genocide in Rwanda, Anthropology Today, 10(3): 1-2.

Dharmapuri, S. (2013). Not Just a Numbers Game: Increasing Women’s Participation in UN Peacekeeping. Providing for Peacekeeping No. 4, New York: International Peace Institute.

Duran, H. (2001). Birleşmiş Milletler ve Müdahale, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 6(2): 131-142.

Durch, W. J. (1993). The United Nations and Collective Security. Pennsylvania, PA: US Army War College.

Durch,W. J, Holt, V. K., Earle, C. R. and Shanahan, M. K. (2003). The Brahimi Report and the Future of Peace Operations. Washington, DC: The Henry L. Stimson Center.

Finkelstein, N. G. (1995). Image and Reality of the Israel-Palestine Conflict. New York, NY: Verso.

Gberie, L. (2016). The United Nations Mission in Liberia, African Politic, African Peace, Paper No: 15, World Peace Foundation, June 2016 Report on the Future of Peace Missions in Africa, [Online] https://sites.tufts.edu/wpf/files/2017/07/15.-The-UN-Liberia-Gberie.pdf [Erişim Tarihi: 16.02.2019].

Page 59: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR

54

Hara, F. (1999). Burundi: A Case of Parallel Diplomacy, (Editör) Crocker, C. A., Hampson, F. O. and Aall, P.: Herding Cats: Multiparty Mediation in a Complex World içinde (ss.22-43) New York, NY: United States Institute for Peace.

Hirsch, J. L. and Oakley, R. B. (1995). Somalia and Operation Restore Hope: Reflections on Peacemaking and Peacekeeping. Washington, DC United States Institute of Peace Press.

Hürsoy, S. (2005). Security Sector Reform and Peacekeeping Operations. Tam Bildiri Metni, Seminar of Cooperation and Co-ordination in and on Peace Operations: Challenges for UN Member States in the New Era, Pekin, ÇHC.

Hürsoy, S. (2006). Birleşmiş Milletler Barış Operasyonlarının Yeniden Yapılandırılması Çerçevesinde Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Sivil Katkıları, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 61(1): 201-222.

ICRC (International Committee of the Red Cross). (2013). Interview with Lieutenant General Babacar Gaye: United Nations Military Adviser for Peacekeeping Operations, International Review of the Red Cross, 95 (891/892): 485-493.

IRRI (The International Refugee Rights Initiative). (2016). The Challenges of Peacekeeping in Darfur, [Online] https://www.refworld.org/pdfid/576b99c84.pdf [Erişim Tarihi: 17.02.2019].

Jackson, S. (2006). The United Nations Operation in Burundi (ONUB) – Political and Strategic Lessons Learned, Conflict Prevention and Peace Forum, New York [Online] http://www.operationspaix.net/DATA/DOCUMENT/5534~v~The_United_Nations_Operation_in_Burundi-_Political_and_Strategic_Lessons_Learned.pdf [Erişim Tarihi: 17.02.2019].

Karaosmanoğlu, A. (1981). İç Çatışmaların Çözümü ve Uluslararası Örgütler. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları.

Khobe, M. M. (2000). The Evolution and Conduct of ECOMOG Operations in West Africa. Monograph No 44: Boundaries of Peace Support Operations, Feb 2000, [Online] http://www.iss.co.za/Pubs/Monographs/No44 IECOMOG.htmla [Erişim Tarihi: 15.02.2019].

Luard, E. (1986). The United Nations. London: MacMillan.

Lucey, A. and Kumalo, L. (2018). Sustaining Peace in Practice: Liberia and Sierra Leone, The Institute for Security Studies (ISS) Policy Brief, [Online] https://cic.nyu.edu/ sites/default/files/sustaining_peace_in_practice-liberia_and_sierra_leone.pdf [Erişim Tarihi: 15.02.2019].

Lynch, C. and Kessler, G. (2004). U.S. Calls Killings in Sudan Genocide, The Washington Post, 16 Aralık, s.2.

Lyons, T. (2006). Ethiopia in 2005: The Beginning of the Transition?, CSIS Africa Notes, January, 1-8.

Lyons, T. (2009). The Ethiopia-Eritrea Conflict and the Search for Peace in the Horn of Africa, Review of African Political Economy, 36(120): 167-180.

Martin-Brûlé, S-M. (2016). Evaluating Peacekeeping Missions: A Typology of Success and Failure in International Interventions. London, UK: Routledge.

Mbadlanyana, T. and Onuoha, F. C. (2009). Peacekeeping and post-confl ict criminality Challenges to the (re-) establishment of rule of law in Liberia, The Institute for Security Studies (ISS) Paper 190, July 2009, [Online] file:///C:/Users/User/Downloads/ PAPER190.pdf [Erişim Tarihi: 15.02.2019].

Page 60: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):44-56.

55

Mickler, D. (2013). UNAMID: A Hybrid Solution to a Human Security Problem in Darfur?, Conflict, Security & Development, 13(5): 487-511.

MONUSCO (2019). Monusco at a Glance, Factsheet dated from February 2019, DRC: MONUSCO SC-PID Publication, [Online] https://monusco.unmissions.org/sites/default/files/factsheet_ monusc_ february_2019-_english.pdf [Erişim Tarihi: 15.02.2019].

O’Brien, M. (2010). National and international criminal jurisdiction over United Nations peacekeeping personnel for gender-based crimes against women. Yayınlanmış Doktora Tezi, Nottingham Üniversitesi, Nottingham, UK.

Oladipo, T. (2017). The UN’s Peacekeeping Nightmare in Africa. BBC News, 5 Ocak. [Online] https://www.bbc.com/news/world-africa-38372614 [Erişim Tarihi: 11.01.2019].

Özçelik, S. (2016). Çok Taraflı Barışgücü Müdahaleleri: BM ve AB Barış ve Çatışma Çözümü Ortak Operasyonları, (Editör) Parlar Dal, E., Oğuz Gök, G. ve Sakman, T.: Küresel Yönetişim, Güvenlik ve Aktörler: 70. Yılında BM içinde (ss.137-156) İstanbul: TASAM Yayınları.

Pratt, M. (2006). A Terminal Crisis? Examining the Breakdown of the Eritrea-Ethiopia Boundary Dispute Resolution Process, Conflict Management and Peace Science, 23: 329-341.

Roberts, A. and Kingsburry, B. (1993). United Nations, Divided World: The UN’s Roles in International Relations. Oxford, UK: Clarendon Press.

Rolandsen, Ø. H. (2015). Small and Far Between: Peacekeeping Economies in South Sudan, Journal of Intervention and Statebuilding, 9(3): 353-371.

Salama, D. (2016). Is Hybrid Peacekeeping a Model of Success? The Case of UNAMID, Article for UN University, Tokyo, [Online] https://unu.edu/publications/articles/hybrid-peacekeeping-case-of-unamid.html [Erişim Tarihi: 17.01.2019].

Temoney, K. E. (2016). The 1994 Rwandan Genocide: The Religion/ Genocide Nexus, Sexual Violence, and the Future of Genocide Studies, Genocide Studies and Prevention: An International Journal, 10(3): 3-24.

Tronvoll, K. (1999). Borders of Violence-Boundaries of Identity: Demarcating the Eritrean Nation-state, Ethnic and Racial Studies, 22(6): 1037-1060.

Tull, D. M. (2009). Peacekeeping in the Democratic Republic of Congo: Waging Peace and Fighting War, International Peacekeeping, 16(2): 215-230.

UN (United Nations). (2000). "Brahimi Report" Report of the Panel on United Nations Peace Operations (2000), [Online] http://www.un.org/en/events/pastevents/brahimi_report.shtml [Erişim Tarihi: 12.01.2019].

UN (United Nations). (2015). What is Peacekeeping. [Online] https://peacekeeping. un.org/en/what-is-peacekeeping [Erişim Tarihi: 12.01.2019].

UN (United Nations). (2018). Conduct in UN Field Missions: Professionalism, Efficiency, Integrity, Dignity. [Online] https://conduct.unmissions.org [Erişim Tarihi: 14.01.2019].

UN DFS (United Natios Department of Field Support). (2018a). Sexual Explotation and Abuse Risk Management Toolkit. UN Peace Operations, [Online] https://conduct.unmissions.org/ sites/default/files/dpko-dfs_sea_risk_toolkit_28_june_2018_modified.pdf [Erişim Tarihi: 12.01.2019].

UN DFS (United Natios Department of Field Support). (2018b). Serving with Pride: Key Initiatives to Prevent and Address Misconduct, United Nations Peace Operations. New York, NY:

Page 61: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR

56

UN Publications, [Online] https://conduct.unmissions.org/sites/default/files/serving_with_ pride_final_31_may_2018_0. pdf [Erişim Tarihi: 12.01.2019].

UN DPKO (United Nations Department of Peacekeeping Operations). (2019). Current Peacekeeping Operations. [Online] https://peacekeeping.un.org/en/current-peacekeeping-operations [Erişim Tarihi: 10.01.2019].

UN DPKO/DFS (United Nations Department of Peacekeeping Operations/ Department of Field Support). (2012). Civil Affairs Handbook. Durban, South Africa: UN Publications.

UN General Assembly (2000). A comprehensive strategy to eliminate future sexual exploitation and abuse in United Nations peacekeeping operations. A/55/305 S/2000/809, Fifty-fifth Session Item 87 of the provisional agenda, Letter dated 17 August 2000 from the Chairman of the Panel on United Nations Peace Operations to the Secretary-General about "Brahimi Report" Report of the Panel on United Nations Peace Operations (2000), 21 August, [Online] https://undocs.org/A/55/305 [Erişim Tarihi: 16.01.2019].

UN General Assembly (2005). A comprehensive strategy to eliminate future sexual exploitation and abuse in United Nations peacekeeping operations. A/59/710, Fifty-ninth Session Agenda item 77, Letter dated 24 March 2005 from the Secretary-General to the President of the General Assembly about Zeid Repport, 24 March, [Online] http://www.un.org/en/ga/search/ view_doc.asp?symbol=A/59/710 [Erişim Tarihi: 12.01.2019].

UN News (2000). Transcript of Press Conference by Secretary General Kofi Annan at Headquarters, New York, NY: UN Publications, [Online] https://www.un.org/press/en/2000/ 20000307.sgsm7324. doc.html [Erişim Tarihi: 15.01.2019].

UN Security Council (2016). Report of the Secretary-General on the African UnionUnited Nations Hybrid Operation in Darfur, S/2016/812, 27 September, [Online] https://unamid.unmissions.org/ sites/default/files/ sg_report_on_unamid_27sept2016.pdf [Erişim Tarihi: 15.01.2019].

Usden, R. and Juergenliemk, H. (2012). History of UN Peacekeeping. Factsheet by Global Governance Institute, Brussels, Belgium, Ekim, ss. 1-2 [Online] https://www.globalgovernance.eu/wp-content/uploads/2015/02/GGI-Factsheet-History-of-UN-Peacekeeping_October2012.pdf [Erişim Tarihi: 12.01.2019].

USSOCOM (1998). United States Special Operations Command History. Tampa, FL: USSOCOM History Office Pub.

Vieira, M. (2016). Sierra Leone: Promoting peace or prolonging violence? The duality of the UN Peacekeeping, Conflict Studies Quarterly, 16: 72-92.

Wennesland, B. M. E. (2013). The U.S. Involvement in Somalia in the Post-Cold War Years, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, Osle Üniversitesi, Oslo, Norveç.

Wippman, D. (1993). Enforcing Peace: ECOWAS and the Liberian Civil War, (Editör) Damrosch, L. F.: Enforcing Restraint, Collective Interventions in Internal Conflicts içinde (ss.157-203) New York, NY: Council on Foreign Relations Pub.

White, N. D. (1990). The United Nations and the Maintenance of International Peace and Security, Manchester, UK: Manchester University Press.

Young, J. (2006). Eastern Sudan: Caught in a Web of External Interests, Review of African Political Economy, 33(109): 594-600.

Page 62: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşerî ve İdari Bilimler Dergisi 2019, 2(1):57-68.

DOI: 10.26677/TR1010.2019.84 ISSN: 2667–422X Dergi web sayfası:

https://www.sobibder.org

ARAŞTIRMA MAKALESİ

Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi

Hüseyin GÜL, Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Coğrafya Anabilim Dalı, Sakarya. e-posta: [email protected] ORCID: https://orcid.org/0000-0001-6360-298X

Öz

Bu makalede Sinop İli, Gerze İlçesinin genel hatlarıyla jeomorfolojisi incelenmiştir. İnceleme alanını oluşturan Gerze ve çevresi, Sinop ilinin güneydoğusunda yer almaktadır. İnsan faaliyetlerinin gerçekleştiği yeryüzünde, fiziki coğrafi özellikleri çoğu zaman bu insan faaliyetlerini etkilemektedir. Herhangi bir bölge ya da yörenin doğal özelliklerinin bilinmesi gelecekteki faaliyetleri için önem taşımaktadır. Coğrafi faktörler dikkate alınmadan yapılacak her türlü planlama ve yatırımın başarıya ulaşma şansı yok denecek kadar azdır. Bu sebeple yapılacak çalışmalarda o bölgenin coğrafi özelliklerine dikkat etmek başarı şansını artıracaktır. Bu makale ile amaç yeteri kadar gelişmemiş olan Gerze’nin jeomorfolojik özelliklerini ortaya koyarak yapılacak planlamalara ışık tutmak ve gelecekteki çalışmalara fayda sağlamaktır.

Anahtar Kelimeler: Jeomorfoloji, Coğrafi Faktörler, Gerze (Sinop-Türkiye) Makale Gönderme Tarihi: 13.03.2019 Makale Kabul Tarihi: 25.03.2019

Önerilen Atıf: Gül, H. (2019). Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi, Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):57-68. © 2019 Sosyal, Beşerî ve İdari Bilimler Dergisi.

Page 63: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):57-68.

58

Journal of Social, Humanities and Administrative Sciences

2019, 2(1):57-68. DOI: 10.29226/TR1001.2019.x ISSN: 2667–422X Dergi web sayfası:www.sobibder.org

RESEARCH PAPER

Gerze (Sinop) Geomorphology in General Terms

Hüseyin GÜL, Sakarya Universty, Social Sciences Institute, Geography Department, Sakarya. e-mail: [email protected] ORCID: https://orcid.org/0000-0001-6360-298X

Abstract

In this article, geomorphology of Sinop’s Gerze district has been observed in general terms. Gerze and its around, which makes up the observing area, is located on the southeast of Sinop. Human activities where happen on earth surface’s, physical geography features affect this human activity most of the time. Knowing the natural features of any area or region is important to the studies that will be held in future. It’s nearly impossible for all kinds of planning and investments which will be made without taking into account geographical factors. Thus, taking into account said district’s geographical features to the studies that will be made is going to increase success chance. With this article aim is to advise and benefit for future studies by putting forth of underdeveloped Gerze’s geomorphological features.

Keywords: Geomorphology, Geographical Factors, Gerze (Sinop-Turkey) Received: 13.03.2019 Accepted: 25.03.2019

Suggested Citation: Gül, H. (2019). Gerze (Sinop) Geomorphology in General Terms, Journal of Social, Humanities and Administrative Sciences, 2(1):57-68. © 2019 Sosyal, Beşerî ve İdari Bilimler Dergisi.

Page 64: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Hüseyin GÜL

59

GİRİŞ

“Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi” adını taşıyan bu çalışmada, yeteri kadar gelişmemiş olan Gerze’nin bulunduğu çevredeki jeomorfolojik özelliklerin ortaya çıkarılarak, yapılacak çalışmalara ön bilgi sunulması amaçlanmıştır.

Herhangi bir saha coğrafi yönden incelenirken, coğrafyacıların kendilerine özgü kullandıkları araştırma yöntemleri vardır. Bu yöntemlerin başında, çalışılacak sahanın sınırlandırılması gelir. Mekânın belirlenmesinden sonraki süreçte hipotezin tanımı yapılır, yayınlanmış malzeme analiz edilir, çeşitli alan tekniklerini kullanılarak veri toplanır ve toplanan bu veriler tekrar bir analiz sürecinden geçerek işlenir (Özgen, 2016: 11).

Coğrafi özellikleri dikkate almadan dünya üzerinde yapılacak herhangi bir planlama veya yatırımın başarılı olabilmesi mümkün değildir. Bu nedenle yapılacak her türlü çalışmada, o bölgenin coğrafi faktörlerine dikkat etmek gerekir, böylece planlama veya yatırımların başarı şansı artacaktır.

Yerkabuğu üzerindeki şekillerin oluşumu; süreç, etkenler, yapının rolü ve zaman faktörünün karşılıklı etkileşimi sonucunda gelişme göstermiştir. Yeryüzünün jeomorfolojik değişiminde etkili olan bu faktörler diğer bir deyişle, kayaçların cinsleri ile kimyasal, fiziksel özellikleri ve bunların oluşturduğu tabakaların zaman içerisindeki gelişimleriyle açıklanabilir (Hoşgören, 2011: 113).

Araştırma Alanının Yeri, Sınırları ve Özellikleri

Araştırma alanını oluşturan Gerze, 32-35o doğu boylamları ile 41-42o kuzey enlemleri arasında yer alır. Kuzey ve doğudan Karadeniz, güney ve batıdan ise Küre Dağları’nın uzantıları olan Elma Dağı ve Köse Dağı ile sınırlanmıştır. İdari olarak Sinop iline bağlı olan Gerze’nin yüzölçümü 594 km2 ‘dir. İlçe merkezinin yüzölçümü ise 8 km2’dir. İlçe bugün Hamidiye, Köşk, Çarşı, Atatürk, 19 Mayıs, Cumhuriyet ve Yeni Mahalle olmak üzere yedi mahalleden oluşmaktadır. 71 köyü ve Dikmen adlı bir bucağı bulunmaktayken bu bucak, 20 Mayıs 1990’da kendisine 31 köy bağlanarak ayrı bir ilçe statüsü kazanmıştır (Maviş, 2011: 16)

İlçenin güneyi ve batısı Küre Dağları’nın uzantıları olan Elma ve Köse dağları (900 m)’nın oluşturduğu yüksek alanlar ile kuzeyi ve doğusu ise Karadeniz ile çevrilidir. İlçede şehir merkezi kıyı alanlarda kurulmuştur. Sahil şeridi oldukça dardır. Sahilden uzaklaştıkça dağlık, tepelik araziler Karadeniz bölgesinin tipik bir özelliği olarak hemen yükselmeye başlar. Bu kıyılar, Karadeniz kıyılarında sıklıkla görülen falezlerden ise yoksundur (Dadaş, 2003: 8).

İlçe çok eski çağlardan bu yana yerleşim ve barınak yeri olarak tercih edilmiştir. Gerze’nin antik adı Carusa’dır. Eskiçağ tarihinde Paflagonya sınırları içinde yer alan bir kıyı kenti olan ilçede, arkeolojik kazıların yapılamaması tarih öncesi ve tarih sonrası devirlerin önemli bir bölümünün aydınlanmasını engellemiştir (Kalyoncu, 2008: 14). Yörenin ilk halkı İÖ. 1400’lerde yerleşen Kaşgalar’dır. İ.Ö. 300’lerde Pontus egemenliği altında toplanan yerleşme birimlerinden biri olan Gerze, İ.Ö. 70’te Roma güçlerince işgal edildi (Sinop Valiliği, 1973: 20). 1214 yılında I. İzzeddin Keykavus zamanında Selçuklu Devleti’nin

Page 65: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):57-68.

60

hâkimiyetine giren ilçe, bir ara Trabzon Rum İmparatorluğunun eline geçmiş, nihayet 1459 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı İmparatorluğuna bağlanmıştır (Gül, 2009: 13).

Fotoğraf 1: Gerze ve Arkasında İdari Açıdan Bağlı Bulunduğu Sinop İli

Kaynak: http://www.sezerturkoglu.blogspot.com.tr

Gerze’de 13 Şubat 1956 tarihinde büyük bir yangın çıkmış ve neredeyse ilçenin tamamı kül olmuş, halkın büyük bir kısmı bölgeyi terk etmiştir. Yangından önce nüfusu 5000 civarında iken yangından sonra 800’lere kadar düşmüştür. Gerze’de yangın felaketinden sonra devletin de desteğiyle yeniden yapılanma başlamış ve bu yangın Gerze için bir dönüm noktası olmuştur.

Uzun yıllar topografik nedenlerden dolayı ulaşım açısından elverişsiz bir yapıya sahip olan Gerze, son yıllarda Karadeniz sahil yolunun yapılmasıyla birlikte bu olumsuz durumdan sıyrılmaya başlamıştır. İlçe, Sinop il merkezine karadan 39 km, denizden ise 13 mil uzaklıktadır (Gümüş, 1961: 39).

JEOMORFOLOJİK ÖZELLİKLER Dağlık – Tepelik Alanlar

Yerkabuğunun yüksek, çıkıntılı ve eğimli yamaçlarıyla çevresine egemen durumda olan, oldukça geniş bir alana yayılan, ağaçlarla kaplı ya da çıplak, kayalık, tırmanması zor, çok yüksek bölümleri dağ olarak adlandırılır.

Page 66: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Hüseyin GÜL

61

İlçenin sahildeki kıyı kuşağı hariç büyük bölümü dağlık alanlardan oluşur. Gerze, güney ve batısında Küre Dağları’nın uzantıları olan Elma ve Köse dağları (900 m.)’nın oluşturduğu yüksek alanlar ile çevrilidir. Küre dağları, ikinci jeolojik zamanda Alp kıvrımlaşması sonucu oluşmuş ve kuzeyden gelen tektonik hareketler sonucu kıvrılıp kırılmıştır (Yurt Ansiklopedisi,1985: 134).

Gerze’nin yükselti basamakları haritası incelendiğinde görülür ki ilçenin % 80’i dağlıktır fakat buna rağmen 2000 m yüksekliğe ulaşabilen herhangi bir dağ yoktur. Elma ve Köse dağları 900 m, Uzunöz Dağı 850 m, Göktepe 1351 m, Soyuk Tepe 1200 m, Dranaz Dağı 1345 m’dir (Görgün, 2010: 46).

Arazinin yükseltisi kuzeyde sahil kesiminde daha az iken güneye doğru inildikçe yükselti artmaktadır. Bölgede yükseltinin fazla olduğu alanlar koyu kahverengi ile gösterilmiştir. Bu alanlar, arazinin en yüksek ve dik yamaçlarını oluşturmaktadır. Arazide açık renkle gösterilen sarı ve tonları, yükseltinin az olduğu alanları göstermektedir.

Harita 1. Gerze’nin Yükselti Basamakları Haritası (Makalede Kullanılan Haritaların Tamamı Gülsüm Gömen Tarafından Çizilmiştir.)

Page 67: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):57-68.

62

Platolar

Akarsular tarafından derince yarılmış, hafif engebeli genelde yüksekliği fazla olan geniş düzlüklere plato denir (Hoşgören, 1987: 48). Plato alanları Gerze’nin büyük bir bölümünü kaplamaktadır. Bu alan, arazinin dağlık sahasına göre aşınması daha kolay olan marn ve kumtaşlarından oluşmaktadır.

Harita 2: Gerze’nin Morfografya Haritası

İlçedeki platolar, isimlerini duyuracak kadar büyük ve meşhur değildir. Bu platolardan bazıları; Kuzfındık, Güdekoğlu, Altmışdört, Güdekoğlu, Avlağısökü ve Çam’dır.

Gerze’nin özellikle güney bölgesindeki dağlık alanlar, eski aşınım yüzeylerinin akarsularla parçalanmasıyla bugünkü halini almışlardır. Bu aşınım yüzeyleri daha sonraki zamanlarda tektonik hareketlere bağlı olarak deformasyona uğramış ve yer yer 200 m’yi aşan dikey yönde seviye farklılıklarına sebep olmuştur. Bugün ilçede aşınmadan kurtulmuş keskin sırtlar ve vadilerden oluşan bir topografya da mevcuttur. Özellikle kuzey kesim daha az yarılmış ve üst kısımda kolayca takip edilebilen düz yüzeyleriyle sanki bir plato özelliği kazanmıştır. Aynı zamanda bu bölge geniş tarım alanlarını, Gerze limanını ve Gerze’yi çevreleyerek, araştırma sahasının en fazla nüfuslanmış yerlerinden birisini oluşturmuştur (Uzun, 1995: 26).

Page 68: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Hüseyin GÜL

63

Vadiler ve Ovalar

Vadi; akarsuyun içinde aktığı, kaynaktan ağıza doğru sürekli inişi bulunan arazi türünü tanımlamak için kullanılır. Birkaç km ya da binlerce km uzunluğunda olabilirler (Hoşgören, 1987: 53). Gerze’de vadiler Tabanlı ve Çentik (Kertik) vadi olmak üzere arazi yapısına bağlı olarak ikiye ayrılırlar. Tabanlı vadiler genelde arazinin kıyı kesiminde görülür. Çentik vadiler ise ilçenin dağlık sahasında, eğimin ve yükseltinin fazla olduğu yerlerde görülür.

İlçedeki Kanlıçay ve Sarımsak çaylarının aşağı çığırlarında 500-600 m genişliğe kadar ulaşan alüvyal tabanlı fakat yamaçları oldukça dik bir vadi profilinin oluştuğu gözlemlenmiştir (Uzun, 1995: 57).

Gerze’de büyük bir akarsu vadisi yoktur, bölgeye en yakın vadi Kızılırmak’ın kollarından olan Gökırmak vadisidir. Bunun haricinde Kabalı ve Sarımsak Çayları ilçedeki akarsu vadileridir. Kabalı Çayı’nın denize döküldüğü yerde bu akarsuyun taşıdığı alüvyonlarla çok küçük sayılabilecek bir delta oluşmuştur. Bu deltanın gerisinde vadi tabanı 300 m genişliğinde bir ova görünümündedir. Yeni alüvyonların birikmesiyle oluşan bu ova, geriye doğru gidildikçe biraz daha daralır ve 3 km kadar içeriye sokulur.

Kıyılar

Dalga ve akıntılar yeryüzünü şekillendiren faaliyetlerden biridir ve kıyıların şekillenmesinde önemli rol oynar. Dalgalar, burunları aşındırır, koy ve körfezleri ise doldurarak kıyıların düzleşmesini sağlar. Kıyılarda oluşan dalgalar, kıyı topografyası üzerinde aşındırma ve biriktirme yaparak değişikliğe sebep olur (Atalay, 2001:163).

Gerze’nin idari olarak bağlı bulunduğu Sinop, Kuzey sahillerinin en girintili çıkıntılı kıyılarını oluşturur. Bu kıyılarda birçok burun ve koy mevcuttur. Gerze’de bir bakıma koy veya körfez olarak nitelendirilebilir. Örneğin Gerze’de bulunan burun, yöre halkı tarafından yıllarca Köşk Burnu olarak isimlendirilmiştir. Kıyılarda yaşanan süreçler sonucu meydana gelen şekiller, aşınım ve birikim olarak ikiye ayrılır.

Aşınım Şekilleri

Aşınım şekillerinin en belirgin örneklerinden birisi falezlerdir. Açık denizlerden gelen dalgaların yüksek kıyılara çarpmasıyla birlikte aşınma meydana gelir. Derin kıyılardaki su kütlelerinin şiddetle kıyıya çarpması ile kıyıda bulunan arazi parçalanır. Devam eden bu dalga olayı sonucunda kıyı bölgesi dikleşerek karaya doğru ilerler ve falezleri oluşturur (Atalay, 2001: 166). Gerze’de falezler Sarımsak Çayı deltasından Kanlıdere’nin doğusuna kadar yaklaşık 3 km kadar devam eder (İnandık, 1956: 86).

Rüzgarın şiddetlendiği, fırtınalı zamanlarda bile dalgaların erişemediği, iyice gerilemiş ve dalga aşındırmasının dışında kalmış falezlere, ölü falez adı verilir. Gerze’nin özellikle doğu kıyıları bugün ölü falez şeklini almışlardır. Bunun nedeni; Sarımsak Çayı’nın kıyıya kadar getirdiği ince taneli malzemeler ve kumların rüzgarın etkisindeki dalgalarla

Page 69: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):57-68.

64

taşınarak, söz konusu falezlerin önünde uzun bir kumsal oluşturmalarıdır. Böylece deniz ile falezin ilişkisi koparak, mevcut falezler ölü falez haline gelmişlerdir (Uzun, 1995: 53).

Fotoğraf 3: Gerze’deki Aktüel Falezler

Kanlıdere’nin doğusundan Gerze’nin 3 km batısına kadar devam eden alanda, üst kısımları denize doğru eğim yapmış yaklaşık 15-20 m yüksekliğinde alçak falezler oluşmuştur (İnandık, 1956: 41).

Birikim Şekilleri

Akarsu, akış süreci boyunca taşıma kuvveti elverdiği ölçüde birtakım malzemeler taşır (alüvyon). Bu malzemeler özellikle eğimin azaldığı veya 0 m’ye yakın alanlarda birikir, oluşan bu geniş düzlüklere delta adı verilir.

Araştırma sahasının batı sınırı civarında bulunan Sarımsak Çayı, bu bölgede küçük bir delta oluşturmuştur. Würm buzul döneminde daha nemli bir iklim ile kuvvetlenen Sarımsak Çayı, alçalan taban seviyesine paralel olarak yatağını derine doğru kazmış, buzul devrinden sonra Flandriyen transgresyonu ile 4-5 m deniz içerisine ilerlemiş ve akarsu ağzında bir ria meydana getirmiştir. Bu dönemde, özellikle dalga ve akıntıların etkisinin az olduğu ria içerisinde akarsuyun taşıdığı ince taneli malzemeler birikmeye başlamıştır. Daha sonraki dönemlerde deniz gerilemiş ve eskiden sular altında biriken ria içindeki dolguların bir kısmı su üstüne çıkmıştır. Sarımsak Çayı’nın getirdiği alüvyonlarda hızla ağız kısmında birikerek bugün yarım daireyi andıran, denize doğru belirgin çıkıntılı, küçük fakat tipik bir delta oluşturmuştur (Uzun, 1995: 79).

Page 70: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Hüseyin GÜL

65

Dalgaların aşındırarak taşıdığı malzemeleri sığ kıyılarda ufalayıp biriktirmesiyle oluşan kum depolarına kumsal (plaj) denir (www.cografya.gen.tr). Plajların malzemeleri genellikle akarsu havzalarından aşındırılıp denize kadar taşınan materyallerden oluşur. İlçedeki plajların tamamına yakını yassı çakıllardan meydana gelmiştir. Bunlar son derece düzgün yüzeyli ve yassı çakıllardır. Çakılların böyle şekillenmesinde dalga aşındırmasının da önemi oldukça büyüktür (Uzun, 1995: 85).

Fotoğraf 4: Sarımsak Çayı’nın Oluşturduğu Delta

Gerze’nin bazı kıyılarında deniz, falezin tabanına kadar uzanmıştır (Fotoğraf 4). Bu alanlarda yaya yürümek bile zorlaştığından herhangi bir plaj veya dolgudan bahsetmek mümkün değildir.

Araştırma sahası Gerze’de alçak ve yüksek olmak üzere iki tip kıyı bulunmaktadır. Delta ve abrazyon platformlarının kenarları ile Sarımsak Çayı deltasında alçak kıyı tipi, Sarımsak Çayı’nın doğusundan Yakakent’e kadar olan alanda ise belirgin olarak yüksek kıyı tipi diyebileceğimiz falezler mevcuttur.

Gerze’deki yapısal hatların yer yer denize doğru uzanması, kıyıların girintili çıkıntılı olmasına sebep olmuştur. İlçedeki Köşk Burnu ile girintili çıkıntılı kesimler ve küçük koylar, genellikle Karadeniz kıyılarının, Pasifik tipi boyuna kıyılarına uyum

Page 71: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):57-68.

66

göstermektedir. Fakat ayrıntıya inildiğinde bu kıyılar Atlantik tipi enine kıyılara benzemektedir (Uzun, 1995: 87).

Fotoğraf 5: Falezin Deniz Tabanına Kadar Ulaştığı Alanlar

Page 72: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Hüseyin GÜL

67

SONUÇ VE ÖNERİLER

v Gerze, Karadeniz bölgesinin Batı Karadeniz Bölümünde yer alır ve idari bakımdan Sinop iline bağlıdır. İlçe merkezi, Küre dağlarının uzantıları olan Elma ve Köse dağları ile sınırlıdır. Bu sebeple topografik olarak iç bölgelere olan bağlantı zayıflamıştır.

v Karadeniz kıyıları genel olarak hızlı bir jeomorfolojik değişim içindedir. Bu hız bazı riskler ortaya çıkarmaktadır. İnsanların araziden faydalanma istekleri, doğal denge ve sistem üzerinde coğrafi faktörlerinde etkisiyle maddi manevi birtakım zararlar doğurmaktadır.

v Sarımsak Çayı’nın denize döküldüğü Dereyeri mevkiinde ufak bir delta oluşmuştur. Son yıllarda yapılan Karadeniz sahil yolunun bir kısmı bu delta üzerinden geçmektedir. Son derece verimli olan bu araziden faydalanmak mümkün değildir. Yanlış yapılan bu tarz planlamalar neticesinde gerek yol gerekse inşaat amaçlı çalışmalar, verimli arazilerin yok olmasına neden olmaktadır.

v Araştırma sahasında, araziden faydalanma amacıyla yapılan beşeri faaliyetlerde yamaç eğimlerini bozacak çalışmalar yapılmış, bu çalışmaların birçoğunda coğrafi kriterler göz ardı edilmiştir. Bu durum sonuç olarak Gerze’de kütle hareketlerine yol açmış hatta maddi manevi zararlar doğurmuştur. Bu tarz çalışmalar yapılmadan önce riskler ve onları tetikleyici faktörler belirlenmeli, gerekli tedbirler azami olarak alınmalıdır.

v Araştırma alanının güneyinde Erikli fayı olarak adlandırılan ve güneydoğu-kuzeybatı yönlü, 200 km uzunluğunda ters bir fay bulunur. Bu fay, bölgenin jeomorfolojik yapısı üzerinde de etkili olmuştur. Yapılacak beşeri faaliyetlerde bu fay mutlaka dikkate alınmalıdır.

v İlçe nüfusun büyük çoğunluğu geçimini tarım ile sağlamaktadır. Tarım yapılan eğimli yamaçlardaki sürüm yönteminin eğim yönünde olması kütle hareketleri ve erozyona neden olmaktadır. Toprağın hava almasına yarayan sürüm işlemi, aynı zamanda toprağın erozyona karşı olan direncini de kırmaktadır. Oysa eğim yönüne dik olarak sürüm işlemi gerçekleştirmek ve eğimin çok arttığı alanlarda taraçalama yapmak bu riskleri azaltacaktır.

KAYNAKÇA

Atalay, İ. (2001), Genel Fiziki Coğrafya, Dokuz Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi, Coğrafya Eğitimi Anabilim Dalı, İzmir.

Dadaş, C. (2003), Suya Tutunan Şehir, Kırmızı Yayınları, Sinop.

Görgün, O. (2010), Okuduklarım Gördüklerim ve Duyduklarımla Sinop, Sinop Belediyesi Kültür Yayınları, Sinop.

Page 73: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):57-68.

68

Gül, H. (2009), Gerze’de Şehir İçi Fonksiyon Alanlarının Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Belirlenmesi, Sakarya Üniversitesi, Coğrafya Bölümü, Bitirme Tezi, Sakarya.

Gümüş, A. (1961), Sinop Şehir Etüdü, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Bitirme Tezi, İstanbul.

Hoşgören, M. Y. (1987), Jeomorfolojinin Ana Çizgileri I, İstanbul Üniversitesi Rektörlük Yayınları, No: 3132, İstanbul.

Hoşgören, M.Y. (2011) Jeomorfoloji Terimler Sözlüğü, Çantay Yayınları, İstanbul.

İnandık, H. (1956), Sinop Terme Arasındaki Kıyıların Morfolojik Etüdü, Türk Coğrafya Dergisi, Sayı 13-14, İstanbul.

Kalyoncu, H. (2008), Antik Carusa Şirin Gerze, Güven Ofset, Karabük.

Maviş, Ş. (2011), Türkiye’nin En Kuzey Ucundaki Cennet Sinop, Sinop Araştırmaları Merkezi, Sinop.

Özgen, N. (2016), Fiziki Coğrafyada Araştırma Yöntemleri ve Teknikler, Pegem Yayınları, Ankara.

Sinop Valiliği (1973), Cumhuriyetin 50. Yılında Sinop, İl Yıllığı, Ankara.

Uzun, A. (1995), Gerze-Alaçam Arası Kıyı Bölgesinin Jeomorfolojisi, Öz Eğitim Yayınları, Konya.

Yurt Ansiklopedisi, 1982-1983,Türkiye’nin İl İl, Dünü, Bugünü, Yarını, Cilt 9, Anadolu Yayınları, İstanbul.

www.cografya.gen.tr/sozluk/kumsal.htm, 2018.

www.sezerturkoglu.blogspot.com.tr/2014/11/gerze-kuzeyin-parlayan-yldz.html, 2018.

Page 74: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal, Beşerî ve İdari Bilimler Dergisi 2019, 2(1):69-90.

DOI: 10.26677/TR1010.2019.85 ISSN: 2667–422X Dergi web sayfası:

https://www.sobibder.org

ARAŞTIRMA MAKALESİ

Türk Atasözleri ve Deyimlerinde Toplumsal Cinsiyet Algısı- Türk Atasözleri ve Deyimlerinin “Cinsiyetçi” Roller Üzerinde Etkileri

Aysun BERK YILMAZ, Yüksek Lisans Öğrencisi, Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji Bölümü, Sakarya. e-posta: [email protected] ORCID: https://orcid.org/0000-0003-0554-3656

Öz

Toplumdaki cinsiyet ve cinsiyetçi rol algısını incelemenin en önemli yönlerinden biri de o toplumun en önemli değerinden biri olan ve onu yansıtan dilinden geçmektedir. Bir toplumun kültürel yapısını en iyi analiz edebilmenin yolu da o toplumun dilini iyi incelemek, anlamak ve doğru bir şekilde yorumlamaktan geçer. Dilin en önemli aktarma özelliğine ve görevine sahip olan atasözleri ve deyimler, baskın kültürün bilinçaltını bizlere sunmaktadır ve böylece toplumsal cinsiyetçi bakışın küçük bir evrenini oluşturmaktadır. Makalenin temel amacı, kalıplaşmış söz öbeklerinin söylemlerini ele alarak, toplumsal ve kültürel yapının, kadın ve erkeklerden, cinsiyetlerine yakışır(!) kadın/lık ve erkek/lik bağlamında cinsiyetçi rol beklentilerinin ne olduğunu ortaya koymak ve yorumlamaktır. Bu amaç doğrultusunda yapılan geniş bir literatür taraması sonucunda elde edilen cinsiyetçi rollere dayalı Türk atasözleri ve deyimleri ortaya koyulup incelendiğinde, toplumsal zeminde, daha çok kadınların ele alındığı fakat ne yazık ki genellikle olumsuz olarak ele alındığı hatta bazı olumsuz erkek davranışlarının sorumluluğunun bile kadınlara yüklenildiği görülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Toplumsal Cinsiyet, Cinsiyet Rolleri, Türk Atasözleri ve Deyimleri. Makale Gönderme Tarihi: 13.03.2019 Makale Kabul Tarihi: 24.03.2019

Önerilen Atıf: Berk Yılmaz, A. (2019). Türk Atasözleri ve Deyimlerinde Toplumsal Cinsiyet Algısı- Türk Atasözleri ve Deyimlerinin “Cinsiyetçi” Roller Üzerinde Etkileri, Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):69-90. © 2019 Sosyal, Beşerî ve İdari Bilimler Dergisi.

macbook
Page 75: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):69-90.

70

Journal of Social, Humanities and Administrative Sciences

2019, 2(1):69-90. DOI: 10.29226/TR1001.2019.x ISSN: 2667–422X Dergi web sayfası:www.sobibder.org

RESEARCH PAPER

Gender Perception in Turkish Proverbs and Idioms – The Effect of Turkish Proverbs and Idioms on “Sexist/Gendered” Roles

Aysun BERK YILMAZ, Graduate Student, Sakarya University, Institute of Social Sciences, Sociology Department, Sakarya. e-mail: [email protected] ORCID: https://orcid.org/0000-0003-0554-3656

Abstract

One of the most important aspects in reviewing the gender and sexism perception in a society is through the language which reflects the cultural structure of said society, which is one of the most important values of a society. The best way of analyzing a society’s cultural structure is through investigating, understanding and correctly deciphering its language. Proverbs and idioms, the most powerful tools to convey meaning a language has, present the subconscious of the dominant culture and thereby form a small universe of societal view on gender. The primary goal of this article, is to reveal and discuss the gender roles expectations of the social and cultural structure from females and males within the context of feminity and masculinity in worthy of the gender(!) by investigating the discourse of formulaic expressions. As a result of the intensive literature review carried out in line with this purpose, when the obtained Turkish proverbs and idoms that are based on gender roles are investigated, it is seen that at the social level, females are mostly addressed but unfortunately, they are usually attached negative connotations and in fact, even the responsibility for some negative male behavior is attributed to females.

Keywords: Gender, Gender Roles, Turkish Proverbs and Idioms. Received: 13.03.2019 Accepted: 24.03.2019

Suggested Citation: Berk Yılmaz, A. (2019). Gender Perception in Turkish Proverbs and Idioms – The Effect of Turkish Proverbs and Idioms on “Sexist/Gendered” Roles, Journal of Social, Humanities and Administrative Sciences, 2(1):69-90. © 2019 Sosyal, Beşerî ve İdari Bilimler Dergisi.

Page 76: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Aysun BERK YILMAZ

71

Arkamda yürüme, ben öncün olmayabilirim.

Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim.

Yanımda yürü, böylece ikimiz eşit olabiliriz.

Kızılderili Özdeyişi

GİRİŞ Dil, kültürün en önemli taşıyıcısı, aktarıcısı ve kültürü etkileyen bir unsur olmasının yanında aynı zamanda kültürden de etkilenen en önemli iletişim aracı ve ağıdır. Dil “Ortak ve sürekli inançların içine sindiği ve milyonlarca insanın binlerce yıl denediği hakikatlerin deposu” dur (Kaplan, 2001: 9). Bir toplumun dili incelendiğinde o toplumun ve yapısının ruhuna dair yansımaları görmek mümkündür. Dolayısıyla kültür araştırmalarında da dil araştırmalarında da önemli paralellik mevcuttur ve bu alandaki araştırmalarda, her biri diğeri olmadan anlamsız kalmaktadır. Dil, kültürü ve kültür de dili yansıtmaktaysa, atasözleri ve deyimler de dilin ve kültürün en önemli öğesi ise bu kavramların, etle tırnak oldukları gerçeği göz önünde bulundurularak irdelenmesi önem taşımaktadır.

Dilin, önemli bir kısmını oluşturan atasözleri ve deyimlerin, aslında kültürel yapıya da vurgu yaptığını görmekteyiz; aslında o toplumun kültürel ve toplumsal yapısının kısa ve öz ifadesidir diyebiliriz (Aksoy, 2013). Bu bağlamda dil, kültürel yapıdaki ‘toplumsal cinsiyet’ ve ‘cinsiyetçi rol’ algısının ne olduğuna dair ya da ne olmadığına dair kısa ve öz tanımlarını atasözleri ve deyimler ile anlatır ve aktarır. Kime “kadın” kime “erkek" denir, “kadınlığın” ve “erkekliğin” ne olduğu ya da ne olmadığı ve bunlara yönelik -önceden belirlenmiş- davranış kalıpları topluma ait kültürel kodlar tarafından çizilmektedir ve dil ile nesilden nesile aktarılmaktadır. Dolayısıyla toplum ve kültür, yeni doğan bireylere en önce dış görünüşüne yani fiziksel ve biyolojik yapısına göre bir cinsiyet ataması/tayini yapar sonra da o bireylerden, önceden belirlenmiş cinsiyet davranışları kalıplarına zorunlu olarak uymalarını bekler. Dolayısıyla insanların bir araya gelmesi ve ortak yaşam alanları kurmasıyla birlikte ortaya çıkan sentez kültürün/lerinin söylemlerine toplumun üyeleri uymak zorundadır (Acar ve Demir, 2005). Söylem ise, Yiğitoğlu ve Yalçınkaya’ya göre (2016: 1661) dilin özel ve anlamlandırılan halidir. Verilmek istenen mesaj ya da yaratılmak istenen algı çerçevesinde kelime veya cümleler özenle seçilerek bir araya getirilir. “Söylem analizinde dilbilimsel öğeler tek başına ele alınmaz. Söylemin meydana geldiği bağlam dikkate alınır” (Yule ve Brown: 1983: 27).

Makalenin başında da belirtildiği gibi kime “kadın” kime “erkek” deneceği ya da denmeyeceği, kategorik olarak ikiye ayrılmış cinsiyetlere yönelik davranış kalıpları ve bu kalıpların sürdürülür olması kültürel zeminde oldukça önemlidir, katıdır ve kesintisiz olarak nesillere aktarılmak istenir. Bu durum doğal olarak, toplumdaki çoğunluğun ve oradaki hakim/baskın kültürün, fiziksel ve biyolojik farklılıklara göre kadın ya da erkek olarak sınıflandırdığı bireylerden, gerekli görülen ve önceden belirlenmiş kadın/lık ve erkek/lik rollerine uygun davranış beklentilerini beraberinde getirecektir.

Azeri Türklerin önemli bir atasözü olan “Atasözlerinin her biri bir destandır” benzetmesi ile aslında anlatılmak istenen, deyim ve atasözlerinin, tarihin süzgecinden ve tecrübesinden geçerek ifade etmek istenilen bir durumu kısa ama öz şekilde ifade edebilmesi yönüdür (Çobanoğlu, 2003: 7). Yani sayfalarca anlatılacak olan bir konunun, durumun ya da olayın çok kısa tümcelerle özetlemesi fakat çok şey anlatması veya duruma yönelik kendine has söylem ile tabiri caizse nokta atışı yapması, bu sözcük öbeklerinin en önemli özelliğidir.

Page 77: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):69-90.

72

Türk atasözleri ve deyimlerinin kadına, erkeğe ve çocuklara yönelik söylemleri analiz edildiğinde kadınların genel olarak özel yani evde hane içerisinde sorumluluk sahibi olduklarını, görev aldıklarını ya da alması gerektiğini bunun yanı sıra erkeklerin genel olarak hem hane içinde hem hane dışarısında yer ve görev aldığını ve alması gerektiğini savunduğu anlaşılmaktadır. Genel olarak kadınlar anne, ev hanımı, yuva yapan ya da yıkan, iyi bir eş, çocuk doğuran – özellikle de erkek çocuk– olarak görülmekte, kadınlık rolleri bu çerçevede kodlanmakta ve anlamlandırılmaktadır. Kadınlar erken yaşta iyi bir erkekle evlendirilmeli, çocuk doğurmalı ki özellikle erkek çocuk doğurmak sosyal statünün de artmasını sağlayan en önemli unsurlardan biri olarak görülmektedir; temiz, düzenli, hamarat, hanım hanımcık, namuslu(!), güzel yemek yapabilen ve hane içi ile ilgili, aile büyüklerinin sözünden çıkmayan, tatlı dilli, iyi bir anne, eş, gelin veya kız olmalıdır (Günindi Ersöz, 2010: 167-169). Kadın, tüm bunları ve daha fazlasını toplumsal ve kültürel beklentilere ve normlara uygun olarak yapmak zorundadır. Ayrıca anne olmuş kadınlar kızlarını geleceğin iyi bir annesi, eşi, gelini olarak yetiştirmekle de mükelleftir. Keza “Anasına bak kızını al” atasözü de kadınların kız çocuklarını iyi bir eş ve anne olarak yetiştirmekle yükümlü olduklarını savunur. Dolayısıyla, bir kız çocuğun geleceğinin, çocuğun refahı veya kişisel akademik gelişimi yönünde değil de evleneceği erkeğin ve erkek ailesinin refahı yönünde planlandığını (bu durum, zaten aile tarafından kız çocuğun evden gidecek/verilecek birey olarak görüldüğü düşüncesini de yansıtmaktadır) ve kız çocuklarının geleceğe dönük rolleri bu çerçevede şekillendirilmeye çalışıldığını görmekteyiz. Ayrıca hane içerisinde gelinler, olumsuz ve kayın validesine karşı kötü, karşı gelen ya da isyankâr olarak atfedilir. Ayrıca görüldüğü üzere özellikle kayınvalide tarafından olumsuz nitelikler yüklenen “gelin” olgusu ele alındığında, aslında toplumsal yapıda kadınların hemcinslerine büyük ölçüde psikolojik ve sözel şiddet uyguladıkları ve bir takım sözcük öbekleri ile durumun nesillere büyük bir özenle aktarıldığı da görülmektedir.

Bu kapsamda bu çalışmanın temel amacı; Türk atasözleri ve deyimlerinin söylemlerini ele alarak toplumsal ve kültürel yapının, sağ ve sağlıklı doğumundan ölümüne kadar olan süreçte kadın ve erkeklerden, cinsiyetlerine yakışır(!) kadın/lık ve erkek/lik bağlamında rol beklentilerinin ne yönde olduğunu ortaya koymak ve yorumlamaktır.

TOPLUMSAL CİNSİYET ve KÜLTÜR İLİŞKİSİ

Toplumsal cinsiyet alanındaki çalışmaların en önemli başlangıç noktalarından biri, erkekler ve kadınlar arasındaki farklılıkların ve ayrımın biyolojik olarak mı yoksa kültürel olarak mı belirlendiği sorunsalıdır (Entwistle, 2012: 217). Toplumsal cinsiyet, biyolojik farklılıklara yönelik ifadelerde bulunan bir kavram olmasından ziyade daha çok insanların, toplumun ve kültürün, karşı cinse veya hemcinsine atfettiği ve o cinsiyete yakıştırdıkları; o cinsiyete yüklediği anlamlar ve beklentilerin tamamına denmektedir (Bilton, 2008: 128-130). Batı dillerine bakıldığında, kadın ve erkek kavramları için sex ve gender kavramlarının kullanıldığı görülmektedir (Genç, 2018:19). Sex kavramı, cinsiyetlerin biyolojik yönlerini ifade etmekteyken gender kavramı, toplumun ve kültürün cinsiyetlere yükledikleri anlamları ifade etmektedir (Ağrıdağ, 2005). Söz konusu olan iki kavram arasındaki ayrım ise birini doğa belirlerken diğerinin anlamını, toplumların ve kültürlerin belirlemesidir (Üner, 2008: 6). Slattery’e (2011: 341) göre gender kavramı kültürel zeminde şekillenen toplumsal rollerdeki erkeksilik ve dişilik özellikleridir. Titley (2014: 31) ise toplumsal cinsiyet “gender” kavramını, cinsiyetin doğuştan gelen bir özellik olması fikrine bir karşı duruş niteliği taşıdığını ifade etmektedir. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet, söylemsel bir oluşumdur, doğa ve kültürün ayrımı ile beslenir, doğaya atıfta bulunarak meşrulaştırılır, ilişkilerin hiyerarşik olarak düzenlenmesinin gizlenmesine yardımcı olur ve bir gerçeklik olarak dayatılmaya çalışılır (Butler, 2012: 94). Bayraktar’a (2018: 100) göre, toplumsal cinsiyet olgusunu

Page 78: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Aysun BERK YILMAZ

73

kabullenmek, cinsiyet eşitsizliğinin değişmez bir gerçeklik olduğunu görme eğiliminden aşılabilir görme eğilimine geçişi ifade eder.

Toplum ve hakim kültür, daha anne karnında iken cinsiyeti kadın veya erkek olarak sınıflandırılan bireylerden, o toplumun kültürel yapısına uygun görülmüş, cinsiyetçi davranış normlarına uymasını şiddetle beklerler. Kadınlara yönelik atasözleri ve deyimler genellikle evlilik, eş, anne, anneye yardımcı olmak iken erkeklerde genellikle evin geçimini sağlamak, babalık, yiğitlik gibi kavramların ön plana çıktığını görülmektedir. Toplumun ve baskın kültürün cinsiyetlere biçtiği anlamlar sonucunda, cinsiyetlere yönelik önceden belirlenen davranış kalıplarının içinin nasıl doldurulduğu ortaya çıkmaktadır ve bu durum da toplumsal cinsiyetin belki de biyolojik cinsiyetten daha da baskın olabileceği sonucunu doğurabilmektedir. Şöyle ki, toplum tarafından katı olarak tanımlanmış erkek veya kadın davranış kalıplarından biri ile çelişen bir davranış sergileyen birey için toplumun geneli tarafından ayıplama, kınama hatta cezalandırılmaya varan yöntemler kullanılmakta bu da bazen ve bazı durumlarda toplumsal cinsiyetin biyolojik cinsiyetten daha baskın olabileceği kanaatini doğurabilmektedir.

TOPLUMSAL CİNSİYET ve TÜRK KÜLTÜRÜ İLİŞKİSİ

Türk kültüründe kadın ve kadınlık algısını üç dönemde incelemek mümkündür:

1. İslamiyet öncesi göçebelik dönemlerinde kadın, 2. İslamiyet’ ten sonraki dönemlerde kadın ve 3. Cumhuriyet Dönemi’nde kadın (Kaplan, 2001; Anıl, 2004).

İlk olarak İslamiyet öncesi dönemde göçebe hayattaki kadın ve kadınlık algısına baktığımızda; kadınların erkeklerle daha fazla eşit tutulmaya çalışıldığını görmekteyiz. Türk toplumlarında o toplumu yöneten tek kişi yani tek erkek yoktur. Eşleriyle birlikte yönetim söz konusudur. Hatun ve Hakan yönetimde sorumludur ve emirnameleri beraber imzalamakta oldukları görülmektedir. “Hakan ve Hatun buyuruyor ki” şeklinde buyruklara halk itaat etmek zorundadır. Şölenlerde, kurultaylarda, ibadetlerde, törenlerde ve birçok yerlerde Hakan ve Hatun bir arada bulunmak zorundadır. Aynı şekilde İslamiyet öncesinde kadınlara verilen önemin bir göstergesi de Tanrı ve Tanrıçalara inanılması ve Türklerde en önemli Tanrı’ya “Ana Tanrıça” adının verilmesidir. Tapındıkları ve toplumsal ve sosyal hayatın en önemli unsuru olan ve birleştirici özelliği ön plana çıkan ibadet ve tapınmalarda en önemli unsur olan Tanrı’nın kadınsallaştırılması aslında kadına verilen önemden kaynaklanmaktaydı (Göksel, 1998).

Berktay (2004: 10-11), İslam ile yönetilen toplumlardaki özellikle de Osmanlı toplumundaki İslam hukukunda, yöneticinin örfi hukuku ile tamamlanmak kaydıyla şeriatın egemen olduğunu, şeriatın ise kadınları erkeklere göre ikincil konumda varsaydığını, İslam’daki var olan hakların kadın ve erkeklere eşit olarak tanınmadığını, evlilik ve aileye ilişkin yasalara bakıldığında erkeklere çok eşliliğin meşru olarak görüldüğünü ve bu durumun yasal statü açısından da erkek üstünlüğüne işaret ettiğini, cariyelik sisteminde erkeklerin istedikleri kadar köle kadınla birlikte yaşayabileceğini, boşanma hakkının erkekler için kolaylaştırıldığını fakat kadınlara bazı istisnalar dışında boşanabilme hakkı verilmediğini, bu anlayışın da uzantısı olarak boşanma durumunda müşterek çocukların velayetinin babaya ya da baba ailesi yanına verildiğini, kadınların mülkiyet haklarının olmaması ile birlikte mirastan erkeklerin yarısı oranında faydalanabileceğini vurgulamaktadır. Ayrıca Berktay (2004: 11-12), İslami yasaların egemen olduğu bir düzende kadınların kamusal alana çıkışlarının engellendiğini, İslam’ın referans ve temel kaynaklarında kadınların evin geçimini sağlama konusunda yükümlü olmadığının ve kadının yerinin aile ve evin içi olduğunun vurgulandığını, kentsel mekânların da cinsiyete göre keskin bir şekilde ayrıldığını ve İslami yasalarla kadınların belirli alanlar dışında rahatça

Page 79: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):69-90.

74

dolaşmasının sınırlandırıldığını, Tanzimat dönemine dek kadınlar ile alakalı İslami yasakların, öncelikle giyim-kuşam, gezinti yerleri, alışveriş yerleri vb. davranışlarını düzenlediğini fakat aynı yasa ve düzenlemelerin Tanzimat sonrasında da büyük ölçüde devam ettiğini ifade etmektedir. İslamiyet Dönemi’ndeki kadın algısına bakıldığında aslında İslam’ın yanlış anlaşılmasından, algılanmasından, yorumlanmasından ve aktarılmasından kaynaklı olarak kadınların statü ve değer kaybına uğradıkları ihtimali göz ardı edilmemelidir. Bu bağlamda kültürü etkileyen en önemli dinamik olan dini inanç ve bu inancın yanlış yorumlanması ve aktarılması, Türk toplumunda kadının değersiz, ev işleri ile meşgul, ekonomik kaygılardan uzak durması gereken ve namusun kadınsallaştırıldığı gibi durumları doğurduğu da aşikârdır. Dolayısıyla, çok katı bir ideoloji ile keskin değerlendirmelerin yapılması, yanlış anlama ve aktarmanın devam ettirilmesi sonucunu da doğurabilecektir.

Cumhuriyet Dönemi’nde kadın ve kadınlık algısına baktığımızda; aslında bu dönemdeki kadın/kadınlık algısının, birçok kaynakta Batı medeniyeti tesiri altında kaldığı da ifade edilmektedir. Kadın–erkek eşitliği üzerinde hiç durulmadığı kadar durulduğu görülmektedir. Özellikle çalışma hayatında kadınların olmayışının eleştirilmesiyle başlayan kadın hareketleri, günümüzde çalışma hayatı dışında yani maddi hayat dışında sosyal hayatta da kadın–erkek eşitliğine yönelmiş, istenilen ve hedeflenen kadar olmasa da birçok durumda iyileşmelere neden olmuştur (Tekeli, 1990). Cumhuriyetin ilan edilmesiyle birlikte kadın haklarına yönelik birçok yasal düzenleme yapılmasına rağmen uygulamalarda halen İslamiyet’in kabulüyle birlikte Osmanlı Devleti’nde de ikinci planda kalan kadın yaklaşımlarının izleri görülmektedir. Biyolojik olarak kadın ve erkeğin farklı cins görülmesinin doğal olması, toplum içinde kadınların söz sahibi olmaması, ayrımcılığa maruz kalması, edilgen bir konuma getirmesi ve güçsüz olması anlamına gelmemelidir (Kırlıoğlu vd., 2016: 107). Çeşitli mesleklerin doğması ve eğitimin karma olmasıyla beraber kadınlar her alanda varlığını kabul ettirmeye başlamışlardır. Doğal olarak toplumsal kültür ve dil, bir toplumun sadece günlük hayatlarını değil tarihsel serüvenini de kendi yapısında barındırır. Bu açıdan bakıldığında kültürle karşılıklı ilişki içinde olan dil, o kültüre ait olan tortuları atasözleri ve deyimler aracılığıyla kültürel anlayışa ışık tutan önemli bir araçtır (Özkan ve Gündoğdu, 2011: 1137-1138).

TOPLUMSAL CİNSİYET BAĞLAMINDA TÜRK ATASÖZLERİ ve DEYİMLER

Bireylerin doğum anından itibaren başlayan hatta anne karnında cinsiyetin öğrenilmesinden itibaren başlayan kadın ve erkek rollerine ilişkin tutum ve davranış serüveni hayat boyunca devam etmektedir. Bireyler, öğretilmiş ve öğrenilmiş rollere yönelik davranışlarını, hayatlarının her dönemlerinde uygulamak zorundadırlar. Aksi takdirde birey, toplum tarafından dışlanma ve yaptırıma uğrama tehdidi altındadır.

Çocuğun cinsiyetinin anne karnında öğrenilmesinden itibaren çocuğa ve cinsiyetine yönelik kararlar dışarıda verilmektedir. Alınan kıyafetler, tercih edilen renkler, oyuncaklar hatta çocuk odaları bile çocuk daha anne karnındayken aslında çoktan anne karnındaki bireyin (fetüs) rolünün biçildiğinin bir göstergesidir. Dışarıda onun cinsiyetine yönelik davranış kalıpları çoktan hazırlanmıştır bile. Anne karnında başlayan süreç doğum ile devam ederse, çocuk, her döneminde karşı cinsiyetten farklılığı ve ondan beklenilenler konusunda eğitilir. Oynanması gereken oyuncaklar, tercih etmesi gereken renkler, kıyafetler ve sergilemesi gereken davranışlar her zaman toplumun ve kültürün beklentileri ile paralel olmalıdır.

Kültürel beklentilerinin en belirgin olduğu evre ise evlilik süreci (söz, nişan vs.) ve evlilikte görülmektedir. Evlilikler, geleneksel toplumlarda hem topluma hem aile üyelerine karşı bir

Page 80: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Aysun BERK YILMAZ

75

uyum mekanizması olarak görülmektedir. Bunlar kaçınılmaz olarak atasözleri ve deyimlere de yansımaktadır.

Türk atasözleri ve deyimlerinin söylemleri genel anlamda, evlilikte cinsiyetlerden beklenen rollere yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Hem kadın hem erkek için evlilikte beklenen rollere bireylerin çocukluklarından itibaren atıfta bulunur. Atasözleri ve deyimler, çocuk için de söylemde bulunsa da aslında geleceğin kadınına veya erkeğine atıfta bulunmaktadır. Cinsiyetlerin farklı rollerine atıfta bulunan atasözleri ve deyimlerin, en kapsamlı ve doyurucu olduğu düşünülen;

1. Evliliğin kuruluş süreci ve evlilik, 2. Geleneksel roller çerçevesinde kadın, 3. Karı-koca ilişkileri, 4. Çocuk için cinsiyete uyum süreci ve sosyalleşme, 5. Ailede kadınlar arası ilişkilere yönelik atasözleri ve deyimler ve 6. Kadına yönelik olumsuz atasözleri ve deyimler (Günindi Ersöz (2010: 171-172) başlıkları

altında incelemesi uygun bulunmuş ve bu makalede de genel hatları ile bu başlıklar, sınıflandırma açısından yeterli görülmüştür.

1. Evliliğin Kuruluş Sürecine ve Evliliğe Yönelik Türk Atasözleri ve Deyimler

Geleneksel Türk kültüründe kadın algısının, mutlaka başında bir erkek bulunması gerekli görülen ve bir erkeğin gölgesinde ya da himayesinde anlam kazandırılan bir cinsiyet olarak şekillendiği görülmektedir. Kadınların tek başlarına birçok işin içerisinden çıkamayacağı düşünülmüştür. Evlilik öncesinde abi, erkek kardeş veya babası başında bulunan kız çocuğu, yöreye göre belirlenen evlilik yaşına geldiğinde (evlilik yaşı yöreye göre görecelik göstermektedir.) deyim yerindeyse baş göz edilerek “başında koca” bulunması amaçlanmıştır (Zeybekoğlu, 2010). Aksi takdirde yaşı geldiğinde evlenmeyen kadınlar ya da geç evlenen kadınlar için “evde kalmış” etiketlemesi yapılmaktadır ve toplum tarafından ayıplanarak ortada gülünç bir durumun olduğu imaları yapılmaktadır. Oysa -her ne kadar erkeklerin de erken evliliği tasvip edilse de- evlenmeyen ya da geç evlenen erkekler için bu baskının olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durum, toplumun genelinin, kadınlar üzerindeki baskısının daha fazla olduğunu gösterir. Tıpatıp aynı durum söz konusu olduğunda, cinsiyete göre farklı yorumların yapılması, biri için normal görülen ya da önemsenmeyen bir durumun diğeri için gülünç, eksiklik ve ayıp bir durum olarak karşılanması toplumsal cinsiyet algısının deyim yerindeyse çifte standardını da ortaya koymaktadır.

Ataerkil toplum düzeninde, kadıların topluluğa katılmasının tek yolu olarak görülen evlilik (Bayrakdar, 2018: 105), kadının toplumsal statüsünde dikey geçişi sağlarken, çocuk doğurması özellikle de erkek çocuk doğurması halinde, toplumsal statüsünü daha da arttıracağı düşünülmektedir. Eğer evli bir kadın çocuk doğur(a)maz ise çok kısa bir süre sonra “kısır”, “çorak”, “meyvesiz ağaç” gibi etiketlenmekte ve deyim yerindeyse taşlanması gereken birey olarak nitelendirilmektedir. Tüm bunlar ve daha fazlası elbette bir süreçtir. Bu süreçte toplumsal ve kültürel beklentiler o kadar baskın olmaktadır ki bu beklentiler zamanla çok daha kısa, öz ve kesin yargılar haline dönüşmüş ve aktarılmıştır. Toplumun cinsiyetten beklentilerinin, atasözleri ve deyimlerle kesinleşmesi de toplum belleğinde baskı sonucunu doğurmaktadır. Evlilik kadar evlilik süreci için de beklentiler kesin ve nettir. Bu amaçla, beklentiler kalıplaşmış bir emir verme-buyurma, aksi kabul edilemez bir beklenti haline gelmiştir. Evlilik sürecinde, sürecin iyi yönetilmesi sorumluluğu toplum tarafından çoğunlukla kadına yüklenmiş ve eğer evlilik sürecinde yanlış giden bir şeyler varsa sorunun öncelikle kadında aranması gerektiği

Page 81: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):69-90.

76

düşünülmüştür. Evlilik sürecinin sağlıklı ilerleyememesinin nedeni olarak işaret edilen ve yükümlülüğü çoğunlukla tek başına taşımak zorunda bırakılan kadınların, baskın kültüre ve topluma tek başlarına ya da azınlık halinde direnememelerinden kaynaklanan bu suçluluk durumunun, uzun bir süreçten sonra günümüzde genel anlamıyla istenilen düzeyde olmasa da geçerliliğini kaybetmekte olduğu görülmektedir.

Geleneksel Türk kültüründe kadınlar gelin olarak “verilen” veya “alınan” erkek ve erkek tarafı ise sadece kadını (gelini) “alan” taraflardır. Türk atasözleri ve deyimleri de genel olarak bu algıya yönelik şekillenmiştir. Özellikle kapalı toplumlarda ya da topluluklarda kız çocuklarının, evde misafir oldukları, ileride evden çıkacağı, yuvadan uçacağı, gideceği veya verileceği göz önünde bulundurularak okula gönderilmesinin gerek görülmediği yaygın bir düşünce olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha doğrusu, tabiri caizse, halk dilinde kız çocuğuna yapılacak -daha çok maddi- yatırımın gereksiz olduğu, el evine gideceği, kız çocuğuna yapılan yatırımın ele yapıldığının düşünüldüğü görülmekte ve kız çocuğuna yapılan yatırımın ölü yatırım olarak görüldüğü anlaşılmaktadır. “Baba vergisi görümlük, koca vergisi doyumluk” atasözünün de ifade ettiği gibi asıl olan kocanın evidir, kız yuvadan uçan bir kuştur ve bu sadece kadınlara gönderme yapan bir atasözüdür (Günindi Ersöz, 2010: 172). Baba evinde geçici olduğu, koca evinde kalıcı olduğu için akademik olarak geliştirilmesi arka planda bırakılan kız çocukları, bir an önce evliliğe teşvik edilir. Kadının asıl yerinin doğduğu ev ve aile yanı değil de başta bir yabancı olan kocasının ve ailesinin yanı olarak görülür. Evlilik yaşı da erkendir ve özellikle kadınlar için daha erken olduğu görülmektedir ve her iki taraf için de mutlaka evlilik teşvik edilir.

“Demir tavında, dilber çağında.”

“At beslenirken, kız istenirken.”

“Kız beşikte, çeyiz sandıkta.”

“On beşinde kız, ya erde ya yerde.”

“Sabah karnını doyuran, küçükken evlenen aldanmamış.”

“Erken evlenen döl alır, erken kalkan yol alır.”

“Bekârın parasını it yer, yakasını bit.”

“Bekârlık maskaralıktır.”

“Varsa eşin rahattır başın, yoksa eşin zordur işin.”

“Ana kızına taht kurar, kız bahtı kocadan arar.”

“Boyu bacadan mı aştı.”

“Kız çocuğu ya er koynunda ya yer koyunda. “

“Kız girdi on üçüne, ya erdedir ya yerde. “

“Kız evde olsa da elden sayılır. “

“Kız almak, kız istemek, kız vermek, kız kaçırmak.”

Türk toplumunda eş seçmeye de oldukça önem verildiği anlaşılmaktadır. Her iki tarafın karşı taraf için düşünceleri ve beklentileri vardır. Özellikle erkek tarafı, asil ve köklü bir aileden kız alma arzusundadır. Eşler arasında denkliğe özen gösterilmek istenir. Kurulacak ailenin sağlam temellere sahip olması için eş seçimi her iki taraf için de oldukça önemlidir (Güngör Ergan, 2002: 82). Belirtilen atıfa göre, evlenecek bireylerin görüşünden ziyade önemli olan, ailelerinin görüş ve beklentileridir yani evlenecek bireyler arasındaki var olan ya da olabilecek aşk-sevgi bağının çok fazla geçerliliği olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durum, aralarında sevgi-aşk bağı gelişen veya

Page 82: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Aysun BERK YILMAZ

77

gelişebilecek bireylerin kendi iradeleri ile evlilik gerçekleştirme ihtimalinin önlenmeye çalışıldığını gösterir. Ayrıca bu söylemlerde bulunurken, ailelerin karar verdiği evlilik için çiftin birbirini sev(e)meme durumu söz konusu olabileceği, evliliğin sağlam zeminde kurulamama tehlikesi arz edebileceği ve daha önce de belirttiğim gibi ters giden bir şeylerin sorumluluğunun tek başına kadına yüklenebileceği sorunsalı göz ardı edilmemeli ve bu yakıştırıcı atasözleri ve deyimler dikkatlice eleştirilebilmelidir.

“Bez alırsan Musul’dan, kız alırsan asilden.”

“Gül dalından odun, beslemeden kadın olunmaz.”

“Pekmezi küpten, kadını kökten al.”

“At alırsan binip al, kız alırsan bilip al.”

“Asili alması zor, saklaması kolaydır.”

“Alma soysuzun kızını, sürer anasının izini. “

“Al atın iyisini yiyeceği bir yem, al avradın iyisini giyeceği bir don“ gibi söz öbekleri, aileler tarafından beklentileri ifade eden önemli atasözlerinden bazılarıdır.

Türk toplumunda, her iki ailenin de karşı aileyi ve o ailenin geçmişini bilmesi de oldukça önemli görülmektedir. Daha doğrusu kızın ve kız tarafının geçmişinin bilinmesi en önemlidir. Çünkü toplumun geneli tarafından erkeğin geçmişi erkeğin omuzlarında bir yük olarak görülmezken, verilen-alınan kızın ve kız tarafının geçmişi, omuzda taşınılan ve erkek evine getirilen yük olarak görülmektedir.

“Komşu kızı almak, kalaylı kaptan su içmek gibidir” ve “Asili alması zor, saklaması kolaydır” atasözlerinde olduğu gibi, kızı alan ailenin kendini bir güvencede hissetmesi için bilinen yerden/aileden kız alınmasının önemli olduğu vurgulanmaktadır. Kalaylı kaptan su içmeye benzetilen bildikleri kız, güvenilir olarak görülmektedir çünkü geçmişi bilinen bir aileden alınmıştır. Bu doğrultuda erkek ve kız çocuğun eş seçmede kendi başlarına hareket etmeleri de uygun görülmez daha doğrusu tek başlarına eş seçiminde doğru karar veremeyecekleri düşünülür. Evliliğe karar verme sürecinde ailenin kararları ve görüşleri evlenecek olanlardan daha baskın ve önemli görülmektedir. Bu durum kısır döngüye girme sonucunu doğurur; şöyle ki ailelerin isteği ve kararı doğrultusunda evlenen bireyler ebeveyn olduklarında kendi çocukları adına aynı beklentiye girmektedir ve bu durum nesiller boyu bu şekilde aktarılmaktadır.

“Kızı serbest bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya varır.”

“Bekâr gözüyle kız alma yaya gözü ile at alma.”

“Ergen gözüyle kız alma, gece gözüyle bez alma” gibi atasözleri incelendiğinde sadece kadın için değil erkek için de tek başına evliliğe karar vermesi uygun görülmez çünkü alınacak olan kız eve, aileye yani haneye gelin geleceği için evin büyükleri karar verme noktasında daha önemli görülmektedir. Hala güncelliğini koruyan ve çok önemli görülen “görücü usulü” evlilikler de bu sayede önemini korumaktadır. Alınacak kızın erkek tarafından zengin olması da istenmeyen bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. “Avrat malı başa tokmaktır“ atasözü de bu duruma yönelik kesin yargı içermektedir ve dolayısıyla mal sahibi kadının söz hakkı olması istenmeyen bir durumdur. Çünkü eve gelen gelinlerin söz hakkı olması evdeki otorite dengelerini sarsabileceği ihtimalini doğurduğu için bu durum erkek tarafını endişelendirmektedir.

“Kendinden aşağı kız al, kendinden yükseğe kız ver.”

“Kendinden küçükten kız al, kendinden büyüğe kız ver.”

Page 83: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):69-90.

78

Ayrıca çok eşlilikler tasvip edilmezken, dul kadınların tekrardan evlenmesine de oldukça olumsuz bakılmaktadır (Günindi Ersöz, 2010: 173). Özellikle hiç evlenmemiş erkeklerin dul ya da boşanmış kadınlar ile evlenmesine ya da evlenmek istemesine şiddetle karşı çıkılırken, fakat tam tersi durumda kadın için dul ya da boşanmış bir erkekle evlenmesini ayıplayan ya da karşı çıkan söylemlere rastlamamaktadır. Bu durum da atasözleri ve deyimlerimizin bu konudaki çifte standardını yani toplumun çifte standart düşünce ve yargı kalıplarını da ortaya koymaktadır.

“Dazlayan daza düşer, kel başlı kıza düşer.”

“Eski pamuk bez olmaz, dul avrat kız olmaz.”

“Tarlayı düz al, kadını kız al.”

Erkeklerin birden fazla eş almasını tasvip etmeyen atasözleri de vardır:

“Kadının biri ala, ikisi bela.”

“İki kadın olan evde düzen olmaz.”

“Bir evde iki horoz olunca sabah geç olur” gibi çok eşliliği tavsiye etmeyen bu atasözleri ve deyimlerin kadınları koruyor gibi görünse de aslında kadınları suçlayarak ya da etiketleyerek bu tür söylemde bulunduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu atasözleri ve deyimleri dikkatlice incelediğimizde çok eşliliğin tavsiye edilmeme nedenin yine kadınların aşağı ve sorun çıkartıcı bireyler olarak görülmesi olduğu gerçeğini kabul etmek gerekmektedir.

“Arpayı taşlı yerden, kızı kardaşlı yerden al” sözüyle de kadının erkek kardeşi olmasının erkeğe hizmeti öğrenmesi açısından önemli olduğu görülmüşte ve kocasına hizmet konusunda yetiştirilmiş olacağı düşünülmektedir. Ayrıca kadının abisi olması sayesinde korunaklı ve namuslu(!) yetiştirildiği de düşünülmektedir.

2. Geleneksel Roller Çerçevesinde Kadına Yönelik Türk Atasözleri ve Deyimler (Anne, Eş, Ev Kadını vs.)

Evliliğin kuruluş süreci ve kurulması sonucunda karı–koca ilişkisinin önemi kadar anne–baba olmanın da önemi oldukça fazladır. Türk atasözleri ve deyimlerine bakıldığında anne ve baba rollerine yönelik söylemlerin çoğunluğu anne yani kadın üzerinedir çünkü anne çocukların yetiştirilmesinden sorumlu olarak görülmektedir ki özellikle kız çocukları için. Annelik rollerine yönelik detaylı ifadeler bulunur. Bu konuda Parsons ve Bales babanın disiplini sağlayan, geleceği planlayan, ailenin dışındaki dünya ile etkileşimde bulunan bir birey olarak; annenin ise ailenin bir bütün olmasını sağlayan, kişilerarası ilişkileri düzenleyen, yuvayı yapan (dişi kuş) ve aileyi birbirine bağlayan (Güngör Ergan, 2002: 106) bir birey olarak çocuğa model oluşturduğunu belirtmektedirler (Güngörmüş, 1998: 247). Annelik ve babalık hakkındaki atasözleri ve deyimlere bakıldığında, anneliğin babalıktan daha önde görüldüğü anlaşılmaktadır. Fakat çok önemli bir ayrıntı olarak, atasözleri ve deyimlerin özellikle iyi bir ev kadınlığına ve kadınların özellikle hane içerisindeki davranışlarının nasıl olması gerektiğine vurgu yaptığı da göz ardı edilmemelidir.

“Ana hakkı Tanrı hakkı.”

“Ağlarsa anam ağlar, kalanı yalan ağlar.”

“Ana yürekten yana.”

“Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz.”

“Anasının teptiği buzağın canı yanmaz.”

Page 84: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Aysun BERK YILMAZ

79

“Ana evladından geçmez.”

Ev kadınlığı meselesine gelirsek, kadınlarımız tarafından, günümüzde iş hayatına atılmamalarında, bu konuda çekimser kalınmasında ya da çalışmak istememelerinde hatırı sayılır bir bahane olarak görülmesine ve sebep olarak ileri sürülmesine de yol açmaktadır. Kadın ya da istihdam alanında yapılan anketlere bakıldığında, kadınlar, doğumundan itibaren belki de bu kodlamaların bilinçaltına işlenmesi sonucunda sanki meslekmiş ya da gelir elde edilen bir durummuş gibi ev kadını olmalarını aktif iş yaşamına katılmamalarının sebebi olarak görmekte ve göstermektedir.

Atasözlerinde kadınlara verilen en önemli görev ve rollerden biride çocuk yetiştirmek ve çocukların terbiyesinden sorumlu olmaktır. Bu amaçla çeşitli yollara başvurabilmektedir. “Çocuğa iyi ve kötü huy anneden gelir” atasözünde görüldüğü gibi annenin çocuk üzerindeki yetiştirme görevi oldukça önemli görülmektedir. Çocukların ahlak ve karakter miraslarının şekillenmesinde anne oldukça önemli rol oynamaktadır. Özellikle kız çocuğunun yetiştirilmesinde anne etkin bir yol oynar. Çünkü atasözleri ve deyimlere göre, kız çocuklarının annesini rol model aldığı düşünülür ve annesini rol model olarak da alması gerektiği vurgulanır. Yine buradan da anlaşıldığı üzere, önemli bir ölçüde kadınların omuzlarına yüklenen bu sorumluluğun sonucunda ters giden bir şeyler olursa toplum ve aile bireyleri tarafından bunun hesabı da büyük ölçüde kadınlardan/annelerden sorulur, sorulmak istenir ve sorumlunun da suçlunun da çoğunlukla kadına yüklendiği görülmektedir.

“Anasının kızı.”

“Ananın bahtı kızına.”

“Bir anaya bir kız, bir kafaya bir göz.”

“Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al.”

“Anadan gören inci düzer, babadan gören sofra yazar” gibi atasözlerinde de görüldüğü üzere kadınların el ve ev işleri ile ilgilenmeleri ve kızlarına bu şekilde örnek olmaları gerektiği üzerinde durulurken, evin reisi olarak görülen babanın hane dışarısında çalışıp eve ekmek getirdiği ve oğluna bu yönü ile rol model olması gerektiği vurgulanmaktadır. Babalar oğullarının cinsiyet rollerinin gelişmesinde ve cinsel kimlik kazanmalarında önemli rol model olarak görülmektedir. Aile içindeki bir babanın varlığı ve çocuk ile kuracağı güvenli ilişki oldukça önemlidir. Psikologlar, evde babanın varlığının oğlan için rol model alma açısından önemli olduğunu da söylemektedirler ki bu söylemin de bir kültürel boyutu olduğu da göz ardı edilmemelidir.

“Baba koruk (erik) yer, oğlunun dişi kamaşır.”

“Babanın sanatı oğlana mirastır.”

“Babayla oğlanın pabucu bir olunca evde kavga eksik olmaz.”

“Babasının oğlu.”

“Ata dostu oğla mirastır. “

Kadınlar aynı zamanda yuvayı yapan ve yuvadakileri birbirine bağlayan olarak görülmektedir (Güngör Ergan, 2002: 82-83). Fakat yuvayı yıkan olarak da kadınlar işaret edilmektedir. Dolayısıyla her durumda doğabilecek olumsuz durumlarda hedef yine kadındır.

“Ocağın yakışığı odun, evin yakışığı kadındır.”

“Yuvayı dişi kuş yapar.”

“Avrat düzdüğü evi Tanrı yıkmaz, avrat bozduğu evi Tanrı yapmaz.”

Page 85: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):69-90.

80

Atasözleri ve deyimler tarafından, kadınlardan hamaratlık, beceriklilik, iyi huylu olmak, temizlik, yemek yapmak gibi özellikler beklemektedir. Kadınlar ev işlerinde maharetli olmalı ve az malzeme ile çok yemek yapmalıdır. Evin, eşin ve çocukların temizliğinden sorumludur. Kadının asıl yeri özel olan hane içi olarak görülmektedir (Kurt, 1997: 105-107).

“Erkeğin iyisi eşiğinden, kadının iyisi döşeğinden belli olur.”

“Erkek iş başında kadın aş başında belli olur.”

“Her kadının pişirdiği yenmez, diktiği giyilmez.”

“İyi adamın karısı, kurna başında belli olur.”

“Kesmez bıçak ele, iş bilmeyen avrat dile.”

“Aşı pişiren yağ olur, gelinin yüzü ağ olur.”

“Avrat var arpa unundan aş yapar; avrat var buğday unundan taş yapar.”

3. Karı – Koca İlişkilerine Yönelik Türk Atasözleri ve Deyimler

Türk toplumunda, toplumsal cinsiyet ve rollerinde hiyerarşik yapı ve güç, genel olarak ekonomik kaynak temelinde belirlenmiştir. Evi geçindirmek ile görevli kişi hanenin erkek üyeleri özellikle evin büyüğü (baba-dede gibi) hiyerarşik piramidin en üst katmanındadır. Hanenin diğer üyelerinin özellikle hanedeki kadınların, dışarıda para kazanan erkek bireylere karşı saygıda kusur etmemesi gereken bireyler olarak görüldüğü anlaşılmaktadır; çünkü Türk atasözleri ve deyimlerine bakıldığında erkek bireyler ekonomik gücü temsil ederken kadın bireyler de buna karşılık boyun eğmekle görevlendirilmektedir.

Eşler arasındaki ilişkilere bakıldığında ise eşitlikten ziyade “Kadının şamdanı altın olsa, mumunu dikecek erkektir” atasözündeki gibi özellikle ekonomik temelli otorite ilişkilerin mevcut olduğu görülmekte ve kadınlar erkek merkezli tanımlanmakta olduğu anlaşılmaktadır. Kadınların statüleri kocalarının statüsüne bağlı olarak görülmektedir. Kadınlar, kocalarına karşı sabırlı ve sessiz olması gereken bireyler olarak düşünülmektedir. Evliliğin devamı için kadınların kocalarına karşı suskun olmaları oldukça önemli görülmektedir. “Gece yağar gündüz açar, yıl düzlüğü; erkek söyler kadın susar, ev düzlüğü” atasözünde de görüldüğü gibi kadınların kocalarına karşı suskun olmaları evliliğin devamı konusunda önemlidir. Atasözleri ve deyimlere baktığımızda genellikle erkeklerin otoritesini sağlamlaştırmaya hatta daha da güçlendirmeye yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum, atasözleri ve deyimlerin yaygın olarak kullanılarak bilinçaltına yerleş(tiril)mesi sonucunda evliliğin sağlıklı devam etmesi sorumluluğunun çoğunlukla kadınla yüklenmesi ve yine aksi bir durumda temelleri sarsılan aile için büyük ölçüde kadınlar suçlanarak belki de cezalandırılması sonucunu doğurabilmektedir.

Atasözleri ve deyimler aracılığı ile hane dışarısında iş hayatına atılması tasvip edilmeyen ve ev ve evlilik içerisindeki görevleri vurgulanan kadınların, düşük statüleri ve ekonomik anlamda erkeklere bağımlı olarak yaşamaları, kadınların erkeklerden daha düşük bir profilde görülmesine neden olmuştur ve olmaktadır. Kadınların mutlaka bir erkek himayesinde olmaları oldukça önemli görülmekte ve kadınlar, himayesinde oldukları erkekler üzerinden anlam kazanmaktadır. Evlilik öncesinde baba veya abisinin olması kızın daha çok beğenilmesine neden olurken ailesinde baba ve abi figürü olmayan kızın, evlilikte erkekler için çok tercih edilmemesi gerektiği vurgulanmaktadır. Kadınlara, evlendikten sonra erkeğine ve hiyerarşik düzende kendinden üstün statülü görülen hane bireylerine itaat etme derecelerine göre statü elde edecekleri empoze edilmeye çalışılmaktadır.

Page 86: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Aysun BERK YILMAZ

81

“Arı gibi eri olanın, dağ kadar yeri olur.”

“Avradı eri saklar, peyniri deri.”

“Horoz kadar eri olanın, harman kadar yeri olur.”

“Erkeksiz avrat, yularsız at.”

Kadınlar ellerinin hamuru ile erkek işlerine karışmamalı hatta evde otorite sahibi olmamalıdır da (Güngör, 1994: 163). Eşler arasında yaşanan sıkıntılar sonucunda son karar verici olarak erkek görülmektedir (Kağıtçıbaşı, 1982: 80). Kadınları erkeğe daha az bağımlı olduğu alan olarak özel/hane içi alanın olduğu yani hane içerisindeki işlerde (temizlik veya yemek gibi) erkeğe bağımlılığın daha az olduğu görülmektedir. Özel alan yani ev içerisindeki işler “kadın alanı” olarak ifade edilmektedir. Kadınların ev dışına çıkmalarında erkek yetkisine bağımlı olduğu da görülmektedir (Acar, 1993: 244). Daha önceden de bahsettiğim üzere bu tip söylemlere sahip atasözleri ve deyimler ile kodlanmış kız çocukları, evlendiğinde ya da çalışma hayatına atılabileceği yaşa geldiğinde “ev kadınıyım” diyerek iş hayatına girmemesini meşrulaştırıcı ifadelerde bulunma ve bu durumu kabullenme sonucunu doğurmaktadır.

Birçok atasözünde erkekler de kadınlar üzerinden değerlendirilir. Erkeklerin toplum içerisindeki konumları ve değerlendirmeleri eşine yönelik olabilmektedir. Erkeklerin itibarı konusunda kadınların önemli bir rolü de bulunmaktadır. Kadın, erkeğine ne oranda itaat ederse erkeğin toplumsal statüsü de o oranda artabilmektedir. Erkeğin sahip olduğu itibarda kadınların etkin olduğunun ifade edildiği görülmektedir.

“Kişiyi vezir edende karısı, rezil eden de.”

“Avradı bed olanın sakalı tez ağarır.”

“Kadınsız ev olmaz.”

“Kadın erkeğin eşi, evin güneşidir.”

“Evi ev eden avrat, yurdu şen eden devlet.”

“Gökyüzünde düğün var deseler kadınlar merdiven kurmaya kalkar” gibi atasözleri ve deyimlerde erkeğin statüsünün kadınlar üzerinden belirlenmesi ne kadar olumlu ve sempatik gösterilmeye çalışılsa da aslında bu söylemlerin, kadını ön plana atarak sorumluluğun yine tek başına kadına yüklemeye çalıştığını ve olumsuz giden durumlarda yine okların kadına çevrilmesi gerektiğini yani statüsü düşük bir erkek için sorunun öncelikle karısında aranmasının gerektiğini savunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda kadınların kendilerini sürekli olarak bu konuda sorumlu ya da suçlu olarak görmeleri kaçınılmazdır.

Kadınlar sadece eşlerine itaat etme noktasında uyarılmamaktadır. Aynı zamanda erkekler eve “getiren” olurken kadınlar da getirileni “yettiren” olarak görülmektedir.

“Kadın var arpa ununu aş eder, kadın var buğday ununu taş eder.”

“Erkek sel, avrat göl.”

“Erkek getirmeyi, kadın yetirmeyi bilmeli” gibi atasözleri ve deyimlerde de görüldüğü üzere cinsiyet rolleri, eş ve eşler arasındaki ilişkilerin tanımlanması genellikle kadın üzerinden yapılmıştır. Aslında, “Yetmeme” sorununun “Yettirememe” sorunu olarak görülerek eksiklik durumunda sorumlu, suçlu ve hedefin yine kadınlar olarak gösterildiği ve nesilden nesile aktarılmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır.

Page 87: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):69-90.

82

4. Çocukların Cinsiyetlerine Uyum Süreçleri ve Sosyalleşme Sürecine Yönelik Türk Atasözleri ve Deyimleri

Geleneksel toplum yapısına sahip olan toplumların erkek çocuğun kız çocuğuna tercih edilmesi oldukça yaygındır. Çoğu ülkelerin atasözleri ve deyimlerine de bu durum yansımaktadır. Örneğin bir Çin atasözüne göre “18 tanrıça gibi bir kız çocuğu, kambur bir oğlan çocuğunun yerini tutmaz” Uganda da yeni doğan bir oğlan çocuğu “evin direği” olarak adlandırılır (Akın ve Mıhçıokur, 2003: 131).

Türk toplumuna baktığımız zaman, ataerkil bir toplum olan Türk toplumunda erkek evlat, neslin (soyun) ve ailenin devamlılığını sağlayan olarak görülmektedir. Geleceğin ekmek kazananı, neslin devamını sağlayıcı ve gelecekteki evin direği olarak görüldüğü için erkek bebekler doğduğu anda yüksek statülüdür. Kadınların erkek çocuk istemeleri ise yaşlılıkta kendisine destek olacağı beklentisidir (Kağıtçıbaşı, 1982: 82) ki bu da kadınların aslında temel ekonomik kazanç elde etmekten yoksun olmalarını göstermektedir.

İşlevsel nedenlere dayalı olarak tercih edilen erkek çocuğa sahip olan kadınların statülerinin yüksek olması ve her erkek çocuk doğurmada statülerinin daha da yükselmesi atasözlerine de yansımıştır.

“Her buluttan yağmur yağmaz, her karından oğlan doğmaz.”

“Oğlan doğuran övünsün, kız doğuran dövünsün.”

“Oğlan olsun deli olsun, ekmek olsun kuru olsun.”

Başaran (1984: 155), yaptığı bir araştırmada; “Sadece bir çocuğunuz olsa hangi cinsiyetten olmasını istersiniz?” sorusuna çiftlerin %75,2’ si “erkek” cevabını verdiği görülmektedir.

“Oğlan anası raf elması, kız anası ahır danası.”

“Kız olan evde tütün tüter mi, yedi kız bir oğlan eder mi?”

“Kız ele, oğlan eve.”

“Oğlan direktir, kız emektir.”

“Kız elin, oğlan evin” gibi atasözleri ve deyimler erkek çocuk istemini göstermektedir. Erkek çocuğa sahip olamayan kadınların üzerindeki baskı sonucunda ya erkeğin çok eşli olması ya evliliklerin son bulması ya da bazen kadınların hayatlarından olması sonucunu doğurmuştur. Hiçbir bilimsel gerekliğe dayanmadan, erkek çocuk doğurmamasının nedeni olarak yine kadın görülmüş ve suçlanmıştır. Günümüze bakıldığında ise, durumun nicelik ve nitelik olarak istenilen düzeyde değişmediği, halen erkek çocuk sahibi olmak için iki veya daha fazla kadın ile gayri resmi olarak (çoğunlukla imam nikahı ile) birlikte olan erkeklerin önemli derecede var olduğu ve erkek çocuk doğurmayan kadınların halen suçlu olarak gösterildiği maalesef ki görülmektedir.

Erkek çocuklar, atasözleri ve deyimlerde ekonomik güç olarak yani gelecekte “getiren” birey olarak görüldüğü için ve anne–babaya bakacağı düşünüldüğü için istenmektedir. Aynı zamanda neslin (soyun) devamı olarak görülmektedir.

“Ben bakarım oğluma, oğlum bakar oğluna.”

“Ağaç yeşert, meyve getirsin; oğlan büyüt, ekmek getirsin.”

“Buğdayım var deme ambara girmeyince, oğlum var deme yoksulluğa düşmeyince.”

Atasözleri ve deyimlerde, cinsiyet rollerine ilişkin pratikler hane içerisinde genellikle anne ve babadan alındığı ifade edilmektedir. Kız evladın annesinden rollerine ilişkin bilgiler

Page 88: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Aysun BERK YILMAZ

83

edinebileceği, erkek evladın görevlerini ve rollerini babasından öğrenebileceği empoze dilmiştir. Sosyalleşme sürecinde de cinsiyetler ne oranda cinsiyetçi rollerinin pratiklerine uyum sağlarsa o oranda toplumda sosyalleşme sağlanmış olacaktır. Rollerine aykırı bireyler ayıplanması ve kınanması gereken bireyler olarak görülür ve gösterilir. “Anasının kızı”(olumsuz anlamda) ya da “babasının oğlu”(olumlu anlamda) gibi sözler de olumlu ya da olumsuz olarak çocukların kimden örnek aldıklarını gösteren deyimlerdir. “Oğlan atadan öğrenir sofra açmayı, kız anadan öğrenir biçki biçmeyi” atasözünde görüldüğü gibi kız çocukları anneden erkek çocukları babadan örnek alması beklenmektedir. Fakat günümüze baktığımızda kız çocukları, iyi bir davranışta ya da iyi herhangi bir durumda “babasının kızı” olurken kötü giden bir durumda birden bire “anasının kızı” oluverir. Bu durum evlilikte de böyle olabilmektedir; olumlu bir durumda “kimin karısı” olan kadın aksi bir durumda “anasının kızı” olarak etiketlenebilmektedir.

“Ana ile kız, helva ile koz.”

“Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al.”

“Bir anaya bir kız, bir kafaya bir göz.”

“Anadan gören inci dizer, babadan gören sofra düzer.”

Ayrıca günümüzde oldukça popüler ve yaygın olarak kullanılan bir söz olan “her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” sözünü ele aldığımızda neden başarılı olanın erkek neden arkada olanın kadın olduğu sorunsalı da tüm bu tarih süreç ve süzgecinden geçerek günümüze aktarılan ve aktarımına devam edilen atasözleri ve deyimlere bağlanabilir. Bu sözü ciddiye alırsak, erkeğin başarısız olması durumunda sorumlu kimdir? Sanırım yine kadındır çünkü makalenin önceki bölümlerinde de belirtildiği üzere erkeğin başarısız olmasının nedeni, eğer erkek evli ise büyük ölçüde karısına yüklenmekte ve sorunun kaynağının kadında aranabileceği vurgulanmaktadır.

5. Ailede Kadınlar Arası İlişkilere Yönelik Türk Atasözleri ve Deyimleri

Geleneksel Türk toplumlarında aile yapısına baktığımızda hiyerarşik yapının zirvelerini yaşı ne olursa olsun erkeklerin oluşturduğunu görmekteyiz. Hanede yaşı ne olursa olsun evin büyüğü olan kadın, evin en küçük erkeğinden sonra gelmektedir. Evin reisi de o ailenin babasıdır. Babadan başlayarak yaşa göre erkekler hiyerarşik yapının zirvesini oluşturur (Günindi Ersöz, 2010: 177). Bu durum çoğunlukla, evdeki en yaşlı kadının en genç erkeğe olan tavırlarını bile etkilemektedir.

Aile içi ilişkilerin ve karşılıklı rollerin önemli olduğu Türk aile yapısında, akrabalık ağları ve bağları da oldukça güçlüdür. “Hala, teyze, dayı, amca, dede, anneanne, babaanne, kayınbirader, görümce, baldız, yenge, elti, bacanak, enişte, kaynana” gibi akrabalık terimlerini çoğaltmak mümkündür ve bu durum da aslında Türk kültüründe akrabalık ilişkilerinde karşılıklı ilişkinin önemini vurgulamaktadır. Türk toplumunda, özellikle akrabalık ilişkilerinde kaynana–gelin ve gelin–görümce–elti ilişkileri öne çıkmaktadır. Erkekler arasında da karşılıklı statüleri ifade eden akrabalık terimleri olsa bile örneğin bacanak gibi, erkekler arasındaki ilişki ve rollere dayalı atasözleri ve deyimler görememekteyiz. Bu durum aslında akrabalık ilişkilerinde kadınların öne çıkartıldığını göstermektedir. Bacanak, kaynana–damat, kayınpeder–damat gibi karşılıklı rollere dayalı ve erkeklere hitap eden atasözleri bulamamaktayız (Akbalık, 2013: 86-87). Bu durum aile kurumunun kadınlar üzerinden temsil edildiğini ve ailenin kadınlara özel bir alan olduğu gerçeğini bir kez daha yansıtmaktadır.

Türk kültüründeki aile içi ilişkilerde özellikle gelin–kaynana, elti–elti ve gelin–görümce arasındaki ilişkiler de sorunludur. Kayınvalide, gelin olduğu zamanlarda kendi kayınvalidesinden gördüklerini ve kendisine yapılanları gelinine uygulamak istemektedir.

Page 89: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):69-90.

84

Geçmişteki yaşanmışlık kayınvalide tarafından geline aktarılmak istenmektedir. Aynı zamanda kayınvalide kendi kızını gelininden sürekli üstün tutmakta ve genel olarak gelinler görümceleri karşısında düşük statüde görülerek haksız bulunmaktadır. Eltiler arasında da sürekli bir hiyerarşik statü için mücadele vardır. İki gelin de evde birbirinden üstün olma mücadelesi vermektedir. Dolayısıyla, atasözleri ve deyimlere bakıldığında aile içi ilişkiler özel alan olarak görüldüğü için kadınlar üzerinden vurgulanmaktadır. Erkekler arası ilişkiler hakkında bu tarz söylemlerin bulunamaması da bunun ispatıdır. Bu kapsamda Türk atasözleri ve deyimlerine bakacak olursak;

“Kaynana öncü, oğlu cici.”

“Kaynana pamuk ipliği olup raftan düşse gelinin başını yarar.”

“Gelin çiçek, her dediği gerçek; kaynana yılan, her dediği yalan.”

“Ana yılan, sözü yalan; karı çiçek, sözü gerçek.”

“Oğlan anası kapı arkası, kız anası minder kabası.”

“Sarımsak gelin olmuş, kırk gün kokmamış.”

“Yerine düşmeyen gelin yerine, boyuna düşmeyen esvap sürüne sürüne eskir.”

“Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla.”

“Gelinin dini yok, kaynananın imanı” gibi atasözleri ve deyimler, kayınvalide ve gelin arasındaki ilişkilere yönelik söylenmişlerdir.

Eltilerin birbirleri arasındaki karşılıklı ilişkilerine dayalı atasözleri ve deyimlerin olduğu gibi, gelinler ve görümceler arasındaki ilişkilere yönelik de atasözleri ve deyimlere rastlamak mümkündür. Aralarında iktidar, statü mücadelesi bulunan gelin–görümce–eltiler arası ilişkiler toplumsal bağlamda atasözleri ve deyimlere de yansımıştır.

“Elti eltiden kaçar, görümceler bayrak açar.”

“Elti eltiye eş olmaz, arpa unundan aş olmaz.”

“Kuma gemisi yürümüş, elti gemisi yürümemiş.”

“Görümce, yüzünü görmeyeyim ölünce.”

Kayınvalidelerin, geçmişte yaşadıkları deneyimler gelinleri ile olan ilişkilerine yansımaktadır. Gelin–kaynana arasındaki problemler aile üyelerine de yansımaktadır. Fakat kayınvalidenin oğlu olduğu gibi kızı da varsa eğer, kızı da bir gün evlenip gelin olacağı ve kayınvalidesi kızına iyi davranması için gelinine iyi davranması gerektiğini söyleyen sözler de vardır. “Üveye etme özünde bulursun, geline etme kızında bulursun” atasözünde de görüldüğü üzere kızının gelin olduğunda kayınvalidesi tarafından hor görülmemesi için kendisinin de gelinini hor görmemesi öğütlenmektedir.

6. Kadınlara Yönelik Olumsuz Türk Atasözleri ve Deyimleri

Türk atasözleri ve deyimlerine baktığımızda kadınların erkeklere göre aşağı bir statüde olduğu görülmektedir. Bunun yanında bazı atasözleri ve deyimlerin, kadınları çok daha aşağıladığını ve

Page 90: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Aysun BERK YILMAZ

85

değersiz olduğunu vurguladığını görmekteyiz. Kadınları genellikle uğursuz, şeytana benzeyen, para harcamaya meyilli, güvenilmez olarak etiketlemektedir.1*

“Dişi köpek kuyruğunu sallamayınca, erkek köpek ardına düşmez.”

“Avradın kazdığı kuyudan su çıkmaz.”

“Babaya dayanma, karıya güvenme.”

“Karıda vefa, borçluda sefa aranmaz” gibi atasözleri kadınların baştan çıkarıcı, uğursuz, güvenilmez ve vefasız olduğunu vurgulamaktadır. Aynı şekilde “kadınlar hamamına döndü”, “karı ağzı”, “Karı gibi kırıtma, konuşma, yürüme, ağlama, gülme…” gibi deyimler de kadınları aşağılayan ifadelerdir.

Türk atasözleri ve deyimlerin kadınlara yönelik olumsuz değer atfetmesi, genel olarak kadınların, erkeklerin aklından düşük akla sahip olmalarına ve çok fazla ve gereksiz konuştuklarına bağlanmaktadır. Erkeklere göre düşük akla sahip görülen kadınların söylediklerine güven olmayıp çok konuştukları için de sır saklayamayacakları düşünülmektedir (Akbalık, 2013: 87). Fakat erkeklere oranla düşük akla sahip olarak görülen, değersiz ve güvenilmeyen kadınlara, toplum tarafından özellikle aile ve çocuk yetiştirme konusunda daha çok görev ve sorumluluk verilmesi de büyük bir çelişki ve tutarsızlıktır.

“Kadın bir aklı, erkeğin dokuz aklıdır.”

“Kadın kısmının saçı uzun aklı kısa olur.”

“Ateş almağa gelen kadının otuz ağız sözü var.”

“Kadını sırdaş eden esrara tellal aramaz.”

“Kadının sofusu şeytanın maskarası.”

“Kadın, erkeğin şeytanıdır.”

“Dişi köpek kuyruk sallamayınca erkek köpek ardına düşmez.”

“Dişi yalanmazsa erkek dolanmaz.”

“Avradın kazdığı kuyudan su çıkmaz.”

“Avrattan vefa zehirden şifa.”

“Kadının yüzünün karası, erkeğin elinin kınası.”

“Bir (ev) gemi donanır, bir kız (çıplak) donanmaz.“

“Kız doğuran tez kocar.“

“Oğlan doğurdum oydu beni, kız doğurdum soydu beni.“

“Kızın var mı derdin var.“

“Kızını dövmeyen dizini döver.“

“Kadının hükmettiği evde mutluluk olmaz.“

Bu tip atasözleri kadınların erkeklere oranla akıl zayıflığı olduğu görüşünü vurgulamaktadır. Kadınların çok konuşmasından dolayı sır saklayamayacakları görüşüne sahip olunmuştur. Daha

1* TDK, 12 Eylül'de gerçekleştirilen referandumun ardından Anayasa değişikliğinde kadınlara yönelik olumsuz ifadelerde bulunan ve aşağılayan, ötekileştirici ifade içeren atasözleri ve deyimleri kaldırdı. Bu çalışmada kadına yönelik olumsuz ifadelerde bulunan birçok atasözü ve deyimler artık TDK sözlüğünde yer almamaktadır.

Page 91: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):69-90.

86

kötü olan ise, toplum tarafından, bu gibi atasözleri ve deyimlerin eleştiriye kapalı olarak görülmesi ve halen günümüzde de yaygın kullanılarak aktarımının sağlanmasına devam edilmesidir. Özellikle, bu ifadelerin daha çok, kadınlar tarafından hemcinslerine yönelik sıklıkla kullanıldığının görülmesi ise oldukça üzücüdür.

DEĞERLENDİRME ve SONUÇ

Toplumun, üyelerinden beklentilerinin temeli, aslında o toplumun geçmişinin, coğrafi konumunun, dilinin yani toplumun birçok yönünün araştırılması ile keşfedilebilinir. Bu çalışmada ise Türk toplumunun toplumsal cinsiyet rolleri bağlamında, keskin ayrımcılığa ilişkin düşünce ve algı yapısı, toplumun bakış açısının önemli sembollerinden biri olan dili, söylemleri yani sözel olarak ifade etmede kullandıkları kelimeleri/cümleleri ve üslubu incelenerek ortaya koyulmaya çalışılmıştır.

Türk toplumuna bakıldığında toplumun, üyelerinden, toplumsal ruhun sağlanması aşamasında oluşmuş genel yargı ve kalıplara, cinsiyetlere göre önceden karar verilmiş cinsiyetçi davranışlara hatta ruha bürünmelerini istediği anlaşılmaktadır. Genel kalıp ve normlara karşı direnç gösteren bireyler, toplum tarafından ayıplanma, kınanma, dışlanma hatta ceza/yaptırım uygulanmasına bile maruz kalma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Kültür tarafından özellikle kadınlara biçilmiş roller, kadınları, toplumsal hayattan soyutlamakta ve bazı alanlardan da alenen dışlamakta olduğu görülmektedir. Kadınlara yönelik daha pasif, narin, korunmaya muhtaç olma gibi pasif durumlar beklenmekteyken; erkeklerden koruma içgüdüsü, hane reisliği, haneyi geçindirme gibi daha çok ekonomik temelli aktif beklentiler vardır ve doğan her birey bu mantık çerçevesinde yetiştirilmektedir. Bu süreçte, kadın ve erkeklerden beklenen roller çerçevesinde uzun bir zaman süzgecinden geçen ve kesin bir dille kısa ve öz olarak ifade edilen kalıplaşmış söz öbekleri, kesintisiz olarak aktarılmıştır ve aktarılmaya da devam edilmektedir. Ayrıca yeni doğan bir bebeğin bu kalıp ve normları öğrenmesi ve içselleştirmesi noktasında toplum en önemli görevi yine kadına yüklemiş ve bu durum su söz öbekleri ile deyim yerindeyse neredeyse yasalaştırmıştır.

Doğduğu andan itibaren ataerkil yapıda ve erkek egemen bir anlayışta büyüyen ve bunu içselleştiren kız çocukları, evlenmeden önce babasına ve varsa abilerine evlendikten sonra da kocasına emanet olarak görülmektedir. Bazen de “emanet” yerini “yük” kavramına bırakabilmektedir. Bu durum da doğal olarak kadınları toplumsal ve sosyal hayatın birçok yönünden soyutlanması sonucunu doğurmuştur. Doğumundan itibaren özellikle kız çocuklarının geleceğinin iyi olması yönünde –özellikle maddi anlamda- planlanması gerekli görülmemiştir. Halk arasında oldukça yaygın olarak kullanılan “gelinliğinle çıkarsın kefeninle girersin” sözünde görüldüğü gibi “verileceği” ve “misafir olarak görüldüğü evden çıkacağı” düşünülen kız çocuklarının, “gideceği” eşini ve eşinin ailesini nasıl mutlu edebileceği ve bir daha anne baba evine dönmesinin kesinlikle uygun bulunmadığı konusunda yetiştirilmesi istenmektedir ve özellikle kız çocuklarının bu yönde katı olarak öğütlendiği anlaşılmaktadır. Çünkü evliliği sırasında gurur duyulan kız çocukları, olumsuzluk durumunda hedef haline gelmekte ve eşlerin ayrılması durumunda utanç kaynağı oluvermektedir. Boşanma durumu erkek ve ailesinde herhangi bir olumsuz durum ve düşünceye mahal vermezken kadın ve ailesi için bu durum tüm aile fertlerine olumsuz olarak yansımakta ve kadının geleceğinin artık bittiği düşünülmektedir. Maalesef tüm alanda olduğu gibi burada da toplumsal yapıda kadın ve erkek arasındaki çifte standart göze batmaktadır.

Makalede incelenen kalıplaşmış söz öbeklerinin, kadınlara ilişkin çoğu zaman olumsuz değerler atfettiği görülmektedir. Bu kalıplaşmış söz öbeklerinde, kadınlara yasaklanan birçok şeyin

Page 92: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Aysun BERK YILMAZ

87

erkeklere yasaklanmadığı hatta “zarf atmak”, “kadının yüzünün karası erkeğin elinin kınası”, “yatağına almak” ve “yatağına girmek” gibi söz öbekleri ele alındığında, kadınlar için ahlak dışı olarak görülen durumun erkekler için övünç kaynağı olarak gösterildiği de göz önüne serilmektedir. Özellikle namus kavramının kadınsallaştırılmasında ve namusun sadece kadınlara yakıştırılmasında önemli bir rol oynayan atasözleri ve deyimlerin genç beyinlere aktarılması, kısır bir döngüye sebep olmakta ve genel olumsuz yargının kırılması noktasında yapılan çalışmalara deyim yerindeyse çelme takmaktadır. Bunun yanı sıra, kadınlara yönelik olumsuz değerler atfeden ve aşağılayan birçok atasözleri ve deyimlerin literatürden kaldırılması da kadınlara yönelik algının değişmesinde devlet desteğini göstermektedir. Fakat halen, kaldırılan kalıplaşmış söz öbeklerine oranla daha masum olarak görülen bazı kalıplaşmış söz öbeklerinin ilköğretim sözlüklerinden çıkarılsa bile literatürde olduğu görülmektedir. “Yuvayı dişi kuş yapar” gibi masum görülen kalıplaşmış söz öbeklerinin aslında kadınlara halen rol biçme ya da etiketleme hedefinde olduğu görülmekte ve bu noktada cinsiyet ve cinsiyete dayalı rol ayrımcılığını içeren tüm kalıplaşmış söz öbeklerinin devlet eli ile kaldırılması önem arz etmektedir. Ayrıca, eğitimde kız çocuklarının varlığına verilen önem ve bu amaçla yapılan projeler, uygulamalar ve kampanyalar da kadınların eğitime katılmaları yönündeki devlet çabasını göstermektedir. Aynı zamanda kadınların eğitime katılma yönündeki çabaların ve bu yöndeki devlet desteğinin artışına binaen eğitimli kadınların varlığı istenilen düzeyde olmasa da istihdamda kadınların varlığını kabul ettirmiştir. Fakat hala günümüzde erkeğe daha çok yakıştırılan meslekler de yok değildir, halk tarafından sık kullanılan “doktor bey kızım” ifadesi gibi…

Günümüze bakıldığında, kadınların özlük haklarına dayalı mücadelesine istinaden kalıplaşmış yargı ve beklentilerin istenilen düzeyde olmasa da bir nevi kırıldığı ve kırılmakta oldukları görülmektedir. Kadınlar da artık ev dışı ekonomik hayatta varlıklarını hissetmekte, hissettirmekte ve bu yönde mücadele vermektedir. Sosyal ve kültürel hayatta da anlam farklılıklarının değişmekte olduğu görülmektedir. Aslında her bireyin ortak noktası cinsiyetten öte insan olmalarıdır. Cinsiyet farklılıkları hak mağduriyetine sebep olduğunda, toplumun bütünlüğü ve her alanda kalkınması için bir engel teşkil edecektir. Bu bağlamda atasözleri ve deyimlere bakıldığında kadın odaklı söylemlerin sadece cinsiyetinden dolayı kadınların erkeklerden aşağı görüldüğü anlaşılmaktadır. Sadece cinsiyetinden ve ona yakıştırılan cinsiyet rollerinden dolayı erkekler kadınlara göre üstün tutulmaktadır (Kırlıoğlu vd., 2016: 117).

Son ve öneri olarak; günlük hayatta yol gösterici olarak kabul görmüş atasözleri ve deyimler önemini hala korumaktadır. Fakat yaşamın her alanını atasözleri ile değerlendirmek, özellikle de kadınların bazı alanlarda varlığını göstermelerine, haklarını savunmalarına ve haklarını kullanmalarına engel teşkil etmektedir. Bazı atasözleri ve deyimler kadınlarda statü kaybına neden olmakta en azından bu duruma yönelik söylemlerde bulunmaktadır. Bu gibi kadına yönelik olumsuz söylemler kadın haklarına yönelik yeniden yorumlamaları ve çabaları doğurmuş ve istenilen düzeyde olmasa da olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Dolayısıyla kadına yönelik yapılan çalışmalarda, geçmişten günümüze özenle korunarak aktarılan kalıplaşmış söz öbeklerinin akademi camiasında ortaya koyularak incelenmesi ve tartışılması önem arz etmektedir. Hâlbuki kadınlar toplumsal hayatta ayrımcılık ve ikinci sınıf muamelesi görmeseler, bu tür etiketlenmeye maruz kalmasalar, hak ettiği değeri, yeri ve konumu elde edebilseler toplumun yeni üyelerinin geleceği, toplumların geleceği ve toplumsal hayat daha sağlıklı olacaktır. Bunun sağlanabilmesi için öncelikle zihniyetin değişmesi gerekmektedir. Zihniyet değişimi ise birkaç gün, ay veya yılda olabilecek bir durum da değildir. Bazı şeyler sıfırdan başlatılsa da düşüncelerin kırılması oldukça uzun zaman alacaktır. Bu bağlamda bu uzun sürecin başarılı tamamlanabilmesi için Anarko-feminist söylem, sorunun kaynağına yönelik üç basamaklı bir çözüm önerisi sunmaktadır. Buna göre ilk olarak, güç ilişkilerinin cinsiyetler

Page 93: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):69-90.

88

arasında hiyerarşik bir düzen yaratmayacak şekilde sıfırlanması, ikinci olarak, toplumsal rollerin sıfırlanarak yeniden oluşturulması ve üçüncü olarak, politik yapının bu sıfırlama ve yeniden oluşturma sürecini destekleyecek şekilde geliştirilmesi gerekmektedir (Hatiboğlu, 2008: 102). Bu uzun zaman zarfında, öncelikli olarak eğitim sisteminde köklü değişikliklerin yapılması ve her ne kadar “dayanışma” adı altında gösterilmeye çalışılsa da, kadınların hane içerisindeki görevlerine vurgu yaparak erkeğin hane içerisinde kadına sadece yardımcı olan birey olarak gösterilmesinden vazgeçilmesi gerekmektedir. Henüz ilköğretim çağındaki genç beyinlere, dayanışma olarak gösterilmeye çalışılan hane içerisindeki keskin rol dağılımı, aslında cinsiyetçi rollere ve ayrımcılığa temelden zemin hazırlamaktadır. Kadınların asıl görevlerinin hane içerisinde olduğunun ve erkeklerin hane içerisinde yaptıklarının sadece kadınlara yardım ve dayanışma niteliği taşıdığının vurgulanmasından vazgeçilmelidir. Günümüze değin ders kitaplarında kadınlara yönelik algıda değişimler olsa da kadınlar halen üreten ve çalışan bireyler olarak değil hane içerisinde yemek yapmak, ütü yapmak, temizlik yapmak, aile içi ilişkileri düzenlemek gibi görev üstlenen birey olarak gösterilmektedir. Dolayısıyla bireylerde, çocuk yaşlardan itibaren sığ düşünce ve sınırlı bir bakış açısına sahip olma sonucunun doğması kaçınılmaz olacaktır. Oysaki bir toplumda kadınların, ayrımcılığa maruz kalmamaları, toplumsal hayatın her alanında var olması, katkılarının desteklenmesi ve teşvik edilmesi, toplumsal kaynaklara erişimlerinin sağlanması (Şimşek, 2010: 233) toplumun refahını ve gelişmişlik düzeyini gözlemlenebilir ölçüde arttıracaktır.

KAYNAKÇA

Acar, F. (1993). Gecekondularda Aileler arası geleneksel Dayanışmanın Çağdaş Organizasyonlara Dönüşümü. (Genel Yayın No. 75), Ankara: Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı Yayınları.

Acar, M. ve Demir Ö. (2005). Sosyal Bilimler Sözlüğü. Ankara: Adres Yayınları.

Ağrıdağ G. (2005). Toplumsal Cinsiyet Rolü. Adana: AKDAM Gönüllü Kadın Eğitimi Semineri.

Akbalık, E. (2013). Türk Atasözlerinde Cinsiyet Algısı. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 36: 81-90.

Akın, A. ve Mıhçıokur, S. (2003). Kadının Statüsü ve Anne Ölümleri, Toplumsal Cinsiyet, Kadın ve Sağlık (Editör, Ayşe Akın). Ankara: Hacettepe Üniversitesi.

Aksoy, Ö. A. (2013). Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü 2/Deyimler Sözlüğü. İstanbul: İnkılap Kitabevi.

Anıl, A. Y. (2004). Kutadgu Bilig’de Kadın. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, 32.

Başaran, F. (1984). Ailede Cinsiyet Rollerine ilişkin Tutum Değişmeler Türkiye’de Ailenin Değişimi (Yayına hazırlayan Türköz Erder). Ankara: Türk Sosyal Bilimler Derneği.

Bayrakdar, S. (2018). Toplumsal Cinsiyet Rolleri Üzerinden Sembolik Şiddet: Türk Atasözleri ve Deyimlerinde Annelik-Babalık Cinsiyet Rollerinin Kültür Kodlarına Dayalı Bir İnceleme. Sosyal Araştırmalar ve Davranış Bilimleri Dergisi, 4(5): 96-112.

Berktay F. (2004). Kadınların İnsan Haklarının Gelişimi ve Türkiye. (Sivil Toplum ve Demokrasi Konferans Yazıları No. 7), İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Sivil Toplum Kuruluşları Eğitim ve Araştırma Birimi.

Bilton, T. vd (2008). Sosyoloji (Çeviren, Kemal İnal). Ankara: Siyasal Kitabevi.

Butler, J. (2012). Cinsiyet Belası - Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi (Çeviren, Başak Ertür). İstanbul: Metis Yayınları.

Page 94: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Aysun BERK YILMAZ

89

Çobanoğlu, Ö. (2003). Karşılaştırmalı Atasözleri Bağlamında Türk Dünyası Atasözlerinde Sosyo-Kültürel Süreklilik ve Değişme üzerine tespitler. Ankara: Türkbilig Türkoloji Araştırmaları Dergisi, 5: 3-12.

Entwistle, J. (2012). Cinsiyet / Toplumsal Cinsiyet Temel Sosyolojik Dikotomiler (Çeviren, İlkay Şahin – Editör, Chris Jenks). Ankara: Birleşik Yayınevi.

Ersöz, A. G. (2010). Türk Atasözü ve Deyimlerinde Kadına Yönelik Toplumsal Cinsiyet Rolleri. Ankara: Gazi Türkiyat Dergisi, 6: 167-181.

Genç, H. N. (2018). Atasözlerinde Toplumsal Cinsiyet Algısı Olarak Kadın. Folklor/Edebiyat Dergisi, 24(94): 13-33.

Göksel B. (1998). Çağlar Boyunca Türk Kadını ve Atatürk. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı.

Güngör, N. (1994). Türk Atasözleri ve Deyimlerinde Yansıyan Aile Modeli Üzerine Sosyolojik Görüşler. I. Ulusal Sosyoloji Kongresi: Dünya’da ve Türkiye’de Güncel Sosyolojik Gelişmeler. Ankara: Sosyoloji Derneği Yayınları III, 156-168.

Güngör Ergan, N. (2002). Türk Atasözleri ve Deyimlerinde “Kadın” I. Türk Dünyası Kadınlar Kurultayı, (Yayına Hazırlayan: İlhan Gülsün). Ankara: Türk Yurdu Yayınları.

Güngörmüş, O. (1998). Ana-Baba Okulu. İstanbul: Remzi Kitabevi.

Hatiboğlu, B. (2008). Kadına Yönelik Şiddetle Mücadeleye Anarko-Feminist Bakış: Makrodan Mikroya Sosyal Hizmet. Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi, 19(2): 97-109.

Kağıtçıbaşı, Ç. (1982). Türkiye’de Çocuğun Değeri, kadının Rolü ve Doğurganlığı, Türk Toplumunda Kadın (Derleyen, Nermin Abadan-Unat). İstanbul: Araştırma, Eğitim, Ekin Yayınları ve Türk Sosyal Bilimler Derneği, 8: 89-115.

Kalaycı Kırlıoğlu, H., Akarçay, D. ve Kırlıoğlu, M. (2016). Atasözleri ve Deyimlerde Kadına Yönelik Şiddetin İzleri: Niteliksel Bir Çalışma. Munzur Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (MÜSBİD), 4(8): 101-122.

Kaplan, M. (2001). Dede Korkut Kitabı’nda Kadın, Türk Edebiyatı Üzerine Araştırmalar. İstanbul: Dergâh Yayınları.

Kurt, İ. (1997). Türk Atasözlerinde Psikolojik Bir Yaklaşım. Konya: Mikro Yayınları.

Özkan, B. ve Gündoğdu, A. E. (2011). Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Türkçe’de Atasözleri ve Deyimler. TURKEY: International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 6(3): 1133-1147.

Slattery, M. (2007). Sosyolojide Temel Fikirler (Derleyen, Ümit Tatlıcan). İstanbul: Sentez Yayıncılık.

Şimşek, M. (2010). Türkiye’de Beşeri Kalkınma Bakımından Cinsiyet Eşitsizliği: Türkiye – Avrupa Birliği Karşılaştırılması. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 3(13): 232-245.

Tekeli, Ş. (1990). 1980’ler Türkiye’sinde Kadınlar. İstanbul: İletişim Yayınları.

Tıtley G. (2014). Toplumsal Cinsiyet Konu(şma)ları (Çeviren, Şehnaz Kıymaz Bahçeci - Editör, Yael Ohana). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi.

Türk Dil Kurumu. “Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü” (15.06.2018 – 03.03.2019) <http://www.tdk.gov.tr>

Üner S. (2008). Toplumsal Cinsiyet Eşitliği. Ankara: T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü.

Page 95: JOURNAL OF SOCIAL, HUMAN AND ADMINISTRATIVE SCIENCES · Gökhan AK ve Yasin BAŞPINAR ss.44-56. Araştırma Makalesi Genel Hatlarıyla Gerze (Sinop) Jeomorfolojisi (Gerze (Sinop)

Sosyal Beşeri ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1):69-90.

90

Yiğitoğlu, M. ve Yalçınkaya Z. (2016). Türkçedeki Cinsiyetçi Atasözleri ve Deyimler Üzerine Bir İnceleme. Ankara: İDİL Sanat ve Dil Dergisi, 5(26): 1659-1669.

Yule, G. and Brown, G. (1983). Discourse Analysis. New York: Cambridge University Press.

Zeybekoğlu, Ö. (2010). Toplumsal Cinsiyet Rolleri Bağlamında Türk Toplumunun Erkeklik Algısı. Ethos: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar, 3: 1-14.