00034715121
y '^5;
fif]HA AYVERDI ile
rraelciili/i
^FL
-^^'
CEMALNUR SARGUTderleyen: SADIK YALSIZUÇANLAR
Digitized by the Internet Archive
in 2009 with funding from
University of North Carolina at Chapel Hill
http://www.archive.org/details/smihaayverdiilOOsarg
Sâmiha Ayverdi ile
SIRRA YOLCULUK
Cemalnur Sargut
Derleyen:
SADIK YALSIZUÇANLAR
DNIVfiRSlTY IIRRARY
UNlVliRSn Y OK NORIII CAROI.INA
ATCHAPia ML.
it llrs l(*fH
Nefes Yaynlan
SâmihaAyverdi ile SIRRA YOLCULUKCemâlnur Sargut
Derleyen: Sadk Yals^uçanlar
ISBN: 978-605-5902-06-3
Kitapyayn no: 1
1
2009, stanbul
Editör: Ne^e Ta^
Kedaksiyon: Cangüf^el Zülfkar
Kapak tasarm: Hümanur BalMizanpaj: Sanem Ömürlü
Kapak & iç bask: Pasifik Ofset.
Cilt: Pasifik Ofset
Nefes Yaynlan;
Badat Cad. Gü^lSk. BilkanApt
A Blok no:1 1/2 Selamiçeme, istanbul
Tel: (216) 359 1020- 359 1021
Fax:(216)359 4092
ÇNDEKLER
TAKDM j
ESERLER vi
Roman: vi
Hil<âye: vi
Mensur iir: vi
Hâtrat: vi
Kültür, medeniyet ve tarih: vii
Biyografi: vii
Otobiyografi: vii
Seyahat: vii
Portre: vii
Deneme: vii
Makale: vii
Mektup: viii
Sadk Yalszuçanlar viii
Üç KADIN BR RESM 1
Çocukluum br Güldü 12
SÂMHA AYVERD, HOCASININ MÂNÂSI ÖNÜNDE YOK OLAN BR NEY GBYD... . 22
Hey Koca SâmIha, KItaplarinla Dergâhimi YenIden Açtin 50
SÂMHA ANNENN ESERLERNDE YAZDII HER CÜMLE, KENAN RFÂÎ'NN
MÂNÂSINDAN BRER ÖRNEKTR 69
SÂMiHA Ayverd, Hem Çok yi Br Mevlânâ Hem De Çok Iy Br
Îbnü'l-ArabÎYorumcusudur 78
SÂMHA Anne, Ken'an RfâÎÜnverstesnden Doktorali Br
Profesördür 91
Onun çin FâtIh'In stanbul'u FethI, TevhdIn Fethdr 105
DOST'üN NGLZCE'YE ÇEVRLMESYLE BENM TANIDIIM EN AZ BE ALTI
Kii MÜSLÜMAN Oldu 114
Çok KULLANDIIMIZ Ak Keumesn Hiç TANIMADIIMIZI Yusufcuk'tan
ÖRENYORUZ 148
EB- ARUS TÖRENLER, SÂMHA ANNENN GAYRETLERYLE BALAMITIR 160
u DÜNYA Ah u Dünya... ÎlÂ-Yi Keümetullah Aki le Dolup Tamanin,
Onun çn Ölmenn, Ölümsüz Hayatin Ta Kends Olduunu Br Blse,
NeOlurBrBleblse 168
SÂMHA AYVERD'DE DERN BR TÂRH UURU VE SEVGS VARDIR 180
Halk çre Br âyneym. Herkes Bakar Br An Görür, Her Ne Görür
KEND YÜZÜN, Ger YAH, Ger Yaman Görür 206
SÂMHA Anne Hayret nsaniydi 218
Gönül ANNESNN Nur'u 222
Cemalnur Hoca 222
Evlad Acs 227
HAKKINDA YAZILANLAR 229
Yusufçuk : Aynann Öteki Yanma Sçrayan Bir Dü Yazs
Enis Batur 229
Sâmiha Ayverdi'nin stanbul'u
Selim leri 232
Sami ha Ayverdi
Mustafa Özçelik 237
RFÂNÎ GELENEK ÇERSNDE SÂMHA AYVERDYusufcuk'ta Geçen Baz Tasavvuf? Mazmun Ve Temalar Üzerine
Sadk Yalszuçanlar 249
ESERLERNDEN Seçmeler 271Dost 271
Üç Turunçlar 276Yusufçuk 281Hanc 295
Bektâ- Velî 307Semiha Cemâl Hanm 310Onüçüncü Asr Anadolu'sunda Tasavvuf ve Hazret-i Mevlânâ ..312
Fâtih'in Ve Fethin Gayesi 319Dede Efendi 327slâm Birlii 330slâm Mucizesi 334Endülüs'te slâm 336San'at Ve Temââ Hayâtmz 337
DZN 339
Sâmiha Anne
'tiandr bu gönlüm,jâ misafirhane. .
.
Derd konuklar, derman konuklar, hayâl konuklar, melal
konuklar; mümkün konuklar, muhal konuklar. Hele hasret,
hiç çkma\ ordan, çkma!(^ ordan.
Handr bu gönlüm,ykk dökük. .
.
Fakir konuklar, ^ngin konuklar, âlim konuklar, câhil
konuklar; gelen konuklar, geçen konuklar. Hele bir hana
vardr, hiç çkma^ ordan, çkma^ ordan. . .
"
Sâmiha Ayverdi, Hanc
Sadk Yalszuçanlar
Takdim
Elinizdeki kitap, bir modern zamanlar bilgesinin hayat, irfan
dünyas ve tefekkür yolculuuna ilikin yaplm konumalardan
oluuyor.
Ayn bilgelik yolunun yolcularndan Cemalnur Sargut'la
gerçekletirdiimiz söylei bo}anca, hem bir döneme tanklk etmi
bulunuyoruz hem de bu dönem içinde bilgelik göümüzün parlak
yldzlarndan birinin, Sâmiha Ayverdi'nin o dile gelmez engin
dünyasndan birkaç resmi yanstm oluyoruz.
Sâmiha Ayverdi, müridi ve hocas Kenan Rifâî hazretlerinin irfan,
ahlâk ve edebinden nasiplenmi bahtiyar bir insan. Roman, hikâye,
mensûre, deneme, aratrma-inceleme, günce, hâtra, gezi, mektup
türlerinde eserler vermi bir yazar. Ülkesinin ve dünyann
sorunlarna ilikin düünen ve doru sorular soran, onlara cevap
arayan bir aydn. slâm ahlâkn, verdii o muazzam kavgann
içinden geçerken, sessiz sedasz biçimde yaayan bir dervi.
Türkçe'nin zenginliini modern zamanlarda karlat tehditlere
kar güçlü biçimde ortaya koyan bir edebiyatç. Hz. Meryem'in, Hz.
Râbia'nn, Hz. Fatma'nn izinde, onlarn ahlakyla ahlâklanm bir
stanbul hanmefendisi. Balkanlar, Anadolu mayasyla mayalamgönül erlerinden Gül Baha'ya yakan bir torun. Cumhuriyet
modernlemesinin önümüze getirdii krizleri isabede belirleyebilen
ve çözümler üretme konusunda tükenmez bir enerjiyle çabalayan
bir dâva insan. Bir tevazu ant. Bir sadelik aheseri. Bir inci. .
.
Ayverdi'nin bize brakt irfânî mirasn ayrntlarna henüz tam
anlamyla vâkf deiliz. O'nun, çileli, sâde ve nadide yaamn tam
olarak bilmiyoruz.
Bu söyleiyi, O'nun engin dünyasn biraz olsun yeni kuaklara
aktarabilmek için gerçekletirdik.
Cemalnur Sargut, her zamanki inceliiyle kabul ettiler ve Sâmiha
Anne kitab böylece ortaya çkt.
Sâmiha AN-verdi üe SIRRA YOLCULUK
Kaynaklardan ve tanklardan örendiimize göre, Sâmiha Ayverdi,
1905 \ilinda stanbul'da Meliha Hanm ve Miralay smail Hakk
Bey'in kz olarak dünyaya gelmitir. Ekrem Hakk adnda bir de
oullar olan aile kzlarna "eli açk, cömert" anlamna gelen ''Sâmiha"
adn verdi. Sâmiha Ayverdi'nin çocukluu klar ehzâdeba
semtindeki evlerinde ve annesinin amcas olan dönemin Maliye
Nazr brahim Efendi'nin konanda, yazlar ise Çambca'daki
köklerinde geçü. Eitimine be yanda iken mahalle mektebine
giderek balad. Daha sonra Süleymâniye nâs Numune Mektebi'ne
devam etti ve 1921 \ilinda mezun oldu. Sonraki eitimi husûsîdir.
yi derecede Franszca bilen ve keman çalabilen Ayverdi'nin bir kzve iki torunu vardr.
Sâmiha Ayverdi ilk kitabn 1938 yhnda yazar. Krktan fazla eseri
olan A}^^erdi, roman ve hikâye yazarak balad edebî hayaüna
târihî ve sosyal içerikli biyografi, hâtra, mektup, makale türünde
eserlerle devam eder. Edebiyat aratrmaclarna göre, bir yazarn
eserleri onun hayatnn yansmasdr. Sâmiha Ayverdi'nin de
eserlerinde, kaynam yazarn hayatndan alan üç ana konu vardr:
""Tasavvufa tarih juuru ve medeniyet injâs, htanhuir
Sâmiha Ayverdi, L Merutiyet'ten balayarak Osmanl Devleti'nin
son yllarnda yaam; Balkan Savalar, L Dünya Sava, Kurtulu
Sava, Cumhuriyetin ilân gibi tarihimizin çok önemli olaylarna
genç yalarnda tamklk etmi; tarih ve medeniyet konularm çadaolan Yahya Kemâl Beyatb, Ahmet Hamdi Tanpnar, Nihad Sami
Banarb gibi, o da eserlerinin gündemine tamtr. Türk
edebiyatnda birçok yazarn anlatt stanbul, eserlerinin içinde o
kadar önemli bir yer tutar ki bu, ona "stanbul yazar" olma sfatn
kazandrr. Ancak A^-verdi'nin devrindeki dier yazarlardan ayrlan
çok önemli bir taraf vardr. O da özellikle ilk sekiz kitabmn ana
konusu olan, dier kitaplarnda da dünya görüü ve hayat alglay
olarak ortaya çkan tasavvuf düüncesidir. 1940'larda Edebiyat
Âlemi dergisinde kendisiyle yaplan bir röportajda "imdi neler
okujorsunu^" sorusuna: "Yine Mesnevi... ve Dîvân- Kebîr... ve her
fey.
.
." diye cevap verir. Yani Sâmiha Ayverdi, Mevlânâ'nn eserlerini
çok okumu, onu. Hocas Kenan Büyükaksoy'un rehberliinde
Ü
Sadk Yalszuçanlar
anlamaya ve yorumlamaya çabmutr. Bu nedenle de onun için
tasavvuf düüncesi bir hayat tarz olmutur. Hakknda çeitli
doktora ve yüksek lisans tezleri yaplan Sâmiha Ayverdi'nin dili ve
üslûbunun mükemmellii, Türkçe'nin ve stanbul Türkçesi'nin en
güzel örnekleri olduu, edebiyat tarihi açsndan da ortaya
konmutur.
Ak Budur, Batmayan Gün, nsan ve eytan, Son Menzil, Yaayan
Ölü, Yolcu Nereye Gidiyorsun?, Mabette Bir Gece, Mesihpaa
mam, Rahmet Kaps, Ba Bozumu, Hey Gidi Günler Hey, Ah
Tuna Vah Tuna, Küflücedeki Kök, brahim Efendi Kona,stanbul Geceleri, Âbide ahsiyetler, Dost, Hanc, Edebî ve Manevî
Dünyas çinde Fâtih, Boaziçi'nde Târih, Türk Târihinde Osmanl
Asrlar, ki Âinâ, Ermeni Meselesi, Misyonerlik KarsndaTürkiye, Maârif Davamz ve daha pek çok eser. Bazlar ingilizce,
Arapça, Azerî Türkçesine tercüme edilen bu kitaplar yazarn
çevresinde çounluu üniversite örencilerinden, geni bir dde
olumasm salam, bu gençler zamanla entelektüel bir zümre
haline gelmitir.
Eserleriyle genç kuaklarn yetimesini salad için âir Niyazi
Yldrm Gençosmanolu, yazar u msralarla anlatr:
"Bir anne ki muhterem anneler âleminden
Ellijzl nesilleri emî^rdi kaleminden"
Ayverdi, kültür hayatmza sadece kitaplaryla deil yaptklaryla da
hizmet etmitir. Mevlânâ ve Yunus Emre gibi evrensel nitelikte iki
insan, genç nesillerin tanmas ve anlamas yolunda ilk admlar atan
kii o olmutur. Konya'da daha sonra çok öhret bulacak olan eb-i
Arus Merasimleri yani Mevlânâ'y Anma Törenleri ilk defa 1954'te
Sâmiha Ayverdi'nin öncülüünde balatlmtr. Yeni DouCemiyeti isimli bir dernein kuruluuna öncülük etmitir. Bu
dernek, halk âklarna ulaarak derlemeler yapm, kasetier
hazrlatm, böylece Yunus Emre'nin iirleri ve ilâhileri
yaynlanmtr. Ayrca yine bu dernek tarafndan düzenlenen
konferans ve konserlerle Türk edebiyatnn bu bü}aik mutasavvnf-
âiri gençlere tantlmtr.
V
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK*
Onun bir baka yönü çevresine olan duyarlldr. Yaad semtte
düzensiz îmar faaliyederi sebebiyle aaçlarn kesilmesini ve
caddenin bir çöle benzemesini kabul edemeyen yazar, Fâtih'te
tfaiye Durandan Edirnekap'ya kadar devam eden Fevzipaa
Caddesindeki ve yine bugün Fâtih' te Koyunbaba Park olarak
bilinen alandaki aaçlar diktirmi, çevresindeki gençlerle ve esnafla
beraber bakmn yaptrmtr.
Bunlarn dnda A\^erdi, Kubbealo Akademisi Kültür ve Sanat
Vakf'nn kurucu üyesidir. stanbul Fetih Cemiyeti, Yahya Kemâl
Enstitüsü, Türk Kadnlar Kültür Dernei gibi sivil toplum
kurulularnn da kuruculuunu yaparak, çalmalarnda aktif rol
üstienmitir.
Kendisine hizmetieri sebebiyle pek çok ödül verilmitir:
1988'de Hey Gidi Günler Hey adb hatra kitabna Türkiye Yazarlar
Birlii tarafndan verilen 'Yln Dil Ödülü"; 1990 senesinde
Babakanlk Aile Aratrma Kurumu'nun verdii "Üstün Hi':met
ükran Berat"; 1992 \ihnda Türkiye lim ve Sanat Eserleri Sahipler
Birlii tarafndan verilen "Üstün Hifimet Ö^^/^" bunlardan bazlardr.
Sâmiha Aj'verdi, 1993 yhmn 22 Mart'nda Fâtih'te yaad evinde
vefat etmitir. Kabri Merkez Efendi kabristamndadr. Bütün hayat
bo}anca vatam ve onun deerleri için bir anne fedakârh ile
çabtndan çevresindeki her yatan insan ona "Sâmiha Anne"
demitir ve gerçekten "eli açk, cömert" anlamna gelen adnnyansmas olan bir hayat yaamtr.
"Ödenme^ borcum var bu âlem halkna: \ erdikçe, daha ver,
daha veri diyorlar.
Sorarsan borcumu bu cihan halkna: Yavuf^u, yahpyi
sevmektir! diyorlar. "1
Sâmiha Ayverdi, Hana, stanbul: Kubbealt Neriyat, 1 988, s. 32.
Eserleri
eserleri
Roman:
Ak Budur (1938)
Batmayan Gün (1 939)
Ate Aac (1941)
Yaayan Ölü (1942)
nsan ve eytan (1 942)
Son Menzü (1943)
Yolcu Nereye Gidiyorsun (1944)
Mesihpaa mam (1948)
Hikâye:
Mâbedde Bir Gece (1940)
Mensur iir:
Yusufçuk (1946)
Hanc (1988)
Düe Gelen Ta (1999)
Hâtrat:
brahim Efendi Kona (1964)
Bir Dünyâdan Bir Dünyâya (1 974)
Hâtiralarla Babaa (1977)
Rahmet Kaps (1985)
Hey Gidi Günler Hey (1988)
Küplücedeki Kök (1989)
Ah Tuna Vah Tuna (1996)
Ne dik Ne Olduk (1985)
VI
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Ba Bozumu (1987)
Kâtibe (2002)
EzeH Dostiar (2003)
ki Aina (2003)
Kültür, medeniyet ve tarih:
Boaziçi'nde Tarih (1 966)
Türk Târihinde Osmanl Asrlar (1975)
Türkiye'nin Ermeni Meselesi (1976)
Türk-Rus Münâsebetieri ve Muharebeleri (1 970)
Biyografi:
Ken'an Rifâî ve Yirminci Asrn Inda Müslümanlk (1951)
Edebî ve Mânevi Dünyas içinde Fatih (1953)
Otobiyografi:
Dost (1980)
Seyahat:
Yeryüzünde Birkaç Adm (1984)
Portre:
Âbide ahsiyetier (1976)
Deneme:
stanbul Geceleri (1952)
KöleHkten Efendilie (1978)
Makale:
Millî Kültür Meseleleri ve Maârif Davamz (1976)
Ne dik Ne Olduk (2002)
Rahmet Kaps (1985)
v
Eserleri
Mektup:
Misyonerlik Karsnda Türkiye (1969)
Mektuplardan Gelen Ses (1985)
Sâmiha Ayverdi'nin hayatna ve tefekkür dünyasna ilikin
sorularmz cevaplandrma lütfunda bulunan Cemalnur Sargut
hanmefendiye teekkür ve minnet borçluyuz. Kendisini toplumun
ruhuna hizmete adam bir bilgenin, yeni kuaklarca bihnmesi her
türlü kymetin üstündedir.
Kitaptaki kusurlar bendenize, güzellikler, anlatlan ve anlatan
üzerinden O'na aittir.
Sadk Yalszuçanlar
v
'Dostum, inan hana ki sana içimi göstermek istemiyorum.
Eer bo§ bulunup hâ-:^ hâ^ hu if yapyorsam, gene inan ki,
tek penceresinde ijik olan hir ev gihi, esrar karanlklarnn
ortasndaki bu tek ijik damlas, gönlüm çatsnn ancak bir
köjeciini aydnlatr.
Eer gene bo^ bulunup sana hir selâm, bir sö-:^ armaan
gönderiyorsam, hu selâmn, bu haberin, suya aksini brakmbir aacn hikâyesinden hiçfarkyoktur. Nasl o akiste aaan
her çiî^isi mevcut, fakat ruhu gâipse, benim de sana gösterdiim
lafî^ ve haberde içimin ancak bir gölgesinden, hir resminden
ha^ka hir /ry yoktur.
A.mmâ aac, gölgesini suya sald için nasl ayplamyorsan,
beni de sana ister isteme':^ içimden haberler verdiim için hoç
gör; knama!"
Sâmiha Ayverdi, Yusufçuk
Canm Gürbüz Aabeyim^
Sayenizde cesaret etmi bulunduum bu
eseri hazrlarken hissettiim huzur,
mutluluky zevk, edep ve korkudan dolay
size çok müteekkirim. Bu cevaplardan
yararlananlarn alaca yolun sevab
size aittir.
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Üç Kadn Bir Resim...
Cemalnur Sargut'un Hatralanndan
Nur, bam MesnevTmn üzerine edi. Gözyalaryla saürlar tekrar
okudu:
"Artk Zeyd'i bulamacsn. Çünkü o, bu dünyâdan firar etmij.
Allah'na vamn^tr O, ruhunun ayana takl dünya arlnfirlatmij, vücuttan, cismânî suretten kurtulup ruhanîler âlemine
yükselmitir.
Senin Zeyd'i bulman jöyle dursun, pmdi bic^t Zeyd bile kendi
kendisini bulamayacak bir hal içindedir
Üçlerine gün doan yldi!^ nasl görünme^ olursa, o da ruhunun
yldc^na doan ilâhî günefin nûriyle, öyle görünme-:^ oldu. Bir vücut
içinde, görünme-:(lik derecesine ulafi. Hak ile Hak olmann açk bir
derecesi de budur. Allah naslgörünmeî^se, dünyâda ona varma, onunla
olma, onda olma snnna erenler de, öyle görünmeler. Kendi vücutlarn
bile göremeyecek bir hâle ulanrlar.
'
Ban kaldrd. Gönlünün anasn düündü...
"Ben geceyim, gün isterim. Ben atefim, kül isterim. Ben jürim
ve:(n isterim.
Ben derdliyim, jifiâm ver. Parça deil tam isterim.
Tükenmiim, çâremi bul Bütünlenmiç can isterim.
Dalmçm, topla beni. Pare pare klma beni... Gövdem bacm
nerde bilmem... Merke^ mihver baj isterim.
3Ecelyakn, desturgerek... Destur deyipyol isterim."
Hanc kitabnda böyle yazyordu gönül anac ki o, Nur'un, hocas,
üstad, hâmisi, dostu, Efendisi, onu Efendi klan, hereyi... Zira,
Kenan Rifâî,,erhli Mesievî-i enf] stanbul: Kubbealt Neriyat, 2000, s. 542.
3 Sâmiha Aj-v'erdi, Hana, stanbul: Kubbealt Neriyâü, 1988, s. 23.
Cemâlnur Sargut
Kendisi de hocas Ken'an Rifâî'yi anlatrken bunlar söylemiti.
Nur'la bir olup, ondan kitabn okuyan, mutsuz, mark, terbiyesiz
kz, mutlu, edepli klan gönül anac böyle demiti.
Elli küsur sene geriye döndü...
Üç katl evine doru... Orada domutu, hayatnn en önemli
hâtralar oradayd. Gönül anacn ve ruhunu douranlar
hatrlamt. Duâsyla doduu sevgili Nazh annesi, Fâtih'teki evin
ansyla birlikteydi. Nur küçücük kalbin ne büyük sevgiler
tayabileceini düündü. Eh, yere göe smayan Allah- Azîmü'-
ân "mü'minin gönlüne sdm" demiyor mu? Üst kadar ev, alt kat
babasnn muayenehanesi olan yerde Gönül annesinin alt kapya
geldiini hissetmeye baladnda üç yandayd. Koup kapy açar
ve hiç armazd. imdi hayretteyim, dedii bu hadisenin defalarca
yaandn hatrbyordu.
Neden sadece bu iki kadn hayatnn merkezindeydi? Kimdi bu iki
kadn; o zamanlar hiç düünmedi. Ayrca bir de resim vard.
Görünüte resimdi, ama yayordu. Canhyd ve Nur ona "Amânm"
derken bulmutu kendini. "Amâmm"; mânâsnn aman dileyenin
yardmcs olduunu örendii bu kelime, onun cenneti, sna idi.
Sonradan O'na âmânn, âmândaki yardmcy öreten Gönül
Anacndan o resme öyle seslendiini duyduunda, Nur alad
alad. Hiçbir söz, hiçbir hitap böylesine hakikat olamazd.
'I^nden, göî(ünden, sökünden, öcünden Allah ayrmasn. Ey Hakk '
bildiren, ona götüren, perdeyi kaldrp onu gösteren... Hakk'n var
olduunu, varln Hak olduunu, görünenin gösteren, gösterenin
görülen olduunu bildireni
Bu dünyada, o dünyâda, Allah senden ayrmasn. .
.
'
Hayatnn bu üç güzelini, onlara olan sevgisinin hakikatini ailesiyle
yaamt. Dünya güzeli, Allah sevgilisi anacn düündü. Üç
Samihâ Ayverdi, Hana, stanbul: Kubbealt Neriyâu, 1988, s. 47.
Sâmiha Aj^erdi üe SIRRA YOLCULUK
kadn, bir resim. O biri üçte seyretmenin ne demek olduunu üç
yanda iatrlad, Nur alyordu.
"Gönlüme: Ala... diyorum, ala... Ama kimseler görmesin. Zîra
gö^a§ çabuk hasede urar.
Ala... ala ki temi^ensin hu yürek... Yoksa, kurumu çemelerin
yala, süprüntülük olur.
'
Gönül Anac da alamü demek, onu hiç alarken görmemiti.
Belki sadece bir damla, diye düündü. Ya resim, resim ne demiti
alayanlar için:
"Alamakla tayy edersin men^l-i maksûdunu,
Gö^apndan abdest al da göî^le gör mabudunu.
Benliin dâvasn terk eyle, gafletten çekil,
Apk olKen'dn, dilersen görmee maukunu.
'
Seneler sonra mânâ peinde olan gazeteci arkada ve dostu. Gönül
annesinin kurduu dernekte çabrken, ona sorular sorduunda bu
üç kadn öyle anlatacakti, belki de onlardaki kendisini
hatrlayacakt.
Gönül annesi: yazar, mutasavvf, stanbul harumefendisi, Türkçe'yi
en iyi konuan ve yazan, tarihçi, alperen, mürit, ana, efendi; iki
Kadir aras Kadir'i yaam, örencilerine de Kadir'in mânâsn
öretmi bir sultan. Nur sonra da kâmil insamn yaantsyla Kadir'in
mânâs, içiyle Mirac'n hakikati olduunu örendiinde ve her
sabrettii skntnn sonunda Gönül anneciinin yardmyla âyetierin
mânâsn kendi küçük gönlüyle idrak ettiinde ve onun güzel
gözlerinin arkasnda âmânm bulduunda defalarca hamd etme
zevkini yaayacakt.
Samihâ Ayverdi, Hana, stanbul: Kubbealü Neriyat, 1988, s. 75.
^' Ken'an Rifâî, lâhiyât- Kenan, Yayna Hazrlayanlar: Yusuf Ömürlü, Dinçer
Dalklç, stanbul, 1988, s. 79.
Cemâlnur Sargut
Çocuunun ölümünü düündü. Âmânnn gülüydü o bebek,
rüyasnda öyle görmütü. O )aizden de "Gülüm" adyla domutu.
Ama Nur ayldnda korkarak karnnda tad, üstüne titredii
bebei yannda bulamamü. Bebek baka bir hastaneye kaldrlmü
ve ne olaca belli deildi. Nur bugüne kadar hiç ac çekmemiim,
diye düünmütü. Hiçbiri ac deilmi. Öyle ya, insanlarn ac ve
sknu zannettikleri eyler, sonradan gülüp geçtiimiz hâtralar
oluverirler.
te hastane odasnda tek bana düünürken girmiti içeriye Gönül
Anac, heybetli ama mütevaz, zarif, edepli ve k. Bunlarn
hiçbirini görmemiti Nur. Sadece "cennetgeldi odama" de^rmt.
Gönül Anac her zaman Amânm'n sesiyle hareket ettiinden
Amâmm'n u deyiini yaar gibiydi:
nsanlar hatâlarnda ve sevaplarnda onlarla bir olarak, aclarna ve
i':(draplanna itirak ederek ve beraberce göüs gererek sevini-:^
Doumlaryla çoalp, ölümleriyle eksilecek kadar onlardan olunu-:^
Bir insan olarak hepimi^n vaî^esi becerin yüf(iinü müterek samîmi
ve insanca birgayeye çevirmektir. Bunun da birçokyollan vardrfakat
en kestirme yol, a§k ve imanyoludur.
A^k ve imann temeli Hak'la halk' birlemek, Hakk' halktan
görmek, halk Hak diye sevmektir.
Nur çocuunu, evini, eini, hepsini unutmutu o anda, cenneti
yayordu. Gönül annesi ismi sevmiti "Gülüm, ne güî^el isim. " Nur
rüyasn anlatt, o bebei âmâm vermiti ona, onun gülüydü.
Sonradan Hz. Muhammed'in akm }öireinde hissettiinde gül
bahçesinin o olduunu, Amânmn da o bahçeyi içimizde oluturan
olduunu anlayacakt.
Gönül Anac çknca. Nur gece skntlarna dönmek
istemediinden Hanc'y eline almt.
"Cennet neresi? dediler. Senin olduunyerdir. . . dedim.
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Cehennem neresi? dediler. Senin olmadn yerdir... diyecektim, ama
diyemedim. Senin olmadn yer yok ki... Ah, vallah da yok, billâh
dayok Allahm. .
.
'
Utanp ban önüne ediini hatrlad.
Düüncelerinden uzaklati, biri üçte seyretmek için üç kadna geri
döndü.
Gönül annesi için dostunun sorusuyla ba baayd yeniden.
"Çocukluum Çerke Habe^, Zenci, Arnavut bir vatanda çevresi
içinde geçti. Çatm^n altnda bu ayn rk ve corafyadan gelmi§
kimselerin hepsini Türk olan anam haham gibi soydajim zannederdim.
Zira büyüklerimizin de onlara karp muamelesinde ayrl îmâ edecek
en küçük bir eser bulunmad"
derken hem soyundaki Türklüün önemini hem de ailesi içinde
tevhid etmenin zevkini yaam bir insan olduunu anlaüyordu
kendi hayatnda.
Nur hayaündaki üç kadnn da tevhidi yaadklarn görmü ve
hayranlkla izlemiti. Belki resim onlara öyle seslendii için;
"heni sevdiini^ iddia ediyorsunuz^ Ama beni sevmek, sevdiim herzeyi
sevmek demektir, benimse sevmediim hiçbir ^eyyok ".
Evet, resim hakikatti. Zira hakikat sevmeyi bilmek deil miydi?
ansbym, diye düündü Nur. Hiçbir sorum cevapsz kalmad. Ama
ne kadar bîçâreyim ki, bu cevaplarn hangisine tam teslim olduumu
hiç bilmiyorum. Halbuki gönül telini titreten sultanlardan biri olan
bn-i Arabi Fususü 'l-Hikem'de, Hz. brahim'in Kabe'de makammnolmasnn sebebini Allah'a sorgusuz sualsiz teslimiyetine balamyor
mu? O zaman onun gönül üçlüsü de Kabe'de makam sahibi, diye
düündü Nur. Sevinçle "eh, daha ölmedim beni de âdem ederler in^aallah,
"
dedi. Kulluunu, hiçliini hissetmenin zevkine dalmken karsnda
gazeteci dostu örenmek isteiyle belki de bildiini teyit için
Sâmiha Ayverdi, Hana, stanbul: Kubbeak Neriyâü, 1988, s. 31.
Cemâlnur Sargut
bekliyordu. Bu defa kulluuyla genilemi sanki kabz (sknt, darlk)
halinden basta (genilik, ferahlk) dönmüçesine mutiu. Gönül
Anacna döndü.
Evet, birbuçuk yana kadar olan her eyi hatrbyordu Gönül
Anac. Üç-dört yandan itibaren babasnn evinde tertipledii
selâmhk sohbederine katlr. Burada o devrin büyük zevatnn
konumalarn dinleyerek büyür. Bu sohbetler onun örenmeye aç
olan tabiatn besler ve kuvvetli hafzasna yerleerek eserlerine
ilerde makeme tekil eder, diye anlatt.
Yine kendi üç yana döndü, "bense hep üç kadn ve bir resmi
hatrlyorum'' ^^ç^ düündü ve ''Gönül annem benim için de örenmi daha
dorusu hatrlam ne mutlu bana" dedi içinden. Bir an Gönül
Anacnn babasyla olan ilikisini düünüp utand. smaü Hakk
Bey kzn martan bir babaym. Benimki de öyleydi. Canmbabam, onun için, on sene sonra gelmi mucize bir evlâttm ben.
Ama Gönül Anac odasna kapanp "Allah'm beni bu pmanklktan
koru" derken, ben bu marmamn zevkiyle kendimi dünyann
merkezi sayyordum, diye düündü Nur. Bu küçük merkez, üç kadn
ve bir resmin önünde, dairedeki bir nokta olmamn zevkini
yaayarak, hiçliini örenmiti. naallah, diye heveslendi.
Sonra öretmenlik yapt dönemleri hatrlad ve ailelerince
martlan çocuklarn AUah tarafndan ne kadar büyük çilelerle
imtihan edileceklerini, bu ebeveynler bilseler, evlâtlarn, Budist
prensler gibi skntya tahammül edebilecek ekilde terbiye ederlerdi,
diye düünmekten kendini alamad. Zira üçün üçüncüsü olan evdeki
anac bunu ona öretmeye ve yaatmaya çok çalmt.
Nur, Gönül Anacnn be yanda mahalle mektebine baladmsöyleyerek gazeteci dostuna geri döndü. "Tabii" dedi biraz
böbürlenerek "o bir cevherdi" v^ resim bu konuda öyle demez mi?
"Altn bir mâden deil midir'? Yeraltndan çkt vakitte de bunun
altn olduunda piphe yoktur. Fakat toprakla kanpk bir altndr,
içindeki lü^ûmsut^ maddeleri çkarmak için potaya koyuyor,
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
ayklyorsun. Ancak bu muameleden sonradr ki darphâneye yollayp
damga vuruyor, sikke haline koyuyorsun.
Kef^d, birprlanta, yakut, ^ümrüt için de bu budur. Fakat meselâ bir
çakl tamyontsan, potada kaynatsan mücevheryapabilir misina Netürlü muameleye mârut^ braksan, tayine tatr. (...)
Görüyorsun ya... Aslnda mücevher olan nesnelerin bile, içlerindeki
temif^lenmesi gereken maddeleri atmak için türlü çilelere tâbi
tutulmalar, (...) lü^ûmsuf(Jaî(lalklardan kurtulmalan içindir.'*
Çok ükür ki o dost bize bu acnn önemini ve celâlin ikram
olduunu öretti, diye devam etti Nur. Hattâ celâlim cemâlime
giden nurdur, demedi mi?
Nur resmini, Amâmn düündü, yine sorulardan uzaklat,
dörtbuçuk yanda Maltepe'deki yazlk evlerinde gördüü bir rüyada
resim konumutu. Kâzm amcas [Kenan Rifâî'nin olu] onu
elinden tutup resmin önüne götürmütü. Âmân, sevgilisi tam
hissettii gibiydi. Sevgili ona eildi ve elini öptürdü. Nur o andaki
sevincini hissetti; belki de o saniye domuum, diye düündü. Amao zamanlar anslydm, sadece yayordum ve yaayarak
öreniyordum, dedi kendi kendine. "Canm Kâf^m amcam!" diye
düündü. Amânnn biricik olu.. Allah velîsi.. Naz ehli.. Yaradann
makbulü olan sevgili... Ei enderi bulunmayan sesiyle, îmângönüllere nakeden sultan... Dünyada olduu sürece sevgisini
etrafna saçarken çekindiren; merhametini heybetinde gizleyen dost!
-Bana "seni çok seviyorum, ama mekrimden emîn
olma!" deyii hâlâ kulaklarmda. Babaannesi Hatice Cenan
Sultanla büyürken yaad ba-:^ hâtralar bana
yaî^drmlard. Küçücük kulan gece beraberyatt ninesinin
bana koyduunda, mübarek ban içinden "Lâ ilahe
illallah" sesini duyduunu titreyerek anlatmt.
Sonra tekrar resme döndü.
Ken'an Rifâî, Sohbetler, cilt 2, stanbul: Hülbe Basm ve Yaynevi, 1992, s. 383.
7
Cemâlnur Sargut
Âmân, sonradan tek ak olacakt, birçok sevginin tek hakikisi;
çünkü o vard ama yoktu, vefâbyd ve ney gibiydi. "Onda bildiim
Rabbimmi" dedi, ama gazeteci dostuna bunlar söylemedi,
düüncelerinden uzaklap konuya döndü.
Sâmiha anne, çok iyi Franszca biliyordu, diye devam etti. Amaiçinden, her eyi biliyordu, diye düünürken gazeteci edeple
- "evlenip ayrldm bir çocuu olduunu biliyoru^ " dedi.
-'E^'^/" dedi Nur.
Evdeki annesi Gönül anacn "Krk sene ayn mânâ yastna ba§
koyduum, ayn rahmet kapsndan beslendiim, t^enginliim, gönül ejim" âiiyç.
anlatrd. Sonradan bu kap kapanm ama Sâmiha anne ayn kapy
kitaplaryla, yaantsyla, kiisel irâdyla örencilerine açmt.Gazeteci
-"nasl intisap etmi^?" 6iyt üsteledi.
Nur, Hanci'd^k dizeleri tekrarlad. O, bu kadar biliyordu, bu kadar
her eye yeterdi.
Seni ölü sananlar var.
Ölü mü? Tövbeler tövbesi.
Dirilerden hiç kimse, ju kadna söî^geçiremedi ama, o dik
kafal inadç, bir tek iaretinle elpençe emrindedir, ey toprak
altndayatan, ey ebedî hay olan. .
.
Biliyordu, çünkü kendisi de dik kafalyd ve kimseye hürmet etmeye
niyeti yoktu; gene hatralarna döndü, gülümsedi. imdi kendini,
önüne gelmi bir örencisi gibi dardan müsamahayla
seyrediyordu. Gönül Anac o hâlini kitabnda öyle tarif etmiti:
israfil sûrunu vakitsizi çalsa, âb- hayat yol bulupyoluma
aksa. . . Ömürler, ömrüme asrlar katsa. . . u ölmügönül
dirilir mi dersin?
9Sâmiha Ayverdi, Hanc, istanbul: Kubbealt Neriyat, 1988, s. 24.
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Ama dirilmiti ite, dipdiriydi akla ve hiçlikle diriydi.
Tekrar soruya döndü:
- "Hayat Ken 'an Kifât ile tannmasyla ha§lar", dedi.
Daha önceki dönem sanki bu tanma için hazrlk dönemidir.
Gönül Anac ise hocasn öyle anlatmt:
Vatan ve iman klmn iki jüî(ü gibi hirle§tirmi§ bir aile evlâd
olmakla beraber, dünya görücü ve insanlk anlayp yolunda atmaya
çaltm her adm hocam Ken'an Rifâye borçluyum. Bir manevî
murakabe, derûnî muhasebe ve birlik görücünden uzaklatkça, ulvî
duygu veyapc dü§üncelenni kaybeden cemiyet ve milletlerin, yü:(lerinin
gülmesi için ^ahsî ihtiras ve menfaat jâibesiyle kirlenmemi rehber
otoritelere muhtaç bulunduklarna inanyorum.
Hayatma bir çi^gi çekerek, yekûnunu gö^en geçirdiim t^aman,
kendi kendinin emîri olduu gibi etrafndakileri de hayvani ve nefsânî
hrs ve çirkinliklerden â^d ederek, hürriyete kavuturma cihad içinde
bulunan bir ulunun çömet^ olmaktan ba§ka kânm olmadn
gerçekten görüyorum.
Gazeteci dostu üsteledi:
-Ken'an Rifâî ile tantt devrede çevresinde kimler bulunuyordu? Yol
arkadalar kimlerdi? Onlarn irfânî, insanî nitelikleri nelerdir, nasl
bir atmosferdir o? Nur:
- "Allah Allah, " dedi. "Ben onlarn derinliini idrâk edebilir miyim?"
Sahabe devrinde gibi hissetti kendini. Hz. Hatice görevini yapan bir
ana Cenan Sultan, korumac, akll, mânâ alemiyle madde arasnda
berzah yaayan ve yaatan, öyle ya kâmil insan için berzah
makamdr, deniyormu.
Âmân her zaman müridi olarak onu iaret etmiyor mu? OÂmânmn Gönül Anac olmad m? diye düündü Nur.
^° Samihâ Ayverdi, Hana, stanbul: Kubbealt Neriyâü, 1988,s. 25.
Cemâlnur Sargut
Heyecanland. 'T5en ne ^man tanpm Cenan Sultan'hi diye düündü.
Önceleri o silik resimde bile biraz çekindii bir evliyayd. Sonralar
Gönül Anac devaml onu anlatmaya baladnda daha
yaknlamt. Sonra Cenan Sultan Nur'a yaklat ve bir anda Nur
onu tanmaya balad. Ama dostuna dönüp konumaya baladndaböyle bir sultan anlatmakta edep ettiinden sustu.
Sonra en baa döndü. Gazeteci dostuna ilk karlamalarna ve onun
kendini mânevi deryann içine sokan güzel sorularna. .
.
10
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Ben çitknhik aac olsam, sen, dallarmdage^nen bir çocuk. .
.
Ben çocuk olsam, sen, t^bnimde uçulan bin bir sual. .
.
Ben gece olsam, sen, karanlklarmyrtan birgünej...
Benpnar olsam, sen, su arayan biryolcu. .
.
Ben aaç olsam, sen, ona dolanm bir sarmadk. .
.
Ben ky olsam, sen, ona çarpan bir dalga. .
.
Ben dalga olsam, sen, dudak sürdüüm bir ky. .
.
Ben kaval olsam, sen, onu üfleyen bir çoban. .
.
Ben ay olsam, sen, onunla haHecen bir sevdâl. .
.
Benyol olsam, sen, gönlüm gibi, evi köyü kaybetmi biryolcu. .
.
Bengöt^a olsam, sen, onu silen bir açk. .
.
Ben türkü olsam, sen, onu çaran bir dudak. .
.
Ben çarap olsam, sen, içtikçe içen bir sarhoç. .
.
Ben sarhoç olsam, sen, haçredek içtiim bir çarap. .
.
Ben rüya olsam, sen, onunla sabahlayan bir çeydâ. .
.
Ben ateç olsam, sen, onu yelpâ^leyen bir el. .
.
Ben tlsm olsam, sen, onu saklayan gi^li hafine. .
.
Ben gö^ olsam, sen de onun bebei. .
.
Ben kalp olsam, sen de onun hayât. .
.
Ben nokta olsam, sen, onda gi^lenmiç kâinat. .
.
Ben kâinat olsam, sen, onun ruhu olan tek nokta. .
.
Ben asrdan ara geçmiç bir miras olsam, sen, her devirde ona sahip çkan mal
sahibi. .
.
Ya sen ne olsan, ey vanyoku, olmuçu olaca, âlâ ve esfeli avuçlarnda
gördüüm Kabbim? Bana sorarlarsa sen, aaçtan: "Innî en 'allah!" diyen ses. .
.
Ben de, korku ve dehçete düçmüç birMûsâ. .
.
Sâmiha Ayverdi, Dile Gelen Ta
11
Cemâlnur Sargut
Çocukluum bir Güldü...
Efendim bize bu imkân sunduunuz için çok teekkür ederim.
Sâmiha Ayverdi'yi, bir deryay konumaya balyoruz. Sizler, O'nun
ve çok kymetli hocas Kenan Rifâî hazretlerinin bilgelik yolundan
geliyor, o yolda yürüyorsunuz. Bendeniz, henüz çiçei burnunda
bir Türkoloji örencisi iken Sâmiha Ayverdi'nin o muhteem eseri
Yusufcuk'la karlam ve bir anda kendimi bir denizin içinde
bulmu, kaybetmitim. Tabii yllar boyu, O'nun birbirinden deerli,
her biri birer hazine kymetinde eserlerini okumaya çahtm.
Sâmiha hanm yakndan tanyan, yol arkadal yapan bir gönül
ve mânâ insan olan anneniz Mekûre Sargut hanmefendi, bir
beyânnda öyle diyor: " 'Denizler mürekkep, aaçlar kalem olsa
Cenâb- Hakk'n kelimesi olan insân- kâmili tarife kalksalar
(özelliini anlatsalar), denizler kurur, aaçlar krlr. Bir o kadar
getirsen yine kurur ve yine krhr.' te O'nu, âyetin yorumunda
buyrulduu gibi, anlatmaya lisan kâfî gelmez, portresini çizmee
kalknca da kalem âciz kahr. Ne söylesek, ne anlatsak, hakknda
hiçbir ey izah etmi olamayz. Çünkü O ifâdeye smaz."
Gerçekten de bu böyle efendim. Ama biz bir yerden balamak, o
denizin kylarndan içine doru dalmak niyetindeyiz. Dilerseniz,
aile çevresinden balayalm. Sâmiha Ayverdi'nin anne ve babas
kimdir? Soyuna ilikin bilgilerimiz nedir? Kökeni nereye
çkmaktadr? Nerede, ne zaman domutur? Hangi okullarda
örenim görmütür?
Efendim ben de çok teekkür ederim. Sâmiha Ayverdi'ye dair
konumak, kâmil insana, varln gözbebeine dair söylemektir. Bu
imkân bulduum için Rabbime sonsuz ükürler olsun. O'nu
anlatmak, anneciimin beyanyla dile gelmez bir srr, bir hakikati
söze, kelâma sktrmaya kalkmaktr. naallah, birlikte, o denizin
kysndan derinliklerine doru inmemizi Rabbimiz bize nasib eder.
Kâmiller hakknda konuurken insann kendi dertleri derman bulur.
12
Sâmiha Ayverdi ile SIRRA YOLCULUK'
Sâmiha Ayverdi 1905 Kasm aynn Kadir gecesinde stanbul,
ehzâde-ba'nda dodu. Annesi Meliha hanm, babas Piyade
Kaymakam Yarbay smail Hakk Bey. Baba tarafndan eceresi
Ramazanoullarna kadar dayanyor. Anne tarafndan soyu
Budapete'de medfun olan Bektaî dervii Gül Baha'ya dayanr. GülBaba aslen Merzifonlu olup 16. asrda yaam ve Kanuni'nin Budinfethine idrâk ederek ehit dümütür. Halen türbesi ve tekkesi
müze olarak ziyarete açk bulunmaktadr. Sâmiha Ayverdi'nin
babas küçük yata yetim kalm bir mübarek insanm.
Görüyoruz ki, Sâmiha Ayverdi aristokrat bir ailenin çocuudur ve
aristokrasinin getirdii disiplin ömrünün her devresinden kolayhkla
anlalabilir. Bence önemli olan nokta bu. Bu devrin aristokrasisi ile
o devrin aristokrasisini kartrmamak lâzm. O devirde aristokrasi
disiplin demekti. Bu devirde maalesef sefalet demek.
Be yanda mahalle mektebine balar. 1921 ylnda Süleymâniye
nâs Numune Mektebini bitirir. Daha sonra tahsiline husûsi olarak
devam eder. Gerek hocalar gerek ailesi ondaki cevherin farkna
vararak ilemek gereini duyarlar. Örenme isteini besleyen zengin
bir kütüphanenin elinin altnda oluu da almaya müsait karakterinin
beslenmesindeki mühim âmillerden biridir. Nitekim henüz oniki
yandayken Ksâs- Enbiyâ ve Esâret-i Fünûn ciltieri olmak üzere
babasnn kütüphanesindeki bütün eserleri okur.
Sâmiha annenin hayatnda en etkili olan kiilerden birisi
büyükannesi Halet hanmdr. Halet hamm, içtimâi seviye, görgü,
aristokrasi, hayat üslûbu ve yaay bakmndan kendi büyükannesi
Zekiye hammdan çok ey örenmi. Sâmiha anne, Halet hanmdanbu mânâlar ve bu terbiyeyi de alarak, oniki yana kadar onuneitimi altnda yetimitir.
Onalt yandayken bir kaymakamla evlenip be sene süren buevlilikten sonra fikren ve ruhen anlaamad einden ayrlan
hocamz, ems'ini arayan Mevlânâ özlemiyle Ken'an Rifâî'nin rahle-
i tedrisine girmi; Hz. Pir'in edebiyle, sorgusuz sualsiz hocasnnköprüsünden Allah'a ulamamn zevkini tatmtr. Ken'an Rifâî
13
Cemâlnur Sargut
hazretleri ahlâk- Muhammedi ile maddî ve mânevi ilimler
arasndaki sratta yetitirdii örencilerinin en deerlisini, bir yandan
ilm-i ledün ile yoururken dier yandan Franszca, tarih, edebiyat,
mûsikî gibi maddî ilimlerle de donatmtr.
Bir esefinde, 'çocukluk hayatm dadmn söyledii ninnileri
mânâlandrmak endiesiyle balayan bir düünce ve tedkik
atmosferine sarl geçmitir' diyor, o atmosfer dünyâsn nasl
beslemitir?
Evet, bu çok mühim efendim, bu cümlesi, onun ahde vefâsm ne
kadar erken hatrladn, hadiseleri küçücük yata okumaya
baladn ama okuduklarm yorumlayacak hocaya da nasl ihtiyaç
duyduunu anlatyor. Daha sonra Yusufçuk adb eserinin ilk
hikâyesindeki u bölüm onun tefekküründe müride duyduu
ihtiyacn ne güzel anlatr:
Devletlim! Evvelâ kartma §u kâinat kitabn açtn ve:
Okul dedin.
Ben, acemifakat çalkan bir talebe gibi, onu kelime kelime hecelemee
baladm. Dostlanm buna ahittir. Bir kr çiçeinde, bir çi tanesinde,
bir incecik su jinltsnda, î^evkte, tebessümde hep seninparmak ilerini
görerek h^ b^l okuyor ve yanmdakilere söylüyordum.
Fakat bunlara, bu gir:(elliklere doymadan sahifeler karcmda dönüyor,
bütün telâma ramen, Rahmette, meakkatte, göt^anda -:(drapta
gene senin dehana ve hünerine §ahit oluyordum, ipe böylece de gece
demiyor, gündü^l demiyor, önüme ne gelirse okuyor, okuyordum.
Nihayetyorgunluuma acmj miydin, neydi? Karpma gelip bana dedin
ki:
Kainat kitabn okumak u^n sürer; kendi kitabn okul..
Bu, o büyük kitabn hülâsas idi; onda da gü^elliklerden
çirkinliklerden, î^evklerden ve anlardan i^ler, görünümler vard. Belki
14
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
hakîkaten hu, ötekinden küçüktü; ancak kâinat kitabna smayan
büyüklükler buna smijt.
armtm. Ben bunu, bu karmakark, sökülmet^ eterlenmedi çetin
kitab nasl okurum, diye düünürken, bir kere daha karma geldin
ve:
Kendi kitabn okumak uî(un sürer, beni oku! dedin.
Seni mi, Devletlim'^ Acaba bu cihanda seni okumu kim vardr ki ben
bu bahtiyarlar arasnda saylaym'? Benden bir olmaî^ istemekle,
beyhude didinip tebâh olduumu mu istiyorsun? diye haykrdm...
O raman tekraryanma geldin. Hayr, hayr., yanma gelmek de ne
demek? Göf^üm oldun, dilim oldun, tenimdeki canm oldun ve bunlar,
benim yerime kendin okudun.
• Çocukluunun bir baka dönemi, sanrm brahim Efendi
Kona'nda yaad selâmlk sohbetlerinde geçiyor?
Evet, zaten kendisi de, brahim Efendi Kona ve imparatorluun
çöküü arasnda çok bü^Kik benzerlik görerek bunu yazya döker.
Adeta târihî büyük olaylar yaarken onu hayada birletirip, onlardan
ders almay daha çocukluunda hal haline geçirmitir.
Sâmiha Ayverdi'nin en belirgin özelliklerinden biri, ender
rastlanacak Allah vergisi bir hafzaya sahip oluudur. Birbuçuk
yana kadar olan bütün hadiseleri hatrlamaktadr. Ne enterasandr
ki, benim de Sâmiha anne ile ilgili hâüralarm üç yanda balar.
Çocukluumda korku ile ümit arasnda yaama}^ Sâmiha anne ile
olan ilikimde örendim. Gülen mavi gözlerini görene kadar, ya
kzaca bireyler yaptmsa diye düünürdüm. Beni köprü gibi
tad hocas Kenan Rifâî hazrederini ise be yamda Maltepe'deki
evde rüyamda görmütüm.
Sâmiha Ap'erdi, Yusufçuk, stanbul, 1997, s. 3-4.
15
Cemâlnur Sargut
Efendim Ekrem Hakk Ayverdi kimdir? Sâmiha Ayverdi ile Ekrem
Hakk Ayverdi'nin likilerine dâir neler söylersiniz? Birbirlerini
hangi açlardan, nasl beslemilerdir? Ekrem Hakk beyin, Osmanl
1. mârisi alannda halen alamam bir yetkinlikte olduu
konusunda ehil kimseler ve uzmanlar hemfikir. Ayrca, Ekrem
Hakk beyin son derece kibar, nazik, zarif, bir Osmanb ve stanbul
beyefendisi, Balkanlardaki Osmanl mirasn çok iyi bilen,
HölderUn'in ifadesiyle, ^yeryüzünde airane oturan' bir insan
olduuna ilikin de çeitli beyânlar okumutum, ne dersiniz?
Ekrem amca benim hatrladm kadaryla ho sohbet, gür sesli,
neeli, biraz kucaklandm biraz da çekindiimi hissettiim bir
beyefendi idi. O son derece güzel evinin lhan abla ile dolduu
günlerde scaklk, samimiyet ve ba koyacak bir ev haline geldiini
hatrlyorum. Her zaman herkese açk olan ve insanlar maddî
mânevi doyurmaktan zevk alan bu ev, zekâtn en güzel
ödeyenlerdendi. Sâmiha annem kardeinden "dâva arkadapm" diye
bahseder. Anneme ise Sâmiha annemi ve Ekrem amcam sorduumzaman 'Biz hepimiz ayn yasta bakoyduk. Ayn müridin
mânâsn farkl veçhelerden gösteren insanlardk' diyor.
Kendisi, mimarî bilgisi, yorumu ve eserleriyle slam âlemi için
bü}aik bir lütuftur. Dâva arkada Ekrem Hakk Ayverdi, mimarbk
sahasnda sanki kzkardeinin maneviyatta mürit olarak yaptvazifeyi yüklenmitir.
Sâmiha anne, kardeinden dolay Allah'na dâima ükretti. Onunbugün büe anlalmas zor olan mimarî dehâsn çok takdir ettiini
söylerdi. Bize dâima 'Yaptmî^ i§te en iyi olun. Isterseni^ çöpçülükjapm.
I^inif^de en iyi olun" derdi. Ekrem bey hakikaten konusunda gelmi
geçmi en iyi mimarlardan biridir. Önce Fetih Cemiyeti'ni, daha
sonra Kubbealt Vakfn birlikte kurdular. Ekrem amca, Fâtih
Sultan Mehmet'e duyduu o muazzam sevgisi ile stanbul Fetih
Cemiyetini kurdu. Birçok genci mimar olmalar için yönlendirdi ve
destekledi. Maddî durumu müsait olmayan örencileri her yönden
koruma altna ald. Bugünün profesörler ordusunda Sâmiha
annemin manevî destei ile Ekrem amcann maddî desteini
16
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
unutmamak gerekir. Evinin kaps dâima açkt. Devrin en büyük
sanat ve ilim adamlarnn arlandn biliyoruz. O babasndan
ald aile geleneini kendi evinde de devam ettirdi. lhan ablamn
paasyd. Sâmiha annemin çok sevgili kardeiydi. Bizim bir tanecik
Ekrem amcamzd. Tabii ihvan içerisinde herkes için farkl bir
önemi vard Ekrem amcann. Biz çok severdik. Benim nianmonun evinde yaplmtr. Ona çok ey borçlu olduumu her zaman
düünüyorum. Allah ondan raz olsun. Onun gibilerden, Efendisini
böyle tamtanlardan, slâm' böyle yüceltenlerden, dünyaya slâm
mimarîsini tamtan kii olarak Allah ondan raz olsun.
Ömrünü Efendiye hizmetle geçirmi bir insandr. Efendisine çok
bah idi. Efendi için ölçü, insann müridine ballyla
deerlendirilir. Onun bence mimarîdeki dehâs bile efendisine
hizmet etmek içindir, diye düünüyorum.
Kenan Rifâî hazretlerinin Ekrem Hakk beye, mimarhkla ilgili bir
beyânn hatrhyofum...
Evet, bu arzettiim hususla ilgili. Kenan Rifâî ona mesleinin
inceliklerini öyle anlatmtr:
'T)ün Ekrem'e dedim ki: Mimanm, diye niçin böbürleniyorsun? Bi^
de mimân^ Herkes hayat binasnn mimardr. Faraza sen, yaptn
bir yapy, fena maliyeme kullanr, çürük ve hesaps^ yaparsan,
yaptn bina yklr, neticede seni mes'ül ederler, insanlarn
bulduklar, ferah, keder, cennet, cehennem, iyilik ve fenalk da,
hayatlar binasn iyi veya fena kurmu olmalarndandr. Erdiimi^
neticenin meguliyeti bankalarnn deil, kendimi^ndir. Eer bi^ de
vücûdumu^ binasn çürük ahlâklar ve kötülükler ile yaparsak, günün
birinde kendi kendine çöküverir. Nihayet Cenâb- Hakk 'in huturuna
çkarlp: Ben sana bu vücudu emânet vermiim. Onu niçin çürük ve
kötü malime ile bina ettin diye muhakeme edilir ve neticede de
mahkûm oluru^ " ^^
Ken'an Rifâî, Sohbetler, stanbul, Kubbealü Neriyâü, 2000, s. 426
17
Cemâlnur Sargut
Geçenlerde Roma'da sabah kahvaltsnda bir Japon mimar hanmla
tantm. Türkiye'ye Ekrem Hakk Ayverdi üzerine çalmaya
geliyordu. Bu da benim için ayr bir iftihar vesilesi oldu. Dilerseniz
O'nu, Sâmiha annenin dilinden de dinleyelim:
"Hadis-i kudside beyân olunduu liflere Cenâb- Hak: 'Ben
sevdiimi öldürürüm; öldürdüümün diyeti de benim!*
buyuruyor. Ijte Ekrem Hakk Ayverdi, Cenâb- Hakk 'in, kendisim
jejtânî ve nefsâni hrs, çirkinlik ve ayplardan öldürüp temizleyerek
ilâhî vasflaryla kendine mal ettii müstesnalardandr. Bu mânevi
müdahale ile kuvvetlenmi bulunan kardeim de, cemiyete, çejitli
/atletlerinin bereketi ile ihlâsn, san'atn, imann, dürüstlüünü,
diergâmln, sonuna kadar cömertçe becetti. Böylece de, bir ihtiraml
âbide olan o derûnî ihlâs ve heyecan, aksiyon plânna tercüme ve nakil
oldu. Öyle ki madde ile mânây yani Türk-lslâm terkibini, Hakk 'in
ahitlii huturunda nikâhlyarak, bu birlenmeden doan me§rû
^ürriyeti, dev eserler halindeki kitaplar Türk kültürüne hediye eyledii
gibi, ihya ettii cami, han, hamam, hayr hasenat olarak da gene
vatanna hediye eyledi. Birer veled-i sahih olan bütün eserleri, Ekrem
HakkAyverdi 'nin mânevi hürriyetidir.
Ailede, büyükannem ve annemin dads Cenanyâr Kalfa için tercihli
çocuk, aabeyimdi. Ben ise, annemle babamn açn alâka ve
sevgilerinin içinde âdeta boulmuçtum. Bunu aabeyim de bilir, fakat
asla kskanmad. Ben de onu büyükannemle dadmzn sevgisi ile baç
baca brakmaktan huysu^anma^m. Meselâ titi-:(^ denecek kadar
tem!<^ olan dad, kimseyi odasna sokmakken, annemle aabeyim için
kaps her ^aman açkt. Biî^ ise, ancak davet edildiimi^ takdirde bu,
adaçay ve limon kokulu odaya girebilirdik.
Aabeyimin muhabbeti, benim için o kadar alçlmç bir hâl idi ki,
deil fiskesini yemek, tek aa söf^ünü dahi duymamak, sanki her
kardeçten beklenen bir alâka mahiyetinde idi. Kendi yaptlaryla
oynad oyunlardan aramzdaki yaç farkna ramen, beni
uq^aklaçtrmaî(j onlara ayak uyduramadm zamanlarda da, asla
abus bir tavr taknmazd.
18
Sâmiha A>'verdi üe SIRRA YOLCULUK
Büyük çocuklann, Anadolu Hisanndaki yahnin bahçesinde
saklanhaç oynadklar birgün, ben de iki ay kadar evvel ana sütünden
kesilmi olmann acsn unutamamij, iki yapnda bir çocuk olarak,
saklandm kö§ecikte bir ^ej emmek ihtiyacyla, içinde su olan bir
kolonya jilesini a^ma götürüp annemin sütüne hiç benzememesi
yükünden alamaya baladmdan, aabeyim: 'Sen aramzda
fazlasn, alayacaksan içerigir!' diyecekyerde, oyunu brakp beni
teselli ederek, susturmaya ura^mp.
Bu da birçok defalar annemden dinlemi olduum bir bajka hatradr.
Küçük Ekrem henü\ dörtyapnda. Yanlk evimizde çokyakn bulunan
mescidin, bir de çok tesirli ve tatl sesli olan bir müe^^ni mevcut.
H':(an ballar ba^lamaî^ o dört yakndaki çocuk, bahçeye frlayarak
mesade dahayakn olan duvar dibine giderek buyank sesi dinlemei
itiyad haline getirmij bulunuyor.
Günlerden bir gün, gene müe^nin, A.llahüekber demesiyle, çocuk
bahçeye kojuyor. Fakat bu defa eî^an okuyan bir bankas. Hem de
öyle bir bankas ki, çatlak, akortsu^ ve kerih denecek kadar bed bir
sesin sahibi. Çocuk, ef^an bitince gene içeri giriyor ve annesinin yanna
: 'Anne, bu müezzini hapsetmeli!* diyor.
Güf^ellii fark etmekte, seçmekte ve bilhassa gönül vermekte nasl
derûnî bir hazrlkla dünyaya gelmi olmal ki, bunu, ya^ ile
ölçülemeyecek bir hassasiyetpatlamas ile âjikâr eyliyebiliyor.
Gene annemden dinlediim bir ba§ka hâtra da §u:
Küçük Ekrem yine ayn yadlarda. Aile ile beraber bir akraba
f<^aretine gidilmipir. Misafir olduklar evde camayüî(ünüyaptrançocuk, u^un i^aman kmldamaks^n dçan bakyor: Hareketli ve
hayli de yarama^ hatta asabi yapl olan olunun bu srarl sükûneti
annesine merak olarak: "Olum, böyle nereye bakyorsun?" diye
sorunca çocuk adetâ bekledii bir sualle karlam gibi: "Karkievin pencerelerine bakyorum. Saça ne kadar yakn, çokçirkin görünüyor" deme\ mi^
19
Cemâlnur Sargut
Yap ne kadar küçük olursa olsun, estetik ölçülerin ve san 'at evkinin
hu çocuk idrakte gelinmek gücünü kollad nasl inkâr olunabilir?
Nitekim mühendis mimar diplomasyla vatan sathna hit^met askyla
atldnda gösterdii titi^ ^evk hele asrlarn harah eyledii tarihi
san 'at bereketlerini büyük bir vukuf ve yürek yan derecesindeki
hassasiyetle tamir ve ihya eyledii eserler. .
.
Hkrem Hakk Ayverdi'nin büyük talihi, yaradl mayasnda mevcut
bulunan sanat ve ^arafet anlaynn, bir kâmil müride mülâki
olmakla, derûnî kemâl de ka^narak dört bap mâmur hâle gelmi bir
Türk-Islâm temsilcisi olmu§ bulunmasdr.
'
Hakk, adaleti ve insafla merhameti, insanln ^zaruretlerinden gören
kardepm, hiî^metinde bulunanlarnyaln^ haklarm vermekle kalmat^
srasnda bu insanlar, çoluklan çocuklar ile himayesine alrd.
Maiyetinde çaldan kaç inaat kâtibi patron statüsüne girmi ve kaç
içi de iveren snfna geçmitir.
Kocas ve iki çocuu olan dadm ileyanmza on sene kadar çalmiki genç k^a balarn sokacak birer evyapm olmas, hele olunu
büyüten hanm be odal bir mesken yaptktan sonra evlendirmesi,
Müslüman Türk cemiyetindeki o târihî ve kadim anlayn insan
hakkna kar gösteregeldii anlayn bir tecellisi idi.
'
13Sâmiha Ayverdi, Rahmet Kaps, istanbul ,1985, s. 139-142.
20
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Bu a^k, beni ve kâinatyaratan a§k... l§te ben ona gizlendim,
ben onun barna kaçtm ve saklandm.
Ey sen, ey benim ve cihann tek van, tek ajk olan sen!
Bak, jü!^üme bak... Göklerime, seni çalm götlerime bak ve
kendini gör! Senden bajka görülecek jey, senden baka
taplacak vücud, senden baka güzellik, hayat ve kudret
yoktur!
Sâmiha Ayverdi, Mabette Bir Gece
21
Cemâlnur Sargut
Sâmiha Ayverdi, Hocasnn Mânâs Önünde YokOlan Bir Ney Gibiydi...
Sâmiha Ayverdi'nin, tarih, edebiyat, felsefe, sosyoloji, eitim ve
nihayet tasavvuf irfanna ilikin hayli zengin okumalar yaptbiliniyor, bu konuda sizin bilgi ve gözlemleriniz nelerdir?
Efendim, Sâmiha anne edebiyat, tarih, mûsikî, mimarî, sosyoloji,
felsefe, eitim ve benzeri alanlara fevkalâde vâkft. Çok yönlü
okumalar yapt kesin. Tecessüsü, merak, ilgileri son derece
zengindi, çeitliydi. Dou ve Bat irfan geleneklerine âinâyd. Bat
modernlemesinin merhalelerini bilirdi. Bizim modernleme
maceramzn ne türden problemler ürettiini çok iyi bilirdi. Tabii
O'nu asl besleyen, müridi ve hocas Kenan Rifâî hazretleri idi.
Tasavvufun, bu yüzylda emzirdii nadir mütefekkirlerimizdendi.
Âcizane bana göre modernleme, Allah'n her an yeni bir e'nle
tecellisinin idrâki demektir. Bu mânâda modernlii halleriyle ve
yaantlaryla insanhk âlemine gösterdiler.
Bugün aziz bedeninin medfun bulunduu Merkez Efendi
kabristanna ismini veren zat kimdir? Sâmiha hanmn Merkez
Efendi'nin irfânî srryla nasl bir ilgisi vardr? Bilgelik yolunun bir
manevî zincir olduu, her bilgenin ayr bir yldz olarak bu zincirin
halkalarn oluturduu biliniyor. Ayverdi, bu irfânî gelenein
neresinde durur?
Benim âcizane fikrime göre, Merkez Muslihiddin Efendi, dünyamn
merkezidir. Bunu kendisine atfedilen u hikâyeye dayanarak
anlatabilirim. Müridi ve kaynpederi olan Sümbül Sinan hazretieri
kendisine bir soru soruyor. Daha dorusu bütün ihvanna bu
soru}Ta soruyor. Dünyada bir gücünüz olsa neyi deitirirdiniz?
Kimi insanlar yalan söyleyenleri yok edeceklerini, kimi insanlar
ahlâkszlar, kimi insanlar eriata uymayanlar, kimi insanlar katil
olanlar ortadan kaldracaklarn söyledikten sonra Muslihiddin
Efendi hazretleri ise dünyadan bir kötü gitse baka bir kötünün
gelmesi için, bir iyi ölse baka bir iyinin domas için dua edeceini
22
Sâmiha Amerdi üe SIRRA YOLCULUK
söylüyor. Bu bak açsnda muazzam bir tevhid anlay vardr.
Çünkü Allah'n yapt her iin doru olduunu ve bir dengenin
kurulmas için dünyada celâl ve cemâlin varolmas gerektiini
anlatr. Adalet dengedir. Darda celâl ve cemâlin olmas
\nLcudumuzda da celâl ve cemâlin bir olup bütünlenmesini
gerektirir. te bu yüzden müridi kendilerine Merkez ismini verir ve
kendisinin dünyamn merkezi olduunu ona bildirir. Pirim
Ahmede'r-Rifâî de "Dünya iki frkaya ajnlsa, yans beni makaslarla
kesse, dorasa dieryans gülsulanyla, f^emt^emlerle jkasa benim için ayn
deerdedir" derken kemâl zincirinde insan- kâmilin merkez noktasna
oturduunu anlatr. Bu noktann 20. yüzyldaki sahibi Ken'an
Rifâî'dir. Müridim tamamen aym tevhid inancyla yaam, herkese
deer vermi, herkese hürmet etmi, yaradlm yaradandan dolay
sevmitir. Sâmiha A)^erdi ise hocasnn mânâs önünde yok olan bir
ney gibi üfleyenin sesine kendini brakan bir merkez noktasdr.
Ama bu ney yeni bir mûsikî olumrmu, bu ses ile insanlar
bü\ailemi, tenzih ile tebih, korku ile ümit, celâl ile cemâl,
ümmetçilik ve milliyetçilik arasndaki sratn yeni tariflerini devrin
ilmiyle bize açklayarak müritlik vazifesini yerine getirmitir. Bir
insan merkezde olabilir, içinde bu inanca sahip olabilir ama bu
Sâmiha Ap^erdi gibi bir mücadele insan olmasn engellemez hatta
"merkebe olmak, mutasavvf olmak mücadele için arttr" der. Bu yüzden
21. \üzyhn aydnlatcsdr Sâmiha Ayverdi. Devri içinde devrim
yapm mürid-i kâmiller Allah'n her an yeni e'niyle tecellilerini
bilirler ve yaarlar. Onlarn bak açsndan din yeni bir mânâ ile
açlr, ite Sâmiha anne mücadelesini bu yeni bak açsndan
yapmtr. Sâmiha Ayverdi bize hem birlii, tevhidi, her eyi sevmeyi
hem de bakalarmn hatalaryla kendi nefsimizi ortaya koymadan
mücadele etmenin yeni eklini öretmitir.
Kenan Rifâî hazretleriyle ne zaman ve nasl tanmtr? Bu ilk
karlamaya ilikin bilgilerimiz nelerdir?
Sâmiha Amerdi bildiimiz kadaryla müridinin huzuruna, "ben her
§eye yeterim" diye çkmtr. Yani müridiyle karlama esnasnda bir
mürid kabulüne hazr deildi. Days Server Bey vastasyla
müridiyle tamt. Bu tamma hakknda çeitli rivâyetier var, yalmz
23
Cemâlnur Sargut
emin olduumuz ey, Sâmiha Ayverdi'nin kendileri ile tantktan
hemen sonra "Efendm" diye hitap etmeye balamasdr. Daha sonra
da Kenan Rifâî'nin evinde çalanlarn bile önünde diz çökerek, "j-/^
ne mutlu insanlarsmt ki böyle bir sultana hiîimet ediyorsunu^' dediini
biliyoruz. Yani O'nun deiimi sanki bir saniye içinde olmutur.
O'nun hakikatinin beklemi olduu mürid, yani hakikati için
gerekli olan mürid karsna çkm ve pudarm krmtr. Bu hadise
Hz. Ali'nin Peygamber Efendimizin emriyle çkt mübarek
omuzlarnda Kabe'nin putiarn kr gibidir. Ken'an Rifâî de Hz.
Ali mânâsnda hayat veren bir mürid olduundan örencilerinin
kalplerindeki putiar krarak onlarn gönüllerini Kabe gibi
temizlemitir.
Yeeni, mutiaka ki hayattaki en yakn dostu, arkada Semiha Cemal
hamm ile ayn zamanda müritlerine biat etmenin zevkini yaamlarve ikisi de nefislerinin arzu ve isteklerini bir anda terk ederek o
akn içine dalmlardr. Semiha Cemal hanm âk, mauk ve akbirleyerek ak kesilince felsefeyle balad hayat yolculuunu faydal
bir enerjiye, tasavvufî aka çevirerek ksack ömrünü muazzam bir
serüven haHnde insanlk âlemine sunmutur. Ama yanmak üzere
dünyaya gelmi olan insanlar vazifelerini tamamlayp kül
olduklarnda insan onlarn yaayp yaamadklar hakknda üpheye
düer ve mücerred ruhun nasd olduunu örenir. Sâmiha anne ise
yanp, tütmeden akn hocasnn mânâ kablosundan geçirerek
dünyay aydnlatm bir kâmil öretmen olmutur.
bn-i Arabi konferansnda tantm bir beyefendi, Sâmiha annem
ile tanma hikâyesini bana öyle anlatt:
''Birgün Sâmiha Ayverdiji Ken'an Rifâî'nin kabrini öperken gördüm
ve çok §aprdm. Kendisini tanmyordum. Sadece Ken'an Rifâî
hacetlerine hayrandm. Sâmiha Ayverdi'nin kitaplan hakknda da
çok bilgim yoktu. Yeni bir ilahiyat örencisi idim. Tabii o devirdeki
bilgilerimle kendisine kabristandan çkarken yanna yanaarak
sordum. Dedim ki, efendim benim bildiime göre me-:(ar öpmek
günahtr. Sit( topraa tapyormu§ gibi bir hûfuyla öpüyordunU':^. Bunun
üî^rine kendileri §öyle cevap verdiler: 'Olum ben bu beyefendiyle
24
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
tantm zaman hiçbir latamdan laberi olmayan bir
insandm. Ama benim nefsimi Rabb'iyle öyle güzel tantrd
ki ve bana öyle bir vicdan alayp beni kendimin efendisi
yapt ki, braku anda topran öpmek toprann içine girip
de ayan elini öpsem hakkn ödemem mümkün deil onun
için beni affet.' dedi. Bir hafta sonra bana kitaplanm gönderdi.
Onun Sâmiha Ayverdi olduunu böylece örenmi oldum."
O dönemde, yani Kenan Rifâî hazrederiyle tant devrede,
çevresinde kimler bulunuyordu? Yol arkadalar kimlerdi, onlarn
irfânî, insanî nitelikleri nelerdi? Nasl bir atmosferdi o?
Dilerseniz kendi muhteem anlatimndan takip edelim. O güzelim
meclisin seçkin insanlarna srasyla bakabm. lk olarak:
'Vrof. Dr. Server Hilmi Bey: Otu^^bej senelik matier medikal ve tejrih-
f^oloji profesörlüü, doku-:^ senelik Ec^aa Dijçi Mektepleri
Müdürlüü ve altmij üç yllk hayatnn bilhassa mânevi disiplini
kabul ettii anndan sonra, temasa giritii her insana, kendinde olan
gür vefeyizli cevherden bol bol ap verdi, adamyetitirdi. Doktor Server
Hilmi Beyi tanyan binlerce insan arasnda 'Bana iyilii
dokunmad, * diyenler olabilir; fakat hiç kimse, 'Bana u fenah
dokundu,' diyeme^ Fakat mürebhisinden ald a§k ve iman, bir
transformatör gibi, onun manevî hayatnda lü^mlu deinmeleri
yaparken, ahsiyetinin ^en, hür, mi^ha meyilli ve aslnda sevimli olan
ksmlarn küçük rötularla olduu gibi brakmtr. Meselâ,
müsrifliini cömertlikte karar ettirmi, hoyratln tatl bir muî^plie
çevirtmijtir.
Server Hilmi henü\ Galatasaray talebesi iken, bir gün annesi, Haliç
vapurunda üniformasnn yakasnda Mekteb-i Sultân ya-:^l bir
çocua rastgeliyor ve 'Olum, 55 Server'i tanyor musun?' diyor.
Çocuk, bolalmak için ine deliine bile râ^ olan biryanklkla: 'Ah
teyze, tanmaz olur muyum? Dayaktan hepimizin cann
çkarr, ' diye cevap veriyor. Yakn akrabas olan Doktor Halit âf^
de onun snfarkadadr. Celimsi^ bir çocuk olduu için iyice e^lir ve
her hafta sonu, aile bu yüi^den mesele halletmeye uradr. Server Hilmi
25
Cemâlnur Sargut
tam delikanllk çann kemâlinde olduu me^niyet senesi, son defa
sadrazamn olunu dövdükten sonra diplomasn almtr, ipe bütün bu
jiddet ve hoyratlk te^hürleri gösteren mif^aç, sonralar, tatl ve mutedil
bir miî^ah çenisinde karar bulmu§tur. Öyle ki, herfrsatta herkese ho§
ve keremli muamele eder, latifeyi ise asla elden brakmad.
Meselâ bir gün, yeeninden paltosunu istemi, o da, paltoyu eteinden
yakalayp sallaya sallaya getirince, bu tertipsi^ harekete içerleyerek,
mürebbisine dönüpyan ciddiyan latife: 'Baku beceriksiz kza...
Paltoyu nasl da ters tutmu. .
.' demij.
Fakat ondan daha a^ latifeci olmayan mürebbisinden: *Ne ziyan
var... cennette de Tûbâ aac ba aadr!* cevabn alnca,
hrpalamak istedii ki':^n müdâfaa edilmesi karasnda sahte bir
hiddetle: 'Evet, ama Tûbâ aacnn cebinde dökülecek eyler
yok!* diye cevap vermipi.
Insanlann çounun bahts^klan, bahtlanndan habersi\ olmalanndan
ileri gelir. Öyle ki çile ve mihnet dediimi^ nice hayat cilveleri vardr ki,
bunlann safa ve nimet olduunu hemen hiç bilmeyi^ Bu yüî^den de
hilkat kanunlan, bit^i, saadet uuruna erdirebilmek için türlü tecrübe
ve denemelere tâbi tutar. Halbuki ellerine bir ölçü verilmij olanlar,
lî^drabn içindeki le^ti tatm olmak suretiyle hayatla ban^mij,
anlaçp âhenge vararak bahtiyar olmuj ve etrafn da bu bahta itirak
ettirmij kimselerdir ki, ijte Doktor Server Hilmi, bunlardan biridir.
'
***
Server Beyefendi, Kenan Rifâî hazretlerine bal olan herkesin
gönlünde hocamzn aynadaki tecellisi gibidir. Mürit, irad ederken
Mevlânâ gibi mürid ister. Dost, halil anla}a Server beyefendinin
muazzam idrâkinden ve akl almaz teslimiyetinden aikâr gözükür.
Her ite efendisinin yannda olmu, merebi efendisine hiç uymadhalde teslimiyeti ve tevazuu ile efendisinin gözüne ve gönlüne
girmi bir sultanm.
Kenan Kifât ve 20. Yü^ln Ilnda Müslümanlk., stanbul yayev, 2003, s. 68-70.
26
Sâmiha A^^erdi ile SIRRA YOLCULUK
kinci olarak Doktor Server Hilmi beyefendinin kaynvalidesi
Münire Hanm. O da Kenan Rifâî hazrederinin mânevi taliminde
yllarca kalm bir güzel insan. Yine Sâmiha anneden dinleyelim:
"eyhülvüfierâ Nâmk Pa^a torunu olan Münire hanm, soyunu
sopunu na^r- itibare almayarak bilhassa onu, dâvasnn çatsn
kurduu en mükül imanlarnda hi-:(meti ve dirayeti ile ilk
desteklemi olanlardan biridir. Görgülü olduu kadar î^eki de olan bu
kadn, ileriyana ramen, bir dergâhn idarecilii gibi çok ar olan
fiilî hiî^metinin dnda bilgisi, kuvvetli hafzas, ^arif nükteleri ve
dirâyetiyle de, günün bin bir î^ahmetiyleyorgun dümü mürebbisine ho
dakikalar geçirtmi olan meclisârâ ve hosohbet bir insan olarak
hayatn tamamlamtr.'^^
'Yalniî^ erkekler arasndan bir Doktor Server Hilmi'nin temsilî
hüviyetini kabul ederken, kadnlardan da, bu harmann en klçksz
olarak, bir Naî^l hanmn varlks^ varln, en saf, en garaî^s^ ve
serdengeçti birakn örnei olarak ele almak, bir vicdan borcudur.
O Nasl hanm ki Evrenos ailesinin, modem ve medenî •:qhniyetle
yetimi evlâtlarndan biri ve Ken'an Rifâî'nin halifelerinden ve bir
istanbul çelebisi olan Cemâl beyin ^evcesidir.
Na^l hanm, içinde, deil yalnn^ kendisinin, hemen bütün beeriyet
âleminin kirlerini yourup temizleyecek büyük bir ak tar. Onun
içindir ki hesaba kitaba yanamadan, mülâhaza ve tereddüt
geçirmeden, iki dünyay da bir pula satp ölçüsü^ bir ufka atlam
geçmitir.
ilk gençlii bir iir ve güzellik havas içinde geçmi olan bu z^rif ve
kibar kadn, bir ^Ç^manlar istanbul mesirelerinin ve bilhassa Boaziçi
mehtaplarnn sa-^ ve sö^gönüllüsü, tabiat evkinin kanma^ ve doyma^
tenesi olarak kendini o zevkten bu ^evke atarken, hep arad bir ey
15Ken'an Kifâî ve 20. Yüzyln Ipnda Müslümanlk, stanbul,yayev 2003, s. 74-75.
27
Cemâlnur Sargut
vard. Sankigö^ü hagl bir körebe idi deyakalamak istedii meçhulü el
yordamyla anyor, kolluyor, bulmaya çalnyordu.
Naf^l hanmn o devrin edebiyatna iyi bir örnek olacak yaî^lannn
birinde föyle birpasaja rastlyoru-:^:
**Ak... bu kelime, ruhumun derinliklerine dalyor, orada
kendimin de varhm hissedemediim mânevi arzulan tenvir
ediyordu. Gönlümde en derin bir nokta botu. Onu neaaa-
y dârat, ne de bütün ecrânuyla semâvat doldurabiliyordu. Onokta, mevcudiyetimin en ince zerrâtma kadar sükûnet ve
haz getirecek bir varhk, bir ak bekliyordu. Bütün hislerimi,
düüncelerimi ancak bu akn frças telvin edecekd. Ey
Hâlik-i kâinat! Nerede o ak?"
Na^l hanmn bu devrini, kelimenin tam manâsyla, imlenmemi ham
bir mücevher madenine ben':^tebiliri^ Öyle ki son derece yengin ve
istikbal için vaatlerle dolu kymetli bir maden. Fakat istifade
edilemeyecek derecede çapakl ve tehlikeli denecek kadar mükül bir
kuyu. Buyüt(den de ne kimse o haî^ineye el uzatabiliyor, ne de kendisi
kendini bulup etrafna bir eyler databiliyor. Halbuki onun oldu olas
en belirli vasf cömertliidir. \^ermek, maddî manevî vermek, belki de
bu gökkubbenin altnda ona en î^âde ha-:gefiren bir keyfiyettir.
Vermek istiyor. Fakat hanlarndan külhanlarndan gelen irattan
baka kime neyi verebiliri Fienü^ mânevi altnlar gönlünün
derinliklerinden çkarlp kesilmemi, sikke vurulmamtr ki istedii
gibi saa sola avuç avuç datsn. .
.
te günün birinde bu madeni, bir potaya atlp temizlenmi ve bütün
ihtiam ve zenginlii ile insanolunun istifadesine ar^dilmi görüyoruz
insanlar sever ve yürei içinde en scak köeleri beerin zdraplanna
açarken, cemiyet de bu fedakâr, vefal ve feragatli insan tâzjm
etmektedir.
Nazl hanmda en dikkate deer taraf, dâima kütleyi ön plana koyup
kendini en geriye atmas, hatta varln çok defa tamamyla
silebilmesidir.
28
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Fakat mukadderat, kendisine, insanlk ajknn yalnt^ ^drab nasip
olmuj bu müstesna kadna, bir de sepetini kaybettirmek nasibini ilâve
etmek suretiyle onu hiç de alpk olmad maddî çilelerle de
tartaklamtr. Kendisi de bu mukadderat cilvesini §u sö':(lerle karjilar:
*Ya Rabbi, senin hüsnün âka ne füsun okumutur ki rahat
terk edip mihnete, safây koyup cefâya raz oluyor?'
1914 harbinin çetinyllan içinde kocas çalamayacak kadar hastadr.
Yetinmekte olan üç evlâd vardr. Hele ana-baba bergü^ân emlâkine
gö) dikmi§yakn akrabalaryla uramak hiç de onun kân deildir.
Çejitli sebeplerle çabuk çabuk eriyip giden hanlar ve konaklardan
sonra, kendisine küçük bir irattan bajka bir de diplomas kalyor ki,
ipe bu kâtparças nihayet onu bir ilk mektep hocalna götürmütür.
Böylece de Na^l hanm, yirmi seki^ sene etrafn sarm§ küçücük
insanlarla beraber bir tâlim ve tedris çats altnda görüyoru^
Burada, garip olduu kadar dikkate jâyan bir vesikay, onun ahsiyeti
hususlann çocuk psikolojisinin basit, fakat ja^ma^ zaviyesinden
seyredebilmek frsatn verdii için koymak istiyoru^. 1949 klnda,
Na^l hanmla ayn evde otump, bir flamanlar da hocalk etmi§
bulunanyajl bir hanm vefat etmitir. Bu hadiseden birkaç gün sonra,
artk genç bir muharrir olan eski talebelerinden Çetin Oî^knm
ismindeki genç, yanllkla, ölenin, bir vakitler kendisine hocalk eden
Na':(l Hanm olduu haberini alarak 6 Ekim 1949 tarihli Bayram
gazetesinde §öyle birya^ nejretmijtir.
*Nazh Öretmen
Dünyaya insan küçük küçük hçkrldarla geldii halde,
giderken gülerek, ya alayarakgidiyor.
Bir iddiaya göre, insanlar cehenneme gideceklerse, gözleri
açk yüzleri buruk buruk olurmu. Eer cennete
gideceklerse gözleri kapal, yüzleri tatl bir tebessümle
süslenirmi.
Nazh öretmen. .
.
29
Cemâlnur Sargut
O öldüü gün herhalde yüzü en tath tebessümle
çerçevelenmiti. O beyaz, o ho, o müfik yüzde senelerin
iyilii, senelerin efkati ve senelerin fazileti yuva kurmutu.
Beyaz saçlar, beyaz yüzü ve beyaz elleri ile sanki beyazn
fazilet rengi olduunu ispat ediyordu.
Onu çocuk yamda tandm. Yirmi sene önce, anamnelinden tutup "Gitmeyeceim. Gitmeyeceim. .
. " diye
tepinmemi bir elma ekeri ile avuttuu çocukyamda.
Hrka-i erif Camiinin karsndaki OnDokuzuncu
llkokul'un önündeki ark usulü geni sundurmann
parmakh kenarnda, onu efkat dolu eliyle sar saçlarm
okarken tandm.
Zengin miydi, fakir miydi? Bilmiyorum ama Karun kadar
zengin, bir peygamber kadar cömert gönlü vard. Bayram
sabahlan tepeden trnaa kadar kendi parasyla giydirdii
fakir talebelerinin altn sars veya siyah saçlarn kendi eliyle
tarayp okamas, en büyük zevki gibi gelirdi bana. Bayram
sabah arefe gününden giydirdii yirmibe-otuz çocuunavuçlarna bayram harçlklarn sktrp, ceplerine
yemilerini doldururken dünyann en büyük hazznduyuyordu.
Bayramn devam müddetince, yine Hrka-i erifteki evinde,
tencereler sâde çocuklar için kaynar, odalar, sofalar ve
salonlar bir mektep cvltsna bürünürdü.
Galiba zengin çocuklaryla pek alâkalanmazd. Belki de bize
öyle geUyordu. Bin bir ihtimam ile yoksul yavrularn
üstlerine titredi. Onun snfnda bir yeknesaklk hâkimdi.
Bütün çocuklarn yüzlerinde tebessüm, bütün çocuklarn
gözlerinde saadetparlard.
Hiç unutmam, bir kurban bayram günü yine 25-30 çocuk.
Nazl öretmenin sofrasnda misafirdi. Bir gün önce
yanllkla giydirmeyi unuttuu bir çocuk boynu bükük ve
30
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK'
nemli gözlerle yemek odasna girince, yal öretmenin
dünya bana ykld. Çocuklar hem ark söylüyor, hem de
kavrulmu kurban etine kak salhyordu. Bir ksm, eti ve
pilav bitirmi, konsolun üzerine sra sra dizili zerde
kâselerine bakyorlard. Nazh öretmen hiçbirine
sezdirmeden sofradan kalkt ve o srada koridorda oynayan
mavi ceketli beyaz pantalonlu küçük bir çocuu kolundan
tutup yan odaya soktu.
Biraz sonra elinde mavi ceket ve beyaz pantolonla, unutulan
çocuun yanma geldi ve kendi eliyle elbiseleri giydirdi.
Içeriki odada don, gömlek kalan küçük arkadamz, Nazhöretmenin torunu idi. Unutulan çocuun boynu dikilmiti,
nemli gözlerini sevinç parltlar kaplad. Artk Nazhöretmen de gülüyordu.
Evet, Nazh öretmen zengin miydi, fakir miydi? hâlâ
bilmiyorum. Fakat inandm birey var: O, hergün olduugibi, bilhassa bayram günleri sevindirdii çocuklarn minnet
duygularna bürünerek imdi mutlaka cennetin en
baköesinde, mânevi zenginliin en yüksek
mertebesindedir.
'
Gerçi bu makale Na^h hanm hakknda gü^el bir ehâdettir. Fakat
bu büyük kadn kendi için söylenecek en gü^l sö^ü kendi söylemi ve
hayatnn gayesini ju cümlelerle ifade etmitir: *Ben, maksudumun
maksuduna hizmetle mükellefim ve akmdan bu suretle
müstefit olmaktaym!^^
•kifk
• Sanrm isminizin belirlenmesinde de hissesi var...
Evet efendim... Benim yönümden baknca hayatmn en önemli
ahsiyederinden biri olan Nazh annem, ruhumun vücut giymesinin
sebebi. Öyle ya ben hereyi bir sebep üzere halk ettim diyen Allah,
Kenan Rifâî ve 20. Yü^tln Iptnda Müslümanlk, stanbul,yayev 2003, s. 76-83.
31
Cemâlnur Sargut
Nazb anne gibi bir Sultana sebep dememe kzar m? Tam elli alt
sene evvel dokuz senedir evladan olmayan Ken'an Rifâî âkls kar
koca Nazl annenin bir isteiyle karlatlar. siz kalm bir ihvana
babamn i bulmasn istiyordu Nazl annem. Babam forslu bir
adamd ama yaadm sürece forsunu kullandn görmedim. Nazlannem ise ondan nefsine ar gelen bir eyi yapmasn bekliyordu.
bulmak için siyâsî gücünü kullanmas gerekiyordu bir de borç içinde
olduu halde iini bir süre brakmas gerekiyordu. Babam mürit
vekilinin emrine boyun eerken "akl kurbân- küm pî§-i Mustafa"
(aklm Mustafa'nn önünde kurban et) diyordu. Ama teslim olan kii
Allah'n yardmndan uzak kalabilir mi ki? Babam da i bulmaya
Ankara'ya gittiinde snf arkada olan ticaret bakan ile karlar.Bakan bey babama merak etmemesini ayn gün öleye kadar imeselesini halledeceini söyler. Öleyin müjdeli haberi alan babamertesi sabah istanbul'da olduunda Nazl annem haberi örenince
mübarek ellerini açarak Allah'm bu güzel çifte hasarl bir evlât ver,
diye dua eder. Annem o ay hamile olduu müjdesini alr ve hiç
armaz. Daha sonra Ken'an Rifâî ve Hatice Cenan Sultan
tarafndan üç kere tekrarlanarak rüyada verilen "Cemâl" ismine Nazlanne "Nur" ekleyerek adm belirler.
Daha sonra hayatmn en önemli güzellerinden biri olacak olan
Nazb annem, sanki sadece doumumu hzlandrmakla kalmam,kaderimde yazanlar da ortaya çkarmü. Defalarca bana 'sen
öretmen olacaksn!' derken bunun ezelî bir nasip olduunuhatrlaür. Vefatndan bir hafta önce Adana'ya iki senedir siyâsî
mahkûm olan babam ziyarete giderken kendisine uradmdadördüncü snf karnemi görmek istediler. Bana döndüler, kzSemiha Cemal'in Güldemeti adb kitabn uzatülar ve
öretmenbimin özelbini bebrlediler. Vefat etmeden bana, aknöretmeni olmam gerektiini anlaüyorlard.
Kendisi ile ilgib en önemb hatralarmdan biri ise, alü yamdazafiyet geçirdiim ve uzun süre }aiksek ate ile yataktan
kalkamadm bir devrenin sonunda ilk doktora gidecek gücü
kendimde bulduumda krmz kadife incilerle ib elbisemle beni
gören doktorum "esmere al bala, geç karcsna ala" derken, kendimi
32
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
dünyann en güzel alt yandaki kz olarak gördükten sonra
anneme, beni Nazl anneme götür dediimi hatrlyorum. Beni
büjoik bir evkle karlayan sultanm; "Cemalrmr'cuidm hu gü:^l elbiseni
çkart da tandm hirfakir çocua verelim" derken bana vermeyi daha o
yata örettiini hatrlyorum.
Nazb annem, Ebu Bekir'cesine, ölmeden önce ölme derecesine
ulam ve bu âleme müridine ahitlik etmek için gelmi bir
sultand. Benim mânâ anam, sevgilim, çocukluumun huzur
kaynayd. Nazl anne benim için efendimi ondan tamdmüçlünün ikincisiydi. Onun efendisinin her hâlini tecellî ettiren
inamlmaz güzel yüzü toplu ve iki kat olmu mübarek vücudu ve
bacandan akan iltihaph irinleri göstermemek için üzerini örttüü
battaniyesi benimle birlikte yaayp ezelden ebede tanacak
hatralarm arasnda. Duasyla doumumun sebebi olan Nazl
annem evlâdn 34 yandaki Allah sevgilisi, âlim, âk kzn sonra
da çok sevgili olunu kaybettiinde Allah'a ükreden "ne §ansly^ ki
Allah ajkyla öldüler" diyen bir sultan. Bütün insanlk âlemine mabm,
mülkünü, ilmini, evlâdarn, evini muhtaçlarla paylamamn zevkini
öreten bir sultan. Hayatnda hereyden vazgeçtii için balayacak
bir devesi bile kalmad için bugün "mülk kimin?" sorusuna dünya
âleminde cevap verip, ezelî ve ebedî hayan kazanm bir sultan.
Ken'an Rifâî'nin etrafndaki insanlar snrb deildir. O, zat irki
yapmayanlardan olduundan âlim, cahil, mümin, münafk, zengin,
fakir her tür insan etrafna toplayanlardandr.
Semiha Cemal hanmefendi kimdir? O'nun manevî ahsiyetinden
ve irfanndan söz eder misiniz?
Efendim benim anlatmm âciz kalyor. zin verirseniz, yine gönül
annem'in kudretli kalemine bavurahm. öyle diyor:
"Semiha Cemal, Ken'an Rfâ'yi /// dünja tarihinde misline a^
rastlanr bir a§k, anlayij ve imanla sevdi. Fakat junu unutmamak
lâ^mdr ki bu sevginin esasn, mayasn Semiha Cemal'in onu görüj ve
anlayp, onun dâvasna itiraki, kendi varln onun varl ile
ayniletirme arzusu tekil ediyordu. Evvelâ unu örenelim: Onu
33
Cemâlnur Sargut
tamymcaya kadar Semiha Cemal kimdi ve ne §erâit içinde
bulunuyordu'? Semiha Cemal Ken'an Kifâi'nin ülfeti halkasna
girmeden evvel kendi kabuunun içine çekilmi, ferdî ve küçük sürurlan
ve elemleri ortasnda mahpus, insan olarak vaf^eli olduu hususlardan
habersi':(j gü^el, marur, kayts^ ve tipik bir aristokrasi çocuu idi.
Hdi^ olduu kabiliyetler usta biryapcnn eline düjmeseydi emsali gibi
kendi içinde kaybolup gidecekti. Bahtl bir çocuktu kiyolu ehlininyolu
üstüne düjtü. Ayn mânây içlerinde tanyan ve tpk Mevlânâ ile
Hüsâmeddin Çelebi'de olduu gibi hoca-talebe hüviyetleri ortasnda
biribirini bulan bu iki varln mânâlarm tanyp birbirlerini
sevmelerinden tabiî ne olabilir'? Fakat Ken 'an Rifâî için bu sevgi bir
netice deil, bir balangçt. Zira her peyden evvel yapc bir karakter
tapyan bu mürit, içinde tand cevheri, hayatnn ö^ünü, hikmetini
nakletmeye râ^ olduu bu topra, emânetini kabule müsait bir ':^min
haline getirmeye koyuldu.
Onun naî^annda Semiha Cemal her an temasta olduu insanlk
âleminin iyi bir numunesi idi. Onunla bili^ik olduu nispette bu
numunenin temsil ettii kütle ile de temasn temin ediyordu. Semiha
Cemal'in varl onu insanlk âlemi ile al§ verite tutan bir köprii
mesabesinde idi Bunun için bu varl tanmas iyilik ve fenalk
hudutlarn, kabiliyetlerini, tar^n ve cinsini tayin etmesi, böylece de
eksiklerini tamamlayp gediklerini kapamas lâ^md. Ve gene bunun
için, insanlara karp her î^aman ve her §artta tatbik edegeldii bir tek
çkar yol biliyordu: Mevzuunu sevmek, severek ajkla imlemek ve
gelipirmek. I^e evvelâ onun yanm kalm§ tahsilini tamamlatmakla
balad. Ve dads, lalas, arabas tamam olmadan sokaa çkmak
külfetini ihtiyar etmeye almam olan bu küçük k^ ondan aldevk ve ilhamla çalmaya koyuldu. Mezuniyet imtihanlarn vermek
için aylarca, haftann hergünü çalt, didindi. Ba^^an gününyirmi dört
saatinin on ikisi kyasya Rahmetli bir çalmayla geçiyordu. \ aknlanodasnn geceyanlarna kadar dinlenmeyen ndan endie ile bahseder
oldular. Fakat Ken 'an Rifâî eline ald mev^uun kabiliyet hudutlann
bildiinden sesini çkarmyordu. Me^niyet imtihanlan biter bitme^
Semiha Cemal Darülfünun'un Felsefe ubesine kaydoldu. Hocas bir
defa te-^âh kurmu ve aradan çekilmiti. Zira artk biliyordu ki o,
34
Sâmiha A^-verd üe SIRRA YOLCULUK
kendi kendine imleyecek bir çark haline gelmitir. Örenme ve öretme,
sevme ve sevilme, faydalanma vefaydalandrma at^mi ve a§k, içinde bir
meale gibi tututurulan genç h;(jayndan çekilen bir ok h^ ile emsali
arasnda dikkati çeken bir muvaffakiyetle herkesi ve hatta ^man
flaman kendini de hayrete düürerek Dârülfünûn'u bitirdi. Ye meftun
olduu fakülteye ruhiyat asistan oldu. Fakat bir müddet sonra daha
genç talebelerle çalmay tercih ederek liselere geçti. 1926 'dan 1934 'e
kadar devam eden sekiî^ senelik hocalk hayat içine hakikaten
muvaffakiyetler sdrd. Barnda tutuan irfan mealesini önüne gelen
heryerde ve herfrsatta uyandrmaya çalt. 1936 'da hayata göklerini
kapad î^aman Epiktet, Hayât- Beer yahut Kevs'in Tablosu,
Fedon, Alkibyad, Apoloji, Kriton, Hipyas, Otifon, Mark Orel,
gibi klâsikleri lisanm:(a kendi bana ka^^andmm, aynca, Hayat,
Mihrap gibi mecmualarda munta^aman neriyat yapm ve AkPeygamberi, Ak re Güldemeti isimli üç telif eserya:(mt. Küçük
insan hayatnn aayukan on senesi içine sdrlan bufaaliyetin, iyice
düünülecek olursa, gerçek bir muvaffakiyet olduu görülür. Fakat
Semiha Cemal'in elde ettii bundan daha büyük bir muvaffakiyeti
vardr: O da mânasn bulmas, insan olmann omu^anna yükledii
mesuliyetlerin uuruna ermesi ve bilhassa bakalar için yaamak
bahtiyarln elde etmesidir. Kenan Rifâî ona gösterdi ki her birimiî^
varla ait en gü^l eyin asln, cevherini kendi içimi-:^e tayoru^ ve
çou :^aman onun gölgesini, kopyesini hâriçte aramakla vakit
geçiriyorum^. u halde her eyden evvel insann kendi içi ve kendi benlii
ile temasa geçmesi, kendini bulmas lâ^mdr.
Bu ünsiyet ve müareketi temin ederken Ken 'an Rifâ talebesinin vücut
tarlasnayeni tohumlar atmam, ancak uur altnda uyuklayan ve gün
na çkmak içinfrsat bekleyen tohumlan uyandrarak onlara hayat
ve gelime imkânlar salamtr. Ye bunuyaparken, bir mürebbî, bir
kâif, bir yolgösterici liyâkatiyle hareket ederek, onu dünyann herhangi
bir köesine geliigü^l atlvermi birfâni, bir deersi-:^ varlk olmaktan
kurtarp t^aman içinden akan hayatn manâl, uurlu birparças haline
getirmiti.
imdi Semiha Cemal insanlarn içinde, onlarla, hayatla ve kendi
kendisi ile giritii mukavelelere sâdk bir talebe, dâvasn
35
Cemâlnur Sargut
paylanabilecei bir dost ve yorgun bapm dinlendirecei bir insand.
Hayatnda Semiha Cemal'e, bu bakmdan ne kadar ehemmiyetli bir
yer verdiini bir mektubundan aldm^ §u ibare ne kadar gü^l
belirtiyor: '...vapur uzaklayordu sana dürbünle bakyordum.
Dedim ki dünyann zevldni adesesinden seyrettiim
teleskopum görünmez oldun, dürbünle de seçilmez oldun,
hayalin bu cihana smaz oldu. ' burada §u sual akla gelebilir:
Ken'an Rifdi bu alperi^i yapmak için neden bir kadn tercih etti?
Bunun cevab haî^rdr. Çünkü o daha evvelyapt tecrübelerde görmüj
ve anlamt ki fikir, his ve iman alij vericinde kadn, erkekten daha
müsait bir mutavasst, daha verimli bir ^mindir.
Onlarn hayatlarnda en esasl unsur karlkl ahenk ve anlayij vasf
idi. Birbirlerine kaq benlik hudutlarn kaldrm ve döküldüü kabn
peklini alan mayi gibi birbirlerinde §ekil bulmulard. Bu hakikat
Ken'an Rifâi'ye, 'Dün Beyolu'nda seni gördüm, geçiyordun.
Benim ifademin aksi dedim' sökünü söyletecek kadar onlar için
sarih ve aydnlkt. Hocas ona föyle diyordu: 'Benim bir zevkim
var, bu da sana irfan öretebilmektir. * O î^aman Semiha Cemal
soruyor: 'Buna karlk ben ne yapaym?' Ken'an Rifâi'nin bu
suâle verdii cevap udur: 'Ben senden çok birey istemiyorum;
ancak, nefsini arkaya atmay ören. Sen bir yudumda
doyanlardan olma! Resûlullah "Mâ arefnâke hakka mârifetik"
diyor. Onun için sen de durma ilerle, beni sev, beni sev dben de seni seveyim. Yalnz, bu 'teni sev "in mânâsn iyi
anla. Beni sev demek, sevdiklerimi, bütün insanlar, ala,
Allah' sev demektir. '
Ken 'an Rifdi, Semiha Cemal'e hayat ve varlk cevherinin insann kendi
içinde, öt^ünde olduunu öretirken Semiha Cemal'de ona kendim
gösteren, onu kendi varlnn uurunda tutan bir ayna olmu ve
ayaklarn topraa balamt. Bir taraftan hocasnn elinde tuttuu
irfan mealesi altndafeyi^lenirken bir taraftan da onayoldalk ediyor
ve onu yalnr:^; ürkek, mahzun ve yorgun gördüü her ':^aman, eski
günlerde annesinin yapt gibi, imanl insanlarn kalp hu':^uru ile
sesleniyordu: "Seninle beraberim, sana inanyorum, yalnz
deilsin." Evet! O bu teminata ^aman flaman bir küçük çocuk
36
Sâmiha Ayverd üe SIRRA YOLCULUK
çâresi^igi ile muhtaçt. Semiha Cemal hocasnnyannda, hem idealini
gara^^hir samimiyetle benimseyerek ^yapc kadn" olabilmek, hem
de ona karji yoldalk ve analk duygulanm müjtereken seferber
ederek, yaratmlk kisvesini muhafaza etmek gerektiini hissetmiti.
Bu suretle yolu büyük adamn yoluna düjen her kadnda olduu gibi,
tarih ve insanlk karcsnda Semiha Cemal'in omu^^anna da birçok
vat^eleryükleniyordu. Bir defa Ken 'an Rfd'nin kolay kolay tesir ve
nüfu^ edilemeyen ahsiyeti binasn tavaf edecek, ke^edecekti. Sonra
onu heceleyip örendii kadar kendisine de gösterecekti. Zira Ken'an
Rifâî'nin çetin ve sökülme^ bir kitap olan kendi varln
bankalarndan dinlemeye daima muhtaç olan nev'i jahsna mahsus bir
veçhesi de vardr. Ondan sonra bir adm daha ileri gitmek ve beraberce
okunup anlamaya çalijilan bu kitab âlem halkna okutmak, tefsir ve
tahliliniyapmak icap ediyordu ve herhalde kendisine tevcih edilen asl
va:^e de buydu. Bu bakmdan Semiha Cemal ömrü boyunca hocasnn
en salahiyetli, en aydnlk fakat her ^aman en mütevâî^ müfessiri
olmujtur.
Esasen ona ayak uydurmann, onunlayollara düzmenin büyük güçlüü
buradadr. Fakat bu güçlüü yenebilmenin, insan ölümsüzlüe
götüreceini de biliyordu. O, 'Böyle benim gibi seven bir vücut toprak
olama^ belki de ben vücudumu toprak olmaktan kurtarmak için bu
kadar seviyorum. Ben ölsem bile a§km asrlara intikal edecek kadar
kuvvetlidir. Çünkü ben de onu bankalarndan intikal ettim, bende
balayan bir ^ey deil bu! Ben ona, gelmi§ geçmij bütün insanlarn,
bana miras brakt bir ruh ^^enginlii, bir ruh asaleti ile balym. Bu
emaneti kendi alkmla t^nginle^tirip, besleyip gelecek nesillere
devredeceim" diyeya^or.
Semiha Cemal Hanmefendi, Efendisinin sonsuz akn idrâk edip
yaayabilen, aabeyinin deyimiyle mücerred bir ruhtur. Onlar, bu
âlemde gözükseler de insamn elinden kaçan latif bir tecelli gibi varla
Ken'an Kifâî ve 20. Yü^ltn îpmda Müslümanlk, stanbul: Kubbealt Neriyat,
2003, s. 240-246.
37
Cemâlnur Sargut
yok aras sultanlardr. Bu gibi mucize böylesine bir mânânn,
Efendisinin ilmiyle maddeleip bugün bile misli görülmemi eserler
vermi olmasdr.Lutuflu valide bölümünün sonundan buraya
çektik.
Lütfîye anne de zannediyorum Ayverdi'yi çok etkilemi bir
ahsiyet...
Evet... Sâmiha anneyi etkileyen çok mühim insanlardan birisi de,
belirttiiniz üzere. Efendisinin hamm Lütfye annedir. Lütfye
anneyi''
'Lütuflu Valide" diye yazm Sâmiha anne. Ve Küplüce'deki
Kök kitabnda öyle anlaüyor:
'pe o erin sunduu Kevser §arah ile dünya kederinden annm§ bu
bahtiyar hekim, vîrân gönlünü mâmur etmi§ rehberinin efne de öyle
hagh ve saygl idi, herkes bu mübarek e§e Lütfye Hanmefendi derken
bu a^-: dostu onu Lütuflu Valide diye çarr, nahif ve nâ^k yapl
kadnn eksik olmayan bedenî dertlerini ihtimam ile takip eder, ilâçlar
ve çâreler bulurdu. (Burada hekim olarak Ziya Cemal Bey '/ anlatyor.)
Lûtuflu Valide öyle bir valide idi ki muamele ettii halkta Hakk'
görür, onun için de gö':(ünün ve gönlünün seçtii, nokta §a§mayan bu
anlayp olurdu. Komularna uzayan eli, penceresine gelen kularla,
yavrulayan kedilere dahî yetiir, böylece onlarn da imdadna koar,
yapabilecei hiçbiryardmdan geri kalmat^d.
Lûtuflu Vâlide'nin balca kalkanc, onun, gerçeklere teslim olmay
bilmesinden kaynaklanmak idi. O, hakikati görerek inanp tanrken
gerçeklere itaat etmesini ve teslim olmasn bilen müstesna yapda bir
kadnd.
Kendisini çekip bu kapya getiren ulu erin anas olmak erefiyle
ereflenmiyücelerin yücesi bir sultan hâtûn da (Hatice Cenan Sultan)
Lûtuflu Valideyi, ecelden ebede sürüp gidecek olan insanlk ve ak
terbiyesi potasnda piirip saf ve arnm kalbna dökerek eine ender
rastlanan bir ekil ve surete sahip klm bulunuyordu. (...)
Lûtuflu l'âlide'nin çok iyi bilerek uyduu bir hayat gerçei de u idi.
nsan oullaryla giritii muamele ve münâsebette ine ucu deer demet(^
38
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
bir balon gibi sönüveren dostluklara itibar etme-:^ dostlarm mevki gibi,
refah, servet gibi, güîieljü^ gü^l sesten birinin eksilmesiyle bitmeyen
ainalklar arasndan seçmeye meylederdi.
l^ûtujlu V âlide, âlemlere ana olarak gönderilmi o pnar huylu büyük,
yücelerden yüce hâtûnun yol gösterici muhabbet, efkat ve
mürebbiliinden öylesine bol su içmi ve ona tâbi olmakla elde ettii
ka^^ançyamaya verdii nefsânî varlnn altndan çkan öyle gür bir
pnara ben^^emi bulunuyordu ki, dünyaya pk saçan o rehber ve önden
gida ulunun anasna tabî olmakla dünyâya geli ve gidi macerasnn
srrna erierek benleri a^ bulunan bir müstesna oluvermiti. " ^^
BZ Lütfye annenin Efendimiz tarafndan son derece sevildiini ve
önemsendiini biliyoruz. Kendileri Lütfye anne Çerkez olduu için
alt ay gibi ksa bir zamanda Çerkezce örenerek eine kendi
lisanyla hitap etmenin zevkini yaamlardr. Lütfye annenin en
büyük özellii einin örencileriyle çalmasna müdahale etmemi,
kskanmak bir yana onlarn eitilmesi için eine destek olmutur.
Ak Budur adl Semiha Cemal ve Sâmiha Ayverdi ortak eserinde
Lûtuflu Valide'den öyle bahsediliyor:
"Süde'nin vücudu, tecessüd etmiferagat ve haynn kendisi idi. Genç k\ona, minnet ve ükrann fevkinde bir hisle mütehassisti. Meryem için
Sûde, samadanî bir deva idi.
"
Burada Sûde Lütfye anneyi, Meryem ise Semiha Cemal'i temsil
etmektedir.
Abide ahsiyetler adh eserinde Sâmiha A\^xrdi Lütfye Anneyiöyle anlatr:
"Mtuflu Valide ne âlimdi, ne âir, ne de mevki ve öhret peinde
koan bir kimse. Ama gerçek hedefin, hak ve hakikat olduunu
biliyordu.
18Sâmiha A)'\'erdi, Küp/üce'deki Kök, Ankara: Hülbe yaynlan, 1989, s. 113-115.
39
Cemâlnur Sargut
Hamurunda, müshet kadar menfî elemanlara dayer verilmi her insan
gibi, elbette onun da iyiliklerle mücadele için frsat bekleyen kötülük
meyilleri vard. Fakat daha ilk gençliinde verdii mânevi savakla o
bunlar e^i§, tepelemi ve uuraltn menfî ve ykc duygulardan
temizleyerek engelleri atlamt. Onun için de bu rahata kavumu ve
yapcfaaliyetleri için ^aman ka^nm huzurlu kadn, adalet, insaf ve
muhabbet basamaklarn kolaylkla trmanarak sevginin ^rvesine
çkm, hak ve hakikat duranda karar klmt.
Onun için de kimseye kini, dümanl ve kötülüü yoktu. Olamad
da. Saffet, ihlas, vefa ve cömertlik âbidesi olan bu büyük kadn,
insanlar sever, hayvanlar sever, efkat ve dostluunu hiçbir
yaradlmtan esirgemeden be^lederdi. Onun katnda elini öpmeye gelen
birprenses, evinesnm biryoksuldan daha üstün muamele görmeî^di.
Souk k günlerinde titreyen elleriyle haydad çay, etrafnda
bulunanlara, adetâ yalvarrcasna ikram eder ama bu ikram halkas
içine, mahallesinin çöpçüsü, sütçüsü, bakkaln çra da girerdi.
Kedilerin cieri, kularn yemi, muhtaçlarn yiyecei, giyecei derken
aylk âidât bir haftada tükenir, ama o ne yapar yapar, bulur
buluturur gene de verir, gene de eli durma:^ ne yü-:^ünden tebessüm, ne
dilinden tatl sö^ eksilir, böylece de ikramnn, ibf(âlinin sonu gelmeydi.
Bir genç k^ olarak gelin geldii çatnn altnda, biri k^ dieri erkek
iki küçük çocuk bulmutu. Bunlar onun üvey evlâtlar idi.
Fakat ondaki nasl bir üvey annelik anlay idi ki, belki de hiçbir
ana, kendi ö^ evlâtlarn bu ölçüde banna basamazd. Nitekim
kendisi de bir kt^ çocuu dünyaya getirince, ha^r bulduu üveyleri öz
evlât tahtnda saltanat sürmekte devam ederken, kendi k^n daima bu
tahtn basamaklarnda brakrd.
Böylece seneler seneleri kovalaya dursun, birdenbire 1914-1918 harbi
patlak verdi ve ksa ^(amanda da, cephe haline gelen memleketin bütün
hudutlarn kan ve ate sard.
Bu bir muharebe deil, acemî ve gâfl bir iktidarn Osmanl
împaratorluu'nayaî^d ölümferman idi.
40
Sâmiha A)"vrerdi ile SIRRA YOLCULUK
Taht jehri istanbul'da ise, fiâlim olduklar kadar gaddar ve câhil de
olan idarecilere srtlarm dayam bir "harp zengini" snf türemiti.
ehrin gda ihtiyâc üstünde sö-:^ ve tasarruf sahibi olan da bu harp
^(engini denen karaborsac snft.
Vesikayla verilen ekmek çamurdan farks^ etsi^ seb^si-:^ ekersi^
unsuîi ve hububatsn mutfaklar tamtakrd. Böylece de çocuklar,
gençleri, ihtiyarlan, hasta ve alilleri ile bütün bir ehir aç, sefil ve
periand.
'Buyllarda genç bir kadn olan l^ûtuflu Valide ise, arada bir komufolluundan tedârik edebildii tâ^e yumurtalar, eteinin altnda
saklayarak getirir ve kendi k^na göstermeden, bünyece sayfalan üvey
olunayedirirdi.
Onu bu hak ve insaf merke^nde karar ettiren ne idi? Neden kendi
evlâdndan evvel bir emânet çocuu düünüp, her eyin iyisinde,
gütmelinde onu tercih ediyordu. Ediyordu, ^ra Eûtuflu Valide, îman
potasnda kaynayp cürufunu atm, saf ve st^dnlm bir enerji hâline
gelmiti. Bu, içindeyetitii irfan ve hikmetler çatsnn, insanlara hediye
ettii ruh ni^âm, onlan birer yaar prensip haline getiriinin canl
örnei idi.
Kütlelere mânevi dü^en ve asalet veren bu ocak, yllaryl daha nice
koruklar tatlandrp çeni deitirtmi, le^tle beraber devlete de
erdirmiti...'^^
Ken'an Rifâî bu insanlar anlatrken der ki:
"Hakk arayan ve onu bulma yolunda bir müride ulaan kimselerde
böyle haller olurdu. Onlar, kendi vücutlarnn yâni nefislerinin
ormannda böyle ne heybetli, ne dehetli canavarlar görürler; onlarla
pençelemek, onlanyenip doruyoldayürümek için ne urluklara göüs
gererlerdi. Fakat hiçbir mükül ve hiçbir korku onlan büyük
19Sâmiha AjYcrâi, Abide ahsiyetler, stanbul: Kubbealt Neriyâü, 1995, stanbul,
S.256-259.
41
Cemâlnur Sargut
müritlerinin karasnda olduklar ^amanki gibi sarma onun
karpsnda duyulan duyuramad. Çünkü bu heybet Hak heybetiydi.
Çünkü derviin müritte gördüü, Hak tecellîsinden bajka bir ^ey
deildir. (...) Bu görünüte iddiajok, benlikyok, fakat nur var, teva^
var. Yasaca Allah'tan aksetmi bir büyüklük vard.
"
• Siz Lütfiye anneyi tanyan enderlerdensiniz...
Evet, ükürler olsun... Parkinsonlu titrek ellerinden aldm saysz
hediyeler hâlâ evimin bir köesinde durmakta. Lütfiye anne Ken'an
Rifâî'ye e olmann zorluunu bilerek bu vazifeyi en baarl ekilde
yerine getirmi büyük bir insandr. Üvey olu Kâzm amcam onu,
"hakiki annem gibiydi, beni klandan daha çok korur ve kaynrd" diye
anlatrken Efendimiz vefatndan önce ev halkyla vedalarken
yalnz Lütfiye anneyi tekrar tekrar çararak ona olan sayg ve
sevgisini ortaya koymulardr. Mânevi hayatmda beni çok
destekleyen ve varlyla hayatma nee, huzur ve mutluluk getiren,
kendisinde Efendimin tevazuunu gördüüm güzel aabeyim Orhan
Büyükaksoy (Ken'an Rifâî'nin torunu) Lütfiye anne ile ilgili uhâtrasn anlatmlard. Bir gün bankaya onun adna yatrdm cüz'î
bir paraya 75 Lira piyango çkmü. Elimde para konaa gittiimde
kendisini seccadede alarken buldum. Kulaklar duymadndan
benim geldiimi hissetmemiti. Efendisine yalvaryordu. "Efendiciim
sana ne malûm deil ki; çok skntdaym. 75 Ura'ya ihtiyacm var. " Duay
bitirip döndüünde ben gözyalar içinde elimde 75 Lira ile onu
bekliyordum. Allah, sevgilisini seveni korur. Infâkn iki farkl yüzü
olan Nazh annem ile Lütfiye annem 'l^m yelid ve lem yüled"
makamnda olmann zevkini bize yaattlar.
^° Ken'an Rifâî, erhli Mesnevî-i erif, stanbul: Kubbealt Ncriyâü, 2000, s. 194.
42
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Safîye Erol ise. . . Sâmiha annenin çok deerli yolda.
Sâmiha annenin kaleminden sevgili dostuna hitab:
'Virdapm Safiye Erol:
Bir kasr çöktü. Çats, der ü dîvân ykld. Amma ha^neler,
viranelerde sakldr. Gerçekten de huykntnn altndan, onun define
varl âjikâr oldu.
Safiye Erol, dürüst, ihlâsl, imanl, hamiyetli, liyâkat ve î^ekâs
ölçüsünde safi ve masum insand. Ne ki, mühim olan, onun tek tek
saylan vasfilan deil, bu vasfilann antlamas ile kurulmu ahsiyet
yapsnn, bir aya ^ark'ta, bir aya Garp'ta olmas ve iki fiarkl
medeniyetin, kültür vasatlar üstünde tarafis:^ bir tahlil ve terkibin
muhasebesinden sonra da arkl münevver olarak cemiyetin karcsna
çkmij bulunmasdr
Bir serhatli mhu tanyan bu ate§ gibi Kümeli kadn, orta, lise ve
üniversiteyllarn Garp'ta geçirmi olmasna ramen, sâdece metot ve
ciddiyet gibi d§formasyonunda kendini gösteren Batl ruhu, onun a§k,
hamaset ve iman î^rh ile salama alnm olan içine asla i^leyememi§,
aksine, bu derinden derineyanan ocanyalm, Dou 'dan çatpan hava
ile h^ bularak biryanarda hâlinegelmi idi.
Tabiat kânunudur: Hasret, küçük atehleri söndürür, büyükleri ise
yangna çevirir. Garb'n mürekkebini yalayan, fiakat ark'n
an 'anesine bal kalarak, o târihi miras ile nafakalanan bu asil kadn
da, bir yandan fikir daarcn Gap kültürünün verimleriyle
doldururken, biryandan da faaliyet hâlindeki tahayyül ve tefekkürü,
alev alevyanan bir ocak hâline gelmitir.
Safiye Erol, henü:^ genç bir talebe iken dahi bu iki medeniyetin
mukayesesiniyapacak endaze sahip bulunuyordu.
Aikâr ki Bat, mânevi hürriyetini harcama pahasna, bir maddi
kudret satn almt. öyle ki, Rönesans ile alâkasn kendi üstünden
çekip, kendinden ba§ka her ^eye çevirmi olan Garp medeniyeti,
avucunun içine ald maddenin bir nevi esiri olmu^ bulunuyordu.
43
Cemâlnur Sargut
Makineler insann; insanlar makinenin yerine geçer olalheri,
^kasnn, hüner ve îcatlannn ana dü§en Ademolu için, kendi
yapt hu puta tapmaktan bajka çâre kalmamt. Fakat îman
duygusu kishî deilftrî idi. Bununla beraber bir acayip felsefe rü^ân
esip onu mevî(îinden koparnca da, bo§ kalan sahalar, türlü sentetik
îmanlarn ve dinlerin istilâsna uramt.
islâm âlemine gelince, ilim ve idarede kurduuyüksek voltajl karakteri
ile imtihanm vermi ve dünyâya parmak srtm olan Müslüman
ark, §imdi hasmlarnn kyasya hücumlar karpsnda sinip, bir
flamanlar ilim ve tefekkür verimleri ile besledii Garb'n gölgesine
snmij bulunuyordu. O ark ki. Bat dünyâs, karanlklar içinde can
alp can verirken, ilimde, felsefede, sanayide, ticâret ve ^râatte câhil ve
âci^ Avrupa'ya bilmediini bildirmi, görmediini göstermi,
anlamadn anlatmt. Gene bir ^manlar, Frans^ italyan, Ingili^
ispanyol. Alman ilim ve din adamlar, hattâ derebeyleri, prensleri,
Müslüman medreselerinde okuyarak memleketlerine ark irfann
tamlar, ite böylece de, Rönesans'n temelleri atlmt.
Ne çâre ki, meyve ve mahsûl vermektenyorgun düen bir toprak gibi,
can çekilip, çoraklaan ark, bir vakitler cömertçe besledii Garb 'in,
sür'atle elde ettii madde üstünlüü karsnda, gürüm yaralanp, eli
böründe kalm bulunuyordu. Amma u da var ki havada uçan, su
altnda ge^n, kt'adan kt'aya ses alp ses veren ve bir solukta ülkeleri
yerle bir eden bu dev medeniyet karsnda gö-:(ü boyanmasna ve
asrlardr etrafnda gelien ihtirasl hücumlara ramen gene de
derinlerinde saklad irfan ve hikmet cevherleriyle öünerek: 'Bunlar
bende oldukça, srtm yere gelmi saylsa da beni alt edenleri, gene alt
ederimi" diye beklemeyi biliyordu.
ite devlet dükünü ark ve bilhassa Müslüman- Türk camias,
yanm bir kâaneden, elinde dört ucu düümlü bir bohça ile kaçan
afetzedeler gibidir. O kadar ki, bu bohça içinde kalm mâî^
krntlarna bile hakaretle yan bakan bir ^hniyet, dil, din, târih,
mefahir ve an 'ane dümanln i güç etmi bir dalâlet vadisinde at
koturmakta bulunuyor.
44
Sâmiha A}'\^erdi üe SIRRA YOLCULUK
Garb'n her hareketini gö^ kapal benimsemek illeti ile çilyavrusu
gibi dalan millî mukavemet, millî ölçü ve millî juürun ipuçlarn
ellerinde tutarak memlekete dönen Safiye Erol'a, Garp'tan getirdii
yüklü ve yengin fikir muhtevasna ramen huzurlu, daha dorusu
kararl denemeî^di. Zîra, kafasnda ve gönlünde tand tefekkür ve
duyguyükünü birbirine lehimleyecek, perçinleyip bütün hâline getirecek
bir manevî düf^eni henü:<^ bulamamçt. Onun için de ark 'in Garb 'a
üstün olan bu irfan ve açk motifini bir müçahhas varlkta görmeye her
flaman hasret çekmiç, Garp 'tan alacan alm§, u^un yllar boyunca
daarcnayükledii bu hazneyi açacak anahtar aramçt.
O, çok iyi biliyordu ki insanlar, içine dütükleri dalâlet ve gaflet
havasndan syrmak, beçeriyete edilecek hiî^metlerin en mukaddesi idi
Fakat maddenin ve maddeciliin anaforuna kaplm kütleleri
daldklar uykudan silkip sarsarak uyandrmak için arnm ve kemâle
ermi disiplinli bir ruh gerekti ite Safiye Erol'un susu^uu buna,
ihtiyâa bu yola idi. Gene biliyordu ki, evvelâ kendi kendisiyle
hesaplap bir anlamaya vardktan ve kemâl ^rvesine ulatktan
sonra, da tap insanlara hikmet etmek mümkün olabilirdi Evet bu
f<^rveye erimek, hayvânî ihtiras ve ^raplan kontrol altna alm,
safvetli ve ihlâsl kiinin kân idi ite o nirengi noktasna hasret çeken
bu deerli kadn, kütleye ne söyleyecekse oradan söylemeli, oradan
seslenmeli idi. Amma maddeci Garp'tan edindii kariyerin, kendisini
bu ^rveye ulatirmayacan o çok iyi biliyordu. Günlerden bir gün,
artk eteine ve ayana dolar olduunu iddetle hissettii mantnnyükü altnda et^ldii, tefekkür ve tehassüsyollarnn sarpa sard bir
demde yolu Ken 'an Rjfâî gibi bir kurtanamn yoluna düüverdi ve
Safiye Erol denen hu çplak istîdad ve ha^r enerji, derhâl toparlanp
mukadder ölçüyü buldu, e^el künyesinin tâyin ettii kâmil ve nihâî
eklini ald.
Bu elektro-ok hadisesini Ken 'an Rifâî ve Yirminci Asrn IndaMüslümanlk isimli kitaba ilâve ettii kymetli etüdünde isabetle î^ah
eden Safiye Erol, yadsnn balarnda: 'Ken'an Rifâî'yi hârice
tantmak için onun ahsiyetine temel tekil eden üç
hususiyetinden bahsetmeklâzm geliyor' diyordu.
45
Cemâlnur Sargut
'O, evvelâ mistik adam=lomo mysticus, sonra lakîtn
adam=lomo sapiens ve en nilayet miirid-i agâh idi.*
dedikten sonra mistisi^min ilmî ve ciddi i^âhmyapar ve sö^ hocasna
getirerek: 'O, balsi geçen mistik tipte bir âk, bir gerçek
filozoftu. O, cemiyetimizin müahhas hayât, müahhashakikati gibi idi. Sosyal insicamn ebekesini ne dereceye
kadar tanrd, diye sorulacak olursa, bir dokumacnn kendi
tezgâhmdaki dokumay tand kadar tanrd. O, tabiatn
ancak gerçek âklara ayna olan ifresini okuyarak böyle bir
tabiat zemini üzerinde insann nasl ve ne üslûpla yerlemesi
lâzm geleceini takdir etmi kuruculardand. O, zaman ve
mekâna elverili normlar imâl edenlerdendi. Beer kaderinin
ana rotasn bildii için ferdi mukadderat yollarn da yekten
görürdü' diyen Safiye Erol bu kar§la§ma ve tamama ile t^rap ve
buhranlarnn nasl dalp eridiini, bütün varlnda nasl bir ban§ ve
aff- umûmîfrtnas koptuunu, lâtif ve mü^kal ifadesiyle anlatr.
Gene etüdünün bir yerinde: 'Hakîkî efendi bir merkezdir. Kendi
manzumesi içinde tenasübü arm bir peyke: '*Yerine!"
diye kumanda ettii zaman, bu, sâdece bir emir deil, aynzamanda sarho peykin mevziine dönmek için kendinde
bulamad kuvvettir. *
Ijte a^^:^ Safiye Erol da, hayâtnn son demine kadar: 'O, beni
hayâtnda terk etmedi, irtihâUnden sonra da terk etmedi.
Bunca boa çkm mihr-i vefa vaatlerinin topuna kar bir
kefaret gibi, mecaz olan benliimde gizlenmi hakikat paygibi' dedii hocas Ken'an Rfâ] onun vücûdu peykini mev-:qine
döndürecek emri de, kuvveti de verdi ve bu bahâ biçilmet varl,
insanlk âlemine bir âbide gibi ijleyip hediye etti.
Artk Safiye Erol denen ve flaman nehrinin kaynad yerden gelen bu
büyük kadn sustu. Fakat §u gök kubbenin altna brakt uyarc
sesinin ve ^hin mahsûllerinin, bir kymetler buhrannn girdabna
tutulmu§ cemiyete, kyamete dek kulak verecei çok sö^ brakt. Onun
dâima bir sentetik biten tahlilci tefekkürünün altnda yatan gerçek,
Müslüman-Türk camiasnn, kaybedip de, el yordamyla arar olduu,
46
Sâmha A>^^erdi üe SIRRA YOLCULUK
çok defa da aramay bir ^ül, bir gerilik sayd bu hakikatler,
memleket münevverinin dikkat ve uyanklkla üstünde durup çökmesi
îcap ettii hayât düümlerdir. Evet, münevver kütle için Safiye Erol'un
hayatgörücü ve insanlk anlay, memleketin ölüm kalm dâvasnn tâ
kendisidir. Onun için de Safiye'yi bilmeye, tanmaya ve ne demek
istediini anlamaya mecburu-:^.
Üstelik serhatlerin bu yank yürekli evlâd, halk çok iyi bilen ve
halkn içinden ses veren insand. Selisleri, duyular ile kendine
yarayan ve yaramayan seçmekte dâima isabet eden o halk, millî
vasflarndan soyunmu sahte münevveri asla tutma:(. Zira asrlarn üst
üsteyp tabakalatrd ve bir ahsiyetyaps hâline getirdii târihî
deerle silâhl olan büyük kütleler, gü^ rü-:^ârlan gibi göreneini,
geleneini, maksini, mefahirini kavuran yabanc ve yalanc aydna
dâima di bilemitir Onun için de ifahî ve devri kültürilnün kal'as
içinde olan halkn göf^ünde, kendini beenmeyip küçümseyen bu sahte
aydn, îtibâra ve hürmete ayan deildir l^e kendisi gibi edepli, saygl
ve îmanl olmayan, daha dorusu kendinden olmayan bu ukalâ ve
köksü^ münevveri ne sever ne de söküne kulak asar.
Safiye Erol ise, halk tanyan ve memleket realitelerini, yürei kadar
kafasnda duyan gerçek münevverdi. Garp kültürü ile har neir olmubulunmas ona, arkl olmann erefini küçümsetmemiti. kbâl der ki:
'islâm âleminin Garb'a yol almasmda yanl bir ey yoktur.
Zîra Avrupa kültürü entelektüel cihetten sadece slâmkültürünün en ehemmiyetli saflarmm inkiâf etmi hâlidir.
Tek korkumuz, Garp kültürünün d görünüü ile gözkamatrp hareketlerimize sekte \'urmas ve bunun neticesi
olarak da o kültürün özüne ulamakta gerikalmamzdr.
'
Yalnz Müslüman-Türk camiasna deil, bütün bir beeriyete âmilmüterek verimlere gebe olanlarn idrâki, meyveyi douracak çiçein
nebatî uuruna ben^me:^. Onun için de Safiye E^rolgibi bütün ömrünce
atele oynayp eliniyakmam, fakat hâmil olduu emânetin uuruna
varm müstesnalarn, u gökkubbe altnda kudretlerinin infilâk edip
47
Cemâlnur Sargut
cemiyete hayat ve beka yolunu göstermesi, insanoluna hem Allah 'in
rahmeti hem de tebessüm ve iltifatdr.
'
^^Sâmiha Ayverdi, Âbide ahsiyetler, stanbul: Kubbealt Neriyat, 1995,
s.193-199.
48
Sâmiha Amerdi üe SIRRA YOLCULUK
Kapm aç, kapm aç... Sana geldim, kapm aç...
Bu dünyâdan o dünyâdan, aldm boyum ölçüsünü...
E^el, ebed arasnda, nice eyyamge^p to^um...
Samadm dü-âleme, sana geldim, kapn aç...
Yoldapm var, çijt kikiyim, günâh benden hiç ayrlma^.
Tek deilsem n'olur sanki? Yergöksm o kapya...
Bi;^ de al, kapn aç, kapn aç, kapn aç...
Sâmiha Ayverdi, Hanc
49
Cemâlnur Sargut
Hey Koca Sâmiha,
Kitaplarnla Dergâhm Yeniden Açtn. .
.
Sâmiha Ayverdi'nin Ken'an Rifâî ile tanmasndan sonra, mânevi
ve zihnî hayatnda ne türden açlm ve zenginlikler olumaya
balamtr? Bu nasl bir seyir izlemitir?
Efendisi devrin Isrâfli gibi diriltici olan, müridi ise devrin
Mevlânâ's gibi dirilmeye hazr olanlardan olunca kyamet kopar.
O'nun Efendisiyle tanmas kendi hakikatini görmesi için bir
vesiledir. Sâmiha anne maddî ve mânevi açdan Efendisinin
terbiyesi altna girmek üzere hazrdr. Gerçi hazr olduunun da
henüz farknda deildir. Yeeni Semiha Cemal hanmla birlikte
huzura girdiklerinde ikisi de batan aa yok olup yeniden var
olurlar. Bu hal müridin simyac gibi altnn içindeki bakr
eritmesine benzer. Daha sonra Sâmiha anne bu halini Dile Gelen
Ta adb kitabnda "dile getirdiin taj" diye anlatacaktr. Ken'an Rifâî
hazretleri karsnda mânâsna ayna bir hazine bulunduunu fark
edince örencisini maddî-mânevî ilimlerde yetitirmeye balar.
Hocam Sâmiha Ayverdi annemin anlattna göre gece-gündüz
Efendisinin huzurunda tam bir der\d edasyla küçücük bir
taburenin üzerinde devaml not tutarm, Kenan Rifâî hazretieri
yaayan Kur'an olduu için bazen hikâyeleri tekrarlasa da her
birinde yeni bir anlatm ve yeni bir teceUi olduundan Sâmiha anne
bunlar tekrar tekrar yazarlarm. Annem der ki, bazen kâtlar
biterdi, avuçlarnn içine yazard. Bu mürid-mürid ilikisinde çok
önemli bir haldir. Çünkü biz bâz hikâyeler tekrarland zaman
yazmayz, hatta ügilenmez, dinlemekten bile sklrz. Halbuki gerçek
mürid hikâyeyi her anlatnda farkl bir yorum getirdii için mürid
de her söyledii eyi örenmek üzere harekete geçmelidir. bn-i
Arabi der ki; Allah ü Teâlâ Cebrail Hz. Peygamber'in yanndayken
ona bir melek indirdi. Melek Hz. Peygamber'e "Ey Muhammed Allah
seni istersen kul peygamber, istersen sultan peygamber olman arasnda
muhayyer brakt" dedi. (Cebrail Hz. Peygamber'e tevâzû etmesini
iaret etti. Peygamber de kulluu seçti. Bu hadisi nakletmekten
50
Sâmiha A\'verd ile SIRRA YOLCULUK
maksadmz Cebrail alevhisselâmn makamnn öretici-eyhlik, Hz.
Muhammed'in makammn ise örencüik olduunu hatrlatmaktr.
"Sana vahyimi^ tamamlanmadan Kjir'an' okumakta acele etme. Kur'an'
okumak için dilini acele ettirme." (Tâhâ, 114) "Onun toplanmas ve
okunmas Bit^'e aittir. Bi; onu okuduumuza sen onun okunuruna tabî ol"
(Kyamet, 16-17) âyetleri ile 'T>eni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi gü^l
yapt" \\2iâAÛ bu konuMJ açklar. Buradan anlalyor ki mürid her eyi
bilse de müridinin önünde susacak ve bildiini ondan örenmeyi
tercih edecektir. Nefsin tekâmülü ^cuttaki Rabbî tecellinin ortaya
çkyla alâkab olduundan, mürit bu yönde örencisini irad eder.
Böylece onu hikmet gdasyla besler ve ak arabyla sular ortaya bir
aheser çkar. te bövle bir eitim görmütür Sâmiha anne.
Sâmiha Ayverdi'yi, Ken'an Rifâî hazretlerinin en çok hangi yönü-
yönleri etkilemi, onun irfan ve tefekkür dünyasna Ken'an Rifâî
hazretleri neler katmtr?
Bence Efendi'nin muazzam ilmi ve akl almaz heybetiyle ayn anda
aikâr gözüken tevazuu Sâmiha anneyi etkilemitir. Kendini
dünvamn merkezi sanan her genç gibi Sâmiha anne gerçek merkezle
karlat zaman onun önünde eilmi ve Hz. ems'in anlatmyla
Hz. Mevlânâ'mn hocas karsnda küçük bir çocuk edebiyle oturuu
gibi Ken'an Rifâi'nin önünde diz çökmütür. Daha sonraki
devrelerde Sâmiha annenin her an yeni bir anla tecelli eden ve yeni
açümlar getiren bir kâmil müritle beraber olmamn farkllm
yaadm düünüyorum ben. Mânevi ilim hiç bitmeyen bir derya
olduu için ilme aç olan bir örenciye her an cevap verebilecek bir
kaynaktr Ken'an Rifâi hazretieri. Bu }aizden de doymayan
örencisini beslemeye devam eder.
Daha sonraki devirlerde Sâmiha anne, tasa\'vufta srât- müstakim
anlayn idrâk eder. Her kâmil mürit gibi Ken'an Rifâî
milliyetçüikle ümmetçilik, eriada tarikat, dünya ile ahiret arasndaki
dengeyi yaayarak ve yaatarak öretir. O devrin isa's, Musa's, Hz.
Muhammed'in mânâs gibidir. Aym zamanda devrin Mevlânâ's,
bn-i Arabi'si, Gazali'si gibidir. Dola}isyla Sâmiha A}^erdi bir çok
âlimden okuyarak örenebileceklerini bir tek âlimin hâli ve üminden
51
Cemâlnur Sargut
Örenmi olur. Onun öretisinden sonra bütün ilimleri incelemek
insana çok büyük bir zevk verir çünkü hocasnn gözlüü gözünde
olduundan hereyin mânâs ona aikâr olur. Dolaysyla Sâmiha
Ayverdi'nin eserlerindeki her mesaj Efendisine aittir. Sâmiha anne
aynen bir ney olmutur. Biz ömrümüz boyunca bunu gördük.
Tamamen Efendisinin sesini vermitir. Bir kalem olmutur
Efendisini yazmtr. O bakmdan Sâmiha Ayverdi'yi Efendi'den
ayr düünmek abestir. Efendimiz devrin eyhülislâmlarnn
eyhiydi. Sâmiha Ayverdi ise devrinin ilim adamlarmn mürididir.
Tarikat âdabnda seromonileri kaldrm, tekkesiz de irad
edilebileceini bunun da ten tekkesinde gönlün ibadetiyle
yaplabileceini öretmitir. Yazd kitaplarla, haliyle, tavryla,
hizmetiyle irad etmitir, insann "lâ ilahe illallah"m mânâsnyaamadan mutasavvf olmas mümkün deildir, yapt er'î
ibadetler bile eksik kalr. Bu bakmdan hocasnn "Semânn ve ^krin
hakikatine vâsl olan kimseye ten tekke, gönül makam olmutur. " sözünü
yaam ve yaatm ama bütün bunlarn sahibinin efendisi
olduunu bildiinden 'TEJendimsin, cihanda itibanm varsa sendendir;
meyân- âkanda i§tihânm varsa sendendir. " demitir.
Dost kitabnda Efendisini öyle anlatr:
'te 20. asn ereflendiren bir kütlefedaisi, bir rehber Ken 'an Ejfâi'dir.
ilâh irâdenin insanoluna bir armaan olarak göndermi olduu
Ken'an Rifâî'ji anlatmak isteyenin, maraldan ufku göî(leyebildii
kadar seyreden bir nöbetçidenfarkyoktur.
Niçin mi?
Kulaçlamakla sonsuzluuna erijilemeyecek bu ihlâs ve samimiyet
âbidesi, insan idrâkinin ^rlukla kavrayaca bir hayr ve sevgi
haznesini, akllan durduracak ölçüde etrafna saçt için, anlatlmas
ve anlaplmas güç belki de muhaldir.
ilmine, fakna, fa^letine ramen bu iddias^ sade, jatafatsz büyük
veli, kendisine iltica edenlerin, maddî manevî yardm bekleyenlerin
ellerini boç çevirmemi, almadan vermij, feragatini, tevâ^uunu, vefasn.
52
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
sabnm, merhametini, adaletini, eksiksi^ bir insanlk tablosu içinde
toplayarak etrafna sunmutur.
Örettii, talim ve tedris ettii iyilikleri ve güzellikleri nazar ve kati
üniformalar içinde brakmam, onlanyalayarak etrafna göstermitir.
'Hakikatle malup edilmekten üstün bir zevkim yoktur*
demijse, muhatabnn doru bulduu fikrini derhal kabul etmekte bir
an tereddüt etmemitir.
Kef^d: *Ben yalan söylüyor muyum, ben dedikodu ve gybet
ediyor muyum? Ben kalp kryor muyum? Ben kin tutuyor,
kibr ediyor muyum?Eer bunlar yapyorsam, size de bol bol
izin! Amma beni hocanz bilmiseniz, bende olmayan
sfatlarda konaklamanz, üstünüzdeki mânevi hakkmreddetmek olmazm?' demitir.
Evet, hiç bir sö^ ve nasihat, hayatnn hesabn bu derece cesaretle ve
açk alnla veren bir mürebbînin beyân kadar tesirli olama^
ite Ken 'an Rifâ, söylediini ileyen, tâlim ettiini tatbik edenfiilleri ile
fikirlerine ihanet eylemeyen bir kahraman olduu için dâvasnda
muvaffak olmuj ve böylece de etraf, sevgi, iman ve vatan akn aksiyon
haline getirmi seçkin bir kadro ile dolup tamtr.
^ir gün, 'Sizin hakknz nasl ödeyelim?*yollu sorulan bir suale,
tereddütsüz^u cevab vermitir: 'Yolumdan gelin, hepsi o kadar... *
ite böylece de, yalnz^ sual sahibine deil, bütün yaknlarna, hiç
kimseden ihsan ve atfet beklememi olan bir ulu kiinin prensibini
açklam, karln vermitir.'^^
Derki:
'Irler istidadn bir terbiye edicisi vardr. Eer basiret naz(anniî<^n
kudreti varsa, her eyi Üstadmda görürsünüz^. O, hereyden evvel
Sâmiha Ayverdi, Dost, stanbul: Kubbealü Neriyâü, 2007, s. 13- 14.
53
Cemâlnur Sargut
terbiyesine ald kimseyi sirkten ve ben demekten kurtarr. Elverir ki
bi^de o istîdâd ve hulûs olsun...'^^
***
Tundan tuna gitmeyi, renkten renge girmeyi, senden deil derlerse, ja
ben kimden örendim?
Yetmi iki milletle, yetmi türlü me^eple, it^^t ikilet mihnetle, vahdet
kesret hicretle, hasret hasret hasretle ha§r nejir olmay, senden deil
derlerse,ya ben kimden örendimf'^
***
Devletlim! Bir kul tanyorum ki tepeden trnaa senin eserindir.
Vaktiyle onu bir tohum olarak ele aldn. O^ndin, bettendin,
bostanlarndan bir bostann tam ortasna dikerek, suladn, çapaladn,
kestin, budadn, sürüp gelinmesini gözleyerek bugüne getirdin. ]/e sonra
da meydanc edip ortaya saldn. Amma unutma ki o, bu atld âlemde
devrini ve seyrini yaparken, sen bu meydan terk edemedin. Zrâ
balangçta tek art olarak bunu komu, sen de, o senede parmak
basmtn.
Bilme^ olmaî^sn; ne ki tecâhül edip, oyüreiyank meydancy bir de
böyle yaralama. unu da bil ki o, ne bulduysa senden bulurken, ne
çektiyse de, gene senden çekti. Bari bundan sonra insafl ol da rahmeti
elden brakmak
Bi^e desen ki: Ey insanlar, insanlar! Ey sevenler, sevmeyenler! Nedir
bu nifak, bu ni-:(â, bu kargaalk? Seviyorsam;^ neden beni
yoruyorsunuz^? Sevmiyorsanz^^ üstümden neden el etek çekmiyorsunuz^?
Sana, söyle diyorum Devletlim... Sen, her zamanki gibi, gene
hâdiselerin dili ile konuuyor, biz^i onlarn sesiyle îkaz^ ve tenbih
23
24
Sâmiha A\'\'erdi, Mülakatlar^ stanbul: Kubbealü Neriyat, 2005, s. 251.
Sâmiha Ayverdi, Ham, stanbul: Kubbealü Neriyat, 1988, s.33.25 ,.
.
Sâmiha Av'verdi, Dile Gelen Taf, stanbul: Kubbealü Neriyâü, 1999, s. 38.
54
Sâmiha A>^erdi üe SIRRA YOLCULUK
ediyorsun. Amma, ne ja:^k ki bu noktada da gene anlamadktan
geliyor, ihtar ve ibaretlerine bir çakl tap gibi basp geçiyomî^. Sen ise o
sonsuîi merhametinle, köpeklen güldürecek hâlimit^e bakp bakp gene
küsmüyor, gene sesiniyükseltmiyorsun Devletlimi"
%%*
O, etrafna bakmyordu beni görmedi. Ben ona bakyordum etrafm
görmedim. O beni görseydi tanr myd acep? A.mmâ bütün cihanda
görüp seyrettiim onu ben nasl tanma-:^^ olurdum?'^
Ona olan akm da öyle dile getirir:
se aça aamal, ne bîkese, neyoksula... Kim ki sensi;^ kim ki senden
habersif(j onayanmal, ona alamal...
Dünyâ bunu bilse, buna inansa âh, ne kavga kalr ne de ni^^âF'
• Efendimizin ilminin, irfannn ve aknn varisi olarak yetkin
insandan söz ediyor deil mi?
Evet efendim...Onu anlatmak çok güçtür. Esasen kâmil insanlar,
anlatma smaz. Kur'an da, Kehf Sûresi'nin 109. âyetinin tasavvuf!
tefsirinde bu\Tjruluyor ki: 'Denirler mürekkep olsa, aaçlar kalem olsa
Cenab- Hakk'n kelimesi olan insân- kâmili tarife kalksalar, (özelliini
anlatsalar) denii^ler kurur, aaçlar krlr. Bir o kadar getirsenyine kurur
veyine krlr.
"
Sâmiha A\^erdi, Hocamn mânevi hametini ve azametini tam
manâsyla aksettiren bir ayna olduu için o aynada görülen nak,
insân- kâmil nakdr.
^^ Sâmiha A^-verdi, Dile Gelen Ta^, stanbul: Kubbealt Neriyâü, 1999, s. 83.
^^ Sâmiha A\'\^erdi, Di/e Gelen Ta, stanbul: Kubbealt Neriyân, 1999, s. 159.
^^ Sâmiha Aj-verdi, Dik Gelen laf, stanbul: Kubbeak Neriyat, 1999, s.73.
55
Cemâlnur Sargut
• O'na ilikin bir belgeselde, 'dünyâ hayatnn geçici, fânî, sigara
duman gibi dahp hayâl olan zevklerine asla kymet vermedii,
Hak zenginlii ile dolu yüreinde saltanat- ilâhiyeyi tad ve
onu manevî gdaya çok muhtaç cemiyete alad' belirtiliyordu...
Dorudur efendim... Sâmiha Ayverdi, annem Mekûre Sargut'un
ifadesiyle, bize her zaman unu söyler:
"B/^w soframî^dayiyecek olarak sadece ekmek, ^tin bulunsayine de
bi^ çok :(engini\. . .herkesten daha çok ^enginiî^ Çünkü gönlümüzde
Hak a§k var, servet-i a^kmt^ var. . . ijte hakiki ^enginlik budur...
"
Sâmiha Ayverdi, ilâhî rahmet olarak yaamaktadr.
"Etrafna dâima iyilik, hayrseverlik,yardmlamay öretir. Umumun
hayrna olan her türlü idleri ylmadan yerine getirmek ve cemiyeti
tekâmüle sevk etmek hususunda hiçbir aksama göstermeden gayret
kucan beline kujanmij olan hâlis bir insandr, insân- kâmildir.
Hocasnn emeklerinin ve nefeslerinin bir tekini dahi ^^/ etmemitir.
Daarcnda bulunan ilim, ifan, edep, hikmet, fey\ ve muhabbeti,
sebil halinde cemiyete datmaktadr.
'
Etrafm ve elinin dedii her yeri, her eyi ihya etmektedir.
Hocasnn elinde bir kalemdir ki; Hak ve hakikatin müdafii
kesilmitir. Hocasnn elinde bir neydir ki; Hakk'n sesini her yerde
ve her zaman muhteem namelerle duyurmu, kulaklarndaki
beerî patrtl izâle etmitir.
Nefs ham iken hrs doludur. Ancak ruh makamna gelince
hrslarndan arnabilir. Bu olgunlama, hakiki insan bulmadan asla
ele gelmez. nsân- kâmili bulup onun önünde yok olmadkça;
benliin ban onun önünde vurmadkça insan kabbnda olan
bizlerin, iç yüzümüzden de insan olmamza imkân yoktur, iç
âlemimizdeki hayvanlkla kalmaktan kurtaran kurtarclara muhtacz
biz. te hâlis bir kurtarc olan A)^erdi, gerek târihî bilgisi, gerek
^^ Mekûre Sargut, "nsân- Kâmil", Kuhhealh Akademi MeoHuas, sa\T 2-3, s. 21-
22.
56
Sâmiha A^'^^erdi üe SIRRA YOLCULUK
tasa\^afi anlay, gerekse ahane sanaü ile cemiyeti dalâletten ve
zulmetten, hidayete ve aydnla çarmaktadr. Onun sesine kulak
vermek bahtllna erenlere ne mutlu... ve o ayna karsnda
kendini süsleyebilenlere ne mutiu...
• Anneniz Mekûre Sargut'un, u ifâdelerinden ne anlyorsunuz,
bunu nasl yorumluyorsunuz?: "1950 yhnda Hocam Ken'an Rifâî
Cemâl'e yürüdüü zaman, eski Erzurum milletvekili Salih Yeil
Bey bana : *Kzm senin Sâmiha Ayverdi dediin o büyük kadn ne
koca sultanm ki onu bu gece mânâda gördüm; hocasnn manevî
miras ona verildi ve bu hâdiseye melekler ahit oldular...' dedi.
Ashnda bu gerçee biz de yaayarak ahit oluyorduk. Çünkü
hakikaten, dünyâ ve âhiret yollarn hiç armadan ve birbirinin
hakkna tecâvüz etmeden, ayn paralel çizgide yürüyen ve yürüten
hem de bir nefesini bo geçirmeyen büyük Sâmiha Ayverdi'nin
peini izHyorduk. Hocasna, Pirine, Üstadna tam teslimiyete sahip;
Hak ile Hak olmu bir âhâne güzellii seyrediyorduk. Sâmiha
Ayverdi, kendi yokluunu o derece arz etmitir ki, onda Hakk'n
tam teceUisi görülüyor. Kendisini ziyarete gelen ve eserlerinin
bayram olan bir zat ona; 'Sizi Mark Orel'e benzettim. u antik
eyayla süslü, saltanath evde, sizi tevazu içinde, yoklukta buldum.
Mark Orel de o muazzam saraynda olduu halde gece post
üstünde yatarm, yatana dahi girmezmi' demiti."
Annem o kadar güzel anlatm ki bu konu}Ti, bunun üzerine bir ey
demek çok zor. Ancak belki u söylenebilir. Sâmiha anne, seksiz
üphesiz, Efendimin mirasçsdr. Çünkü Ken'an Rifâî'nin "Hey koca
Sâmiha, kitaplarnla dergâhm yeniden açtn" derken burada kast ettii
eyin mânâ dergâh olduu. Efendimin her eyden önce mânâ
dergâhna deer verdiinin en güzel delilidir. Sâmiha anne
Efendisinin mânâsn devrinin artlar ve mesuliyederi içinde
yaam, yaatm, öretmi bir sultandr. Ken'an Rifâî o devirde
yaasalard Sâmiha annem ne yapyorlarsa onu yaparlard. Ben
bundan \^zde yüz eminim. O sanki Hz. Muhammed'in mânâs
içerisinde devrin Fatma's gibiydi. Hz. Fatma'nn o muazzam
edebini üzerinde tard. Onun hiçliini ve tevazuunu görmek çok
kolayd ama aym zamanda hayet ve heybetinden titrememek
57
Cemâlnur Sargut
mümkün deildi. Benim Hz. Fatma anlaymda da aynen böyledir.
O yok ama var. Tpk Sâmiha anne gibi. bn'ül Arabi de
Hz.Fatma'y tarif ederken;
"Allahml
insan peklinde tecelli eden kudsî cevher,
Küllz ruhun sureti,
Akl âleminin biricii,
Nebevi hakikatin parças,
Alevi nurlarnpanldamayeri,
¥âtm srlar kaynann öt(ü,
Cehennemden kurtulan ve sevenlerini cehennemden kurtaran,
Yakn aacnn meyvasi.
Kadnlar âleminin sultan,
Kadriyüce, kabri meçhul,
Resuller Sultan 'nn gö\ nuru,
Betül Zehra'ya
Salât ve selâm et..'^°
demiyor mu?
Sâmiha hanmn çahkanhndan çok söz ediliyor...Dünyây
âhiretin mezra olarak gören bir anlaya, bir ahlâka sahipti, deil
mi?
Evet efendim. . . Esasen dünyâ ve âhireti bir arada götürmek çok az
kiiye nasib olan bir peygamber ahlâkdr. Sâmiha anne yaard,
gezerdi, yurtdna giderdi, görürdü, gördüklerinden ders alrd.
Onlar yaanan her eyden ders ahr ve ders olarak anlatrlard. Çok
k ve çok edebli giyinirdi. Bu hâli de ben acizane Hz. Fatma'ya
benzetiyorum. Çok temizdi. Evinin temizliiyle dahi ilgilenirdi.
Hz.Peygamber gibi. Her zaman prl prl bir stanbul, Osmanh
Yaar Nuri Üztürk, Eh/-i Reyf'in Annesi Ha;^el-i Fatma, stanbul: Yeni Bo^ot
Yaynevi, 1982, s. 182- 183.
58
Sâmiha Ay^erdi üe SIRRA YOLCULUK
•
hanmefendisi edebi içindeydi. Son derece misafirpen^erdi. kram
etmevi çok severdi. Annemde de olan vericilik ve ikram etmek
allâkmn Sâmiha annemin ve efendimin tavr olduuna çok iman
ediyorum. Daha kapdan misafir girdii anda ne ikram edilecei
sorulurdu. Bunun peygamberle alâkal olduunu daha sonra
örendim. Hediye vermeyi severdi. Dâima yannda bir kutu olur ve
o kutunun içinden aratrp, her ziyaretçiye bir hediye çkarrd. Biz
iki kardein bayram hediyeleri Ramazan'n ilk günü gelirdi. Bizde
ikinci gün kendilerine bayram hediyesi götürürdük. te bunlar tam
"ahlâk- Muhammedf^t. Hiçbir zaman ar bir hâlini görmedik.
Gülümsemesi her zaman mübarek yüzündeydi. Ama ben çok
nadiren rastladm, dilerini gördüüm utangaç gülümseyiini çok
özlediimi düünüyorum. O özel bir haldi ve o hâlini çok az kiiye
gösterirdi. Sâmiha anne çok mütevaziydi. Ne zaman kendisini
methetseniz asla dinlemez hepsinin Efendisine âit olduunu
söylerdi. Genellikle ciddî ve mesafeli idi. Yirmi küsur yalarnda dul
kabp profesörler ordusu yetitirmi bir sultan oluu edebine ve
disiplinine babdr. Etrafndaki mutaassp insanlarn taassubunu
ykm devrin Ali'sidir o.
'Çünkü gönlümüzde Hak ak var, servet-i akmz var. . . ite hakîkî
zenginlik budur.. .'daki srrn biraz açar msnz?
Dilerseniz, bir mektubundan bunun cevabn arayabm. öyle diyor:
'Ya t^engin kime denir, ^enginlik nedir? diyecek olursak, ^u gök kubbe
altnn ebedî geçer akçesi olan îmân, ihlâs, insaf, doruluk, cömertlik,
hasbîlik, feragat, fedâkârlk, gü^el ahlâk, vatan ajk, hikmet ve irfan
gibi ulvî vasflan mayalayp etraflarna taranlar yetyü-:(ünün gerçek
enginleridir. Alim hâkime muhtaç olduu halde, hâkimin âlime
ihtiyaç duymayp gibi, kasalar varlkla dolup tabanlar da, bilerek,
bilmeyerek gönül ^^enginlerine keküllerini uratmaktan hâlî
kalmaklar.'^^
Mabette Bir Gece adl o muhteem eserinde bir beyân var,
hatrbyorum :
smet Binark, Sâmiha Ajverdi'nin Mektuptan, stanbul,yayev 2002, s. 266-267.
59
Cemâlnur Sargut
"Bemm, Kref^üs'ün ne hazinelerine ne de ihsanna ihtiyâcm var...
çünkü ondan ^nginim. Asl sen frsat kaçrma da hana, benim
ha^înelerime gel! Kre^üs'ün altnlar topraktan, yerin altndan çkar;
benim varlm ise gönlümden, gönlümün nihayeti bulunmayan
derinliklerinden fkrr. Gel, hana gel ki, sana, hu endaze ve hesaba
gelmeyen servetten saçaym. . . Gönlümdeki î^evk külçelerinden, el
sürülmemi mücevherlerden vereyim...
Benim bolluum, benim ölçüye smayan gönül t^evkim Kre^üs'te ne
ge':(er? Eerfakir olsaydm, elbette senin gibi -z^engin olmann çârelerini
arapmrdm. Hem halkalarnn ihsan benim boa^mdan gitme^:^ ki.
Bana, bu ihsanlarn dilencisi olmaktan, kendi hünerimin efendisi
olmakyektir. Zengin olmak için tutturduunyolpek yanlç... Zîra ne
kadar varln olsa, tamahdan geçmeyince t^engin saylma-:(sn. unuiyice bil ki, eer Kre^üs t^engin olsayd, durmadan mal toplamaya,
haznelerininyekûnunu kabartmaya bakmad.
'
Sâmiha Ayverdi zenginlik kavramn tipk bn-i Arabi ve Mevlânâ
gibi deiik bir lugâda açklayan bir sultand. Çünkü o müridinin
açklamasna bir yorum geürmid. Sâmiha Ayverdi için el ele Allah'a
yürüyecei dosdarmn olmas yeter derecede büyük bir zevkti.
nsanlarn paras olmayabilirdi. Ama el ele birlikte yürüyecei
dostlar ve meguliyeti vard. Mâlumâlîniz cennetin bir ismi
ugûldür, meguliyettir. Sâmiha anne dâima meguldü ve
cennetteydi. Onun zenginlik anlay mâneviydi maddî deildi.
Kendi ifadesiyle zenginlik, Nazb Hoca gibi etrafna tâlim, tedris
gayreti içinde bulunan medenî bir zenginliin büyüklüü ve ibâdet
ölçüsünde efkat ve dostluk akyla vazifesini iman klf içinde sarp
sarmalam olanlarn yolu'ydu.
• Yâni, Batmayan Güfûn insan...
Sâmiha annenin eserleri de rahmet srrnn peindedir. Yani kâmil
insan'n... Ashnda bütün eserlerinin merkezinde o vardr.
Batmayan Gün 'de de öyledir. Bakn ne diyor:
^^ Sâmiha Ayverdi, Mabette Bir Gece, stanbul: Kubbealü Neriyat, 1996, s.79-80.
60
Sâmiha Aj-verdi üe SIRRA YOLCULUK
"Bir muhasebe ve kontrolle salama alnm hayat, insanlardanyeis ve
ümitsizlii silip, tahammül, hatta ^evk gücü verir. Onun için ne algn
bir ne'e ile sarho§ olmak, ne de herhangi bir musibet dolaysyla
kendini öldürecek kadar kederlenmek bu kimselerden geçmitir.
Hayât, bilerek, severek, onunla iki dost gibi anlatarak yasamaldr.
Ben körü körüneyaamak istemiyorum. Onunla dost olunca cilvelerini
ho§ karlamaktan daha tabiî ne olur'? insan sevdiine darlr m?'
"Scak ve souk, karanlk ve aydnlk, güllük ve çirkinlik, itibar
edicinin îtibânndan dolay iki oldu. Kâinatn bu iki renk olmas, itibar
cihetiyle tezahür etti. Yoksa unu da bilmelidir ki renksiî^lik, rengini,
dâima iki renkten gösterir. Çünkü marifet, iki renkten tezahür eder ve
iyi kötü, birbirinden bu suretle seçilir. Havas^ hayât bir kimse ne
gördü ne de iitti. Sirke balla, tatllk aclkla meydana çkar. Horluk,
eref ve i-:^ti aikâr eder. Noksanlar, kemâl vasfnn göstericisidir.
Hâsl her ey ^dd ile meydana çkar. (...)
Ate, günein ^yasnda gii^li ve ayn kursunda aikâr olunca, günein
ateini ayda nur olarak görürsün. Ket^â, birlik güneinin ateini de
dünya, yâni bu ^uhur âlemi ayna baknca ^â gibi görürsün. Fakat
bunu görebilmek için de kalbini o ^â ile açmak lâî^mdr.
Ne güf(eldir o bakan için ki aktan gelen nurla gene ona bakar ve onu
onunla görür. Gö:(de nur olmaî^sa, göî(ü açk körlergibi o kimse baksa
da görme^ Hâsl o nuru bulan kimse, öyle bir hâle gelir ki hâlini ne
kendi bilir, ne de kimse. . . Onun iki âlemle de bir iliii kalma^ Ak,uuru da lâuûru da kapar ve o kimse î^evk içine batp gider. Her ne ki
aktan bakadr, ne olursa olsun, servet, öhret, bilgi, hüner, gü-:^llik,
saltanat bunlargörünüte tatl da olsa, hakikatte o, can çekimektedir.
Can çekimek, aka kavuamamaktr.
'
Sâmiha Ap-erdi, Vtatmayan Gün, stanbul: Kubbcalt Neriyat, 2004, s.84.
Sâmiha Amerdi, Batmayan Gün, stanbul: Kubbealt Neriyâü, 2004, s. 105.
61
Cemâlnur Sargut
"Sokrat: 'Güzel bir besteyi, bu ahengi tekil eden notalara
ayrsak, meselâ dâima (re,re,re) yahut (mi,mi,mi) desek, o
besteden bulduumuz zevld, tek tek notalarda bulabilir
miyiz?* der.
Demek ki ahengi vücûda getiren, ti\ ve pes muhtelif ^t sadâlann
anlatmas imi.
te kâinatn da ihtiam ve saltanatm devam ettiren, î^tlann
hirlemesidir. Binâenaleyh iimi^ gelmeyen görünüler veyaratllar da,
küllün saltanat ve devam için bir î^arûrettir.
'
Rahmet iki ekilde tecellî eder. Bir tanesi yaradltaki rahmet
ikincisi de tekâmülümüzdeki rahmet. Sâmiha anne gerçekten bu iki
idrâkin temsilcisidir. Çünkü o bizi kendi hakikatimizle ortaya
çkartt. Yâni nefsimizden geçirip mânâmzla Allah'a ulamamz için
bü\öik çaba gösterdi.
O halde Sâmiha anne bizdeki putlar krarak bizi nefsimizden
kurtanp ruhumuzun varln ortaya çkaran bir öretmendir. .
.
Çok doru... Bu konuda Hz. Ali'nin hikâyesini anlatmak lazm.
Peygamber efendimiz Hz. Ali'yi mübarek omuzlarna çkararak
Kabe'nin putlarn ona krdrtr. Sâmiha anne de Efendisinin
omuzunda bizim pudarmz krd. Put krmak u demekür: nsan
an'ane ve geleneklerden gelen, aile yapsndan gelen, mereplerden
gelen maddî ve mânevi pudarla donanr. Kabe'nin içi bomboken
pudarla dolmu olduu gibi biz de kendi pudarmz oluturduk.
Kurallarmz vard ve bu kurallara uymayan herkese dümandk.
Sâmiha anne bunlarn hepsinin yanb olduunu bize haliyle
gösterdi. Kendileri bizleri sohbetten ziyâde kitaplaryla ve haliyle
irad etd. Bir de çok özel ve özenli uyarlarda bulunurlard, deiik
hâtiralar anlatarak ve kendisinden örnekler vererek bizi
yönlendirirlerdi. Bugün hâlâ kulluk konusunda hatâlarmz varsa
tamamen bizim idraksizliimizdendir. Hayâtmzn en zor
" Sâmiha Ay-verdi, batmayan Gün, stanbul: Kubbealt Neriyat, 2004, S.249-25Ü.
62
Sâmiha A3-\^erd üe SIRRA YOLCULUK
günlerinde dâima yanmzda olan bir müridimiz vard. 1960
Mndaki ihtilâlde babamn hapse götürülmek üzere evden
abnacan düünen Sâmiha anne sabahn saat be buçuunda elinde
bir aylk kiramzla bize terif etmiler ve babam askerler tarafndan
alnana kadar evde beklemiler. Ancak annemin huzurlu olduunu
gördükten ve para durumumuzu ayarladktan sonra evden
ayrlmlar. Fakat ne enteresandr ki asl Yassada'daki
mahkemelerde babamn yamndayd. Sadece babamn deil, merhum
Tevfk leri, Atf Benderliolu gibi birçok örencisinin tüm
mahkemelerinde de yanlarndayd...Babam sapsar bir )Tazle ''ailem
si-:^ emânet" dediinde "asîl sen hana emânetsin evlâdm" derken neleri
}Kiklenmi olduunu bize öretiyordu. Ben çocuumun ölüme
doru gittii çok zor anlarmda Sâmiha annemin her zaman
yammda olduunu biliyordum. Birçok kiinin iftirasna uradmzamanlarda o aslanlar gibi beni müdâfaa eden bir sultand.
Yaammzn her devresinde imtihanlarmzda, problemlerimizde,
skntlarmzda, mutluluklarmzda yanmzda ve ahitti. Onun için
o hakikaten bir rahmet der}'âsyd. Bu sâdece benim gibi
çocukluundan itibaren ahp yetitirdii örencisi için deil, en
uzakta hapiste, kenarda, köede kalm bir Türk vatanda ya da
yabanc bir insan için de böyleydi. Meselâ kendi kznn bir sorunu
olduu devrede, hapishaneden kendisiyle görümek isteyen birinin
ihtiyacn ön plâna alm ve evlâdn arka plâna almtr. Ona; ''anam,
ruhumun anas" diyen devrin en bÜ5Öik âlimlerinden Anne Marie
Schimmel'i, Eva de Vitray Meyerovitch'i unutmamak lâzm.
Görüldüü gibi o sâdece slâm âlemine deil Hristiyanken
Müslümanl seçen ya da Hristiyan hattâ Musevî olan birçok kiiye
tesir etmitir. Onun ayrmsz sevgisi bütün insanbk âlemi için
geçerlidir. Onu mücadeleci ve taraftar görenler asla bu konuda
yamlmasnlar, rahmeti her yan kuatmt. Hattâ bir yangn
söndürme arabas giderken saatlerce kim olduunu bilmedii
insanlar için duâ ettiini ben gördüm ve yaadm. Bütün ömrünce
mücâdele ettii birinin ölümünü duyduunda da oturup dua ettiini
hatrhyorum. Dolaysyla insann ahsna kar hiçbir problemi
olmadm da ben yaayarak gördüm. Her insandaki Allah'n ismine
63
Cemâlnur Sargut
hürmet ederdi. Ama bu Mûsâ oluuna ve Firavunla mücadelesine
engel deildi.
Bizim, modern zamanlarda bir kabz/daralma hali yaayan düüncegeleneimiz ve yoksullaan irfânî yaammz içinde Sâmiha Ayverdi
nasl bir yer igal eder?
Efendim bu kapsamh suâlin cevabn, istersen2 Efendim Ken'an
Rifâî ile büyük bilge bn Arabi'de arayalm. Efendimin erhli
MesnevVsmdtn öreniyoruz ki,
"A-llah bilgisi nurunun aydnlnda görünme^ olan kimselerin
duygulan ve akllan, Kur'ân- Kerim 'in Yâ-Sîn sûresinde buyurulan
'T^e-i^lâhüm cemî'un ledeynâ muhdarûn " âyet-i kerimesi gereince en
küçük bir çanl§la; ebediyet demlerine dalar ve kendi varlklanndan
kaybolur. Bu bir ce^be, ^evk, bir vücuttan geçi§ hâlidir. Huda
tarafndan çanl derecesine göre, Hakk 'in varl nurunda mahv ve
kaybolan kimsenin ülgerinden o ce^be ve §evk hâli çekilince, tekrar
vücut kayd ballar. Bu, güne§ gidinceyld^ann görünmesine ben^r.
Duygu ve düzünce yldran, be§eriliin karanlk gecesinde yeniden
panldar ve insanda dünyayükleriyle dünya külfetleriyeniden ballar.
Böylece Allah'n ce^bettii âjik ruhlan, tabur tabur, pûra dönerler.
Ancak ruhlannn kulanda irfan küpeleri belirir, türlü ilimleri, türlü
hakikatleri bilerek uyanrlar."^^
'Bu tpk, bir kâmil müride vamîadan önce gönlü karanlklarla dolu
olan müridin, müridinin irjâdyle aydnlanp güneylerden daha nurlu
bir ruh hâline girmesi gibidir. Çünkü büyük mürit, karanlk srlan
aydnlatandr. Bunun içindir ki nefis, ihtiras ve ayplanyle dünya
kirlerinden kurtulmuj, Allah'la dirilmij bir velîyi tanyp ondan fey^
alan kula ne mutlu!'^^
Kabz ve bast hâli nedir o halde?
Ken'an Rifâî, erhti Mesnevî-i erif, stanbul: Kubbealt Neriyâü, 2000, s.542.
Ken'an Rifâî, erhli Mesnevî-i erif stanbul: Kubbealt Neriyat, 2000, s.214.
64
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
bn Arabi hazretlerinin Tuhfetü*s-Sefer'[nden örendiimize göre;
"Kab^' manevî varidatn kesiliji, bast ise manevî varidatn gelinidir.
Herjejin bir mevsimi, vakti ve raman olduu gibi, bu iki hâlin de
mevsimi vardr. Bunlann mevsimi; Has muhabbet hâlinin
banlamasndan evveldir, sonunda deil Hattâ muhabbet hâlinin
balad sralarda dahi olmat(lar. Genel olarak ele alnan muhabbet
hallerinde deyine kab\ ve bast yoktur. Bir kimse bu durumda ise onun
için ancak; korku ve ümit mânâlarna gelen havf ve recâ vardr. Kab^
halinin varl, nefsin ortaya çkmas ve kulu alt etmesi sonunda
göriilür. Bast halinin ^uhuru ise, kalbin safa bulmas ve her bakmdan
üstünlüü gösterdii gamana rastlar. Bat^ samanlar, bilinmeyen
sebeplerden ötürü, bir varidat olarak insan kabî(^ ve bast hâli sarabilir.
Ne var ki, asl istenen, her ikisinin de olmamasdr. Bir kimse kab^ ve
bast hâlini yok eder her iki halden geçipyükselirse, onun nefsi itminan
hâlini bulmu saylr.'^^
• Celâl ve Cemâl tecellîsi yâni. .
.
Evet. . . Ibn Arabi'ye göre,
"Celâl sfatnn tecellîsi bir geldi mi, gayn ^r gider. Zîra o tecellî,
temkin makamdr. Cemâl sfatnn tecellîsi devaml deildir. Zîra
cemâl tecellîsi telvin makamdr, insan bu sfat tecellisinde renkten renge
girer. Halden hâle geçer.
Müahede hali tecellî ile olur. Ama bu o demek deildir ki müahede
tecellîsi^ olma^l. Tecellîsit^ de olur. Tecellî ise müahede ile olur. Amabu o demek deildir ki tecellî müjâhedesi^ olma^ Müjâhedesi^ de olur.
Müahede ve tecellîye gelince, her ikisi de ancak mükâ§efe ile olur. Amatek babna mükâfefenin olu^u da mümkündür.
'^^
Bana göre o bastt. bn-i Arabi'nin de dedii gibi insann tabiatnn
hâdiseleri cabza götürür çünkü Hzr Ilyas'n da mânâs budur, diyor
Ibn Arabi. lyas peygamber tabiat tabiat hadiselerini dengeleyen bir
sultandr ya da Idris peygamber. Ayn makam temsil ediyorlar. te
bn Arabî, 'luhfetü's Sefere, stanbul: Kitsan yay., 1998, s.110-1 1 1.
bn Arabî, Tuhfetü's Sefere, stanbul: Kitsan yay., 1998, s. 96-97.
65
Cemâlnur Sargut
bu bak açsndan insann tabiat, merebi ve dardaki tabiatnn
etldleri insan üzerinde kabz yaratr ve mürid o kabz bast'a götüren
sultandr. Kabz ve bastin birbiri için deerini bilen kii dâima içinde
Hdrellezi yaar. Çünkü mürid Hzr gibidir ve basttr. Kabz hali
de lyas peygamberin tecellisi gibidir. Dolaysyla Hdrellez'in
içimizde yaanmas, baharn içimizde açmasdr.
Mekûre Sargut'un, onu anlatrken and, 'umûmun hayrna olan
her türlü ileri ylmadan yerine getirmek ve cemiyeti tekâmüle sevk
etmek hususunda hiçbir aksama göstermeden gayret kuanbeline kuanm olan hâlis bir insandr' sözündeki, 'gayret kuanbeline kuanmak' benzetmesini açar msnz, gayret nedir, gayret
kuan kuanmak ne anlama gelir?
Gayret, aslna bakarsamz bir zorlama bir mecburiyet deildir.
Gayret, insann sevdii için yapt çabmalarnn tamamdr. Bununbir kuak olarak gösterilmesi zünnarla olan alâkas gibidir.
Biliyorsunuz Hristiyanlar zünnar balarlar. Bu Hristiyanlarn
dinlerine olan balln anlatr. Burada gayret kua, sanki gayret
gösterdii hadiseye bu hadisenin yaraücsndan dolay balanmakgibi bir üiki anlatr. Sâmiha anne Allah akyla gayret etmitir. Oyüzden O'nun gayred ve yaptklar iler sadece müridlerinin,
etrafndaki örencilerinin hayrna deil dünyann hayrna olan
ilerdir. Bu yüzden birçok dünya liderlerine, siyasetçilere,
Türkiye'deki devlet adamlarna, özellikle eitim ve eitimin önemi
konusunda yüzlerce mektup ve yazlar yazmtr. slâm âleminin
birlemesi için çok büyük çaba göstermi, bölünmelere kar çkm,Yahudilerin, hiç tasvip etmedii halde hayranhkla izledii birlik, bir
olma çabasn islâm üzerinde uygulanmas için çahmalar yapmtr.Türk-Islâm sentezi dedii aslnda Türklükle slâm arasnda birleme
deil de ikisi arasndaki srât- müstakimi yaamak açsndan çok
önem kazanan söyleilerde bulunmu, kendi görüünde olan bütün
insanlar bir araya toplam ve ortak mücâdele vermeyi tercih
etmitir. Nefsânî arzularmzdan geçerek baka insanlarla
birleilebileceini telkin etmidr. Onu sadece bir Türk ve slâm
âlimi diye düünmemek gerekir, o bütün dünyânn âlimidir. Çünkü
tevhid anlay içinde hareket etmidr. Türklüün de slâm'la
66
Sâmiha A\'\'erdi üe SIRRA YOLCULUK-
badan çok güzel anlatmtir. Çünkü ona göre slâm' en güzel
yaayan Türk'ün gelenei ve an'anesidir. Türk kendi hakikatini
Türklüünü bildii zaman, slâm olmann zevkini, slâm'yaamann hakikatine, güzelliine çok kolay adapte olur çünkü
slâm sanki Türkler için gelmi bir dindir. O'nun Türklük anlayiçinde Çerkezler, Kürtier, yani ülkenin smrlar içerisinde yaayanrklar farkl gibi gözüken bütün insanlar vardr ve hepsini
birlemitir. Bü)âik bir dahi olduu için dünyamn sorunlarna
devrinden çözüm aramür. O, rahmeten li'lâlemindir. 1970'li
yllarn bamda dünyann küresel snmaya, çöl olmaya dorugidiini anlam ve bu konuda tedbirler almaya balamtr. Sâmiha
anne parklar oluturdu. Aaçlanmaya önem verdi. Türkiye'nin daha
sonraki problemlerini çok iyi görmü, hepsiyle ilgili araürmalar
yapm ve yaptrmür. Bu problemlerle bugün karlaükçaelimizde hazine deerindeki araürmalar bize rehber oluyor.
67
Cemâlnur Sargut
Hepmif(^ kâinat kitab içinde birjja^iî^ ve
dünyâya, kendi vücûdumu:^^ suâlinin ifâde ettii
mânây çöî^mek için gönderildik...
Sâmiha Ayverdi, Dile Gelen Ta
68
Sâmiha A^-verdi üe SIRRA YOLCULUK
Sâmiha Annenin Eserlerinde Yazd Her Cümle,
Kenan Rifâî'nin Mânâsndan Birer Örnektir...
'Hocasnn elinde bir kalem, dilinde bir neydir' belirlemesine
dönmek istiyorum. Sâmiha Ayverdi'nin bu anlamda hocas ile
üikisindeki sr nedir? 'Allah'n eU, bütün ellerin üzerindedir' haberi
açsndan bakldnda bu tespitten ne anlamak gerekir?
Yolcu Nereye Gidiyorsun adl eserinde öyle der:
"Benim dümenim onun a§kdr; ne tarafa döndürürse o tarafa giderim.
Kâh emîr olur buyruk yürütürüm, kâh esir oluryerlerde sürünürüm.
Ancak her nefeste buferman sahibinin mahkûmuyum.'"^
Mâlûmâlîniz ney Mes/^v/'de anlatld gibi kâmil insan temsil eder.
Neyin içi boaltlm, o}Talmu, üzerine delikler açlm ve cayr cayr
yaklm, kendine ait hiçbir sesi, gücü ve kuvveti kalmam. Sanki
Mevlânâ'mn anlatt babn içine batm ar gibi, babn hareketini
veren ya da neyde olduu gibi üfleyenin sesini veren bir istirak
halindedir. Sâmiha anne aynen böyleydi. Ondan Efendisinin sesi
zuhur ediyordu. Bu herkesin anlayabilecei bir hal deildi. Çünkü o
hal ancak Efendisinde yok olmu, fena f'-eyh makamna ermi
fena fi'-eyhten sonra fena fi'r-resûl ve fena f'Uah makamlarnn
idrâkinde olan bir sultan için geçerlidir. Biz müridleri olarak bunu
yaadk. Ben efendim yaasa böyle hareket eder diye Sâmiha
annenin hareketlerini ölçü olarak alrdm. Sâmiha annem de annem
gibi Efendisiyle uzun süre yaam bir insand. Dolaysyla O'nun
kendisini her zaman arka plana atp Ken'an Rifâî'i anlat, özellikle
tasa\^'ufi konularda O'nun öütleriyle insanlk âlemine seslenii,
tamamen Efendisinin sesini aksettirdiini gösterir. O'nun efendim
dedii Ken'an Rifâî hazretleridir, ney'dir. O Allah'n sesini
aksettiren Hakikat-i Muhammedi'yi tayan bir neydir. Dolaysyla
"Allah'n eli bütün ellerin 4':^erindedir'\r\ mânâs Ken'an Rifâî'de tecellî
Sâmiha A\-\'erdi, Yolcu Nereye Cidiyorsun, stanbul: Kubbealt Neriyat, 1997,
S.173.
69
Cemâlnur Sargut
eden zâtnn zuhuru, Sâmiha annenin, Sâmiha anneden tecellî eden
mânâ ise bütün müridlerinin üzerindedir, sözüyle teyit olur. Bizler
Sâmiha anne vastasyla yaayan zat tecellisini görürüz. Yani O'nun
yaayan Kur'an oluu da Allah'n mânâsn en güzel anlatan bir
delildir. O'nun ilminin sonsuzluu, hiç durmadan öretme
gayretinde oluu, adetâ miraçta ümmetini anan Peygamber tavryla
örencilerine kucak aç kâmil mürit olduunun delilidir.
Efendimiz, kendileri ilim dehâs olmasna ramen akademik kariyer
yapmamlar. Hattâ Medine'de öretmenlik yapmak için
mevkiinden dümeye raz olmular. Kendini hiç anlatmam bir
sultan var karmzda ama Osmanh'nn son devrinde tasavvuf
anlayyla devrim yaratp devre damgasm vuran bir sultandr.
Dolaysyla O'nu anlatmak için de birisi lâzmd. O kalem Sâmiha
anne oldu. Efendim kendi kalemini kendi kullanmad ama Sâmiha
anne vastasyla kendini bütün dünyaya anlatt. Sâmiha annenin
eserlerinde yazd her cümle Efendi'min mânâsna örnektir. Bu
beni hep hayrete düürür ve kendi yolumu çizite de bana çok
örnek olmutur. Yani önce örencisini düünen ve ömrünü kendini
mehur etmek için deil halka hizmet için geçiren kiilerin mürid-i
kâmil olduunu ben Sâmiha anneden örendim.
nsann, 'kulaklarndaki beerî patrty izale etmesi* ne demektir?
Ayverdi'yi bu açdan nasl deerlendirmek gerekir?
Yine, kendisinden dinleyelim. Yaayan Ölü üen :
"iyice skmam bir çemeden damlaya damlaya hâsl olmu bir su
birikintisi, o çemenin yalanda kirli ve kötü kokulu bir rutubet
brakr. Bunun çâresi, ya çemenin ap^n skca balamak veya o
birikintiyi iddetli birgünee mâru\ brakp kurutmaktr.
Mademki bi^ insanlar beer î^aaflannn, vücûdumuî^ çemesinden
damlamasna mâni olamyorum u halde o pis kokulu birikintinin
70
Sâmiha Aj'verdi üe SIRRA YOLCULUK
süratle buharlamas için keskin birgünein imdadna boyun ememiicap etme^miV^^
Biz ne kadar ansl bir grubuz ki, çalmaktan hiç vakit bulamyoruzmâlâyâniyle uraacak hiç vaktimiz olmuyor diye düünürüm. Nedoru dürüst televizyon seyredebiliyoruz, ne maddî hayâtn
içerisinde dedikodu dinlemek gibi kötü alkanlmz var. Nehastalklarla megul olacak vaktimiz, ne çocuklarmzn maddîdertleriyle derdenecek zamanmz var. Bizler dünyann en ansl ve
en zengin insanlarnz, derim. Biz bunu Sâmiha anneden örendik.
Sâmiha anne maddî dünyann paürt ksmna kulaklarn örtmütü.
Ve örencilerine de bu haliyle örnek olmutu. Yani o dünyevî
dedikodularn hiçbirini kale almazd. Ne kendisiyle ne müridiyle ne
müridleriyle ilgili aleyhte sözlerin hiçbirine deer vermezdi. Ohakikatin peindeydi, yalnz Hak ve hakikat için çarpan bir slâmklcyd. Hakikaten mücâhitd. Mücâhit, Hz. Ali gibi nefsiyle olan
bütün savan bidrmi, Allah'n aslan olmu ve eline ald kbçla
nefislerimizi keserek dümanlarmzla mücadele etme hâlini, tavrn,
eklini bize öretmi bir sultandr. O bakmdan dünya
dedikodularndan ve dünya hallerinden bihaber ama bu devrin
hakikaderinden haberdar olduunu, çok iyi bildii tarihten alddersle devrin hakikaderini yorumladn görüyoruz. Bu hâli de
Efendisinden gelmektedir. Efendimiz gazeteleri okur, okumamzister, siyâseti takip ederdi ama kendisi siyasetin içinde olmad.
Bir yol arkada, Ayverdi için, TSJefs ham iken hrs doludur. Ancakruh makamna gelince hrslarndan arnabilir. Bu olgunlama,hakiki insan bulmadan asla ele gelmez. nsân- Kâmil'i bulup
onun önünde yok olmadkça; benliin ban onun önündevurmadkça insan kahbnda olan bizlerin, iç yüzümüzden de insan
olmamza imkân yoktur. îç âlemimizdeki hayvanhkla kalmaktan
kurtaran kurtarclara muhtacz biz. îte hâlis bir kurtarcs olan
Ayverdi, gerek târihî bilgisi, gerek tasavvufî anlay, gerekse
41Sâmiha A)-verdi, Yalayan Ölü, stanbul: Kubbealt Neriyâü, 2005, s. 135.
71
Cemâlnur Sargut
âhâne sanat ile cemiyeti dalâletten ve zulmetten, hidâyete ve
aydnla çarmaktadr' der...Bunu nasl yorumlarsnz?
Sâmiha anne çok kuvvetli bir köprüdür. Hakikat-i Muhammedi ile
yani Ken'an Rifâî'nin manâsyla bizim aramzda köprü kurmutur.
Köprü olmann en güzel yolu kendini hiç etmektir. Hiç olmak için
de önce herey olmak lâzmdr. Herey olu içerisinde her türlü bilgi
vardr. Sâmiha anne her türlü bilgiyi edinmi, her türlü bilgiyi
yorumlam ve bu bilgilerle hiç olmutur. Yani toprak olmak için
özgüven lazmdr. Özgüven Sâmiha annede vard. Çünkü müridi
onu öyle yetitirmiti. Ashnda bütün bunlar dille anlatbyor ama
diUe anlatlmas çok zor eyler. nsan ilk gördüü anda müridini
bilir ve sever. Onun müridi olduunun farkna varr. Farkna
varamasa dahi muazzam bir enerjiyle mürid-i kâmile doru çekilir.
akî de sait de devrin mânâsn anlatan mürid-i kâmile çekilir. akî
eletirmek için, sait sevmek için yanar, onda arad bütün ilimlerin
mânâsn bulur ve kendi ilminin hakikatini onda görür. Bir mürid-i
kâmil benim gibi olanlarn önce aklna hitab eder. Sonra o akbn
önemsizliini öretir. Ve gönlün akhmn, gönül ki Kabe'dir Kabe
biçimindedir diyor Muhiddin-i Arabi, orada zuhur eden akln
hakikatini bize gösterir ve külli akln bizde zuhuru için büyük bir
mücâdele verir. Bütün bunlar yaparken hiçbir ey yapmyormugibi gözükür. Biz Sâmiha anneyle bunu yaadk. Herkesi kendi
ilminden avlad. Sanatçy sanattan, fenciyi fenden, Allah akyla
dolu olan gönülden, ibadet edeni ibâdetinden, herkesi kendi
ilminden yakalad. Bu insann kendi bana becerebilecei bir eydeildir. Bütün bunlar mürid mürid ilikisiyle zuhura gelir. Sâmiha
annem ku dili bilen Süleyman gibiydi; her devrin, her kiinin, her
ismin lisanndan konuurdu. Baz mutasavvflara göre kutasavvufta Allah'n isimlerini temsil eder.
Mürid müridinin aynasnda kendini seyreder. Çirkin taraflarn
görür. Onlarla mücâdele edip hocas gibi olma gayreti içine girer.
Yani, insamn sülûka balamasnn sebebidir hocas. Tasavvufta
sülük tövbeyle balar tevhidle biter. Mürid, "nuru'n ala nur"dur.
Nur Sûresi'nin 35. âyetinin açklamasdr.
72
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
,
Ken'an Rifâî bunu öyle açklar;
"Allahu nuru's-semâvâti ve'I ard.. âyetinde buyurular ^arf, kandil
vücuttur. Ya, ruhtur. Fitil kalptir. avk ise §ark garb olmayan
nurdur. Bir kimsenin kalbinde bu nur uyand m, ona sa ve sol olmaî^
Fakat bunu da deme kimse idrak edip bu mânâya arif olama^ Nekadar açk ne kadar berrak olarak anlatsam yine de ifâdesi^ kalr.
Halbuki irfan sahibi bir dervij için bu ve emsali hakikatlerin
anlajilmaî^ bir tarafyoktur.'^^
Sâmiha annem nurdu. Nur kendi çerâmz yakmak için bir ktr.Bizdeki nurun ortaya çkmas için karanlk olan vücudumuz içinde o
nurun tecellî etmesi lâzm. Fakat bu tecellî için de gönlümüzü açtk.
Hatalarmz eksiklerimizi gördük. Karsnda talebe olduk. O da
nuruyla tecelli etti, yanllarmz ve hatalarmz daha net gösterdi.
Mücâdele etme yollarn öretti. Mücâdele etme silâh olarak akverdi. Dolaysyla da bizi terbiye etti.
Sâmiha Ayverdi'nin yaamn bilenler, Onun, 'dünyâ hayatnn
geçici, fânî, sigara duman gibi dalp hayâl olan zevklerine asla
kymet vermediini' söylerler...Bu ne demektir?
Efendim, Hanc, bunun srlaryla dolup taan bir eserdir. Sâmiha
anne, dünyann hakikatini müridinden öylesine derinden kavramtki, bütün eserlerinde bunu srarla ve o güzelim Türkçesiyle anlatp
durdu:
'Handr bu gönlüm,yâ misafirhane..
Derd konuklar, derman konuklar, hayâl konuklar, melal konuklar;
mümkün konuklar, muhal konuklar. Hele hasret, hiç çkma^ ordan,
çkma^ ordan.
Handr bu gönlüm,ykk, dökük..
Ken'an Rifâî, Sohbetler, stanbul: Kubbealü Neriyâo, 2000, s. 16.
73
Cemâlnut Sargut
Fakir konuklar, ^ngin konuklar, âlim konuklar, câhil konuklar;
gelen konuklar, geçen konuklar. Hele bir Hanc vardr, biç çkma^ordan, çkma^ ordan..
"*^
'Diyorlar ki: 'Nereye gitsen dünyân da berabergötürüyorsun. Yü^müyenimle örtüp gülümsüyorum.
Dünyam m götürüyorum, öyle mi? Nefâhij hatâ! Kimse bilmiyor ki,
varmla youmla sana göç etmiim. Sevincimle, kederimle, geçmiimle,
geleceimle, ümidimle, hayâlimle sana tanmm. Senin dünyâna
göçmüüm. Senden gayn dünyam m var ki onu srtmda tayaymAllahm!'^'
Ben çok kere Sâmiha anneden "ben bu dünyâda ii bitenim ama
bitmeyenlere yoldalk etmem murattr" hâlini duydum, gördüm ve
yaadm. Sâmiha anne sanld dünya içinde var ama yokm. Kâmil
insanlarm misâl âleminde yaad, bu dünyada da gölgelerinin
gözüktüü söylenir. Sâmiha annede biz bunu açk açk gördük.
Dünyâ zevkleriyle alâkab olduu zaman dahi mânâyla ilgiliydi.
Dünyann maddi hay hu\Tinun içine hiç girmedi. O er kiiydi.
Edeple yaam ve edebin öretmenliini yapm bir sultand.
insanlarla bir arada olmay çok severdi. O insanlar için gelmid.
insanlar için yayordu. Gece yars gelip dert yananlar, saaderce
dert anlatann derderini dinlediini ve çözüm yollar anlattnbiliyoruz. Çok hasta olduu zamanlar hâriç hayatnda kimseyi
reddetmedi. Yazmaca dâima tercih etmesine ramen insan
ilikilerine hiçbir zaman smr koymad. Kim ne yazsa cevap verirdi.
Kim hediye gönderse karlnda hediye gönderirdi. namlmaz bir
sultand.
Elinin dedii her eyi ve her yeri ihya etmek ne demektir? Ayverdi,
bu anlamda neler yapmtr? rfan, edep, bilgi, sanat ve manevî
çabalar bakmndan nasl bir 'ihya' gerçekletirmitir?
Sâmiha A\^crdi, Hanc, stanbul: Kubbealt Neriyat, 1988, s.7.
Sâmiha A\-\^erdi, Hana, stanbul: Kubbealt Neriyâü, 1988, s.57.
74
Sâmiha Ap^erdi üe SIRRA YOLCULUK
Hepimizin ezeli bir kabiliyeti var ki bu Allah'n bizde isimleriyle
tecellisidir. Müridin vazifesi, bu dünyaya gelip nefis tarafndan
örtülen bu srr ortaya çkarmaktr. Ama hiç kimsenin srr bir
dieriyle ayn deildir. Kapasitesi de ayn deildir. O elinin dediiherkeste o srr ortaya çkarrd. Srr eer ekâvetse ekâveti saitlikse
saitlii ortaya çkard. Yetitirdii hiçbir kimse dierinin ei deildir.
Onun örencilerinin hiçbiri birçok konuda dierine benzemez. Amahizmet konusunda hepsi birbirinin ayndr. Kzabilirler,
sinirlenebilirler ama Efendilerinin ad geçince hepsi alarlar ve
hizmet ederken el ele verip birlik halinde hizmet ederler. Onunörencileri hem içine kapanktr hem dar dönüktür, O tam srât-
müstakim üzere yaamay bize öretmitir. Onun örencileri hemsrasnda bir insana çok kzarlar hem de zor amnda o insanla bir ve
beraber olurlar. Bu onlarn edep anlaymn her yerde ve herkeste
edebi görülerinin en güzel delilidir. Kimi örencisinde dünyann en
güzel hatlar, kimi örencisinde tezhipleri kimi örencisinde
destirleri kimi örencisinde besteleri, kimi örencisinde güfteleri,
kimi örencisinde öretmenlii, kimi örencisinde vericüii, kimi
örencisinde milliyetçüii, kimi örencisinde tarih uuru, kimisinde
de müritlii ile tecelli etmitir. Burada birkaç örnek vermek isterim:
Konya'nn bü}aik sultan Mehmet Emirolu, Allah sevgilisi ei
Hanife hanmla birlikte Sâmiha annenin örnek evlâtiarndandr.
Onu tandm günden itibaren her söyledii söz hayâtmn
gidiatnda rol oynamtr. Ama beni en çok etkileyen Konya'da
Zümrüt apartmanmn çöküüyle kaybettii onbir evlâdnn
arkasndan hiç sarslmay ve "onlarn nerede olduunu bilselerdi kimse
arkalarndan ü;(ülme^di" diyecek kadar ahadet makamnda oluudur.
O Konya'nn tevhid sultanyd. Müridine yakr ekilde yaad ve
vefat etti.
Yusuf Ömürlü'ye gelince, felç oluunu bile güzel karlayan ve
müridinin istedii ekilde yaamak için bu durumunu frsat bilen
bir sevgiliden bahsediyorum. Müridinin tevâzuunu ve ilmini alp
san'atna tam bir sultan. Yusuf Hoca bütün ömrünü tasa\'vaf
musikisini yaatp öretmeye adad ve insanbk âlemine îmânn,
müride olan balln gücünü gösterdi.
75
Cemâlnur Sargut
Kur'an hocam rahmetli Hayri aabeyime gelince, onu anlatmak çok
zor. Onu tanyan herkes, ilminin büyüklüü, edebinin sonsuzluu,
tevazuunun derinlii konusunda arp kalrd. O müridinin
aynasyd, dostuydu, bizim de mürid anlaymz derinletirdi.
Allah ona konuma kabiliyeti vermi. Hogörüsü ve edebiyle insana
tesir ettii gibi konuurken her cümlesiyle gönüllerimizin içine Allah
akm nakederdi. Müridi ondaki bütün güzellikleri ortaya
çkarmtr.
Sâmiha anne hepimizin kabiliyetlerini aikâr etti. Hepimiz kendi
çapmzda Allah'n mânâsm idrak etmek zevkini yaadk. Bu
yüzden müridimize balandk. Bazen insanlar birbirinin mürid
anlayna ters düseler de hepsi aym müritte birlenmenin zevkini
yaad. Yetitirdii herkesin mükemmel olduuna iman ediyorum.
Bu u demek deildir: "henim müridim dünyann en büyük mürididir.
Bajkasmn müridinden daha üstündür. " Ben iman ediyorum ki, hakîkî
müridlerde tecelli eden Peygamber'in hakikatidir. Onlar süt veren
anne gibi ilimleriyle müridlerini beslerler. Ne enteresandr ki herkes
kendi müridinin sütünde kendine lâzm olan hakikati bulur. Bu
yüzden Mevlânâ "etrafgülsel dolu ama en gü^li benimki" demiyor mu?
Bizim beslendiimiz süt ise hocamz gibi bizi smrsz hizmete
yönlendirdi.
76
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Seferim var, seferim var....Dtan içe seferim var.
Bir eyyam gidejim, cihandan göçeyim, candan geçeyim... Seferim
var, seferim var...
Yanma yanama, derdime satama; sorma hâlimi, hilen bir
A.llah... Seferim var, seferim var...
Brak gideyim, gideyim, gideyim, kendimi geçeyim; tâ yanna
varnca, kapna ulannca... Seferim var, seferim var...
Dur deme duramat^ oldum; dünyâya sama:^ oldum. Yldiî^
yld^ atlaym, yeri göü abaym, sen önüme düveli, önü ard
olmayan, seferim var, seferim var...
Sâmiha A}^erdi, Hanc
11
Cemâlnur Sargut
•
Sâmiha Ayverdi, Hem Çok yi Bir Mevlânâ Hem DeÇok yi Bir bnü'l-Arabî Yorumcusudur...
rfânî gelenein diline baktmzda, orada iki temel nokta
karmza çkyor: Birincisi, hikmet ancak hal ile aktarlabilir.
Hikmetin dilinin sembol ve sükût olduu söylenir. Bu bakmdan
Ayverdi'yi nasl okumak gerekir? kinci nokta, kendisine hikmet
verilen insana, bunu ifâde etme konusunda da yetki verilir ve sr, sr
olmaktan çkar, dile gelir. Ancak yine de bu, belli düzeyde
'srlanm', Harâbî'nin deyiiyle, 'ehline helâl, nâehle haram' bir
bilgidir. Ayverdi'nin onlarca kitap yazdn biHyoruz. Bereketli
ömrünün son yllarnda ar hastahna ramen, son anna dein
yazd/yazdrd biliniyor. Bu anlamda yazmak ve konumak,
Ayverdi ve onu okuyanlar/dinleyenler için nasl bir zeminde
gelien, olup biten bir çabadr?
"Herkese aklnn yettiiyerden konuf hadis-i erifinin yorumcusudur.
O'nun sükûtu bu demektir. Fakat hiç konumamak deil, herkese
aklnn yettii yerden konumak demektir. Dolaysyla Sâmiha anne
inanlmaz bir ak ehliyken, yanp tutuan bir Allah aklsyken sanki
dardan devletin meseleleriyle ilgilenen bir yorumcu olarak da
görülebilir. Dü konusuna çok önem vermi bir edebiyatç, tarihine
çok deer vermi bir tarihçi gibi de görülebilir. Çok iyi bir
mutasavvf, çok edepli bir Osmard hammefendisi olarak görülebilir.
Anne diye görülebilir, Hocam diye görülebilir. Dolaysyla Sâmiha
annenin sükûtu bu hâllerinin zuhuru içinde ortaya çkmtr. Yâni o
anlad yerden hitab edecei kiiye dier hallerinden sükût etmitir.
Tarihçi olarak görünmesi gereken kiiye mutasavvf olarak sükût
etmi ve o ekilde de herkesi kendi ihtiyâc olduu noktadan
do)armutur. Hz. Mevlânâ'nn Fîhi Mâfh'te anlatt öretmenin
bir ilkokul örencisini önce taltif ederek bir bir harflerini düzelttii
gibi büyük bir sabrla O da kendi yapmcasna hatâlarmz
hatrlatarak bizi eitti. Lüzumsuz övgülerle nefsimizi azdrmad.
Yaptmz ilerin AUah'm izni ve gücüyle olduunu, bizim ise arada
sadece âlet olduumuzu sk sk tekrarlad.
78
Sâmha A\'verdi üe SIRRA YOLCULUK
Dolaysyla Sâmiha anne mânây anlatrken semboller kulland.
Kur'an metoduyla hikâyelerle eitd. Çünkü Hz. Mevlânâ'nn
Kur'an tarif ederken söyledii gibi yüzgörümlüü vermeyene
yüzünü açmayan bir sultand. Ancak senden istek görürse
}öizünü açard. Hz. Ken'an Rifâî bu konuda çok bü}aik bir örnektir.
Çünkü mürider önce soru sorarlar ve örencisinin kapasitesine
göre eitirler.
Çok sevdiimiz rahmetli Azize teyze Ken'an Rifâî hazretlerinin ilk
örencilerinden biriydi. Her sene 7 Temmuz'larda Ken'an Rifâî'nin
vefat günlerinde stanbul'a geldiinde Ankara'dan sadece senede bir
gün Sâmiha annemi görme frsat yakalamamn zevkiyle karsna
otururmu. Bir keresinde Sâmiha annem bir saat süresince hiç
konumadan güle güle "A:^^'cigim", buyurmular. Ondan sonra da
"ne kadargü^l sohbet ettik deil mi?" demiler. Demek ki hakîkî sükût
karsndakinin ihtiyâcna göre cevap vermektir. nsân- kâmil
sembollerle Kur'an'daki gibi kimi örtülü kimi açk Allah'n mânâsnkarsndakine alayan, zerk eden güzel bir sultandr.
Bir gün hocam arabamla ziyaret etmek istedii dostiarna götürmek
lutfolmutu. Henüz yeni hastahktan kalkm, felç geçirmi olduu
için (malum felcin mübareklerin özel hastal olduu söylenir),
çok hareket etmemesi gerektiini biliyordum. Kullandm araba
çok büyük ve yeniydi. O'nun için nasl kullanacam da çok iyi
bilmiyordum. Yava yava gidip sert sürmemeye dikkat ediyordum.
Fahrettin Olguner adb örencisini ziyarete geldik. Evinin önünde
durduk. Fahrettin aabey aaya indi. Hayatm bo^nanca
unutamayacam bir haldi, onbe dakika baktlar. Hiçbir eykonumadlar. Fahrettin aabey abyordu. Gönüllere hitab ederdi
Sâmiha anne. Ayrldk. Daha sonra birçok zamanlar Sâmiha
annemin susuunun benim iddiab konumalarmdan daha tesirli
olduunu hatrlayp susmay tercih ettim. O günün sonunda O'nun
adalet anlayyla ilgili verdii ders beni sarst. Bütün dikkatime
ramen en son gideceimiz yere vardmzda arkamzdan bir araba
gelip bize çarpt. Arabamn arkas parçaland. Bize çarpan genç
çocuk kamyonetten indi. Ve "abla, ehliyetim yok", dedi. Ben de
79
Cemâlnur Sargut
arabann içinde Sâmiha annem olduu için "çek git gö^üm görmesin
seni", dedim. Kendilerini arabadan indirmek için ön tarafa gittim.
Çok utanarak "efendim) öî(ür dilerim eblijetijokmu^ çocuun", dedim. "Ne
yaptn o ^aman?" ded^er. Ben "uranmamak için, çocuuyolladm efendim",
dedim. Kendileri ise, "bundan sonrayapaca her katmada verecei ^rarda
Allah onun günahna seni de ortak etmesin", buyurdular. Bu hayatm
boyunca aldm çok mühim derslerden biridir. Lüzumsuz
merhamet ve acmamn ileride zarara sebebiyet vereceini ve halka
hizmetin Hakk'a hizmet olduunu, kiinin menfaati için halka
hizmetten vazgeçmemek gerektiini bize o kadar güzel örneklerle
örettiler ki ondan sonra kim hata yapsa onun cezalandrlmas
hususunda gayret göstermem gerektiini de anlam oldum. Cezann
seçimi benim merhametimle alâkal olabilirdi. Ama cezalandrlmas
için gayret göstermem artt. Onun için hayatmda tamdm en âdil
insand.
O, devrinin Ali'si olduu kadar Ömer'iydi. Samed tecellisiydi. O,
"kulhüvallahü ahad"de^ Ebu Bekir'di. Yani ahâdiyeti Efendisinde
seyretmi. Hem "Allahü's-Samed"d&\d Ömer'di. Yani yalnz Allah'tan
korktuu için insana kar korkusuzdu hem "lemyelid velemyuled'deki
Osman'd -dünyada edebin en güzelini Sâmiha annede görürdüm-
asbnda evlâd vard ama yokmu gibiydi o sadece O'nun bu
dünyadaki vazifesiydi. Annesi babas vard ama yokmu gibiydi.
Uzun seneler annesine hürmetle hizmet ettiini büiyorum. Ama o
gözünü Allah'dan bakasna çevirmedi ailesini Allah için sevmeyi ve
ailesine Allah için hizmet etmeyi bize öretti. O aym zamanda,
"velem yekûn lehu küfüven ehad" de olduu gibi Ali tecellisiydi. Böylece
biz de ahâdiyeti olduu gibi onda seyretdk. Çok ükür Allah'a.
Ayverdi'nin dilini, sembollerini, sözlüünü ve düünce dizgesini
çözebümek, onun derinliklerine, srianna nüfuz edebilmek için
nasl bir ön çaba, bir hazrlk gerekir?
Sâmiha annenin dilini ve sembollerini anlamak için tasavvuf lisamm
iyi bilmek gerekir. Onun tasavvuf konusunda derin bilgisi, bütün
mutasavvflarn sözlüklerine hâkim oluu okurlarn artabilir. Ben
onun hem çok iyi bir Mevlânâ hem de çok iyi bir Ibn Arabi
80
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
yorumcusu olduuna iman ediyorum. Her okuyuumda farkl
mânâlarn ortaya çkü kitaplar sanki tefekkürü arttrmak için
yazlm sanat aheserleri.
Sâmiha Ayverdi'nin, edebiyatn farkl türlerinde onlarca kymetli
eser verdiini biliyoruz. lk yaymlanan eseri hangisidir, konusu ve
içerii nedir?
Ak Budur Sâmiha annenin ilk evlâddr. Semiha Cemal hanmlaortak kitabdr. Ve gene Sâmiha ve Semiha ilikisinin iç içe
geçmesiyle zuhur etmi bir kitaptr.
Ak Budur ortaya çk itibariyle çok farld bir eserdir. Eser, KenanRifâi'nin örencilerinden Semiha Cemal hanm tarafndan yazlmaya
balamr. Fakat kendisi çok genç yata Allah akmn cezbesine
tutulup bu âlemden gider olunca, kitab tamamlama görevi Sâmiha
Ayverdi'ye verilir.
Bu meyânda anlatlan bir hadise vardr. Semiha Cemal hammnhastah arlaü ve zâten çok zayflam olan vücudunun bunadaha fazla dayanamayaca anlabnca, Sâmiha Ayverdi, HocasKenan Rifâi'ye gelerek, "Efendim, dua huyursani'^ da onun jetine ben
gitsem" âiyç^ niyazda bulunur. Kendileri, bunun sebebini sorduunda,
Semiha Cemal hammn faydab bir vücut olduunu ve yazarh ile
insanha hizmet ettiini söyler. Sonrasnda gelen cevap çok nettir:
"Öyleyse bundan böyle kalemi sana veriri^ senyat^arsn.
"
Sâmiha Ayverdi bu emir üzerine kalemi eline alarak Ak Budur adl
kitab tamamlar ve neredeyse yarm yüzyl sürecek olan yazarbk
hayat da ite böylece balam olur. Kitap dikkade okunduunda,belli bir yerden sonra eserin üslûbunun farkllaü görülür. Bu, saf
ve yakc bir aktan, akn aklna doru seyreden bir deiimdir.
Semiha Cemal hanmn Allah akyla ekillenen ve adetâ yazam ve
okuyan yakp yoklua mülhak eden anlatm, Sâmiha Ayverdi'nin
Hocasndan alm olduu 'Yan, ama tütme!" düstûruyla ileyen
kaleminde daha çok ilâhî akn yapc ve oldurucu çehresini taknr.
81
Cemâlnur Sargut
Roman, M.Ö. Arabistan'n Kuzeyinde yaam olan güçlü ve âaabHayre Hükümeti'nin saray ve aristokrat çevresinde geçen bir akanlatyor. Bu dönemde Hayreliler, Araplar arasnda çok yaygn olan
putperest inancna sahipler. Hükümdar Menzer'in ba hekimi
Hamza, yine hükümdarn katnda önemli bir mevkide bulunan
amcas Zeyyad'n biricik kz Meryem'e âktr. Fakat Meryem ona
istedii cevab vermez. Romanda Hamza beerî akn zirvesini
temsil eder fakat akna karlk beklemek zaafna dümü olmas
onu bu duygunun hakikatine ulamaktan men etmektedir.
Meryem ise yanmak ve yakmak tabiatnda yaratlan ate gibi, bu
dünyaya sevmek ve sevilmek kabiliyetinde gelmi asil ve güzel bir
kzdr. Fakat hayat boyunca camn önüne koymaya deecek bir eik
bulamamann da azab içindedir, içerisinde bulunduu maddî
dünyânn zevkleri onu doyurmak bir yana, gönlünde en ufak bir ilgi
bile uyandrmazlar. Böylesine aka kabiliyetli bir insan olur da,
hilkat eli hiç onu unutur mu? Roman yazan kalem de unutmamtr.
lerleyen bölümlerde, kaderin bir cilvesi ile ülke menfaatlerini
korumak adna, hükümdarn emriyle Hamza ve Meryem sözde bir
evlilik yaparlar. Ba hekim Hamza bu evliliin ilk aylarnda bir
görevle Msr'a gider. Geri dönerken orada tanp kölelikten
kurtard ve dost olduu Ömer'i de beraberinde getirir. Ömer
Hayre'de yaarken bir vesileyle Msrl tüccarlarn eline dümü bir
esirdir. Fakat kendisine yaktrlan bu esir sfatn kabul etmeyecek
kadar da özgür bir ruhtur. Çünkü Ömer'in, kendisini nefsin zaaflar
esaretinden kurtarp, tek Allah'n kulu olma özgürlüüne götüren
bir hocas vardr: Ebu'-ettar aireti reisi Yusuf.
Yusuf, ilâhî nurun o devirde kendisinden göründüü kâmil insandr.
Sözüyle, haliyle, gösterdii maddî ve manevî cömertliklerle yalnz
kendi airetinin deil bütün Arap kabilelerinin gönlünde taht
kurmutur. Kur'ân- Kerîm'in en güzel kssasnda anlatlan Yusuf
peygamber gibi o da ADah'm cemâl tecellîsine mazhar olmu bir
sultandr. Romanda bu ismin kullanlmas tesadüfi deildir.
Kur'an'da Kenan illerinde kaybolan Yusuf Allah'n zâti güzelliini
temsil ettii gibi Ak Budur 'd^k Yusuf da, kalem sahiplerinin, gizli
82
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK y
ve aikâr her an hocalar Ken'an Rifâî'nin varhnda seyrettikleri
Allah tecellîsini sembolize eder.
Ak Budur Semiha Cemal hanmn Ak kitabnn geniletilmi
hâlidir.
"Hz Aye'nin Peygamberin ahlâkn Kur'an ahlakyla anlatmasn
ve Hz. Peygamberin bir hadisinde 'Kâmil insanla Kur'an ikizdir'
buyurmasn bizler ilimle örenmedik, Ayverdi'nin yaantsnda
bizzat gördük. O, mutasavvflarn 'Bütün denizler mürekkep,
aaçlar kalem olsa Allah'n kelimesi olan kâmil insan anlatmaya
gücü yetmez' olarak yorumladklar âyetteki kâmil insandr"
diyorsunuz, bundan ne anlamamz gerekiyor?
Ben Kur'an' okumadan önce Sâmiha anneyi okudum fakat sonra
Kur'an' okurken çok enteresan bir ey yakaladm. Kur'an' ben
tamyordum. Benim bilmediim bir ey deildi Kur'an. Hiçbir
negatif âyet yoktu orada. Kyamet suresi lütuftu. Celâli ksmlar
cemâldi. Sâmiha anne Kur'an' Furkan olan, farkllklar ve eriat
anlatan mânâsn tevhid ve birlik olarak yani Kur'an olarak izah
eden bir sultand. Yaayan Kur'an' görmütük, kitap halinde
okumak beni artmad. Ey insan kitabnda Yâsîn-i erifi
anlatrken, Sâmiha anneyi tamdm için hiç yabanchk çekmedim.
Sâmiha anne adetâ evimin içinde benimle yayordu. Bu caizden de
Kur'an' birlikte idrâk ettik. Sâmiha anneyi anlatmakta zorlamyorum
çünkü insân- kâmilin anlatlmas zor. lhan Ayverdi'nin çok güzel
bir sözü var. "Bir büyükle ayn evde yaladnm ^aman bir süre sonra onu
çok büyük olarak görmet^sini^. Siî^n gibi yemek yer, içer, tuvalete gider. AmaSâmiha Ayverdi ilejajadn-:(^ :^aman hergün büyüklüüne daha çok hayran
olursunut^ " Kimseye yük olmayan, daima yâr olan bâr olmayan bir
sultand. Ama ben paltosunu tutarken bakalar mâni olunca "niye
mâni oluyorsunuz^ onun sevap kanlanmasn niye engelliyorsunuz^" diyerek
iyiliimiz için özel çaba gösterirdi. (Celallendii zaman lütuf diye
karlard örencileri. Bir örencisine kzp çktn duyduumdaörencinin zevkini gördüm. Ne kadar büyük lutûf Hocam beni
seviyor, benimle ilgileniyor. Beni düzeltmeye urayor diye. TpkKen'an Rifâî hazretlerinin Nezihe Araz'a yapt gibi bir yanhn
83
Cemâlnur Sargut
düzeltmek için biraz azarlamlar Nezihe teyze alam, onun
üzerine "alama, ben dayanamam örencilerimin terbiyesi için bile yaptmuyandan ütülüyorum" diyen bir sultann evlâd Sâmiha anne. O'nun
celâlindeki cemâli biz gördük. Gözleri görmedii zaman —imdi
annemle de ayn eyi yayorum- bizi mavi gözleriyle ykadnhatrlyorum. Halbuki o gözlerin son be sene iyi görmediini
sonradan örendim, O baklar bizi Kabe'ye kadar ulatrr, sarar,
sarmalar ve Allah'n isimleriyle donatrd. Evinden çktmzdainanlmaz bir enerjiyle dolardk. Bir keresinde örencilerimi ziyarete
götürdüümde çocuklar gençlerdi ve baz konularda ardüünceleri vard. Sâmiha annenin yamna geldiklerinde, kendileri
onlarn bütün arlklarm törpüleyecek yorumlarda bulundu.
Çocuklarn üzülüp alnacaklarn düünerek dar çktmdahayrede gözlerindeki yalar gördüm. Adetâ konutuu eyler ok
gibi kalplerindeki pudar krmt. Espritüeldi. Peygamberle Hz. Ali
arasndaki akalamay dinler gibi onu dinlerdik. Kimseyi küçük
görmez her eyden zevk alrd. nsann fakirine çok deer verirdi.
Herkesin her meselesiyle ilgiliydi. Evlenecek örencilerini
çeyizlerine vanncaya kadar düünüp, onlarla beraber gidip
alverilerini yaptm biliyorum. Çocuklarm evlendirmek için çaba
gösterir, imtihanlar için dua eder. Onlara kalemler datrken akl
verirdi. Allah'n nazblar iki gruba ayrür, bazlar bu âlemde hiç bir
istekleri olmad için duâ etmeye edep ederler ki o bu gruptand.
Bazlar ise Allah dua et emrini verdii için duâ etmeye izinlidirler.
Hiçbir taassubu yoktu. Taassubu kökünden çkarp atmt. Onun
taassup anlay herhangi bir konuda kural koymakt ve "ben bilirim"
iddiasyd. Allah'n emirleri konusunda son derece titizdi. eriatsz
tarikate inanmazd. Efendisinden bu terbiyeyi almt. Aldatld
zaman aldanm gibi davramrd. Kur'an ahlâk budur, diye
düünüyorum.
Bendeniz âciz gönlümle, Kur'an ahlâkmn yani Peygamber ahlâkmn
önce edep olduuna iman ediyorum. Benim hocamda gördüüm ve
kesinlikle çok etkilendiim bir baka hususta onun edebidir. Edep
kelimesi üzerinde durmak istiyorum.
84
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Sâmiha Amerdi Allah'la olan irtibatin öylesine bize aksettirdi ki
O'nun halk Hak görerek onlara muamelesinden örnek aldk.
Burada halk Hak görüü, yani yaradlm her varhkta Allah'n
hakkm idrâk edii, sanki Hak'la muamele edermiçesine
yaradlmla konuuu, insamn edebinde en yüksek seviyedir. OHakk' korumay çok iyi bilendi. Hakk'n korunmad zaman zulüm
olduunu idrak edendi. Buradan da anladmz gibi herkese
gerektii muameleyi yapan insand. Yani kzmas gerektii zaman
kzarak muamele ederdi çünkü orada kzmamamn zulüm olduunu
biürdi. Ama bu hâH karsndakinin kalbini krmaz bilâkis onu
hatalaryla yüzlemede yüreklendirirdi. Sâmiha Ayverdi'yi anlamaya
çaltmz zaman celâlinde cemâli görmek söz konusudur. Ya da
hocasmn tarifiyle cemâl, celâlin nuruyla gidilen son noktadr. Kzve terbiye edi tarz son derece hiUm ve yumuaklk içinde idi
Sâmiha Ayverdi, ara sra sert çklar da yapard ama bu sert çklar
sert çktan zevk aldn bildii kiiye yaplrd. Yâni terbiye
edicilikte çok üstün bir derecedeydi. Bunu yapabümek için ancak
"mür§id kalplerin casusudur'^ kelimesini idrâk etmek lâzmdr. O, kalbe
bakar, okur, neden zevk alacam ne dereceden konuulmas
gerektiini bilir, ona göre cevap verirdi.
ite bu edep ve bu zulüm olmayan sevgi dolu hareketi Hakk' her
zaman doru yere koyusunun bir neticesidir, insanlarla ilikileri çok
güzeldi ama kendi nefsini ne kadar korudu onu bilemeyeceim.
Çünkü hayatnn tamamm insardk için çahmayla geçirdi. Çok
yorucu bir hayat sürdüüne inamyorum. Ama evinin hakkm
verdiine, misafirinin hakkm verdiine, yemek yemenin hakkm
verdiine, dost olmamn, öretmen olmamn hakkm verdiine yani
yaad her meflumda her eyi yerli yerine koyduuna inamyorum.
Alemde Hakk' görürdü. Hak'la muamele ederdi. Hak'la Hakk için
muamele ederdi.
Karmzdaki insann yapt hatâdan dolay ceza göreceini
biliyordu. Ama bu hatâmn kiiyi terbiye etmek için olduunu da
biliyordu. O halde hatâbnn cezasyla uramad. Çünkü bunu
Allah'a akl öretmek diye deerlendirdi. Öyleyse burada önemli
olan bizim hadiselerden nasl ders alacamz ve nasl tekâmül
85
Cemâlnur Sargut
edeceimizdi. Bu yüzden hayatimzda beddua, çirkin söz, bakas
için çirkin düünceyi toptan yasaklad. Bu Hz.Mevlânâ'nn
Mesnevi 'sinde kirli olan çamarn kuruyken temizlemek kasdyla
suya sokulup, ykanp tekrar kurutulmas hikâyesinde anlatt gibi
farkl muamelelerin terbiyede ve temizlenmede art olduunu
öretti.
Herkese, kim ne seviyorsa oradan yanard. Yediinden, içtiinden
ne zevk alacandan, elencesinden çok ince noktalara kadar
örencilerinin hayatlaryla megul olurdu. Yâni onlara annelik
eitimi, kaynvalidelik eidmi, e olma eitiminden tutun da
müridlik eitimine kadar her konuda hattâ mânevi eitimi de nasl
örenecei konusunda ders verirdi. Çok enteresandr ki bunlar
genelde bir ders havasnda da anlatmazd. Hocasnn çevresindeki
insanlar anlatrken arada o öretmen-örenci ilikisini aksettirirdi.
Bir gün peygamberin karsna çok edepli biri gelmi. Son derece
edep içerisinde oturmu. Herkes arm hiç peygambere bu kadar
güzel muamele eden bir kii görmedik demiler. Daha sonra bu kii
gitmi ve Hz. Peygamber onun Cebrail aleyhisselâm olduunu,
onlara edebi öretmek için geldiini söylemi. Biz aynen bu havay
Sâmiha annenin anlatt Server Beyefendi ile Ken'an'er Rifâî
ilikisinde örendik. Dolaysyla Sâmiha anne gerçekten anlatlmas
çok zor bir insan...
Hocasnn tevhid anlayn Hana adb kitabnda;
"Sen ateperestsin, dediler.
Beli. Semenderlejek-murâdm, dedim.
Sen Mecûsîsin, dediler.
Beli. Gönlümdeki ateje taparm, dedim.
Seninçiin putperesttir diyenler de var, dediler.
inkâra sebep ne? Imâmm sana gönül verip benden kaçal
kâfirim artk, dedim.
Sen Meî(âmir okuyup aglarm§sn, dediler.
86
Sâmiha A>^erdi üe SIRRA YOLCULUK
A.h, aglanm elbet. Davut da bir vakitler benim içingö^ap
dökmütü, dedim.
Duyduk ki hep Müsâ 'danyana çkarmsn, dediler.
Naslpkmam? Fir'avn'a kar§ koyarken benimle meveret
etmijti, dedim.
Hilafdeil bu sö^. . . sen Tersâ 'sn dediler.
Bell, beli. Mesîhâ ile iliiim eî^elîdir, dedim.
Seni Müsülman tutanlar da eksik deil. . . dediler.
Hem de ne doru. Muvabhidim ben. Bu cihanda seni
birlemekten gayri ne kânm varAllahm, dedim^^
Kendisini böyle anlatan bir sultan olduu için O'nu bilen hiç
korkmazd. Meselâ benim Kur'an hocam rahmetli Hayri hoca çok
ho bir cümle sarfetmiti onunla ilgili.... "Sâmiha annenin huturuna
girmek flordur çünkü gönülleri okuduunu biliyoru^ A.ma hayvanlar da çok
sevdiini bildiim için ben rahat giriyorum" derdi. Sâmiha anne o kadar
mütevâzyd ki karsndakinin tevâzû ehli olmas mecburiyetini
doururdu. Her sözünde, her hareketinde, hatta susuunda dahi
öüt vard. Güldüü, konutuu zaman mutlaka alacak bir ders
bulurdu insanlar. Çounlukla, niçin burada bunu söyledi acaba? diye
düündüümüz sözleri aikâr olur, sebepleri sonradan ortaya
çkard.
Çok sevdiim bir örencimin Sâmiha annemin son zamanlarnda
Avusturya'daki tahsilini stanbul'a naklettirmek üzere olduunu
biliyordum. Sâmiha anneye gidip bunu söylediinde "Avusturya'ya
döndüünde annene babana selâm söyle" buyurmular. Çok armt.'Artk ben istanbul'da tahsilime devam edeceim. Teknik imtihan geçtim.
Yann Almanca imtihanna gireceim. Acaba Sâmiha anne söylediimi
anlamadlar da, bana sanki oraya dönecekmiim gibi bir muamelede mi
bulundular, " dedi. Üç senedir Avusturya'da okuyan kz Almanca
imtihamndan kald ve bir hafta sonra Avusturya'da tahsiline devam
etmek üzere geri döndü. Sâmiha annemin selâmn da anne ve
Sâmiha Aj'verdi, Hana, stanbul: Kubbealt Neriyat, 1988, s. 10.
87
Cemâlnur Sargut
babasna götürdü. Dolaysyla her sözünde bir ibret vard ve
buradan insân- kâmilin gerçek anlamda gelecek hakknda bilgisi
olduunu, ama hiçbir hadiseyi vukuundan önce anlatmadn, bunu
edebe mugayir gördüünü biliyoruz.
O, gerçek bir naz ehliydi. Çünkü biliyorum ki Allah O'nun
istediklerini yerine getirirdi ama hayatnda bir kere duâ ettiini
görmedim. Duadan çok sakmr kendisinin duâ ehli olmadm duâ
etmesi gereken evliyalar olduunu vazifeyi onlara tevdi ettiini
söylerdi. O kadar deiik bir ilikisi vard ki Allah'yla... '%ejke
ruhumun kanatlan olsa nama^^m ruhum kha insanlarn beni nama^
klarken görmesinden hile edep ediyorum. Sanki onlara karf bir
gösteri^teymipm gibi geliyor", derdi. Bu kadara kadar kendisini Allah'n
önünde hiçe sayan, Allah'tan korkan âlimlerdendi. Her eyi yerli
yerinde ve vaktinde yapard ama biraz çahmada arya kaçtnsöylemek zorundaym. Yani ar olduunu gördüüm tek eyçabma hayatyd. Bunun için de birçok evliyâullahn yaadhastab, felç hastalm, o da yaad. Ama hiçbir hastabk O'nu
ykmad. En ar olduu zamanlar bile yazmaya devam etti.
Yeenine yazd mektupta, "Ben gerçekten yorgunum çok fa^la
çalnyorum" dediini biliyoruz. Kendi hayatmda biraz benzemeye
çaltm için bu sözler beni çok rahatlatt. Ancak, o kadar aktif, o
kadar Allah akyla doluydu ki normal bir insann üstünde bir
enerjiye sahipti, O'nu bizim enerjimizle bir tutmak bizim çabma
tarzmzla ölçmek de çok zor. Mevlânâ'mn, "Bi^ evliyaullah pir
yaladk, §uurlu bir jey yapmayp vahyi uygulan^ " dedikleri gibi,
Sâmiha anne de bu konuda kendine emredileni yapt. Yalmz bunu o
kadar doru yapt ki... Ken'an Rifâî'de tecelli eden ahlâk-
Muhammediye'yi onda görmek mümkündür. Sâmiha annemin en
yakn dostu, en yakn arkada belki ruh ei olan Semiha Cemal
hammefendinin Ken'an Rifâî'nin mereplerini anlatt kitaplarna
baktmzda Sâmiha anneyi okumu gibi oluruz.
Son derece aceleciydi. Örendiini hemen öretirdi. Her
konumasndan bir ey örenirdik. Çok konumaz. Telefonu çok az
kullanr. Ancak söylenmesi gereken eyleri söyler ve kapatrd. imdi
88
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
bizim teknolojiden bu kadar negatif enerji almamzn sebebi de onu
çok kullanmamz, tek dii kalm canavar haline getirmi
olmamzdr, diye düünüyorum. Sohbetieri hiç brakmad. "Benim
va^emjaî^ak ben bu ekilde irad ediyorum. " dedi ve kendi yapmad,annemin vazifelendirildii sohbete, srf kendisi gitmezse belki
gelmeyen olur diye kaülrd. Evinde gençler için özel günler
programladn hatrlyorum. Geceleri de gençlere birçok eyöretip öütier verdiini biliyorum. Kapsna gelen hiç kimseyi geri
döndürmediini, hiçbir hediyeyi karlksz brakmadn, bir tek
ufack nota bile cevap verdiini çok iyi biliyorum. Nasl anlathr? Bukadar anlattm ama hiçbir ey anlatmamm gibi hissediyorum
kendimi...
89
Cemâlnur Sargut
Ben geceyim, gün isterim. Ben atehim, kül isterim.
Ben §iirim veî^n isterim. Ben derdliyim, jifâm ver.
Parça deil tam isterim. Tükenmiim, çâremi bul Bütünlemi
can isterim.
Dalmm, topla beni, parepare klma beni... Gövdem ba§m
nerde bilmem...
Merkep mihver ba isterim.
Eceljakn, desturgerek... Destur deyipyol isterim.
Sâmiha A}"verdi, Hanc
90
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Sâmiha Anne, Ken'an Rifâî Üniversitesinden
Doktoral Bir Profesördür...
Tanyanlar, Sâmiha Ayverdi'nin öncelikle tevâzuundan söz
ediyorlar, bize bu yönünü anlatr msnz?
Tevâzû kelimesi gerçekten çok yanh yorumlarla anlatlan bir
kelimedir. Ne kadar enteresandr, geçen gün bir dostumla
konuuyordum. Devamb bana hiçHkten bahsederken o kadar çok
"ben" dedi ki... Demek ki hiçlikle "ben'\n hiç badaamayacananlamam. Hepimizin yapt gibi... Halbuki Sâmiha anne hiç
"biçim" demezdi. Hiç "benim" de demezdi. Hattâ bir kitabnda ben
kelimesini kullann mânâsn kullanmaym, buyurmular. Sâmiha
anne çok açk ve berrak konuurdu. Yâni her söyledii doru idi.
Öyle iki büklüm fîlan da deildi. namlmaz bir azameti vard. Vakar
ve azameti vard. Ama Sâmiha anne bütün bunlarn içerisinde zerre
kadar kendiyle ilgili bir eyi ne duyar, ne de iitirdi. Ne negatif bir
söz onu volundan alkoyar, ne de pozitif bir söz ona tesir ederdi.
Bir edebiyat ödülü almak için sahneye davet edildiinde sadece, 'l&ir
ku§ bir daa konmu§, bundan ne ku§un ne de dan bir kabana olmu§"
diyerek ödülü kabul etmiti. Tevazûun hakikatini onda görmek
mümkündü. Onlar, ben mütevâzym demek tevâzûsuz-luunda
bulunmazlar.
Hanc adl eserinde tevâzuunu u satrlarnda görmek mümkündür:
"Senin ordun var. Ordunda da akerlerin var. Kimi çavu{, kimi
onbaji, kimijü;(ba{i hattâpa^a.
Bunlarn hiçbirindegö^ümyok. Bana: Emirberim. . . de, yeter,
ister ban^ayolla, ister savaja. . .
"
46Sâmiha Aj-verdi, Hana, stanbul: Kubbealt Neriyat, 1988, s. 48.
91
Cemâlnur Sargut
Yine Hanc'dâ:
Un mü diledim, sevap ??n istedim, fan m bekledim?
Aybm çok... Günâh tepemden afkn. Kulum ben. KmI çulhas
erigerek.
Dillere düfenim, kemlikte sürçenim, haram sudan içenim.
V^elî deil, deliyim ben. DeFolana ^ncirgerek. Zincir :^ndan,
timargerek.. ^^
Dile Gelen Ta adl eserinin ilk hikâyesi de onun tevâzuuna örnektir:
Devletlim:
"Bana bir kitap imzala!** dedi.
Güldüm. Onun varlna varlk taslamak, Seyhunlar' Ceyhunlar'
olana bir desti su baiflayan adamn safdilliinden daha edep difi
ilerden deil mi?
A.mmâ, madem ki istemiti; olacakt. Hem ne ^yân da vard? Zâten
insanolu her •:^aman için, misafirlik oynayan, çamurdan ev yapan,
tula krklar içinde yemek piiren bir çocuk ciddiyetiyle hayat
macerasn oynamyor muydu? Madem ki dünyâ duranda bana da,
uykusu^ a^^ksiî^ bir cokunluk içinde, söylemek, yanp yaklmak
pay dümütü, u halde hisseme ayrlm bu ie, bir çocuk ciddiyetiyle
bakp benimsergörünmek, bir oyun, bir va^e demekti.
]/e madem ki, dünyâya göî^ümü':(ii açmakla, bir oyuna balambulunuyorduk; hayat büküle büküle akan bir dere gibi, ne tarafa
kvnlrsa, oyolu takip etmekten baka çâremi\yoktu. Ademolu'nun
hatâs, oyunu oyun bilmemekten ve ii ciddiye alp, iplerini görmeyen
kuklalar misâli, sevk ve idare ediciye kafa tutmaktan domakta deil
miydi?
47Sâmiha A^-verdi, Hanc, stanbul: Kubbealt Neriyâu, 1988, s. 41.
92
Sâmiha Ayverdi ile SIRRA YOLCULUK
Devletlim, ar\üsunda srar etmekte olacak ki, bekler tavnm
deitirmemi, düüncelerimi gören gö-:(leriyle hâlâ yü:(üme bakyordu.
Hemen kalemi kâdn üstünde yürüttüm ve "Ta Dile Getiren
Devletlime!" diyeja^p kitab önüne koydum.
Sâmiha anne öpülmeyi sevmezdi. Lâubâlî olmaktan hiç
holanmazlard. Aristokrat bir aileden gelmi olduklar için yaants
çok zarifti. Ama sevmediklerini yapan kiilerle karlaünda her
eyi Allah'tan bildii için sesini çkarmadm da biliyorum. tetevazuun mânâs bu... Negatife ve pozitife ayn tepkiyi vermek, her
eyi Allah'tan bilmek, kendisini arada görmemek... Bize bunu
öretti. Gerçek anlamda mütevâzîlii bu ekilde yaad ve öretti.
Harakânî hazretlerine, "en güzel dervi kimdir?", diye
sorduklarnda, "dergâhta, kapnn eiinde oturan ve varh ile
yokluu belli olmayan, klavuzunun dikkatini çekmeyen dervi"
olduunu söylüyor. Bu ölçüden neyi anlamak gerekir, bu yerden
bakldnda Sâmiha Ayverdi hakknda neler söylenebilir?
Bence Harakânî hazretieri ii bilen sultan olduu için Sâmiha
annenin en güzel tarifini o yapm. Çünkü Efendimizin devrini
anlatanlar Sâmiha annenin tüm sohbeder boyunca kendilerinin
yakmnda bir tabure üzerinde oturduunu veya yerde oturmaktan
çok zevk aldn anlatrlar. Hattâ Sâmiha anne dostiaryla Çelebi
ailesini ziyaret ettii zaman ki Nezihe Araz da varm, herkes yere
omrmu sadece Nezihe teyze sedirin üzerine oturmu. Çelebi
ailesinin hanmefendisi belden lastikli bir uzun etek getirmi ve
"Ayverdi'nin dostlar hep yerde oturmay severler Si^ herhalde kyafetinizden
ötürü oturamadn\ rahat edin, diye bunu veriyorum." diyerek o etei
Nezihe Araz'a vermi. Kendilerinin huzurunda daha önce de
bahsettiim gibi hiç seslerini çkarmadan, hiç sormadan devaml
yazarlar, not tutarlarm. Sonra Sohbetleri okurken, hanmlarla
yapt birebir sohbetierde kendisinin çok soru sorduunu
görüyoruz. Yani Sâmiha anne gerçekten Efendi'yi anlam bilmi bir
insandr. Ken'an Rifâî hazretieri çok büyük bir sultan ve O'nu da
'*^Sâmiha A>'\^erdi, Dile Gelen Ta, stanbul: Kubbelat Neriyat, 1999, s.3.
93
Cemâlnur Sargut
anlatmak çok zor. O, hakîkat-i Muhammediye'nin bir tecellîsi fakat
O'nu anlatmaya cesaret edebilecek tek kii Sâmiha Ayverdi. Oanlatt. Bunu da gece-gündüz yazd notlara borçluyuz. Ben öyle
düünüyorum. Sâmiha anne Ken'an Rifâî Üniversitesinden
doktorab bir profesördür. Ken'an Rifâî bal bana bir
üniversitedir. Semiha Cemal hanmn Latincesinden Franszcasna
kadar her yerde Ken'an Rifâî damgasn görüyoruz. Yani bir insan
felsefe eitimi alabilir ama Semiha Cemal hamm felsefeyi aarak
mutasavvf olmu, ite onu bu hâle getiren Ken'an Rifâî'dir. Sâmiha
anneyi yapt smrl eitimin içinde fahrî doktora ünvâm alacak
kadar yüksek seviyeye ulatran Ken'an Rifâî Üniversitesidir.
Dola}asyla o da bu üniversiteden çok güzel yararlanm bir
profesördür. Ilm-i ledün profesörüdür.
Bu beni çok etkilemitir çünkü bence Efendimiz, o dehâ sultan,
isteseydi eserler verir, titr sahibi olabilirdi. Ama O, insan
yetitirmeyi hepsine tercih etmi. Sâmiha anne de O'nu çok iyi
anlam ve O da insan yetitirmeyi farkl bir yönden uygulamtr.
Ben Sâmiha annenin dier yönleriyle megul olmadm. Benim
hayatm O'nun tasavvufi terbiyesi altnda geçti. Onun için siyâsî
yönü nedir, târih bilgisi nedir? Yetkili olmadm için bunlar
ölçecek seviyede deilim ama bildiim bir ey varsa, hiçbir hocadan
örenemeyeceiniz târih bilgisini Sâmiha Ayverdi'den
örenebilirdiniz. Siyâsetinde de ne kadar bitaraf olduunu çok iyi
biliyorum çünkü bütün siyâset adamlaryla temas halindeydi. Ve
icâbnda ilgililere de çok ar mektuplar yazdn biliyorum. Hiçbir
korkusu yoktu. Yani Hz. Mevlânâ'nn bahsettii gibi bir âlimdi ki
siyasetçilerin hepsi O'nun ayana gelirlerdi. Kitaplar birçok âlimin
ve siyasetçinin baucu kitab idi. Ama maalesef ayana geldikleri
kadar sözünü dinlemediler. Yoksa Türkiye çoktan daha mamur bir
hâl alrd.
Kur'an'n emirleri hâricinde i yapmazd. stiare etmeden karar
vermezdi. Birisi siyâsî partiye katlmak istedii zaman benim babam
gibi eski siyasetçileri çarr. Onlarn fikrine danrd. Yani
kendisinin gönül gözü açk olduu halde yalnz gönül gözünün
94
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
deerlendirmesiyle deil de, istiare ederek önce halkn
deerlendirmesiyle neticeye vanrd.
O'nda tamamen Peygamber ahlâkn görüyoruz. Çünkü âyet-i
kerimeye uymak hepsinden önemlidir, der ve kendi fikrini en sona
saklard.
Bir yaznzda, "Sâmiha Anne cem' makamyd" diyorsunuz? Cem'
makam nedir, bu makamda oturmak ne demektir, Sâmiha
Ayverdi'nin bu makamda olduuna ilikin belirtiler nelerdi, hâli
nasld, ne türden çabalar gösteriyordu?
Cem' mertebesinde insan, karsndaki varlklarn hiçbirisini görmez.
Hepsinde Hak tecellîsini görür. Her ey Hakk kesilmitir. Hakk
bazen ona güler, bazen kzar, yâni Karagöz perdesinin önünde
gözüken ahslardan bihaber, Karagöz'ü oynatan elin peinde ve
oradaki san'at seyreden bir san'at âkls gibidir. Onun için çirkin,
yard, eksik, hiçbir ey yoktur. Baz mutasavvflar bu makam incire
benzetmiler. Bazlar da nara. Nar, bir sürü tanecik tamasna
ramen tek ve birdir. Çokluu görür. Ama birden ayr olmadmbilir. Msrî Niyazi der ki; cem', senden so\Talup alnandr. Yâni Hak
tarafindan kiiye gelen mânâ lütuf ve ihsan cem'dir. Fatiha
süresindeki "ancak senden yardm dileri:^' sözü cem'i istemektir. Baka
anlatla cem' eyaca Allah ile beraber görmek, ku\'A^et ve kudretin
Allah'a âit olduunu bilmektir. Bu makâm- cem'de bulunan kii
kelimetullah makamna erer. Hani deminki soruda Hakk'n kelimesi
için denizler mürekkep olsa... demitiniz, ite o kelime, cem'
makam demektir. Cem' makamnn baka bir yorumu Ganî
Muhtefî'ye göre, beka mertebesi oluudur. Beka nefsiylc ölmek
hak'la dirilmek demektir. Allah'a seyir bitmi. Allah'tan Allah'la
seyir balamtr. Kul Hakk'n rengine bürünmütür. Kuldan
söyleyen Hakk'tr. Halk Hakk'n bâtnnda kaybolmutur. Kabe'nin
içinde her yerin kble oluu gibi, sebepler kalkar. Namaz nasl
mü'minin mirac ise oruçta makâm- cem'in delili, sembolü, dr.te Sâmiha anne böylesine bir oruç idrâki içindeydi. O Allah'n
kudret, himmet ve tasarruf yetisini göstermeme orucunu tutard. Bu
makamdaki her kii gibi o da âleme rahmetti. Hazretü'1-cem'
95
Cemâlnur Sargut
makamm da onda idrâk etmek mümkündür. Bu beka makamlarnn
ikincisi olup halk zahir Hakk bâtndr. Konumalar ve yazdklar bu
kadar çok insana tesir etmi bir sultan için ancak u hadis geçerlidir
ki "ben kulumu sevdiim vakitte o kulumun kulatndaki i§itmesi, göt^ündeki
görmesi, dilindeki söylemesi ve elindeki ve ayandakigücü ben olurum. Kulum
benimle iitir. Benimle görür. Benimle söyler. Benimle tutar. Benimle yürür.
"
O, ztlklarmz tevhid potasnda eriterek önce bizleri birlie sonra
da çokluklar birlie tekâmül ettirdi.
Diriltebilen makamdr. Dolaysyla sûr'unu üfleyen ite bu
mertebedeki insân- kâmildir. Gerçi o, sûr üflemekle de megul
olmaz. O kapasitede olduu halde, sâdece Sevgili'sinin zevkli
hallerini seyirle meguldür. Rahman nefesi tar ve Meryem
makamnn tecellisidir. Hz. isa'da da cem' makam zuhur ettii için
kelimetullah diye adlandrlmtr.
Bence Sâmiha anne cem' makamndan da ileri gidip cem'ü'l-cem'e
geçmitir. Gene Msrî Niyazi'nin deyimiyle cem'ü'1-cem tamamen
helak olmak ve Allah'tan baka her eyden fena bulmaktr ki bu
ahadiyet mertebesidir.
Sustur beni, kes §u lisân. .
.
Bir ahenk olaym, cihann sd titreyip olaym... elsiî^ ayaks^
isimsizi sfats^ kayts^ vâdesi^ köpürüp tabaym.
Yetinmiyor bu lisan, smyorum dünyâya. . . Smyorum kendime. Açp kaplan, çö^ §u ':^ncirleri... Brak da cihâna çkklar yapaym.
Brak da gönülden hamleler klaym.
Gitmek istiyorum. Ayak demedik, ku§ uçmadk, sel geçmedik, yel
esmedik dünyâlara gitmek istiyorum.
Zâhidâne cünbüjler burda kalsn. ekiller, suretler siklerin olsun.
Brakn gideyim. Meramn kelâmn elpençe durduu, sevdann biricik
ibâdet olduu dünyâlara gideyim. Bir titreyij olaym, bir ahenk olaym.
96
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Isimsiîi sfatstî^ renksi^ jekilsi:^ tek soluk olaym. Olaym A.llahml
Senin olaym\
Cem' makamnda Hakk'n Zât'mn, hazretü'l-cem'de Hakk'n
sfadannn ve cem'ü'l-cem'de de Hakk'n fiillerinin elbisesi giyilir.
Bu mertebe makamlarn en yücesi olan kulluk mertebesidir ve
hürriyet makamdr. Peygamberin kulluk srr bu makamda tecellî
eder, Nefsiyle kul olan ruhuyla rab olur. te Sâmiha annenin
kulluu bu makam da idrâk ediindendir. nsann ^cudunda halk
bilku\^edir. Ama bunun bilfiil hâline geçii her nefes diriliimizle
alâkahdr. Akn yolda olduu sulukta her hâlimiz bilkuvvenin
bilfüle geçmesi demektir ki ite insan bunu müridiyle yaar.
Müridinden örenir.
Sâmiha Ayverdi'den söz ederken kullandnz "zulümle urar,zâlimle asla mücâdele etmezdi" ifâdesi neyi anlatyor?
"Zâlime itira^ etmedi" demek istemedim. Burada zalimle mücâdele
etmezdi, savamazd, diyorum. Söylenmesi gereken sözü söyler,
kendisini çekerdi. Olaylar büyütüp üeri götürmezdi. Zâlime
düman olmazd. Ama zulümle, mektuplaryla, mesajlaryla halk
uyararak yazd kitaplarla urat.
Hristiyanlarn bunu tammas çok zor. Çünkü Hristiyanlarda sâ
cem' makam demektir. Cem'ü'1-cem ve beka deildir. Onlar cem'
makamna gelen insann uramay terk ettiini söylerler. Onlar için
tasavvuf Hint tasavvufu gibidir. Halbuki slâm tasavvufu
mücâdeleyi gerektirir. Tevhidin mânâs yanba kzmadan,
sinirlenmeden, severek mücâdele etmeyi becerebilmektir. Hz.
Mevlânâ'nn da Mecâlis-i Seb 'a 'da devrin yöneticilerine yazd çok
ar mektuplar var. Yine Fîhi Mâfih'tt Pervâne'yi yaptyanblardan dolay uyardn biliyoruz. Bunun sebebi, onlar dâima
doru olam hatrlatmakla yükümlüdürler. Ama Hz. Mevlânâ aym
Perv^âne'ye çok methedici mektuplar da yazmtr. Demek ki
mücadeleci insan, doru gördüünü alklayp yanl gördüünü yere
Sâmiha Ayverdi, Hana, stanbul: Kubbcalt Neriyat, 1988, s. 26.
97
Cemâlnur Sargut
batran, kiiyle uramayan, halle hareketle megul olan insan
demektir.
Hayat çabmak ve mücadele vermek demek. Allah gayreti
emrediyor. Aksi takdirde kaderimiz bu, deyip otururduk. Sâmiha
anne hiçbir zaman ben eyh miyim, mürid miyim diye düünüpoturmad. "Ben hikmet edenim," dedi. Ve bize de hizmetçi olmay
öretti. te tevhid ehli hizmet için yaar. Misyonerlerle mücâdele
etti. Onun en büyük hizmetierinden biri her çeit dinin taassubuyla
mücadele etmesidir. Bu }Kizden misyonerlerle, masonlarla,
komünisderle, ar olan her akmla mücadele etti. Sâmiha anne
kiiye düman olmazd. Ama o kiideki yanh hareketi düzeltmek
için uyarmas gerekiyorsa uyarrd. Snflarda bâz örenciler vardr,
sert muameleden sert öretmenden anlarlar. Bâz örenciler de
vardr, çok yumuak, sevgi dolu muamele isterler. te insân- kâmil
bunlar kefeder. Her ikisinin de istedii tarz muamele ile onlar
adam eder. Demek ki Sâmiha anne Rifâî'liin avc kolundand. Avcolmu, ömrü bo^onca insanlar Allah' için avlam bir doankuudur. O bakmdan O'nun mânâs Anka gibi olup müridinin
Kaf dandan haber getirmitir. O, Ermenilerle deil Ermeni
hareketiyle Ermeni'nin öldüreniyle, Türk'e zarar vereniyle mücâdele
etti. Hattâ bu konuda bir kitap yazd. Bütün basklarda kitabn
yazar olarak 1973'te Los Angeles'ta Ermeni kurunuyla ehit edilen
konsolos yardmcs Bahadr Demir'in annesi Neide Kerem Demir
gösterilmitir. Daha sonra kendi adyla da baslan bu kitabn
hikâyesini Ergun Göze Sâmiha Ayverdi babkl yazsnda öyle
anlatr:
"Amerika'da Ermeniler ilk Türk diplomatlarna kurcun sktklar
vakit sanrm kur§unu barna jemi^ gibi o sarsld. Bütün
Hanajemifi uyurlarken ve kurcuna ramen uyanmamaja gayret
ederken O junu düünüyordu; buna kar^ ne yapmal, neyaplabilirdi.
Devlet bir eyyapmyorya fertlerfert olarak neyapmal idi? Bir gün
beni çard. Neyapacan bulmu ve epeyce de yol almt. Amerika
efkârna bu ii bir kadnn bir annenin aî^ndan anlatmak gerekti.
Kendisini Bahadr Demir'in annesinin yerine koydu ve bende olumu
öldüren Ermeni gibi intikam duygusu içinde bir insan olsaydm bir
98
Sâmiha A)'\'erdi üe SIRRA YOLCULUK
tabanca alr onu da ben gebertirdim. Ve s!^n jürini^de beni serbest
brakrd. Ama ben Türküm ve Müslüman'm. Benim dinimde öç
alma yoktur adalet vardr. Onun için §imdi si^^e bu kirmeni iddiasnn
içyüzünü anlatacam.
"
Kadn haklaryla ilgili, kadnn çalmas konusunda da bmakmücâdele verdi. Kadnn çalmas taraftaryd. Hz. Hatice gibi.
Kadnn slâm içindeki deerini ortaya koymak için de çabalad.
Bütün ömrünü eidm için harcad. Tüm yanl hâdiselerin yalnz
eitimle giderilebileceini anlatt. Meselâ nüfus artnn doumkontrolleriyle deil de eitimle engellenebileceini anlatt. Bat'ya
gitti slâm' anlatt, islâm' anlatt zaman da çok tesirli oldu.
Böyle bir hanmefendi. Bugün için de, yarn için de, Sâmiha
Aj^erdi, kbyla kyafetiyle, haliyle tavryla, edebiyle, son derece
\öiksek bilgisiyle, Türkçesiyle, slâm adna örnek bir mutasav\af
kadndr.
Sâmiha Ayverdi'nin Türkçe ile aras nasld? Bir 'üslûpçu' olarak
niteliklerinden söz eder misiniz? Türkçeyi nasl kullanrd, nasl bir
'dil hissiyat' içinde yaard, yazar ve konuurdu?
Sâmiha anne Türkçe'nin doru örenilip doru konuulmas
konusunda çok hassast.
Sâmiha annenin dil konusunda çok uurlu bir hassasiyeti vard.
Yaad devirlerin Türkçesinin zenginlii giderek kayboluyordu ve
O bundan oldukça elem duyuyordu. Fakat kendisini gidiata ayak
uydurmaya mecbur hissettii için de, bâz kitaplarn sadeletirmeye
balad. Ömrünün son yllarnda yazd makalelerde daha sâde bir
dil kullanma yoluna gitti. Çünkü san'at san'at için yapmyordu.
Maksad anlalmakt. Fakat unu diyebilirim, o derece yazar ve
san'atkâr olarak domu bir insand ki, bu yolda asla bir zorlamas
yoktu. çinden geldii gibi yazyordu, içinde vard o mücevher gibi
üslûp, nak gibi ilenmi üslûp. Adetâ bir çalayandan dökülen
sular gibi, Allah onda san'aü ve îmâm birletirmiti. Hakka ibâdeti
Ergun Göze, Sâmiha Ayverdi, Tercüman Gazetesi, 3 Mays 1987
99
Cemâlnur Sargut
birletirmiti. Herhalde bu vasflar hâiz bir edebiyatç kolayna
gelmi deildir.
Sâmiha Ayverdi'nin üslûbu tevhid üslûbudur. Çünkü onun her tür
eserinde, kaleminin dokunduu her varbk ve kelime merkezi bir
gücün sihrine kaplmçasna esas bulunmas gereken mevkie
yerleiverir. Anlatlan ne olursa olsun, cümlede kelimeler ve kelime
gruplar, metninde motifler... herkes ve her ey asl bulunmas
gereken yerdedir. Metninden bir kelime çkarmak mümkün
olmad gibi, metne artk bir tek kelime dahi ilâve edilmeyecek bir
âbide hâline gelmitir. Kâinat idare eden ezelî ve ebedî kanunlar
hükmünü nasl icra ediyorlarsa, Ayverdi'nin eserlerinde de her ey
ve herkes tevhidin emrine verilmitir. Dolaysyla metinlerin
zeminini tekil eden birlik duygusu ve birlik fikri üslûbun babca
rengi, kokusu ve prensibi hâline gelmitir. Buna göre her unsur
mutlak varln bir tecellîsi, her eser bu tecellînin tasvir ve
tahlillerinden ibaret gözükür.^^
Nazik Erik Hoca da Sâmiha annenin dil ve üslûbunu öyle
anlatyor:
"Son asrn yetitirdii ender ahsiyetierden olan Sâmiha
A}^erdi din, tasavvuf, sosyoloji bilgi ve çalmalar yannda
dil-tarih-edebiyat sahasndaki üstünlüü ile de temâyKiz
etmitir. Osmanh Devleti'nin son yllarnda bilinen ve göze
batan yönetici ve asil ailelerine mensup olan merhume
Sâmiha Ayverdi bilinen ve tannan adyla -Sâmiha anne-
mensup olduu aile içinde salam ve köklü bir kültürle
yetimi, yetitii zamann eitim imkânlarndan nemalanm,
sonra da özel olarak örendii bati diliyle baümn kültürüne
edebiyat ve san'atina da âinâ olmutur. Genç yanda san'at
ve edebiyat dünyâsna iir ve romanla girmitir. Dinî,
tasavvufî aheserlerden sonra, târih ve sosyolojiye yönelmi,
ömrünün son ':^manlannda ise hâtralanjla yakn târihe ve eski
istanbul semtleriyle geleneklerine ifk tutmii§tur.
'^' Halil Açkgöz, "Kubbealü Akademi Mecmuas: Ya-:{i Hayatnn 50. Ylnca
Sâmiha Ayverdr Hatra Says, Ekim 1988 s.42.
100
Sâmiha A^^^erdi üe SIRRA YOLCULUK
Sâmiha anne Osmanl toplumunda muhalif dönemlerde yer almtoplumsal bir aile çevresinden gelmitir. Kiiltür bakmndan tabiî olarak
köklü ve î^engindir. Görgülü ve bilgilidir. Bujü-:(den onun ^arif, dolgun
ve î(engin bir konuma stili vardr, istanbul ivesi de denen Osmanl
yönetici :(ümresimn edep, bilgi, f^arafet ve nezâket kurallarn aksettirir.
Tatl, sakin ve incedir. Yaam boyunca muhataplarnn ya-tahsil-
görgü seviyesini gö^ önünde bulunduran Sâmiha anne bu ^arûreti
dâima göfi önünde bulundurmu, muhaja^ etmitir. Konuma
üslûbunu ve düfrenini bocadan mimiklerinin, ses tonununyardmyla
da karsndakilere duygu vefikirlerini nakleden Sâmiha anne kymetli
ve kuvvetli bir hatiptir. Zümreler kadar kitlelere de hitab da basan ile
sürdürmütür.
Ya^ diline gelince hassaten ü^rinde durulmaya deer. Yetime artlan
dolaysyla köklü bir çevreden gelmesi ona halk dili deyimleri, terimleri
kadar dinî, tasavvufî kelimelerle tabiî olarak ayn bir t^enginlik
ka-:(andrmtr. Öretimi ve öt^el alâka sahas olan Bat dili bu
^nginlie ekil ve mânâyüklemitir.
Sâmiha annenin kelimeleri köklü ve mânâ ileyüklüdür. Çok sâde ve
akc bir dilleyatlm eserlerini dahi bu yüî^den dikkatle okumak —
hatta- tekrarlamak gerekir. Yabanc dili çok iyi bilmesine ramen
yabanc kelime kullanmamay tercih etmi, târihî bir hâtra ve ses
:^nginlii olan kendi kelimelerinden va^^eçmek istememitir. Hayatta
iken kendi elleriyle yeni basksna râ^ olduklan ve ha-:^rladklan
Yolcu Nereye Gidiyorsun? adl romanndan bâ^^ kelimeleri
deitirirken aladklann söylemilerdi.
Sâmiha anne iir, tasavvufi ifadeli roman, sosyolofik aratrma, târihî
sohbetlerden sonra ilmî çalmalar da yapmtr. Son eserleri ise hâtra,
an formundadr. Bu ya;(ilannda çok daha sadeleen Sâmiha annenin
ya^ dili tpk makalelerinde olduu gibi, kulland edebî türün diline
uygundur. Dilin mant içindeki cüi7ileleri konuya uygun olarak uî^un
veya ksadr. Fikri yanklardaki cümleleri H. Ziya Uaklgil'deki
kadar u^un ve kvraktr. Cümlelerin üî^erinde dikkatli davranma
ihtiyac uî^unluundan, yapsndan deil kelimelerin kültür
yükündendir. Gaflete makalesinden alnm bir cümlenin tam
101
Cemâlnur Sargut
anlaplahilmesi için, bir snf tahtasnda dört ayn ders saati boyunca
çalld vâkîdir.
Samiha annejat^d esere göre üslûp kullanmay iyi seçer. Onun için
herja^da ayn bir üslûp, fakat hepsinden salam cümleler, kuvvetli,
manta dayanan ahenkli, renkli üslûp kullanr. Onun ifâdesindeki
özellik sadece romanti^^m ve realizmin etkisi deildir. Duygu
dünyasndaki ^(enginlik, ifâdeye daha bir canllk katar. Osmanl
A-Sirlannda yer yer görülen tabiat ve mekân tasvirlerinin ^nginlii
kadar harp sahnelerinin canll okuyucuyu olaylarn içindeyaatr.
Seçilen kelimelerin ahengi, mûsikîsi ayn birgüç tapr. Meselâ istanbul
Geceleri 'nin mukaddime sayfalanndaki ifâde üstünlüü Osmanl
istanbul'unun hamet, saltanat ve medeniyetini bütün hareket, ihtiam
ve akametinin mânâ kadar duygulara aksettirir. Meselâ stanbul
Geceleri 'nin Üsküdar bölümünü okuyanlar kendilerini bir
semahanenin dekor ve aksesuanna bakarken, dier yönden u^unlu-
ksal sesi ve duygu nakleden ahengi içinde kendilerini bir ^kir
sahnesiniyaamaktan alamat^lar.
Sâmiha anne metinlerindeki kelimelerde sadece ses ve ahenk deil canl
mânâlarla bir ahsiyeti, bir karakteriyaatmay da baarmtr. Meselâ
Ate Aac adl romannda Cemil Bey 'in yardmcs Salih Efendi ad
ile deil ahsiyeti ile de sâlih bir kiidir.
Yaad dönemde henü-:^ etkisini tamamen kaybetmemi olan
romantizmi iyi tanr. Romanlannda ve son -i^amanlarda kaleme almolduu batralan da realisttir. Yeri geldikçe ifâdeye kuvvet ve tahayyüle
imkân vermek için tasvirlere bavurur. Bunlarda hâkim olan unsur
göî^lemdir. Tabiat ve eyaya geni, teferruatl, gerçekçi bir göî<fe bakp,
yapt gerçekçi gözlemlerin ifâdesi kiiyi konuya, konunun ^pman ve
mekânna balar. Kendi içinde yaatr. Bunun en gü-^el örnekleri
Fransz tarihçi Michelet'deki üslûp gibi okuyucuyu daha rahat konuya
balayan Osmanl Asrlar 'ndaki gibi.
brahim Efendi Kona 'ndaki eya ile tasvirler bir Osmanl
konandaki zenginlik kadar imparatorluun medeniyet smrlanmn
Zprafet, incelik ve yüksekliinin de iaretidir. Ayn dikkat ve itinâ
02
Sâmiha Av^erdi ile SIRRA YOLCULUK
ki§i, ahsiyet ve davramlannda da görülür. Meselâ; Râtibe adl
kitabnda bütün canllyla yalayan büyükanne, davranlar, tutumu,
hâli, terbiye metodu hafzlardan kolayca silinmeyecektir.
ilmî çalmalarnda toplumun problemlerine k tutarken ayn kalem
kudretini gösterir. Târih ve toplumdan k tuttuu ahsiyetleri
aydnlatan biyografik makale ve monografik çalmalar Abide
ahsiyetler, Sultan Fatih 'in Mânevi Dünyâs gibi verdii tasvir ve
tahlil gücü ile bir kere daha ölümsüî^lemilerdir. Makale ve bilhassa
konferanslarnda ise sökerine ayn bir mânâ getiren ar bal, hâkim
ses ve edas istanbul Türkçesine son derece sahip olmasndandr.
Ne ja!^k ki günden güne kaybetmekte olduumu^ ana dilin Yahya
Kemâl Beyatl gibi, bu son usta kalemine nesillerin vukufu
eriemeyecektir.
Bereket ki; onu tanyan, anlayan, seven ve sevdiren kalemler var."
103
Cemâlnur Sargut
...Ifi tmar olmam kimse ister âlim, ister hâkim, ister
sanatkâr ne kyafette olursa olsun kâmil deildir.
Kâmil insan, kendi kendinin âmiri, iç dü^eninin nâî^mt ve
irâdesinin sahihi olandr.
Sâmiha Ayverdi, Son Menzil
104
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Onun çin Fâtih'in stanbul'u Fethi, TevhidinFethidir...
• Sâmiha Ayverdi ile ilgili gözlemlerinizden söz ederken, "dardabir yapran oynayn âyet-i kerîme ile açklard" diyorsunuz, bu
'ehadiyet' srrna ulamak mdr, bu belirlemenizle, 'balangçta
Allah vard, onunla birlikte bir ey yoktu' haberini nasl
yorumlarsnz? "zinden, gözünden, sözünden, özünden Allah
ayrmasn. Ey Hakk' bildiren, O'na götüren, perdeyi kaldrp O'nu
gösteren! Hakk'n var olduunu, varhn Hakk olduunu,
görünenin gösteren, gösterenin görülen olduunu bildiren! Budünyâda, o dünyâda Allah senden ayrmasn." eklindeki duasnnasl deerlendirirsiniz?
Yapran oynayndan âyet-i kerîme açkladna ben ahit oldum.
Bunu yapt zaman çok hasta ve yahydlar ve vefatlarndan çok
ksa bir süre önceydi. Ama enerjisi hiç tükenmeden tâ ki son
noktay koyana kadar belki iki saat devaml yazdrdlar ve ondan
sonra Sâmiha anne yok gibiydi. Bunu yaadm ve gördüm. Evet
doru söylüyorsunuz, bu nedenle O her gördüünde Hakk' bulmuve Hakk'la Hak olmutur. Yâni unu söylemek istiyorum. O,
yaradlm her eyin hakikatini biliyordu. Bu hakikati seyreden ayn
zamanda da bu seyre katlan bir yolcuydu. Biz ise Hocamzla birlikte
bu muazzam mânâlar seyre dalarak hayret makamna joikselirdik.
Hakk, Allah'n "istedim ki bilineyim" mânâsnn zuhurudur. Bunun
ötesinde O'nun mutlak varl vardr. Zira sonsuz kelimesi dahi
bn-i Arabi'ye göre bir snrlamadr. te Sâmiha anne, tebihle
tenzih arasnda bu hâli anlatr. Evet tebihtir O'nun bir tek yaprakta
Allah'n seyredii... Ama ayn zamanda o yaprakta Allah'
seyrediinde tenzih de vardr. Çünkü Sâmiha anne, yapran içinde,
makroda, mikroda sonsuzu seyretmenin zevkini yaatr. Yani hembütünde hem parçada... Dolaysyla bütün srlar kendisine açlmbir sultand. Hazret kelimesinin mânâsyd. Çünkü hazret, Allah'n
hazerât- hams'n yani yaradln bütün makamlarn idrâk eden,
105
Cemâlnur Sargut
bütün makamlanndan konuabilen, bütün makamlarnda
yaayabilen gerçek insan demektir. Sâmiha anneyle böyle bir
yaanty çok kolay görebilirsiniz. O caizden tenzihten alp tebihte
kullanr. Tebihi kullanr, tenzihi anlatr.
• Gerçek müridi bulmutu...
Evet o hakiki hocay bulmutu. Bu kadar m güzel anlatlr
hocasnn mânâs? Gördüünüz gibi kendini silmi. 'T.':^nden,
gö-:^nden, öcünden" dedii, yolundan, gözünün önünde olmaktan,
gönül gözünün önünde olmaktan, sözlerinin idrâkinden, özünün
idrâkinden Allah ayrmasn ey Hakk' bildiren. Hakk' öreten,
Hakk' gösteren ona götüren perdeyi kaldrp O'nu gösteren,
Hakk'n var olduunu, varln Hakk olduunu Hakk'tan baka bir
ey olmadn gösteren,... yâni Allah'n insandaki tecellisini, vahdet-
i vücudu bu kadar güzel anlatmak her kiinin kâr deildir. Herhalde
bn-i Arabi hazretleri ayn dönemde yaam olsalard, "O ne güt^el bir
Sâmiha ki, benim bütün anlatmak istediimi bir cümleye sdrm" derlerdi.
Ben de batan beri, bu kadar derin bir mânây düünemediim
zamanlarda dahi hocam anlatrken sadece bu cümleleri kullanmay
tercih ettim. Ben de kendi kapasitem ölçüsünde O'nun izinde
bunlar gördüm ve yaadm. Sâmiha anne insan kendine deil,
Allah'a, Hakk'a tad. Allah ondan ayrmasn, âmin.
Kimsin? diye sordular.
Bu dünyâda i§i bitenimi dedim.
Öyle de neden sefere çkmadn? dediler.
l§i bitmemi olanlara yoldalk etmem muraddr, dedim. (...)
Sâmiha annenin Hanc adl eserindeki bu sözlerini u âna da
getirebiliriz. u anda da buradaki seyrüseferde Sâmiha anne hâlâ
bize yol gösteriyor. Onlarn klar hiç batmyor. Batmayan Gün
gibi. ki kitabnn da ismi çok manâl; Batmayan Gün ve Yolcu
Sâmiha Ayverdi, Hana, stanbul: Kubbealt Neriyâü, 1988, s.9.
106
Sâmiha Aj-verdi üe SIRRA YOLCULUK
Nereye Gidiyorsun. Bütün bir ömür kendimize sormamz gereken
soruMi zâten tocam kitaplarmda bize sormu.
Sâmiha Ayverdi için stanbul ne ifâde eder? Neden romanlarnda
hep stanbul merkezdedir? Osmanb-slâm medeniyetinin kalbi
olarak stanbul, Ayverdi'nin irfan dünyasnda nasl bir yer igal
eder?
Tabii ki O, stanbul'da müridim bulmu. stanbul'da ak tanm.stanbul'da Allah yolunda yaamay örenmi. Ama benim âciz
idrâkime göre stanbul tevhid demektir. Onun için Hz. Fâtih'in
stanbul'u fethi, tevhidin fethidir. Çünkü dünyâda stanbul kadar
kozmopolit belki Kudüs olabilir. Çok farkblklarn bir araya geldii
bir ehirdir. Güller ve dikenler bir arada yaar stanbul'da. Ama gül
bahçesi diye bakanlar dikeni görmez. Dikeni gören bahçenin
gülünden bihaber kabr. Allah'n mânâs gibi, istediine kendini örter
sevdiine kendini açar. stanbul, Kur'an'n mânâs gibi peçeli bir
gelindir. te O'nu ancak akla sevene kendini gösterir. Gerçekten
anlatlmas zor bir ehir. Belki Franszlarn Le Monde gazetesindeki
ifadeleriyle 'stanbul'un dünyadaki yegâne rakibi sudaki aksidir"
gerçekten stanbul'un maddî anlamda bile baka bir rakibi
olmadm gösterir.
Ortasndan Boaz'n ak, yâni su tevazu demektir. Kara içindeki
tevâzuyu anlatr. Yedi tepesinin olmas yedi fena makamn temsil
eder. Dolaysyla stanbul kendi bana tevhid ve fena makamdrzaten. Her yönüyle stanbul Allah'n mânâsm idrak eder.
Onun için, o dönemde, 'kaybolan veya kaybolmaya mahkûm
bulunan neydi?' sorusunun anlam ne idi? O'nun entelektüel
hayatnn merkezinde bu soru(n) vardr, denilebilir mi?
O, kaybolan medeniyetin maziyle kesilen irtibatn ve Bat
hayranlmn acsn hissediyordu. Bunu, ISe dik Ne Olduk adl
eserinde öyle özetler:
'"Bugünün Türk çocuu hemen hemen geçmiinden habersi^. Onun için
de, mâ-:(sinin ihtiaml varl ile balant kuramyor, oradan kendi
07
Cemâlnur Sargut
yalad •:^r?âta kovasn daldnp o berrak, o teni^ ve o duru sudan
bugüne bir peyler aktaramyor. Susuf^luktan baylsa da, hararetini
teskin edecek bir yudum vereni yok. ayet ben de 1906 yerine 1926'da
domu olsaydm, hatal planlanm bir geçi devresinin çocuu olarak,
hu gadre uram nesillerin evlâtlanndan beter olabilirdim.'
***
"JV(? ya':^k ki Müslüman-Türk de, etini döküp kum iskelet brakt
ark medeniyetinin üstüne geçirdii bir ireti garp kaftan ile dolap
geî^rken, ele güne kar, ne gülünç olduununfarkna varmayacak bir
dalffnlk içindedir.'*"
***
"Redd-i miras yolu ile mâ-::jlerini silkip, atanlann birçou da, yabanc
menfaatlerin kürek mahkûmu, ite bütün bu ortada kalmlara,
geçmileri ile nikâh tâî^letip, dün ile bugünü ve belki de yann içine
alacak bir terkibe götürmek, belki tek kurtulu çaresi.
***
• Bu balamda brahim Efendi Kona nasl bir meseleyi önümüze
getirir?
Kitabn sunuunda yer alan,
"Bu kitap ne bir hikâyedir ne masal ne de roman... -^çman, mekân,
vak'alan, ahslan, isimleri hatta vakalarnn seyri, sras ve
detaylanmn yü-::^de doksan ile otantik yaanm bir devrin gerçek ve
yaanm bir hayat tablosudur'
ifâdesi meselen özeder.
Sâmiha anne kitab u cümlelerle bitirir:
" Sâmiha Amerdi, AV dik AV Olduk. stanbul: Kubbealü Neriyâû, 2007, s. 10.
"^ Sâmiha A\-\-erdi, AV dik AV Olduk, stanbul: Kubbeald Neriyâa, 2007, s. 61.
'''^ Yazann nodanndan."* Sâmiha A\-\erdi, brahim Efendi Kona, stanbul: Kubbealü Neriyâû, 1999, s.7.
108
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
"Mühim olduu kadar ha:(in de olan, ibrahim h/endi Kona 'nn ölüm
tarihiyle çok büyük bir medeniyetin ölüm tarihinin tesadüf etmi
olmasyd, ibrahim Efendi Konainda ren^yle, ekliyle kokusuyla o
says^ o hesaps\ çiçeklerden bir çiçek açm olan istanbul medeniyeti
de bu arada son nefesini vermi ve tarihin hâf:(asna mâl olmutu, ite
asl ^vâl yani yok olan ve asl yklan sonu gelen buydu. Y'.ger temeller
kaymam, kökleri kurumam olsayd gene ayn topraklarda nice
ibrahim efendi Konaklanyeerir, boy atar, çiçeklenir. Ve içinde doup
büyüdüüm medeniyet dünyâsnn rengini, kokusunu, ihtiamm
salmakta devam edermi.'*^
Sâmiha anne mazisini reddeden ve Bat'nn ahlâk anlayyla
kirlenen günümüz toplumlarnn rahatszln hissetmektedir.
Dilini, dinini beenmeyen, küçümseyen, mal, mülk, mevki sahibi
olmay tercih eden yeni toplumlarn acsn içinde hissetmektedir.
Ona göre medeniyet Peygamberin ahlakyla yaamak, halkta Hakk'
görerek onlarla iyi geçinme san'atn örenmektir. Mazinin
birikimiyle Allah'n her an yeni manâsyla tecellîsini idrâk eden ve
buna katlan insan ona göre medenîdir.
Sâmiha Ayverdi'nin bir günlük yaam nasl geçerdi? Nelerle
megul olurdu? Nasl yer içerdi, nasl oturur kalkar, nasl davranr,
insanlara nasl muamele eder, ülkesinin ve dünyânn sorunlarna
kar nasl bir ilgi ve hassasiyet içinde olurdu? Kenan Rifâî
hazretlerinin huzurunda duruu nasld, O'nunla halleri nasld?
Sâmiha anne çok erken uyanrlard. bâdetini yaptktan sonra çabr
ya da misafir arlarlard. C^nun prensibi "bâr olma yâr ö/"du. Çok
zamanlar hastaya, problemli olana ziyarete giderdi. Son derece zarif
döenmi bir evin içinde klâsik ve çok zevkli eyalann arasnda
yaarlard. Eyalar kendisiyle bütünlemi gibiydi. Kedisini çok
severdi. O kedi sanki sahibinin vücudunun bir organ haline
gelmiti. Sabah kahvaltlarnda sahibinin kucanda sehpa gibi hiç
kmldamadan durur, kahvala tepsisi onun üzerine konurdu. Yemek
Sâmiha Ayverdi, brahim Efendi Kona, stanbul: Kubbeala Neriyâa, 1999,
S.430.
109
Cemâlnur Sargut
ayrm yaptklarn hiç görmedim. Ama az yerlerdi. Kimseyi
reddetmezlerdi. Kendine çok az vakit ayrrd.
Pazartesi günleri annemle, lhan ablayla, Türkân Ablayla ve çok
sevdii birkaç kiiyle özel olarak görüürdü. hvâmn para
meselelerini, kimlere yardm yaplacan halleder, çözümler
getirirdi. Böyle bir paylama günleri vard ve o günleri çok
beklediini, keke her gün Pazartesi olsa dediklerini biliyorum.
Pazartesi Hz. Peygamber'in günü olmas hasebiyle özel bir gündür
ve Sâmiha annede biz bunu çok hissederdik.
Nadiren sigara içtiklerini biliyorum. Ama yakn dostu ve gelini olan
lhan Ayverdi sigaray braknca onun yannda içmemek için bir
daha hiç içmediklerini de biliyorum. Sigaray evde tek banaiçmezlerdi. Yannda birisi içerse, o utanmasn diye içerlerdi. Alt
katnda bir örencisi ailesiyle yayordu. Onlarn kaloriferinde
problem olduunda kendisi de evindeki stmay çahtrmayp onlara
elik etmiti.
Terbiye usûlü çok özeldi. Ekrem Amca Galatasaray'da okuyan
olunun sigara içtiini duyunca çok kzm. Annesiz de olduu için
olunu terbiye etmekte zorlanyor. Ekrem Amca'mn olu babasnn
salondaki sigaralardan alp kaçrarak gizlice içiyor ve bu nedenle de
babasndan çok azar iitiyor. Sâmiha anne çocuun sigaray saklad
dolabn içine: ''Sevgili olum babann sigaralarndan içmemen ve rahats-:^
olmaman için sana bir paket sigara brakyorum. Artk bunu kullanrsn"
yazan bir not brakmlar. O kadar dükün olduu, sevdii, anne
dedii halasnn bu tavr onu o kadar utandrm ki o sigaray
içememi ve sigaray da böylece brakm. Onu anlatmlard çok
etkilenmitim. tinâb, zevkli, çok sevgi dolu bir terbiye usûlü vard.
naallah anneler hep öyle olabilelim.
Sâmiha anne ve çevresindeki büyükler çocua çocuk muamelesi
yapmadlar, istirahatlerini gözönünde tutarlar fakat sanki
karlarnda büyük bir adam varm gibi davranrlard. Bu da vahdet-
i vücudun baka bir tezahürü olsa gerek. Onun için, Ekrem
Amca'mn olu Fazl aabey, Sâmiha anneme, "ö««^" diyormu. Fazl
O
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
aabey uzun süre de onu anne zannetmi. Ona mektuplar yazdn,onunla ilgili bütün sorunlaryla özel olarak ilgilendiini,
hastabklarnda kendisini tanp, kendi kzndan daha çok emek
verdiini iyi biliyoruz.
Kendi kz Nadide teyze ikinci plandayd hayatnda. Ama bunu
isteyerek ve severek yapm bir sultan deil. O kadar çok evlâd
vard ki, Nadide teyzenin de kendisini ikinci planda hissetmesi çok
normal. Bütün bü}aik insanlarn evlâtlarnn hissedecei gibi. Öyle
bir sultand. Hayat Ken'an Rifâî'ye odaklanmt. Hocasn
anlatmak için yaad. Hocasndaki hakikat-i Muhammediye'yi
anlatmak için yaad. Önce bizi kendindeki Hocasna, sonra
hocasndaki Peygambere sonra Peygamberdeki Allah'a götürdü. Bu
tekâmül insan için çok önemlidir.
Bir gün Sâmiha anne Hocasnn sohbetinden izin abp çkmlar.
Ekrem Bey de "Randevumuîi ertelendi gir sohbeti dinle", deyince odann
kapsn hafifçe arala\p "girebilir miyim?" diye soruyorlar. Efendim
"i-:^n alp çkmtn bir daha gireme-:^in bu odaya" diyorlar. Yani sözle
oynanmamas gerektiini Efendim öretmiler. Ayrca saate de
riâyet ettiklerinden söz verilen saatte bulunmas gereken yerde
olunmasnn art olduunu anlatmlar.
Çocuklar ve gençlere özellikle çok deer verirlerdi. O \aizden de
kandil geceleri bizler için çocuk elenceleri tertib ederlerdi. Sâmiha
anneanin evinde toplanrdk. Kandilin mânâs anlanbr, namazlar
klnr ve hediyeler danlrd. ftar geceleri ise bir sene boyunca
beklediimiz gecelerdi. Çünkü Sâmiha annenin evinde yaplrd
çocuk iftariar o zaman, darlarda deil. Daha sonra saymz çok
artnca iftarlar bü\aik otellere tand. Çocuklara oyunlar,
Karagöz'ler oynaülr, çeitli hikâyeler anlatlr. Sâmiha anne sorar.
'%aç kii oruçlu?" diye. Orada "ben de" diyebilmek için çok küçük
yatan itibaren oruç tutmaya baladk.
Kandillerin çocuklar için elenceli ve güzel geçmesini ister, srf
mevlüt dinleyerek ve alayarak deil, çocuklar bktrmadan zevk
haline getirmek isterdi. Ülkesinin ve dünyann sorunlarna kar çok
111
Cemâlnur Sargut
hassast. Devaml okurdu, bunu da Ken'an Rifâî'den örenmiti.
Efendimiz gazete okumaya çok önem verirlerdi ve daima dünyann
meselelerinden haberdâr olmamz isterlerdi. Sâmiha anne de
böyleydi. Bir yanl tespit eder üzerinde çok aratrrd.
70'1 yllarda bir grup genç terörü, iddeti tevik eden siyâsî dergileri
satmaktadrlar. Sâmiha anne kendilerine yaklar. Paray verir ve
dergileri satn alr. Denizin kenarna gelir. Hepsinin gözü önünde
hepsini 3nrtp denize atar. Üzerine yürüyen genç kz halk tutar. Bu
yüzden kitaplarn okuyan bir zâtn "nerede o di§i aslan" deyiine
amamak gerekir.
Efendimizin en çok takdir ettii örencisiydi Sâmiha Ayverdi. Bir
gün Kendileriyle beraber bir Mevlevi eyhine giderler. Hocas,
Mevlevi eyhine "B/'r ^ey söyleyini'^ jejhim" der. O da, "sit huyrun
efendim" der. Tekrar eder Ken'an Rifâî hazretleri, "hir §ey söyleyiniz
eyhim." Yine edep eder eyh ve "si^ buyurun" der. Onun üzerine
Kenan Rifâi Hazretleri Sâmiha anneme dönerek, "Sen bir ^ey söyle
Sâmiha!" der. Sâmiha annem de Mesnevi'den Farsça olarak ubeyitieri okur:
"Yek demi sohbet be-merdân-t Hüdd
Bihter e^ sad sal bûden der tukâ"
(Bir dem Hüdâ merdiyle sohbet, yüz sene takvadan hayrhdr.)
te bu cevap hocasn çok memnun eder ve anneme ''H.ey koca
Sâmiha! Mevlevi eyhine MesnevVden hitâb etti ve beni çok memnun etti,
"
der.
112
Sâmiha A^^'erdi üe SIRRA YOLCULUK
...insan, ancak hayvanlarnyapamayaca §eyk iftihar etmekte
hakldr. O da bilgi ve arktr. Bu varln evveli de a^k, sonu
da arktr."
Sâmiha Ayv^erdi, Ak Budur
113
Cemâlnur Sargut
Dost'un ngilizce'ye Çevrilmesiyle Benim TandmEn Az Be Alt Kii Müslüman Oldu...
Dost nasl bir eserdir? Bir bilgenin hikmet bahçesinden çiçekler
deviren bir anlat olarak Dost'un sizin dünyanzdaki izdüümü
nasl olmutur? Ondan neler örendiniz?
Dost, sanki Ken'an Rifâî'nin özetidir. Dost kelimesi "arkada"
demek deildir. Sevgilinin ötesinde bir eydir. Dost kelimesinin
içinde "sâdk" y2Lm Hz. Ebû Bekir'in mânâs vardr. Bu mânâ Hz.
ibrahim'de tecellî eden Halil makamnn ifadesidir. Sâdk demek.
Peygamberin merebine sâdk olmak demektir. Sâmiha Ayverdi,
Efendisinin merebine sâdkt. Onun hakikatine ve ahlâkna sâdkt.
Efendisini gören kiiydi. Ayne'l-yakîn mertebesinde bir Ebû Bekir
tavryla Efendisini seyreden kiiydi. Onun için ona baka bir ad
konmas beklenemezdi. Dost kelimesi ebced hesabnda akla ayn
sayya denk geliyor. Dolaysyla 'dost' "<î//^ 'demektir. Dost'u ben bir
gecede okudum. Beklediim bir kitapt ve Sohbetler 'den önce çkt.
Benim için bütün hayatmda örendiklerimin bir özetiydi. Çok ksa
diye üzülmütüm. Keke daha derin anlatan bir kitap yazsa Sâmiha
anne diye düünmütüm. Daha sonra Sohbetlerdi yazd zaman, iyi
ki Dost önce yazlm diye düündüm. Çünkü Sohbetler biz ihvann
arad kitapt. Mesnevi erhinin içindeki derinlii biz Sohbetler'd&
bulduk. Bütün sorularmzn cevabyd Dost, Sohbetlerde hazrlk
kitabyd. Dosfun ngilizceye çevrilmesiyle benim tandm en az 5-
6 kii Müslüman oldu. Gerçekten vurucu bir kitaptr.
Bu kitaptan ne örendiime gelince; hâl etmediimi örendim. Her
eyi bildiimi samyordum ama hiç hâletmemitim. Yani Dost kitab
ilk defa hal etmediimi ve tevâzû sahibi olmadm \aazume vuran
ve henüz bildiklerimi de derinlemesine tefekkür etmediim için
eksikliimi bana anlatan bir kitapt. Bana ayna oldu. Ama bat
insanna da gerçek slâm', tasavvufu öretmesi, tasavvufun
hakikatini göstermesi açsndan çok büyük bir örnek olmutur.
14
Sâmiha A^•\'erdi üe SIRRA YOLCULUK
"Ken'an Rifâî ve Yirminci Asrn Inda Müslümanlk" nasl
dodu? Bu eser irfânî geleneimizin târihi açsndan ne ifâde eder?
Eserin dier yazarlar kimlerdir, Sâmiha hanmla ilikileri nedir?
Bu eserde, Ken'an Rifâî'nin gözlüüyle bakan Sâmiha annemden.
Sofi Hûri'den, gene Ken'an Rifâî'nin gözlüüyle bakan Safiye
Erol'dan, Nazb Sultan ve Semiha Cemal'den Hocalarnn mânâsanlaülr. Sofi Huri biliyorsunuz papaz kz, Safiye Erol nev-i ahsnamünhasr tasa\^af bilen, maddî ilimlere vâkf, güzel, modern bir
yazar... Sâmiha anne. Efendi... Nazb Sultan Efendi'nin baka bir
veçhesi.... Semiha Cemal baka bir veçhesi, Nezihe Araz da
bambaka veçhesi. Dolaysyla hepsi kendi mânâlarn ve
hakîkaderini anlatmtr.
Ken'an Rifâî hazrederi bu eserin ortaya çkt devre kadar belli bir
grup içerisinde kalm, ancak örencileri tarafndan bilinen bir
sultandr. Ama bu eserin ortaya çkyla Ken'an Rifâî bütün
hakikatiyle zuhur etmidr. Bize Osmanl'mn son devrindeki
tasa\^af anlaymn derinliini öreten Ken'an Rifâî bu kitapla
herkese aikâr olmu. Dolaysyla bir devrin tasa\^^uf anlay da bu
kitapla kalc hâle gelmitir. Sâmiha anne, müridini anlatmann
kendini anlatmak için en doru yol olduunu anlayp ilk bu eser için
harekete geçmitir. KJtabn sonundaki sohbetler adetâ mürit
yanmzdaymcasna bize ahlâk- Muhammedi'yi öreten ve sülûka
yönlendiren bilgilerdir. Ba ksmda Safiye Erol, Sofi Huri gibi
anlalmas daha zor yazarlarn hocalarn anlat ile sondaki
hocann basiün içinde mükemmellii anlatan sohbetleri ztlktaki
birlii yakalamak açsndan çok önemlidir. smiyle bile birçok insana
mânâsn hatrlatan bu kitap sadece 20. v-üzyl deil bütün asrlar
aydnlatmak üzere yazlm bir aheserdir.
Sâmiha anneyle Safiye Erol, birisi müridinin hakikad olmu dieri
de müridindeki hakikate âk olmu iki sultandr. Yani birisi
Efendisi, dieri de onu seyreden iki sevgilinin birbiriyle ilikisi...
Sofi Huri ile mutlaka ki her iki eserde de yani Mesnevi erhfndc de,
20. Yüzyln Inda Müslümanlk ve Ken 'an Rifâî kitabnda da bir
15
Cemâlnur Sargut
araya geldikleri için, mutlaka ayn ak paylaan iki ruh olmular.
Sofi Huri de baka bir veçhe çünkü gerçekten bir papaz kz..
Hristiyanlktan dönmü, Müslüman olmu bir görüle bakyor. Sofi
Hûri'nin kraliçe Julianna'mn önünde okuduu Ken'an Rifâî devrin
en büyük mutasavvfdr yazs, bunun Kraliçe Julianna tarafndan
deerlendirilii çok enteresandr. Julianna'mn ayaa kalkp "Bu
beyefendi önünde si:^ sayg durucuna davet ediyorum" deyii ve herkesi
Efendimizin hâtras önünde sayg duruuna davet edii önemlidir.
Sofi Huri kraliçenin huzurunda hocas Ken'an Rifâî'yi öyle anlatü:
"Zamammî^n en büyük islâm âlimlerinden mutasavvf §eyh Ken'an
'Rifâî hacetlerini si^ tantmaya çalnacam. Onun önderiiiniyaptiman anlayp, günümü^ insanlnn, bulmakta ^(oHuk çektii, ancak
sosyal banpn salayabildii hogörülü ve ahenkli birya§am için, bir
çö^m getirmitir. Günümüzde insanlk maddî ve manevî sorunlarla
bunalmaktadr. Daha mutlu ve müreffeh bir hayat sürebilmek için,
çö^^üm aramakta ve olaylar karsnda cesareti krlmakta ümitsizlie
kaplmaktadr. Ben bu ortam ve durum içinde, konumu bir tesadüf
eseri seçmedim.
Ken'an 'Rifâî insan tabiatn çok iyi biliyordu, insanlarn ve cemiyetlerin
birbirleriyle olan ilikilerinin bar ve hogörü içinde, nasl olmas
gerektiini bilen üstün bir yetenek ve kiilie sahipti. Manevî
hayatimi!^ aydnlatacak, ruhumuzu yüceltecek, imanmz
kuvvetlendirecek onun gibi bir öndere günümüzdeki kadar hiç ö^lem
hissedilmemitir. ayet insanlk kurtulua ermek, gerçei bulmak ve
dengeli bir yaama kavumak istiyorsa bütün fanatik (banaz)
duygulardan arnm, saf ve temi^j sevgi dolu bir imana sahip olmaldr.
Ortak deerlerin olmad sosyalguruplarda, güvensizlii imleyen kriz ve
çökü ergeç ortaya çkacaktr. Hâlbuki insanlar birbirine sevdirecek
ortak deerlerin (sembollerin) olmas birletirici bir rol oynayacaktr
Dolaysyle kaim bir bansn salanmas isteniyorsa, erkek ve kadn
olarak hep birlikte bizi birbirimize dost ve yakn olmay mümkün
klacak ortak deerleri aramalyz
Ken'an Rifâî hazretlerinin sahip olduu bu deerler, insan cemiyetlerinin
ilerlemesi ve huzur içinde yaamalar gayesine hizpjet (istihdaf)
ediyordu. Bu deerlere bal kalan topluluklar kendiyaam tarzlarn,
116
Sâmiha AN-verdi üe SIRRA YOLCULUK
kurallarm belirler cemiyet hayatnn ilerlemesini, gelinmesi ve
devamlln salarlar. Topluma pk tutan ve sayca çok olan hu
deerler muvacehesinde, hu e§si\ ahsiyetlerin ön gördüü sistem
lalettayin insanlar gihi sradan hir hayat sürmek deil, halkalarnn
örnek olarak alacaklar sevgi dolu en ideal hiryajam tar^ sergilemek
idi. îfte eyh Ken'an Kifâfnin gayesi, günümü^ insann höylece
karlksn bir sevgi seli içinde birletirmek olmutur.
Siî^e sunmak istediim hu ksa biyografi ile sradan hir yaam
sürmemi olan, insanln geleceini düünenler için örnek alnmas
gereken, bir ahsiyeti tantacam. Böylesine saygdeer hir ahs
tantmak, onun temsil ettii sosyal kütlenin de, bilinmesi anlalmas ve
tannmasnayardm edecektir.
Ken'an Rifâî kimdi? Yapmak istedii ve misyonu ne idi? Neleri
baard? imdi, ksaca hu üç soruyu cevaplamaya çalacam.
lk soruyu cevaplayabilmek için onun ahsiyetinin üç ana özelliini
bilmek gerekir. Hereyden önce büyük bir din âlimi, sonra mükemmel
bir düünür ve sonuç olarakta ruhani bir lider (mürid) ve rehberdi.
Bu üç ö^llik Ken'an Kifâî nin ahsiyetinde birlemi bulunuyordu.
Onu tanmak için ahsiyetinde toplanan hu üç önlüe bakmak gerekir.
Aklyla mistik dünyasnn görülerini ve öretisini de aklyla
birletirmesi sebebiyle karm^a yakiî^ hir din adam olarak deil,
fakat ayn gamanda bir aksiyon adam ve insanlk ampiyonu olarak
çkar.
Bu büyük adamn biyografitsini tantrken sadece hayatnn kronolojik
olaylarn anahatlanyla vermek yeterli olmayacaktr Onun, kiiliini,
gayesini ve gerçek hayat hikâyesini sunmadan önce, kronolojik olaylarn
gerisindeki müsebbihleri ve içfaktörleri bilmek gerekir.
Bu büyük adamn, yapmak istedii, ahlâkîyönü veyaptklar onun iç
dünyâsndan (manevî yönüyle) alglanabilir. Dolayisiyle Ken'an
Kifâfnin hayatn incelerken, ayrntlara gi:(lenmi temelprensiplerin ip
uçlarm dagö^en kaprmamalyt(.
Bu yenilikçi ve müstesna ahsn hayatna iç ve d dünyâs olarak iki
ayn açdan bakabiliriz
117
Cemâlnur Sargut
Yaantsnn dtan görüntüsü: öhret olmak istemiyordu. Dier
taraftan tarihe geçmij efsânevî bir kahramanda deildi. Hâli vakti iyi
durumda olan tannm eski bir aileden geliyordu. Onu 1885
'de
Galatasaray Sultânisi'ni bitirirken görüyoru^ Galatasaray Sultanîsi
onun devrinin en ileri eitim kurumlarndan biri idi. Bu kurumda o
devrin önemli dou ve bat dilleri öretiliyordu. Kendisine meslek olarak,
iyi bir gelecek vaadeden ve maddî menfaat salayacak olan imkanlan
teperek, kutsal sayd öretmenlii seçti. Öretmenlie hayatnn son
günlerine kadar devam etti. Yllar sonra onun kutsal sayd bu
meslekten emekli olmay reddettiine jahit oluyoru^ Sadece bir jâir,
müt(isyen ve harika bir sese sahip olmakla kalmyor, bir ya^r
olarakta kendisini kantlyordu. Onbir çalnmasndan yedisi
yaynlanmtr. Mesleryle ilgili olarak birçok arapma ve makaleler
ya^mijtr. Buna ramen kendisinin öhret olmak gibi bir isteiyoktu,
aksine gerek san 'at ve düjünce alannda ve gerekse öretim kariyerinde,
yüksek mevkilere gelmekten kaçnd.
Ken'an Rifâî, hayranlk uyandran müstesna (seçkin) kipliini,
çevresindeki insanlardan saklama konusunda kaltmsal bir yetenee
sahipti. Yajad devrin sosyal hayatn düpindüümü^e onun bu
konudaki tercih nedenini kolaylkla bulabiliri'^ Yalad devrin
artlar onu, dünya görücünü, fikirlerini ve felsefî düüncelerini
belirtirken her seviyedeki insana hitap edecek ekilde bu bilgilerin
daî^ajn da iyi ayarlamaya mecbur ediyordu. Aynca gerçeklerin veya
mânâlarnn, benzetme ve te§bih yoluyla örtülü bir tanda söylenmesi
gerekiyordu. Kemeke ve düi^ensi^liin yaland, yaplan her^eyde
yetersi-:^ ve verimsi^iin tolere edilip kabul gördüü o devirde yaratc
f^ekâlar ve düjünen kafalar görü§ ve düüncelerininyanl anlatlmas
yüî^ünden cezalandrlma endiesi tadyorlard. Gerçek kiiliinin bu
ekilde dij çevreden giî(lenmesi, onun ruhî gelimesini engellememi ve
üstlendiigörevi yerine getirmesinde bir mah^r tekil etmemitir.
Onun ruh dünyasn oluturan iki kuvvetli ahsiyet bulunuyordu.
Bunlar annesi ve müridi idi.
Ken'an Rifâî'nin hayatn renklendiren ve ona canllk ka-^andran
dier bir öge de, annesine kar hissettii derûnî bir sevgidir. Annesi
118
Sâmha A)'^^erdi üe SIRRA YOLCULUK
Hatice Cenan Hanm da kendisi gibi bir sevgi oda idi. O da
hayatinda insanlara hep iyiyi gülseli ve doruyu gösterdi.
Annesinin konulmay anlad ilk günden itibaren oluna örettii ve
olunun ruhsal gelinmesini salayan hayat felsefesi: 'tnsanlan
seveceksin, gönlün bitmez tükenmez bir hogörü, balamave sevgi iazinesiyle dolu olmaldr. Aynca insanlar sevmenin
yannda bütün yaratlmlar da, içinden gelen, ayn bitmez
tükenmez sevgiyle sevmelisin, tnsanlan sevmenin yannda,
onlarla dost olmal, onlara sempatik ve merhametli
davranmah, kendini onlar yerine koyarak baarlarndan
sevinç duymak ve baarszlklarna da üzülmelisin. Onlarla
kendini o ekilde birletirmelisin ki onlarn doumlarna
sevinmeli ölümlerine de, ac duymaksn. Misyonun, insanlherkesçe bilinmesi gereken ayn hedefe yönlendirmek
olmaldr. Bunun da en kestirme, en tesirli ve en güzel yolu
sevgi yoludur. nsanlar için duyulan bu snrsz sevgi ile
insanhk bar ve huzura kavuabilir. Ancak bu yolla kemâle
ulahr, bu âlemden ilâhî âleme ulalabilir, en sonunda da
Allah ' bulabilirsin. '
Annesinin direktifleri ve yönlendirmesi sadece teoride kalmyordu. O,
Kenan Kifâî'nin tüm hayâtna ^ekil vermi onun ahsiyetinin
teekkülünde büyük rol oynamtir. Annesi her devirde hasret duyulan
bir evliya idi.
Annesinden sonra, Ken'an Rifâfnin ruh terbiyesinin ve eitiminin
tamamlanmasn, öretmeni ve müridi Filibeli Hthem Efendi
üstlenmitir. Böylece bu genç dervi, Ken'an Kifâî gençyanda mânevi
dereceler katlanm, dier taraftan da sk aralklarla tayin edilerek
okul ve eitim müdürlüklerinde bulunmutur. Bu esnada mistik açdan
'savatan büyük' olarak görülen nefis mücâdelesinden de galip çkm,genç bir dervi olarak kendi iç dünyasnda da ban ve ahenk dolu bir
hu^ra kavumutur. Onun önce kendisiyle sonrada herkesle ve hereyle
bark olmasn ve yaratlmla olan ilikilerindeki ban ve ahengi
hiçbir kimse bo:(amad. Maârif câmiasndaki öretmenlii ve eiticilii
yannda saf bir sevgi ateiyle dolu olarak, iyi huyun ve ahlâknda en
mükemmel bir örnei ve rehberi idi.
119
Cemâlnur Sargut
Ethem Efendi belki de, onu ir§ad için hususî olarak gönderilmi veya
görevlendirilmi, fakatgerçek kimlii yalnzca Ken'an EJfâf ve annesine
aikâr olan, bir mür^id idi.
Burada birkaç kelime ile mür§id ve müridin ne olduunu açklamak
gerekir. Mürid ve mür§id ilikisinin dou âleminde kökü, çok eskilere
dayanr. Bu ilikinin nasl olduu pek bilinme-:(. Mürid deyince ir§ad
eden hoca, mürid de onun talebesi veya derviidir. Mürid kendisini
hocasna tam anlamyla teslim eder. Bu teslimiyette talebe geçmipe
besledii tüm düzünce ve inançlarn brakmaldr. Mürid daha önce
yalam olduu hayat tardn terkeder, alkanlklarn brakr,
tutkularndan va^eçer. Bu tam anlamyla müridine teslimiyettir, onun
buyruklarna itaat etmek gerekir. Zamanmiî^n sadece kendisini
düünen ferdiyetçi ^hniyeti ile bunu kavramak ^ordur. Çünkü herkes
kendi içinde bams^ bir dünya arzular. Cemiyet içinde müridin
odaklajmij bir ahsiyeti vardr. Onun bütün amelleri çevresindeki
lerle ve kendiyle olan muamele ve ilikisi müride bir örnek teçkil eder.
Mürjid ^(âhirde görünen nefsin arzulad ceî^bedici eylerle insanlar
kendisine balama'^ Onun seside dardan duyulma^ O hu^uruna
gelenle kalb sesiyle (ruhuyla) konuur. Müridin kendisini ve
Allah'n bulabilmesi ancak onun, müridinin bu sesini ne
derece bir hassasbkJa algladna babdr. Kalp gözünün
açklk derecesine göre, müridiyle rabta kurar. Asbnda
müridin ahsî bir kimlii yoktur, benlii terketmitir. Bütün
güzel ahlâk deerlerini kendinde toplamtr.
Müridi incitmek demek, kendini incitmek demektir. Ona
uymamakla insan kendine zarar verir. Dier bir deyile
Mürid kalbimize ve ruhumuza devamb olarak hükmeden
insan ile özdelemi bir (prensip) kavramdr.
Ken'an Rifâî ile müridi arasndaki iliki de yukarda belirtilen
böyle bir anlay ile i^h edilebilir. Ayn iliki daha sonraki yllarda
kendisi ile müridleri arasnda da vard. Douda bu çeit mürid ile
mürid ilikisinin kökü eskilere dayanr. Büyük mistik âir Mevlânâ
Celâleddin-i Kûm! ve onun müridi ems-i Tebrif^f, ke^â Fatih Sultan
Mehmet ile onun hocas eyh Akemseddin'de de bu tip ilikiyigötürü:^
20
Sâmiha A)^erdi Ue SIRRA YOLCULUK
Mürjid ile mürid kavramlarm açkladktan sonra, 'Ken'an Rifâî
kimdi ve onun yapmali istedii ve misyonu ne idi?' sorusuna
dönelim.
Ballarda onun ahsiyetinin üç ana ö^llignden bahsetmitik; büyük bir
mutasavvf, düünür ve mürebbî. Ken'an Rifâî'nin mistik anlaynn
çarpc özellii, kendisini belli bir metaf^ksel sistemle snrlamam
olmasdr.
O, tasavvufu îmâm- Ga^alfninyapt gibi sadece ahlâkî prensipler
çerçevesinde alglamampr. Dier taraftan da Mubiddin Arabi gibi
sâdece pantei^min^^ (vabdet-i vücut) limitleri ile kendini snrlamad
gibi, Mevlânâ da görülen büyük bir §evk içinde trans haline gelme ile de
kendini snrlamampr. Öyle istese de olamad, çünkü o devrin,
yirminci yüî^'iln adamyd. Yalad devrin icaplarna göre hareket
etmeyi yeledi. Onun tasavvuf anlayp bu, her üç düünceyi de içine
alyordu.
O bugünün talebelerine düüncelerini föyle açklamaktadr: 'Benim üç
adet gözlüüm var. Bir tanesini yalandald objeleri görmek
için, dierini uzaktakileri görmek için, üçüncüsünü ise hem
yakn hemde uzaktakileri görmek için kullanrm. Üçüncü
gözlüümün camlan hem yakn, hem de uzak cisimler
içindir. ayetyakn mesafe gözlüümü uzaktaki cisimler için
kullanrsam bam döner. Eer uzak mesafe gözlüümü
yakn mesafedeki objeler için takarsam bu defa cisimler net
görünmez. Fakat üçüncü tip gözlük farkldr. Hem yakn
hem de uzak iyigörünür. Neticedeu sonuca vardm; sadece
bu dünyay görmek istiyenler, yani bu dünyada mevcut
eylerin eklini ve cinsini görmek istiyenler, dier dünyay
göremezler. Dier taraftan sadece öbür dünyay görmek
istiyenlerde bu dünyay göremezler. Bundan dolay bir
kimsenin ruh gözünün gözlüü öyle olmahdr ki onun ddünyaya bakan gözü onun ruh dünyasn görmesine engel
^^ Burada panteizm kelimesi lügatteki manas ile deil vahdet-i vücut anlamnda
kullanlmtr.
121
Cemâlnur Sargut
olmamaldr. Dier taraftan ruh dünyasn gören gözü de bu
dünyadaki objeleri netgöstermelidir. '
Ken'an Kifâfnin tasavvuf anlayna göre, insan ruhu manevî
kirlerinden temi^enmi§ olmaldr. Ancak hu durumda insan, dier
yaratlmlarla olan ilikisini, kâinattaki kendi yerini daha iyi idrâk
eder, gerçekleyü^yü^ gelir. Bu gerçekle olan temas gerçei bilmemi-:^ ve
bulmam yardmc olur. Bu insanla ba^lyan ve insanda tam
anlamyla kemâle eren bir idrâk ve düünceler ^nciri ve bi^tihî
yalanan bir hayat tecrübesidir. Tasavvufun dinle devaml bir arada
olmasnn sebebi, din, tasavvufun i':(ahatna, tercüme ve yardmna
muhtaçtr. Mutasavvf da tasavvufanlaynn ijinda hayatn, herjey
ve herkesle ahenkli bir denge kurarak, sevginin de kâinatn en lüzumlu
bir realitesi olduunun bilinci içinde, sürdürür.
Ken'an Rifâi tasavvufun tarifini yapmaktan kaçnmijtr. Fakat O,
gerçek bir mutasavvf idi ve gerçek ve mükemmel bir mutasavvf olarak
yajad.
Onun gönlünde kâinat insanla bir mânâ kapanmtr. Mevlânâ'nn
dedii gibi; 'Allah'n evi (Kabe), Allah'n evi olaldan beri Allah
onun içinde yaamyor, fakat benim kalbimin kökünde,
Allah 'dan baka hiçbir ey yaamaz. ' Tasavvuf bu gerçei sadece
idrak etmekle bilinme-:^ bunu hayatmzda, tatbik etmekle, bi^î^at bu
olguyuyalamakla bilinir.
Ken'an Rfâ insanlar, dier varlklar ve bütün yaratlmlar birlik
. içinde bir çokluk, fakat ayn gamanda kayna ayn olan bir bütünün
parçalan olarak görmütür. Birlik içinde tek bir kütle gibidirler. Bu
yaratlmlarn herbiri farkl öî^ellik tamasna ramen, bu bütün
içinde ayn aynfonksiyonlar vardr, fakat bu bütünü tamamlayan bir
birlik içindedirler. Böylece kâinatn dü^ninin korunmas ve devamnda
herbirinin hayatî önemi vardr. Bütünü tekil eden bütün varlklar ve
yaratlmlar, bu dü^en içinde farkl görevlerinden ve gayelerinden
dolay, evrensel bir senfoni olutururlar. Her bir atomfarkl yap, ekil
ve yönlerinden dolay bu deimeyen düz^n içinde yerlerini alrlar ve
evrensel bir senfoni olutururlar. Yaratlan her varln fonksiyonu
gerçekte bu senfoninin gayesidir. Kendisini ve her varl tevhid
M
Sâmiha A\-\^erdi üe SIRRA YOLCULUK
kanununun bir âleti ve mânâs olarak görmütür. Ken'an Rifâf bu
terbid (birlik) prensibine bal kald. Bu prensibi juurlu bir ekilde
kendiyaamna tatbik etti. Böyleceyaayarak bu gerçein tahakkuku
için aktifolarak hikmet etmitir.
Simdi onu u konumay yaparken duyuyoru:^ Bir gün talebelerinden
birisi kendisine u soruyu sordu 'Tasavvufnedir?' Bu soruya verdii
manidar cevap u oldu: 'Kimseyi incitmemeli ve kimse
tarafndan da incinmemektir.* Bu ksa cevap talebeyi ilk anda
memnun etmedi. Fakat müridi bu tanmlamada srar ederek, 'tyice
düün. Yaratc ile yaratklar arasndaki Uildye esas olan
prensip yani bütün felsefe, bu cümlenin mânâsnda gizlidir.'
dedikten sonra ilâve olarak u açklamay yapt: 'Allah 'm gizli ve
aikâr bir ekilde olmasn istedii bütün iler, iyi ameller,
söz ve mânânn insanda tecellî ettiini biliniz. Böylece,
Allah'n rahmeti, iyilii, merhameti dier taraftan azab ve
gazab insana yine insan vastasyla gelir. Bundan dolay
bütün ilikilerinizde bakalar ile deil, ashnda Allah ile
ilikide bulunuyorsunuz. Bu gerçei bildiinizde kimi
incitebilir ve kimin tarafndan incinebilirsiniz? Biz, Allah'n
gizli ve aikâr olarak yapmak istedii ilere bir vâsta oluruz.
Birçok defa insan Allah'n bu ilerini kendi yapt sanr.
Hâlbuki bu iler bize geçici ve emânet olarak verilmitir.
Bundan dolay peygamberimiz Hz. Muhammed hadis-i
eriflerinde: "Kendini bilen kii, Allah'n da bilir," demi ve
bunu birprensip olarak öretmitir. '
Ken'an Rifâf, bu dünyadaki bütün ilikilerinin Allah'la olduunu
biliyordu. O hereyi, Allah'n açkça bir tecellîsi ve ^uhûru olarak
gördüü için seviyor ve derin bir sayg duyuyordu. Ürerinde durulacak
olan ana konunun, sevgi olduu inancndayd. Böyle bir anlayla soyut
bir kavram olan Allah sevgisini soyut bir kavram olmaktan çkarmonu yaratlmlara ve dünyaya tatbik ederek (uygulayarak), görünen
somut bir kavram haline dönütürmütür. Dier bir deyile, aslnda O,
sevgi birliini idrak etmitir. O' na göre yaratan ile yaratlmlar
aynlama-:^ bir bütün (birlik) tekil ederler. Tekrar onu, u ekilde
konuurken buluyoru^ 'Hayatn temelinin Allah inanc
123
Cemâlnur Sargut
(inanma), inanmann temelinin ise güzel ahlâk olduunu iyi
bilmeliyiz. nanmann kemâli (en iyi derecesi) Allah sevgisi,
güzel ahlâkn da kemâli yaratlanlar sevmektir. Bu temelde
herkes tarafndan bilinmesi gereken yaratlmlarn
yaratandan ayn olmad gerçeidir. Bazlar yaratlmlar
yaratandan ayr görür, yani yaratlmlar yaratann dndabir âlem yaratan da içeri bir âlem olarak görür. Dierleri ise
tamamen zt birgörü ileri sürerler. Daha ansh olan üçüncü
snf ise insanla konutuklar zaman Allah'la ilikide
olduklarnn uurundadrlar. Ksacas Allah' seven bu snfinsanlar hiçbir zaman korku ve üzüntü tamazlar.
Dolaysyle insanlara kar merhametli, sabrh, affedici olur,
onlara sevgi ve muhabbetle davranrlar. '
O, bu anlayla, sevgi kavramn tasavvuf felsefesi ile öreticiliinin
temelprensibi olarak ele almtr.
O'nun mutasavvf kiflini genel hatlaryla belirttikten sonra imdi de
Ken'an Rifdi'nin kâmil yönü ürerinde duralm.
insann insan olarak kalabilmesinin gerektirdii artlan salamasnn
yolu ve gerçei idrak etmeye balayabilmesi için, sonsu!^ hayata yani
ruhun ölmediine, ksacas "ahiret günü" gerçeine inanmal, benlik
iddiasnda bulunmamal ve kendisini "tevhid" (birlik)
prensibinden ayn görmemelidir.
Ken'an Rifâî de dounun dier eski çalardaki düünürleri gibi bütün
hayat boyunca bu tevhid ve ebedî hayat (ahiret) fikirlerinin savunucusu
oldu. Fikirlerin sadece teoride kalmayp gerçek hayata dayanstlmas
gereklilii dounun karakteristik ö:(elliklerindendir. Dou, öretilen her
prensibin gerçek hayata tatbikini de görmek ister. Kii bal kaldprensiplere, insanlann kafasnda hiçbir soru brakmadan, yaantsnda
da sadakatla uymaldr. 'Ebedî hayata (ahiret) ve tevhide
inannz' diye söyleyen birisine Dou insan, *Bunu söylüyorsanz
eer, bunun nasl yapldn da gerçek hayatta gösteriniz!'
diyecektir.
Bu çarpc gerçei idrak ettiinden dolay Ken'an Kifâî inand bu iki
prensip ile mükemmel bir uyum içinde yaamtr. Bu ekilde, içinde
24
Sâmiha A\'verdi üe SIRRA YOLCULUK
yaad cemiyetin deeryarglanna baî^ etikIahlâkî kurallar sokmay
hasard. Bu kurallar içinde sorumluluk duyarak insanlar sevmi ve
korumu, bunu devaml olarak hayatna tatbik etmitir. Bütün bu
deeryarglarn içine sindirerek, ahsiyetinin birparças haline getiren
Ken'an Kifâî'nin bunlarla dolu ve uyumlu, salkl bir yaam
sürdüünü görüyoru^
Onun akl, merkep iyi ahlâk ve bilgi olan bir nokta etrafnda
dolamaktadr. Buradaki bilgi, bütün bilgilerin temeli olan ve bütün
bilgilerin ondan :(uhur ettii Allah' bilmektir Bu da yukarda
belittiimifi gibi ebedi hayat (âhiret) fikrine dayanmaktadr Halbuki
iyi ahlâk, hayatn temel kurallan ve "birlik" (tevhid) anlayyla uyum
içinde, sosyal bünye için faydal olduu kadar, yapan için de faydal,
vicdanmzda danarakyaptm^^ iyi ilerdir.
Ken'an Rifâî çamiî^n says^problem, sknt ve kriî(lerini düünerek
kendine u soruyu sormaktadr: *Bu dünyann sorunu nedir?'
nsanlk büyük gayret, emek ve ^aman harcayarak inâ ettii kültür
ha^nesiyle dolu gelimi ehirleri ykyor, tahrip ediyor. Bir anda
binlerce evyok oluyor, kuvvetli ^ayf e^p î^ulümyapyor.
Benim düünceme göre bütün bunlarn sebebi, bilgiden mahrum
olmam ve î^vkler peinde komamzdan kaynaklanmaktadr.
nsanlar devaml olarak sonuçta kendilerine mutluluk verecek olan
î^evkler peinde koarlar Bu, bilgiden mahrum bir mutluluk ile
akldan yoksun bir bilgidir Bu yü-:(den gerçek mutlulua ve huz^ura
kavuamay-:^. Doru düünen akldan mahrum hiçbir bilgi olama^ 1y
ilerin (amellerin) gayesi iyi ahlâkl olmak ve bütün bilgilerin gayesi de
Allah' bilmektir.
yi ahlâk ve iyi amellerden bahsedilince Ken'an Kifâî hakaretlerinin
üçüncü temel karakteristik özelliine bakmam gerekir. Bir mürid
olarak Ken'an BJfâf Hasretleri insann kendisiyle, dier insanlarla ve
Allah'la olan ilikisini yukarda belirtilen bir akl (Allah' bilen bir
akl) temeli ü^rine oturtmak istedi. Bunun öretilmesinde de din ve
inancn öelerini kulland. Ona göre gerçek inanç sahibiyani inanan bir
mümin, kendisine her :(aman güvenilen, toplum için emin bir kiidir.
125
Cemâlnur Sargut
Evrensel insanln smrlanmn bulunmamas ve herhangi bir dînî
ahkâm veya milliyet ile smrlandnlamamas sebebiyle, bir kimsenin
gerçekten güvenebilecei tek §ey, gerçek inanç sahibi ve bu inancnda da
samimî olan bir insandr. Bundan dolay Ken'an Rijâî dini daima
manevî (iç) dünyasnn ve insan huyunun olunmas ve gelinmesinde bir
otorite olarak görmüjtür. O birçoklarn ümitsizlik kuyusunun
derinliklerinde, ba^lanm kararszlk vadisinde yeis içinde, ve
birçoklanm da imann azalmasnayol açan §üphe içinde buldu.
Bir mürjid olarak müridlerine §u nasihati verdi ve yerine getirilmesini
istedi:
'Hepiniz, hereyden önce liendi kendinizle dost olmalsnz.
Kendisiyle bark olan bir insan, dünya ile de barktr. tegerçek hürriyet budur!'
Bu olguya da insan kendisini bams^ biri olarak deilfakat bütünün
birparças olarak idrak etmesiyle ulajr. Bu da insann olaylar, kendi
tercihimizin sonucu olarak olmadn, bir kader neticesi olarak
meydana geldiini "olacakt, oldu " kabul etmesini bilmesi demektir.
Yani kadere inanmaktr. O bunu bütünün iyilii için yapacaktr.
Kendi egonuzii (nefis) geriplana çekiniz Bu da nefsi yani egoyu, kabul
gören ortak deeryarglaryla, her an kontrol altnda tutmakla salanr.
Bütünün menfaati için fedâkârlk, nefsimizi köreltmek, zp^lua ve
açla talip olmay gerektirir. O, gerçek hürriyetin nefsin balarndan
kurtulmak olduunu söyler. Hiçbir kimse ben hürüm demekle hür
olamaz Örnein, sigara içme arzusunu dahifrenliyemiyen, bal olduu
alkanlklarndan bile kurtulamayan birisi kendini hür sayamaz
Gerçek hür insan ipahmn, arzu ve içgüdülerinin kölesi deil fakat
onlarn efendisi olandr. Yukardaki prensipten gaflette bulunmayp
"devaml uyank halde" olmak fikri üzerinde de durmak gerekir.
Ken'an Rifâî hazretleri devaml olarak müridlerine, bu fikri
hayatlarna da tatbik etmelerini önermitir. O etrafndakileri her
frsatta uyank olmalar için uyard. l§te bunun küçük bir örnei:
Birgün müridleriyle otururken masann üstünde duran eski birgümü§
vazoyu göstererek, *Bu vazo gümüten midir?' diye sordu. Sahibi,
'evet gümütendir' dedi. Ken'an Kifâî'de 'Bu vazoyu cilâlasan
26
Sâmiha A\-\^erdi üe SIRRA YOLCULUK
parlayacak ve gümü olduu belli olacaktr*, diyerek yantlad.
Sahibi ise mahcup bir ekilde, 'Bu vazo her an kullanlyor, bu
sebeple parlak tutmak zor oluyor,' dedi. O î^man müridin
dilinden su gü^l söyler dökiiiliverdi; 'Nefsine ve arzularna
malup olan kiilerin kalbi de aslnda, parlak mücevherler
gibidir. Fakat ihmâl onlarn kalbinin bu vazo gibi
kararmasna sebep olur.
'
Dolaysyle, kararmij ve kat bir kalbe sahip olan ki^i, dier taraftan
Allah'n tecellgâh olan ruha ve peygamberin vekili saylacak bir akla
da sahip bulunduundan, kendi ruhuyla ve aklyla çelikiye düjerek,
daha derinde Allah ve peygamberle savaj içindedir Sava§ içinde olan
böyle bir insann ne durumda bulunduunu tahmin etmek î^or olmasa
gerek. Birisinin vücudunu suyla temi^edii gibi bu gümüj va-:^yu da bir
parça kimyasal madde ile temi^emek mümkündür Fakat kalbin ve
ruhun temizlenmesi ancak onu, bütün kötü düjünce ve amellerden
temi-:(lemekle ve Allah'n varlndan ba§ka hiçbir varlk görmemek ve
bilmemekle mümkündür.
Baka biryerde de mürid ile müridi arasnda öyle bir diyalog geçti:
Müridi, 'Efendim dünya çok kötü!' dedi. Buna müridi: 'Sen iyi
olmaya bak!' diye cevap verdi. 'Bu kötülüklerin ortasnda iyi
olmann ne faydas olur ki?' diye müridi cevap verince, Ken'an
Kifâi; 'Bakalarnn kötülüklerini düünmekten size ne?
Kendin iyi insan ol! eytan sizin snrlarnz aabildi mi?
Yoksa siz onun etkisinde kalp, o size de kötülüklerini
bulatrd m? ayet eytan size dokunamadysa onu malûp
olmu kabul ediniz.' Ken'an Rifâi ha-:^-etlerinin prensiplerini ihmâl
etmemek ve unutmamak gerekir Eer unutulursa, bir gün
urayacam:^ musibetlerle onu tekrardan hatrlamak kaçnlmaq^
olacaktr Bu sebeple gerek bu dünyadaki yaantmzda ve gerekse
âhiret hayatmzda temel olmas gereken bu prensiplere sâdk
kalmalyz
Bir kimsenin kendi kendisiyle dost olmasnn mânâs da udur: ayet
bir kimsenin kendi kendisiyle bark olmasn salarsanz onu
insanla kazandrdnz gibi, kendisine de faydal klm olursunuz
nsanlarn dier insanlarla olan ilikilerinde, Ken'an Rifâi bakalar
127
Cemâlnur Sargut
çin iyi temennilerde (hayr temenni etmeyi) bulunmay, samimî ve sâdk
olmay, hiçbir flaman bencil olmamam^ gerektiini vurgular. Onun
kendi ahsiyetinde de bu deerler o kadar belirgin bir ekilde yer etmiti
ki, sadece ona bakmakla insan, ondaki bu deerleri hissederdi.
O, 'çinde Allah'n tecelli ettii bir ruh tayan (Kalbinde
Allah sevgisi olan) herkes ve bizi kaldrmak için yardm elini
uzatan her insann, sadk ve güvenilir bir dost olduunu'
söyler. Bu nedenle, yaratlmlara gösterilen sevgi, sayg ve
sadakat, Allah'a gösterilmi gibidir'. Bir sohbet esnasnda,
müridlerinden birisi 'Bu yaptklarmdan dolay beni herkes
sorumlu tutarsa?' diye sorunca Ken'an R/fd ona u cevab verdi;
'Bizim için herkes yoktur? Biz yaptklarmz Allah için ve
onun rzasn kazanmak için yaparz. Vicdannza dann,yaptklarnzdan vicdannz rahatsa ve siz sorumlu deilseniz,
bakalarnn ne düündüünden korkmaynz. Vicdannzn
rahat olmas sizin için yeterlidir. '
Hayat boyunca Kenan Rifâî insanlarn devaml birbirleriyle savatngörerek bu gerçek yHî^ünden çok üî^ülmüjtür. kinci dünya savap
esnasnda bir akjam, çejitli radyo haberlerini duyduktan sonra juna
dikkati çekmij ve çöyle demitir: 'Kur 'an insanlara, insanlar
(insanl) seviniz diyor ve onlara sevgiyle, iyilikle, ve adaletle
muamelede bulunmamz öütlüyor, keza Peygamberlerde
bütün insanln bir büyük aile olduunu onlar krmadan
davrananlarn, onlar incitmeyenlerin ve onlara faydah iler
yapanlarn Allah katnda makbul olduunu duyuruyor. Fakat
maalesef imdi radyoyu açp, herhangi bir istasyonu
dinlediimde, devletlerin dier düman ülkelerine yaptklar
taarruzlarn ve onlara verdirdikleri büyük kayplar, zararlar
veyakpykmalarn duyuyorum. Onlar bu arada kendilerinin
hiçbir zayiatlar olmadn, hiç bir zarara uramadklarnabartarak söylüyorlar. Yirminci yüzylda insanlk adna, ne
kadar üzücü bir hâdise. Kendi kendime düünürken,
gündüzün elinde bir lâmba tutarak dolaan Diyojen aklma
geldi. Ona niçin bu ekildeyapyorsun dediklerinde, namuslu
bir adam aradn söylemi. Keza Sokrat etrafnda toplanp.
28
Sâmha A\'\^erdi üe SIRRA YOLCULUK
âdil karar verdiklerini söyleyen toplulua hitaben, "Eer domve âdil olduunu-:^ inanyorsam-:^^ aranrdaki hu anlamazlk ve
münakaa neden?" diye sormu. O zamandan bu zamana
büyük devirler geçti. Bu büyük insanlar bu ilerlemi ve
gelimi çada dünyaya gelselerdi, bu konumalar için ne
söyleyeceklerdi veya kaçmakm isterlerdi?'
Merak ediyorum. Bugünün artlarna baktmda insan kendine §u
soruyu sormadan edemiyor. 'Dost diyebileceimiz birisigerçekten
varmdr? Yoksa eer, dost kimdir?'
Kenan Rifâ, bu soruya ju manidar cevab veriyor, 'Gerçek dost
Allah'tr ve her lam, bu gerçei bilirse Allah'da onun
dostudur. '
Netice olarak insann Allah'la olan ilikisi bu temel gerçek ü^rine
kurulmutur. Ken'an Rifdi öyle der: 'Bütün akllarn üstünde
Allah sevgisiyatar ve Allah sevgisi de ancak her birinin içinde
kendi esmasnn tecellî ettii yarattklarn sevmekle
mümkündür. ' Bu ekilde, bu büyük insan Allah sevgisinin soyut bir
kavramdan, somutlatm ona bir kimlik kaftandm/tr. Bunu da
u ekilde ifâde etmitir; 'Deiik suretlerde görünen her fert
bizim insan eklinde bir kardeimizdir. '
Bu prensipten hareket ederek, O, korku fikrini, sevgi ve inanca, din
kavramm da affedicilik ile hogörüye dönütürmütür.
Bu esas, bütün dinler tarafndan ü^rinde düünülmesi gereken bir
hususdur. Tefekkür ufkunun geniledii çamiî^n modem dünyasnda,
fanatik duygularla bet^enmi banazl ve domalar insanlara kabul
ettiremeyiz Aynca zp^la ve tehditle de herhangi bir fikri empoze
edemeyiz
Ancak insanlara hepsinin ayn evrende yaratlm olduklarn
hatrlatp, onlann birbirleriyle barmasn salamalyz Bunu da
samimî ve en mütekâmil bir sevgi ahlâk ile baarabiliriz; ^^ f^P^ ^^^
anlayn tahakkuku için Ken'an RJfâ her frsat deerlendirdi ve
taassuba iddetle kar çkt. Bilgi ve ilimle açklanamayan dar
dogmatik inançlara karyd, insanlarn hatâlarn ve kusurlarn eli.
129
Cemâlnur Sargut
dili, gö:(ü ve kalbinden gelen sevgi ve inançla tedavi etmek ve dü^ltmek
için büyük gayret sarfedip çabalard. Bunu yaparken apn sertlie,
kmala, hojgörüsüf^lüe ve saldrgan fanatif^me sebeb olmaktan
kaçnmtr. Onunyaçad devir ve ülke gö^ önüne alndnda taassub
öf^l bir önem tapr. Islâmn, birçok ilerletici reformlar, engellemek için
politik bir âlet olarak kullanld o devirde, Osmanl imparatorluu
da çökmeye ba§lam§ bulunuyordu. Bu §a§knlk ve karkln hüküm
sürdüü o devirde, f^or ve güç artlar içinde, Ken'an Rifâi, kör bir
taassuba bal olan guruplara karp prensiplerini tek bapna savundu.
Islâmîprensiplerin hiçbir ilerlemefikrine veya medeniyetin gelinmesi için
yaplan hiçbir harekete engel olmadn, açk bir ekilde duyurdu,
insanln refahna hiî^met eden her hareketin, islâm'n prensipleriyle
uyum içinde olduunu, ilân etti.
Caminin minberinden cemaate vaa^ veren bir hocann §u söî^lerini sk
sk naklederek, §u ilginç hâdiseyi anlatrd: insanlar cehennem ateçiyle
korkutup, bararak cemaatin kalplerine korku veren bir vai-:^^
'Bilginizi naslkullandnz? Paranz hayr için harcadnzm?Allah 'a olan ibâdetinizi yerine getirdiniz mi, oruç tuttunuz
mu? diye, öldükten sonra Allah size birçok sual soracak ve
eer bu sorulara cevap veremezseniz çok ikenceler
göreceksiniz'. V^âif^'n konulmasn dinleyen bir dervij ona /// cevab
verdi 'Hoca, Hoca, Allahu sizin söylediiniz bir sürü soruyu
insana sormaz. O sadece bir soru sorar bu da; "Ben seninleydim,
peki sen kiminleydin?"'
Ken'an Rifâi Halvetleri için her nefeste Allah'la olmak, onunla
yalamak onun tek amac idi. Hayatlarn devaml ibâdetle geçirenlere
karji çok derin saygs olmakla beraber 'Devamh ibâdet etmek
güzel eydir. Fakat bu ibâdet de vücuda bah olarak yaphr.
Gerçek ibâdet kalple yaplandr. Yani her zaman Allah 'a açkbir kalp tamak*. Dier bir sohbette ise, 'Bir anlkyokluunuzu
yanstmak, benliinizle bütün sene ibâdet etmekten daha
hayrhdr. ' dedi.
30
Sâmha Aj-verdi üe SIRRA YOLCULUK
Gerçekten, Ken'an Ejfûf ve onun iqâd ettii müridleri bütün Islâmî
emirlere harfjjen uydular ve Islâmî kurallarn icaplarn (farzlarn)
yerim getirdiler.'^^
1950'li yllarda Sâmiha Ayverdi'nin Fâtih'teki evi hangi irfan ve
sanat ehli kiilere ev sahiplii yapm, buradaki irfânî sohbetler ne
türden sonuçlar dourmutur?
âir, tiyatro yazar, felsefeci Necip Fâzl Ksakürek, ressam,
müzisyen, âir Cemil Meriç, mütefekkir, muharrir, slâm âlimi
Mehmet Ali Aynî, Gayret IsJtabevi Sahibi Garbis Fikri, Fransz
Katolik papaz Andre Duchemin, roman yazar Kemâl Alünkaya,
Milletv-ekili Nuri Pazarcba, diplomat milletvekili Sedat Zeki Örs,
âir ve o}an yazar Salih Zeki Aktay...gibi isimlere ev sahiplii
yapm.
Bu evdeki bütün konumalar siyâset camiasndan mmn da
Türkiye'nin her tarafnda Sâmiha annenin tannmasna ve mehur
olmasna sebebiyet vermitir. Sâmiha anne bundan sonra kendini
daha çok hizmete verdii için Kubbealti Akademisi'nde bu insanlar
konuturarak vefa borcu ödemitir. Bu insanlarn hepsi gelip
Kubbealti Akademisi'nde hepimize yani o devrin bütün gençliine
konumalar yaptlar ve bizler de bütün sorularmzn cevaplarn
aldk. Tarih profesörleri, iktisat profesörleri ile münazaralar ve
münakaalar yaptk. Bir devir, Ayverdi Enstitüsü ile aydnland.
Sâmiha anne, üniversitelerin, maalesef o s, kendi ilminin dnaçkartmayan ve tefekkürü zorlatran, hiçbir ekilde tefekküre izin
vermeyen yapsn Av^erdi Enstitüsü ile deldi. Orada, Anadolu'dan
gelmi fakir gençlere çaylar simitier ikram ederek onlarn bir tekke
havas içerisinde eitim görmelerini salad. O tekkenin tek eksii
müritti çünkü kendisi orada deildi.
Sâmiha hanmn fotoraflarna baktmz zaman bazen bandak bir earp, bazen tül bir örtü, bazen herhangi bir ey olmadngörüyoruz. Genelde 'tesettür' denilen olguya ilikin Sâmiha
Hollanda Kraliçesi Juüana'nn huzurunda, Sofi Huri'nin sunduu konferans
metni.
131
Cemâlnur Sargut
hanmn düünceleri, yorumu ne idi? rfan ve ak yolunun bu
seçkin yolcusunun, kadnn toplumsal yaamdan soyutlanmamas
konusundaki tutumu nasld? Bu anlamda andmz soruna ilikin
ne düünüyordu?
Kendileri namazda ve camide balarn örterierdi. Kur'ân- Kerim
dinlerken de örterlerdi. Bizim edepli ve düzgün giyinmemizi
isterlerdi. Ulu'I-emre (devrin kanunu) itaatin Allah'a itaat olduunu
söylerlerdi. Kadnn edebiyle er makamna )^kselmesi, ama bu
esnada da toplumdan soyutlanmayp hizmet edenlerden olmas için
mücadele verdiler. 12. asrda yaayan Yüknekli Edip Ahmed'in
Atabetü'l Hakâyk adb eserinde buyurulduu gibi; "bilgili kadn er,
cahil er kadndr" idrâkini yaamtr.
Mektuplarndan bir kaç abnt yaparak bizzat kendi ifâdelerinden
dinleyelim:
"Bugün slâm 'da en mühim mesele giyim-kuam ifi deildir. Allah 'in
emirleri ve nehiyleri, libasa taalluk eden keyfiyetlerle
hudutlandnlama!(. Kavuk, sank, japka, yalvar, hrka ve her çejit
libas, bu dünyada kalacak nesnelerdir Ama biî^mle beraber gidecek
olan öyle kymetler var ki, onun için kalbimiî^n giyimli olmas lâ^m...
O soygun, o çplak olursa, i§te bu mükül. . . Mamafih ruhun giyimli
olmas, yaln^ ekilde kalm bir ibâdet ile de te 'min edileme:^ Kin,
kibir, yalan, riya, hile, kalp krmak, ara bozmak gibi nefsinyedi bal
ejderi içimimde yaar ve ruhumu^^u çrlçplak brakrsa, istediimi:^
kadar carlara, feracelere, çaraflara sarlalm nefâide?'
"Bugün, Yehhâbîlerde tesettür, muhakkak ki î^aman- sâadetten çok
daha mübalâaldr. H^. Ömer f^amannda, halife camide iken bir
kadn kendisine bir sual sorar. Hf^. Ömer de cevap verir; adaleti
kadar, aka götürmedii ile bilinen H^. Ömer'in kadnn bu cesaretli
hareketine klmak hatrna dahi gelme^. 'Ben âlemlere rahmet
^° smet Binark, Sâmiha Ayverdt'nin Mekttp/an, stanbul: Kubbcalt Neriyâü,
2002, S.53.
132
Sâmha A>^erdi üe SIRRA YOLCULUK
için gönderildim* diyen ve hayatn moral cephesi kadar estetik
veçhesine de dikkat eden Rfsülullah'n, kadm umaa klnasokacan nasl kabul edebiliri^? Elbette Kur'ân- Kerm'de tesettür
âyetleri vardr. Fakat hiçbir din ulemâs bunun hududunu ve peklini
tarif edemedi- Nitekim çejitli Müslüman memleketlerinde tesettür
anlayp ba§ka bankadr. Tesettür, kadnn iffetli, hayâl ve edepli olan
kyafeti ihtiyar etmesidir.
"
Dier bir yazsnda:
'Yine slâm'da kadn konusunda en çok sö^ü edilen noktalardan biri
de, kadnn ^im ku§am, cemiyet içi davranrlar, örtünmesi süsü
vs. 'dir.
Kîlk kyafet, ^im ku§am, saç, sakal, byk vs. ile ilgili hususlar
menje ' itibariyle dinî deil millidir. Dinî deil, millî kyafet vardr. Bu
sebeple Müslüman milletler arasnda kyafet birlii yoktu ve olmamtr
Hatta bir milletin bütünü içinde bile bu birlik gö^e çarpma!^
Vilâyetler arasnda olduu kadar, ka:(alar ve birbirlerine çok yakn
köyler arasnda dahi kyafet bakmndan büyük ayrlklargö^ çarpar.
Sadece dinî kisve (üniforma) vardr. Bugün asker, polis, ^bta ve
benleri snflarn kendilerine has üniformalar olduu gibi, din adam,
ilmiye snf, devlet adam ve benî^erlerinin de kendilerine mahsus ö^l
kyafetleri, yani kisveleri vardr.
Kyafetler örf ve âdete bal olduu için jekil ve biçim bakmndan
devaml deiiklie urayagelmi§tir.
slâm, kyafet ü':^rinde deil, kyafetin "ahlâkîlii" ürerinde
durmutur. slâm girdii ülkelerdekiyerli kyafeti deitirmemi. Sadece
—eer varsa— ahlâka ve dinin esaslarna aykn yönlerinde bir rötu
yapmtr. slâm'da giyim-kuam, klk-kyafetle ilgili hususlar,
hadisler tasnif edilirken ahlâk ve âdâb- muaeret bablannda mütâlâa
edilmitir. Hukukî ve itikadî konularda deil
61ismet Binark, Sârniha Ayverdi'nin Mektuplar, istanbul: Kubbealt Neriyat,
2002, S.55.
133
Cemâlnur Sargut
Her jeyde olduu gibi hu hususta da slâm, hep prensiplerden hareket
etmij ve günü birlik teferruata dalarak kendisiniypratmam, böylece
tazeliini ve hayatiyetini devam ettiregelmi§tir.
H^. Muhammed hhk-kyafette temizlii, inti^^am, üslublu giyinmeyi,
^arâfeti titizlikle tavsiye eder Dank ve pasakl giyinenleri hafifyollu
knar. Herkesin içtimaî seviyesine göre giyinmesi tavsiye edilirken
varlkl insanlarn dilenci kyafetine bürilnmesi ayplanr. 'Allah,
kuluna verdii nimetin eserini onun üzerinde görmekten
holanr' buyuruluyor. islâm kadn için bilhassa evinde, süslü ve
giyimli olmay tavsiye ederken, öbür taraftan da, ba^ alnlklar arbir dille knar. Güzellenmek düüncesiyle vücuda yaplan müdahaleleri,
estetik ameliyatn, erkeklerin zaaflarn tahrik edecek davranrlarda
bulunmay tehlikeli hareketlerden sayar.
Bu konu ile ilgili Kur'ân- Kerim âyetlerini tahlil edelim:
*Ey Peygamber! Hanmlarna, kzlarna ve müzminlerin
kadnlarna (bir ihtiyaç için dar çktklar zaman) hârici
elbiselerini üstlerine giymelerini söyle. Onlarn tannmas ve
incitilmemesi için en elverili olan budur, Allah
balayandr, esirgeyendir.* (Ahzab, 59)
Bu âyetin açklamasna göre, Allah'n böyle bir tedbir almay emretmesi
mü'min kadnlarn kyafetleri ile te§his edilmesi suretiyle, ahlâkszlarn
sarkntlklarndan kurtulmalarn temin etmek içindir. Bu duruma
göre burada, tesettürden ^yâde, bir kyafet hususiyeti mevzuu bahs
oluyor demektir. Kö^e ba§, kaldrm kenan mesâisi yapan di§i ile,
ifinden vazifesinden evine dönen aile kadnnn ayn kyafette olmamas,
hürmet telkin eden bir kyafetle dierinden ayrlmas tavsiye ediliyor,
iffetli bir kadnn iffetini nasl koruyacan bilmesigerekir.
f^ur Suresinin 31. âyetinde '(...) baörtüleri yakalarnn üzerini
kapatacak surette koysunlar (...)' buyuruluyor. Bu âyette 'ba
örtülerinin arkaya deil, ön tarafa, göüs ve gerdankapsayacak ekilde sarktlmas' emrediliyor. 'Baörtülerini
üzerlerine alsnlar' veya 'balarn örtsünler' denmiyor. Çünkü
eski imanlardan beri, jark milletlerinin kadnlar ba§lann
134
Sâmha Aj^erdi üe SIRRA YOLCULUK
Örtüyorlard. A.sr- Saadette de kadnlarn baörtüleri vard. Baprtüsü
giyilen kyafetin birparçasn tenkil ediyordu.
Bu âyetin tefsiriniyapan birçok müfessirler, cahiliye devri kadnlarnn
baörtüleri hakknda da bilgileri verirler. ]/erilen bilgiye göre onlar da
ha§lanm örtüyorlard. Fakat yaln^ enselerine balyorlar ve arkalarna
sarktyorlard. On tarafta yakalan çok geni olduu için göüsleri
gerdanlar iyice açkta kalyordu. Hicretin beinciylnda Müslüman
kadnlarn kyafetleri ürerinde bir deiiklik yaplarak, örtülerinin
arkaya deil açkyerleri örtecek ekilde öne sarktlmas emredildi. Yeri
gelmiken hemen kaydedelim ki, tesettür, baörtüsü birçoklarnn iddia
ettii gibi, Müslüman kadnlarn dierlerinden ayrt eden bir alâmet-i
farika deildir. Çünkü ark memleketlerinde tesettüre riâyet edenler,
sadece Müslüman kadnlar olmayp, dier dinlere mensup kadnlar da
örtülüdürler. Örtünmek onlarn mahallî ve an'anevî kyafetlerinin
üslûbudur. Müslümanlann giyimli olmas baka ey, örtülü ve giyimli
olmann srfMüslümanlara ait bir ö^llik olmas ise tamamen baka
bir eydir.
Allah'a iman, peygambere muhabbeti, namusa dükünlüü ve
prensiplere titiî^ii olan bir kadn, kimseye darlmadan ve her eyden
önce kendisini düünerek giyiminin tardn kendisi ayarlyacaktr.'*^
Bir mektubunda ise slâm'a ve kadna bakn öyle anlatmaktadr;
'Mektubunuza cevap vermekte geciktiim için ö^ür dilerim, iyi niyet ve
hlâs sahibi olduunu!^ mâlûmumu:(dur. Ancak benim de bütün hüsn-ü
niyetime ramen, vereceim cevabn tatmin edid olup olmayacan
bilemem. Pein olarak unu söyliyeyim ki ne müftüyüm ne de vâi^
Onun için de etrafna: unu yap, bunu yapma demek va^et ve
selâhiyetine sahip deilim.
Sadece, kalemi ile cemiyete hi^et etmeye çalan doru, iyi ve gü^el
bildiklerini çevresine aktarmaya uraan bir garib Müslüman'm.
Allah cümlemif^ haddini bilmeyenlerden etmesin.
62Sâmiha A^-v-erd'nn yaynlanmam Mcktuplanndan
135
Cemâlnur Sargut
ipe bu anlaytan hareket ederek de 'her koyun kendi bacandanaslr' fetvasnca kimsenin tutumuna, gidijine ve giyim kuamnakarmamak bilhassa jiânmdr.
Hakkmda kulamza çalnm olan rivayetlerde maalesef, dedikodu
fasilesine girmektedir. Cenab- Hak: 'Kad eûahâl-mümJnün...'
buyurduuna göre, felah bulmak için her eyden evvel dedikodudan râ^
eylemek, ba çevirmek lâî^mdr.
A.ÎI evvel de söylediim gibi, kimsenin örtünmesine boyanmasna
karmam. Hele o Sultan Ahmet hikâyesi, ne ya^k ki hem baya
hem çirkin bir isnaddan ibarettir. Ben bam örtmemekle günah
iliyorsam, bu, Allah'mla benim aramda bir meseledir hesabn verecek
olan bakalar deil benim. Kald ki tesettür olay kafay smsksarmak deil, iffet ve edep dahilinde giyinmektir.
Bilindii gibi, Ha^^reti Ömer ^mannda, Halifeden ba^^ müküllerini
çökmesi için mescide bir kadn gelir. Kitab, kadn esmer, uf(un boylu,
kr saçl diye tarif eder. Hûlefâ-i BJidn devrindeki kadnlarn saçlar
görünürgünah olmaî^ da bugünkilergösterince migünah olur?
Bugün islâm 'in öyle yü^ üstü braklm meseleleri vardr ki asrlardr
bu ana prensipler, kastl veya gâfl ellerde ihmâl edilmek yü-:(ünden
dinin ruhuna onulmas mükülyaralar açm bulunuyor.
Meselâ î^ekât müessesesi hemen hemen unutulmu gibidir, islâm 'in esas
artlanndan biri olan çeitli ahsî içtihadlar ile enine boyuna tefsir ve
kabul edilmek suretiyle adetâ dinî vecibeler arasndan silinmitir. Öyle
ki, kimine göre sadaka vermekle iin içinden çklmaktadr.
Hac da bir baka haî^n man-:^ra an^ eylemektedir. Bulunduu ehir,
kasaba veya köyde, hacca gitmediinden dolay kendisine yan
baktrmamak için, tarlasn davarn satp borç harç, gösteri uruna
Hicabnyolunu tutanlar olduu gibi, varlkllar ve dirlikliler arasnda
da gene ee dosta gösteri yapmak için seki\ on defa Hacca gidenler
vardr. Ama daha da ha^ni hacfarikasn ticarete hatta kaçakçla
vesile edenlerinyekûnu da haylice kabarktr.
136
Sâmiha Avverdi üe SIRRA YOLCULUK
Birkaç kere maddî mânevi muayyen artlan haî^ olanlara faradr.
Sonra da farî^-i bacan esas sebeplerinin en mühimi, çeitli islâm
milletleri arasnda, be§eri ve ilâhî bir irtibat ve al§veri§e vesile olacak
umûmî bir müavere î^emini ha^rlamak, bu suretle de islâm âlemine
birlik ve uyanma imkân veyollarn açmaktr.
Makine mühendisi olan dürüst ve ahlâk sahibi bir dostumdan
dinlediim u vaka dindar geçinen bir ksm Müslümanlarn
^hniyetini belirtmesi bakmndan anlatmaya deer ölçüde ha^n hatta
elîm bir çehre ar^ eder.
öyle ki, bahsettiim f^ât, birkaç sene evvel ii icâb Adananda
bulunurken orann ^enginlerinden iki hac efendinin konumalarna
ahid olmu, ikisinin de ticarethaneleri varm, fakat aralanndaki
ticarî rekabet yü^^ünden birbirlerine di bilemekte imiler. Münakaasrasnda biri dierine: Sana öyle bir oyun oynayacam ki batacak, on
paraya muhtaç kalacaksn. A.ma bu i bana bir hacca
patlayacak. . . demi.
Zihniyetin dehetini düünebiliyor muunu:^ evvelâ kulu mahvet sonra
A.llah'1 aldatmaya ve hac ilegünah temizlemeye kalk.
Bu adamlar, kadnlarn tepeden trnaa örtülü getirmelerine ramen
Müslümanlk vasfn hâif^ saylabilirler mi?
Birisini tanrm. Fan^ olan ibadetlerin dnda çok çok oruç tutar,
nama:^ klar, fakat söylediiyalanlarla etrafna o kadar ^an yapar
ki, iipek ilerigötürdüünü anlaynca, gider bir ^aretyerinde kurban
keser ve aklncagünahlanndan temizlenir.
Demek istediim u ki, maalesef bugün islâm dini ayak izlerini
Moskof emperyalit^mi uruna çok sistemli ve müessirfaaliyetleri, taasup
denen iz^an ve idrâkleri körletici cereyan hzlandrp alevlendirmektir.
Taassubun aksülâmeli olarak karmzda, Allah ', peygamberi, bütün
manevî deerleri hattâ topyekûn târihî ve millî kymetlerimiz^ inkâr
eden bir zndklar kütlesi vardr.
137
Cemâlnur Sargut
Ijte kendini münevver sayan hu cemiyetten kopmu bir f^ümreye karp
çkacak bir aydn din adam snf hemen hemen yok gibidir. Ha^nolduu kadar tehlikeli de olan judur ki, bu bir kalemde ma^siniy
tarihini, dinini, imanm inkâr eden ':(ümreyi ilmî, mantkî ve uurlu bir
kafayla uyaracak o aydn din adamnn yetinmesine, gene taassuba
gökleriperdelenmi ^mre engel olmaktadr.
...Müslüman iftira etme^ fesad çkarma-:^ yalan söyleme:(^ gayri mefrü
yollardan mal mülk edinme-:^ Bilhassa prki, kul hakkn ibâdet suyu
ile temizlemeye kalkijma^. Bir kimse Savm- Dâvud ile oruç tutsa,
geceleri teheccüde kalksa sabahlara kadar nama-:^ klsa adaletten,
insaftan, doruluktan aynlm§ olduu takdirde, ibâdetleri riya ve
süm 'adan ibaret kalr.
ibâdet, ruhun ^yneti ve ilâhi varln nuruyla aydnlanma yoludur.
A.ma Müslümanln ruhu sadece eklen ibâdet eylemek deil, o
ibâdetten katlanlacak olan ahlâk, gene ahlâk, gene ahlâktr. Ijte
bunun için Kesûlullah üfendimi^ de: 'Ben mekârim-i ahlâk
tamamlamaya gönderildim* buyurmutur.
...Dünyann yans erkek ise yans da kadndr. Fakat iktisadî ve
içtimaî zaruretler artk kadn evinden çkarmtr. Bunun cemiyetler
için iyi veya kötü olmuj olmas, mev^ûumu^un dnda, apayn bir
mes'eledir, istesek de istemesek de bugün kadn ij hayatnn içinde
bulunmakta hemen her meslekte erkekleyanyana çalmaktadr. Amane ya^k ki evi ile içi arasnda hayatn taksim eden bu kadn târihî
faslet ve ahlâkndan çok fire vermiç, millî ve manevî deerlerinden pek
çok kayplara uramtr. Zira manevî bünyesi salama alnmadan
millî ve dinî bir terbiyeye tabî tutulmadan sokaa salverilmi böylece de
aile müessesi temelinden sarslmtr.
imdi asl mühim mes'ele, onun ban örtmeye ^prlamak deil
kaybettii târihî, millî ve dinî deerlerini geri alacak bir vasatn üstüne
götürmektir.
...Eski kadn belki okuyup ya^pta bilmezdi. Buna ramen ona cahil
demek mümkün deildir. Zira asrlann gerisinden devrald ijâhî
kültürü, onu, her eyden evvel, vazife ve mes'uliyet uûnyla
38
Sâmiha A>-verdi üe SIRRA YOLCULUK
silâhlandrm bulunuyordu. Onun için de kurduu aile, cemiyet
^ncirinin en salam halkasn tekil ettiinden srasna göre sabrl,
metin, ciddi, efkatli ve geleneklerine sâdk idi Kendinde olan bu
harikulade hasletleri de gerek dili gerek yaay ile, henü^^ çocuklar
emeklemekte iken, onlara intikâl ettirirdi, böylece de küçük yata
alanmak suretiyle salama alnan çocuk, hariçten çarpan bütün
mikroplara kar muafiyet kaî(anm olarak manevî bünyesinin
selâmetini korurdu.
bugünün diplomal kadnlarnn pek çou asrlarn arkasndan gelen o
millî ve târihî kymetlere dudak büktükleri, çürüe çkarp
hayatlarndan tardettikleri için, ^samanlarn kumar gibi, sefahat gibi
dardan gelen î^ararl ve tehlikeli î^evklerle doldum/ay medenîlik
alâmeti sayyorlar.
u halde etle trnak misâli, birbirinden aynlmayan iman ve vatan
akna sahip her vatandan bugün en mukaddes vakfesi, taassuba
demir atp kalmak deil, Müslüman Türk kadnna, edep ve iffet
ölçülerinin uuru içinde meguliyetlerine sahip olacak istikameti
göstermektir.
Zamann ak durdurulamadna göre, kadn edep ve iffete aykn
dümeden günün icaplarna ayak uydurmaya sevketmek lât^mdr.
...Yam 20 ile 25 arasnda idi. Bir i için Eminönü'ne gitmitim. Eve
dönünceye kadar ikindi namat^nn geçebileceini düünerek Yeni
Cami'ye girdim ve kadnlar maksuresinde namaza durdum. A^ sonra
arkamda bir ses peydâh oldu. Önce anlamadm. Fakat ses srarla
konumakta devam edince, müe^n, kayyum veya imam efendilerden
birinin hana hitabetmekte bulunduunufark ettim; hanm hanm ut^un
boylu hanm. . . bira^ saa dön. Tam kbleye durmamsn, diyordu.
A.ma maksurede birkaç hanm daha vard. Herkes gibi benim de
teveccühüm ayn istikamete idi Adamcazn kbleye kar olmadmkanaatine neden varm olduunu ne o !(aman anlayabildim ne de hâlâ
anlam bulunuyorum.
39
Cemâlnur Sargut
Fakat asl mesele hu deil Bir kere 'feeynemâ tüvellû fesemme
vechullah* âyetini hu ^avalh hiç duymamj m idi? Haydi diyelim ki
ijin o ince tarafna akl erdiremiyordu. Fakat hir din adam namaza
olan hir kadna haklmayacan, hir hatalnn hatâsnn halkalarnn
yannda ihtar edilemeyeceini de mi hilmiyordu?
Bilmiyordu. Zira ona dinin yaln^ ekilden ihâret olduu öretilmii.
Si^ artk hu anlayijtaki din adamlarnn tefsir, hüküm ve fetvalarn
da ona göre kyas edin.
^KfZ olum, hakkmda dedikodu edilmekte olduuna ü^^üldüünü^
anlyorumfakat heni rencide etmeyen hu çe§it isnadlar si^ de krmasn.
Zira §una inanyorum ki insanlar ne methedilmekle olduklarndan
fa'i^la hir deere sahip olup hüyürler, ne de ^mmedilmekle Cenah-
Hakkn ihsan etmi hulunduu deeri kayhedip küçülürler. Bu çeit
amiyane mev:(ulara itihar edenler, Allah 'a, kullara ve kendilerineyarar
bir i görmeyi baaramadklar ölçüde dedikodudan iharet olan hu türlü
yavan ve yave mev^u'lar ^vk ve elencelerini tekil eder. Her devirde
eksik olmayan höyle seviyesi':^^ münakaalar maalesefgünümü^^de çok
ileri gitmi hulunan taassuh ehlinin gda ve nafakasn tekil
eylemektedir.
Bilvesile selâm ve hayr temenni ederim.
'
însan ve eyta/fda geçen, "ne tuhaf, bu gökkubbenin altnda
herkes bir eyler duyup bir eyler söylüyor; fakat her duyu, her
söyleyi ve her görü, nihayet, mukabil olduu eyay aksettiren bir
ayna parçacna benziyor. Fakat nerede o kâmil ve mükemmel
duyu ve duyuru ki, içine bütün cihann aksettii muazzam bir
ayna olsun..." ifâdesinden ne anhyorsunuz, burada Sâmiha
Ayverdi'nin îmâ ettii gerçek nedir?
Burada Sâmiha Ayverdi dünyada beer ve insan farkn
anlatmaktadr. Gerçek insan dediimiz mürid-i kâmil bütünden
parçaya gittii için kiideki ADah'a ait tecelliyi görür ve onu
^^ smet Binark, Sâmiha Ayverdi'nin Mektuptan, Kubbealt Neriyaü, stanbul 2002,
s. 224-229
140
Sâmha A^^etdi üe SIRRA YOLCULUK
merepleriyle deerlendirmez. Daha dorusu gerçek insan yani
mürid-i kâmil Msrî Niyazi'nin deyimiyle karsndaki insann
kendine bakan \TJZünün hilâl veya bütün oluundan deil Allah'a
bakan \aizünün tam oluundan etkilenir ve ona göre insan
deerlendirir. Halbuki bizler mereplerimizle nefsimizin kabplar
içerisine takbp kalm bedenimizin ve cüz'î aklmzn esiri
olduumuzdan küllü görmekten çok uzaz. Burada kâmil insann
a}'na oluu ve aynadaki hali de anlatlr. Eer aynada karsndakini
gösterme kabiliyeti yoksa, yani srr yoksa orada bir ey görmek
mümkün olmaz. te bu sr yani berzah kâmil insandr ki, halk
Hakk', Hak halk, bu berzah denen kâmil insan vastasyla seyreder.
nsan ve eytan 'dü beni en çok etkileyen romamn kahramannn
köylü Osman'la olan ilikisidir. Osman'n ak yaayyla kendi akyaay arasnda Yunus Emre'nin "Afk dürür insan rüsvâ klar, a§k
düriir insan eydâ klar" beyitinde olduu gibi ztlk var. Kendisi bir
maddi kadnn esiri olmu. Osman ise, Allah' için en sevdiinden
vazgeçebilecek kadar Allah'na âk. Roman nefsin esir olmas ve
esaretten kurtuluunu da anlatyor. Romamn kahramam ise âkolduu kadn öldüünde ondan kurtulabiliyor. Kendi banabeceremiyor, o heykeli dikilecek olan ünlü bir adamn süfli bir akla
rezü oluunu anlatyor.
insan ve eytan, Sâmiha A}a^erdi'nin bence en vurucu kitabdr.
Çünkü Sâmiha anneyi tamyanlar O'nun ne derece edepli olduunu,
ne derece güzel insan anlattn ve güzel inam temsü ettiini
bilenler O'nun böyle bir ahlâksz nasl tamdn idrakte
zorlanabilirler ama Sâmiha Ayverdi bütünden bakan ve bütünden
bakt için kiinin sadece bir merebini görmeyip herkesin her
merebini tanyan ve bilen bir sultan olduu için ahlâksz adamrealist bir ekilde anlatm. Ahlâkszbn da ne kadar izafi olduunu
ve kiinin deerlendirmesine göre idrak edildiini bize hissettirmi
çok bü)aik bir sultandr.
Sâmiha Ayverdi'nin özellikle siyasal-toplumsal sorunlara ilikin
yazlan ve konumalarnda 'celalli' bir dil ve anlatm vardr. Bunu
nasl yorumlamak gerekir?
141
Cemâlnur Sargut
Hz. Ken'an Rifâî "Celâlim cemâlime giden nurdur" diyor. Onun celâli
de Allah'n cemâline giden bir nurdu. Celâlsiz cemâl olmayaca için
Sâmiha anne tabularn yklmasnda celâli kullanrlar ve oradan
cemâl olutururlar. O yüzden bu dil çok doru bir dil diye
düünüyorum ben.
Hz. Ali "cem' makamna kadarfark görmek hatadr. Ama cem'den sonra
tefrik etmeyen ^ndktr" buyuruyor. Sâmiha anne ite bu makamn
temsilcisidir. Nefsi için deil umumun menfaati için tefrik etmeyi
seçmi olduundan kulland dil Hak dilidir.
însan ve eytan eseri, bizim irfan tarihimizin son derece ilginç bir
meselesine de kap aralat, denilebilir mi? Bat düünce geleneinde
eytan, varln negatif kutbu olarak ele alnr ve müdahil, özerk bir
ontolojik konum atfedilir. Oysa, bizim irfan geleneimizde, eytan
sadece bir *görevli'dir, müdahil deildir. Bu anlamda, nsan ve
eytan bu düünceye nasl bir katk salamtr?
Aslnda însan ve eytan 'da hiçbir gücün kendi elimizde olmadnidrak ediyoruz.
'Triakk kulundan intikamnjine abdyla alr
Bilmeyen ilm-i ledûnu onu ahd etti sanr.
Her ijin hâliki O 'dur abd eliyle imlenir,
Sanma ki O 'nsu^ Babriyâ, âlemde bir çöp deprenir.
"
***
msralarnda olduu gibi eytann elinde bir güç olmadn.Peygamberin de hadis-i erifte "Ne senin elinde dalaletten bir güç ne
benim elimde hidayetten bir güç var, ikimi-:^ de Allah 'in isteiyle hareket
ederimi" dediini görüyoruz. Romann kahraman bütün ömrünce her
yapt ite muvaffak olup insanlar tarafndan takif edilmi olsa da
bir anda emr-i ilâhiyle Âdem'in yapt hatânn bin beteriyle
gökyüzünden yerin dibine iniyor. Demek ki öyle olmas gerekiyor
çünkü yok olmadan var olunmaz. te bu celâl, adam cemâle
götürecek yegâne lutuftur asbnda. Daha önce halkn alkladvücudu, maddesi ve mânâs Allah'n istedii gibi olmayp nefsinin
142
Sâmha A^^erdi üe SIRRA YOLCULUK
esiriydi. '"Ben" demekten kurtulmas için ve kendisinde bir varlk
olmadn idrak için eytan Allah'n izniyle onu hataya zorlar, ite
bu bakmdan eytan zarurîdir ki insan kendi çirkinliini onunla
görür.
Sâmiha annem Yolcu Nereye Gidiyorsun adl eserinde eytan öyle
tarif eder:
"Af^^im, pek aikâr ki ^avall §eytan hakkndaki düüncen kinle
dolu. Bîçâreyi yerin dibine batrmsn. Her fenalk, her kötülük onun.
Dünyây alt üst eden o, insanlar çelen akllanyamaya veren o, hep
0...
Müsâade edersen ben de biraî^ bu devlet dükününün müdâfaasn
yapacam. Bildiime göre eytan diyor ki: 'Ben kalp akçeye
tnehengitn. Ezelde ekya ve günahkâr takdir olunanlar
yoldan çkarr; iyilere ise yol gösteririm. Kestiim, ya dallar
deil, kuru budaklardr. Ben bâz hayvann önüne et,
bazsnn önüne ot koyarm. Tâ ki hangi cinsten olduu
meydana çksn... Eer kemie giderse, bilirim ki, köpek
tabiatldr. Ota giderse bilirim ki âhû huyludur. Ben aslnda
ot yiyeni et yiyici edemem. Ben Huda deilim. Ben, rûhânî
zevkle gdalanmakta olan insann önünden bu gday çekip
nefsini bir lokma sürsem de, yaradlnda buna meyilyoksa
onu zorla yediremem; elimde, aldatmak ve yoldan
çkarmaktan bireyyoktur.
Belki ben, iyiye de kötüye de aynaym. Eer bir zenci,
yüzünün siyahndan gama düüp aynay krsa bu krlan ayna
ona der ki: Günâh bende mi? Sen bu suçu, benim yüzümü
cilalayan ve pastan syrana sor. Ben ancak güzeli güzel,
çirkini çirkin göstermek yolunda gammazm. Hepsi o kadar.
Gerçi bu dünyâ satrancnda yüzbinlerce insan yere
sermiimdir; fakat onlar suçu bende deil, kendilerinde
43
Cemâlnur Sargut
arasnlar. Ben ahidim. ahide doru sözünden dolay zindan
ve hapis olurmu?'"
"Batmayan Gün" neyi/kimi, hangi hakikati anlatma derdindedir?
Batmayan Gün, önce Ken'an Rifâî'yi anlatr. Sâmiha Ayverdi'nin
müridiyle ilikisini ve tasavvufun iç yüzünü ortaya koyar. Bence
Sâmiha Ayverdi'nin en büyük eseridir. Ashnda Batmayan Günüde
çok önemli bir nokta var. Ayn mânây tayan iki sultandan rfan
Paa'yla Kerim beyden bahsediyor. Buradan anlyoruz ki mürid-i
kâmiller arasnda fark yokmr. Ayn mânâ farkl ifâdelerle ve farkl
kiüerle anlatlabilir. Yalnz sen yaayann bul ki örnek alabüesin,
diyor.
Batmayan Gün, kâmil insann hakikaten batmayan bir gün olduunu
ve Peygamberin mânâsn dâima güne gibi aydnlatarak gösterdiini
hiçbir zaman da ölmeyeceini anlatr. Hanc adl eserinde bu mânây
öyle ifâde etmitir:
Seni ölü sananlar var.
Ölü mü? Tövbeler tövbesi.
Dirilerden hiç kimse, §u kadna sö^geçiremedi ama, o dik
kafal inadç, bir tek ibaretinle elpençe emrindedir, ey toprak
altndayatan, ey ebedî hay olan...'^^
"stanbul Geceleri"nde Sâmiha Ayverdi, modernleme sürecimizin
hangi boyutlarn dile getirir? Bu eserdeki Beyolu-Beyazt
kartl ve özellikle Çnar imgesi çevresinde neler dile gelir?
Beyolu için yapt u nitelemeyi nasl okumak gerekir? :
"stanbul'un karsnda dîvan durduu için öyle bir göz atmaya
deen, fakat efendisinin maln çala çala çift çubuk sahibi olup eski
Sâmiha Ayverdi, Yolcu Nereye Gidiyorsun, stanbul: Kubbealt Neriyat, 1 997, s.
153-154.
Sâmiha Ayverdi, Hana, stanbul: Kubbealt Neriyat, 1988, s. 24.
144
Sâmiha Aj'verdi üe SIRRA YOLCULUK
kapsna ihanet eden zorba bir uak, nankör bir kâhya, açkgöz bir
yanama gibi kurnaz Beyolu..."
Çnar imgesi ile Beyazt' Sâmiha Ayverdi öyle anlatr:
'\Jsülsü-:(lük içinde usûlden, te^tlardan yaplm âhenklerden
durmadan örnek veren dünyada, Beya^ftn çnan da hu kaideye ^âhâne
bir misâl olsa gerektir. Aaç, kulana fsldanm i^in usûlü içinde
büyümüj, büyümüj, çok ksa kaln dal ile çok uf^amij dal, bir ötekine
dudak büken bir muhalefet ve istihza edas ile usulden aynlm§
olmakta karlkl inat etseler de, bu çatma ve ^ddiyet, o bünyenin
umûmî tenasübüne göre bir âhenge vesile olmutur, böylece de Beya;^t'n
gün görmü ihtiyar çnan, binlerce uî(un ve ksa dalnn
âhenks!(liinden domu ahengi ile itaatli ve sâdk bir nöbetçi gibi
asrlardan beri vaî^e ald noktada bekleyip durur.
...Fakat ihtiyar çnar, insanolunu ^t istikametlere çekip sürükleyen
endie ve fkirlerimiî^de dolamann faydasi!(ln örenmi olacak
kadar tecrübe sahibidir. Bilir ki o endie vefikirler örenilse de tasarruf
edilme^ deitirilme:^'^^
Beyolu için de u nitelemeyi kullanr:
'%açak elence âlemleri kurulan gi^i evler misillü, kelbî itihâlann
harman olduu müpte^l,ykm, ikiyüt^lü Beyolu.
"
Ve öyle devam eder:
'Beyolu nun krk sene evvelki hâliniyat^maya ne diye ö^nmeli^ O,
eskiden de bi^m deildi; imdi de öyle. O, eskiden de havasn alp
suyunu içtii bu topra küçümserdi; imdi de öyle. O, eskiden de
âdetleri, ^vkleri, görüleri, görünüleri, hülâsa bir sra hayat icaplar ile
bi^e ben^me^i; imdi de öyle. O, kapitülasyonlarna, bankerlerine,
masonlarna, levantenlerine, çeitli dillerine, barlarna, meyhanelerine,
umumhanelerine, bir kelime ilegap taklitçiliineyaslanarak istanbul'a
dudak bükerek tepeden bakyordu; imdi de öyle...
66Sâmiha A\^erdi, sfanbu/ Gece/eri,sta.nhuh Kubbealü Neriyat, 1977, s. 36-37.
145
Cemâlnur Sargut
...Beyolu ^hniyeti, yersi-:^ jurtsuîi istanbullunun =^afindan,
la^knbndan, tereddüt ve iman gevrekliinden istifâde etmesini her
flaman bildi Onu, a^na düjmüj bir av gibi ne öldürdü, ne ondurdu.
Belki öldürmek asl gayesi idi; amma fail olarak görünmek, cibilli
kurnazlnn kân m idi? Ylem yava§ yava§ kan emmekteki ^evki
!(âlim bilme^ de kim bilirdi? Bunu o bildi;fakat Beyolu tokmannaltnda un-ufak olmu§ istanbullunun ruhu bilmedi.
...Ne kültürü, ne sanat, ne hüneri, ne t^evki, ne ananesi, ne de iman
kalmt. Bu ruh çöküntüsünün ortasnda, dütüü adan nasl cann
kurtarabilirdi? ipe kendi kendinden bu derece u^a kaçt srada, bir
medeniyet kblesi olarak Beyolu havasna teveccüh etti. En baya
kölelerine kadar ona benzemek, onayaranmak, onunla çift olmak için
elinden geleniyapt.
...Hâsl, elenmemi, tartlmam, murakabe ve teftiç edilmemi bir
yabanc cereyannn saçt ate§, kol kol, sel sel her köleye bir kvlcm,
bir kundak soktu. Ne bulduysa, neye dediyse, neyi gö^ne kestirdiyse
yakt, ykt, silip süpürdü. Bir ^manlar Fâtih'in gemileri, srtn
ürperterek geçen Beyolu, kudret ^amanlanmizada yabanclnn
^ararlanm önlemeye tenef^^ül etmediimi^ bu semt, ocakta unutulmu
bir kvlam gibi, gün olup bacay da saçaklan da sard ve akbet bir
cehennem olarak karjimiî(c çkt ise, kabahati atehte deil, onu ihmal
edende aramak, insafn icaplanndan saylma^ m? Zaten insanolu,
musibet ve felâketlerinin mes'uliyeti muhasebesini yaparken, dij
görünümlerin ve hâdiselerin, kendi istidat ve fiillerini sûretlepiren bir
ayna olduunu kabul edebilse, muhakeme ve tedbirde isabeti ne kadar
ilerigötürmü olur...'^^
istanbul'un baz semtleri manevî güzellikleriyle insan sararken baz
semtleri ise Bat'nn aaal heybetinin ne derece geçici olduunu
gösterircesine insann ruhuna tesir etmekten uzaktr. te bu semtler
her devrin ahlâk anlayna kucak açt için sabit kadem olmayan ve
durmadan deien halleriyle insan hrpalarlar. Gülistan stanbul
dikenden ârî olabilir mi?
Sâmiha Ayverdi, sttnbl Geceleri, stanbul: Kubbealt Neriyat, 1977, s. 123-
128.
146
Sâmiha Aj-verdi ile SIRRA YOLCULUK
"Uî^un bir arkadaln sona emmi, görünüte ha^n ise de,
gizlilik libâs giymek demek, son bulmak demek deildir,
bahusus, rahmetli, temi^ ve dürüst insand. njaallah makamâl, dura nur olur. Siî^ gelince, yaln^ kalm saylmaî^n^
Zira Allah'la olanlar için, yalnzlk ve kimsesiî^lik diye bir/ej
yoktur. Dünya halk bi':^mle olmu§, Allah bitimle deilse, ipe
o t<^aman yalm:^^ demektir. Amma Allah bi^mle olur da,
dünya halk biî^den u^ak olursa o î^aman cihan bi-:^m ve
bi-T^mle demektir.
"
Sâmiha A)^erdi, Azize Anne'ye Mektuplar
147
Cemâlnur Sargut
Çok Kullandmz Ak Kelimesini Hiç
Tanmadmz Yusufcuk'tan Öreniyoruz...
Özellikle Yusufçuk gibi ölümsüz eserlerinde, Sâmiha Ayverdi,
bizim yüzlerce yllk irfânî geleneimizin sembolleri ve imgeleri
içinden konumakta, bu sembolizmi modem zamanlarda yeniden
üretmekte ve modern insanlann alglarna seslenir biçimde
kurgulamaktadr. Bu balamda neler söylersiniz? Yusufçukta.
Sâmiha Ayverdi, neleri, nasd anlatyor, biz okurlarda neler yapyor
bu anlatlar?
Hakbsnz efendim. Meselâ;
Karpna dua etmek için oturup ellerimi açtm. Ne garip ki, jüf^ünü
göriince bütün isteklerim, sam vurmuj bir aacn yapraklan gibi,
kavrulup döküldü.
bilmem niçin evvelden bu mukadder neticeyi bana haber vermedin?
'Ben duâ mahalli deil, ak ocaym!' demedinf^
Derken ibâdetin aka yolculuk olduunu öretiyor.
Küçük k^ Mektebe baladn gün hocan ilk i§ sana harfleri
öretmijti. yiq^ sonra bu örendiin harfleri birbirine çatma temrinleri
yaptn ve böylece kelimeler meydana çkt. Sonra bunlar sraladn ibare
oldu. Böylece de okumay söktün.
Artk büyüdün; mektep bitti. imdi yeni bir dershaneden içeri
giriyorsun. Ben de sana ilk i§, bu kitaps^ kalemsi^ kapanlan ilmin
baj harflerini öreteyim: Gülümseme ve utanma.
pe yavrum, bunlar a§k kitabnn ilk harfleridir. Amma harflerin
kelime, kelimelerin ibare, ibarelerin sahîfeler olmas için, daha
birçoklarn bilmen gerektir. Sana burada onlan teker teker öretmee
kalkarsam dâva u^un düer. Yalmî^^ ^rap denen bir harf vardr ki
Sâmiha Ayverdi, Yusufçuk, stanbul: Kubbealü Neriyâü, 2007, s. 63.
148
Sâmiha A^-verdi üe SIRRA YOLCULUK
bunu hepsinden evvel örenmeye çahf, ^ra onu ihtiva etmeden mânâ
ka^anmt^ hiçbir kelime, hiçbir cümle yoktur.
Eer ^trabajer vermemi bir ibareye rastlarsan, korkma: 'Bunun
akkitabnda yeriyok' diye haykr^^
Bu hikâyede ise çilenin insan Allah'a ulatran en tesirli kuvvet
olduunu anlatrken, tasavvufun belâ ve sknt annda gönülde
huzur duymaktr tarifini yaanr hale geçirirken gülümseme ve
utanmann insan olmadaki rolünü göstererek insann muamelesinin
dâima Allah'la olduunu bize hatrlatyor.
Ksaca Yusufçuk, onun inanlmaz sembollerle ak ve tasavvufu
yaanr hale geçirdii bir büyük aheserdir. Annem Yusufçuk için
cemâl cennetidir der.
Dünyada cemâl cennetini bulduranlara ükürler olsun.
Sâmiha Ayverdi'nin, "Onu bütün tecessüsüme ramengöremiyorum; zira insan için görülmesi en mükül olan,
kendisidir" sözünden ne anlyorsunuz? Sizin, "Ey nsan" mzbalamnda bunu nasl deerlendirmek gerekir?
Gerçekten insamn kendi kendini görmesi mümkün deil. Ancakkarmza bir 'TAat^et-i nsan" çkmas lâzm ki kendimizi
görebilelim. Yusufçuksun ilk hikâyesinde insan kendi hikâyesini
okur. Kendini hiç bilemediini en zor çözülmesi gerekenin kendi
olduunu fakat kendi hakknda çok yorum yaptm çünkü insann
en çok bilemedii ey üzerine konutuunu görür. Sonra ancak bir
öretmen vastasyla kendini kefeder. Burada öretmen yani "Ey
insan" hakiki insan demektir. Hakiki insan mürid-i kâmildir,
hakîkat-i Muhammediye'yi tayan kiidir. O bakmdan 'Yasn"
hitab kendi nefsânî arzu ve isteklerinin üzerine çkm ve oradan
müridinin manâsyla, kendi hakikatiyle, Mirac'a çkm kiiye
hitaptr. Bu seviyedeki insan daha bu seviyeye gelmemi insana
kendi hakikatini göstererek faydal olur. Onunla birlikte onun
69Sâmiha Ayverdi, Yusufçuk, stanbul: Kubbealü Neriyâu, 2007, s. 3L
149
Cemâlnur Sargut
kitabn okur. Böylece ona onu anlatr. Daha dorusu kendi manevî
aynasnda ona çirkinliklerini gösterir. Böyle bir müride intisab eden
örenciler ilk sÖ2 olarak; ''Ben si^e gelmeden önce ne k-adar gii^l bir
insandm §imdi çok çirkin olduumu görüyorum, " derler. Halbuki insanlar
o güne kadar hiç farknda olmadklar yanlbklar ve çirkinlikleri
hocalarnn aynasnda seyrederler. Bu bakmdan insann kendini
okumas için mutlaka böyle bir aynaya ihtiyac vardr.
Mesihpaa tmatn neyi simgeler? Bu roman bize temel olarak neyi
anlatr? Romanda geçen, "Düün ki Garp beikte iken, arknsesini dinleye dinleye büyüdü. Eer o mehur Haçh seferleri
yaplmasayd, Garp belki bugün de arkn eteini tutmu,
emekleyen bir çocuk olmaktan kurtulamazd. Demek ki arkngerileyii sebeplerini zümre ve ahs menfaatlerinin ihtiraslar gibi
siyâsî ve iktisadî bask ile sosyolojik sebeplerde, bilhassa menfaatle
gözleri dönmü gâfîl kütlelerin iine elveriU gelen taassupta
aramahdr. Eer ii daha derin bir bakla mütâlâa edecek olursak
Müslüman tekâmül etmi bir Yahudi ve tekâmül etmi bir
Hristiyandr. nsanlar dinsiz tatmin olamayacaklarna göre, sizin
de dininiz dinsizliktir. Amma unu unutma ki, dinsiz cemiyetler
kurur, yavanlar ve septik temayüllerin bountusu ile içten içe bir
azap, bir huzursuzluk hisseder" bu eletiriyi nasl okumak gerekir?
Roman, temel olarak Tanzimat sonrasnda bir ksm gençlerimizi
etkisine alan mater\^alist-pozitivist düüncenin yansmalar ile aknerdirici ve oldurucu rolünü anlatr.
Prof. Dr. Mehmet Demirci, Sâmiha Ayverdi'nin bu konudaki
görülerini öyle ifâde etmektedir:
"Tan-:^mat ve slâhat hareketleri hakkndaki görümlerini Türk
Târihinde Osmanl Asrlar adl eserinde "Uçurumun kenarna
gelmi bir devlet için böyle bir hamleye ihtiyaç açktr."
(TTOA, s. 556) diyerek ifâde eden Sâmiha A^yverdi, yenilenmenin,
deinmenin dolaysyla Tan^mât'n lüzumuna inanmaktadr. A.ma
onun hu konuda çok ciddî hassasiyetleri vardr. Onun îtira^an temel
prensiplerle ilgilidir. O, yaplacak düî^enlemeler srasnda, Türk
50
Sâmiha Aj^erdi Ue SIRRA YOLCULUK
milletinin tarihi ve kültürel kimliinin, u-:^n asrlarda olumu
gerçekten güf^el olan millî-mânevî deerlerinin ihmâl edilmesine kardr.
Yenilenme artt, ama arkl hüviyetinden synlaraliyapmaya
kalkmalc yanlt, * der. \ ^e ilâve eder. 'Geriliin doru tesbiti
gerekti: Devleti kuruluuna sâdk kalarak slah etmek
lazmd. Softalkla dinsizliin ortasndaki hakîkî
Müslümanlk ruhunu diriltmek icap ederdi. Tehisi dorukoymak lâzmd; ona göre çöküümüzün sebebi îman
ruhunun zayûamasdr. Yükseli hamlemiz de bu kayb geri
almak ve küüeye iade etmekeklinde olmahyd. '"
Sâmiha A}^erdi her zamanki gibi bugünün problemlerini o
günlerden görmü ve softalkla dinsizliin bizi mahvedeceini
söylemitir. Roman hakiki müslüman olamadmz için sahte inci
alp hakikisine sahip olamayan kiiler gibi dinî taassubun ya da ilmî
taassubun esiri olduumuzun üzerinde durur. Yazarn tevhid ehli
oluunun en güzel delili müslümanlkla kemâle ulaan dinler
süsilesini anlatdr. Bunu "Müslüman tekâmül etmi Yahudi ve
Hristiyandr" demekle açklamtr. Kiinin kendinden önceki dinleri
kabul etmemesi üniversiteden önce lise ve orta okulu kabul
etmemek gibidir. Yahudilik ilme'l-yakîn, Hristiyanlk ayne'l-yakîn ise
Müslüman olmak bütün bunlar ap Hakke'l-yakîn mertebesinden
halka hizmet demektir. nsanlarn dinsizim, yani ateistim demesi de
bir dindir çünkü din inançtr yani tek olana giden bir yoldur. Bu
yollarn hepsi de bir vesiledir. Ateizm de burada bir vesiledir.
Çünkü Mevlânâ'ya göre ateizm Allah'n varln ispat eden en güçlü
delillerden biridir. Zira bir teori zddyla aikâr olur. nsanlarn önce
Allah hakknda fikir yürütüp sonra onun olmadn düünmeleri
bile Allah'n varb için kesin delildir. Sâmiha anne taassuba karçkmr. Çünkü taassup Hz. Cîlî'nin dedii gibi cehennemin en son
duradr. Yani insan hangi kuraln içine gömülmüse o, insanda
cehennem yaratr. Bu bak açsndan mutasa\^flar eriat çok farkl
bir anlamda yorumlarlar. eriat kurallarn içine skm kaideler
deü de akn mânâsnda ilerlemek için yol gösterici kaideler olarak
Mehmet Demirci, "Kubbealü Akademi Mecmuas: Mesihpa^a mami\ Sâmiha
A\'\'erdj Hâtra Says, Nisan 2005, Say 2, s.35.
151
Cemâlnur Sargut
•
anlatrlar. Dola3nsyla insann tasavvuf inanc olmadan dinin
mânâsn idrak etmesi çok zordur.
Sâmiha Ayverdi*nin, "haksz olduun bir mes'elede, hakl olduuna
kendini inandrmaya çahma." sözü hangi ahlâkî ilkeye
dayanmaktadr?
Çok güzel bir soru bu. Önce hak, hakikat demektir. Hakikat de, bir
eyi yerli yerine koymak demektir. Yerli yerine koyamadmz bir
meselede srf "ben" dediimiz için hakl olduumuzu iddia edersek
yanlrz. Zira bu durumda kendi nefsimize varbk vererek yok
olmaya mahkûm bir eyi ebedi varlk gibi gösterme hakszlnyapyoruz. Ayrca Allah herkesin fikrinden tecellî eder. Bu nedenle
de Sâmiha anne, karndakinin fikirlerine hürmet et ve herkesten bir
ey örenmeye çab, ilkesi üzerinde durmumr. Ama bunun
derininde tasavvuf! bir mânâ yatar. "Ben siî^in Bubbini-:^ deil miyim?"
sorusunun cevab yatar. Çünkü Allah her hadisede bize öretmenlik
yapacan karmzda her konuamn her hitab edenin Allah'n bir
tecellisi olduunu bize ezel âleminde hatrlatmtr ama biz bu
âlemde unutmuuz. Onun için ben bakasndan iyi bilirim, demek
Allah'n Rabbî tecellîsini reddetmektir.
"Ara! diyorum; fakat sen bu sözleri anlayc msn, yoksa okuyucu
musun? Bahara mensup olan yamurun fîil ve eseri, taze ve yaolan aacadr; kuruyup odun haline gelmi olana deil. Ne vakit ki
bir insann sözleri de birçok kimselerin vücutlar aac üzre esse,
onu anlayacak ve istifâde edecekler de, ya aaç mesabesinde
olanlardr."
"Batmayan Gün"ün ruhunu özetleyen bu ifâdelerdeki 'taze ve yaaaç'la, 'odun'dan neyi anlamamz gerekiyor? Bu irfânî
sözlüün/dilin içinden bakarak nasl yorumlayabiliriz?
Taze ve ya aaç, köke merbut aaçtr. Yâni, müridine balanmve kökünden beslenen, yararlanan aaçtr. Burada bir hikâye
anlatmak istiyorum. Ken'an Rifâî hazretlerinin kapsna gelen bir
örencisi vesveselerinden dolay utanarak kap tokman vurmaya
edep etmi. Kendileri yoldan geliyorlarm, kap önünde duran
152
Sâmiha A>-\^erdi üe SIRRA YOLCULUK
Örencisinin tereddütünü görünce gülmüler ve demiler ki; '^ak
yavrum, hu kap tokma pasl ama buraya bal. Onun için vurunca ses
getiriyor ama altn olsa ve bal olmasa kapy açtrama-:^ " Ite taze ve yaaaç kökü vastas ile her an mey\^e vermeye hazrdr. Ayn zamanda
talebe olmay ifade eder. Odun ise artk kökle ilgisini kesmitir. Bu
yüzden de faydal olmasnn tek yolu yanmaktr.
• "Batmayan Gün"deki rfan Paa ve Kerim Bey hangi manevî
yetkinlik düzeylerini ve aamalar sembolize etmektedir?
rfan Paa kitaptr, Kur'ân'dr. Kerim Bey ise canl haliyle
Peygamber'in mânâsdr. Aliye, rfan Bey'de okuduu bilgilerin canl
hâlini Kerim Bey'de seyreder.
Sâmiha A}^erdi, Kur'ân ve Peygamberin mânâs olan bu iki
sultanda bulduu ak öyle özetiemitir:
Hakikatinjü^nüperdeleyen örtüyü kaldrmak, onu görmek için
ancak ve ancak a§k lâzmdr.
Eer birliiyakînen görmek istersen a§k ele getir ki kendi hakikat ve
mânânn feleine ve birlik göklerine çkasn, bu suretle vücut ve ^aman
kaytlanndan silkinip kendini bulasn!^
O, her düümü çö-:(enin, her mükülü halledenin, her meçhulü
aydnlatann, vücûdun hayâtn idâme eden hava gibi ruhun hayâtn da
temin edenin a§k olduu neticesine varyordu. (...)
A^k... her bajin önünde eildii kble. ..^^
Eer insan hakikatgöriicü göt(le bakarsa, arad da kendi, avlad
da gene kendi olduunu görür.^^
73
Sâmiha A\^erdi, Batmayan Gün, stanbul: Kubbealü Neriyat, 2001, s. 16.
Sâmiha A^'verdi, Batmayan Gün, stanbul: Kubbealt Neriyâü, 2001, s. 28.
Sâmiha Ayverdi, Batmayan Gün, stanbul: Kubbealü Neriyat, 2001, s.29.
153
Cemâlnur Sargut
Hilkatten maksut insan, insandan maksutta mânâdr. Mânâ da ancak
ruh tasfiyesiyle hâsl olabilir ki bunu ele getirecek aktr.
• Sâmiha Ayverdi'nin o önemli sorusunu bendeniz size sormak
istiyorum : "Geleceini kurarken geçmiin malzemesinden
faydalanmayan milletler için, devam ve beka diye bir eydüünülemeyeceini, hiç deilse, bundan sonra örensek... Yüklü
bir tarih ve mazi hazinemiz olduu halde neden biz kendimizi
ortaya çkarmyor, neden hâlâ haysiyetli ve erefli bir cemiyet
olarak, yerimizi bulamyoruz?"
Zira biz geçmile ilgimizi kestik. Halbuki geçmiten ders almay
becerebilseydik bugün yaadmz problemlerin birçounu
çözebilecektik. Ayrca bizler mirasyedi olduumuzdan kendi
deerlerimizden de vazgeçtik, içimizde gördüümüz kâmil insan
annemiz babamz gibi addettiimizden sorguladk. Onlarn
eserleriyle dirileceimiz yerde hayadan ile ilgili dedikodular ürettik.
Bu }aizden eksik kalan ruhi gdalarmz yabanc ülkelerin
felsefecileri ve düünürlerinde aramaya kalktk. Aydnlandmzzannettiimizde münevver olmadmz farkettik. Halbuki hazine
bizdeydi.
• Avni Özgürel'in, O'nunla ilgili u belirlemesini nasl
deerlendirirsiniz : "Sevenleri Sâmiha Ayverdi'yi zaten bilir.
Tanmayanlar için ksaca söyleyeyim ki, 'çada slâm anlay'
derken kastmz ne ise ve 'nasl bir Müslümarük' dediimizde
gönlümüzden geçen neyse onun temsilcisiydi. Entelektüel temele
oturmu, zarafet ve sevgiyle süslenmi, Allah sevgisi eksenli bir
inanç..."
Aslnda bu tarif kâmil insan tarifidir. Onlar, devrin ilmiyle eriat ve
mânây birletirerek yeni söylemler gedrirler. Çada demek bu
demekdr. Ça da onlar oluturmulardr. Onlar kendi zamanlarnn
babalardr (ebu-l vakt). "Ne varsa düne dair dünde kald canca^m,
bugünyeni jeyler söylemek lâî^m" <M.y&n Mevlânâ hocasmn Hz. ems'in
"eer yeni söylem getirmiyorsan ve halinle göstermiyorsan âyet ve hadisleri
Sâmiha Aj^erdi, Batmayan Gün, stanbul: Kubbealü Neriyat, 2001, s.51.
154
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
anlatrken Allah'n dedikodusunuyapyorsun" demesinden etkilenmitir.
Sâmila anne müslümanhn ial ve edep olduunu bize öretirken
basitten örnekler verirdi. Mesela dolmuta birisinin parasn
bozduktan sonra teekkürüne kar "Bi^ Müslüman deil miy!^
va^emi^ herkese yardm etmek deil mi?" diyerek o kiiye gerçek
slâm'n hizmet etmek olduunu örettiini hatrlyoruz. Demek ki
O'nun entelektüellii ilim satmak deildi. O'nun entelektüellii
hakikaten belli bir temel üzerine oturtulmu, nefsinden çok
hakikatini ön plâna çkartan, bu sayede de insanlk âlemine faydal
olan, karsndakine huzur ve mutiuluk veren bir entellektüeldi.
Yolu Allah yoluydu. Allah akyla bunu yapard. Gerçek entelektüel
öretme derdinde olmadan öreten kii demektir. Onun için
Sâmiha anne anlatrken bakalarnn anlayamayaca sözlerle deil
son derece sâde ve basitin içerisinde anlatrd.
Türk düünce hayatnn deerli isimlerinden merhum Cemil Meriç,
"Maaradakiler" adl eserini Sâmiha Ayverdi'ye gönderirken öyle
imzalam: "Sâmiha Ayverdi Hanmefendi'ye, dâva bir, cephe ayr;
küfre, hamâkate, ihanete khç sallarken nâm- bülendiniz dâima bir
vesîle-i tevik oldu. Hürmetlerimle." Bu ifâdeler size Sâmiha
Hanm'n tefekkür dünyamzdaki yerine ilikin neler düündürür?
Görüyorsunuz ya bir felsefeciye dahi vesîle-i tevik olmu. Odüünürlere edebiyatçlara ilham vermi bir sultandr. Çok iyi
hatrlyorum. Mehur tarihçi Ylmaz Öztuna Sâmiha annemin Türk
Târihinde Osmanl Asrlar adh eserinden ne kadar etkilendiini
anlatmtr. Dolaysyla Sâmiha anne her devirde birçok kiiye örnek
olmu, birçok kiiye de örnek olacaktr.
Ben bir hâtram anlataym. Bir gün okulumuzun müdürü beni
yanna çard. Odasnda bir beyefendi vard. Beni ona takdim
ederken, "Cemalnur Hanm Sâmiha Ayverdi'nin örencisidir. " dedi.
Müdürün bunu bildiinden haberim yoktu. Bizi birbirimize
tantrdktan sonra beyefendinin beni hayrete düürmeyen usözleriyle mest oldum; "Bana bir kitaplarm yollamlard. Bir hafta sonra
da kitap hakknda bir sürü soru yolladlar " Sâmiha Ayverdi bilgiyi
veren, bilginin sendeki tefekkürünü sorgulayan ve seni o bilgiyle
155
Cemâlnur Sargut
bütünletiren bir sultand. Gördüünüz gibi brakn o edebiyatçy,
felsefeciyi etkilemeyi o ilme çok âinâ olmayan insan dahi basit
sorularla ilmin içine yönlendiren, böylece Allah'la irtibatn salayan
bir sultand. Bir süredir çocuklara kimyann içinden hiçbir hikmet
anlatamadm hissettiimden rahatszdm. Okulda huzursuzca
dolarken çok sevdiim bir arkadam gelerek Sâmiha annenin
kendisini bana yolladn ve u hikâyeyi anlatmasm istediini
söyledi. "Beni hayatmda en çok mü^k öretmenim etkiledi", demi,
Sâmiha annem:
"Zira birgün ona bir hikmetyaptmda tefekkür etti. Ben ise 'birey
deil' dije cevap verince hayretle gö-î^erini açp senin kadar kültürlü bir
genç k^ bu kadar mânâsiî^ bir kelimeyi kullanacayerde estaftrullah
deseydi, 'mafiret Allah'tandr, bende ise bir kuvvet yoktur'
demekle etrafn da ika-:^ edecekti. Git Cemâlnur a söyle, hikmet ba^en
bir kelime ile ba^n hâl ve tavrdaki edeple, baî^en güleryü^le aktarlr.
Zira hikmet insann A.llah 'la irtibat kurmasn salar.
"
Kenan Rifâî hazretlerinin, irfan dünyamz için bir hazine
kymetinde olan Sohbetle/inde Sâmiha Ayverdi nasl ve hangi
konumda yer ahr? Sohbet, sahih bir iletiim biçimi olarak bizim
geleneimizde nasl bir ilev görmütür, bu sohbetleri Sâmiha
Ayverdi, Hocasndan sonra nasl sürdürmü, bu sohbet halkasnda
kimler yer almtr?
Sohbet, müridin Allah' anlatan kelimelerinin içerisine kendisindeki
hakikat-i Muhammedi'nin enerjisini katarak, bakalarmn gönlüne
Allah akm naketmesidir. Sâmiha Ayverdi, vahyi hisseden, vahyi
idrak eden bir vahiy kâdbi görevi görmütür. Söylendii an anlam,
idrak etmi, yazm ve müridinin ney gibi vücudundan akan
sözlerini kitaplatrm. Bu ekilde de müridi vastasyla kendi
bakn açklam. Kendindeki hakikati göstermi bir sultandr.
Sohbetler kim okursa onun bütün sorularnn cevabdr ama
Sohbetler çok enteresan bir kitaptr. Onu ilk okuduumuzda her
eyi anladmz zannederiz. Ama her okuduumuzda ayn bir mânâ
ifâde eder. Sanki Ken'an Rifâî hazrederinin kendinden önceki bütün
mutasavvflarn bn-i Arabi'nin, Hz. Mevlânâ'nn, Cilî'nin,
156
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Ahmede'r-Rifâî'nin, Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin bütün
bilgilerini hazmedip onlar günün lisannda anlatmasdr. Sohbetler
Allah'n her an yeni bir anla diriliini idrak gibi her okuyuta bunu
hiç bilmiyorum dedirten çünkü yeni bir bak getiren Kur'an'n
yorumu gibidir. Dolaysyla Sohbetler, Ken'an Rifâî'dir. Onun da en
bü}öik ahidi Sâmiha Ayverdi'dir. ahitten hakikatini anlatdr.
Halka yaplan sohbetler ise, Sâmiha annenin isteiyle Mekûre
Sargut tarafndan devam ettirilmitir. Sohbet halkasnn en tesirli
dier iki ismi lhan Ayverdi ve Türkân Erkmen'dir. lhan abla bu
halkann denge unsuru iken Türkân abla ise Ken'an Rifâî
hazrederinin, "yükünden Tebâreke Sûresi okunan kifi" olarak tasvir
ettii sevgilidir. Sohbet halkasmn bü\öikleri, talep eden herkese
daarcklarndan datmlar ve susuz gönülleri doyurmulardr.
"Handr bu gönlüm, ya misafirhane...Derd konuklar, derman
konuklar, hayâl konuklar, melal konuklar; mümkün konuklar,
muhal konuklar. Hele hasret, hiç çkmaz ordan, çkmaz ordan.
Handr bu gönüm ykk dökük... Fakir konuklar, zengin konuklar,
âlim konuklar, câhil konuklar; gelen konuklar, geçen konuklar.
Hele bir hanc vardr hiç çkmaz ordan, çkmaz ordan..." Burada
'han' nedir, hanc kimdir, konuklar kimlerdir?
Han, bizim gölümüzdür. Hanc, mürittir. Konuklar da o gönle
giren ve çkan putlardr. Buradaki fakirden kast sadece maddî fakir
deildir. Mânevi fakir konuklar da urar o hana. Zengin
konuklardan kast sadece maddî zengin deildir. Evliya da gelir
Sâmiha anneyi dinler. Kendi bak açsndan câhil konuklar,
Allah'tan câhil olanlardr, âlim konuklar ise "ilm-i ledün" bilenlerdir.
Dert konuklar, dert yaratan insanlar, derman olanlar, sevdiklerimiz
hayâl olduklar için sevdiimizi zannettiklerimiz, mümkün konuklar
analarmz, babalarmz, muhal konuklar sonradan görüp
tamtmz, sonradan ana baba yerine yükselttiimiz kiilerdir. Ama
bunlarn hepsi zamanla gelir geçer. nsamn müridi, müridindeki
Allah tecellisi ve hakîkat-i Muhammediye orada bakîdir.
Bu iiri ilk okuduum zaman, herkesin yapaca gibi, acaba hangi
konuklar benden geldi geçti, diye kendimi düündüm. Ne kadar çok
157
Cemâlnur Sargut
konuun gelmi geçmi olduunu fark ettim. Ve bu konuklann
bazlarn bir devir merkeze sokmaya çaltm bazlarnn ise hayal
gibi hayatmdan geçip gittiini hissettim. Ama hayatmda hep bir
"K" vard. O, hiç gitmeyecek. O, Batmayan Gün'an "Kasyd.
Sâmiha annem o "K"y gördü. Gerçekten o "K" insan hayatndan
hiç gitmiyor. Keke bir harf kadar basit olsa... Beni "km" yapan
"K"dan bahsediyorum.
58
Sâmha A\^^erdi üe SIRRA YOLCULUK
... Bi-:^m bütün skntm^ muhaja-:^ etmemi gereken târihî
ve millî deerlerimi':^ ^an etmemi':(dir. Bi^ bahâ biçilmedi bir
ha^^neye sahipolduumu-:^ halde onun içinde kapal kahp
açlktan ölen milyarderlergibiyi^..
Sâmiha Ayverdi,
Milli Kültür meseleleri ve MaarifDâvamz
159
Cemâlnur Sargut
eb-i Arus Törenleri, Sâmiha Annenin Gayretleriyle
Balamtr...
eb-i Arus törenlerinin Sâmiha Hanmn çabalaryla baladsöylenir, doru mu? O'nun Hz. Mevlânâ ile özellikle Mesnevî-i
erîf ve Dîvân- Kebîr'le aras nasld?
Fevkalâde idi. Dorudur, eb-i Arus törenleri, Sâmiha annenin
gayrederiyle balamür. Bizim Türk Kadnlar Kültür Dernei'nin
Hz. Mevlânâ ile bulumas da dernein kurucusu ve isim annesi
olan muhterem Sâmiha Ayverdi'nin Mevlânâ'ya olan derin sevgi ve
hayranl sayesindedir.
Bu hayranhn kayna ise hocas 20. asrn büyük mutasavvf ve
eitimcisi Ken'an Rifâi'dir."
Sâmiha Ayverdi'nin Mevlânâ ve Mesnevî'si ile tanmasnda ve
derinden bir alâka ile incelemesinde, bu konudaki bütün
çalmalarnda hocasnn büyük tesiri vardr. Öyle ki genç yata
balayan alâka gittikçe derinleerek devam etmi hatta bu büyük
mutasavvf edebiyatçmn yaz hayatna da balangç vesilesi
olmutur.^^
Hocasnn "O, pir gütmelidir, mûsiki gürelidir, Allah gütmelidir, O güt^eller
gütmelidir''''' diye söze getirdii Mevlânâ hakkndaki düünceleri
Sâmiha Ayverdi tarafndan 1951 'de Ken'an Rifâî'nin vefaündan
sonra, Nezihe Araz, Safîye Erol ve Sofi Huri ile birlikte yazdklar
Ken'an Rifâî ve 20. Asrn Inda Müslümanlk adl kitapta
vurgulanmtir. Sâmiha Ayverdi Ken'an Rifâî'yi anlatrken. Onutanmak için Mevlânâ'dan örnekler verir ve adetâ bu iki büyük
Aysel Yüksel, "Sâmiha A\^erdi'de Mevlânâ," Manisa Uluslararas Türk ve
Tasavvuf Kültürü ve Mevlânâ Sempozyumu teblii, 29.9.2007.
^'^ Aysel Yüksel, "Sâmiha Ayverdi'de Mevlânâ," Manisa Uluslararas Türk ve
Tasavvuf Kültürü ve Mevlânâ Sempozyumu teblii, 29.9.2007.'''' Sâmiha Ayvavi^, Abide ahsiyetler, stanbul: Kubbealt Neriyat, 2006, s. 11.
160
Sâmha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
nsann duygu, düünce ve eitim metodlar gibi birçok noktada
aynîleecek kadar birletiklerini beyân eder/^
Ken'an Rifâî, müridiine Mevlânâ'nn Mesnevi 'sini erh ederek
balam, bu erhler ise ne yazk ki sadece bir cilt olarak Sâmiha
A\^erdi, Nezihe Araz, Safiye Erol, Sofi Huri ve Nihad Sami
Banarl'nn çabmas ile yaynlanmûr. Bu Mesnevi erhi sadece bir
cildi ihtiva etmesine ramen ilâhiyatçlar ve mutasavvflar tarafndan
imdiye kadar yaynlanm en önemli dört erh arasnda saylr.
Ayverdi, hemen hemen bütün eserlerinde Hz. Mevlânâ'dan
bölümler alr. Meselâ 1939'da yazd Batmayan Gün adl eserinde
romamn kahramam rfan Paa'nn defterinden MCR rumuzuyla
bölümler aktarr.
Dost kitabnn önsözünü yüce Mevlânâ'nn buyurduu gibi "Günep
de yere indirsenifi ancak anlayan anlar, inanacak olan inanr, vesselam"
diye noktalar.
Ba Bozumu 'nd2i ise "Sö\e Mevlâna ile haklamak istiyorum'^ der. Bu
çkan 40 eseri içinde sâdece bir iki örnektir.
Cumhuriyet'ten sonra Hz. Mevlânâ'y anma törenlerinin balamas
1953 ylna rasdar. 1953 ylmn Arahk aynda A}^erdi Konya'ya
davet edilir. Yannda hocasnn ve kendisinin örencilerinden
bazlar, eski Mevleviler, semâzenler ve bir de mutrp hey'eti
getirmitir. O zamanki Maârif Vekili merhum Tevfik Ileri'nin de
hazr bulunduu bir küçük tören tertiplenir. Ertesi yl yine
Konya'da Kitaplk denen bir binada Sâmiha A\^erdi ve
örencilerinin de katld konumalar ve mûsikî ile Hz. Mevlânâ
anlr.
1955 ylnda ise Mehmet Önder Bey Ayverdi'yi konferansa davet
eder, bu davetierin balangç sebebi Yenikap Mevlevîhânesinin son
^^ Aysel Yüksel, "Sâmiha Ayverdi'de Mevlânâ," Manisa Uluslararas Türk ve
Tasavvuf Kültürü ve Mevlânâ Sempo2\amu teblii, 29.9.2007.
^^ Sâmiha A^-verdi, Dost, stanbul: Kubbealt Neriyat, 2007, s.
^° Sâmiha Ay-verdi, Babo-:(umu, stanbul: Kubbealt Neriyaü, 2005, s.
161
Cemâlnur Sargut
eyhi Abdülbâkî Efendinin küçük olu Rüsûhî Bey'in olu Bâki'nin
semâ örenmek istemesi üzerine en uygun yerin Ekrem HakkAyverdi'nin Istinye'deki yals olduu düüncesiyle, Mevlevîlerle
Aj^erdi ailesi arasnda kurulan yakn dosduktur.
Bu Mevlevi grubu; Mithat Bahâri (Bahariye Mevlevîhanesinin son
eyhi), Gavsi Baykara (Semâzenba, Yenikap Mevlevîhanesinin
son eyhinin olu, neyzen ve bestekâr), Rüsûhî Baykara (semâzen,
eyhin küçük olu), Abdülbâkî Baykara (semâzen, Rüsûhi Bey 'in
olu), Selman Tüzün (Bahariye Mevlevîhanesi postniini,
semâzen, eyh Hüseyin Fahreddin Efendinin torunu), AhmedBican Kasapolu (semâzen, semâ dedesi).
Bahir ereftu (Ken'an Rifâî'nin evlâtlarndan, semâ dedesi),
Saadeddin Heper (kudümzen ba, bestekâr), Hopçuzâde âkir
Efendi (kudümzen), Halil Can (neyzen ba), Osman Dede,
(halîle-zen) , Niyazi Sayn (neyzen). Ulvi Erguner (neyzen), Cahid
Gözkan (rebâbî, tanburî), Hulusi Gökmenli'den (naathan,
âyinhan, gazelhan) olumutur. Ar- erifi ise büyük mevlûthan
Kâzm Büyükaksoy okurlard.
1955'te yarm olarak icra edilen âyin-i erif ve Ayverdi'nin
konumasyla tören neticelenir.
1955'ten itibaren Konya'da Ken'an Rifâî ve Sâmiha Ayverdi'nin
örencileri olan bu grup: Orhan Büyükaksoy, Özcan Ergiydiren,
Sîret Kaytaz, Erol Olgaç, Bayram Yüksel, Ömer Ylmaz, Erhan
Altnta, Zeki Ermumcu ile Afyon Mevlevîhanesi postniini Enver
Çelebi ve evlâtlar, Sivas Rifaî eyhi ve evlâtlar katlrlar ve Âyin-i
erif yaparlar.
Bu tarihten 1963 senesine kadar Sâmiha Ayverdi ve örencileri
âyin-i erife bizzat katlrlar.
1963'ten sonra Mevleviler âyinlerini kendileri yapmak
istediklerinden dier gruplar, baka ehirlerde âyinler yapmlardr.^^
81 '•
Ozcan Ergiydiren, Haycili Cihan Deer: Sâmiha Ayverdi ile hatralar, istanbul:
Kubbealt Neriyâü, 2009, s. 1 1 5- 1 1
9
162
Sâmiha Av-verdi üe SIRRA YOLCULUK
Konya Turizm Cemiyeti adna 1955'te Mehmet Önder ve daha
sonra Fevzi Habc da âyinin yan sra Sâmiha A\^erdi'yi konferansa
davet ederler.^^
Bu konferanslardan ilk dördü Kültür Bakanl tarafndan basksyaplan Abide ahsiyetler kitabnda neredilmitir.^^
Bütün bu yazlarnda Mevlânâ'nn iman ve kültür hayaümzdaki
önemi, tesirleri, tasa\^aftaki yeri, terbiyecilii ve terbiye metodlan,
eserleri, asrlar bo\a Mevlânâ'ya du\alan ihtiyaç, dünyann ve bizim
bu büyük düünüre olan vefa borcumuz gibi hususlar üzerinde
durarak, bu konulardaki görülerini bildirir.^'*
Sâmiha A}^^erdi haricinde. Nezihe Araz, Safiye Erol ve Sofi Huri
hanmlar da konumalar yapmlardr ve ayrca TÜRKICAD'nkurucularndan, mutasa\^Tif, yazar Mekûre Sargut da 1987'de
Konya'ya davet edilmi ve Selçuk Üniversitesinde Hz. Mevlânâ'da
Ak konulu bir konuma yapmtr.
Sâmiha Ayverdi'ye göre 13. asr Anadolu'sunun kanh ve buhranl
corafyas üstünde Mevlânâ Celâleddin Rûmi gibi rehber ve önde
giden insanlar olmasayd belki de dünyaya parmak srtan bir
Osmanb medeniyed ve hâkimiyeti olmazd.
Sâmiha A^-verdi yapt bütün ilerde ve kurduu bütün kurumlarda
Mevlânâ ve devrin Mevlânâ's olan Ken'an Rifâi'yi örnek almtr.
Bu iki mutasa\^afn rehberliinde, terör ve sknt devri olan 60 ve
70'ler Türkiye'sinde faaliyete geçirdii 'TÜRKKAD"^mk KadnlarKültür Dernei, stanbul Fetih Cemiyeti ve en önemlisi günümüzkültürüne hizmetieriyle damga vuran Kubbealt Akademisi Kültür
ve Sanat Vakf ile uurlu nesiller yetitirmitir.
Aysel Yüksel, "Sâmiha A\-\^erdi'de Mevlânâ," Manisa Uluslararas Türk ve
Tasav^of Kültürü ve Mevlânâ Sempoz)-umu teblii, 29.9.2007.
Sâmiha Ayverdi, Abide ahsiyetler, stanbul: Kubbealü Neriyat, 2006.
Aysel Yüksel, "Sâmiha A\-verdi'de Mevlânâ," Manisa Uluslararas Türk ve
Tasavvuf Kültürü ve Mevlânâ Sempoz^-umu teblii, 29.9.2007.
163
Cemâlnur Sargut
Büyük edebiyat tarihçisi Nihad Sami Banarl, "Günlük hayatn en basit
hadiselerini dahi deerlendirip mânâlandran iki büyük veli gördüm Mevlânâ
Celâleddin Kümi ve Ken 'an Rifdf" diyerek hakikî mutasavvf ve kâmil
insann hayatma her anm günün artiar içinde hizmetle geçirdiine
örnekler vermitir,^^
Sâmiha Ayverdi, Mevlânâ'nn kulland metodu nasl anlatr?
Efendim bu son derece mühimdir, Sâmiha anne bunu öyle anlatr:
"Mevlânâ Celâleddin Kûmi insan ruhunun ematik çatsn bütünüyle
görüp onun sakat, bottuk, kusurlu taraflarna feraset ve kudretle
parmak koymuj, mânevi bir operasyonla da iyilepirme yoluna gitmitir.
O bir ruh miman, bir san at ve fikir yapcs, bir medeniyet
in§aasdr.'*^
"B// esnada da kütle terbiyesinde sevgiyi esas almpr. Onun terbiyecilii
tamamyla insan tabiatna uygun bir anlayijin mahsûlüdür. Dorudan
doruya insanolunun benliine el u^atm^ a^n, mütecavi^ veykaenerjiyi alarak bunlar ajk ve iman haddesinden geçirip ifan vefaslet
haline gelmesini salamtr.
iktisadî kriî^er, askerî ve siyâsî hezimetlerle temelleri sallanan cemiyeti
tpk bo^uk ve cürümüj bir malime gibi ele alarak ondanyepyeni bir
tertip meydana getirmek hünerinigöstermitir.
Ümidi ve dayana kaybolmu toplumlara ilâhî heyecann, saf îmânn,
Rabbânî akn kaplarn açarak onu ruh salna götürmek, deme
kahramann baaraca bir cihad deildir.'^^
Bu görü ve hocasmn daima tekrarlad "devir hep ayn devirdir" sözü
aym zamanda büyük bir tarihçi olan Sâmiha Ayverdi'yi
85Sâmiha Ayverdi, Dost, istanbul: Kubbealt Neriyaü, 2007, s. 50-51.
Sâmiha Ayverdi, Ahide ahsiyetler, stanbul: Kubbealt Neriyat, 2006, s. 29.
Sâmiha Ayverdi, Abide ahsiyetler, stanbul: Kubbealt Neriyat, 2006, s. 29-30.
164
Sâmiha Aj^erdi üe SIRRA YOLCULUK
yönlendirmi, zor devirde salam yapl insan haline gelebilmemiz
için örencilerini eitecek yöntemleri bulmutur.
• TÜRKKAD'n kurulu amac nedir?
Sâmiha anne, bunu, "devrin ihtiyac olan tasavvuf terbiyesini artk vakflar
ve demekler çats altnda akademik dü^de lâfla deil hâl ve hikmetle
anlatmaly^' diye belirtmi, bu konuda hanmlarn önemini de
mutasa\'vflarn özellikle Mevlânâ'nn ve Ken'an Rifâî'nin kadna
bakndan yararlanarak \argulamtr. Hakikaten günümüz
Türkiye'si bu terbiye metoduna ihtiyaç duymaktadr.
Sâmiha Ayverdi bu konudaki düüncelerini öyle anlatr:
"Artk bu asrn insan kendinijalni':^ et, kan ve kemikten ibaret bir
mahlûk olarak görmek, onun için de sadece etine ve kemiine hikmet
etmek dalâleti içindedir, bu jü^den de hâmil olduu gerçeklen arayp
sorma:^ ve hatta seçeme^ olmupur. Netice itibariyle kendi kendine
yabanc hatta düman kesilen bu insan sevgiyi unutmu, îmandan,
ihlâstan habersiî^ kalmij, sonunda da üstüne çöken egoizme teslim
olarak onun emrinde dünyâya meydan okuyan bir dev haline gelmitir.
Hâlbuki insan tabiatnda köle ve emir kulu kalmaya mahkûm hisler
vardr. Kin, nefret, intikam, yalan ve iftira gibi. Cemiyetler ne vakit bu
kölelere hürriyet tanyp bapbo§ brakacak olursa hayat dü^ni alt-üst
olmaya mukadderdir.
insanolunun hamurunda müsbet ve menfî duygulara beraberce yer
verilmitir. Yeter ki menfî kuvvetler, müsbet enerjinin hüküm ve
kontrolü altnda kalsn. Böylece de köleye efendi mevkii verilmesin. Bu
idrâkeyaln^ bi^l Türkler deil, bütün dünya muhtaçtr der " ^^
Hocamzn, Mevlânâ ve Ken'an Rifâî'den örendii bu anlay
bizleri devr aldmz bu ulvî müessesenin banda hizmet ederek
hem kendimize hem de dünyaya bu anlay tantmak mecburiyetine
iletti.
Sâmiha A^-verdi, Abide ahsiyetler, stanbul: Kubbealt Neriyat, 2006, s. 26.
165
Cemâlnur Sargut
Hocamz Ken'an Rifâî ve Sâmiha Ayverdi'nin eserlerinin günümüz
gençliine hem ilmî, hem ruhî alanda yol göstereceine inandmziçin, bütün gayemiz bu eserlerin lisans üstü ve doktora tezleri olarak
ele alnmas için tevik yarmalar düzenlenmesidir. Çeitli ülkelerin
üniversitelerinde kendileriyle ilgili kürsüler kurularak dünyaya
yaadmz tasavvuf ve slâm anlaym anlatmak en büyük
arzumuzdur.
Mevlânâ'mn dedii gibi Allah baladmz ileri bitirmekte
yardmcmz olsun ve bu faaliyederin mânâs kendimizi dünyaya
tamtmak deil, slâm' anlamak, yaamak ve öretmek olsun.
66
Sâmiha A\^ erdi Ue SIRRA YOLCULUK
"...Hakikat demlen tlsm, gökjüfiünde uçulan kullargibidir.
Onlan avlayacak silâh, yollarna kurulacak ökse olmad için
çok defa birgörür bir kajbederiî^...
"
Sâmiha Ayverdi, istanbul Geceleri
167
Cemâlnur Sargut
u Dünya Ah u Dünya... ilâ-Yi KelimetullahAkîle Dolup Tamann, Onun çin Ölmenin, ÖlümsüzHayatn Ta Kendisi Olduunu Bir Bilse, Ne Olur Bir
Bilebilse...
lhan Ayverdi, Sâmiha hanm için, "güzelden ses getiren güzel,
ulvîden haber veren ulvîdir. Sâmiha Ayverdi hayât boyunca ulvî
kaynaktan haber verendir" der. O ulvî kaynak nedir? Dâima ulvî
kaynaktan haber vermek nasd mümkün olur?
Kendisi ulvî olunca ulvî kaynan haberini verecek. Yani Sâmiha
Ayverdi diye biri yoktu ortada, varsa da yoktu. Ortada bir dervi
vard. Dervi biliyorsunuz eik demektir. O Efendisinin eiiydi.
Efendisinin kalemiydi. Efendisinin sesiydi. Efendisini anlatt.
Ken'an Rifâî'yi anlatt. Dolaysyla da Ken'an Rifâî kesilince de ulvî
oldu. Ken'an Rifâî'de de Peygamber tecellî etmiti. Onun için O,
ulvînin ulvîsiydi. O ekmeldi. Sâmiha anne de mükemmel oldu.
Dolaysyla birbirlerini tamamladlar. Bir insann mânâ kaynandan
haber almas için iç hayâtnn yani âhiretinin yahut misâl âleminin
dünya âleminin üstüne çkmas, ölmeden önce ölmü olmas, iki
kere doup ölmü olmas (önce anneden domak sonra nefsiyk ölüp
Allah 'in kendindeki hakikatiyle domakyani ölmeden önce ölmek makamna
ermek demektir) ve dolaysyla günein batm olduu vücuttan tekrar
domas gerek. Bunun açklamas udur: Vücut ölü olarak doar.
Bir kabirdir ve AUah'n mânâs olan güne burada batar. Ancak
ölmeden evvel ölme, yani nefsinden kurtulma seviyesine, koruk
olan nefsini üzüm makamna çkarma seviyesine gelen insan için
lezzetli ve vitaminli bir hal ald zaman Allah'n ondaki mânâs
tap darya doru szar. te batm olan günein batt vücuttan
domas bu demektir. Günein batdan doacak olmasnn mânevi
anlam da budur. Sâmiha anne böyle bir sultandr.
lhan Ayverdi, Sâmiha Ayverdi'yi u sözlerle anlatr:
'Yakn çevresinde bulunma bahtiyarlna erenlerden biri olarak,
birkaç hususiyetini görüp göstermeye çalnmakla bu harikulade frengin
168
Sâmiha Aj^erdi ile SIRRA YOLCULUK
ahsiyetin asla anlatlamayacann idrâki içindeyim. Öyleyse hu
ya^lanlar nedendir? undandr ki, övülmeye, büyütülmeye ihtiyac
yoktur; amma prensiplerininyalanmasna her flaman mü§taktr. Ömrü
boyunca inand gerçekleri hiç inhiraf etmeden ya§am§ olan hu
mütefekkir-mürehhînin ^ahit olduum en mühim hususiyetlerinden hiri,
bütünyaknlarn da ayn ihlas ve samimiyet ü^^ere görmek istemesi ve
onlardan hakikat nâmna kabul ettikleri ne varsa sö^de brakmayp
hal edinmelerini, o hakikatlerle yalamalarn beklemesidir.'*^
» Sâmiha Ayverdi *îlâ-y Kelîmetullah'tan ne anlard?
Bizatihi kendi anlatimndan aktarmak isterim. Mektuplarnda buna
dâir u ifadelere rastlyoruz :
'lây Kelimetullah, Allah 'in dinini ve tevhid akidesini yüceltme
peklindeyorumlanabilir. Allah 'in kelimesininyüceltilmesinden maksat,
Hak dinin yeryü^nde hâkim olmas, Allah'n buyruklarnn fert ve
toplum plânnda yajanmasdr. Bu anlaydn öcünde herfeyden önce
insann kendi iç dünyasn düdene koymas, süfli hrs ve heveslerden
kendini temizlemesi, benlik dâvasndan kurtulmas, mânâsn^nginleçtirmesi, dünyâya geli§ sebebini idrâk etmesi, kendisi ile banpk
olmas gü^el ahlâk sahibi örnek bir insan olarak yalamas, ruhen
salama basacak manevî kemâle varmas, bu ölçüler içerisinde
ahsiyetini vatan topra sevdas, devlete hikmet a§k, millî kültüre ve
târihe sahip çkma çuur ve idrâki ile bütünlemi olmas düçüncesi ve
fikriyat vardr.'^°
Ilâ-y Kelimetullah: slâm dininin esaslarn ve yüceliini yaymak için
gösterilen gayret bu yolda yaplan cihad.
"Müslüman-Türk'ün asrlar ayaa kaldran cenkleri ve dünyay
uyandran uraklar altnda yatan itici kuvvet, dört elle sarld ve
uruna can alp verdii ulvîgayesi idi: ilây Kelimetullah.
"
"'4lhan A)n/erdi, Takdim /'Kubbeald Akademi Mecmuas, Ya^^t Hayatnn 50.
Yinda Sâmiha Ayverdi" Hintli Says, 17, Ekim 1988, s. 3.
^"smet Binark, Sâmiha Ayverdi'nin Mektuptan, stanbul: Kubbealü Neriyâü,s. 595.
169
Cemâlnur Sargut
***
"Ilâ-j Kelîmetullah, önce Müslüman Arap ordulanmn sonra da
Müslüman Türk ordularnn devraldklaryücelerdenyüce emânet.
"
***
'slam 'in gayesi ise, ha^r ve ideal bir nizâmnâme olarak eli altndadr:
ilây Kelîmetullah ve bütün gayenin tahakkukunu gerçekletirecek ruhî
kemâl islâmyeniden bu noktaya geldii an, o jevk ile ancak kendine
ve dünyaya faydal olacak bir seviyenin ^rvesinden beeriyete hitab
edebilir.
"
***
"u dünya ah ju dünya, ilây Kelîmetullah a§k ile dolup takmann,
onun için ölmenin, ölümsüî^ bayatn ta kendisi olduunu bir bilse, ne
olur bir bilebilse...
"
***
"Bir milleti ekmeksi^lik deil, gâyesi^^lik öldürür islâm 'in gayesi ilây
Kelîmetullah olduu müddetçe, kurduu tevhida ile ktalar birbirine
balamakta ^orluk çekmemitir.'^^
Ben hakikaten onu, Pauolo Coelho'nun In Savaçs kitab ile
badatryorum. Paulo Coelho, In Savaçs'nd2i ulvi olarak ne
anlatmsa hepsi Sâmiha annede vard. O bir savaç gibi hiç
durmayan devamh mücâdele veren insand.
Necip Fazl'n, "Sâmiha Ayverdi'nin baz satrlar ile temasa gelir
gelmez, onda cins istidatlara ait soylu çilenin bütün izlerini
gördüm. Açkgöz ve günübirlik öhret avclarnn dâima kolaya,
hafife kaçan, göz alc ve alâka çekici âdî hokkabazlklarna
karlk, onda, derin bir metafizik ihtiras, mâverâ hummas, eya
ve hâdiselerin düümünü ruhta ve müessirlerin müessirinde arayan
hakikî insan hamlesi, kaleminin dokumalarndaki mihrab
Ncvnihal Bayar, "Kubbcalt Akademi Mecmuas.' Den'at^cm Jki Damla" Merhaba
Iik/\ lkbahar 2005, Say 31, Sâmiha Ayverdi Özel Says, s. 33.
170
Sâmiha Av\'erdi üe SIRRA YOLCULUK
ekillendiriyordu... Sâmiha Ayverdi, maddî eyamn bittii, deri
üstü hâdiselerin tükendii ve zahir ufuklannn sona erdii noktaya
bitiik âlemin serdengeçti bir meczubudur" belirlemesindeki
'hakiki insan' nedir?
Bu belirlemeden ne anhyorsunuz?
Buradaki hakiki insan kendi nefsiyle deil kendindeki Allah'a ait
isim ve sfatlaryla aikâr olan insandr. Sâmiha anne böyle bir
insand. Bence bu söylemde Sâmiha anneyi en güzel anlatan,
açkgöz ve günübirlik öhret avclarnn hafife ahnan gözabc ve
alâka çekici âdi hokkabazhklarna karhk, onda, derin bir metafizik
ihtiras oluudur. Gerçekten mânevi mertebe ihtiras yoktu. Ashnda,
metafizie olan ihtiras derken insanlarn d cephesinde kalmayp
bâtnlarna nüfuz ederek oradan kendilerine ait âyet ve hadiseleri
okumak, mânevi hayatn derinlikleri içerisinden insana seslenmek
gibi bir yetenei olduunu anlamak lâzm.
"Maddî eyann bittii, deri üstü hâdiselerin tükendii ve ^âhir ufuklannn
sona erdii noktaya bitiik âlemin serdengeçti bir meczubudur, " cümlesini
belki bu bitiik âlemin mensubudur diye anlamak lâzm. O, bitiik
âlemi yaad için oradan konutuu için yani berzah olduu için
tenzih ve tebih arasnda herkes kendi hakikatini kendini de onda
görür, kendinde olmayan da onda görür. Dolaysyla o manevî
âlemden haber verendir.
'Hakk tevhid eylemektir ilmin gayesi' buyurur Kenan Rifâî
hazretleri. Sâmiha hanma göre ilim nedir, ilmin amac nedir?
Harakânî hazretlerinden öreniyoruz ki, ilim, Allah'n Âlim
sfatndan kuluna bahettii eydir. Bu anlamda Sâmiha hanmnilim anlayn yorumlar msnz?
lim, aslnda herkeste tecellî eden Allah'n isim ve ifadandr.
Yaradann herkeste kendi ilmiyle tecellî ettiini biliyoruz. Sâmiha
anne bize bunu öretti. Onun için herkeste tecellî eden ilim Allah'a
ait ilim olduu için O herkesin ilmine hürmet eden bir sultand.
Ama Sâmiha anne ilmi Allah'la irtibatmz salayan bir vasta olarak
kabul ederdi. Yani iki vönüvle de ele alrd.
17
Cemâlnur Sargut
Yolcu Nereye Gidiyorsun adl eserinde tevhide götürmeyen bilginin
ilim olmadn anlatr:
Tutalm ki bir ressamfrças kadar hu gök kubbenin altndayajoyan
insanlarn his dünyalarn görüp gösterici birja^a olmuum; bundan
ne çkar"? Bana nihayet harikulade bir sanatkâr denir. Ve nihayet
kabiliyetim ve hünerim §u topraktan derlenmi olan cismimin övünecei
bir sermâyedir.
Tutalm ki bir mîmar olmuum yeryüzüne, asrdan ara devr olan
san 'at âbideleri hediye etmiim; fakat varlmn hududunu aacak
köprüyü kurmak için bu hüner banayeter mif^
limle dolmak, insan boluktan kurtarama^' bakyorum da çok defa
hocas da bo, hacs da bo! Birlii öretmeyen bilgiler insan boluktan
kurtaramyor, hocam!
-A.nlayamyorum a^^m, si^n düüncelerinize kalrsa, A.llah, kediden
köpekten de ^hûr ediyor diyeceksiniz^ böyle ey mi olur? (...)
Bu, gö^ü ka, pembe teni, kumral saç ile karna gelen insandaki
süfli ksmlan inkâr etmek gibidir.
-Fakat aî^zj^ &^^^ olmad. Halik 'in vücûdu, insan vücûduna nasl
benler ki, bu misâlle beni düüncelerine kaydrmak istiyorsun? Akl,
bu dediinin tamamen aksini söylemekte.
Hakkn var hocam, sen akla bal kaldkça beni anlayamazsn. A.kl
halka gibi yalnz ^^p^^^f^ bendidir, esiridir; ona içeri girmeye izjn
yoktur. Halkay kapya vur, böylece darda beklediini içeridekilere
haber ver;fakat onayapp kalma içerigirmeye bak.
Bence akl halkasna tutulup kalmak, tehlikeli bir eydir; darda
kaldkça herhangi bir dümann pençesine yakalanmak ihtimâli pek
çoktur. (...)
92Sâmiha Ayverdi, Yolcu Nereye Gidiyorsun, stanbul: Kubbealt Neriyat, 1997,
S.43.
172
Sâmiha Aj'verdi üe SIRRA YOLCULUK
-Fakat dostum, darda mantk, maânî, felsefe, belagat, hâsl dall
budakl bir ilim ebekesi var; içende ise ne olduu malûm deil (...)
Doru hocam, tane ve tohum, topraktan ba çkarmaynca günein ve
rü^ânn dostu olamaî^ Sen ki beeriyet ^(emininde gömülüsün, baharn,
gü-:^ün letafet ve nimetlerini ne bilirsin? A.na karnndaki cenin de o
rahimden â^t olmadan evvel, gdaland kandan daha le^\ bir gda
ve bulunduu yerden daha geni bir meydan tasavvur edemedi.
Vaktaki dünyaya çkt, burada o kan unutturacak ne gdalar ve ne
geniliklerle karlat. Asl hayâta nazaran dünyâ da bir ana
rahmidir; eer gün olup insan buradan hissen kurtulacak olursa,
gdalanaca vicdani î^evklerin ve geniliklerin de hayran kalacaktr.
Dünyâ ruhlarn bir deneme ocadr. Hayat ise bu kemâl ve irfan
yuvasndan çktktan sonra balayacaktr. Buradan temi^ kalp
diplomasn alana ne mutlu hocamP
Sâmiha hanmn özellikle mensur iirleri, ksa anlatlan, Yusufçuk
ve Hanc gibi eserleri, Hz. Mevlânâ'nn, eyh Gâlib'in eserlerindeki
dil ve muhtevann, sembol dünyasnn modern zamanlardaki
devamdr denilebilir mi? Neden?
Sâmiha A}'verdi'nin muhteva ve sembollerinin en fazla Kenan
Rifâî'ye benzedii düünülebüir. Ayrca birçok mutasavvfla ortak
nokta bulunabilir, bu da belki William Chittick'in dedii gibi
özlerinin ayn oluundan ve aym kaynaktan besleniinden dolaydr.
Sâmiha annenin kendine özgü sembol dünyas insanlar üzerinde
son derece etkilidir. Tasavvufla ilgili her sorumuzun cevabn onun
kitaplarnda bulabiliriz. Eserlerine bakldnda dinin içerisine târihi,
tarihin içerisine ümi, ilmin içerisine ak yerletirmitir ve her eyi o
kadar özdeletirmitir ki birini dierinden ayrmak mümkündeildir. Sanki tevhid kaynandan yaylan zerrecikler gibidir. Ve
sonuçta tevhide götürür. Tevhidden getirip tevhide götüren bir
anlatm içindedir. Ben öyle görüyorum Sâmiha Ayverdi'yi-
Sâmiha Ayverdi Yolcu Nereye Gidiyorsun, stanbul: Kubbealt Neriyat, 1997, s.
68-70.
173
Cemâlnur Sargut
Kendi ifadesiyle, tasavvuf, "bencil dünyalar içinde kabuk balamkütleleri uyuukluktan kurtararak, onlara yapc ve atlgan bir
karakter vermitir. Böylece asrlarca toplumun derûnî saln ve
içtimaî ahengini temin ederek kütleleri feragatli aksiyonlara
itmitir. Toplumlan tevhid srlaryla alayarak güçlendirmi ve
güvenilir hâle sokmutur." Bu tanma ilikin neler söylersiniz?
Sâmiha anne böyle yaam bir Sultand, onun tasavvuf anlayhareketti, hizmetti. Çünkü beka makâmndayd. Dolaysyla halka
Hakk için hizmet etmeyi düstûr edinmiti. Peygamber ahlâkm
yaayanlarda görüldüü gibi 80 küsur yanda vefat edene kadar hiç
durmadan çalt, böylece hem kendi ahsiyeti ve karakteri açsndan
hem toplumun yetiii ve yaplandrlmas açsndan hem de
dünyânn tekâmülünde birçok kiiye tesir etmi, kendisi çabt gibi
bakalarm da çalmaya yönlendirmi, tasavvufu çalma akna ve
ahlâk akna döndürmü bir sultand. Meselâ Anne Marie Schimmel
ve Eva De Vitray Meyerovitch gibi dünyâya islâm' anlatm birçok
hammefendi onun terbiyesinden geçmi en azndan dokunmugeçmitir. Eva De Meyerovitch, Ezher Üniversitesinden ders
vermesi için teklif aldnda Sâmiha anneye "Efendi/?/, beni/// gibi
sonradan Miislii///an ol///u§ birinin ls/â///'n en öne///li üniversitesinde ders
ver///e hakk var ///dr?" diye. sorduunda Sâmiha anne "Giinej bir gün
batdan doacaktr hadisini hatrlar r/sm^" (Tirmizî, Fiten, 22).
sözleriyle onu yüreklendirilmi ve yönlendirmitir. Türkiye'de
birçok ilim adam,- ite görüyoruz Mülakatlar adl kitabndan-
yazarlar, düünürler, devlet adamlar onun ilminden yararlanarak
hareket etmilerdir.
Eer düünebiliyorsa salkldr insan, yani sadece sabkl yaayarak
salld olunmaz. Düünüp huzurlu ve mutluysa salkldr.
Hocamzn tekdüze bir tevhid anlay yoktu. Renklilik, farklbk,
farkllklar idrâk ve böylece renklilii seyretmek, Allah'n san'atn
farkllklarda seyretmek ve bunlar çirkin görmeyip bilâkis san'atn
bir özellii olarak idrâk etmek onun tasavvuf anlaynn hakikatiydi.
Kendi anlayn topluma tevhid srryla alad için de onun
çevresindeki herkes bu zevki kabiliyetleri ölçüsünde idrâk
74
Sâmiha A^'verdi üe SIRRA YOLCULUK
etmilerdir. Her insan sadece kendi kendisine kar deil kideye
kar mes'ûl olabilmelidir. Ve kendisi öyle demitir:
"Vatan ve iman uurunu millî bir platform üstünde aktif bir enerji
haline getirecek memleket hi-:^eti tek çkar yoldur. Derdi tehis
ettikten sonra devay bulmak kolaylar, hadis-i erifte buyumlduu
üî^re 'hiç ölmeyecekmi gibi dünya için hemen ölecekmi gibi ukbd için
çalmak '. Dervilik tembellikle deil, miskinlikle deil, jü^ ak ile
insanlara ve Allah'a hiî^met etmektir'^^
• rfânî ve tasavvufî gelenein büyük oranda buharlat,dergâhlann kapand, geleneksel âdabn ve irfânî zeminin yok
olduu bir ortamda, Sâmiha hanm, yetkinleme yolcularna, hangi
yol ve yöntemlerle, ne türden çabalarla bir manevî yolculuk, bir seyr
ü sülük imkân sunmutur? O'nun telifleri, sohbederi,
konferanslar, vakf çalmalar, geleneksel biçimi yok olan
yetkinleme yol ve yordamnn modern zamanlardaki biçimidir,
denilebilir mi? Bu balamda tasavvufun modern ortamda inâsnnnasl mümkün olacana ilikin neler söylenebilir?
Bir kere sohbederi asla brakmad. Sadece kendisi sohbet yapmad,sohbetlere insanlarn devamm salad. Bunun için kendisi de orada
bulundu. Konferanslar verdi, tasa\-vaf ev sohbederiyle,
sempozyumlarla, konferanslarla yaatld. Kendisi kurduu dernek
ve vakflarla tasavvufu öretti, yaad ve yaatt. Tasavvuf
akademilerde öretilmelidir, sözünün mânâs budur. Kubbealü
Ken'an Rifâî'nin hayâl ettii akademiydi. Sâmiha anne orada
öretilen ilmi haliyle de göstererek bu akademide okuyan ansbörencilerini mürid edasyla tekâmül ettirmitir.
Sâmiha Ayverdi, Altay Dergâhyla ilgili olarak unlar söyler:
"Eer o t^amanki cemiyet bir •:^âviye deil de akademiyoluyla fikrini
yayma imkânna sahip olsayd, belki de Kenan Rifâi bir akademiyi
tercih ederdi. Kenan Rifâî dergâh dergâh eyhi unvan kapanmak için
smet Binark, I efâtn/n 10. Ylndci Sdmiha Ayverdi,T\xTk Kadnlar KültürDernei Genel Merkezi Yaynlar, Ankara, Mart 2003, s.2L
175
Cemâlnur Sargut
deil gayesini ^mann jartlanna göre tahakkuk ^minine getirebilme
vastas olarak telakki ettii için açmpr.
"
Kendisi bu kurumlan öyle anlatr:
Tasavvuf kurumlan, î^âviye ve tekke mensuplan tüketici deil üretici
î^mre idi. bunlar müahhas bir makama hesaplar verirlerdi. Macerac,
menfaatçi, haris deillerdi. Aksijoncu arnm kimselerdi. Kolay ve
rahat ortamlar deil snr boylarnda stratejik yerlerde tekke
kurarlard, bulunduklar bölgede manevî eitim kadar san'at ve
kültürle megul olur, halkn estetik kabiliyetim iirleri, ilâhileri,
türküleri destanlanyla beslerlerdi. Sosyal hayatn mayasn tutarlard.
Didaktik üslupla tasavvuf teorileri anlatmaz. Pratikle urar,
sonuçlar üzerinde durur, bkp usanmadan yaanm olaylardan
örnekler verir, Kur'an ahlâkm anlatr, kal ii olmayp hâl ii olan
tasavvuf üzerinde durur. Tevhidci bak açm gelitirmek ister.
Akn kemâle erdirici vasflarndan harekede cemâl-i ilâhîyi
müahede eder.
Tekke ve dergâhlar srlandktan sonra fikir ve inançlar yok olmad,
kendisi yazdklaryla, yaantsyla tasavvuf inam ve düüncesini
baaryla anlatm zengin kültür ve inanç malzemesinin günümüz
insamna aksettirilip tantlmasna köprü vazifesi görmütür.
Seyri suluu tekke çats altnda deil, eserler, konferanslar,
sohbetier, örnek davramlarla devam ettirmi, klâsik anlamda bir
eyh olmayp maneviyât, ahlâk ve kemâl yolunda bir mürit olmay
tercih etmitir.
Sâmiha anne "heryer Allahn hu^rudur, Allah 'a âpk olmayan hiçbir jey
yoktur, herkesyok!Allah vardr" diyor, o halde huzur her yer olduuna
göre tekkede ibâdet etmek önemli deil, her yeri tekke gibi
görebilmek önemlidir, Sâmiha annenin slogam budur.
"Tasavvufu dergâhlarda hayknp barmak zannedenler azîm
hatâya dümülerdir. Zikir, semâ, saz ve sözün avlad insandan
Yazarn notlarndan.
76
Sâmiha A^^erd üe SIRRA YOLCULUK
beklenen, kendini bilip nefsini temizlemek ve Muhammedi ahlâkla
zrhlanmak idi" sözünden ne anlamamz gerekir?
Sâmiha anne tasav\afu yaanan bir yol olarak idrâk ederdi ve
tasavvufun kendini bir ey zannetmek olmayp insan hiçlie
götürmesi gereken bir yol olduunu bizlere öretirdi. Mutlaka ki
zikir, semâ, saz ve söz yani sohbet bütün bunlar inam kendi
hakikadyle yüzletirerek avlamak için birer yöntemdir, ama bütün
bunlarn neticesindeki avlam bir saniye sürer ve sonra lasdk gibi
eski haline dönerse o zaman onun üzerinde tasavvufun bir izi ve
etkisi var denemez. Tasavvuf tövbeyle balayan ve tevhidle biten
insamn kendini Allah'a ulatrmak üzere girdii çüeli bir yoldur ki
bu yolu }Kirümeyen insan kendine mutasavvf diyemez. Bu çileli
yolda da benlikten arnmak bakalarndan daha üstün olmak deil
daha aa olmay becerebilmek kendi hiçHini idrâk edip kendi
içindeki Allah'n ahsiyetini ortaya çkarmak ve dünyaya iki gelip bir
olarak ona geri dönmek mânâsn tayan bir yoldur. Bu yolda
saylan bütün yöntemler sadece insan harekete geçiren
yöntemlerdir. Bu yol cihat olarak düünülür, çünkü Peygamber de
hakiki cihadn bu olduu konusunda bizi uyarmtr. Bu cihatta da
kudümler, sazlar, sözler gibi çeitli yardmclara ihtiyacmz var. tebu yardmclarn en banda ak gelir. Bu ak körükleyen de sazlar,
sözler, sohbetler ve ilimlerdir. Ama esas olan insamn bütün bu
ilimler sonucunda ilmin en yüksek noktas cehalettir dendii gibi
kendi cehaletini idrâk etmesidir.
"Hakîkî mürid kimdir?" sorusuna, "tasavvuf felsefesiyle uraankimse deil, tasavvuf uurunu bizzat amel/fiil hâline getiren
kimsedir" diyen Ayverdi neyi kastetmektedir?
Bir gün Rifâî hazretleri etrafndakilere, "siî^den §unu istiyorum ki beni
seb etmeyesini^ (kötülemeyim^'" dedi, aman efendim biz sizi nasl seb'
ederiz diye taaccüb edince "benim yapmadm yapmak, söylemediimi
söylemek, istemediimi istemekle, " cevabm vermi.
Bu demektir ki mürit, tasavvuf felsefesini yaayan kiidir. KenanRifâî hazretierinin söyledii gibi "eer ben yalan söylüyorsam s\ de
177
Cemâlnur Sargut
söyleyebilirsiniz eer dedikodu yapyorsam si^ de yapabilirsiniz^. Haram
imliyorsam si^ de imleyebilirsiniz ama bunlarn hiçbirini yapmyorsam ve si^
yapyorsam^ sevdiini:^ iddia ettiini':^ hocan^ kamç vuruyorsunuz^
demektir" diyecek kadar cesur olan kii hakiki mürittir.
78
Sâmiha Ay-verdi üe SIREA YOLCULUK
'\..Ma^, ahi danlacak ve en doru sö^ü ve tecrübeli bir
dosttur. u halde bu gün de, kuvvet, §evk ve hayat
kajnam^n kendi ö^ deerlerimi!^ olduunu unutmamak,
bi^m için bir ölüm kalm maceras olsa gerek..."
Sâmiha A}^erdi, Hâtralarla Babaa
79
Cemâlnur Sargut
Sâmiha A3rvrerdi'de Derin Bir Târih uuru ve Sevgisi
Vardr. .
.
• SâmihaAyverdi, Ak emseddin'in, Fatih'e yapt, "Senin sâlik
olmandan mâlik olman hayrldr" öüdünü nasl yorumlar?
Edebî ve Manevî Dünyas çinde Fatih eserinden örendiimize
göre;
"Ak emseddin büyük insand; fakat asl büyük olan Fatih Sultan
Mehmed'di. Zira biri sadece gösterici idi, öteki ise hem görücü, hem
gösterici, hem de izleyici idi. Yani biri sadece hâmil olduu fikri,
prensipleri ekiyor; dieri hem fikre sahip bulunuyor, hem de onu fiil
halinde gelitirip cihana ar^ediyordu. I^te bu uurladr ki, ondaferdî ve
ma'^erî vicdan kaynatarak otu^jl ajan saltanat müddetime, siyâsî,
askerî, idarî, içtimaî ve fikrî icrââtndaki birlik ve ahengi meydana
getirmipir.
A.k emseddin için Fatih bir jahs deil, bir semboldü. Zira mürfid,
onun ahsnda kütlenin sembolik ifadesini bularak, âlem halkna bu
kanaldan çkjyapp, onun vastasyla alij verifini kurmujtu.
Fatih'in ha^rlanmij ve ifienmij maneviyât, efendiliin bir çraklk
devresi olduunu takdir ettii için, bu küçülme, nallanma halini ta-:(e ve
canl tutabilmi, kütleye kar§yüklenmi olduu mesuliyetlerin arlaltnda e-:^lip bunald flamanlar, baj olduunu unutmak suretiyle,
çraklk safvetine iltica etmi§, böylece de bendeliin teslimiyet ve m^â
kapsna snp dinlenmitir. Zira o, bende olmadkça â;^ad
olunamayacan bilen büyük insand.
Binâenaleyh Fatih, ju cihetten de talihli idi ki, bir cihangir olmasna ve
devrinin fikir ve siyaset âlemindeyüksek mevkiini kabul ettirmi esizi
bir kymet bulunmasna ramen, elini öpecei bir üstad, karsnda
na^anp sesiniyükseltse de, hif^ayagel! diye kar koyabilen bir efendisi
vard, iskender ve Napolyon da birer cihangir idiler. Fakat icrâât,
fütuhat ve uuralt istidatlanna ramen, terkipsi^ bir malime
olmaktan kurtulamadlar. Onun için de, kendi kendine kar hesap
180
Sâmiha Aj^erdi üe SIRRA YOLCULUK
vermee mecbur tutulmu ve manevî terbiyesinde nefis kontrolü jart
edilmi Fatih'le bu noktada aralan dâima mesafeli kalmtr.
ehri alr almaî^jeryü^ü ilerinin meakkat ve mihnetlerinden yorgun
dümü padiah, artk gönül âlemine geçmek, bir eyyam da kendi
kendisiyle kalmak için szldanmaa balamt. Zira Fatih, galip
cephesiyle spirituel adamd ve ^aman -zurnan derin bir eksta^ içinde iki
dünyadan da geçmei çok ödüyordu. te vecd ve ruh -zevkine yü^
döndürüp kendi kendinden saklanmak ve sath üstü davalarn
andrn yeknesaklndan mânâ saltanatna kaçma iddetle ödedii
bir an, doruca Ak emseddin'e gidip "mülakat eyledikte. eyh
Hasretleri yan yatur bulunup asla va^yetini deitirmedi. Padiah
eyh Halvetlerinin elini öpüp: "Sana bu hacet içün geldim ki birkaç
gün beni halvete koyup irâd eyleyesun" deyicek, eyh Hamiyetleri
Padiah'n bu kelâmn sem'-i kabule almayub n^â kula ile
dinlemedi. Padiah- sâmî-makam, srar edüb üç dört kere "Elbette
umup beklediim hâsl olacak ve istediim yerine gelecektir"
dedikte, eyh Ha-z^etleriyine reddeyleyüp bu hususa müsaade eylemedi.
Nihayet Padiah Hazretleri gat^âba gelüb, husüs- mezkur içün: "Bir
Türk bir kere söylese kabul edüb halvete idhal edersin, ben
sana nice kere söylemiken sözümü kabul etmezsin" dedikte
eyh Hakaretleri cevab verüb: "Meâyih-i izamn halvetinde bir
lezzet vardr ki ana dâhil olsan emr-i saltanat gözünde
olmayub, dünya gözünden silinib saltanat geçüb gitmek
mukarrerdir. Bu sebepten ahvâl bozulup, her birimiz bu hâle
sebeb olmakla Allah'n gazabna urayarak günahkâr olmak
lâzm gelür", dedikten sonra, makamnn icâb üz^re adi ü insafa,
dorulua ve saltanat merasimine müteallik aikâr ve malûm olan söz^
ve nasihatleri ifâde eyledi
Aikâr ki bir vizyon, bir vecd ü hal, insan olunu isim ve ekilden
geçirmee ve ba sonu olmayan ce^be ve istirak ufuklanna
sürüklemee yeter de artar bile. ite Fatih de, dünya ve saltanat
umurundan yorgun dümü âk gönlü ile, to^u dumana katarak, bu
cokunluk ve evk âleminin lez^^ti içine atlmak istiyordu. Ammamürid dediimiz^ 'guide spirituel' yani müridinin bütününe sahip
olan büyük insan, srasnda cismânî ve nefsânî uçurumlar armann
181
Cemâlnur Sargut
da kâfi olmadm gö-:^ önünde tutarak, müridini, manevî ehvet
sajlahilecek rûhânî ha^ ve lezzetlerden de geri çeker. Bahusus Fatih,
kendim kütleye neretmi, balam büyük insand. u halde reva
myd ki, halvet vejakllktan bulaca ahsî z^vki için mukadderatn
kendisine çimmi olduu saltanat emrinden geri dönsün? Bir istirak
zevki içinde haymenijîn olmakta da, gizli bir ehvet, bir hodbinlik
kokusu vard. Fakat zpr kefedilir bu î^af ancak Ak emseddin gibi
ulu'lar bilebilirdi. Muhakkak ki Fatih de bilmiyor deil, bilmek
istemiyordu.
Dünya, zç^man z^^^^ kendini kütleye feda eden büyük insanlar
yetitirir. Fatih, mesuliyet muhiti kendini amam basit bir mutasavvf
deildi. O, kütle namna geni ölçüde taahhütlere girimive mesuliyetler
yüklenmi bir sistem sahibi idi. Bu yüzden de kendi için doduunu,
kendi için yaadn, kendi için öldüünü zp^neden ortalama insan
tipinin imtiyaz ^^ imkânlarndan mahrum olmas mukadderdi, ite
bunun için de müridi, onun inziva ve infrad arzularn hep püskürttü.
Kendi sonsuzluuna, kendinden kendine çk yapmak ihtiyaçlarn
muayyen bir ölçüye ayarlad. A.detâ müridinin aknc, takn, çaltl
ruhu ile bu ruhu için için çaran vecd ve istirak arasna bir Sedd-i
Çin kurdu. Gerçi tasavvuftan gaye mânevi kemâl idi Fakat ruhun
tezahürü canl madde ile sabit olduuna göre, tasavvufun müdahalesi,
ferdi en mükemmel beeri varlk haline getinnekti ki, A.k emseddin de
müridini bir manevî terfih halinden çkararak dâima aksiyona doru
arkasndan itmitir.
A.k emseddin o kâmil insand ki müridinin Padiah olmas, terbiye
sisteminde bir geveme, bir iltimas, bir hatr gönüle yer vermiyecek
salâbet ve kvam arzederdi. Mürid de o mürid idi ki, hükümdar
olmas, müridin varlnda tecelli eden rabbani iaretleri fâni bir kul
olarak kabullenmesine mâni tekil etmezçii- Onun için büyük talebesini
bir cemiyetfedaisi olarak kullanmaa acmad. Szldanmalarna, hatta
direnmelerine kulak asmad. Zira biliyordu ki ayarlayc ve merkezî
ahsiyetler, yerlerinden kmldadklar anda, kütlenin irâzesi çözülüp
bir alt üst oluun balamas mukadderdir. u halde büyük insann,
ahsn tamamen bertaraf etmesi, aksiyon ve reaksiyonlarnda kütlenin
menfaatini ölçü olarak göz önünde tutmas lâzm gelir. Nitekim
82
Sâmiha A\'verdi üe SIRRA YOLCULUK
Fatih 'de tasavvuf, nazari bir doktrin, hayâli bir idealif^m deil, ferdi ve
sosyal hayattaki tesrii ve icrâi otoritesinin sklet merke-:^ idi. Bir cemiyet
terbiyecisi olan hükümdar, icra ve tesri yolunda hareket ve vusul noktas
kabul ettii bir jûurladr ki 'ben' demei unutmu, hep 'sen' demi§,
kendini silmi, âlem içinyaamtr.
Eer Fatih 'ben' de kalm bir hükümdar olsayd, bugün onu da
yeryü-:(ünün öhret sahibi sra adamlar arasnda görecektik. Halbuki
A.k emseddin'in ahsnda ifadelenmi ve belirmi tasavvufahlâk, onu
nesi var nesi yoksa ykm, sonra da ayn malzemeyi kullanmak
suretiyle bu harabeninyerine bir esi-:^ mamure kurmutur.
A.k emseddin, vat^esinin nerede balayp nerede biteceini bilen bir
elçi idi. Nitekim, müridine, imkân ve kudret kaynaklarnn bif^^at
taycs olduunu iaret ettikten sonra onu yapc ve yaratc ^ekâs,
büyük ve takn imanyla ba baa brakp çekilmee karar vererek
Padiahsn rica ve temennilerine ramen, günün birinde srtnda
cübbesinden, banda serpuundan baka mal olmadan memleketi olan
Göynük 'e gidiverdi.
Gitti; ayet kalsayd, vecd ve mânevi ^vke gönlünü ha^r etmi
Padiah, belkiyineyanpyaklacak, na^anacak, sklanacak, halvet ve
dünyadan çekilme aralarn tekrar edecekti. Halbuki kütle namna
onun, dünya umurunun anaforu ortasnda dimdik ayakta durmas
lâf^md ve önünde çaylar, nehirler akt halde susu-:^luk çilesine dümübir mahkum gibi, tenesi olduu bir gönül hayatyla mesafeli bir alverie tâbi olmas gerekiyordu.
'^^
Sâmiha Ayverdi'nin tarih anlaynn ve yerlilik/millîlik uurununmerkezinde ne vardr?
Ayverdi'de derin bir târih uuru ve sevgisi vardr. Bu kuru bir
övünme gayreti olma^ap, tarihten ilham alarak bugünü ve gelecei
^^ Sâmiha A^-verdi, Bdebi ve Manevî Dünyas çinde Fatih, stanbul Fetih
Cemjyeti,1983 s. 37,40,41,44,45,46,52-54.
183
Cemâlnur Sargut
nâ düüncesini temsil eder. Tarih uuruna sahip olmayan nesiller
için öyle hayflanr:
"Bir bitkinin biiyüjüp gelinmesi nice ^ahmet ve mücadeleye baldr. Ne
ja;^k ki insanolu bu nebatî uurdan bile mahrumdur. Köke muhtaç
olmadan meyve bekliyor! Bu yüî^den geçmiini inkâr ediyor. Sonunda
gayesine ulaamadan :qyân olup gidiyor.
"
(. . .) Ona göre, köksü^ajama heves ve illeti neya^k ki cemiyetimi^n
bir i^leryarasdr. Ma^ ve tarih uurundan, millî ve manevî terbiyeden
mahrumyetiden gençlik, ilk darbede yklmaya mahkumdur.
Sö\ konusu ettii yapa ve koruyucu deerler için en mühim referans
olarak Türk tarihini ve kendi târihî tecrübemi:^ gösterir. Ama ne
yaî^k ki gaflet içindeyi;^ dolup ta§an haî^nelerimiî^e ramen, onlardan
faydalanamyorum.
Hazneleri içinde açlktan ölen insan örneini skça kullanr.
Bunlardan biri föyledir: Çok eskiden bir dünya havadisi okumutum.
Milyarderin birinin: hisse senedi, tahvil, nakit para, mücevher gibi
kymetli mallarn saklad biryer alt haznesi varmij. Mahn^enin iki
anahtarndan biri kendisinde, dieri kansnda bulunurmu§. Bir gün
milyarder hazinesinde iken, nasl olmujsa olmuj, içerden açlma imkân
olmayan bir ekilde, kap kapanvermif Adam milyarlarnn ortasnda
mahsur kalm.
V^akit geçip kocasnn gelmediini gören kans telâlanm, arayp
taram, bulamaynca emniyete haber vermi. Elbirlii ile günlerce
arapnlan mehur yengin bulunamam. Kans dahil kimsenin aklna
yer alt haznesine bakmak gelmedii için, sonunda ^vall milyarder
büyük servetinin ortasnda açlktan ölüp gitmi.
l^eyaf^anm^ öyle hayflanr:
"Reva m ki binlerce yllk anl mazi ve târih hazinesine
sahip olan Türk milleti de, bu varlna ramen yokluk
97Prof. Dr. Mehmet \^Qm\rci,Scimiha Ayi'erdi'rifi Sosyo-Kii/türel Misyon ve Ondaki
Ha^/a Mciru'vi Deerler, Sâmiha A)^'erdi'yi Anma Toplants , 26.02.2000, s. 33-34.
184
Sâmha Aj-verdi üe SIRRA YOLCULUK
içinde can çeldir olsun! Bu anl erefli malzemeyi ileyip
yararl hale getirebildiimiz takdirde ise, yalnz bize deil,
bütün dünyaya yetecek bir medeniyet mirasna sahip
olduumuz görülecektir. "
u önemli ö-:^lüe de dikkat çeker:
"Türk medeniyeti ilâhî-beerî bir sîmâ tar. O ne srf
maneviyattr, ne de srfmaddeye tapnmadan ibarettir. Klçtutan elleri icabnda sanat aheserleri ortaya koyar. Onun
mensuplar, maddî ve bedenî bünyelerinin hakkn verirken,
manevîyaplarn da slah etmekten geri kalmazlar. "
Sâmiha Ayverdi hiçbir :(aman iimitsi^ olmamtr. O derd içinde
devann da olduunu hep söyler Ama ac gerçekleri ifâdeden geri
kalmad ve der ki: Yattk ki bugün kendi kültür ve medeniyetinin
ipuçlarn kaybeden Türk milleti, kendine, tarihî ve millî
bereketlerindenfaydalanaca birjol çiî^mij deildir.
Ergun Göze de Sâmiha annenin millîlik uurunu O, Millî Vicdandr!
babkl yazsmda dile getirmitir:
'%lcdan aynasdr: Dalm, çö^ilmü, hasta dümü bir cemiyetin
fertlerine tutulan vicdan aynas. .
.
O millî vicdan besleyen ise millî hafzladr Merutiyet ilânnn
çlklar da, stanbul igalinin hçkmklan da, istanbul semtlerinin ve
konaklarnn terlik tprtlar da onun kaleminde bir cemiyetin
ahsiyetinin, hüviyetinin diriltici, vicdan uyana hâtralardr.
Hikayeci, romanc, aratrmac Sâmiha Ayverdi'nin en frengin ve en
mühim taraf budur. En büyük eserlerinden birisi olan ibrahim
Efendi Kona bunun için bir imparatorluun romandr. Ve bu
roman okuyan her vicdan sahibi, bir imparatorlukykmnn eî(âsn,
a^bn vicdannda duyacaktr.
Sâmiha Ayverdi millî vicdan, millî hafaya raptetmi ve bunda büyük
basan ve sadakat göstermitir. Amma sadece o kadar deil: Millî
Prof. Dr. Mehmet Dcmiid,.S'ûw/ba Ayi'errl/mn Sosyo-Küttürel Misyonu ve Ondaki
Balca Manevi Deerler, Sâmiha Ayverdi'yi Anma Toplants ,26.02.2000, s. 33-34.
185
Cemâlnur Sargut
hafi^asnm temelinde de edebî bir çi^i vardr. Bir slâm büyüünün:
*Elest meclisinde "belâ" diye iaykran sesimi bu gün gibi
duymaJitâym' dedii gibi o da elest meclisindeki sayhasn ve sonra
dünya planndaki kavli kararn, gayret kemerini kuanp perkittii
günküferyadn bir an aklndan çkarmadan vicdan aynas vaî^esini
yapmaya devam etmitir.
Zaten bunlar bir an aklndan çkarsa, bir bereketli büyük nehri
andran hayat bir himmet *Nil'i olabilir miydi?
Teknolojinin, madde medeniyetinin hayhuyu, makine gürültüsü
arasnda boulmuj nice vicdan uyandrabilir miydi?
Bence onun en büyük taraf budur.. Bu eî^el, ebed bütünlüü.. Bu ikrar
tamâmiyyeti.. Nice recülleri kskandracak ve hatun kimilerden nicesini
'er kii*yapacakyücelikte bir nasip. .."^^
Sâmiha Ayverdi'nin, Anadolu'yu Müslüman Türklere açtnsöyledii "mücâhit ruh" neyi iaret eder? Buradaki 'cihat'tan ne
anlamamz gerekiyor? Orta Asya sel sel Küçük Asya'ya akarken,
toplumsal yaam mayalayan 'mücahit derviler'in imanlanndan
nasl bir cihanümul ilke douyordu?
Efendim oldukça hassas ve mühim bir konuya temas ettiniz. Bumevzuyu konumaya balarken, öncelikle, "cihad"m ne olduu
üzerinde durmamz gerekir. Mâlumâliniz, Hz. Muhammed, âkildir;
en akll olandr. Akil, kavmin en ereflisi ve hayrbsdr. slâm dini
tamamen akla dayanan bir dindir. Kur'ân- Kerîm'de "Allah si-:^n için
âyetlerini açklar, belki de akledersini^" (Bakara: 242) "B/^ onu A.rapça
Kur'an yaptk ki akledesini-:^" (Zuhruf: 3) buyrulmaktadr. slâm'da
mucizeye itibar yoktur. Her ey aklî sebebe dayamr. Peygamber,
mecbur kalmadkça mucize göstermemitir. slâm akla deer
vermi, gerçek akb, yani birlii idrak eden akl Hz. Muhammed'in
hakikati olarak görmütür.
Akldan maksat akl- küldür.
99Ergun Göze, "Kubbealt Akademi Mecmuas: O, Milli \'lcdandr'\ Yaz
Hayatnn 50. Ylnda Sâmiha Ayverdi Hatra Says, Ekim 1988 sa)T 4, s. 81.
186
Sâmiha A>^erdi üe SIRRA YOLCULUK
• Akl- kül nedir?
Akl- kül tam ve mutlak akldr. Yaratc kudretin hareket halindeki
tecellisidir. Hz. Ali de; ''Nefse kar§ ilimle savamak akln ibaretidir" der.
Frithjof Schuon'a göre Hz. Muhammed'in hayaü incelendiinde üç
öge göze çarpmaktadr. Bunlar u kelimelerle ifâde edilebilir:
Dindarhk, savamclk, bala}iclk.^°
• Dindarlk derken neyi kastediyorsunuz?
Dindarhkla, emin olmay, Allah'a tam olarak güvenmeyi, ihlâs,
Allah akm kasdediyoruz. O'nun dindarl bu âlemde yaarken
dünyann bütün arzu ve isteklerini yerine getirirken Allah'la olan
irtibatim asla kesmemesidir. O halde o "lâ ilahe illallah, lâ mevcûde
illallah, lâ faile illallah" ilkelerine uyar. "L^ ilahe illallah; ilah yoktur
jialm^ Allah vardr" demektir. Kelime kelime açarsak: "U" burada
yok demektir. Bu ksm Allah'n olmadn ya da tanr olmadn,
yalnz kendinin tanr olduunu söyleyen ateisti anlaür. Ateist de bir
eyi tanrlatrr, o da kendi düünceleridir. Tanrszbk diye bir ey
söz konusu deildir. nsanlar bir eye tapmak üzere yaraülmlardr.
Ancak, insanlar Allah'a tapma seviyesine ulaacak bilgi ve gönüle
sahip deillerse, o zaman ite kendilerine taparlar. Kendi fikir ve
ideallerinin dünyaya hâkim olduunu düünürler. Bu, insann "yok"
dedii devredir. Bu devre ateist devresidir ki müslüman lâ ilahe
illallah, derken ateistin varln kabul eder. Ve birlik içinde o
varln gerekliliini de kabul eder. Buras çok önemlidir. Buradan
bakarsak müslümamn sava açaca hiçbir ey yoktur. Çünkü "lâ"
burada kâfiri anlatmaktadr. nsan aslnda kendi "/^"devresine sava
açar. Dardaki "/^"ya açmaz.
"lahe" ilah edindiimiz devredir ki burada, çocuklarmz, kocamz,
âk olduumuz insanlar, Ahmetieri, Mehmetieri ilah ediniriz. Bir
üst seviyedir çünkü kendimize tapmaktan vazgeçmi, baka eyleri
sevmeyi örenmi ve onlara doru yönelmiizdir. "U'ya göre bir
üst seviyede insan kedisini sever, bahçesini sever, orman sever.
Frithjof Schuon, slâm' Anlamak, stanbul: z yaynclk, 1999, s. 120.
187
Cemâlnur Sargut
Ama kendinden daha çok bir eyi sevdii için Allah'a bir admyaklamür. Çünkü kendini ikinci plâna atar. nsan aslnda ilah diye
alglad hiçbir eyin olmadm "/^"yani, yok olmaya mahkûmolduunu anlar. Taptmz eyler ya ölür veyahut bakasm severler
ve giderler. Yahut onu hakikaten sevmediimizi anlarz. O zamanilah denen, taplacak hiçbir ey yokmu bu âlemde deriz. Bu, insann
"lâ //^/?^" devresidir. te Allah bu devreye erimi olan inam kendi
nuruyla aydnlatr.
slâm'n içerisinde bütün bunlar ilk idrâk etmi olan Hz. brahimgerçek mutasavvflara göre hakiki müslümandr. Ondan sonra
yaam olan bütün peygamberler de bize göre müslümandr.
Allah'a teslim olmulardr.
Cihad, Allah yolunda sava da dahil olmak üzere hakszhklara
kar gösterilen her türlü gayret ve mücadeleyi mi kapsyor?
Evet efendim. Saldrganlk bask, zulüm ve sömürüye kar verilen
savalar cihaddr. Toprak geniletmek, ekonomik, politik veya dinî
çkar salamak amacna yönelik savalar gayrmerû olduu için
cihad saylamaz.
Dolaysyla peygamberde savamclk, sadece affedicilik ve bunungerekliliini ortaya çkarmak içindir. Bunun sebebi de Allah'n
yaraüh gerei inam iki âlem üzere yaratmasdr. Bu iki âlem birlik
ve ikilik âlemidir. Allah'n kendi mânâsnn sanda yaratüklarnda
ikilik yoktur yalnz birlik vardr. Bunlar da iki gruba ayrbr: abdallar
ve zihnî yükümlülükleri olmayanlar. Abdallar, özellikle içlerinde bir
zddiyet tamadklar gibi darda da bir zddiyet kabul etmezler.
Bunlar zaten huzurdadr. Huzurun içindedir ve onlarda mesuliyet
hissi olmaz. Allah onlar mesul tutmaz. Çünkü onlar bu âlemde
cennettedirler. Dier grup ise, biz insanlarn deli dedii ancak
Allah'n bu âlemde mesul tutmad insanlardr. Bunlar da
zddiyetierinden dolay mesul olmadklar için birlik içerisinde
kabrlar. Bu dünya içinde yaradlm her ey ztlardan olumutur.
Enerji aça çkaran her eyde zddiyet vardr. Dolaysyla da kendi
88
Sâmiha A\'\'erdi ile SIRRA YOLCULUK
çimizde bu kadar zddiyet varken savamamamz diye bir ey söz
konusu olamaz,
Zdar arasnda u}am salamak için mücadele vermek zorundayz.
Burada Peygamberin savamclm iki ekilde açklamak lâzm.
radeyle zdan birletirecek kuvvet ve kudreti kullan, ikincisi de
bunlarn sonucunda affedii... Saldrlarmzn sebebi affetmeyi
bilme}dimizden hatta kendimizi affedemeyiimizdendir.
Farkllklar içimizde birletirdikten sonra da çevre ile ilikimiz
düzelir.
Msrî Niyazi diyor ki:
"Ben samrdîm âlem içre hana hiçyâr kalmad
Ben heni terk eyledim, hildim ki a^âr kalmad"
Fatiha sûresinin ilk âyeti ve Kur'an'n kalbi olan 'Elhamdülillahi
Rabbül âlemîn'den ne öreniyoruz?
Bu âyette Allah bize Rabbî tecellisi vastasyla kendimizdeki hakikati
öretir mânâs vardr. O halde gerçek sava insamn kendiyle yaptsavatr. Bunun dndaki bütün savalar ister ordunun orduyla
savamas olsun, ister çevremizdekilerle yapamz savalar olsun,
hepsi sadece kendi içimizdeki sava bitirip huzura kavumak
içindir.
Frithjof Schuon'un da belirttii gibi,
"Hi^. Peygamber slâm'dr. Nasl slâm, tahiat gerei hakikat,
güî^llik ve kudret öelerini deijik plânlarda gerçeklepirmeye çalrsa
H^. Peygamber de sükûnet, kerem ve kuvveti temsil eder, bunlarn
somut örnei olur. (slâm'daki kudret celâldir, güzellik cemâldir,
hakikat ise kemâldir). Kuvvet irade edici olmas özelliiyle savamak
^(omndadr. Kerem, kuvvetin saldrganlk yönünü dengeledii için,
peygamberde sava, saldrganlk eklinde deil, savunuculuk eklinde
189
Cemâlnur Sargut
•^^hur etmitir. Kerem iyilik ve aftan ibarettir. Birbirini tamamlayan
bu iki erdemin kuvvet ve keremin sonucu sükûnettir.'"^"^
Eflâtun da ruhu bir kouya benzedr ki arabacs akl, iki attan biri
ecaat (kerem)., öteki de ehvettir (saldrganlk). "ecaat, fevkalâde
asil vegü^l bir hayvan. Öteki ise hajin ve daimayoldan çkmaya müheyya bir
varlk. I^te akl bu arabay sürdükçe kodunun intifiamn muhafa-^a eder"
der/°^
Beerî açdan denge, Allah'n karsnda sükûttur. Srât- müstakim
beerlikle ilgilidir. Sükût, hereyi itirazsz kabul etmektir.
"Sükunet, dünya ve ego konusunda ilgisi^ik, A.llah'n karsnda ise
sükûttur."'°'
Sükût noktas tevhid noktasdr. Bu seviyede olan insana Allah ve
melekleri salat ederler. 'T)orusu Allah ve melekleri peygambere salat
ederler. Ey iman edenler O'na salat ve selâm edinip' (Ahzab suresi: 56).
Allah'n salâtndan murat O'nun tenezzülüdür. Meleklerin salât ise
O'nun önünde secdesidir, Adem'e secdedir. Müminler ise salavat
getirirler. Bu salavatn nedeni, bizim de o tepeye, sükûna ulama
isteimizdir. Bütün, bizim bir parçasn oluturduumuz eydir.
Öyleyse biz hudutsuz olan Allah'n bir parças deil, yaradln bir
parçasyz ki slâm'da buna biz "Hak" diyoruz. Yaradlmlnbütünü Hz. Muhammed'dir. Dolaysyla herkes O'nun örneini
almabdr. Bu da savamay gerektirir. O halde herkes savatadr. Bu
sava da nefisle olan savatr.
Fîhi Mâfih \t Hz. Mevlânâ öyle der:
"Peygamber 'Biz küçük savatan büyük savaa döndük*
buyurmutur; yani bi\ suretlerle savayor ve d dümanmn^la
dövüüyorduk. imdi ise düünceler ordularyla savayorum iyi
Frithjof Schuon, slâm' Anlamak, stanbul: z yaynclk, 1999, s. 125.
Kenan Rifâî, Sohbetler, stanbul: Kubbealü Neriyâü, 2000, s. 364.
Frithjof Schuon, islâm' Anlamak, stanbul: z yaynclk, 1999,., s. 125.
190
Sâmiha A)'^^erd Ue SIRRA YOLCULUK
düüncelerin kötü düünceleri ho-:^una uratmas, vücut illerinden
çkanp atmas için savayoruf^. te en büyük sava ve dövü budur.
"
nsann yaradl, birlikte, zuhuru ikiliktedir o halde...
Evet... Birlik âleminde plânlanm olan insan ikilikte ortaya
çkndan mutlu olmaz. te savan mânâs budur. Bu sava
srasnda herkes Allah'tan gelen ismini hâkim klarak sükûna erer.
Bir spanyol rahibenin söyledii gibi: "Geminin hiç frtna görmeden
hu^iirlu bir limanda kalmas, huturu anlamas için yeterli deildir. Ancak
frtnadan sonra sükuna ererse iteyaradln mânâs budur.
"
Dert ac verir ancak sonucu huzurdur. Çocuun doabilmesi için
annenin mutlaka bir zdraba ihtiyac vardr. Fîhi Mâfh'te Hz.
Mevlânâ öyle diyor:
"Meryem'de doum ans olmadkça o baht aacna gitmedi. Kur an'da
'Dourma sancs onu bir hurma aacnn kütüüne
dayanmaya sevk etti.' buyrulduu gibi onu o dert, o aaca götürdü ve
kuru aaç meyve verir bir hale geldi.
'
Peygamberin cihad sükûnet içinde olduu için insanlar eitir ama
O'nda, "benim istediim gibi eitilecekler" düüncesi yoktur. "Allah o
insandan ne murad etmise o •:(uhûr edecektir" diye düünür.
Allah, âyette 'nsan iki elimle yarattm.. " dedii için, bn-i Arabi, bu
hükmün yürürlüe girmesinde kavgann, savan, fesadn,
bozulmann kaçnlmaz olduunu söyler. Ancak bu bozulmada
hakblk yoktur. Çünkü Hak, bu bozulmamn birlenmesini ister.
Hz. Mevlânâ Fîhi Mâfîh 'te bu konu\a öyle açklamaktadr:
"Bir haynn ilenmesi hakknda emir vermek ve kötülükten menetmek
için kötülüe meyleden bir nefis bulunmas lâ-:^mdr. Böyle bir nefsin
varln istemek kötülüünü istemek demektir.. Fakat o kötülüe rât^
olma^ olsayd iyilii emretmeydi. Meselâ bir öretmen ders okutmak
^°^Mevlânâ, Fîhi Mâfh, stanbul: Millî Eitim Basmevi, 1985, s. 91.
^°^Mevlânâ, Fîhi Mâfih, stanbul: Millî Eitim Basmevi, 1985, s.33.
191
Cemâlnur Sargut
sterse, bu örencinin hilgisi^iini de ister. Çünkü örencinin bilgisizlii
olmadan öretmek olma^. Bir jey istemek onun levazmm da
istemektir Bu öretmen örencinin bilgisizliini isteme^- Böyle olsayd
ona öretmendi Doktor tababetini icra etmek için herkesin hastaln
ister. Çünkü onun doktorluu, halkn hastal ile vücud bulabilir.
Fakat halkn hastalna da râ^ olma^ Eer bunlara râ^ olsayd
onlan iyi etmendi Ekmekçi para kapanmak için halkn aç olmasn
isterdi Fakat onlarn açlna gönlü râ^ olma^ Yoksa ekmek
satmayd. Bir padiahn emirleri, padi§ahlannn dümanlar ve
muhalifleri olmasn isterler. Bunlar olmazsa, onlarn mertlikleri ve
sultana olan sevgileri görünmeydi. Sultann bir ihtiyac olmasa bunlar
bapna toplamayd. Fakat bunlar muhalefete râ^ olmaklar, öyle olsayd
dümanlarla savamaklard, insan da bunun gibidir. Kendi nefsinde
kötülükfaktörlerinin bulunmasn Allah ister. Çünkü o fjkür, taat ve
ittikâ edeni sever. Bu ise insan nefsinde bu faktörlerin var olmasyla
mümkündür. Bir §eyi istemek onun levazmn (onunla birlikte olan
eyleri de) istemek demektir. Fakat o buna râ-^ olma^; Çünkü o
mücâhede ile bu peyleri nefsinden yok edebilir. Bundan da anlapld ki
insan birjönden kötülüü birjönden de ijilii istemektedir. Fakat
buna karji koyan : 'tnsan hiç birekilde kötülüü istemez' der.
Bu ise imkânszdr. Bir ^eji istemekfakat, onun levazmn istememek
olmaZ;'^^^
***
içimizdeki kuvveti yani savaç nitelii tamamlayan, jani nefisle
mücadeledeki en büyük silâhlar: kanaatkârlk, yoksulluk (a§n
isteklerden vazgeçebilme), oruç sevgisi (Hz Meryem'in susma orucu
gibi) ve namusluluktur. Bunlarn hepsi barçldr. Tpk bunun gibi
keremin de- ki kerem sahibi balayandr- sojluluk diye bir
tamamlaycs vardr. Soyluluk bir tür düünsel cömertliktir, en geni§
anlamyla güzellik ve temizlik sevgisidir. Burada Hz Peygamber'deki
ve islâm 'daki estetik a§k ve temizlik ajk aça çkmaktadr. Çünkü
temizlik düüncesi edann özellikle vücudun dünyeviliini ve
güçsüzlüünü ortadan kaldm/aktadr. Sükûnete gelince, bunun da
106Mevlânâ, i'îhi Mâfth, istanbul: Millî Eitim Basmevi, 1985, s.273-274.
92
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
•:^runlu hr tamamlayns vardr o da doruluktur. Bu da tarafszlk ve
adalettir Yani hu savap bitiren âdil ve tarafsz olur Soyluluk
kanaatkârlktaki darlk görünümlünü dengeler ve hirhirini tamamlayan
hu iki erdem doruluk içinde doruk noktasna ula§r.
H^. Peygamberin erdemleri sanki bir üçgen oluturur:
Sükûnet/doruluk üçgenin tepesini, dier iki çift erdemse-
keremI soyluluk ve kuvvetikanaatkarlk- tabam oluturur Tabann
iki açs denge halindedir ve tepede birlie indirgenirler Hf^.
Peygamberin ruhu denge ve sükûttur
%*%
Bu üç özellii biz de kendi içimizde yaarsak huzura ereriz, srât-
müstakimden sratullaha eriiriz, bize de Hazret denir.
Bu cihadn biri dikey biri yatay olan iki boyutu vardr, dikey olan
ilimdir. lim, Allah' tanmak bilmek demektir. Allah tannp
bilindikten sonra sevilir. nsan, insan ile yatay çizgi ile irtibat kurar.
Yatay çizgi akür. nsan ancak sevildikten sonra tannr.
Bu bak açsndan Musevilik, sevîlik, slâm, sonuç noktasnda ayn
yere ulamak demektir. Yani Peygamberdeki bu kuvvet, kerem ve
sükûnet özellikleri... Burada sava artür. Son nokta Peygamberde
ulalan sükûnet noktasdr.
bn-i Arabi, birlik olan yaradb öncesinin üçte tecelli ettiini söyler.
Yani insan nefsinin kuvvetini, aklnn affedicilii ve vericilii ile
yönlendirebilirse, ruh makam olan ruhundaki sükûnete ular. Bu
da tevhiddir.
Hz. Adem'in yaklat ve O'na yasak edilen aaç ecere
kelimesinden gelmektedir. ecere, bölünme anlamndadr.
Dolaysyla insanlar birden üçe, nefis, akl ve ruh olarak bölünerek
yaradlm ve üçten tekrar bire doru sülük etmitir. te bu, tevhide
ulama demektir.
Cihadn son noktas yaradbn balama yeridir yani...
^°^Frithjof Schuon, slâm' Anlamak, stanbul: z yayncbk, 1999, s. 125-127.
193
Cemâlnur Sargut
Dorudur... Allah öyle buyuruyor: "Ku^kusu^ Allah kendi yolunda
kurunla kaynam binalar gibi saf balayarak savaanlar sever. " (Saff: 24)
Burada ztiarn omuz omuza verip tpk slâm'da namazda "Saflar
sklatmn" 6iye.n imamn hitab gibi farkl merepler ayn akla omuzomuza verirlerse o zaman Allah'n yolu açkça gözükmü olur..
Böyle bir durum çokluk olmasm gerektirir. Bu da Allah'n
isimlerinin sk skya birbirine tutunmas demektir. simlerin bu
ekilde birbirine tutunmasndan yaratma yolu zuhur eder. Allah'n
sfadarm arada boluk olmakszn yan yana saf tutturmasyla
yaratl balatmas cihadn son noktasdr.
Sükûnete kavuan insan tek ele döner, sava bitirir, hazret olur.
nsann kendi içindeki çirkinlii görmesi için kendi içindeki güzellii
görmesi gerekir. Bunun için de ötedeki tekini görmeye, aynaya
ihtiyac vardr.
Peygamberin darda yapt sava içindeki savan sonucu olan
sükûnetin ve kanaatkârln neticesidir. Bunun en güzel örnei
Uhud Savadr. Uhud Sava'nda yenileceini rüyasnda gördüü
halde rüyasna itibar etmeyip Allah'n âyetine uymu ve istiare
ederek savaa karar vermitir. Bu da Allah'n isteklerine göre
yaadn ve nefsini düünmediini anlatr. Uhud Sava cereyan
ederken sava plânlar altüst olmutu; kendisi yaralanm, ordusu
yönünü kaybetmi ve dalmt. te bu artlar içindeyken
sahabeden biri çkagelip ona: 'T)ua et de Allah, u kâfirler ve duygudan
mahrum kötüler güruhunun kökünü kurutsun, onlan yok etsin!..."
Resûlullah ise, ellerini gökyüzüne doru yükseltip u duada
bulunmutur: 'Ya Rabbi, milletimi doru yola sür, çkar; t^ra onlar (ne
yaptklarm) bilmiyorlar. . .
"
Mekke'nin fethi srasnda yaplan Hudeybiye antlamasnda
Peygamber, müslümanlar lehine istedii artlar koydurmas için
gerekli ordu gücüne ve sava mater}^aline sahip bulunmasna
ramen Kureylilere tam bir serbestiyet veren maddeleri kabul
etmitir. Böylece Peygamber kan dökülmesini önlemek ve savaa
girimemek için "Bugün merhamet günüdür, Allah'n Kurey'i yücelttii
194
Sâmiha Ay-verdi üe SIRRA YOLCULUK
gündür" diyerek kendi açsndan tamamen elverisiz madde ve
hükümler tayan bir pakt imzalamtr. Önceki barbarbklarna ve
müslümanlar Medine'ye göçe zorlamalarna ramen Kureyliler
genel affa uram ve vaktiyle düman olan çou Kureyli kuvvetli
birer müslümana dönümütür. Bu asil idare u âyetin ruhunu
ortaya koymaktadr: 'yilik ve kötülük bir deildir. Kötülüü en gü^^el olan
iyilikle önle. O ^man bakarsn ki seninle arasnda dümanlk bulunan
kimse efkatli bir hsm gibi olmu. "(Fussilet: 34).
Müslümanlar ve Hristiyanlarn hakknda ciltier dolusu kitap yazdHiristivanlarn, hâlâ çocuklarna onun ismini verdii sükûn
makamna ulam olan Salahaddin Eyyûbî, dümanlarn ihanetine,
af ve merhametie karbk vermi bir slâm komutamdr. En büyük
zaferi olan Kudüs'ün yeniden fethedilmesi annda gösterdii af,
müsamaha ve cömertlik çok önemlidir. Onun bu af ve cömertlii
Peygamberin Mekke'yi fethindeki idaresinin bir yanks olarak
görülebilir. Hristiyan tarihçi Ernoul onun hakknda öyle
yazmaktadr:
"imdi de Salahaddin 'in savata ölen ya da esir düen övalyelerin
Kudüs'e getirilen elerine ve /^/^ çocuklarna gösterdii ne^^âketi
anlatacam. Bu kadnlarfidye verilerek satn alnp Kudüs'ten getirilip
Salahaddin'in önünde toplandklarnda gö^alan içinde ondan
merhamet dilediler. Onlarn aladm gören Salahaddin de onlara
kar efkat hissetti, acyarak alamaya balad. Kocalar yaayan ve
esir olanlarn nerede tutsak olduklarn sordu. Onlan gidip
kurtaracan söyledi. Eleri ve babalan ölen hanmlara da
durumlanna göre kendi haznesinden kimine a^ kimine çok,
paylatrlacan söyledi. Onlara o kadar çok ey verdi ki Allah'a
ükrettiler ve Salahaddin'in onlara gösterdii iyilii ve erefi darda
yaynladlar."^°^
"Size harb açanlarla Allah yolunda siz de savan (müdafaa harbi
yapn), ancak ar gitmeyin. üphesiz ki Allah an gidenleri
sevmez" âyetini nasl yorumlarsnz?
108 > ^ • •
Shah Rza Kazemi, Manevî Cihaddan Cihadi^ deolojisine, Ingüizceden tercüme
edüen Makale, 2004.
195
Cemâlnur Sargut
Kaynaklar bize unlar söylüyor :
1- Sava asla dini zorla kabul ettirmek için yapümaz. Bu konuda
Allah'n emri açktr: 'TDinde •:^rlama yoktur. Hakikat, iman ile küfür
apaçk meydana çkmtr. " (Bakara: 256)^,109
"Salabaddin Eyyûb'nin ^ferinden bir elli yl önce en önemli
müslüman fa^leti olan merhametin uygulanmasyla büyük bir
Hristiyan topluluk islâm'a dönmütür. Hristiyan rahip Odo Deuil
târihi olayn deerli bir kaydn vasiyetinde brakmtr. Kendisinin açk
bir islâm karpt olmas sebebiyle bu kaynak güvenilirdir. Türkler
tarafndan 5431 1147 ylnda Firigya'da yenilgiye urayan 177.
jouis'nin ordusunun kalntlar ile birkaç bin hac A.ttalia limanna
ula§r. Lj)us geride brakt hasta,yaral ve haclara, takviye kuvvetler
gelene kadar bakmas için Yunanl müttefiklerine 500 mark verir.
Yunanllar hasta ve yarallan açlk ve hastalkla ba§ba§a brakp,
ayakta kalabilenlerin ijini de Türklerin bitireceini düjünerek paray
alp kaçarlar. Oysa Türkler geldiinde savunmas':^ haclar görüp
acrlar ve onlan doyurup tüm ihtiyaçlanm görürler.
Odo föyleyorumyapyor:
'Kendilerine Icar çoIc zâUm olan dindalarndan uzak durup
kendilerine merhametie yaklaan kâûrlerin içine güvenle
girdiler... Ah iyilik! her tür ihanetten daha zâlim! Onlara
ekmek verdiler ama imanlarndan soydular. u da bir gerçek
ki Müslümanlar bu hizmetleri verirken hiç birinin dinini
deitirmesi konusunda zorlamadlar. '
Son nokta iki önemli Islâmî prensip açsndan çok önemlidir: Kimse
islâm' seçme konusunda f^orlanmamal ve erdemli davranrda
bulunurken hiç bir karglk beklenmemelidir. Bir tarafta, 'Dinde
zorlama yoktur. ' (Bakara: 256); bir tarafta da doru olanlar "(. . .)
yoksula, yetime, esire seve seve yemek yedirirler"; "Siî^e sadece Allah
n^âs için yediriyoru^ si-^den ne bir karglk isteri^ ne de bir tefekkür
(derler). " (nsan: 8-9)
109 Muhammed Ebu Zehre, islâm'da Sava§ Kavram, istanbul: Fikir Yaynlar, 1976,
s. 29.
96
Sâmiha A\^^erdi üe SIRRA YOLCULUK
J^nca Peygamber Efendimi^ oullarndan ballarm ^orla islâm'a
sokmaya çaldan birisine "dur' demitir, ^ir gün de ihtiyar bir kadn
bir dilekte bulunmak üî^ere H^. Ömer i aramijtr. Kadn müslüman
olmad için Ömer onu islâm'a davet etmi§ fakat kadn kabul
etmeyince O da bu ipen vaî^eçmipir. Sonra müminlerin emiri olmas
bakmndan kadna yapt bu çarda orlama ve bask
bulunabileceinden korkarak Allah'tan ö^ür dilemi ve pyle
yalvarmtr: 'Allah'm! Ben doru yolu göstermek istiyordum.
Niyetim basla yapmak deildi' Sonra da yüce Rabbin u âyetini
okumu: 'Dinde zorlama yoktur. '
Kur'an dinî itaatsiî(lii yasaklar. Hatta bir müminin emirleri
dinlememesini ölümden daha iddetle mahkûm eder. inanca satamak
ahsa satamaktan daha kötüdür. Bu konuda Kur'an öyle der: 'Fitne
katilden beterdir.'"
2- Sava saldry püskürtmek için yaplr. Kur'an'n buyruu öyledir:
'Kim siqin ü^erini^e saldrrsa si^ de tpk onlarn üstünü^
saldrdklar gibi ona saldnn. (Fakat daima) Allah'tan korkun ve
bilin ki üphesi^Allah takva sahipleriyle beraberdir. " (Bakara: 194)
Bu âyetlere göre Kur'an, müminlere saldrmayanlar "kendileriyle iyi
geçinilmesigereken kimseler" olarak görür.
Saldry önlemek söz konusu olduu zaman savan merugörülmü olmasna ramen, Kur'an saldrmn ilk iareti görülür
görülmez, savaa girilmesine izin vermez. Hatta saldr bilfiil
baladktan sonra bile, savaa meydan vermeden mümkünse onu
durdurmaya çabr:
"Her herhangi bir ceî^â ile mukabele edecek olursam^ ancak si-:^e reva
görülen ce:(ânn misillemesi)le ceî^â yapn. Sabredersem^ andolsun ki
bu, tahammül edenler için elbet daha hayrldr. "{ Nahl: 126)
Peygamberimiz, iman ve kiisel hürriyeti savunan dâvâmn adamolarak insanlarn bu dâvadan haberdar olmalar için iki yol izlemiti:
' '" Shah Rjza Kazemi, Mânevi Chaddan Cihadi^m ideolojisine, ngilizceden tercüme
edilen Makale, 2004.
197
Cemâlnur Sargut
Birincisi, o devirde yaayan kral ve eflere dinî mesajlar göndermi,
onlar "Allah'tan bankasna tapmayalm. Ona hiç bir §eyi e§ tutmayalm,
Allah' brakp da birbirimi^ Rab edinmeyelim" diyerek slâm'a
çarmt, ikinci olarak da resmî çardan sonra bu milletlerin yeni
mesajdan haberdar olmalar ve isteyenlerin doru yolu seçip
yaayabilmeleri için Islâmî prensipleri onlara açk bir ekilde anlatan
elçiler göndermiti. Bu elçiler asla misyoner deülerdi; anlatmlar
ancak zorlamamlard.^^^
Peygamberimizin siyâseti, sava alannda bile insanlar birletirmek
amacn güdüyordu. Savaan ordulara, insanlar topyekûn öldürmek
yerine, birlik ve sabr içinde çabmalarn emrediyordu. Bu konudaki
direktifleri öyle kaydedilmiti:
'T.nsanlara kar gü^llik ve sabrla davranm Dümanlarn^,
islâm 'a çarmadan önce saldrmaym^ Çocuklarn ve kadnlarn esir
alman^ ve erkeklerini öldürmemden çok, sikleri, ehirli olsun, köylü
veya göçebe olsun insanlar dine katlandrm olarak görmek benim için
çok daha sevimli ve çok daha deerlidir."^^^
***
islam'n klçla yayld yanl inannn aksine Müslüman askeri
birliklerinin askeri kampanyalar ve fetihleri öyle idare edilmi ki
fethedilen halklar bu dinin taraftarlarnn ibadet özgürlüüne
gösterdikleri saygdan çok etkilenmiler ve böylelikle de islâm'a geçi
artmtr.
Amold, klâsik eseri slâm'n Nasihatlan^nda, islam'n barçl bir
ekilde yaylmasnn arkasnda sûjit^ ve ticaretin yattn söyler.
Ksaca mistikler ve tüccarlar islâm'n en baarl misyonerleridir.
Amold'n eserinde bahsettii bir mektup bu geni dini dönüümün
Iran 'in Horasan eyâletinde Hristiyanlarn hangi koullarda bu dönüü
Muhammed Ebu Zehre, slâm'da Sava^ Kavram, stanbul: Fikir Ya\nnlar, 1976,
s. 30-32.
Muhammed Ebu Zehre, slâm'da Sava Kavram, stanbul: Fikir Yaynlan, 1976,
s. 75.
198
Sâmiha Ay-verdi üe SIRR/\ YOLCULUK
gerçekletirdiini anlatyor. Mektup, Patrik hho-jabb Ul'ün ran
Bapiskoposu Simeon 'a ya:(d mektuptur:
'Ya;(ik! Ya^kl Hristiyan ismine sahip binlerce kiiden bir kurbann
dahi kam iman için dökülmemitir. A.raplar Hristiyan inancna
saldrmyorlar, tam tersine bi^m dimmi':(den yanalar; papa':(lanm-:(a ve
evliyalarm^ sayg gösteriyorlar ve kilise ve manastrlanmif^afaydalar
salyorlar.
"
Hristiyan papazlanna, kiliselerine, manastrianna sayg tamamiyle
Peygamber'in uygulamasdr...
Hvet, Nacran Hristiyanlan âyinlerini Medine 'deki en kutsalyer olan
Peygamberin evinde gerçekletin?/ilerdir. Bu uygulama da A.llah'n
adnn skça anld yerlerin ihlâl edilemeyecei âyeti ile ilgilidir:
"Kendilerine sava açlan kimselere (sava) izni verildi;
çünkü onlar zulme uradlar. üphesiz Allah onlar zafere
ulatrmaya gerçekten Kadirdir. Onlar: 'Rabbimiz Allah'tr.'
demelerinden baka hiçbir hakl gerekçe olmakszn
yurtlarndan çkarldlar. Allah, insanlarn bir ksmn bir
ksm ile defetmeseydi; üphesiz manastrlar, kiliseler,
havralar ve içinde Allah'n ad çok anlan mescitler ykhpgiderdi" {H2CC: 39-40)
islâm'n seri bir eletiridsi olan Bemard Lems, slât'n Yahudileri
adl kitabnda öyle diyor.
"Zulüm yani iddet ve aktif bask nadir ve atipikti.
Müslüman yönetimi altndaki Yahudiler ve Hristiyanlar
inançlar ile ilgili hiçbir strab çekmediler. Tekrar fethedilen
ispanya'da Müslümanlar ve Yahudiler, sürgün, din
deitirme ve ölüm arasndan seçme zorunluluu ile de
karlamadlar. Modern dönem öncesi Avrupa'da yaygn
olarak Yahudilere kar uygulanan bölgesel ve meslekî
kstlamalarla da karlamadlar. "
Shah Rza Kazemi, Mânevi Cihaddan Cihadiî^ ideolojisine, ngilizceden tercüme
edilen Makale, 2004.
199
Cemâlnur Sargut
]/e ju önemli noktay ilâve ediyor:
"Müslüman yönetimler modern zamana kadar Yahudi ve
Hristiyanlara l<ar Müslümamn yapsn caraliterize eden
bu tolerans örneini uygulamlardr. "
A.ltn çanda Müslüman yönetimi altndaki Yahudiler ispanya'da
bask görmedikleri gibi kültürel, dini, ilâhi ve mistik yaratclkta da
büyük bir öt^ürlükya^adlar. Titus Burckbardt'nya^d gibi;
"tslâmî yönetimlerden en büyük fayday salayan
Yahudilerdi çünkü, Filistin'den dier topraklara
atldklarnda en önemli entelektüel gelimeyi spanya'da
saladlar. Maimonides ve tbn Gabirol gibi en önemli
Yahudi âlimleri felsefî çahmalarn Arapça yazdlar ve
Müslüman spanya'da kendilerini tamamiyle evlerinde
hissettiler. spanya'nn yeniden fethedilmesiyle müslümanlar
ve yahudiler din deitirmeye zorlandlar, öldürüldülerya da
kovuldular. 1492'de Granada'nm da dümesiyle sürülen
Yahudiler snma ve korunma için Osmanh'dan medet
umdular. Tüm Kuzey Afrika'daki müslüman topraklarna
kabul edildiler. Orada refah içinde yaayan Yahudi
cemaatlerine katldklar gibi yeni Yahudi cemaatleri de
oluturdular. '^
Ayn dönemde Orta Avrupa'da eziyet gören Yahudiler de kurtulu
için Osmanh'dan yardm dilemilerdi...
Zulümden kaçan çou Yahudi Osmanllarn istanbul'u fethinden a^
önce Osmanllara ulaman Haham Isaac Tt^arfati'nin aadaki
mektubu gibi mektuplar alyorlard. Orta Avrupa 'dakiyardm isteyen
Yahudilereya-:(d cevap mektubu:
"Kardeim dinle sana vereceim öüdü. Ben de Almanya'da
dodum ve Alman hahamlarla Tevrat çaltm. Ülkemden
çkarldm ve bütün güzelliklerle dolu olan Allah'n lutfuna
Shah Rza Kazemi, Manevî Cihaddan Cihadiî^m deolojisine, ngilizceden tercüme
edilen Makale, 2004.
200
Sâmha Ap^erdi üe SIRRiV YOLCULUK
uram Türk topraklarna geldim. Burada huzur ve
muüuluk buldum. Türk vatannda ikâyet edecek hiçbireyyok. Ar vergiler altnda ezilmiyoruz ve ticarette özgürüz.
Burada Almanya'da olduu gibi Yahudilerin utanç iareti
olarak san apka giyme zorunluluu yok. Orada varlk ve
zenginlik de lânetli çünkü Hristiyanlarn kskançhmasebep oluyor. Kalkn kardelerim! Eteklerinizi toplayn!
Güçlerinizi toplayn ve bize gelin! Burada dümanlarnzdankurtulacaksnz, burada huzuru bulacaksnz. '*
Müslüman yönetimi akndaki Yahudilere karp gösterilen hogörülü
yaklamn aslnda iki din arasndaki ilâhî uyumun bir ifâdesi
olduunu belirtmek lâ^m. Karplatnldklannda ayn uyumu slâmla
Hristiyanlk arasnda bulmak mümkün deil islâm hiçbir t^aman
Hristiyanlkta olduu gibi Yahudiliin mesihe ait olan icras olarak
düünülmemitir; Yahudiliin ve Hristiyanln birer ifadesi olan eski
brâhim inancn yenidenyaplanmas olarak ileri sürülmütür. slâm,
onlarn peygamberlerini reddetmek deil, iki inanan taraftarlarn eski
tek Tanrl dine geri çarmaktadr. Kîtr'an tüm peygamberlerin tek ve
ayn mesajla geldiklerini dolaysyla da aralarnda fark olmadnvurgular:
"De ki: Biz Allah'a, bize indirilene, brahim'e, smail'e,
Ishak'a, Yakub'a ve torunlarna indirilene; Musa'ya, îsâ'ya ve
peygamberlere Rablerinden verilene inandk iman getirdik
Onlardan hiçbiri arasnda aynm yapmayz. Ve biz, ancak
O'na boyun een müslümanlarz." {K\-\ Imran: 84)
islâm'n tüm Budistler, Hindular ve Zoroastrianlar (6.)aiz\lda
Iran'b bir peygamber Zoroaster tarafndan kurulan dinî
sistem) dahil tüm kitapl dinlerin mensuplarna gösterdii hogörünün
müslüman liderlerin sahip olduu faslet ve adalet duygularndan
kaynakland düünülmemelidir. Çok açk ekilde tanmlanmMüslüman hogörüsünün Kurann vahyinin ruhuna- ki, bu ruh
geleneksel müslümann derinlemesine sarld bir ruhtur- organik
olarak bal olduu görülmelidir. Bu ruh aadaki âyetlerde
anlatlmaktadr:
201
Cemâlnur Sargut
"üphe yok ki, iman edenler, Yahudiler, Hristiyanlar ve Sahiller;
bunlardan her kim Allah'a ve abiretgününe gerçekten iman eder ve iyi
bir amel illerse elbette bunlarn Rableriyannda mükâfatlan vardr.
Bunlara bir korku yoktur ve bunlar mah^n da olmayacaklardr.
"
(Bakara:62)
'T<jtap verilenler içinde gece vakitlerinde Allah'n âyetlerini okuyup
secdeye kapanan doru bir topluluk vardr. Allah 'a ve ahiret gününe
inanr, iyilii emreder, kötülükten vazgeçirmeye çaldrlar ve hayrlara
ko§u§urlar. l^te onlar iyi kimselerdendir. Ne hayr imlerlerse asla
karplks^ braklmayacaktr. Allah takva sahiplerini çok iyi bilir.
(Âl-imran: 113-115)"'''
'Veygamberimiî^ savaca giden ordulardan birine verdii buyrukta
çapçmann hangi prensiplere bal kalarak yürütüldüünü çok iyi
aydnlatyor:
'Allah'n adn anarak ondan yardm isteyin ve
Peygamberinin duasyla ileri atln. Savaa katlmayan ne bir
ihtiyar, ne bir çocuu ne bir bebei ne de bir kadnöldürün. Ar gitmeyin! Ganimetler konusunda dikkatli
olun. Doru yolda hareket edin ve iyilik yapn. Çünkü Allah
iyilikyapanlar sever. '
Peygamberimizin bir dier buyruu da ayn yarglan taçyor:
'Allah'n adyla, onun davas için ilerleyin! Allah'n
dümanlaryla vuruun. Fakat ar gitmeyin. Aldatmayn.
Korkutmayn. Organlarn kesip vücutlarn
parçalamayn'."^^^
Shah Rza Kazemi, Mânevi Cihaddan Cihadi^m ideolojisine, ngilizceden tercüme
edilen Makale, 2004
Muhammed Ebu Zehre, slâm'da Sava§ Kavram, stanbul: Fikir Yaynlar, 1976,
s. 75-76.
202
Sâmiha A)'verdi üe SIRRA YOLCULUK
"Andolsun ki bi^ Ademogullanm üstün bir i:^t ve erefe ma^arklmdr. Onlara karada, denirde, tapyacak vastalar verdik, onlara
gü^el güî^el nî^klar verdik, onlan yarattm^n birçoundan cidden
üstün kldk. " (Isra: 70)
'nsanolunda Hakk'n tecellisi olmas hasebiyle, Peygamberimizin
insanî deerlere olan saygs, tutsaklara, yarallara, hatta ölülere kartaknlan tavrda kendisini açkça göstermitir.
''^^^
En güzel ve en insanî sava örneklerini Hz. Peygamber vermitir.
O'nda erdem, adalet ve insana sayg ön plandadr. O, sadece harp
meydannda savam, darda kalan halk kitlelerine karsavamamtr. Hz. Muhammed'e göre savaç, vurup krmak için
deil, kötülüü ortadan kaldrmak için klc eline alr ve halkn
öldürülmesine kar çkar. slâm kaidelerine göre bir sava ne kadar
az cana kyarsa o kadar baarb bir savatr.
"Bu cihan hayatna bakacak olursan ebedî bir mücadeleden ibaret
olduunu görürsün. Bir cenk cihan olan bu âlemde t^erre, ^erre ile
cenktedir. Kâinat ^zerrelerinin vücudunda olanfiili cenk ve bu mahlukat
zerrelerinde tezahür eden aikâr ztlklar, git^li olan cenkten dolay olur
ve bunlarn mahiyetlerinin, mânâ dünyasnda birbirlerine muhalif ve
aykn hareket etmelerigerektiinden böyle ^hura gelir.
Çünkü her eyin mânâda bir asl, yani eyann mahiyetleri vardr.
Dünyada olan eyann görülen suretleri, o asln gölgesi gibidir.
insan kendi manevî varlnda bile sükûnu temin edemedikten sonra,
bakalarnn sulh olmasn ümit etmemelidir; kendini slah etmeyi
brakp bakalarnn slahyla megul olmamaldr. Denek eri olursa
gölgesi nasl olur? Ancak kendi ile doru olanla bakalar dorulur.
unu bil ki bu cenkten kendi gayretinle kurtulmaya muktedir deilsin.
Meer ki seni sulh cihanna Allah geri çeksin, ki orada cenk ve
çekime yoktur. Odhan, birlikten baka deildir; ^ra orada ^tyoktur
117 Muhammed Ebu Zehre, slâm'da Sava Kavram, stanbul: Fikir Yaynlar, 1976,
s. 101-102.
203
Cemâlnur Sargut
ki htilâf ve cenk olsun. Her^'ejin ^vâli kendi î^ddndan hasl olur; bir
fejin ^dd olmazsa, o, bekadan bajka ne olur?
Bir kere daha kendi kendimiî^e soralm: Bu medeniyet nice bir dü^^enin,
nasl bir ahengin teknesindeyorulup ekillenmi olmal ki, bu üslûbu,
bu ölçüyü bu kvam, bu kemâli bulup böyle bir cemâli meydana
getirebilmi olsun? Bence bu sorunun cevab açk : O devir öyle bir devir
idi ki, ne devlet, ne de millet, §arkl olduundan utanmyordu. Belki
^aman ve mekân plânnda ilerlemeyi, garb §arka getirmekte deil,
ark garba götürmekte buluyor ve bu anlaytan hareket ettii için de
her geçen gün bira^ daha geliiyordu. Bu kendinden emin, ahenkli
medeniyetin birliini salayan unsurlar ise, d tabiat kontrol alhnda
tutan bir irfan ve hikmet terbiyesinin himâyesi altnda bulunuyordu. Bu
irfan ve hikmettir ki, cemiyet ruhunu sanki tarla sürer gibi kaî^p
çapalyor, ayklayp temiî(liyor ve nihayet ekip mahsul alyordu. Böylece
de Türklük, muhteem bir medeniyet görüüne paralel olarak, ayn
ölçüde heybetli bir iç medeniyet man^ras ar^ ediyordu. Aslnda devir,
okumam olann, okuyandan çok olduu bir devirdi. A.ma bu aydn
okumamn gelenekten ald hikmet ve irfan sermayesiyle, âleme
öretecei î^ngin bir kültürü vard. Bir sisteme bal olarak uî^unyllar
boyunca katlanlm metotlu bilginin karsnda, bu sö^lü kültür de o
devirde kendi bana bir sistem ve metot saylrd. Zîrâ târihten, gelenek
ve görenekten bilhassa u^n tecrübelerden sürülüp gelmi bu terbiye,
cemiyete çok kvaml, çok intizaml, çok kontrollü ve çok olgun bir iç ve
d dengesi katlandrm bulunuyordu.
'
118Sâmiha Ap'erdi, l^citmayan Cim, stanbul: Kubbealt Neriyat, 2001, s. 93-94.
204
Sâmha Amerdi üe SIRRA YOLCULUK
" ...iman, iblâs ve a^kn dünyada tasarrufeden tek kudret
olduunu /// insanolu bir bilse, ne ni^ kalr ne kavga...
"
Sâmiha Ayverdi, Rahmet Kaps
205
Cemâlnur Sargut
Halk îçre Bir Âyineyim. Herkes Bakar Bir An Görür,
Her Ne Görür Kendi Yüzün, Ger Yahi, Ger YamanGörür. .
.
Ayverdi'ye göre taassup, "düünce ve duygunun kabuklap
katlamasdr. nsanolu, kendi kendini hapseden bu jandarma
kuvvetin elinden kurtulmadkça selâmete eremez." rfan
göümüzün bu büyük yldz taassuba ilikin bu tanmyla neyi
kastetmektedir, O'na göre, bu hale dûçâr olmamann ve olununca
kurtulmann çaresi nedir?
Efendim Sâmiha anne, taassubun islâm dünyasma sirayet etmi en
tehlikeli hastalk olduunu srarla \iirgulardi :
".. . Taassup, jalm\ dine musallat olmuj bir ruh hastal deildir.
ilim, iî^âfî bir fenomen iken, ilim mutaassplar vardr. Siyaset bir
temayül iken, politikada kindar ve mütecâvi\ bir taassup muhiti eksik
deildir."''^''
"Bünyesinde taassubayer olmayan islâm dininin etrafna, kim, ne için,
ne raman ve ne sebeple kabuk çeke çeke öf^ügörünme^ hale getirmitir?
Bugün, islam müctehid ve ulemâsna, o gün, bu gün katlasp, cevheri
görünme":^ hale gelmi kabuu krmak bir iman borcu olsa gerek. .
.
(...) islam dini, en kestirme, en aydnlk hayatyolu olduu halde, bu
yolu çallar ve dikenlerle nasl da tkam, alp geçilme-:^ ve hergeçmek
isteyenin ayana birgünah dikeni batan, korkulu, sarp ve çorak hale
getirmii^ (...) Acaba, cehennem, ate, topu-:^ î^ebâm, günah, küfür
heyulalar ile âhir ^aman Peygamberini rencide edip utandran bir
ümmet olduumuzu ne î^manfark edecei^
Sâmiha A}^erdi, Millî Kültür Meseleleri ve Maârif Dâvam-:^, stanbul: Kubbealt
Neriyat, 2003, s. 111.
smet Binark, Sâmiha Ayverdi'nin Mektuptan, stanbul: Kubbealt Neriyat,
2002, s. 626.
206
Sâmiha Ay-verdi üe SIRRA YOLCULUK
'Samaîi klarken, kucana çkp oturan Yia^et-i Hasan 'la Ha^et-
i Hüseyin 'i yavaça diklerinden indirip nama^na devam edecek kadar
imanda hür ve geni olan Rfsûlullah 'in ümmeti, abus, müsamahas^ ve
sert olmaktan kurtulmak için, o kemiklemi d kabuu aceb, ne
raman kracaktr?
Day^dem Behire Emre Hanm, bundan uf^un seneler evvelylanck
olmutu. Bu hastala okutmak lâ^m... diyen bir tandk, gidip
MehmedAa Camiinin imamn getirmi.
Adamcaz okuma iini bitirip gitmee hazrlanrken, hastaln sâri
olmas sebebiyle, odada bulunan bir hanm, imam efendinin eline
kolonya vermek istemi. Fakat hoca efendi, sanki kendisine küfür
isnad edilmi gibi, telâ ve iddetle ellerim geri çekerek:
"stemem, istemem... Fransz sidii!" diyerek, kolonyaya eli
deerse dinden imandan çkacakm gibi yerinden frlayarak
merdivenlerden inip dan çkm.
Fakat bu taassubun, kendinden sonraki nesillerde, hatta kendi
î^ürriyetinde ba gösteren aksülâmeli de, kolonyaya el sün?/ek korkusu
kadar ha:^n.
öyle ki, î^avall imamam^n olunu, açt dükkânda, içki bayilii
yapacak bir derûnî sefalete düüren suçlu acaba kim ola?"
'
"unu da bilmeliyi:^ ki, bi^ taassup ehli indinde îdindik sayldmiî(^
gibi, dinsiî^ler ne-:(dinde de gericileri:^. Tevekkeli Müridim:
Dinli der dinsi:^ bi^e
Levm eder dinsi-:^ bi-:(i
Bi:i ne ondan bundan-:^
Hem de ondan bundan^
buyurmutur.
121Sâmiha Av'verdi, Rahmet Kaps, Ankara: Hülbe yaynlar, 1985, s. 230-231.
207
Cemâlnur Sargut
Çok ükür bi-:^ hu cühelann ürkütmeleri ile ne ibadetten, ne de
ibadethanelerden uf^aklaacaklardamf^. Fakat iman suyundan mahrum
olarak yetimekte bulunan gençlii, daha filizlenirken e^p, meyve ve
mahsul vermesinin önüne geçenler, ite bu at^n taassup esbabdr.
A.caba Allah indinde yüklendikleri vebal ve mes'uliyet yükünü hiç
düünüp kahrlanmaklarm?
Onlan, kendi kendilerini haps ettikleri, baörtüsü, uî^un etek, altn di,
sinema, radyo, televi^on ^ndanndan kurtaracak bir tevhid sahibinin,
bir müctehidin, ilahfillah gürleyecek bülend âvâî^ nerede?
A.gacn kendi içinden hasl olan kurt gibi, din aacnn hastal olan
taassubun da, bu mübarek bünyeyi için için kemirdiini, o gâfilgüruha
baka kim anlatabilir?"
lhan Ayverdi, Nezihe Araz, Safiye Erol, Sofi Huri, Mekûre Sargut,
Müjgân Cumhur, Mustafa Tahrah, Agâh Oktay Güner, Ergun Göze
ve daha nice yol arkada ve örencisi açsudan Sâmiha Ayverdi ne
ifâde eder?
lhan Ayverdi'nin gözlemini hatrlayahm :
"'Âbide ahsiyet' sö^nü ilk defa Sâmiha Ayverdi Hanmefendi'den
duymu, daha sonra çok ifadeli bulduum bu tâbirin enfa^la kendisine
yaktnfark etmitim.
Abide nasl ki bir olayn, birfikir ve düüncenin bütün özelliklerini
aksettiren, onun timsali durumunda olan asrlarn ötesinde kalacak
deerdeki eser ise, cemiyetteki âbide ahsiyetler de o cemiyete ait
özellikleri bihakkn temsil eden çok cepheli büyüklerdir.
"
Efendim, Lale Müldür bir iirinde diyor ya, ''onlar birbirinden gelen bir
soydur."
Kenan Rifâî'nin bir baka Hak â, Nezihe Araz hanmefendi ise
O'nu öyle anlatr :
Sâmiha A)^erdi, Rahmet Kaps, Ankara: Hülbe yaynlar, 1985, s. 233-234.
lhan A5rverdi, Sâmiha Ayverdi Bibliyografyas, s. IX.
208
Sâmiha Ayverdi üe SIREA YOLCULUK
"Türünde tek, yerine konulacak ikinci bir örnei olmayan, istanbul'u
son nefesine kadar ya§am§ ve son nefesine kadar inand ilkeler adna
kalemini elinden brakmam bir istanbullu. O belki de bir anlamda,
kaybettiimi-:^ eski istanbul'un son kalesiydi
inanana katlmayanlar, sahiplendii deerler sistemini tartanlar
çkabilir, eski bulan, yeni bulan, ksas onun hakknda pyle ya da
böylefikiryüriitenler olabilir. Elbette olacaktr.
Bu çeitli davranij biçimleri çif^i üstü her insan için sö-:^ konusudur.
A.ma hava ne olursa olsun, onun fmdi eripnij olduu noktay
dei^tireme:^. Sâmiha Ayverdi Hanmefendi'den sö:^ ediyorum. Deerli
yatlar ve düjünür..
O, gerçekten istanbul'u ö:(ünde toplam, stanbul medeniyetinin,
Türkçe'sinin, estetiinin, î^râfetinin canl bir temsilcisi olmu§, tasavvuf
felsefesini biryabama biçimi olarak içine sindirmi, ksas bütünlenmi
bir temsilci, bir 'eser-i stanbul'du.
insanlarn, devam edip diploma ald klâsik üniversiteleri gibi, formal
olmayan, kendine ö-:^ü, hayatn i^enginlejtiren ö^l üniversiteleri vardr.
Sâmiha Ayverdi, benim bu ö^el üniversitelerimden biri, bajta
gelenlerden biriydi.
Ben istanbul Türkçesi'ni ve anlamn, deerini, çok eskiyllarda ondan
örendim, istanbul sevgisi, istanbul'u sahiplenmenin ne demek
olduunu, bu uygarln ö^ünü, imbiklerden sü':<^il??ü^ ö^^etini
görebilmenin yolunu, yöntemini onunla yaladm, insan ilikilerindeki
inceliklerini, önemli noktalarn, düünme ve sürdürme kofullarn o
üniversitede tartcm, seminerleryaptm, te^^eryaptm. Sanyorum onun
ilkeleri balamnda tandm, örendiim bir dünyay ondan bir kujak
sonra yalayan 'fikri hür-vicdan lür' bir insan olarak ki, o
üniversitenin de baî^ ilkesi buydu... Kendi dünyasna, kendi
terminolojisinin ve kendi kiiliinin ve kendi ifademle yorumlamakt.
Bu bir kiilik çahamasiydi aslnda. Sâmiha Ayverdi 'nin topluma
önerdii bütün ilkeler, güncellikler, kendinden sonraki kucaklarn içinde
bulunduu kofullara göre ve onlarn kullandklar kavramlarla yeniden
yorumlanacakt. Mevlânâ'ya ulanmann yollan gibi, yenilenecek,
yeniden ve yeniden tartlacakt. Bu, ^or biryöntemdi, ama doru olan
buydu. Ben kendi inancmda olay böyle yon4mluyorum.
209
Cemâlnur Sargut
Onun kiisel enginlikleri, nitelikleri, ö^llikleri ü^rinde durmuyorum.
imdi elimimde kalan kitaplardr, eserleridir, yetitirdikleridir. V^e
onun deyimiyle söylüyorum: Düjünceni^ inancn^ amacn-:^ ne olursa
olsun, yazklan kulaçlaya kulaçlaya bitirilemeyecek bir derya gibidir.
Onun eserlerinde insan Niyâ^ Msri'nin dedii gibi: "Halk içre bir
âyineyitn. Herkes bakar bir an görür. Her ne görür kendi
yüzün. Geryahi, geryaman görür. "
Evet öyle. Herkes o aynada ancak kendinigörür.'^^^
Sâmiha Hanm, 1960'lann ikinci yarsnda neden, Misyonerlik
Karsnda Türldy^yi yazma ihtiyac duymutur? Bu eser, bizi
hangi dikkatin içine çeker? Ayverdi'nin meseleye bak biçimi
nasldr? Sorunu nasl tahlil eder ve çözümler önerir?
Ayverdi, misyonerlere yazd, 13 Temmuz 1967, tarihli son
mektubunda öyle der :
"Gene junu söylemem doru olur ki, beni bu mücâdeleye sevk eden,
tekilât ve anlaypni':^n, benim imanma tecâvü^ etmij olmasdr. .
.
Mektubunuza, bir papaan e^eralii ile tekrarladm^ /// gülünç
cümle dmnaks^n yer almaktadr: 'Siz, bir laldkat araycsnz,
sualleriniz bizi alâkalandryor. Müküllerinize cevap
vereceiz. ' tar^nda sö^er söylüyorsunuz
Sanki: 'Hrisdyan dinine intisabm gecikmiti. Artk aklmbama aldm, davetinize icabet ettim, geliyorum' deminim gibi,
beni sual sorucu, kendini^ de o mükülleri halledid pofunda
gösteriyorsunuz
Görüyorum ki, misyoner tekilâtfark ve temyi^ kabiliyetini kaybetmi
veya hiç ona sahip olmadndan, kendisini dünyaya tepeden bakmak
imtiyaz ^^ selâhiyetine sahip sanyor.
Nezihe Araz, , "Meydan gazetesi, Kadn Gözüyle köesi: ^4^/'^ Bir Ishnbuttu'
28.3.1993 tarihli yazs.
210
Sâmiha Ap-erdi üe SIRRA YOLCULUK
Tekrar edeyim: Siî^e imdiye kadar hiçbir sual sormadm. Zira her
mükülümün cevabm Islâmiyette buldum, islâm dini, beni de cümle
âlemi de tatmin ve ihjâ edecek kudrettedir. Onun için bi^
Müslümanlar, bakalarnn imanlarna saldrmak suretiyle kendimi:^
teyid ve kabul ettirmek lüt^ûmunu duymay^. .
.
Aldatmann türlü ekilleri vardr. Durmadan tekrarladn:^ sevgi
laf^ bir maskedir. Altndaki gaye ise, îmanlar imha eden bombadan
farksiî^dr. .
.
slâm, vahdetin ta kendisidir. Çokluk görmesi birlik görmesine, birlik
görmesi de çokluk görmesine, mâni deildir. Kurân- Kerim: 'Allah,
domamtr, dourmamtr*. . . der. Halbuki Hai^ret-i isa'y
Allah 'in olu kabul eden Hristiyan inanc, bi^im kul ve peygamber
kabul ettiimi-:^ Ha^et-i isa'ya, insan sureti balam Allah na^nyla
bakar. Onun için de 'Baba, oul, Rûhü'1-Kuds' olarak üç ayn
buud arasnda ^k^ak çi^en Hristiyan akidesinin, vahdet hakknda
söyleyecek sö^üyoktur. .
.
Bifi Müslümanlar, Ha:^et-i isa'ya hürmet eder ve peygamber olarak
tann^ Hat^et-i Muhammed'den sonra eriat yürürlükten kalkmbir geçmi nebi olarak kendisine gösterdiimi-:^ saygnn snrlan içine
Hristiyanlk âlemi de girer. Hatta bakalarna î^aran olmayan her
türlü inanca ayn hürmeti gösteriri:^ Ama bu demek deildir ki,
haddini ve hakk ap imanmt^n üstüne yürüyenleri ho görür, ses
çkarmay:^. .
.
Kur'an'dan evvelki kitaplar birer küçük hülâsadr Onun için de
Musevilik ve iseviliin elinde ksmi hakikatler vardr. Halbuki islâm
bir bütündür ve gerçeklerin tamam ancak onda mevcuttur. .
.
islâm'n Peygamberinden önce hiç kimse bütün beeriyete âmil bir
haber getirememitir. Kur'an'dan önce hiçbir kitap bütün insanla
hitap edememitir. Haî^ret-i Muhammedu vahyi getiriyor:
'Ey insanlar, gerçekten ben hepiniz için Allah'n elçisiyim.*
(A'raf: 158)
211
Cemâlnur Sargut
Böylece yalm\ Kurandr ki muhtelif dinler arasndaki farklar ve
ayrlklar bertaraf edebilir. Dinlerin çokluu, birletiriri bir imann
vücudunu ^rûri klar. Bu iman, Müslümanlktr. .
.
Hat(ret-i Isdj 'Allah'm ve kurtarcm* olarak ebediyen kabul
etmiyeceime göre, benimle urajman^ beyhudedir. Bir kul olan
Peygambere A-llah diyecek kadar safdil deilim. Ben, A.llahn kulu ve
Ha^et-i Muhammed'in ümmetiyim, iki dünyada da Allah'm beni,
islâm'n erefinden mahrum eylemesin ve si^ üçlükte kalan
Hristiyanlan da Kur'an 'in nuru ile nurlandrsn. "'"^^
Bu durum Sâmiha A)^erdi'nin kalemini silâh gibi kullanarak onu
mücâdeleye sevk etmitir.
Ayverdi'nin Kenan Rifâî hazretleri dnda deer atfettii, okuduu,
zihinsel olarak beslendii kaynaklar nelerdir?
Yararland bir baka sultan bn Arabi'dir ki Sâmiha anne
eserlerinde onun anlalmas zor fakat son derece derin ve zevkli
kitaplarnn özetini bugünün ilmi ve lisanyla yorumlamtr.
Hz. Mevlânâ onun için, "Hakk'n islam alemine tebessümüdür ve
terbiyedlik ve öretialik evkini a§k, pir ve sanat hazinelerini çeitliyollardan
ve çeitli eserlerle beeriyete sunmuj ilâhî bir rahmettir."^^^
O Mevlânâ'da ve devrinin Mevlânâ's olan hocasndan topsuz
tüfeksiz, kansz klçsz irfan sava yapmay ve gelecek zamanlar
fethederek medeniyetler kurarak onlar abideletirmeyi örenmitir.
Mesnevî'yi çok iyi bildiini ve ondan yararlandm biliyoruz.
Mesnevi için unu söylemitir;
"Mesnevi ile felsefe ve iman kuru nat^ariyeler olmaktan çkarp
hayata mal etmij böylece deyaratc ve aksiyomu bir hüviyet bahsettii
tefekkürüne can vermitir. Ayn ^(amanda insan psikolojisini çok iyi
bilen Mevlânâ, didaktik kabul edilmi olmasna ramen birfikir ve
ismet Binark, Sâmiha Ayverdi Bibliyografyas, yt s. 82-85
Sâmiha Kyjtitâii, Ahide ahsiyetler, stanbul: Kubbeak Neriyat, 2006, s. 36.
212
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
mh liriinin apaçk beyân olan bu ahane ^hin ve vicdan
bereketinin bajina gü^el sanatlann tacn ^ydirmesini de bilmitir.'^^^
Dier etkilendii mutasavvflar Sadî ve eyh Galip'tir.
Sâmiha Ayverdi, eitim alannda hedefin okul saysn arttrmak ve
okur-yazarlk orann yükseltmek deil, çocuklara millî ve manevî
bir ruh kazandrmak olmas gerektiini savunur "Bizim de artk
millî romantizmimizi idrak etmemiz bir emr-i zarurîdir. Amma bu,
Ziya Gökâlp'in açt çr gibi, bulank bir ideoloji devresinin kof
hayali olmamahdr" der. Buradan yola çkarsak, O'nun *millî
eitim' anlayna ilikin neler söylenebilir?
Sâmiha anne, ömrünü insana, onun yetkinlemesi için eitime
adam bir sultand. öyle diyordu :
'^Hayatim boyunca sis^e ne söylemem lâî^msa, frsat kaçrmadan,
söylemi bulunduumu zannediyorum. Amma, bir kere daha ksaca,
hayatn o temel vasflarn tekrar edeyim:
Dûr-endî olun. Basiretli, sabrl, haî^^ml, feragatli, temkinli, a:^mli,
insaniyetli, vefal, fedakâr olun!., iyilikleri unutmayn, kötülüklerin
üstünde durmayn. Kin gütmeyin, asla sebepler endiesi ile intikam gibi
küçültücü hislere ^ebün olmayn. Yilini^en geldii kadar herkesle iyi
geçinmeye ve etrafnzayardma olmaya bakn!.. Bir bakasnafaydal
olabilmek Allah 'in kullarna verdii ihsanlann en büyüüdür. Hülâsa,
iki dünyada da geçer akçe ahlâk- hamide sahibi olmak, vatana ve
imana hikmet etmektir.
A^iz evlâtlar! Bilin ki Allah'tan gayn her ey fânidir. Bugün var,
yann yok olacak geçici deerler için, Hakk 'in n^âs dndaki ilere
heves ve rabet etmeyin. Zira sonu hüsran ve nedamet olur. (. ..)
Himmeti ve hikmeti bakalanndan beklemeyin. Bakalarnnyükünü
çekin, fakat si^ kimseyeyük olmayn. Çünkü bi^e bâr olmak deilyâr
olmak düer.
Sâmiha A)^^erdi, Sâmiha A\-verdi, Abide ahsiyetler, stanbul: Kubbealü
Neriyâü, 2006, s. 36.
213
Cemâlnur Sargut
Bedel ödemedikçe, hiçbir jey satn alnma-:^ Si^ de etrafmda yardm,
efkat ve sevgi bedeli vermek suretiyle, sayg, alâka ve dostluk
ka^nabilirsini^
Krmamak, krlmamak ve Hak namna dost olanlardan §a§mamak
saadetli insann kândr. (. ..)
^^Z ^^^dtlarl imdiye kadar her ne söyledimse, hep si^n iyiliini^ için
söyledim. ln§aallah, her iki âlemde de yü^^nü-:^ ak edecek yoldan
ayrlma^ huzurlu ve dü^nli insanlar kafilesinden olur, etrafnzla da
doruluunu-:(U sirayet ettirirsiniz
Her hususta Allah yardmcm^ olsun, nefsini-^n errinden korusun,
gaflet ve dalâlete düürmesin. Cenab- Hak dorularn yardmcsdr
vesselam.
Hepini^ A.llahmn birliine emânet ediyorum.JLIZ
Sâmiha Ayverdi biliyordu ki, "Mânevi nafakadan, ruh salndan ve her
türlü millî ve insanî deerlerden mahrum olarakyetipirdiimi^ nesiller, vicdan,
ahlâk, va^e, mes'ûliyet, vatan ve iman juûrundan bo§ olarak hayata
atlyorlar."^^^ O halde Türk gençliini kendi kendine kar mes'ûliyet
duyacak ve hesap verecek bir sevgi, bir fazilet, ahlâk ve îmân âbidesi
halinde yetitirmek bir kurtulu sava, bir beka ve devam
teminâtdr.." Bu gerçei görmütü. Ve u hedefe kilitienmiti:
"u halde onu eitmek, evvela imanl, ahlâkl ve gayesinin §uûruna
varm bir gerçek münevverler ordusu yetitirmekle mümkün olur,
kanaatindeyiz'^^^
***
Bir anlatmnzda öyle diyorsunuz : "Sâmiha Ayverdi hocas
Ken'an Rifâî ile ilgili bilgi vermek için uzun bir metin hazrlamlar,
hocamz bu metni görünce yrtm ve demi ki; "Sâmiha, söyle ki
128 '
ismet Binark, Sâmiha Ayverdi bibliyografyas, s. 82.
Sâmiha Ajvetâi, Abide ahsiyetler, stanbul: Kubbealü Neriyat, 1976, s. 39.
Sâmiha A^-verdi, Millf MaârifMeseleleri ve Maârif Dâvam-::^, 2003, s. 161.
Sâmiha A)^erdi, Millî MaârifMes'ekleri ve MaârifDâvâm:(, 2003, s. 96.
214
Sâmiha A>'verdi Ue SIRRA YOLCULUK
benim hocam bir hiçtir." Bunu açar msnz? Hiç(lik) nedir? Kâmil
insanlar için 'tevâzû' ne anlama gelir? Hiç olmak hep olmak mdr?Sâmiha Ayverdi'yi bu açdan nasl deerlendirmek gerekir?
Bu bü}^ük srr da yine kendi dilinden dinleyelim :
"A.khma bakyorum; idrâkime bakyorum; yüî^üme ellerime
bakyorum, hepsinigeri vereceimgün geliyor, diyorum.
Yaknda, pek yaknda, vücudum mahfa^s açlp içindekiler
dalacak, idrâkim sönecek, kuvvetlerim, âletlerin duracak ve bana
'öldü!' diyecekler. Zaten sen bunlar bana verirken geri alacan
söylemitin sevgilim. Onun için ne esef ediyorum, ne de ikâyetçiyim.
A.ma bu varl giî^lice ihya ederken ec:(â ve âî(âdan mahrum edildiim
an da, gene benimle beraber olacan vaad eden sensin. Unutmadn
deil mi?
imdi yü:(ümü herkes görüyor, sesimi herkes duyuyor. O ^aman
görülmedik bir cihanda seninle sefer ederken, sâde ben onlan göreceim,
sâde ben onlan duyacam. Evet arkamdan 'öldü!* diye alayp
haykracaklar. Cann sana verenin ölmediini ben onlara nasl
anlataym sevgilim, söyle nasl anlataym?"
Hiç olmak her ey olmak demektir. Nafile olan, var olmayan
nefsinin hiçliini idrâk eden kii ruhuyla ortaya çkar ki bu da ebedî
olmak demektir.
Derviin biri bir kaymakamn makamna gelmi. Birçok kii ile
birlikte kaymakam beklemeye balam. Kaymakam içeri girmi.
Herkes ayaa kalkm, dervi ibâdetle megul olduu ve içeri gireni
görmedii için ayaa kalkmam. Kaymakam buna çok kzm, "Sen!
Orada oturan kalk! Beni görmedin mi?" diye barm. Dervi "öî(ür
dilerim efendim kim olduunuzu bilemedim afedersini-:^" diyince "ey gafil ben
kaymakamm, bekli ilerde vali olacam! Hatta barbakan ya da
cumhurbakan bile olabilirim!" diye kükremi. Dervi gülümseyerek
"sonra efendim?" demi, kaymakam daha joiksek bir makam
Sâmiha A)^'erdi, Yolcu, Nereye Gidiyorsun, stanbul: Kubbeak Neriyat, 1997,
s. 170
215
Cemâlnur Sargut
bulamaynca "ee, sonra hiçi" demi. Dervi ''i§te ben o hiçim efendim onun
için kalkmadm" dç^vm.
• Ayverdi, "Mabette Bir Gece"de 'ak' nasl anlatr, nasü
anlamlandnr? Eserde geçen, "Gönlüm, sevdiimin aknakarargâh olalberi gece ile gündüz seçecek iktidarm kalmad.
Görmüyor musunuz, onun ak satveti, deil yalnz beni, cihan
ulesine batrd. Güneler, aylar, yldzlar hep, bu ziyadan
aydnlanmtr." fâdesini nasü yorumlamak gerekir?
Ak öyle bir sarholuktur ki, insanda vücut kayd brakmaz.
Sevdiinden baka düüncesi kalmaz. Sevdiinden bakasnkonuurken dili ksahr, sevdiini anlatrken dili uzar. Dünya batsa
umurunda olmaz. Sevdiimi herkes sevsin, diye düünür. Sâmiha
anne bu ak yaam bir insandr. Önce ak ikide sonra birde idrâk
etmitir. Mabette Bir Gece 'de bir cümlenin birinci ksm iki olduu,
ikinci ksm bir olduu devredir. Bu anlatm Fâtiha'nn yalnn^ sana
ibadet ederim"de\d ksmyla ikilik akndan, "sendenjardm isterim"dek
birlie dönümesi gibidir.
216
Sâmiha Ay-verdi üe SIRRA YOLCULUK
''...insanlar sevelim ve onlara sevenin icap ettirdii
lûtfu, merhameti, efkati ve dostluu gösterelim...."
Sâmiha Ayverdi, Hâtralarla Babaa
217
Cemâlnur Sargut
Sâmiha Anne Hayret nsanyd. .
.
Vusufcul^takiy "Adn sordular. Söyledim. "Tanmyoruz, kimmio?" dediler. Az kald perdeyi çekip seni onlara gösterecektim; fakat
ihtiyatkâr olmay gene senden örendiim için vazgeçtim ve
düündüm ki, gösterseydim de göremeyeceklerdi; zîra perdelerin
kalkt ezel gününde onlar seni görmülerden olsalard, imdi
burada, "Tanmyoruz," demezler ve demir asâ demir çark, bu,
kâinatn tek görülecek görülmemiini arar ve bulurlard." fâdesi
hangi srr anlatmaktadr?
Hz. Ali'nin "perdem kalksayd bu âlemde hana kaç kip iman ediyorsayine
ayn kipler beni tanrd" buyurmas ve "ben geleceimden deilgeçmiimden
korkarm" demesi her eyin ezelde planlandn, o âlemde kör
olamn bu âlemde de kör olduunu, her eyin bu dünyada sadece
hatrlandn anlatyor.
Bu ezelî ahdimizin hatrlanmasdr. Ben sizin Rabbiniz deil miyim?
sorusunu bu âlemde hatrlamak ezelde Allah'tan geldiimize ve
gene ona varacamza halktaki Hakk' görerek ahit olmaktr.
Sâmiha anne tenzih üe tebih arasnda yaamtr. Dolaysyla O,
Allah'n hiçbir zaman idrâk edilemeyecek sonsuzluuna duyduu
hayranlkla ak yaamtr. Ayn zamanda hocasnn hakikatinde
bulduu mânâya duyduu akla da tebihin mânâsn idrâk etmitir.
anshyd çünkü kendisine zât anlatan, zât tam manâsyla gösteren
ahlâk- Muhammedi ve hakîkat-i Muhammedi sahibi bir hocas
vard. Ve ona kendinin bile bir köprü olduunu peygamberdeki
teceUinin hakikat-i Muhammedi olduunu ama onun ötesinde hiç
idrâk edemeyeceimiz bir sonsuzluk olduunu öretti, ite bu
sonsuzluun yüce gücü, bizi her an koruyuu ve her yerdeki tecellisi
insann hayretini arttrr. Zaten Sâmiha anne de hayret insanyd. Ohalde o hem ahadiyetteki sonsuz birlie hem de vahdaniyetteki
çokluun birliine iman eder. Hem dünya mülkündeki farkllklara
hürmet eder. Hem kâmil insanda bütün bu âlemlerin toplandm
görür ve önünde diz çöker. Hattâ secde eder.
218
Sâmiha A^^erdi üe SIRRA YOLCULUK
Sâmiha Ayverdi'nin, "bugün sensizlie tahammülüm yok, beni
kendimden geçir, sarho et." ifâdesindeki 'sarholuk'tan neyi
anlamak gerekir? bn Fârid'in, 'biz sarho iken henüz üzüm
yaratlmam' ve Hz. Mevlânâ'nn, *üzüm sarholuu deil benim
sarholuum/benim sarholuumun sonu yok' ifadeleriyle bu nasl
teUf edilebilir? Bizim geleneksel iirimizdeki meyhane sembolizmi
açsndan bakldnda, meyhane, mey, kadeh, sâkî gibi kavramlar
neyi îmâ eder? Sâmiha Ayverdi'nin eserlerinde bu sembolizm nasl
açmlanabilir?
Burada, "Beni Allah akyla sarho et ki dünyann sknt ve belâlarna
dayanabileyim, ikigörmekten kurtulaym" ri\2S\2.^\ vardr.
Sâmiha Ayverdi'nin bahsettii sarholuk ezeli bir sarholuktur. Yani
"belî" dedii o ezel âleminden gelen bir sarholuktur. Onun için
henüz üzüm yaraülmam olduundan o âlemin sarholuunu tadan
insan için üzümün sarholuu sonsuz zevkin yannda sanki
zevksizlik gibidir. Mânâ sarholuunu yaayan insanlar geçici
sarholuklara takhp kalmazlar. Buradaki sarholuk Mevlânâ'nn
anlatt sarholuktur. Mevlânâ arab Allah akn anlatmak için
kullanmtr. Onun arab üzümden deil aktan yaplm bir
araptr ve ezelden gelen bir araptr.
Meyhane tasavvuf! açdan tekkeyi anlaür. Meyhanedeki yani
tekkedeki mey, Kevser arabdr. Sâkî mürittir, müridin gelenlere
sunduu Allah hakikatinin yani hakikat-i Muhammedi'nin idrâkini
salayan ak arabdr. Kadeh, o mânânn, beUi söz kahplar içinde
insana sunulmasdr.
"Dua mahalli" deil, "ak oca" olmak ne anlama gelir? Ayverdi,
bununla neyi kastetmektedir?
Ay\^erdi tekkeyi Mevlânâ'nn "Cuma mescidi degili'^ bi^ insanlk
mescidiyi^' dedii gibi idrâk eder zira Cuma mescidi duâ ve ibâdet
yeridir. nsanlk mescidi ise insanln Allah akyla yanp ibâdetini
ak yolculuu halinde yapt yerdir. Sâmiha annenin tekke anlay
illâ ki bir evin içerisine oturup Allah Allah demek deil, ak her
yerde yaamaktr. Bu demek deildir ki Sâmiha anne ibâdete deer
219
Cemâlnur Sargut
vermiyor. O, ibâdeti bir ak yolculuu gibi yapü için ibâdetin
mânâs aça çkar, çünkü ibâdet Allah'la iliki kurmak demektir.
Ayverdi'nin 'küçük kz'a yapt u sesleni nasl yorumlanabilir,
ak kitabndan kast nedir: "Mektebe baladn gün, hocan ilk iolarak sana harfleri öretmiti. Az sonra bu örendiin harfleri
birbirine çatma temrinleri yaptn ve böylece keUmeler meydana
çkt. Sonra bunlar sraladn ve ibare oldu. Böylece de okumaysöktün. Artk büyüdün, mektep bitti. imdi yeni bir dershaneden
içeri giriyorsun. Ben de sana ilk i, bu kitapsz kalemsiz kazanlan
iknin ba harflerini öreteyim: Gülümseme ve utanma. te yavrum
bunlar, ak kitabnn ilk harfleridir."
Gülümseme halkta Hakk görmek demektir. Utanma ise sevgilisinin
her an kendini seyrettiini idrâk etmektir. Hocas Ken'an Rifâî'nin
dedii gibi gülümseme, insan ha^^andan ayran en bü^oik özelliktir.
Utanma ise Allah'tan korkmamn balangcdr. Ama bu korku,
Ayverdi'nin kitaplarnda anlatt gibi sevgilinin ilgisini kaybetme
korkusudur, Sâmiha anne utanma, korkma ve ar etmeyi anlatyor.
Çünkü Peygamberin dedii gibi "Allah'tan en çok korkan onu en çok
tanyan ve bilendir"
Sâmiha anne Allah'dan korkanlardand. Ama onun için Allah, çok
sevgüi dosm, yeeni, sevgili arkada Semiha Cemal'in dedii gibi "lâ
ilahe illâ a§k "tr.
"Bana, 'söyle' deme. Bugün susmak istiyorum. Sözlerimi
gönlümün knna sakladm; söyle, diye üstüme varma."daki
'sükût'u bir iletiim ortam, bir haberleme alan olarak nasl
deerlendirirsiniz? Hikmetin dilinin sembol ve sükût olduunusöyleyenler ne demek istemektedirler?
Mevlânâ'mn Fîhi Mâfih 'deki sözü çok önemlidir. "Ben dervi olurken
önce münâkaay, sonra münâ^raj terk ettim. Sonra sustum.
"
insan sulukta çeitli merhaleler yaar. Önce akn cünûn devresinde
münakaa eder. Akn anlatmak ister. Akn söyler. Aknsavunur. Ama daha sonra ilme'l-yakinden ayne'l-yakîne geçtii
220
Sâmiha Aj'verdi ile SIRRA YOLCULUK
zaman "Ene'I-Hakk" âiye bard bir devre gelir. Hâlâ söylemekte
devam etmektedir ama artik kendinden kendine barmaktadr halka
deil. Fakat Hakke'l-yakîn olup da denizin içinde yok olduuzaman, her yer deniz kesilmitir. Arük konuacak kimse
kalmamtr, teklik vardr.
Mürîd-i kâmiller karsndakinin gönüllerinin casusudur, sözü
buradan anlaür. Sâmiha anne susabilir. Çünkü o karsndakini
görür. Onun isteine göre konuur ya da susard. Bazen susmas
konumasndan çok daha tesirliydi. Çünkü hâli tavr, davramoturuu, gülümsemesi hattâ gözünü yere indirii bile karsndakiüzerinde tesir yaratird. Evet onun hikmet dili sembolleriydi ve
bazen de sükûtuydu. O bakmdan Sâmiha anne konumaktan çok
yazd. Çounlukla da sükût etti.
"Günümüz hanmlan Osmanb kadnnn gördüü sayg ve sevgiyi
görmüyor. Peki o Osmanb kadnna karhk neyini kaybetmi. Neyi
eksik?" diye soran Ayverdi'nin sorusunu, yine O'nun düünceleriyle
nasl cevaplayabiliriz?
Nasl görsün ki, bugün batl kadn hüviyetine hüründük. drâkimizi,
irfanmz, hizmetimizi arttrmak yerine karmzdakileri sorgulayan,
sevmekten utanan, beenilmek için her türlü rezillie katlanan
diiler hâline dönütük. Katlanma, millete vatana ballk, gayret,
insaniyet ve tevazu gibi vasflarmz kaybettik. Öretimi eitim
zannettik. ükredelim ki Anadolu'da kadn hâlâ aym...
221
Gönül Annesinin Nur'u
Gönül Annesinin Nur'u. .
.
Cemalnur Hoca
Otu^ küsur, h^h erkekli snfa girip hepsine föyle bir gö\ att
flaman, her birinin, a§ag yukan kendi yadnda deilse bile, ona yakn
bulunduunu görmütür. ^
Talebelerin, hoca olarak karclarna gelen genç hocaya nasl
davranacaklar hususunda bocalamamalar imkânsz. Zîra ipe sapa
uymayan tats^ davranrlarla yeni gelen hocalarn hrpalamak, artk
bir talebelik lüksü olal beri, yeni hocalarn incitmeye frsat
bulamadklarndan jajinrgibi oldular. A.mma neyapmallar ki, gerek
snfn gerek hocalarnn huturunu bozamayacaklard. Bozacaa da
benzememekteydiler.
Günün gençlii demek, târihî ve milli an'anesini unutarak mes'uliyet
tanmaz kontrolsüz bir kalabalk demektir. Öyle ki hocay
konuturmamak, taciz ^^^P hatta hakarete varan bir pervaszlkla
rahatsz ederek, onu baya gevezeliklerle bzâr etmek suretiyle ypratp
hocalk vazifesini yaptrmamay elence haline sokmay hüner ve bir
zekâ olduu zp^^^ ^^^ çileden çkarmay meziyet haline getirmi
bulunuyorlard.
A^mmâ ne çâre ki, bu ince ve z^rif olan genç kadn, nasl bir derûnî
tasarrufun iji ile talebelerineyaklaarak onlan teshir etmijti.
Cemalnur Hoca kimyagerdi. Bu snfa da kimya hocas olarak tâyin
edilmi bulunuyordu. O ne bir pedagog ne de bir psikolog idi. Ancak
insanolunun iç ve d§ güçlerini tek kuvvet olarak bütünletirmeyi,
dourtan kabiliyetli hüneri ile hoca olarak kürsüsüne çkm genç
kadn, bir sevgi maherinden z^bûr ederek, yeryüzüne insan sfat ile
suret bulmu müstesnalardan biri olmal idi. Talebeleri olarak
karsna çkanlara elindeki müfredatprogramnda gösterilen programa
göre ders verecekti. A.mma o kadarak bir teknik maddi malûmat
ynn vermek için u koskoca kürsüyü igal etmekyeter miydik
TU.
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Gençler arasnda, kimya ile baklan ho§ olmayan gençlerde olabilirdi.
jAncak Cemalnur hocann çocuk.lan arasnda, belki de bunlardan
küçümsenmeyecek kadar çok olanlar da olabilirdi. Fakat çalijiyor ve
hocalarn mahcup edecek laubalice tembellikten u^k kalmay da
becerebiliyorlard.
Genç hocann bildii /// idi ki, memleketin bir münevverler snfyetitirmesi ve vatann ölüm kalm olduunu bilerek, gençlii ona göre
eitmesi lâ^md. Yalniî^ Türk insanna deil, bütün benî beer için de
hakk hak olarak seçen ve erri de er olarak ondan kaçnan
münevverler kütlesi lât^md. Meselâ politikada, dâhili ve hârici
siyâsette, askerlikte, maârifte, iktisâdi hayatta, cemiyetin bütününde
hülâsa hayatn giriinde çknda, benlik ve ahsi menfaat girdabna
dümemi ihlasl, ahlâkl vefaî^let sahibi münevverleryetitirmek, her
hocann ibadet kadar ulvî vadesi idi.
Osmanl devleti ne vakit bir münevverler snf meydana getirerek,
adaleti, mîî(ân ortaya koyarak üstün birpolitika ahlâk ileyaamsa,
devletin îtibânngücünü ve kudretini o î^aman salamt.
A.ncak bütün varl gösteriten ve sahte münevverler snf üretmek gibi
ii ahsî çkarlar için dalavereleri ile gö^ boyamay marifet sayacak bir
sahte aydnlar kütlesi meydana getirmise, bu snf devletin salam
temellerini yerinden oynatarak yklmak tehlikesini ha^rlayanlardan
olmutu. Devletine cann feda edecek idealist aydn memleketin
piyasasndan çekilip, yerini ha^n bir ihtirasa terk edince vatan hyaneti
denen afedilme^günâhn arl altnda cehennemyolunu tutmu olur.
Osmanl devletinin kuruluunda, daha Osman Ga-:^ devrinden
balayarak, onu takip eden padiahlar arasnda da bir müavirlik
sistemi, padiahlarn mutlak denen selâhiyetlerine demokratça nüfü^
etmi ve bu kontrol sisteminde Osmanlln o hür demokratik ruhu
devam ettii müddetçe sürüp gitmitir.
111
Gönül Annesinin Nur'u
Ne var ki hükümdarn selâhyetni kontrol vadesi ile ie balamharekety asla salam bir demokrasi örnei olup kalmamtr. Nejaf(ik
ki bu gün de öyle...
Zira bu kontrol müessesesi; "Sen baarl deilsen, onun için
tezine çekil git, yerine ben gelip oturacam!" iddia ve hrs ile
mevcut otonteyi f^edelemek gayreti, devlete hayr yerine er getirecei,
bilmem nasl inkâr olunabilir'?
ahs hrs ile kendini devlete deil, devleti kendine bal görmenin
hastaldr ki bunlar aydn saymann hatâ olduunu nasl inkâr
etmek kabildir?
u halde bu anlayn esiri olmam aydnlarn mevkîlerinden, ahsî
çkarlarndan hattâ canlarndan korkmadan gerçei söylemi bir snf,
cemiyet hayatna kendilerinden ihlas aktarabilmise ne âlâ... A.ksi
halde onlardan devletefaydayerine î^arar beklenir. Hedefi kendi ikbâli,
istikbâli olan bir çeit muhalefeti ile kendi kendini de çevresini de
aldatmay ^evk haline sokmu olan sahte aydnlar, idarecileri îka^
edecekleriyerde tahrik eden hastalk bakterilerinden baka nedir ki?
Osmanl devleti ihtiam, aî^amet ve pâyânsiî^^ adalet anlay ile yayld
ülkelerde gösterecei nizâm sahip olduu adalet politikasn kurarken
târihî, millî ve manevî kültürü ile hamurlam münevver snfn
yardm ile meydana getirmitir. te bugün imdi buna her gamandan
daha muhtaç bulunuyorum
ite Cemalnur Hoca nn yetitirmek istedii aydnlar snf bu ihlas
sahibi gençlerdi. Bu genç kadnn hocalk anlaynn gayesi bu idi.
Nasl padiahlarn yan sra yer alm idealist âlimlerle velîler,
^samanlarnn ahlâk vefatletlerinin temsilcisi idiler, bu gün de o devrin
büyüklerine benden bir aydnlar snfna ihtiyaan sonsuzluunu ikrar
ederek sahtelerinden de kaçnmak gerekmedi mi?
Cemalnur Hoca, ukalâ bir kadn, vâi^ tutumlu bir nasihatç deildi.
Onun için de gençlere, sö-:(den t^âde; "te siz de benim gibi
olun!.. " demek isterdi.
224
Sâmiha Amerdi üe SIRRA YOLCULUK
Genç hoca, bir doktorun k-:^ idi. O öyle bir doktor idi ki
hastalarndan ald vi^te sembolik miktar ap/a^ ba^en o kadarn
kabul etmedikten ba§ka ilâçlarnn ücretini de kendi karclard.
Cemalnur hocann annesine gelince o jeryü-:^ünün fedâkârlktan ve
etrafna; "Gözün varsa Hak halktr, halk da Haktr" diyecek bir
seviyenin insan olduundan i§te ana ile baba tarafndan meî^et ve
fa^letle mayalanp beslenmijliinin sermâyesini talebelerine aktarmak
suretiyle, memleket toprana tohum saçmakta bulunuyordu.
Osmanl devletinin kurulup ve ^ahlanij devirlerinde bir medrese ve ilim
çatmas yoktu. "Kâfir îcâd" diye ilim ve tekniin sö^ülüünü
edenlere: "Sus, kâfir olacaksn!" diye a^n tkamay kimse
düünmedi. Amma gün oldu ki el yaî^s ile kitap üretmenin
müküllerini bir tarafa iterek matbaann bile karasna çkan taassup
hançeri o koskoca cihan devletiniyaralaya bereleye kanndan canndan
edercesine î^ayf düünenler de hep o münevver olmayan sahte aydnlarn
devlet otoritesine menfî çelme takmalarnn payn asla unutmamak
gerekme^ mi? I/te Cemalnur hoca gençlere; "limle ura, imanla da
tepime! Her ikisinin itigal sahalar ayn ayrdr. " demekteydi.
Aksi halde ne devlete ne de millete fayda oluturmak tasavvur dahi
edileme^ pe bu müstesna onurlu genç hoca, gençlerin uyuklamakta
olduklar millî, târihî ve derûnî heyecanlarn harekete geçirmek ve
ileriki ^amanlannyapa güçleri haline getirmek yolunda canm diine
takarak çalmak nasibini alm bir üstün eitimcidir.
Çok gençyanda evlenmi olduundan bir de olu bulunuyordu ki ksa
^aman içinde ve mev:(uumu:(un tamamen dnda olan aile hayatn
bozulmu olarak görmü bulunuyorum^ Bunun ne gibi bir sebebi
olduunu bilmesek de, bu yolda acele edilmesi düünülse bile, iin
kurcalanmasnn biî^e hiç defaydas bulunmamaktadr.
Cemalnur Hoca diyor ki: "Türkiye'de siyâsî otoritenin yansra,
onunla et-trnak olmu iman hayatn, cemiyetin târihî ve
millî karakterini inâ ederken ona adalet, fazilet, nizam ve
düzgünlük veren kuvvetin, bu müterek ve yekpârelenmi
sermaye olduu" keyfiyetiydi. Haktan baka hiç kimseye mesul
olmad anlayna sahip bulunanlarn, cesur, korkuum^ ve gerçekleri
225
Gönül Annesinin Nur'u
söylemekten çekinmemesi elbettejadrganama-^ I^te Cemalnur Hoca'da
talebelerim bu anlayla yetitirecek olursa memleketin güllük gülistan
olmas hiç de uf^ak saylma^.
Çevresine bir vicdan ve îman fedaisi olmann ha^^n veren bu genç
kadn tevkir etmenin kadirinasln unutmamam^gerekmektedir.
Sâmiha Ayverdi, Cemalnur Hoca, yaynlanmam makale
226
Sâmiha A\'verdi üe SIRRA YOLCULUK
Evlad Acs
Kimya hocas, genç ve gü:(el bir hanm tanmm. Anadan bahadanyana
da, dost evlâddr. Kejki onu benim gibi herkes tamyabilse. . . Zrâ bu
genç hanm, cemiyetin,yükünü aartan örnek bir öretmendir.
Öyle ki, deilyaln\ insanlara, kurda ku§a ve cans^ ':^nnettiimi^
bütünyaradlmijlara, hattâ ta§a topraa karp dahî vefasndan, efkat,
muhabbet ve scak alâkasndan cömertçe ikramda kusur eyleme^
Ijte müstesnalar kafilesine mensub bu tatl ve genç kadnn, vaktinden
evvel dünyâya getirdii bebei, ancak on gün yaladktan sonra, geldii
e^el âlemine doru tekrargeri gitti.
Genç anne, aylarca kendi vücûdunun bir parças olarak besledii
yavrusuna aaypyanmad olur mu?
Çocuu kaybetmemek için etrâfinn gösterdii tibbî gayret ve alâkaya o
da itirak etti. Zira tedbir de gene, insanoluna dü§en be§en vadeler
cümlesindendi. Deveyi baladktan sonra Hakka emânet etmek, bir
yüce emir olduuna göre, buyruun sahibinin tavsiyesine uymak
gerekme:^ mi idi?
Genç kadn, yavrusunun yalamas için, etrafnn tedbir ve gayretlerine
hissen ve aklen itirak etmenin beerî bir va-:^} olduunun uurunda
idi. Amma o, tedbîrimizde takdirin güldüünü de bilenlerdendi.
Neticede de, urap bertaraf etmek istediimiz^^ takdirin hükmü yerine
gelince, ona gönülden nî^â ve teslimiyet göstermek kadar, insanolunu
yüceletiren ne vardr?
Bir Allah velîsi olan anasnn rahle-i tedrisinde yetien genç öretmen
de, çocuunu ecelin elinden almak yolunda gereken her çâreye ba
vuranlarla beraber, heyecan çekti ise de, sonunda yavrusunu ilâhî
takdirin buyruuna teslim ederken, bilsek de bilmesek de, her olanda
bir ilâhî hikmet ve hayr bulunduunun uurunda olmas, onu, kadere
kar isyan çlklar atarak, içinin kararmasndan kurtarm ve
çevresini deperian etmekten alakoymutur.
111
Gönül Annesinin Nur'u
Yaknlanna olduu kadar, talebelerine ve temas eyledii herkese
daarcndaki sevgi ve güllükten pay datan hu örnek genç kadn,
sayg ile selâmlamann, onu tanyanlar kadar tanmayanlara da dü§en,
bir ükran ve hayranlk borcu olduuna inanyorum.
Sâmiha Ayverdi, Rahmet Kaps
Sâmiha Ay\'erdi, Kbnet Kaps, Ankara: Hülbe yavnnlan, 1985, s. 201-202.
228
Sâmiha Ay'verdi üe SIRRA YOLCULUK
Hakknda Yazlanlar
Yusufçuk : Aynann Öteki Yanma Sçrayan Bir Dü Yazs
Enis Batur
"1940 'da Yakup Kadri'nin, 1946'da Sâmiha Ayverdi'nin,
jaymladklan kitaplann altbajhna 'nesirler' nitelemesini
yerletirmeyi seçmeleri, onlarn Edebiyat alannda hem düündüklerinin
bir göstergesi, hem de arayp içinde olduklarnn bir kant. Ayn'malzeme')//?, iki yaî^ar da, öyküler yakabilir, roman kurmaya
yönelebilirlerdi jüphesi^. Öyle yapmamlar. Egemen ya^ türlerinden
birinin kalbna yakmak istediklerini sokmaktansa, farkl ya^
denemelerine girilmiler. Yusufçuk 'da ve Okun Ucundan 'dayeralan
metinler, birkaç ya^ türünün arasnda kalmij metinler. Anlat
ögeleriyle deneme öelerini buluturan, sk sk mensur jürin özelliklerine
açlan birya^ karjim^a çkyor, iki kitapta da.
Hüdâinâbit yaklamlar, iki çi^i diji örnek mi, deil Türk Edebiyat
balamnda, soyaacnn XIX.yü^l sonuna, Hâlid Ziyâ'mn düî^a:^
iirlerine dek uratabilir, ardndan da Mehmet Kûufun Siyah
nciler 'ine geçebiliri^. Bat edebiyatna gelince, özellikle Baudelaire 'in
Spleen 'inden balayarak modemya^'nn buyolu açtn, gelitirdiini
biliyoru^ Yakup Kadri de, Ayverdi de, hiç §üphe yok ki, Gide'in
recit'lerini, sotie'lerini okumulard.
Türk Edebiyatnn XX. yüzyl boyunca geçirdii evrimi, katettii
evrelerin bir çözümlemesiniyapmak için bavurulabilecekyollardan bin,
anayaptlann incelemesinden geçer. Kendi payma, o yolu öteki uçtaki
bir gelinimi yakn gözlükle ek alarak bütünlemek önemli görünüyor
bana. Hangi metinler, hangi uç araylar temsil etmitir?
Nâ^m'n çkdndan 1950 kuja öykücülerinin ve II. Yeni iirinin
devreye girdii 1955
'e kadar geçen süre içinde, bütünya^n türlerinde
yenilikçi araylarn önemli pay tuttuunu görüyoruz^ Nesir yaksçerçevesindeki gelinmelerde, kimi örnekler snrlann arlandngösteriyor: Asaf Halet Çelebi'nin kimi dü^aî^ metinlerini, Neap
Fât^l'n Birkaç Hikâye, Birkaç TahliVini, Abidin Dino'nun
229
Hakknda Yazlanlar Enis Batur
1938-43 arasyan metinlerden birkaçn (sökelimi Kehânef\
Iklara Vedâ"y), Sait Faik'ten ve Hisardan parçalan bir gün
yanyana getirmek isterim: O örnekler, bankalar, Türkja^annn hangi
sanclarla yolunu açma çabas verdiinin ipuçlarn tapmakla kalmaî^:
Bir sonraki kucan bayra devrald noktalan da gösterir.
Yusufçuksun ve Okun Ucundan 'in metinleri, nairin anlat
ekseninde allagelmii orlama ediklerini bir bir karpm^a çkanyor.
Ikiya^ar da, 'ben' ile 'anlatc ben' arasnda deiik mesafe ayarlan
yapyorlar. Bir yönüyle mensur iirin bölgesine giriyorlar; bir bajka
yönde, 'deneme'^//? türevi saylabilecek bir alana açlyorlar. Yakup
Kadri günlüün, mektubun, afori^mann olanaklann seferber ederek,
kaygan bir t^eminde eklemli bir ya^ tekniinin pekine düzüyor.
Seslenen, söylemen, kendi kendisiyle konujan bir üslûp. Sâmiha
Ayverdi'de organik bütünlük kaygs ar basyor. Yusufçuk'da da
seslenme, söyleçme eilimi belirgin gerçi; ama, diyalog sanki aynann
karasnda gerçeklejiyor. Yer yer, aynann öteki yanna da sçrayan bir
düç yaî^s.
Bugün, kimler okuyor bu iki kitab, bilemiyorum. Birkaç edebiyat
'hasta'j"/, bir iki aratrmac dijinda, yaln^^a mifredat kurbanlanna
ve 'cephe' okurlanna terkedilmi§lerse, gerçekten aanas haldeyi^
demektir. Yanmyü^l akn bir süre önceya^lmij bu ikiyaptn, dil
ve üslûp açsndan eskimiç yanlannn olmas, bu unutuluun kesinkes
açklamas deildir: Yusufçuk ve Okun Ucundan hâlâ derin, dolgun,
sürükleyiciyaptlar. Bemanos'un, Malaparte'nin, Hamsun'un eskimi
yanlan yoktur diyebilir miyi^? Onlan yaln^ kendi ülkelerinde,
dillerinde dikkate alnan yakarlar olarak göremeyip her ülkede, dilde
okurlan vardr.
Gününe, güncelliine skan bir kültür ortam hem iî^leyiciyi, hem
yaratcy tknefes klar. Ya^dklanm i^eyenler, benim ne pahasna
olursa olsun kendi edebiyatmv:^n tutsaklatnlm okuru klnmamdiklendiimi anmsayacaklardr: 'Bugünün genç okuruna
Hüseyin Rahmi yerine Calvino'yu sâlli veririm' cümlesini
kuran ve imek toplamaya râ-:^ olan benim sonuçta, bir bakas deil
Yusufçuk ve Okun Ucundan ile ilgili yaklamm bu nedenle
çelikili bulanlar çkacaktr. Katlmyorum o görüe: yi kitap
230
Sâmiha Avverdi üe SIRRA YOLCULUK
Fitan'daysa ona ulaplmah diyorum, i§e humumut^un dibinden
ba§lamak eyann mant deil mi?
Sorun da burada ya: Bumumuîiun dibindeki iyi kitaplar nasl
görecei-:^? Hepimiî^ birergergedan kadar hipermetrop klnmadk m?
Çökmü bir eitim dü-^ni, ekran(lar)a mhlanm bir ev yaants,
üründen mal ayramayan bir 'rehber-ortam' üstümü-:^ kör fanus
gibigeçirildi.
Okuma lâmbam-^n altna hangi kitaplan seçeceimi^ temel bir okur
hakk saymaly^
Hak vermiyorsam^ hak verilsin diye daha çok beklersini-:^."
231
Hakknda Yazlanlar Selim leri
Sâmiha Ayverdi'nin stanbuFu
Selim leri
Sâmiha Ayverdi'den sö\ açarken, tarih, an, roman yaftan mdiyecei^ Öyküler, dü^a^ jiirler kaleme getirmi. Mektuplar,
makaleler, günügününe tutulmu konulma, görülme notlan.
stanbul Geceleri'nin bendeki basks 1971 tarihini tapyor. Eserin
ikinci basks. Ama ben, istanbul Geceleri 'ni, 1971 'den epey sonra
okudum. 1980 'lerde Ne^he Arat^ salk vermipi.
Nihad Sami Banarl, ö^lü giri§yansnda, 'Hakikat udur ki, bize
bizi tantp sevdirecek böyle kitaplara ihtiyacmz çoktur*
diyor.
Bununla birlikte, istanbul Geceleri soyundan eserlerin çokça
ya^labilecei kansnda deilim. Tpk BogaziçVnde Tarih gibi.
Bana sorarsam^ BogaziçVnde Tarih; hangi çapta ve deerde olursa
olsun, bir 'benzer'/ ancak 'taklit' olacak kitaplardan. Bütünüyle
yarata, kijisel bir duyulun, dü§ünü§ün verimi. Tpk istanbul
Geceleri gibi.
brahim Efendi Kona roman m, monografi mi? Karar vermek güç.
Ayverdi'nin eserlerinin hepsinde tarih, roman ve an iç içe. Deneme
yandnda bile. Sonra gönül eitiminin köklü iteleri. Ya^rlkyaamboyunca süren 'yerlilik' aray, tutkusu.
Eserlerinde, çadalarndan hayli farkl bir tutumu seçerek, dinin,
inancn geni yelpazesine eildi. Bir yandan da bana^a ödünsüt^ce
kar çkt. Yolcu Nereye Gidiyorsun? (1944), Mesihpaa
mam (1948) gibi romanlar, ondoku^uncu yü^ldan yirminci
yüzylla geçite, Müslüman Türk insannn duyarlklar, ruh
sarsntlar, endieleriyleyüklüdür.
Yolcu Nereye Gidiyorsun, ikinci Merutiyet döneminde istanbul
yaamasna yer veriyordu. Ortaoyununu, meddah Ayverdi 'den
okursam^ farklyaklam saptarsmt^: Hep bir son nokta, hep yitip
232
Sâmiha Awerdi üe SIRRA YOLCULUK
gidi. Bu romanda, Tanhun Cemil Bey'in ney taksimlerine ajnlmt§
sayfalar, eski mûsikiyi bilmeyenleri hile etkiliyor.
Romanlann moda çalan, modalar, hatta moda kiileri vardr.
Mesihpaa imam 'nn kaleme getirildii dönemde, bir imam roman
kiisi yapmak enikonu artm bir giriimdi. Hem moda d, hem
baskn anlaytan uf^ak.
Behçet Necatigil, Edebiyatmzda simler Sözlüü'nde Sâmiha
Ayverdi'yi öyle yorumluyor: 'Heyecann aile ve toplum
geleneklerinden alan, hayat olaylarn çokluk din ve tasavvuf
açsndan deerlendiren romanlanyla sanatna bir özellik
salad. '
Bu öt^ellii, ya^ann bildii yolda inatla tek bana gidii, ba-:^
kesimlere onu bira^ geç ulatrd. Hele, yüksek edebi deerinin örtük
kalmasna yol açt diyebilirim.
Ekserini geç okuyanlardan biriyim. Bunu unun için söylüyorum: 'Edebî
eserleri, sa ya da sol dünya görülerinin trpanlaylanyla
deerlendirmek, bilide eski hastalkt. Ve Türkiye'ye çok vakit
kaybettirdi Hastalk artk iyileti mi, bilmiyorum. .
.
Sâmiha Ayverdi, Müslüman Türk dünyasn ayrnt ^nginlikleriyle
iledi. Zaman ^man söylei havasnda, t^aman flaman gerçekten iirli
bir anlatmla örülmü bu eserler, çada edebiyatm^n alabildiine
öî^ün, seçkin örnekleri arasnda.
Edebî ve Manevî Dünyas çinde Fâtih, stanbul'un Biî(ans'tan
Osmanl'ya geçiinin bir panoramasdr Ya^ar, eserinde, dini
kaynaklardan, yüt^ullann imbiinden sürülmü -fakat unutulmam-
efsânelerden, günümü^ okurunun ulaamad eski tarihlerden yola
çkarak, esinlenerek, Fâtih'in portresini çi^ordu. Okurken,
istanbul'un Bi-î^ans'tan gitgide U':(aklamasna, stanbul'a yeni bir
kimlik kanlandran Osmanl dünyasna tanklk ediyorduk. Ne var
ki, Ayverdi, Bi^ns' bir çrpda silip atmyor, hamasetten yardmummuyor; teslim olmayan son imparatoru gülünç düürmeye gönül
indirmiyordu.
Yanlar, yü^llann tarihî olaylarna, yaantlanna, sanatna,
kültürüne, gelenek ve göreneine; çocukluu, gençlii boyuncayakndan
233
Hakknda Yazlanlar Seüm leri
gö^ledii Boaziçi'ni kattrarak, bir ke^ daha vurgulamak gerekirse,
benleri olamayacak bir eser armaan etmi§tir. Böylece BoaziçVnde
Târih, imparatorluun jükselij, duraklayp, çökü^ günlerini
Boaziçi'nde yalatr.
Jibdülhak inasi Hisarn olaanüstü güz:(ellikteki Boaziçi
Mehtaplar 'nda, z^man, anlatann yaantsyla snrldr.
Boaziçi'nde Târih ise, târihin -zamannda adetâ kaybolmak istemi
j
bir anlatcya ibaret eder. Bu, hayli geni§ zamann ekliinde, Osmanl-
Türk kültürünün nitelikleri, uygarlmzn üzerinde henüz^ pek
durulmam birçok öznellii eserin bajlca deerlendirip kstasdr.
Kaybolana, terk edilene yas arks deildir Boaziçi'nde Târih.
Tam tersine, feda ediklerin kaygsylayüklüdür.
Boaziçi'nin semt semt peyzajlarn çizgen yazlar, istanbul'un öz^el bir
yöresiyle bütün jehri dile getirme olanana kavu§mu§ gibidir. Oz^etle,
Boaziçi'nde Tarih, stanbul'u yalnzca bir payitaht olarak
saptamaz^ Bu jehir, dorudan doruya, imparatorluun çekirdei,
atardamardr.
Ayn ekilde, inançlardan geleneklere, yaama biçiminden sanat
kollarna, istanbul'un dünyasn sürüp giden, kesintiye uramayan bir
çizgide görmü Sâmiha Ayverdi, kültürümüzden, yenilikler,
Batllama, yenilik hareketleri karsndayoz^lat, çöktüü kansna
varyordu. Toplu eserinin birçok sayfasnda. Belirtmek isterim ki,
yeniliklere. Batllamaya kar bu mesafeli bak, hatta 'yeni
T.Oi'ccv^Vi görmez(den geli,yok say beni hep düündürttü. Bu tutum ve
tercihle badamama imkân yok. Öte yandan, yazarn tutarllna,
düüncesinden ödün vermeyiine saygm öznellikle söylemek istiyorum.
Daha istanbul Geceleri 'nde, yazlar, istanbul'un çehresini deitiren
etkenler arasnda. Batllamay ve yenilikçilii gördüünü açkça
kaleme getirmi, istanbul Geceleri'nde baz^ semtler, öznellikle
alafrangaya kucak açm semtlergönle uz^ak tutulmu:
'Nereye gideyim? Bir lamelif çizip Adalar'a m, yoksa
Kadköyü'nden Pendik'e kadar boydan boya gerilen
Marmara kylarna m? Belki ne oraya ne buraya. .
.
234
Sâmiha A^^^erdi ile SIRRA YOLCULUK
Zira ömrümüz boyunca âinâhk etmeye mecbur olduumuzhalde, muhabbet ve samimiyet kuramadmz kimseler gibi
baz semtler için de, böylece bir yaknlk ve hasret
duymayz. '
Ijte Adalar, Ajverdi için, 'yaknlk ve hasret' dujuhayan
yerlerdendir:
'Bugün tertemiz yollan, süslü birer oyuncak gibi, çiçekli
bahçeler arama oturtulmu kökleri, ta sahilden tepelere
kadar trmanan camlan ile tstanbullu'nun ileri ve gözde bir
sayfiye yeri olan Adalar, ne çare ki fetihten bu tarafa olan
tarih boyunca, ehre yerli bir çeni ile katlamam, liyme
liyme olmu Bizans kitabnn bir köeye skp kalan tek
sahifesi gibi, metninin çizgilerini muhafazada yakn zamanakadar inat etmitir. '
Buna kar§hk, gelenein korunduu, törel dünyann henüii büsbütün
göçmemi, yklmam olduu öteki semtlere, meselâ cehrin stanbul
yakasndaki semtlerine iirin, sevgi ve efkatin diliyleyaklalmtr. Okadar ki, stanbul Geceleri 'ndeki 'Tavukpazan', srf bu sebeple
bo görülür ve yakara en anlayl, hogörülü sayfalarndan ba-:^lann
ya^rtr.
Koman, an, monografi, yaam öyküsü, yorum ve göt^lem karm,bence yepyeni, enikonu 'yenilikçi' bir tarzda ya^lm brahimEfendi Kona, Sâmiha Ayverdi'nin yaad günden, yaadistanbul'dan aük büsbütün kopuunu belgeler. Bu eserde, biri dünya
ilerinefevkalâde bal, dieri hu^ur aray içindeki iki erkek kardei
kyaslayanya^r, yirminciyü^ln bana geri dönüyor;yakn gelecekte
öncesini sonras^ kaybolacak, göçecek 'konak hayat'///;/, dolaysyla
stanbul'un yaama biçimlerinden birinin yafçya geçmesine yol alyor.
Dahas; anlatmndan sö^^ük seçimine, güçlü bir edebî eser olan
ibrahim Efendi Kona, geçmite kalan uygarl saptamak ve tasvir
etmekle yetinmiyor, bu uygarln günümü^cieki sarsntlara da bir
çö^üm olabileceini ileri sürüyor. .
.
Ayverdi, ilk basks üç alt halinde yaymlanm Türk Târihinde
Osmanl Asrlar'nda, Osmanl Devleti'nin kuruluunu, yükseliini
235
Hakknda Yazlanlar Selim leri
ve çöküünü yorumlarken, istanbul'a sk sk atfta bulunur, cehrin
tarihî çi^lgesini çkartr. II. Abdülhamid'i tahttan indiren ittihat ve
Terakkiyle birlikte büyük yklrn gelip çatt görü^ündeki yaî^ar;
istanbul'u gerek mimarisi, doal görünümü, gerekse ehircilik anlay
açlarndan, imparatorluun yükselip dönemlerinde önemli bir bakent
sayyor, ittihat ve Terakki'yle birlikte istanbul'un niteliksi^e^tii
kansna varyor.
Gerek bu eserinde, gerekse Boaziçi'nde Târih'te, Sâmiha
Ayverdi'nin, pâdiâhlar konusundaki ba^ yaygn iddialara,
yarglay§lara kaytsiî(^ kalpn anmadan geçemeyeceim. Osmanl
tarihini günümü^ çok scak dille yanstm, eserinden her î^aman
yararlanlacak Re^at Ekrem Koçu, ba^ konularda, insann
macerasnda, ;^aman ^aman, yarglayc bir tavr sergilemiken; Ayverdi
iiâât'tan u^ak durmay tercih etmitir. Koçu'nun ve Ayverdi'nin I]/.
Murad'a aynimij sayfalarn art arda okuyun; 'humaine' olanla
olmayan hemen hissedersiniz^.
Düüncelerin, duyumlarn, inançlarn tpatp benq^ejmesini totaliter
rejimler emreder. Dil, anlatm ustas Sâmiha Ayverdi'nin eserine yann
daha 'nesnel'yaklalacak.
236
Sâmiha A>-^rerdi üe SIRRA YOLCULUK
Sâmiha Ayverdi
Mustafa Özçelik
Çam^n en önemli mütefekkir yakarlarndan birisi olan rahmetli
Sâmiha Ayverdi hanmefendi, 25 Kasm 1905 ylnda stanbul'da
dodu. Annesi, Fatma Meliha Hanm, babas Yarbay smail HakkBey'dir Soyu, anne tarafndan Kânûnî samanndayabamj ve Budin
seferinde ehit dümü Gül Baba'ya; baba tarafndan Orta Asya'dan
Anadolu'yageçmi Kama^noullan'na kadar ulanmaktadr.
Sâmiha Ayverdi, ilk tahsilini aile çevresi içerisindeyapt. Anneannesi
Halet Hanm, onun ifahî kültür ve târih uuru kapanmasnda çok
etkili olmu bir isimdir. Dedesi de ciddiyet, dürüstlük, a^ konuma gibi
deerler noktasnda ona örneklik tekil etmitir. Ayn ekilde anne ve
bahas da onunfikri, imân ve ahlâkî ahsiyetinin teekkülünde müsbet
rol oynam kimselerdir. Evleri de devrin seçkin bilim ve sanat
adamlarnn gelip gittii biryerdir Bu ortamn da onun yetimesinde
tesiri olduu muhakkaktr.
Sâmiha Ayverdi, resmî anlamdaki ilk tahsilini ise, henü^ beyandaiken gittii mahalle mektebinde yapt. Daha sonra 1921 ylndaSüleymâniye Kif^ Numune mektebini bitirdi. Sonraki eitimleri ise, ilk
çocukluk devrinde olduu gibi, resmî müesseseler dnda gerçeklemi;
tânh, tasavvuf, felsefe ve edebiyat alanlannda husûsî örenim görmü,
Frans^a dersleri alm, gü^el sanatlarla ilgilenmi ve keman çalmay
örenmitir.
Bu arada bandan bir evlilik hâdisesi geçmi, be yl süren bu
evliliindenNadîde adl bir kiî^ dünyaya gelmitir.
Fakat, Sâmiha Ayverdi'nin asl ruhî ve fikri gelimesi ve bu
anlamdaki ahsiyetinin teekkülü Fatih'teki Ümmi Ken'an
Dergâh'nn eyhi Ken'an Kifâî'ye intisaplar neticesinde onun
iradlanyla olmutur.
Thl
Hakknda Yazlanlar Mustafa Özçelik
Sâmiha Ayverdi'nin hu dergâhtaki eitimi 13 Mart 1927 ylnda
gerçekledi. Kalan b/itün ömrünü hu terhiye içerisinde tevekkül eden bir
anlay§ çerçevesinde okumak, düünmek ve ya-:^akla geçirdi. Aabeyi
Yüksek Mimar Ekrem Hakk Ayverdi'nin yannda bir taraftan
ktan büyütürken, bir taraftan da kendisini büyük bir mütefekkir-
yaî^aryapacak faaliyetlerini devam ettirdi. Islâm kaynaklara eildi.
Özellikle Dou edebiyatn tetkik etti. Bu edebiyatn büyük
smalarndan Mevlânâ, Muhiddin Arabi, Sadî, Hafz îrâ^î, onun
çok önem verdii ve tesirinde kald isimlerdir. Batya da ilgisi^
deildir. Dünyafikir ve edebiyat cereyanlarn sürekli takip etmektedir.
Sâmiha Ayverdi, ilk eserlerini 1938 ylndan itibaren vermeye balad.
Bu tarihte ilk roman Ak Budur yaymland. Bu eserini dierleri
takip etti. Türk edebiyatna farkl bir hava getiren bu eserler, büyük
bir ilgiyle karland.
Sâmiha Ayverdi, daha sonra mecmualarda da yaftaya balad, ilk
ya^lan Necip ¥â^l Ksakürek'in çkard Büyük Doumecmuasnda yaymland. Büyük Doudan sonra ise Resimli
stanbul Haftas, Fâtih ve stanbul, Türk Yurdu, Havadis,
Ölçü, Hür Adam, Ant, Türk Kadm, Tercüman, Kubbealt
Akademi Mecmuas ve Türk Edebiyat gibi yayn organlarnda
yaî^d. Koman, mensur pir türlerindeki eserlerinden sonra cemiyet
meselelerine yöneldii için hâtrat, makale, deneme, târih, biyografi,
mektup türlerinde de eserler verdi. Böylece insan ve cemiyetin her
meselesini kucaklayan :(engin bir külliyât ortaya çkt.
Hayâtnda hiç resmî va^Je almad. Fakat, istanbul Belediyesi ve
Kültür Bakanlnn bat^ komisyonlarnda geçici görevlerde bulundu.
VI. Maârifjürâsna katildi.
1969-1980 yllan arasnda salk sebepleri ve çeitli tetkikleryapma
arî(usu dolaysyla Fransa, italya, isviçre, Macaristan, ispanya gibi
ülkelerde bulundu. 1980 ylnda Libya tarafndan ispanya'nn Sevil
ehrinde dü^i^enlenen islâm Konferans hazrlk toplantsna katld.
Kitap, çalmalarna, gaflete ve dergi yaî^lanna daha sonrakiyllarda
içtimâifaaliyetler de eklendi. Kubbealt Akademisi kurucular arasnda
yer ald. stanbul Fetih Cemiyeti, Türk Ev Kadnlar Demei,
istanbul ve Yahya Kemâl Enstitüsü gibi cemiyetlerde görevyapti.
238
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Bütün bu çalmalar arasnda gelecein münevverleri olmaya aday
gördüü gençlerle ilgilendi. Onlarn fikri ve mânevi gelimelerinde etkili
oldu. Böylece, mütefekkir-ya^arlna sivil hocalk ayn flamanda
"manevî annelik" de eklenmi oldu.
Sâmiha Ayverdi'nin eserleri ve çalmalar çeitli kurumlarca
ödüllendirildi. Kölelikten Efendilie isimli eseri Millî Kültür Vakftarafndan taltif edildi. Yine ayn vakf tarafndan kendisine 1984
ylnda Türk Millî Kültürüne Hikmet eref armaan verildi. Benler
bir taltif san'at hayatnn ellindylnda Aydnlar Oca tarafndan
yapld. Türk ilim ve kültür hayâtna kanlandrd eserler veyetitirdii
gençler sebebiyle kendilerine ükran belgesi verildi. 1985 ylndaBoa^çi Yaynlan, 1986 da Türk Edebiyat Vakf, biî^metlerinden
dolay plâketle ödüllendirdi. 1988ylnda Türkiye Yakarlar Birlii dil
ödülüne lâyk görüldü. 1990 ylnda Babakanlk Aile AratrmaKurumunca çalmalarndan dolay taltif edildi.
Ömrünü Türk-Islâm kültürünün yeniden nev-ü nema bulmasna
adayan Sâmiha Ayverdi Hanmefendi, 22 Mart 1993 günü Hakknrahmetineyürüdü. Merkep Efendi ha^resinde medfun bulunan müridi
Kenan Rifâî hacetlerinin ayak ucu tarafna defnedildi.
Sâmiha Ayverdi'nin Düünce Dünyas
Sâmiha Ayverdi, edebiyatmn^ roman türündeki eserlerle girdi.
Ardndan mensur iir ve hikâyeyeyöneldi. Takat onu benn^eripek çok
yanlardan ayran en önemli husus, ayn n^amanda onun bir tefekkür
insan olmasdr Aslnda sanatkârl da bu fikirlerin insanlara
anlatlmasyla ilgili bir hâdisedir. Deilse, sadece edebî endielerle eser
vermek, onun asl meselesi deildir Bu durum, onu sanatkâr olarak
deerlendirmekten önce bir mütefekkir insan olarak deerlendirmeyi
gerektirmektedir.
Sâmiha Ayverdi, bir Türk-Islâm münevveri ve mütefekkiridir Bubakmdan gönülden inanp baland, fikri ahsiyetini de teekkül
ettiren asl kaynak Türk-slâm medeniyetini kuran akîde ve fikirdir
Bu akîde vefikir ise islâm tasavvufudur eklinde ön^etlenebilir
Tasavvufise ilk bakta insann iç meseleleriyle ilgilenen bir disiplin gibi
görünür. Takat tasavvuf, asl meselesi bu olmasna ramen, insann
sadece iç meseleleriyle ilgilenmen^ Tasavvufta pek çok insann belki de
239
Hakknda Yazlanlar Mustafa Özçelik
göremedii içtimaî bir boyut da vardr. 7.îra insan, bir cemiyetin
içerisinde yalamaktadr. Târih ve tabiat artlaryla ku^atlm^
durumdadr, inanç, beraberinde siyâsî, ilmî, fikrî, estetik unsurlar da
içine almaktadr, "bütün bunlar, tasavvufdisiplinine frengin bir muhteva
kazandrmaktadr. Bilinmektedir ki, bu yolun ballar tasavvuf
mekteplerinde sadece bu meselelerine çöî(üm arayp bulmamlar,
sorumlu ve juurlu birer cemiyet insan olarak dayetinmilerdir.
Bu gerçekten yola pklnca Sâmiha Ayverdi'nin fikir dünyâsn föyle
öî^tlemek gerekir: Onun asl meselesi, bütün insanln da aslî meselesi
olmas gereken A.llah ve insan meselesidir. Kulun, Yaratia ile
münâsebetidir. Bu münâsebetin Allah 'in istedii ve râ^ olduu tarzda
kurulmasdr. Çünkü bu aslî mesele halledilmeden ne siyâsî, ne
iktisadî, ne ilmî hiçbir mesele halledilmedi. Neticede her konu, gelip
insana dayanr. Bu bakmdan Ayverdi, Allah ve insan meselesini
islâm tasavvufu anlayp içerisinde asl mesele olarak ele almaktadr.
Ona göre insan, Allah'n en büyük eseridir. Kâinattaki bütün hâdiseler
insann eliyle gerçekletirilmektedir. Böyle olunca, insan eer Allah 'la
salkl ve samimi bir münasebet içerisinde deilse yalad dünyada
kendisi ve toplumu içinyararl idlerden vefaaliyetlerden uî^ak kalr.
nsann Allah'la yaknl ise "ak" kavram çerçevesinde mânâ
katlanr. A^ksiî^ iman, ekilde bir imandr. Böyle bir imann insana
da cemiyete de birfaydas olama^ Ajk dediimizi bu deeri ise kiiye;
ancak bir mürebbî öretebilir. Öyleyse insan, bir mürebbînin terbiye
halkas içinde islâm' gerçek manâsyla örenerek insan olur. insann
Allah'n istedii vasfta insan olmasyla da târih, tabiat ve millet
meseleleri bu ilâhî gerçeklik içerisinde halledilir. Tevhid merkezci bir
insan ve cemiyetyaps böyle teekkül edebilir.
nsan, bu ballktan uz^aksa ortaya çeitli buhranlar, halli f^or
meseleler çkar. Türk toplumu da Selçuklu ve Osmanl çalarnda
slâm'a ball neticesinde yüksek bir medeniyet ve kültür vücûda
getirmi, hayat bu deerlere göre tanz^im edilmi, fakat sonradan bu
ballk zayflaynca gerilik, taassup balamtr, ite milletimizin bu
târihî meselesi Sâmiha Ayverdi'nin en temel meselelerinden bir dieridir.
Gerek romanlarnda gerekse dier eserlerinde öznellikle de Türk
Târihinde Osmanl Asrlar isimli eserinde medeniyetimizin bu
mânâda bir îz^ah ve erhi yaplr, biz^i yükselten deerler ve alçaltan
240
Sâmiha A)'\'erdi üe SIRRA YOLCULUK
sebepler tejrih masasna jahnhr. Denilebilir ki; Selçuklu, Osmanl,
Merûtiyet ve Cumhuriyet devirleriyle ilgili bu ölçüde yengin tahlil ve
tesbitleriyapanfikir insanlanm-:^n says çok a-:dr. Zâten bu tesbitler,
bu ekilde yaplamad için, bu mesele hâlâ trajedisini ve
çöî(ümsüîilüünü devam ettirmektedir.
Medeniyet ve kültürümü^ bilinen târihî sebepler neticesindeyklmçtr.
Yönümü^ batya çevrilmitir. Bi;(i b!(japan ne kadar deer varsa ters
yü^ edilmitir. Ya bu deerlere toptan düman olunmu ya da bu
deerler aslî özelliklerinden tecrid edilerek benimsenmitir. Bu da ortaya
taassubu çkarmtr ki, bir medeniyetin deerlerinin sadece jeklî
ballklarla korunmas mümkün deildir. Deerler, hayat içerinde
yalanarak gelenek olurlar, âdet olurlar, ya^ay§m^n içine katlrlar.
Bu deerler ve bu hayat tankla cemiyetin fertleri birlik ve bütünlük
içerisinde olurlar. I^te temel deerden u^akla^ma, tespih taneleri gibi
kopmam:^ ve dalmam sebep olmutur. Onunfikir dünyas içinde
yapt tahlillerde bu mesele de vardr. Pek çok eserinde anlatt konak
hayat, istanbul'dan hayat kesitleri ve ahsiyet portreleri bütün bu
deerlerin hayat ve insana yansm biçimlerini göstemek içindir.
Böylece b!^; mâ^yi doru tanyp doru deerlendirmeye çarr.
Modemif^m adna ortaya konulmak istenenlerin salkl tenkitleri
yaplr. Çünkü nasl kendi medeniyetimizle ballmz^ yahut baz^
kesimlerin dümanl sathî sebeplerle ilgiliyse; bat medeniyetine
ballk yahut karp çkma da ayn ekilde olmujtur. O, bu mânâda
her iki tavnn da menfî neticeleri üzerinde durur ve alnmas gereken asl
ahsiyetli tavnn ne olmas gerektiini iz^ah eder.
Sâmiha Ayverdi, sadece Türkiye ile de ilgili deildir. Osmanlnn
dalmasndan sonra ana vatandan kopan ve baka siyâsî birliklerin
içinde ma:(lum ve maduryaayan milletdalanmiîi ve dindalanm^ da
onun alâkadar olduu konular arasndadr. Özellikle Balkanlardaki
milletda ve dindalarmza ilgili en hassas deerlendirmelere onun
eserlerinde rastlan^ Üstelik sâdece insan boyutuyla deil.. Ortaya
konan mimari eserler, mûsikî, tezhip, minyatür yâni bir medeniyetin bu
anlamdaki bütün tezahürlerine dikkat çekerek önemli bir noktaya
iaret eder. Çünkü sanat, kendinden ibaret bir gerçeklik deildir. Bir
minyatürde, bir ebruda, bir hat eserinde, bir mûsikî parçasnda
hakikatin estetik ifâdeleri mevcuttur. Dolaysyla bir medeniyet sâdece
241
Hakknda Yazlanlar Mustafa Özçelik
siyâsf bir yap deil; iktisâdi yapsyla, sanatyla, estetiiyle bir
bütündür.
Aynca çamzda islâm âleminin meseleleri de onun megul olduu
konular arasndadr. Kölelikten Efendilie adl eseri, bütün dünyâ
müslümanlanna tevhidi bir çardr ve onun evrensel endielerini ortaya
koyar. Nitekim bu eserini bütün islâm devletlerinin idarecilerine
göndererek, islâm medeniyetinin çamza yeniden in§â ve ihyasnda
onlan göreve davet eder.
Samiha Ayverdi, sadece mâ^ tahassüsleriyle eser verenyakarlardan ve
mâ^e bu gö^e bakan fikir insanlarndan da ayrlr. Onun asl
meselesi bugünün veyarnn in§âsdr. Büyümden bugünün meselelerine
karji da çok hassastr. Din, kültür, dil, ahlâk, eitim, gü^l sanatlar
gibi konularda çok cesur bir tavnn insan olmujtur. Bu konularda
eserleriyle bir taraftan ö:^ellikle gençlerin tâlim ve terbiyesiyle uraçrken
biryandan da bu deerlere karp ilgisi^ hattâ düman bir tavr içinde
olan idarecileri ve münevverleri uyarmtr. Yapt i§, bir bajka ifâde
tartla iyiliiyayma, kötülüe engel olma eklinde de söylenebilir.
Pek çok tefekkür, ilim ve sanat ehli sadece eser vermekle görevlerinin
bittiine inanrlar. Fildiji kulelerinden cemiyetin içerisine inen
insanlarla muhatap olan tefekkür ehli örnekleri bi^e çok a^r.
Sâmiha Ayverdi, bütün eserlerinin ana konusu olan meseleleri sadece
yaî^maklayetinmemij, bunlarn insana ve hayata katlmas için cemiyet
faaliyetlerine de girimitir. Bu faaliyetler çevresinde etrafnda bir
topluluk oluturmu, bu insanlarn yetimeleri için gayret göstermi,
onlarla birlikte bir mektep, bir aile oca kurmutur, ite onun
"annelik" vasf bu noktada ortaya çkar, O, " Sâmiha Anne"
olarak seven, efkat gösteren, veren, fedâkârlk yapan bir insan
olmutur.
Sâmiha Ayverdi,yan eserler veyapt faaliyetlerle önemini bugün
için de korumaktadr. Çünkü söyledii gerçekler, anlatt meseleler
doru bir fikir cemini ürerine bina edilmitir. Bu sebeple, fkrinsanlar, münevverler, her çada yeniden okunmaya, yeniden
anlalmaya deer fikirlerin insanlardrlar. Topluma düen, bu fikir
mâdenlerinden gereklifayday temin etmektir.
242
Sâmiha A>^erdi üe SIRRA YOLCULUK
Sâmiha Ayverdi'nin Edebîahsiyeti
Sâmiha Ayverdi, kültürlü bir aile çevresinde yetiti. Ald din,
tasavvuf, târih, felsefe, edebiyat ve gü-:^l sanatlar alanndaki husûsî
eitim ve öî^ellikle Ken'an Rifâ dergâhna mensubiyeti onun fikrî
ahsiyetini olduu gibi edebî ahsiyetini de ekillendirmitir.
Eserlerindeki youn bilgi ve irfan birikimi bu mensubiyetin bir
neticesidir.
Böylece, küçükyalanndan itibaren sö^ü veya^l kültüre ainalk ve
bunlar üf^erinde düünme, eserlerinin fikir temelini olutururken;
Ken'an Rifâî hacetlerine ball tasavvufu eserlerindeki en hâkim
tema hâline getirmitir Büyülüden eserlerinin hepsi tasavvufkültürü ile
yaî^lm, bu kültürün enginliini ortaya koyan çalmalardr.
O, ayn gamanda bir konak insandr. Konak, bir mânâda Osmanl
hayat tarîkini temsil eder Millî ve slâmî hayat tar^ ve bu kavramlara
ait deerler en iyi ifâdesini konakta bulur. stanbul'da yaamas da
edehîi ahsiyetinin teekkülünde bir dier önemli faktördür. Konansemboli^ ettii hayat tar^ ve deerler toplam geni mânâda ifâdesini
istanbul'da bulur, istanbul, sadece bir baehir olmayp bir taç ehirdir.
Bu ehrin târihi, corafyas, tabiat, ü-:(erine bina edilen mimari eserleri,
istanbul hayâtn maddî ve manevî olarak ekillendiren devlet, din,
tasavvuf ve sanat önderleri bu ehrin asl ahsiyetini kurmulardr.
Dolaysyla böyle bir ehirde yaamak, insan ve cemiyet meseleleri
etrafnda eser verecek birya^ar için önemli bir imkândr.
Bir baka husus da, doumundan vefatna kadar stanbul'un 2.
Abdülhamit, 2. Merutiyet, ttihat ve Terakki ile mütâreke yllan ve
Cumhuriyet devirlerini görüp yaamasdr Bu durum; onu, insan ve
cemiyet meselelerini bi^^t görüp bunlara ahit olan bir ya^^ar hâline
getirmitir. Üstelik bu devirler, cemiyetimi^n köklü deimelere
î^orland, pek çok müspet ve menfî hadiseyle yü^ yü^e geldii
devirlerdir. Bilhassa romanlan,bu devirlere tutulmu bir aynadr. Amaklâsik tarih kitaplarndanfarkl olarak, hadiselere ayn gamanda içten
birbak da ortaya koyar.
Sâmiha Ayverdi'nin edebî ahsiyeti ite bütün bu öî^eilikler çerçevesinde
teekkül eder. Eserlerinin ana temas da bu duruma uygunluk tar.
243
Hakknda Yazlanlar Mustafa Özçelik
istanbul sevgisi, Osmanl hayât, batllama, din ve tasavvuf gibi
temalar, onun eserlerinde skça kar^m^a çkan konulardr.
Sâmiha AyverdVnin, böylesine î^engin birya^ konusunu mesele olarak
ele almas ve insanln çok farkl meselelerine eilmesi, onun deijik
türlerde eser vermesinde etkili olmutur. O, bu yünden sadece roman
yaî^mam^, bu türün dnda, hikâye, mensur §iir, biyografi, târih,
hâtrat, seyahatname, mektup, makale, deneme, sohbet, konferans,
tebli türlerinde de eserler vermitir.
Edebî ahsiyetinin temellerini ve edebî ahsiyetini bu ekilde
ö^etleyebildiim!(^ Sâmiha Ayverdi'nin ilk kitab bir romandr. AkBudur adn tapyan bu eser, 193Sylndayaymlanmtr. Bunu dier
eserleri takip etmi§, yakarn eser verme faaliyeti 1946 ylna kadar
youn bir ekilde devam ederek eserler toplam bu yl itibariyle on'
a
ula§m§tr. Bunlardan birisi hikâye, birisi mensur piri dierleri de ilk
eserigibi romandr.
Sâmiha Ayverdi, ilk eserleri itibariyle öncelikle bir romancdr. O,
roman öncelikli olarak tercih etmekle beraber bu konudaki anlayp
itibariyle dier romanclardan farkldr. Ne sanat için sanat ne içtimaî
gerçekçilik... Bunlarla yetinme^ ve kendi ideallerini, fikir hamurunu,
dünya görücünü eserlerine katar. Bufikir hamuru ve dünya görüjü ise
islâm tasavvufudur.
Pe^ep yaynlanan bu eserler, bu ö^ellikleriyle edebiyat dünyasnda
ilgiyle karplamr. Çünkü konulan, temas ve dili itibariyle çok farkl
önsellikler tapmaktadr. Onun bu farkl pkp ve gördüü ilgide,
eserlerindeki tasavvufdüüncesinin etkili olduu muhakkaktr. Çünkü,
toplumda o flaman için de bir kimlik bunalm vardr. Ve bu eserler
insan ve Allah meselesini bu ikisinin münâsebetini ele aldklar için
çok tesirli olmulardr.
Aynca; böyle bir roman anlaypnn, cemiyetimi^n o yllarda menfî
olarak tesirinde kald po^tivlf^m ve maddecilik cereyanlar karpsnda
nasl bir önem tapd ortadadr. O, maddeye karp mânây,
yoî^laçmaya karp ahsiyeti, yabanalaçmaya karp yerlilii müdâfaa
ederek, cemiyete rehberlik etmitir.
Bu eserler, bir anlamda gelenein de ihyâs mânâsna gelmektedir.
Çünkü, asrlar boyunca yaî^lan ajk eksenli mesneviler, yeni bir
244
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
yorumla ve roman diliyle onun eserlerinde yeniden karpmiî^a çkarlar.
Bilindii gibi a^k kavram, varolup meselesi, insan meselesi hu eserlerin
de temel konusudur. Dolaysyla hu romanlar, hu mânâda çada§ bir
mesnevigö:(üyle de deerlendirilmelidir.
Sâmiha Ayverdi için 1951yl eserlerindefarkl biryöneliin deyldr.
O, hu yl içinde Ken^an Rifâî ve Yirminci Asrn IndaMüslümanlk isimli eseriniyaymlamtr. Bu eser, bir taraftan bir
20. yü^l velîsinin portresini ortaya koyarken bir taraftan da Sâmiha
Ayverdi'nin edebî duruunun kaynan müahhas olarak ortaya
çkarr. Ekserlerinde bal olduu dünyâ görüü, meselelere bakarken
hareket ettii temel dinamik ifadelendirilmi olur. Bu durum, meselelere
kar bir tavr al anlamna da gelir.
Ya^ar, artk projektörünü daha büyük meselelere çevirecektir. Nitekim
öyle olur ve târihî meselelere ve târihî eserlere yönelir. Toplum
meselelerini bu çerçevede ele alr. Târihin, onun için çok önemli bir
mesele olarak ele alnmas ise, problemlerimizin kaynann geçmite
olmasyla ilgilidir. Zîra, bi^ biî(japan deerler orada gi^lidir ve Türk
toplumuyaad son olaylarla bir medeniyet ve kültür krizline girmitir.
Bu kri^n çöî(ümünü, pek çok aydn, tümüyle kendimi:^ red ve baty
kabul eklinde ele alrken o, kurtuluumu:(un reçetelerini târihimiz^den
çkarmaya çalr. Bunuyaparken de özellikle sonyü^ln salkl bir
deerlendirilmesiniyapar.
Târihi yakmak bir mânâda stanbul'u yakmaktr. Geçmi, bütün
deerleri ve güzellikleriyle stanbul'dadr. Ve bu ehri bu millete Fâtih
armaan etmitir. Fethin 500. yldönümünde onu Fâtih üzerindeki
çalmasyla görürü^- Edebî ve Manevî Dünyas içinde Fâtih
kitab yaymlanr. Târih, sonradan yakaca dier eserlerinde de
önemini korumaya devam edecektir.
Sâmiha Ayverdi, böylece roman dnda da eserler vermeye balar ve çok
deiik türlerde eserler verir. Romann dnda hikâye, hâtrat, makale,
mektup, mensur iir gibi türlerde deya^ar. Fakat türü ne olursa olsun
eserlerinin ana dinamii deime^ Temel eksen ayndr. Bu tür
çeitlilii insanlara deiik biçimlerde seslenme kaygsyla açklamak en
dorusudur.
245
Hakknda Yazlanlar Mustafa Özçelik
Meselâ hikâyeleri ele alndnda bunlarda romanlanndan farkl bir
durum sö^ konusu deildir. Sadece bu türün imkânlaryla konular,
ba§ka bir boyut içerisinde venlmi§ olur. Öte yandan roman asl türü
olduu için hikâye dalnda faî(la eser vermemi , bir eserle yetinmitir.
Bu hikâyelerde Türk cemiyetinin ve insannn ruh, gönül ve mânâ
^nginlii ilenmi, madde karsnda mânâ öne çkarlmtr. Tasavvuf
yine önplândadr.
Zengin bir iç dünya, tasavvufla münasebet, Allah, insan ve tabiat
gerçeklerini ak boyutunda idrâk, ona airce hassasiyetler de
ka^andrmtr. Böyle olmas da tabiidir. Bu temayül, onu iirin
sularna getirmifakat o iiryapmaktansa mensur iir dediimi^ türü
tercih ederek, nesirden tamamyla kopmamtr. Bu mensur-iirler, daha
youn bir lirimde Allah, insan ve kâinat gerçekliklerini dile
getirmektedirler. Yine, bu eserlerinde anlam younluu, iirin
imkânlarnn kullanlmasyü^nden dahafat^adr. Sembolik anlatm
da söî^ konusu olduu için erh gerektiren eserlerdir.
Sâmiha Ayverdi, birfikir insan olmas sebebiyle fikri arlkl konu
olarak alan makale ve denemeler de yakmtr. Bu tür eserleri, onun
târih, kültür ve sanat meselelerindeki tutumunu ortaya koyan eserlerdir.
Bu eserlerde çok deiik meseleler ele alnm olmakla birlikte dil,
eitim, kültür, din, sanat, vb. konular arlkl plândadr. Yine bu
eserlerdeyer alan konulardan birisi de istanbul'dur. Onda istanbul, bir
sembol olarak bi^m hayâtm^ ve deerlerimi-:^ temsil etmektedir.
Çünkü istanbul, Türk-lslâm medeniyetinin ulaabildii son merhalenin
çeitli görüntüleri ile yüklü bir kültür ve medeniyet ehridir. Yakarda
bunlar bugüne tamak ve bugünkü hayata katmak kaygs ön
plândadr.
Hâtralar dayine bu çerçevede ele alnabilir. Konak hayat, istanbul'a
ait sahneler, o devirlere âit ahs tasvirleriyle mâ-:^nin muhteem
tablolar önümüze getirilir. Yine bu hâtralar,ya^^nn çocukluk hayat,
yetitii çevre hakknda da bilgiler vererek onun, nasl bir ilim kültür
t^emininde yetitiini göstermesi açsndan önem tarlar. Bir ya\cnn
eserlerini yaadklarndan ayn düünmenin imkânsiî^ olduu
hatrlanrsa bunlarn önemi daha iyi anlalr. O, bu tutumuyla sadece
ahsa olarakyaadklarn deil, gördüklerini de anlatarak geçmie âit
246
Sâmiha Aj^^erdi üe SIRRA YOLCULUK
tablolarja^ diliyle kalcyapmay baarmtr. Dolaysyla bu eserler,
siyâsi ve medenî târih açsndan önem arî(^ ederler.
Biyografi ve otobiyografilerin, Sâmiha Ayverdi için hususi bir önem
tajidn söylemek gerekir. Bu tür eserlerinde hem kendisi hem de millet
için önem tanyan Yunus, Mevlânâ, Mehmet AkifErsoy, Dede Efendi
gibi ahsiyetler ele alnr. Onlarn dün neyaptklar, bugüne nasl katk
salayacaklaryorumlanr.
Ge^ yanlan da onun dünyâya baknn, ge^p gördüü yerleri
yorumlaycnn belgeleridir Bu tür eserlerinde özellikle Balkanlardaki
Türk meselesi ü^^erinde durulur. Dou ve bat medeniyetlerinin
mukayesesiyaplr. Buyadlar, özellikle Balkanlardaki Türk mimari
eserlerinin varln ortaya koymas açsndan da haylifaydal olmutur.
Mektuplar ise onun husûsî dünyâsnn çinilerini ele verir. Belki de
onun bir anne, hassasiyet sahibi bir mümin, sorumluk tayan bir
münevver olarak portresini en iyi yanstan eserleri mektuplardr.
Çünkü, mektup daha husûsî ve daha samimiyet gerektiren bir türdür.
O, yakn ve ut^ak çevresindekiyü-:lerce insana mektuplarla ulaarak
hem kendi portresinin çinilerini ele verirken hem de fikir, görü,
nasihat ve tavsiyelerini anlatmaktadr. Bilhassa tasavvuf disiplinindeki
mektup gelenei hatrlandnda onun bu türe verdii önemin de sebebi
daha iyi anlalm olur.
Sâmiha Ayverdi 'nin edebî çalmalan kitaplarla kalma-:^ Devrin
önemli dergilerinde ve ga^etelerinde çeitli mevzularda yadlar ya^ar.
Büyük Dou, Türk Yurdu, Türk Kadn, Havadis, Hür Adam,
Tercüman, Kubbealt Akademi Mecmuas, Türk Edebiyat
dergilerinde görülür. Bu tutumda onu aktüel olana U':(ak kalmaynnbirgöstergesi olarakyorumlanabilir.
Sâmiha Ayverdi'nin eserleri konusu, temalar itibariyle mühim ve
husûsî olduu kadar dil ve üsluplaryla da müstesna biryerde dururlar.
O, Türkçe 'nin medeniyet ve kültür deimeleriyle beraber skça deitii
devirde yaktr. Yaklak elli yllk ya^ hayatnda Türkçe ciddi
meselelerle yüî^ yüî^e gelmitir Tasfiyecilik, Türkçe'yi oldukça
fakirletirmitir. O, buyanl yoldan ufakta salam bir dil uuru ve
evkiyle eser vermitir. Bu yüî^den onu dili itibariyle de müstesna bir
yerde görmekteyi^.
247
Hakknda Yazlanlar Mustafa Özçelik
Üslûbuna gelince; birja^ar için üslup sahibi olmak çok önemlidir. Bu
dile bir mânâda jahsi tasarruf demektir. Ayverdi bunu ba§arm§ bir
jaî^ardr. Dile §ahsî tasarruflar da bulunmutur. Bu jüt(den bir
"Sâmiha Ayverdi Türkçesi"nden sd\ etmek mümkündür. Temel
kaygs mesaj olmas itibariyle üslûbunu da bu öî^ellik belirlemi,
bilinen edebî türler bu ö^ün üslup çerçevesindejeni bir ifâde imkânna
kavumutur.
Bu önsellikler çerçevesinde Türkçe, onun dilinde yengin bir anlatm
imkânna kavumutur. Cümle yaplan Türkçe'nin geleneksel
ö^lligine uygunluk ar^ eder. Seçilen kelimeler mûsiki açsndan da ele
alnmtr. Yine kullanlan kelime says bakmndan çok ^(engindir.
Medeniyet ve hayatm^ anlatan her kelime ve kavram ondayer alr.
Cümleler mânâ bakmndan anlalr cümlelerdir. Sadelik önemli bir
önselliktir. Ama bu, bir basitlik deil, bir sehl-i mümteni olaydr. Öte
yandan mânây bomadan sanatl bir söyleyi de görülür. Bu da dilin bu
mânâdaki imkânlarn kullanmak olarak deerlendirilmelidir.
Cümleler, metni monotonluktan kurtaracak bir çeitlilik gösterir.
Yine bütün eserleri, çok akcdr. Bu da yanlarn muharrik gücünün
iman, ak vevecd olmasyla ilgili bir durumdur.
Bütün bunlarn toplamndan ortaya u çkar: Salam bir Türkçe uuru
ileyanglan bu eserler, hemfikriyaplaryla n^hninin:^ besler, hem sanatl
söyleyileriyle estetik ibtiyacnnca cevap verir. Hem de bin^ ana diliminin
:(enginlik ve güt^ellikleriyle karlatrr.
248
Sâmiha Aj-verdi üe SIRRA YOLCULUK
RFÂNÎ GELENEK ÇERSNDE SÂMHA AYVERD
Yusufcuk'tvL Geçen Baz Tasavvufî Mazmun Ve TemalarÜzerine
Sadk Yâlszuçâtüar
Bir veliye tasavvuf nedir diye sorduklarnda, "Allah'n seni sende
öldürüp, Kendinde ebediyyen diri klmasdr" der. Böylesi çetin
bir meseleye dâir konumaya habyoru^ Üstelik modem samanlarda
bütünüyle yitirdiimiîi bir halden, sö\e dönümesi en mükiI iten sö-:^
ediyoruf(. Bir halk âiri, "âklk ne mükil ialdir" derken bunu
imâ eder. ite anlam dünyas tamamen deimi bir sö^ daha : ak.
eyh-i Ekber'in Füsus 'un son fassnda beyan buyurduu üf^re, ak,
parçann bütüne olan itiyakdr Ki bütün aklar aslnda varlnVareden 'e olan evkindendir. Mecâ-:^-hakiki, yönü sapm veya sahih
hangi muhabbet olursa olsun ilâhi ak cümlesindendir Hattâ eyh,
kadnn erkee dükünlüünü de, insann kendi yurduna olan
vurgunluu olarak tevil eder Bir sözcük daha : te'vil Bugün bi^m için
mânâs deimi, farkllam, anlamsal ^(emini yitmi veya bi^de ne
tecellî ne inkiâfolarak belirmeyen bu kelimelerle konuurken ne kadar
çâresi^ olduumu^ bir kef^ daha ifâde edelim.
Tasavvuf için dinin bâtn boyutudur dense yanl olma^ Ya da en
kapsaym ve sarih tanm budur diyebiliri^ Bu anlamda örnein "La
Mevcûde illâ Hû" (O'ndan baka bir eyyoktur/Sadece O vardr-
ki böylesi bir Kesul haberinden de sö^ edilir. Balangçta O vard ve
O'nunla birlikte bir ey yoktu. Bu bugün de böyledir, yann da böyle
olacaktr. Yani vücûd- hakiki O'nundur, O'ndan gaynya mevcud
denmesi gi^li bir irki îmâ etmektedir.) fikrini, "Lâ ilahe llallah" in
bâtn bir okumas olarak düünebiliri^
Tasavvuf bütün semavî dinlerin bâtnî boyutunu ifâde eder. Zaten bir
kavle göre Allah'nyaratt ilk varlk, Nür- Muhammedi'dir Arifler
buna kâinatnyaratc ilkesi derler Hakîkat- Muhammediye, varlnyaî^ld mürekkeptir Bir baka kavle göre de "Allah'n yarattilk ey kalem ve nur"dur Kalem varlklarn yaî^ld kudret
249
Hakknda Yazlanlar Sadk Yalszuçanlar
kalemidir. Hokka Nun 'dur ki Kün lafnn son harfidir. Hokkannmürekkebi ise Nür- Muhammedi'dir. Bir haberde Resul, "Âdemhenüz su ile balçk arasndayken Ben peygamber idim"
buyurur. O hâlde tüm semavî haberlerin cevâmiü'l-kelim sfatyla
Kesul'ü, Muhammed'dir (sav). Zaten kelâmlarn incisi olan Fâtiha'j
getirmesiyle hem sö^^ün nihayetini hem de bütün söylerin hülâsasn ifâde
etmitir. ¥âtihafetheden demektir. Kitap onunla açlr, ilâhî hakikatin
kaps odur. Ümmü'l-Kur'ân'dr, Fâtihatü'l-Kür'ân'dr. O halde jö^
O 'dur. O 'ndan beslenen sö\ de O 'nun gibi ilâhî hakikatle arami'^aki
perdeleri saydamlatrma yönünde bir i§leve sahip olabilir. A.ma bi\
tasavvuf edebiyat derken Ibn Fând'n iirlerini kastederi':^ Seki^ on
gün süren cebelerinden sonra kendisine döndüünde söyledii pirlerden.
Ki onlan da modem insann dejifre etmesi imkânszadr. Bu konuda
oryantalistlerin ac^ içerisinde olduklarn yine kimi oryantalistler
söylerler. Çünkü Ibn Fând gibi ariflerin iirleri, melekût alemindeki
müjâhadelerinden ibarettir. Sek!^ü: civarnda eser kaleme alm^ olan
Hf^. eyh-i Ekber, Fütuhat 'ta, "Benim bütün eserlerim binlerce
müâhedatmdan sadece bir tanesidir. " der.
Tasavvuf eser derken böylesi bir alana girmi oluyoru^. Ke^â H^.
Mevlânâ'nn, Niyâ^ Msri'nin, eyh Bedreddin'in, Yesevî'nin, Yunus
Emre halvetlerinin. eyh Gâlib'in sofilerinden bahsediyoruz^. Bunlar
âlem-i mânâya ait hakikatlerin dünya diline dökülmesidir ki onlarn
adetâ muamma gibi konulmalarnn sim budur. '^antku't-Tayr'm
lugât- mutlakndan söyleriz" diyor jâir, kimse anlamaz^ bif^
bif^ler muamma olmujuz^. Bu gerçekte dilsi:^ kulaksz^ söî^dür. O halde
ona kulak verenin de canyla dinlemesi gerektir. Can kulayla
dinlenmesi halinde anlam srlarn açan bu söf^n modem
f^amanlardaki metinlerde ne kadar dile geldiini takdir etmek bi^e
düjmeî^ Mantku't-Tayr müellifi imlây ilâhî ile yazmaktadr.
O 'nun bütün sözleri Kur ân'in hazinelerinden gelir. Arfin altndaki
büyük hazinelerden. O kapnn kimlere açlaca ise kimsenin malûmu
deildir. Modem atehlerin ortasndayanmaksz^n yasayabilen bir az^z^
§âire de açlabilir.
Sûf sözcüünün kökenine ilikin çeitli görümler ileri sürülmüçtür.
Bunlar arasnda en makbulü, Beni's-Suffe kabilesiyle ilgili olandr.
Kendilerini Kabe'nin komnmasna adam olan bu kabile, henüz^
250
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Ydir'an inmeden önce, Kabe 'nin temi^ik ve güvenliini bir tür ibâdet
biçiminde gerçekletiriyorlard. Suf, Arapçadayün anlamna gelirdi ve
bu kabile ballar yünden yaplmç sâde bir aba giyerlerdi, islâm 'la
tanttktan sonra Kabe'yle ilgili duyarlklar devam eden ve sûfler gibi
yalayan bu insanlara i^âfeten dervilere sûf ad verildi. Bir baçka
görüe göre, marifet ilminin sultanlarndan olan H^. Ali, tasavvufî
gelenein H^. Peygambere bal öncü ad idi. Nitekim arifler ve sûfler
arasnda, kendisini H^ Ali'ye neseben veya manen balayanlar çoktur.
Süflere göre, Kur'ân âyetleri ve Peygamber sökeri, çeitli anlam
katlarna sahiptir. Herkes, Kuran ve hadisin içerdii bu anlam
düklerine nüfu^ edeme^ Zahir ehli, bu iddiay reddeder. Oysa,
ariflerin ortak kanaatine göre, sökelimi Kur'ân 'in yedi anlam kat
mevcuttur. Yedinci anlam düî^i sadece Allah'n ilmindedir, ama dier
katlara, insan ulaabilir. Bunun yolu ise, yine Kur'ân'n ve H^.
Peygamberin emrettii nefsle mücâhade, riya^^et ve tepkiye ile açlr.
(Hatta ba-: sûfler Kur'ân'n mânâ denlinin dibinin olmadnbelirterek, 'denizler mürekkep aaçlar kalem olsa Rabbinin
âyetleriyazmakla tükenmezdi' âyetini de bu anlamdayorumlarlar.
H^. Mevlânâ'mn, 'üzüm sarholuu deil bizim
sarholuumuz, bizim sarholuumuzun sonu yok' beyti de
bunu imâ ediyor olabilir.) Tevilya da tefsir, mânevi bir mertebe, bir
makam gerektirir. Allah kelâmnn bâtn ^enginliklerine ulaabilmek
için, insann manevî bir ge^ (seyr-i sülük) gerçekletirmi olmas
gerekir. nsandan amaç, halifedir, bu ise, insân- kâmildir. Buna, kimi
arifler, abd-i külli de derler. nsân- kâmil, kâinatn minyatür hâlidir.
Onda, ilâhi isimlerin tümü tecelli eder. Bir baka kavle göre, insân-
kâmil, Kur'ân'dr, Kur'ân'n kardeidir. Kâmil insan, Allah'n
yeryü^ndeki halifesidir, O'nun mahlûkatna merhamet ve efkatle
muamele eder; Allah'tan rahmet alr, varlklara merhamet venr,
yeryüt(ünü korur, Allah'n gerçek bir halifesidir. eyh-i Ekber'e göre,
yeryüî(ündeki tüm varlklar, insan- kâmilin parçalandr. nsann, bu
mertebeye ulaabilmesi için mânevi bir seyahat, bir miraç yaamas
gerekir. Bu ge^nin balangcn î^ühd oluturur. 'Kötülüü emreden
nefs" in teî(kiyesi, ancak sürekli ve duyarl bir ibâdetle gerçekleebilir.
Bu bakmdan islâm 'in balangç günlerinden itibaren, mükemmel bir
model olarak H^. Muhammed'in (sav) ^ühd ve takvas, nefsle
mücâhade yöntemleri, tevekkülü, bakasnn derdiyle dertlenmesi.
251
Hakknda Yazlanlar Sadk Yalszuçanlar
sürekli Kabbinin hu^^urunda bulunmann gerektirdii adap ve esaslar,
sonrakijü^llarda oldukça sâdk i^eyiciler bulmutur. Osilikle bir
ilim ve belagat merkep olan Basra ve Küfe, ayn flamanda f(übd
hareketinin de bereketli bir çevresine tanklk eder. insann kul olarak
alçakgönüllü bir hayat sürmesi, eylem ve düüncelerinde tam bir uyum
içinde olmas, sabr ve jükür ehli bulunmas, bir bakma, kâmil bir veli
ve nebi olarak H^. Peygamber'in brakt mirasa varislik edenleri
ijâret eder. Bunlar, "A.llah dostu/ veli" olarak anlmlardr ki, en
yetkin örneklerine sahâbîler arasnda tank oluru^ Ad ayn t^amanda
manevî bir makama öî^el isim olmuj olan Üveysü'l-Karani, bunlarn en
kâmil örneklerindendir. O, bir anlamda, kendisini insanlardan
yitirmesiyle, sonradan Melâmetiyye biçiminde adlandrlacak olan bir
damara da kaynaklk eder. Arifya da safi, hangi isimle andrsa
anlsn, bu samimi mümin, kendisine H^. Peygamber'in yaamnörnek edinir. O, dâima, Allah 'in külli irâdesine bal, nefsin tutku ve
arzularndan arnm, marifet ve tefekkür dolu bir hayâtn sahibidir.
Sûf, bu uhrev ilkeleri esas alarakyola koyulur. Nefsini tepkiye edene
ve marifet nurlarna müheyya bir hâle gelene kadar buyoldayürür. Bu
yolun nihayeti yoktur. Gerçi arifler, "tevhid" makamnn, manevî
seyahatte, varlabilecek en üst dü^ olduunu söylerler ama, Allah 'in
mutlak ve sonsu^ varlnda tam olarak gaybubet etmenin nihayeti
olama^. Erken dönem ahitlerinin ilginç bir örnei olarak görülebilecek
olan Hasan el-Basri'nin u ifâdeleri, sûfyi bi:(e net bir biçimde
tanmlar niteliktedir: **Bu dünyann tüm çekiciliklerine dikkat
et. Bir ylan gibi dokunuta yumuak, ama zehri
öldürücüdür. Onda bir zevk buldun ise, hemen terket, çünkü,
ondan çok az, sana yol arkadah edecektir. Dünyânn hâli
birdenbire deiir. Sen, deiene, kahc olmayana, sana sâdkyoldahk etmeyene sakn kalbini balama. " Bir anlamda ^ühdü
de tanmlayan bu ifâdeler, O 'nun bir mektubundan alnmtr. Basra,
Hasan gibi dahapek çok ^hide ev sahipliiyapmtr. Fakr ve istina
vadisinin yld^anndan biri olan Rabiatu'l-Adeviyye bunlardandr.
Ke^â erken dönemin iki önemli velisini, Cüneyd-i Badadî ile Hallac-
Mansur'u anmam^^ gerekmektedir. El-Muhâsibî'nin örencisi olan
Cüneyd-i Badadî, 'Yolun eyhi" olarak da anlr ve na^ri tasavvuf
tarihi açsndan önemle kaydedilmesi gereken bir kiiliktir. "Allah'n
seni sende öldürüp. Kendinde diri Iclmas" tanm, ö^ü
l'bl
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
itibariyle, tevhidin, "Ezelî ve Ebedî olann, zamanda balangcolandan, yani fânîden ayrlmas" ilkesine dayanr. Kur'ân, hi^e,
"hereyyok olucudur, (O'na bakan/O'nun vechi) müstesna"
der. Bu, esâsnda, "varln birlii" ilkesinin de kaynan oluturur.
Sûfler, varlk unvann Cenab- Hakk'a lâyk görür, varolana bir
unvan olarak yaktrmaklar. Varolan, gerçekte Esma ve Sfat'in
tecellisidir. Bu, bir görünüm, bir belirmedir. Tpk deniî^n dalgalan
gibi Dalga, denirden ayn bir varlk deildir, onun bir hâlidir. Tüm
yaratlmlar da, A.llah 'in mutlak varlndan "ta§an " bir haldir. Bu
anlamda, varolanlarn, Allah'n Esma ve Sfat'nn tecellisi olduu
söylenir. Tecelli ile ayn kökten gelen bir söî^cük olarak "cilve" nin
anlam, "gerdek gecesi, gelinin, yü':^nü açmas" dr. Bu, bi^, varln,
Allah'n "açlmas" olduunu ihsas eder. Esma ve Sfat'in tecellisi, bir
bakma, varln açlmasyla, yani cilvesiyle gerçeklemektedir. Bu ise,
kaf ve nun arasnda ortaya çkmaktadr. Bu yü':(den kimi arifler
varln haznelerinin anahtarnn, "kaf ile nun arasnda" olduunu
belirtirler. Yani "kün" emriyle varln arketipleriyaratlmaktadr-ki
bunlara âyân- sabite denir- bu, ^aman ve mekân ötesi bir varlk
alanm ibaret eder. Varln hârici vücut giymesi ise. Esma ve Sfat'in
tecellisiyle gerçekledir. Varln vücuda gelmesi sürecinde görev alan
"sebepler" in, tenteneli birperde olduunu belirten Bediü'i^man, dier
ârif-i billahlar gibi, Allah'n, Kendisiyle varlk arasna yetmijbin
î^lmânî ve nûrânperde koyduunu söyler. Ibn Arabi hacetlerine göre,
bu perdeler, nebilerin ve velîlerin götlerinden giderilmitir. H^. Ali'ye
if^fe edilen bir söî^ föyledir: "Perde-yi gayb açlsa, yakînim
ziyâdelemeyecek." Safilerin, marifet ilminin kaps olarak
gördükleri H^. Ali, bu sözlüyle, gölünden bu perdelerin giderilmi
olduunu örtük biçimde ifâde etmektedir, ilâh a§k jarabyla sarho
olanlarn en üstünü olan Hallac- Mansur, çadap Cüneyd-i Badadî
gibi, kalbine inen marifet nurlarn "§eriat"n mî^nyla tartma
konusunda, meleke sahibi olmadndan, "fânilerin elleriyle
kirletebildikleri evi" ni, yani bedenini, bu uurda kurban vermitir.
Kendisini öldürenlerin, "Ene'1-Hak" deme, "Hüve'1-Hak" de,
kurtul, sö^üne, "ben zaten öyle diyorum, ama siz O'nun gâib
olduunu söylüyorsunuz" diye cevap verir. Bu sö^ Allah ile varlk
arasnda tenteneli bir perde olan mahlûkat, tümüyle aradan pkarma
eiliminin üst düî^eyde bir ifâdesi olmaktadr. Çünkü, Hallac- Mansur
253
Hakknda Yazlanlar Sadk Yalszuçanlar
hen^ri sûfikr, varolann rü'jeti, Hakk'n rü 'yetidir, dije düünürler.
Varolup tlsmm çö^ede, Hallaç, çadap ve halefi safiler kadar
"ansl" olmamasna ramen, hu köktenci tutumu, sûf gelenein
snrlarn genletirmeye deyardma olmutur, denilebilir.
A.J.Arberry, islâm Mistiklerinin Öyküsü 'nde, ^ühd hareketinin,
Basra'dan Küfeje kadar, bütün islâm âlemine ve özellikle
ikinci/sekiî^nciyü^ln ikinci yansnda siyasal ve dinî faaliyetlerin
önemli bir merkep haline gelen Horasan'a naslyayldn anlatr:
Emevileri ykan ve Abbasi hilafetini kuran plan, Horasan"da
yaplmt. Bir samanlar Budiî^min filizlendii bir merkep olan bu
u^ak vilâyet. BeIh prensi ünlü ibrahim b. Edhem"e (v.160/777) ait
idi. ibrahim b. Hdhem"in riyasete çekilip', daha sonraki sûfler
arasnda gö^de bir tema haline geldi ve sklkla Gautama Buda 'nn
öyküsüyle karalattrld, ibrahim Edhem'in hikâyesi, tüm sûflerde
gördüümüz^ türden bir ruhî uyanp öyküsüdür. Rubûbiyet
yanlsamasnayol açabilecek tüm mal varlklarn tümüyle terketmeden
sâlikin seyr-i sülûkuna banlamas imkânszdr. Bunun ilginç bir
örneini Ibn Arabi'de görürü^ Manevî yolculuuna erken ya§ta
balayan eyh-i Ekber, yirmiliya§lann ba§lanndayken, sahip olduu
tüm e^ay, babasna emânet eder ve ihtiyaç sahiplerine datmasnsöyler. Nedenini soran babasna ise §u cevab verir. "Üzerinde bir
bakasnn hakla olan her Allah kulu, kulluunda bu haknisbetinde eksik kalr." ibrahim b. Edhem'inkine benler
menkbeler, her sûf için çokça anlatlr. Tasavvufun nazari târihi
dnda, süfizm için bereketli bir kaynak olan menkbeler, sûfilerin,
halktan Hakk 'a doru yürüyüünün tan olarak karpmza çkarlar.
Sûf, manevî miracn yakarken, dünya varlndan soyunmann ilk
adm olarak, üzerinde herhangi bir dünyevî mal brakmamaldr.
Tövbe kapsna bu haldeyanaan sûf, adna zûhd denilen ve islâm'n
"ibâdat" ksmn oluturan amel-i sâlihalara titiz ^^^ biçimde uymak
olan bir yola girecektir. Zühd ve takva, sûfnin nefsiyle mücâhadede
bulunmas zp^nlu bir sürece, bir hâle iaret eder. Olgun biryakine
ulamak ve müjâhadelere hazr hale gelmek için bu i^öA7/;^/W//r.
Tarzlarn yansra, insan Allah'a yaknlatran nafileler de sûfnin
dikkatli ve duyarl bir biçimde uymas gereken ibâdetler cümlesindendir.
Huu ve huzur hâli, havf ve recayla gerçekleecektir. Burada ^'/^r ve
virdler, halvet ve uzletler, sabr ve ükürler, sûfiyi, "ubûdiyyet"
254
Sâmiha Aj^erdi üe SIRRA YOLCULUK
hakikatine doru jüceitecektir. Ubüdiyyet, kulluun çeitli belirtilerini
ifâde etmede kullanlr. Bu halin, sûfde sürekli galebesi, artik onun
n^ makamna doru yol aldn gösterir. Geylâni hacetlerinin
öretisinin merke^ne ald "ac^' ve "fakr" hali en etkili ve ilevsel
joldur. Bu yolda, istikamet ü^e olmann art, ihlastr.
Bediü^^man'n srarla ü^rinde durduu ve adna bir risale kaleme
ald ihlas, kulun, hereyde, samimi bir biçimde Hakk'n nesini
gözetmesi hâlidir Bu, Melâmilerde olduu gibi, sûfinin, dünyaya
gelirkenki saf ve yaln haline dönmesini sonuç verecektir. Saf ve
katks:^ bir kul olma durumu sûfyi, ferasete, cud ve sehâya, gayrete,
fakra, sefere, sohbete, muhabbete, aka, evke ve marifete ulatracaktr.
hlasn hakikati, hlas sûresinde ehadiyyet olarak ifâdesini bulur.
Ehadiyyet, Allah'n âyân alemindeki mutlak tekliidir. Allah, tecellî
âleminde vâhid'dir, birdir. Ama tecellinin olmad öte âlemlerde
ehaddir, tektir. Allah'tan bakasnn hu^runu kabul etmeksi^n
yaama hali ihlas hakikatiyle gerçekleir. Bu süreçleriyaayan ve sûf
gelenein yaam öyküsüyle en ilginç kiiliklerinden olan Bir b. El-
Haris el-Haf, Melâmetiyye hareketinin bir dier ismidir. Merv'in, bir
flamanlar "dü^enbat^ ve aki" bir yerlisi olan H^. Bir, islâm'n
çansna gerçek anlamda uyduktan sonra, "bakalarnn düüncelerine
aldrmaydk" doktrinine de içtenlikle sahip çkmtr. Antik Msrhiyerogliflerini bildii, hermetik bilgelie âinâ olduu söylenen, yan-
efsânevi bir baka ahsiyet olan Zünnûn- Msri, "marifet" düüncesini,
tasavvufa dahil edenler arasndadr. Sûfler arasnda, "Benim anmne yücedir, takdis ve tebih banadr" sö^üyle öhret bulmu olan
ve tevhid fikrinde Hallaç'dan da ileri giden Bayeî^d-i Bistâm,
marifetin ahikasndayer alr. Arberry'ye göre, Bayef^d-i Bistâm 'den
sonra Sûf naî^ariyesinde merkef^ bir konum katlanan tamamen
gelimi, Rabbinde fâni olma (fenâfllah) doktrinini görüyoru^
Buradan, "Alial'tan balia birey yoktur" ifâdesine geçmek, nefis
ve dünya terkedildiinde mistiin, Rabbindefâni olduunu ileri sürmek
qvr deildir Zühd öretisinin ;(orunlu sonucu olarak, dünya deersizdir
ve müminin kalbinin meru meguliyeti, ancak Allah'a ibâdettir.
(Hermetik bilgelikten sö^ etmiken "flosofa"(hikmet sevgisifnn
kökeninden de bahsetmek yerinde olacak. Erken dönem Atinal
floî^flann Msr'dan hermetik hikmetten istifâdeleri, flosofa'mn
teminini oluturur. Hikmet sö^ aktanlama:(j hikmetin dili sembol ve
255
Hakknda Yazlanlar Sadk Yalszuçanlar
sükûttur çünkü. A.ncak A.tinal kadîm mütefekkirler hikmet sevgisini
edinebilmilerdir Msr'dan. Felsefe adm adm hikmetten
uî^aklajmann târihi hâline gelmitir sonralar. Heidegger'in "Nedir
bu felsefe denilen?" sorusu kökene dönme ihtiyacyla söylenmitir ve
felsefeninyeniden hikmete, en atfndan hikmet sevgisine dönücüyle ilgili
bir endieyi içinde tapr. Zira hikmet varlk 'la ilgilenir, varolanla deil
Zaten Hölderlin 'in iirine ilijkinyaq7snda da Heidegger, "mülklerin
en tehlikelisi" dedii pirin "ijlev"inin varolann varl tehdidini
deifre etmek olarak açklar.)
Tasavvuftarihinde Muhyiddin Ibn Arabi, nasl bir dönüm noktas ise,
na^rî süflimin ö^l tarihinde de Hüccetü'l-Islâm mam Gazali, bir
ajama olarak görülmelidir. Gazali 'nin, özellikle Emevi Camiinde
itikafa çekildikten sonra, El-Munkzu Mine'd-Dalal eserinde
anlatt derûnîyaamnn ürünü olan düünceleri, kelâma ve seleflerin
tasavvufayönelik iddetli eletiri ve itiraflarn püskürtmeyönünde bir
ijlev görmü§, aynca, sûf tefekkürünü ^nginle§tirmi§tir. Onikinci
yü^l, çeptli sûf tarikatlarn olumaya balad bir dönemdir. Tekke,
î^aviye ve hankahlar çevresinde belirli bir ritüeli olan, "mürçid"e dayal
bir tasavvuf anlaynn, giderek tüm islâm corafyasndayaygnlatbir süreç. Tarikatlar arasnda doktrin dü^inde deil, daha çok ritüel
balamnda bir ayrmdan sö^ edilebilir. Esas itibariyle, her tarikatn,
Kur'ân'n H^. Peygamber'in emri olan nefsle mücâhade ve riyaset
yöntemini, belirli !^kr seanslarm, nefsin te^^kiyesineyönelik eylemlerini
iî^ledii söylenebilir. Zikr, tasavvufehlinin, vecde ulamada ve gerek nefs
gerekse nefis d tâutlanyok etmede öne ald bir ibâdet biçimidir.
Nama:(^ en büyük ^kirdir. Kur'ân kraati, bi^^t t^krin kendisidir.
Ne ki, özellikle Taft^ay Celâl, kelimeyi tevhid ve ehâdet ile Esma
^kirleri, sûflerin, arnmada ve aknlamada sk biçimde iedikleri
düt^enli bir ibâdet tar^ olarak bugüne dein gelmitir.
Na^iari tasavvuf târihinin en önemli ad, kukusu^ Maribli ünlü
bilge ve eyh-i Ekber nâmyla maruf Muhyiddin Ibn Arabi'dir. Ibn
Arabi, kendisine gelinceye kadarki sûfi gelenei tevarüs etmenin
yansra, gerek doktrin olarak gerekse sö:(lük bakmndan sûf^i
adeta yeniden kurmu ve tedvin etmitir. O'nun oldukça kapsaml
marifet ve tefekkür alan içine, tüm Islâmî ilimler toplanmtr. Fkh,
kelâm ve hadis alannda da hayli eser vermi olmasna ramen, Ibn
256
Sâmiha A>-verdi üe SIRRA YOLCULUK
Arabi, daha çok ünlü Fütuhat- Mekkiye ve Füsusu 'l-Hikem 'iyle
tannr ve haleflerini özellikle bu eserleriyle etkiler. Bir bakma, tüm
sûf literatür, Ibn Arabi'nin bu iki önemli eserinin çevresinde getirir ve
döner diyebiliri^ O 'nun sistemli tefekkürü, tüm ilhamn Kuran 'dan
ve O 'nun hazinelerinden alan tevil ve tefsir yöntemi, manevî miraa
süresinceyalad çok sayda vakas, naf^ariyat ve söküü, tasavvuf
târihi boyunca çok sayda esere kaynaklk etmitir. Ibn Arabi,
öncelikle belirtilmelidir ki, Ö!(el bir velayet doktrinine sahiptir. Tümpeygamberlerin ayn ^(amanda veli olduunu belirtir ve velayetlerinin
nübüvvetlerine gâlib geldiini söyler. Peygamberlerin tümü, 'Triakikat-i
Muhammediye"nin tezahürüdür. O, hâtemü'l-enbiyâ olduu kadar,
"hâtemü'l-evliyâdr" da. H^. peygamber'in (sav), velayet bakmndan
dört büyük i^eyicisiI vârisi vardr. eyh-i Ekber, kendisinin
bunlardan biri olduunu ifade eder. "H^. Muhammed'in ve Mesih'in
mirasnn hatemi, kukusu^ benim. " Bu, eyh-i Ekber'in en çok itira^
gören düünceleri arasndadr. Ibn Arabi, hatem olduuna ilikin
birkaç vakasn da aktarmaktadr. Bunlann çou, Fütuhat'ta yer
alr. Zahir ulemâsnca tekfir derecesinde itiraî^ ve saldrlara hedef
olmasna karglk, Ibn Arabi, kendisinden sonra gelen hemen her
sûfde derin bir etki brakmtr. Bu etkiyi, sadece sûflerde aramak da
yanl§ olur, eyh; ayn î^^amanda âlimleri, feylesoflan, mütefekkirleri ve
düünürleri ve siyaset adamlarn da etki alannda tutmutur.
Hakknda en çok ferh yanlan kitaplarn sahibidir. Ibn Arabi'ye
ilikin çok sayda tarihçe, erh ve yorum yazlmtr. O'na göre,
kâinat, göreceli bir varla sahiptir. Hem, sonsuz^ varolu, hem defan
yokolutur, Allah'n ilminde oluu bakmndan ebedî varolutur;fânîi
yokoluu ise, Allah'a göre, dsal oluundandr. Allah, hem Zâhir'dir
hem Bâtn. Zahir ve Bâtn olu, insann bildii biçimiyle. Hakikat 'in
iki temel öesidir. Her ne kadar Yaratc, mahlukattan aynlmsa da,
aknl kabul edilen Hakikat, içkinlii kabul edilen âlem ile
ayndr. Yani, Hakk, mâsivâda, varlk aynalarnda beliren sfatlarn
ayndr. Hak, varln ruhu, âlem de, O'nun z^âhiri suretidir.
Allah 'tan gayn varlklar, O 'nun iradesiyoluyla, eylerin kurallarna
uygun olarak hareket eder ve varolur; O 'nun temsilcileri. Esmaya da
küllî kavramlardr. Varlk âleminde görünmeden önce, olgular
dünyasnn varlklar, Allah'n eî(elî ilminde âyân- sabite (ontolofik
257
Hakknda Yazlanlar Sadk Yalszuçanlar
model) olarak var idiler ve hu nedenle, ilâhî Zat ve uur'un
parçasydlar. Denilebilir ki, âyân- sabite, mutlak hakikat olan
l^ahid-i Ehad ile, varlk arasnda bir ber^htr. Allah ile, bir olma
mânâsnda birlenme Ibn Arabi'de asla sd\ konusu edilemet^. Sûfnin,
Allah ile bir olucunun idrâkine varmasndan bahsedilebilir. Kâinatn
yaratc ilkesi olarak Akl- Evvel, Hakikat- Muhammediye 'dir. Bu
ilkenin kusursu^ belirtisi, Insân- Kâmil'de olur. Hakikatin minyatür
hali olan Insân- Kâmil, ayn gamanda kâmil veli ve nebî olan H^.
Muhammed'in de bit(âtihi kendisidir. Ibn Arabi'ye göre, her
peygamber, Allah'n bir "kelime"sidir. Mutlak mânâda "kelime" ise,
peygamberlerin Hatem'i ve ilk hakikati olan H!(.
Muhammed'dir(sav). Bütün bu ferdi kelimeler, Hakikat-
Muhammediye'de toplanmtr. Yüzerce eser kaleme almij olan eyh-i
Ekber'in çok sayda if^eyicisi olmutur. Bunlar arasnda, Konevî,
Iraki, Cîli, Molla Cami, Kayseri, Konuk vd. arifler saylabilir.
Bunlarn çou, eyh 'in en çok tartlan eseri Füsusu 1-Hikem 'e erh
deyaî^mlardr. eyh-i Ekber'in ad, eserleri ve düünceleri, Risâle-i
Nur 'da da çok geçer. Bediü^î(aman, Ibn Arabi'yi, "bir mûci':^-yi
hakikat, hânka-y Kur'ân ve ulûm- Islâmiyyenin mucizesi" olarak niteler.
eyh-i Ekber'in eserlerinde isim ^kretmeksi^n alnt yapt H^.
Mevlânâ da, süf gelenein önemli adlanndandr. Hakikat'in
tefekkürî ve iirsel boyutlarm, mükemmel bir imajinasyonla ortaya
koyan H^. Mevlânâ, bu vadinin dier iki adn da anarak öyle der:
"Attar, ruh idil Senâî, O'nun iki gö-:(ü/ 'Ve ondan sonraki devirdeIBi^
geldik onlarn v:^nden. " Bir bakma, Kümi, Ibn Fand ve Ibn Arabi'den
sonra, bütün bir tasavvuf geleneinin sacayan tamamlar. Artk
karmza üç doruk isim vardr. Bu üç bilge, süft:^min hem nazarî
hem de estetik açdan kemâlinin ^rvesini temsil eder. Bunlardan
öî^ellikle Ibn Arabi'nin dünyas, biî^e, tasavvuf irfann tanma
açsndan gereindenfa^^a veri sunar.
Inisiyatik gelenein modem î^amanlarda en saf ve katksn adlarndan
biri merhume Sâmiha Ayverdi'dir. O gelenein günümüî^de gürbüt^^ ve
bereketli bir damarna mensubiyeti olduu gibi, ömrü boyunca elinden
dümeyen kalemiyle onlarca esere de im^ atm ve eserlerinin çounda
tasavvuf neve dile gelmitir. O 'nun oldukça yengin mânevi ve -^hinsel
yaam içerisinde Yusufcuk'un ayn bir deeri vardr. Yusufçuk,
258
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
modem Türk Edebiyat 'nda dili ve dünyas bakmndan yekta bir
eserdir. lk basm 1946ylndayaplm olan Yusufcuk'ta, ya-:(ann
"mesel" olarak niteleyebileceimiz ksa öyküleri yer almaktadr.
Ayverdi, Ken'an Rifâî'ye intisapl ve O'ndan sonra da bir nevi
postnijin olarak cemaatin "anne"si olmu, roman, hikâye, deneme,
aratrma, sohbet, geî^yats ve günce türlerinden pek çok kitapyaî^mij
velut bir sanatkâr. Rifâîliin bir kolu olan bu gelenein her ne kadar
Ahmed Rifâ hazretleriyle silsile ba varsa da, Ken'an Rifâî hacetleri
aralarnda eyh-i Ekber de olmak üf^re bütün bir irfan geleneinden
beslenmitir Yusufçuk, günümüze tasavvuf! neveyleyaklm, meca^
ve maf^mun dünyasyla, diliyle, kurgusuyla, tar^ beyanyla sûfyâne
denilebilecek bir metinler toplamdr. Yasa, açk uçlu, trajii olmayan,
dramatik bir kurguyla ilgisi bulunmayan bu mesellerin ilkine Ayverdi,
Feta'nn ilk olarak karsna "kâinat kitab"n çkardn, açtn ve
"Oku!" dediini söyleyerek girer. Kitaptaki meseller boyunca, Ya^r
kâinat kitabnn sayfalarm okumaktadr. Her kssa, bu kitaptan bir
sayfa, bir cümle, bir kelime gibidir, ilâhî akn sarholuu içinde
ya^lm olan Yusufçuk, kâinat kitabnn okunmas için öncelikle
insann kendi kitabn okumas gerektiini bi^e hatrlatr. Sanki kitap
bu uyan çevresinde döner. Bu, nefsini bilen Rabbini bilir hakikatinin
ifadesidir. Nefsini bilmek, insann kendisinde tecelli eden ilâhî esmâ'mn
tecellî dü^ince gerçekleir. Nefsini bilmekten muradn bu olduunu
söyler arifler, insan ilâhî isimlerin hangisinin ne ^aman tedbn
altndaysa ve tecellî ne dü^ydeyse o yetkinlik dü^ince bilebilir
Rabbini. Ayverdi, "tepsisinin içine nisan yamuru toplayan bir
çocuk gibi, bu akp giden selin altna çanan" niçin
koyduunu sorup durur, hu soruda bile sûf macunlarndan birkaçn
bulmak mümkündür. Yamur rahmeti simgeler. Allah Rahman
sfatyla ar kuatmtr. Dünyada bu sfatla, âhirette Ruhim ismiyle
mütecellîdir. Ruhman'da kaytyoktur. Çanak, fey^ kabil hâle gelme
durumunu ifâde eder. Kulun yapabilecei ey ha^rlanmaktr. Ki buna
talep, edene de talip tâbir edilir. Müridle eanlaml olan bu kelimeden
anlar^ ki, insan sadece ister ama asl murad eden Allah'tr, insan
diler fakat gerçekleen murâd- ilâhî'dir. Nisan yamuru da evrensel
sembollerdendir. Sedef bedendir, inci kalptir. Nisan yamuru inhisar
kabul etmeyen kalbin kökenini simgeler. Kalp, insandaki ilâhî
merkezdir. Namaz ve hac ar^n merke:^ olan Kabe'ye yönelinerek edâ
259
Hakknda Yazlanlar Sadk Yalszuçanlar
edilir. Zikirde ise insan kendindeki ilâhi merkep yani kalbe doru
bükülür. Kalp, beytullahtr. Bir kudsî hadiste, 'yer ve gökler Beni
kuatamad, ancak inanm kulumun kalbi kuatt"buyrulmujtur. Ayverdi, sorular sorar ama ardndan tecâhül-i arif
yaparak, "biliyorum ama yine de soruyorum" der.
Yusufcuk'un bir ba§ka metni föyle açlr: "Herkes bu meydana
bir zafer için gelir, ben ise sâde Sana yenilmek için geldim. "
Bu cümle yalnz bajina bi^e sûfüiin hâl dilini ele verir niteliktedir.
insanla ilâhî hakikat arasndaki en büyük engel insann kendisidir,
insan kendisinden tümüyle kurtulmakst^n ilâhî fey^e kabil hâle
geleme^ Ibn Arabi, secdede üfendimi^^in sürekli yapt duay
hatrlatr: "Allahm beni nur kl" O'na göre Efendimizi burada,
"Allahm beni Sen kl" demektedir. en-Nur, Allah'n
isimlerindendir ve "beni nur kl" diyen, gerçekte, "beni benden al.
Kendi sonsuz ve mutlak varhmda yok et" demek istemektedir.
Secde madem en yakn olduumu^yerdir, o halde kendimi":^ tümüyle
aradan kaldrmam gerekecektir. Ayverdi'nin, "sade Sana
yenilmek için geldim" ini de böyle okumak mümkündür. Bir
baka metinde föyle der : "Adn sordular. Söyledim.
'Tanmyoruz, kimmi o?' dediler. Az kaldperdeyi çekip seni
onlara gösterecektim; fakat ihtiyatkâr olmay yine Senden
örendiim için vazgeçtim ve düündüm ki, gösterseydim de
göremeyeceklerdi; zira perdelerin kalkt ezelgününde onlar
Seni görmülerden olsalard, imdi burada, 'Tanmyoruz'
demezler ve demir âsâ demir çank, bu kâinatn tekgörülecek
görülmemiini arar ve bulurlard." Yusufcuk'un bu metninde
Sâmiha Ayverdi muaî^am bir hakikati tek cümlede tasvir eder. Ef^el
bilipklii dedii bu temaya kitapta sk sk döner: "Ezel gününün
dîvâne yolcusunun parmana dünyaya gelirken bir yüzük
takm, sonra da, 'bunu hrszlar çalacaktr; sen gene onu ara
bul' demitin, tik sözün pek çabuk çkt. Gözümü bu âleme
açar açmaz, onun parmamdan çalnm olduunu gördüm.
Çaldran da ben, arayp bulacak olan da bendim." Burada
tevhit hakikati dile gelir, ikilik aradan kalkar. Mutlak tekliin
ifâdesi olan baka bir meselinde Ayverdi, "henüz zaman
yaratlmamken insan sözü edilmeye demez bir varlkt"
mealindeki haberle, "balangçta Allah vard ve O'nunla birlikte
260
Sâmiha Ayverdi ile SIRRA YOLCULUK
bir ey yoktu" hakikatim birletirir: "Dünya ekilsiz bir
ynken, ne toprak, ne su, ne ate birbirinden seçilmeden ve
mükevvenat henüz tasavvur ve yaratl teknesinde
yourulmadan Sen vardn. "
Mutlak tekliin hayret makamndaki seyircisi ve a^kyolcusu olarak da
insan anar: "Ve ben hep bam kapnn eiinde, Senin
hayrann olarak ak rüyalarm görürdüm." Ayverdi'nin hu
metinlerinin çou na\ makamnda kaleme alnmtr. Ya^r naldan
niyaza niyazdan na^a gider gelir. "Bugün Sensizlie
tahammülüm yok" der, "beni kendimden geçir, sarho et."
Bu dilee eriyinceye kadarki serencâmn ise koî^mik bir hikâye olarak
anlatr: "Ruhum bir kahbm esiri olmadan evvel, elimi bir el
tuttu ve bana güneleri, seyyareleri, semâvâtm acâibini
gezdirip seyrettirdi. Nihayet bir âleme getirerek: 'te misafir
olacan yer... buras dünyâdr' dedi. Böylece kimsenin
kimseyigörmeden çahp didindii bu patrth âleme ben de
katldm." Bu, insann ilâhî varlktan kesret âlemine inicinin
hikâyesidir, insan ebedî sessizlikten gürültülü bir ar^ inmi§tir. ]/e su
ile sarho olacak dü^ye gelinceye kadar bu hengâme içerisinde
yuvarlanacaktr. Her metninde ayn bir hikmetin dile geldii
Yusufçuk 'tan §imdi de istina makamndaya:(ilmif bir meseli analm:
"karna dua etmek için oturup ellerimi açtm. Ne garip ki
yüzünü görünce bütün isteklerim, sam vurmu bir aacnyapraklan gibi kavrulup döküldü. Bilmem niçin evvelden bumukadder neticeyi bana haber vermedin? Ben duâ mahalli
deil, akocaym demedin?"
Kûbiatü'l-Adeviyye bir gün hastalanr Aclar içindeyken Baye^d
çkagelir "Niçin Rabbinden ifâ dilemiyor, bu acyçekiyorsun.^" diye sorar Rabia, "O'nun murad bu iken niçin
aksini isteyeyim, bu ayp deil mi?" diye cevap verir. Dua, eyhelAlevi'ye göre Allah ile kalben araasiî^ haberleen kâmil velîler için
gereksiî(dir. Ayverdi'nin bu metni gerçekten de üstün bir yetkinlik
dü^indenya:(ilmpr. Buna arifler Zat merebi derler. Zaten insann
manevî seyrinde ge^nin ^rvesi Zâtiyyet dü:(eyidir. Bu bölüme fark-
evvel tabir edilir. Mahlûkiyetten Zâtiyyet hakikatine uruc eden velîler
oradan tekrar nüf^ûl ederler ki bu dafark- sânî olarak isimlendirilir.
261
Hakknda Yazlanlar Sadk Yalszuçanlar
Sejr-i sülûkunu tamamlam kâmil velîler ümmiyjun, safiyyun ve
^atiyjundur. Ümmiyun, sanldnn aksine câhil anlamna gelme^
okurja^r olmayan manasn içerme!^ ümmiyjundan kast, insann
kendi kijisel algsn ortadan kaldrmasdr. ilâhî Hakikat 'e açk ve
ha^r hale gelmek için hu arttr. Sâfiyun ise kalbin ve hâf-:(ann
saflndan kinayedir. Necati'nin, "ettik o kadar ref-i taayyün ki
Neâtî/Ayine-yi pür-tâb- tnücellâda nihânz" ifâdesindeki
"mücellâ" macunu bunu îmâ etmektedir. Ayna saf ve cilâl
olmaks^n ilâhî hakikati kusursu^ biçimde yanstama:^^ aktarama^
Zâtiyyun olmak ise,yerden semâya, beerîgerçeklikten semavî hakikate
doru bir ge^nin gerçekletirilmesini iaret eder. insan ar^a nü^ül
etmi, inmitir. Kudsî Kelâm da ar(a tene^î^ül etmitir, insan
hayattayken bu iniin simetrik bir ge:^sini gerçekletirmek
durumundadr. Bu get^iyi gerçekletirenlere t^âtiyyun denir. Zâtiyyun
olan kimse artk merhume Ayverdi 'nin yukarda andm metninde
ifâde ettii hâle ulamtr. Sürekli Kabbinin müâhadesiyle megul hâle
gelmi ve O'nunla arasndaki haberleme kanallar tümüyle açlmtr.
Rabbinin müâhadesine mahî^ar olan kimse için O, artk bir duâ
makam deil, bir ak ocadr. Bu, makama muhabbetullah tâbir
edilir. Muhabbetullah mârifetullah netice verir. Tam da burada
muhabbet, ak ve evk merdivenlerinden sö^ etmek yerinde olacaktr.
Muhabbet, kuun uçmaya çalmasdr. Ak kendi kanatlaryla
uçabilmesidir. evk ise en üstün dü'^^eydir ki, bu, kuun kanad
krldktan sonra da uçmaya gayret ediidir. Çünki bu dü^e erien
kii bilir ki, kendisi Kabbine kendi kanatlaryla ulaama:^ ancak
Rabbi, el-Karib adyla kendisine yaknlatrabilir. Bu makamda ise
ancak insan akla dolar.
Yusufçuk'taki bir metin bi^e bu hakikati olaanüstü bir saflk ve
açklkta anlatr:
"Küçük laz! Mektebe baladn gün, locan ilk i olarak
sana harfleri öretmiti. Az sonra bu örendiin harûeri
birbirine çatma temrinleri yaptn ve böylece kelimeler
meydana çkt. Sonra bunlar sraladn ve ibare oldu. Böylece
de okumay söktün. Artk büyüdün, mektep bitti. imdiyenibir dersaneden içeri giriyorsun. Ben de sana ilk i, bu
kitapsz kalemsiz kazanlan ilmin ba harflerini öreteyim:
262
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Gülümseme ve utanma, tteyavrum bunlar, ak Idtabmm ilk
harfleridir. *'
Ajverdi, burada hem hakikatin ilâhin ve bâtn boyutlanndan sö^
açmakta hem de a§k mesleinin mâhiyetinden konulmaktadr. Zahir,
bâtnn d§ boyutudur. îbn Arabi hasretleri, Fütuhat ta föyle der:
"eriat, Hakikat'in örtüsü veya perdesi deildir, bizatihi
kendisidir. Hakikate geçmek için, bizzat eriata nüfuz etmekgerekir. " Bu bi-:^, î^âhirin bâtndan ayn bir olgu olmadm, onun bir
boyutu, biryönü olduunu gösterir. Demek ki bâtna geçmek esastr ve
bunun yolu da ^âhirden geçmektedir Zahirde kalmayp bâtna nüfu^
etmek gerekir Bâtn arktr. A§k yolunda ise insan strap karclar
Ayverdi öyle der:
"Istrap denen bir harf vardr ki, bunu hepsinden evvel
örenmeye çah; zira onu ihtiva etmeden mânâ kazanmhiçbirkeUme, hiçbir cümle yoktur. "
Bu, bi^ ak arabyla sermest olanlarn en üstünü ve bir ak ehidi
olan Hallac- Mansur hacetlerini hatrlatr. Ölümünden birkaç gün
önce, î^ndanda kendisini î^arete gelen Cüneyd-i Badadî hacetlerine
öyle der: 'barndan sonra beni öldürdüklerinde, sen
medresene dön ve üzerindeki sûfîlik hrkasn çkararak
müderrisUk cübbesini giy. Çünkü ak yolunda, ehitlik
kaçnlmazdr. Bu meslekte insann kendi kanyla alacaabdestle klaca iki rekat namaz üzerine farzdr. "
Istrap söküü, ak yolundaki ehitlii imâ etmektedir Bu ma^^un,
"ölmeden evvel ölünüz" hadisinden kaynaklanr Ayverdi,
meselinde küçük k^ son olarak öyle seslenir: "Eer straba yer
vermemi bir ibareye rastlarsan, korkma; 'bunun akkitabnda yeriyok' diye baylar. "
Buna "belâ" da tâbir edilir Belâ da inisiyatik bir ma^^undur
Nitekim Hallac- Mansur hacetleri öyle demitir: "Sultanlar, bir
iklimi (mülkü, vatan) fethettiklerinde, yeni bir iklimin,
vatann fethinin arzusuyla yanp tutuurlar. Biz ise, yllardr
Senden gelecek bir belânn umuduyla yanp yaklmaktayz. "
Belây hem Rabbin bir ilâhî lütfü, bir ba olarak okumak hem de
"beli/evet" mânâsna yormak mümkündür. Bu ise, "nc"j taleb
263
Hakknda Yazlanlar Sadk Yalszuçanlar
etmektir. Ea^â makam, sadece A.llah'n kuldan deil, kulun da
Allah 'tan râî^ olmasn içerir. Bu makam, yetkinlik düklerin üst
basamaklanndandr. Pir Sultan Abdal hacetleri, bir nefesinde,
"güzel âk çevrimizi çekemezsin demedim mi/bu bir nzâ
lokmasdryiyemezsin demedim mi?'* demek suretiyle, "n^â"mn
ne denli ulalmas güç bir makam olduunu belirtmitir.
Rif^â, kulun her peyden rât^ olmas, Rabbinin her tecellîsini bir lütuf
olarak kabullenmesidir. Musibetler, yokluklar, yoksulluklar,
yalnzlklar, aclar, ayrlklar, ölümler, her türlü maddî ve manevî
skntlar can ve bala benimsemesi ve jükr makamnda bulunmasdr.
Sâmiha Ayverdi. Yusufçuk 'taki bir anlatsnda bunun bâtnna doru
sunarak föyle der: "Gidenin yerine benzerini getirmek gayreti,
ite insanlarn tesellisi. Ama o bazen daha cesur, daha
pervasz davranarak, insanolunun bu körü körüne sarld,
ban gösünde dinlendirdii, ya da hizmetine çard*teseUî' adh cariyeyi, ezel künyesinde rasdad ismiyle
çarr: 'gaûet'.'* Bu metnin alt okunmasyapldnda "tesellî"nin
bâtnî hakikatinin n^â, "gaflet"in ise "tevekkül" olduu
anlalacaktr. BJf^ olmak teselli bulmak deildir Rif^â, "artk öyle
olur ki; "Ben kulumdan kulum Benden raz olur" hakikatinin
simdir. Ya da "ey nefs, artk Raz olmu bir halde Rabbine
dön" nidâsndaki srdr. Nefs, dünyâya inerken yaad irtifa
kaybn, simetrik bir ge^le, yani manevî bir mirada taçlandrdktan
sonra nî^â makamna uruc eder. Bu halde Rabbine dönen nefs artk
"sâfîyye" olmutur. Gaflet ise, kulun Rabbinden nisyândr. Sûfler
"ben"lik duygusundan bir ^erre kalm ise kulun gafletten
kurtulamam olduunu ifâde ederler. Gafil olan tevekkül makamna
erieme^ Tevekkül, insann aradan çekilmesidir. Zîra insanla R^bb
arasndaki engel kendisidir. Cüneyd-i Badadî hacetlerine Seriyyü
Sakatî hacetlerinin söyledii u sö!^ bunu ifâde eder: "Senin
varhmdan daha büyük bir günah yoktur. " Sâmiha Ayverdi,
metinde, "Teselli"yi bir cariyeye ben^tmek suretiyle hem tehis sanat
yapmakta hem de tesellinin batan çkanclk niteliine atfta
bulunmaktadr.
Yine "ak"a ilikin bir baka metinde, onun belirleyici ileviyle ilgili
bir vurgu yer alr. Bunu Ayverdi, "müstebit" kelimesiyle ifâde eder.
264
Sâmiha Aj^erdi ile SIRRA YOLCULUK
A/k gerçekten de tüm balanykarak kendi balarm kurar. Bu onun
kozmik niteliidir. Ayverdi föyle der:
"Konuuyorduk. çimizden biri sordu:
-Târittin kaydettii en müstebit tüldimdar kimdir?
Her azdan bir isim çkmaya balad. Saydlar, söylediler.
Fakat sorgu sahibi bunlarn hiçbiriyle tatmin olmuyordu. Bir
ara gözgöze geldik. Bana,
-Niçin sesin çkmyor? Sen de birey söylesene, dedi.
Zaten ben de söylemeye hazrlanyordum. Yavaça,
-Ak! dedim. "
Ayverdi bu hakikati ifade ederken, ajkn et^elden ebede tahtnda tek
rakibi olmaks^n saltanat sürüp buyruk yürüttüünden bahs
açmaktadr Zaten sonunda, "bunu, bu aikâr zaferi koyupuzaklara gitmek ne reva" diyerek, "ak imi her ne var
âlemde'*gerçeini tahkim etmektedir.
Varln mayas aktr Varoluun sim aktr. Evren aktandomutur Varln merke^nde hakikat- Muhammediye bulunur
Bütün muhabbetler muhabbet-i Muhammediyedendir
"Muhammedden hâsl oldu muhabbet/Muhammedsizmuhabbetten ne hâsl" diyen âir bu srdan konumaktadr.
Yusufçuk 'un bir metninde Sâmiha Ayverdi, insan balçktan youran
ve ona nefesinden üfleyen Yüce Rahman'n soluunun rü^ânoluumui^çian sö^ eder: "Sana soruyorum dostum, beni budünyaya kim davet etti? Anamla babam m? Hââ. Onlar,
ezel tasarrufunun zavalh bir âletinden baka nedir? Sahibim
bir mucize göstermek istedi; gitti bir da bandan bir avuçtoprak alp yourdu ve ona kendi nefesini üfleyerek dünyayafrlatt. Bu çamur, dünyada bir anann babann çocuu oldu.
Adna da adm verdiler. Yalan söylemiyorum; ben, onunnefesinin bir rüzgânym ve beni bu dünyaya, urunda binbir
âlemi terk ettiim bu ses, bu nefes sahibiçard. "Bu anlatda
insann zuhurundan söt^ açlmaktadr A^î^ Mahmud Hüdayi
265
Hakknda Yazlanlar Sadk Yalszuçanlar
hacetleri, Muhammed'in Zuhuru adl eserinde bu e^elî hikâyeyi
anlatr. Safilerin çokça rabet ettii bir kudsî hadiste Rabbimi^ föyle
buyurur: "Gizli bir hâzine idim, bilinmeyi sevdim. Bu srla
mahlûkât yarattm. " Mahlûkâtn erefi olan insan varlk âleminde
en son ^uhur edendir. Çünkü insan meyvedir. Varln öcüdür,
özetidir Kâinatn kalbidir. Allah'n yeryüzünde halifesidir. Allah
insana soluundan üflemijtir. Rahman'n nefesi insann ruhudur.
Gerisi kemiktir, kldr. Sûfiler ruhun bedene tene^^l edibinden sö^
açarlar. Ruh, ten kafesinde mahpustur. Bu skijma, ruhun ölmeden
evvel ölme isteiyleyanp tutulma, ö^ürle^me arî^usunu da beraberinde
getirmitir. Adamah kelimesi Ibrânîcede krm toprak anlamna
gelir. Ademyani insan kiî^l topraktan kanlmijtr. Rahman, insann
çamurunu bir rivayette dörtbin seneyourmutur. O 'nun katndaki bir
gün bi^m katm^daki binyl gibidir. Allah Adem'in çamurunu iki
eliyleyourmutur. Yani Celâl ve Cemâlyönüyle. Allah 'in iki eli de sa
elidir. Yani, Allah'ta baskn olan Cemâl boyutudur. Çünkü Allah
gökleri veyeri alt gündeyarattktan sonra Ruhman sfatyla ar^ istiva
etmi§tir. O 'nun rahmâniyeti dpnda hiçbir varlk kalama^ Bundan
kinaye, Ibn Arabi hasretleri, Allah'n iki eli de sa elidir buyurur.
Ayverdi, metnin devamnda, yere nü^ûl eden çamura üflenen soluun
Sahibi'ne seslenerek föyle der: "Ben de ne ham ne toy bir
adamm. Onun urunda binbir âlemi balamak da nedir?
Bu ses beni yerimden, yurdumdan, saltanat ve dârâtmdan
koparmsa çok bir ey mi? Bu davete kar ben kim
oluyorum? O dile, tarife gelmeyen ferman sahibi, kolumdan
tutup dünyaya sürüklerken, elini elimden koparmaya
kyamayarak, kendi de beraber geldi. Daha ne isterim,
söyleyin ben ne isterim daha?"
Bu istein sonuçlarndan olmak üî^ere bir ba§ka Yusufçuk kssasnda
Sâmiha Ayverdi, "secde"den bahseder. Secde kulun R^bbi'yle
bulutuu yerdir. Buna men^l denir. Alak süresindeki "secde et,
yakmla" buyruuna uyan kul, R^bbine doru iner. Rubbi de kuluna
doru teneî^î^ül buyurur. Ve biryanyol karpla§mas gerçekledir. Buna
nüî(ûldan, inipen kinaye men^l denir. Ayverdi föyle der: "Rabbim,
sanrlarm ki, ben secde ederken, taa, topraa ba koyarm?
Hayr, eilen bam, o kaskat yerde senin aknn yumuakdalgalarna karr.
"
266
Sâmiha A)-verdi üe SIRRA YOLCULUK
Bu cümle gerçekten de ^^engin bir atf alanna sahiptir ve okuma
imkânlanna açktr.
Secde ubudiyeti simgeler. Secdeye varmak ü^re kulun eilmesi
Rahman 'in gecenin üçte birinde dünya semâsna inipi simgeler. Bir
rivayette A.llah gecenin üçte birinde dünya göüne dein tenet^î^ül
buyurarak, *yok mu Benden birey dileyen, vereyim" peklinde
nida eder. Namaî^ kul ile R/bbi arasnda ortak bir münacattr. Yine
bir kudsî hadiste Rabbimi-:^ föyle buyurur: "Ben, namaz Iculumla
aramda ortak bir münacat kldm. Onun yans Bana yanskuluma aittir." Ibn Arabi hacetleri bundan hareketle, meselâ
Fatiha'mn namaza vacip klnmasnn hikmetinden de söf^ ederek,
sûrenin ilk üç âyetinin Allah 'a dier dört âyetinin ise kula ait olduunu
söyler. Zira "sadece Sana ibâdet eder sadece Senden yardmdileriz" ifadesi kula aittir ve Rûbbine râcîdir. Kyam, Kubûbiyeti
simgeler. Rükû, ubudiyeti semboli^e eden secde ile Rjibubiyeti simgeleyen
kyam arasnda berzahtr. Secdede insan kendi benliinin snrlarn
tümüyle terk ederek Rabbinde müstarak olmaya çalnmaktadr. Bu
istirak halini Sâmiha Ayverdi, "lâhî akn yumuakdalgalannda kaybolmak" peklinde ifade etmektedir.
Bu kaybolup nasiptir. Bunu bir bajka metninde Ayverdi föyle dile
döker: "nsanolunun kulan bükmek, nasihat vermek
botur; kssadan hisse çkarmak da botur. Bu cihanda
nasihat, nisan yamuru gibi bol bolyaar, selgibi akar. Amanerede o sadefki, azn açsn da yuttuu bu damlay inciye
tebdil etsin. Her hadise, içinde hissesi olan bir kssadr. Amanerede o göz ki, bu dolak ve srl yazy söküp
heceleyebilsin. " Bu uyan bif^e, muhasebe günü gelmeden nefsimi:^
hesaba çekmemi^gerektiini de hatrlatr. Her olayn içinde hissesi olan
bir kssa olmas bir âyetin anlam denilendendir. Yarlklar Allah'n
birer delili, birer âyetidirler. Her jey bi^e O 'nu söylemektedir. Hiçbir
eyyoktur ki, O 'nu hamd ile tebih etmesin. O halde kâinat kitabnn
birer kelimesi olan varlklar ve olaylar bif^m için birer hakikat
habercisidir. Yusufçuksun bir meselinde Ayverdi biî(i adeta tüm
perdeleri kaldrarakyokluk hakikatiyleyü^ü^ getirir:
"Zaman zaman hislerimin kapsn çalan, aldr etmezsem
zorlayan bir el vardr. Ona,
261
Hakknda Yazlanlar Sadk Yalszuçanlar
-Kimsin, ne istiyorsun? derim.
Cevap yerine içeri bir el uzanr. Düünürüm. Para istemeyen,
mala, rzka tamah etmeyen bu avuça ne koyacam uzun
uzun düünürüm ve düüncelerim bir karara
balanamaynca da, sualimi hiddetle tekrar ederim. O, belki
dalgmhma, belki unutkanhma, belki de gafilliime
küsen, fakatgene de tesir ve halavetini eksiltmeyen sesiyle,
-Yokluk! der."
Yokluk, inisiyatik sökükte "fena'jla karplanr. Ac^fakr, kusur vb.
stlahlar da bu kavramn anlam dünyasna aittir. Bu tarik, yani ac^
vefakryolu, Allah'a ulanmada en etkin, en ksa ve tehlikesi^joldur.
Beka fenadan geçer. Yarla yoklukla ula§lr. insan yok olmadan
Rabb belirme^ insan aî^aldkça veyok oldukça Kabbineyaknlar,
Kabbi katnda deeri artar.
Bu metnin yü^inde maddî varlkyokluk muhasebesi görünse de
gerçekte faknn hakikati anlatlmaktadr. Sonunda Ayverdi, '^arhk
annda verilen, yokluk olmaz ki vereyim... Yokluk anndavarhk bulunmaz ki, 'gel aV diyeyim" diyerek varlnyokluktangeçtiini bildirmektedir.
Hikmetin dili sembol ve sükûttur. Yusufçuk 'ta bu hakikat de bif^
karplar:
"Bana, 'söyle* deme. Bugün susmak istiyorum. Sözlerimi
gönlümün knna sakladm; söyle, diye üstüme varma. ayetsana uyar da onlar çekip çkarrsam, el sürenin parmaklandoranr. " Sükût da bir haldir ve veli seyri sülûkun bir yerinde buna
urar. Halvet ':(aten sessizliin yurdudur. Orada beeri olan susar, ilâhi
olan konumaya balar nsandaki ilâhi merkep olan kalbin
konumas sükûttur. Hallac- Mansur halvetleri bir keresinde öyle
demitir: "Dillerin konumas, kalplerin helâkindendir."Metnin
devamnda Sâmiha Ayverdi, kalbe domayan bir hakikatin dile
gelmemesi gerektiini hatrlatr: "Bana, 'söyle' deme. Sen söyle,
sen haber ver d ben neyim? Hangi göklerin hangi
köesinden bu dünyaya damladm?" Bu ayn ^manda, "ya
hayr söyle veya sus" uyarsnn da teviligibigörünmektedir.
268
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Büyükler, "dert alatr, ak söyletir" demirlerdir. Muhabbet
olmaks^n söf^ kemâle ermeî^ Kemâle ermeyen s'ö\ hayn tajima^
Ayverdi bu hakikati pyle dillendirir: "Rabbim, senin takat
getirilemeyen ateinle kavrulup yanarken, söyleniyor,
haykryor, inliyor, feryad ediyorum. Beni dîvâne diye, biçâre
diye de olsa dinleyenler var. Rabbim, senin ateinle kavrulup
da yanmamak, yanp da haykrmamak, inlememek olur mu?Ama bu ate içine düeni kendisine benzettii, varlk
tezahürleri içinde bir avuç kül olduu, sözü, feryad, ikâyet
ve ekvay, bilinmez bir rüzgâr, bilinmez nerelere sürüp
götürdüü zaman, söyleyememek strab ile ben ne
yapaym? Söyle bana o kyamet lahzasnn lisann olsun
öret!"
Yusufçuk 'un hemen tüm metinleri inisiyasyon sözlüünün stlah ve
mânâlanyla doludur. Modem tumanlarda ya§am§ velî bir yakarn
kaleminden dökülen bu eserin tekke-tasavvuf edebiyat gelenei içinden
okunmas veyorumlanmas gerekmektedir.
erhi gerektiren bu metinler toplam, bif^e yitiimi^ olan, hikmeti
aktarmay deniyor.
Söf^ü Ona brakyorum:
"Bana tarif edilmeyeni et dedin. Bu nasl mümkün olur
Devletlim?
Bilirim, hep olmazlar oldurur, muhalin ban imkân
tarayla tararsn. Ama gene de insaf et Devletlim, bende o
talan su gibi akc, bulutlar kaskat dondurucu, ateleri
bahar rüzgârna çevirici kudret nerede, söyle nerede?
Acaba tarifedilmeyeni et, derken, yedi cehennemiyakp kül
edecek bu gönül ateini mi dile getirmemi istedin? Ah
Devletlim, sana evvelce de söylemitim. Güneler doar
batar, yllar yllan, devirler devirleri kovalar; dünya seyrinde,
kâinat devrinde, sâdk köleler gibi, amadan, durup
dinlenmeden, eskiyip yenilenir. Ve bu bir yandan ölüp bir
yandan dirilen cihan, yiitlerin kuvvetleri, cihangirlerin
pazulan, zekâ ve idrak hamlelerinin harikalan ile mâmur
269
Hakknda Yazlanlar Sadk Yalszuçanlar
olup âhenklenirken, her zorluu yenen, her mükiH baaran
insanolu bir âk gönlünün o kendini ve kâinat yamayaverenyanldn dile getiremez.
zin ver Devletlim, izin ver de bu akam, lafza gelmez bir
kyametin karsnda her zamankigibi derin derin susaym.
"
11^
Sâmha A}•^^erd üe SIRRA YOLCULUK
Eserlerinden Seçmeler
Dost
— Nereye gidiyorsun arkada?
Bir insan sesi. . . günlerden beri dalarnyeil ve karanlk geçitlerinden,
derelerden, sessi-:(^ kimsesi^ vadilerden geçen yolcu, hu da hasnda bir
insan sesiyle karlamaktan armçasna etrafn aratrd. Bira^ da
korkmutu. Kendisine hitap eden adam bir kaya parçasna oturmu,
ba önünde :(emhil örüyor, sanki bir an evvelki suâli soran o deilmi
gibi kaytsiî(^ ve megulgörünüyordu.
Yolcu, ancak onayaklat flaman ban kaldrd ve dudaklarnn üst
üste iki dü^ çi^i gibi smsk kapal olmasna ramen, suâlini,
baklarna koymu sarih bir istifhamla tekrarlad. Sabit, canl ve
önünden kaçlmaî^^ bir tesirle kudretlenmi iki gö^ hâlâ kendisine
bakyordu.
^ ^olcu ise, ^embilcinin sorduu suâle cevap vermek pek mükülmü gibi
tereddüt ediyor. Bir ey söylemiyordu. Gerçekten, hu suâlin cevab hem
pek kolay, hem de pek güçtü. Yalan söyleyebilse mesele kalmyacakt;
fakat o, çocukluundan beriyalandan u^^ak yaamt.
Doruyu söylese: "Krezüs'ün sarayna ihsan almaya gidiyorum"
dese, belki o dapeine taklacak, ksmetine itirak edecekti.
Zembilcinin baklar, daha fa^a düünmesine müsait deildi; yolcu
kendi kendine: "Adam sen de lerlces nasibini alr, varsn gelsin
ne çkar?" dedi ve bir kaya parçasna oturdu. Durmadan yürüyen
di:(lerine bu dinlenmepek iyi gelmiti. Oturduuyerde hâline birac çeki
dü^en verdi. Ne olsa söyleyecei sö\ mühimdi; kendini saydracak gibi
konumal idi. Sesine tam bir ciddiyet vererek:
— Krezüs'ün sarayna ihsan almaya gidiyorum... dedi.
— Hah, hah, hah. .
.
11\
Eserlerinden Seçmeler
Zembilci hu cevâba, sürekli kahkahalarla güldü, güldü. Yolcu,
muhâtahmn kendine gpta etmesini beklerken bu alayl gülüklerin
mânâsn anlamamt.
— Yoksa inanmadn m?
— Niçin inanmaym?nandm veatm. .
.
— Bunda aacali bir ey yolu ki...seldz günden beti
yollardaym, ne giydiim elbiselerden, ne kunduralarmdan
hayr kald. u tabanlarma bak, kurak topraklar gibi parça
parça ayrld. Bu hâlimle daha da iki gün yürüyeceim.
Çünkü çahmaktan bktm bol ve hazr para istiyorum...
günlerden beri yollarda çektiim zahmetleri, kavuacamnimet unutturuyor. Artk eski pabuç yamamakla nafakam
toplamayacam, anladn m?
Yolcu bir an durdu. Söyleyecei sö^ün tesirini muhatabnn yü^nde
iyice görebilmek için dikkatini toplad. Zîra bu söt^j ju ^mbilci gibi bir
fakir için en büyük müjde idi.
— Ben fena yürekli bir adam deilim. . . elbette sen de böyle
bir ihsana sahip olmak istersin... sklma, gel beraber
gideUm. üphe yok ki o seni de bo çevirmez, fakirlikten
kurtulursun..
— Hah, hah, hah. .
.
Zembilcinin cevap yerine tekrar kahkahalarla gülmesi yolcuyu
hiddetlendirmi§ti.
— JVegülüyorsun be adam..yoksa deli misin?
Zembilci artk gülmüyordu. A.^ evvelki ciddiyetini bulmu, yüî^üne,
hâkim ve ar bir mânâ dolmuftu:
— Deli deilim arkada..düüncen ve teklifin beni güldürdü.
Saraya, ihsan almaya ihtiyâc olan gider. Halbuki ben
Krezüs'ten daha zenginim.
111
Sâmiha A\-verdi üe SIRRA YOLCULUK
— Hah, hah, hah...
— Gül, imdi de sen gül yoJcu..fakat yalan söylemediime
emin olabilirsin. Hatta, Krezüs'ün sen eti benim
hazinelerimin bir köesinde kahr. .
.
— Belli... kirli elbiselerinden yrtk pabuçlarndan ne kadar
zengin olduun besbelli. . . sert hasrlarla uramaktan ellerin
aaç kütüüne dönmü...ne taraûna baklrsa sefaletten,
yokluktan destan okuyor. Hem fakirlik hem de akilsizlik çok
yaman dert! Zavalh adam, ite karna biryolda çkt, seniubiçarelikten çeldp kurtaracak bir el uzand, bu ursa ti kaçrma
da peime takl zenginlikten dem Mjrup saçmalayacana,
aldm üstüne al da yürü. . .her zaman bu ursa t ele gelmez. .
.
— Benim Krezüs'ün ne hazînelerine ne de ihsanna ihtiyacm
var. ..çünkü ondan zenginim. Asl sen frsat kaçrma da
bana, benim hazînelerime gel! Krezüs'ün altnlar topraktan,
yerin altndan çkar; benim varhm ise gönlümden,
gönlümün nihayeti bulunmayan derinliklerinden fkrr. Gel,
bana gel ki, sana, bu endaze ve hesaba gelmeyen ser\^etten
saçaMm... Gönlümdeki zevk külçelerinden, el sürülmemi
mücevherlerden vereyim...
— Benim bolluum, benim ölçüye smayan gönül zevkim
Krezüs'te ne gezer? Eer fakir olsaydm, elbette senin gibi
zengin olmann çârelerini aratrrdm. Hem bakalarnn
ihsan benim boazmdan gitmez ki. Bana bu ihsann
dilencisi olmaktan, kendi hünerimin efendisi olmak yektir.
Zengin olmak için tutturduun yol pek yanh... Zira ne
kadar varhm olsa, tamahdan geçmeyince zengin
sayalimazsn. unu iyice bil ki, eer Krezüs zengin olsayd,
durmadan mal toplamaya hazînelerinin yekûnunu
kabartmaya bakmazd. Yalanm yolcu, yalan m?
Yolcunun jütünde, ^^ evvelki alayc bulut dalm, sel gibi akan
kahkahalar donmu, bütün bu kayp olan manalannyerini derin bir
düünce doldurmutu. Dudaklar hafifçe kmldad:
Eserlerinden Seçmeler
— Doru söylüyorsun. . . Adn ne senin?
— Dost!
— Ne güzel isim bu..keski anam babam da bana bu ismi
koysalard...
— Onu bana anam babam takmad, halk takt. Anann
babann koyduu isimlerin kymeti yoktur; zira insan çok
defa isminin mânâsna sahip olamaz. Halbuki halkn
dudaklarndan çkan hükümler rast ve gerçektir.
— Benim de dostum olurmusun?
— Kimin dostu deilim ki senin dostun olmayaym?
Herkesin, her mahlûkun ztrâbma kalbim açktr, cihanda
benim için el uzatlmayacak kimse yoktur. Herkes nedir?
Herkes yoktur ki. . . kâinat zerrelerinden her biri, tek hayatdar
vücûdun muhtelif görünülere bürünmü olmasndan
ibarettir.
— Halk zanneder ki Dost, dostluu kendileriyle ediyor.
Halbuki benim dostluum, yalnz o tek vücutladr. Her seste,
her harekette onu görür, onu duyar, onu bilirim. Ben halkn
nasl dostu olmaym ki, halk perdesi düünce o tek vücûdun
yüzünü görürüm.
Zembilci susmutu. Yolcunun sararm yü!(ünde, says sklaan
soluklarnda merak ve heyecan vard. Etrafna baknd, günej çoktan
batmif, dalar, büsbütün u^kla§m§, kararmt. Bu saatten sonrayol
almas güçtü. Hem nereye gidecekti? Dost, onun eski dostlanyla arasn
açmt. Para, onun hasret olduu bir dostu deil miydi? Halbuki tam
ona kavurmak ü^ere iken bir fakir ^mbilci bu dostu yerden yere
vurmu ve ona, çalifmak î^evkinden ve tanmad bir gönül
saltanatndan koku vermij, iî^ göstermiti. Yolcuda bu /^ takip etmek,
onun vard son noktay örenmek için bir heyecan uyanmt. Acaba
bu iî^den yürümek, ona da §u adamn gönlündeki f^evkten ve bütün
varlklardan ba§ çektiren bu derin istinadan verir miydi? Yolcunun
dalgn ve düünceli ba^, Dost'un vakur sesiyle o tarafa döndü:
214
Sâmiha Amerdi üe SIRRA YOLCULUK
— Söyle bana arkada, Krezûs'ün nesine imrendin de, ona
saadet temin etmeyen artklardan toplamak istiyorsun?
Tahtnn etrafn bekleyen silâtü mulâfzlar, her admngözleyen silâhörler, saltanatna göz diken rakipler, hâsl bir
nefesini rahat aldrmayan kaytlar arasnda yaamak, hep
parann ve saltanatn getirdii bu külfetler istenecek eymidir?
—Bak, parann sevdasyla bile ne hâle gelmisin, yorgun,
bîtâb bir külçeye dönmüsün. Emin ol ki onu ele geçirdikten
sonra gamn, düüncen iptilâlarn kat kat ziyade olacaktr.
Bir kimsenin kesesini tamah faresi delerse, o kyamete kadar
mal toplasa da gene ihtiyaç ve iptilâdan kurtulamaz.
Yolcununyorgunluktan peltekmi§ vücûdu, âdeta erimi, mâyîlemis bir
cisim gibi oturduu kayann üstüneyapmt.
— Beni bu gece evinde misafir eder misin? Çok yorgunum...
hem sözlerin yüreime ate düürdü, seninle konumakistiyorum.
— Peki arkada.. Dost'un kaps her konua açktr, yürü
gidelim. .
.
iki dost, gecenin esmer bir tül gibi dalan bürüyen boluu içinde arargöî^den kayboldular.
'^'*
134Sâmiha Ap^erdi, Mabette Bir Gece, stanbul: Kubbealt Neriyat, 2005, s. 79-83.
275
Eserlerinden Seçmeler
Ûç Turunçlar
Hâtralar unutulur, fakat kaybolma':^ Esasen cehil, unutmu olmann
delilidir.
insanlar, cehdleri, aklî ve hissi teftijleriyle unuttuklarn hatrlamaya
uranmaktadrlar.
l§te hi\ insanlar, hatrlayabildiimi^ kadar öreniri^ Gerçi dünyâda
tam kayp yoktur, fakat tam bilgi ve hatrlayp dayoktur.
Gerçi insan ferasetinin, insan t^ekâ ve dirayetinin vücûda getirdii
eserler, birer hatrlaytan ibarettir.
Fakat, her geçen gamanla bira\ daha tekâmül eden bu hatrlayp,
kemal ^rvesine yetebilmek için ak"I ve his dünyâsn kujatan mânâ
fetvasna kanat açmak gerektir. Zîra bilgi ve hâtrann cevheri oradadr.
Asl hatrlanmas ruhî ^(arûret olan esrar, oradadr. Yattk ki insan,
yokluu varlk, varl yokluk ^nnetmek cehlini yenip hakîkî ilmi
hatrlayamamaktadr! u hâlde buyanm bilgi sahibinin, herhangi bir
yerden çald elbise ile üç bef gün salnp ge^en ve nihayet, hrs^ama
mal, günün birinde üstünden çekilip alnan bir hrsmdan ne fark
olur?
Evet ölümün ve topran, her bilgiyi varlm^ kametinden çekip
alaca bir gün vardr. Fakat fu ilim ve irfan ki, kendi benlik ve
varlmz ffiJ^kabilinde satn alnr, i^te onun bir daha bit^den kopup
aynimas ihtimâli yoktur. .
.
Gece olup güneyin -ziyas ve ^rreleri eyâdan çekilmekle, kendi ^âtî
varlndan gizlenebilir mi?
Mânâ fedasnn esrarn kendinde bulduracak ilmi hatrlayp bulmu§
olan kimsenin de bir daha onu kaybetmesi mevcut deildir.
Basit bir masal hatrlay ile, geni^ bir tedâî silsilesine geçtim ve esas
mev^ûdan pek u^ak istikametlere düktüm.
276
Sâmiha Ayverdi ile SIRRA YOLCULUK
Halbuki sâdece, bir hvlam fersi^ii ile kafamn mütevâ^ bir
köjeciini i§gal eden bu çok eski masaldan bahsedecektim. Fakat i§te,
müstebit bir hâtralar frtnas, haberi olmadan gelip bu hâtra
gemisinin ipini kopard ve onu, bal olduu sahilden çok utmaklara
sürüp götürdü. imdi rü^ar durdu, ipi tekraryakalayarak gemiyi yerli
yerine getirdim; §u hâlde masalmyava§yava söyleyebilirim. Ancak,
ikinci birfrtna ile tekrar ufaklara gitmeyeceime sö\ veremem.
Eski hâtra ynlar arasnda, alt yedi yapnda bir çocuk var.
Ninesinin veya bir ba§ka ihtiyarn di^nin dibinde oturmu, masal
dinliyor Çocuu göremiyorum; ancak iyice bildiim evsâf ve tavrlar
ile yakinen tasavvur ediyorum. Görmeme mâni olan da, î^âde
yaknldr. Çünkü bu çocuk benimi
Onu, bütün tecessüssüme ramen göremiyorum; ^ra insan için görülmesi
en mükül olan, kendisidir.
Bir koluna dayanarak, küçük vücûdunu bu mesnede brakm. Kollan
ne kadar ince. Fndk kabuu rengindeki k^l saçlar hafif dalgal.
Beya^yü^nüyldz birgök gibi benekliyen çiller, burnunun üstünde
ba baa vererek soluk bir leke hâlini alm. Genefndk rengindeki,
birer ada damlasna bentken gö^leri, masal söyleyen disi^ aî(a o
kadar derin bir ha^a taklp kalm ki, bu istirak levhas, ona, ne
vücudunun skleti altnda yorulan ince bileinin acsn, ne de ayn
va^ette oturmaktan uyuan dikerininyorgunluunu düündürebiliyor.
Disiî^ayk aiî^ u^n bir tekerlemeden sonra masalna balyor:
Eski ^lamandayolcunun biri, birperiye rast gelmi. Konumular, dost
olmular; ayrlrlarken peri yolcuya üç tane turunç vermi ve:
— Sakn bir su bana varmadan bu turunçlar açma! demi.
Fakat olum, insan denen mahlûk, çok kere iine gelen söî^ü dinler,
gelmiyene dudak büker ve **Yapma!'* deneniyapar, ''Yap!" denenden
kaçar.
277
Eserlerinden Seçmeler
Iffe biî^myolcu da perinin tenhîhine kulak asmayarak, turuncun birini
soymuj.
Bir de ne görsün? Bu soyulan turuncun içinden göt^ kamatran, hesna,
müstesna bir k^:^ çkarak:
— Su, su... diyeyalvarmaya balamalm?
Yolcu oraya komu, buraya komu, k^a verecek bir damla su
bulamaynca oturup alamaya balam. Fakat göî^a ecele çâre olur
mu hiç? Yolcu, her ne kadar hayknp alamsa da faydas^. . . k-:^
ölüp gitmi.
'Nihayet akls^ adam bu hareketinden perian olarak, dier iki
turuncu gösüne bastrm veyoluna devam etmi. Yürümü, yürümü,
da bayram. . . fakat etrafta suyok. Halbuki o gü^el k^n yüt^ünü
gördükten sonra sabretmek ne kadar mükül. . . sanki turunçlardan
birini daha soysa ne olur? Hem bakalm hepsi de su mu ister? Bak,
hem u aaçlann dallarnda ne güt^el, ne le^tliyemiler sallanyor.
Belki de bu sefer ki kt^ onlardan biri ile kanâat eder.
V^âka peri, turunçlan bir su banda açmasn tenbih etmiti. Fakat
nasihat verenlerin çou ukala ve çekimsit^ olur; ne demeye onlarn her
dediklerini tutmal?
Akllara çelme takan, tövbeleri bo^uran eytan, geneyolcunun akln
bandan savarak düüncelerine girdi, böylecde de yolcu, ikinci turuncu
da açt.
ite o ^aman bann içinde bir velvele bir kyamet oldu. eytan en
iblisâne kahkahasnn savurarak kaçt, makamna avdet eden akl ise
turuncun içinden çkan kif^n:
— Su,su.. diyen sesini dehetle dinledi.
Zambak gibi ak yüf<fü bir k-:^ iteyine: "Su'* diyeyalvanyordu. Batan
günein tel tel olmu klarna ben^yen parlak saçlar yü^ne
dökülmü, tât^e ve mecâlsi\ ba kolunun üstünde, baygn ve yürek
parçalayc sesiyle:
11%
Sâmiha A^•^xrdi ile SIRRA YOLCULUK
— Su, su... diyerek öldü.
Masal dinleyen çocuk, ihtiyar ninesinin kaln ve pürüi^lü sesinden,
ban tatan taa vuran yolcunun, üçüncü turuncu ne büyük bir
ihtimam ve an bir dikkatle su bana kadar sakladn da dinledi.
Sanki turunçtan akan ve su içe içe dinlen kendisiydi.
Masaln hai^n seyri,yolcuya olanyaman öfkesi ve nihayet üçüncü kiî^n
yaamas, bütün bunlar, farknda olmayarak akaklann :^onklatm,
küçükyüreini, göüs kemiklerini döen bir halecanla coturmutu.
Artk ona ölenlerin acsyla beraberyolcuya olan gayî^n unutturmak
için, î^ümrütgö^lü tât^e bir hayal kalmt.
Ninesinin ihtânna meydan vemedenyerinden kalkt, geceliini giyerek,
tatl bir rehavetle arlaan ban uykunun esrarl ve davetkâr
kucana brakt.
Bir •:amanlar yolcuya kinlenen küçük çocuun toyluuna imdi
gülüyorum. Eer el'ân dümanlk ve husûmet gösterilecek bir kimse
varsa, o da b!^:^.
Evet o tedbirsi-:^ veyüreksi^^yolcu biî(den bakas deil.
Suyu bulmadan turunçlan soyan da, perinin söylerini küçümseyen de,
göî^yalanna, nedametlere ramen, câ^p bulduu her türlü kötülüü
ilemek oyununda eytana tâbi olan da bi-:^:^.
Masal dinleyen çocuk o ^aman muhakemesinin iptidâi ve isabetsi^
telaiyle, ölen kullara aard.
Halbuki imdi, bu dâvada asl aanmas kap eden ahsn yolcu
olduunu düünüyor ve: "Ebediyetperisinin, insanla lâzm olan
frsat ve emânetleri ellerine tevdi etmi olduu hâlde,
eytann ivâsyle, maksûda varmadan onlar heder edenler,
asl acnmaya lâyk olan bîçârelermi, "diyor.
219
Eserlerinden Seçmeler
B^ de, evet, bi^ de geliigüzel turunçlanmi'i^ ^an eden bireryolcuyu^.
Hem hayatyolunda karpm^a çkan peri, bi^ bunlardan üç tanecik
deil, hesaba sayya gelmeyecek kadar bol verdi. Ijte bif^ bu bolluktan
gelen lâubalîlikle, her adm bapnda bir suç imliyor, her tekerrür eden
hata ile, vakitsi^ bir turunç kesiyoruî(.
Nedir bi^eki bu hatâ, kötülük ve dü^üncesi^ik ki, akl perisin
telkini hilâfna, her nefesbir gü^el hasletin katili olmaktaym? Ogüzellikler ki birer yolda, dünya yolunun u^un, ansal ve çetin
yolculuunda hu^ur ve hayr ilhamkârlandr, neden bu ikbâlden, bu bir
yurdum su ile kanâat eden dostlardan kendimiî^ mahrum ediyoruz]
O peri ki durmadan her gelip geçenin eline ayni ir§ad ve tese.
datmakta ve her yolcu ayn frsatlarla bir irâde ve z^^f imtihan
geçirmektedir.
Bari, oyolcu gibi, son turuncumuzla olsun, maksudpnarnn bapnda
soyabilsek, hiç olmazsa sonfrsat kaçrmasak. . .
'^'
135Sâmiha Ayverdi, Mabette Bir Gece, istanbul: Kubbealü Neriyâü, 2005, s. 84-
280
Sâmiha A>^erdi üe SIRRA YOLCULUK
Yusufçuk
Herkes bu meydana bir -^afer için gelir; ben ise sâdece sana yenilmek
için geldim.
Bu dünyâda herkesin bir iddias vardr; benim ise senin fermanndan
baka bir icâ^^etim jok. A.ma bunu kimseye anlatamyorum, kimsede
bunu bilmeye istek yok.
Düçüncenin etei, göî^le görülür kymetlere bal kaldkça, insanolu
akn kudret ve tasarrufu fetvalarnda olup bitenleri nasl tecessüs
edebilir?
Desem ki: "ben ortada bir sebepten baka ey deilim". Buna
kimi, nasl inandrabilirim? Yediimi-:^ bir lokma ekmei, içtiimi^ bir
yudum suyu kana çeviren ulviyet gibi, gönlüme, gi'^^^ce yol bulan bir
ak lokmasnn da, bu gönülde feryatlara, gö^alanna, i':^raplara,
î^evklere döndüünü anlatabilir miyim?
Evet dostlarm, î^an yok beni anlamayn, iftira edin, vehmini^
kalbna dökün, çekitirin, ^anlannt^ teknesinde yourun; hepsi de
helâl olsun. Hatta i^n verin, bu me^at olan, yamalanan varln her
parças bir elde kalrken, ona sitenle beraber ben de pey süreyim!Amauna inann, unu bilin ki, herkesin bir ^fer için geldii bu meydana,
ben sâde onayenilmek için gönderildim.^^''
136Sâmiha Ayverdi, Yusufçuk, stanbul: Kubbealt Neriyat, 2007, s. 15.
281
Eserlerinden Seçmeler
A.kjama kadar yamur yad. Ceylân göf^lü tât^e k^ da ak§ama
kadar türkü söyledi, keyifli keyifli odasna çeki dü^n verdi, bekledii
vard. Ah hu ki':^ar... baltan ayaa hep o bekledikleri için deil
midirler?
Amma o ak^am türkü söyleyen kiî^n bekledii gelmedi. Küçücük
yürei ne yorgun ne çarpntl idi. Yamur da artk dinmijti. Amacömert ve merhametli bulutlar, onu alar görünceyeniden gö^yafarlm
boalttlar. Böylece toprak, onun scak yaflanyla bulutlann serin
suyunu bir flaman beraberce içti.
Sonra yeniden hava düî^eldi. Gökyüzü, bir genlie ha-:^rlanr gibi, daha
gece basmadan bütün yldiî^lann püskürdü. Bulutlar da, bokuna
uram ordulargibi, bilinme^ nerelere kaçp gitmilerdi.
Bu aln açk parlak gece, nihayet sabahn ilk lklarna selâmm
verirken, k\ da gelmeyen sevgilisine yan mektubu " Senin için
sabaha kadar aladm, feryat ettim" diye bitiriyordu.
Ne ki, kadn büküp pencereden bakt ^man, otlarn üstüne
aslm çi tanelerini görerek §a^np utand ve kendi kendine "Demek
ki buradan, heryeilliin gerdanna birgözya takacak kadar
bar yank bir âk geçmi.." dedi ve mektubu avucunun içinde
buruturarak slak çimenlerin üstünefrlatt.'
'^^ Sâmiha A\^erdi, Yusufçuk, stanbul: Kubbealt Neriyat, 2007, s. 22.
282
Sâmha A>'verdi üe SIRRA YOLCULUK
Küçük k:(l Mektebe baladn gün hocan ilk ij sana harfleri
öretmiti. A.^ sonra bu örendiin harfleri birbirine çatma temrinleri
yaptn ve böylece kelimeler meydana çkt. Sonra bunlan sraladn ibare
oldu. böylece de okumay söktün.
A.rtk büyüdün; mektep bitti. imdi yeni bir dershaneden içeri
giriyorsun. Ben de sana ilk is, bu kitaps-:^ kalemsiî^ kaftandan ilmin
ba§ haflerini öreteyim: Gülümseme ve utanma.
ipe yavrum, bunlar a§k kitabnn ilk harfleridir. A.mmâ harflerin
kelime, kelimelerin ibare, ibarelerin sahifeler olmas için, daha
birçoklarm bilmen gerektir. Sana burada onlan teker teker öretmee
kalkarsam dâva u^^un dü§er. Yaln^ lî^trap denen bir harf vardr ki
bunu hepsinden evvel örenmeye çal§; î^ra onu ihtiva etmeden mânâ
kaî^anmij hiçbir kelime, hiçbir cümleyoktur.
Eer straba yer vermemi bir ibareye rastlarsan korkma: "Bunun
ak kitabnda yeriyok" diye haykr.
138Sâmiha Amerdi, Yusufçuk, stanbul: Kubbealü Neriyâü, 2007, s. 3L
283
Eserlerinden Seçmeler
Dünya jekilsiîi bir ynken, ne toprak, ne su, ne atej birbirinden
seçilmeden ve mükevvenat henü^ tasavvur ve yaradl teknesinde
yorulmadan, sen vardn. V^e ben hep bapm kapnn ediinde, senin
hayrann olarak a§k rüyalarm görürdüm. Gelip geçerken yüt^üme
deen eteklerinin temasyla göklerimi açtm ^aman, bugünkü sesinin
ayn olan o efsi^ sesinle:
— Henü-: vakit tamam olmad, uyu sevgilim uyul derdin.
]/e ben ne î^aman uyuduumu ne :(aman uyandm bilmeden, göübuluttan, deni^ damladan seçmeden, iyilik, kötülük, güzellik,
çirkinlik, ac ve tatl, davet olunduklar kalplara mâlolmadan, i§te bu
mest ve habersi:^^ vücut, bir devrin kucandan bir bajka devrin
kucana teslim edile edile bugüne yetti.
istekler daha talep kisvesi giymeden, sen onlan bildin ve pe§in pe§in
gönderdin.
Fakat jimdi de ayn terane, ayn hikâye ile hep kapnn elginde
uyuttuklann var. A.caba "Zaman, hep o zaman. .
. " diyenler bu eî^el
jîvesini, eî^el pazarln bildikleri için mi hükümlerinde srar edip
dururlar?
139Sâmiha A^-verdi, Yusufçuk, istanbul: Kubbeald Neriyat, 2007, s. 34.
284
Sâmiha Aj^erdi ile SIRRA YOLCULUK
Devletlim, bugün sensizlie tahammülüm yok; beni kendimden geçir,
sarho eti dedim.
Aaçlar, yerdeki otlar, ta ve toprak o anda birer kadeh olup bana
senin akm sundular. Hem istemek hem de reddetmek olur mu? çtim.
Evet seni kâinat zerrelerinden, her ^erreden içtim. Fakat kanmadm,
içtikçe de haykrdm: Sevgilim, sensizlie takatimyok! Beni sarho et
kendimden geçir!
O z^f^'^n bir ayak sesi duydum. Belki de bu dîvâneye kendi eliyle
kendi kadehinigetiriyordu. Ölesiye bir telâla:
- "Sen misin? diye bardm.
Amma buperian sesime hiç tanmadm sitemli bir ses cevap verdi:
- Zavall küçük dostum, ne de gâfilmisin.. siz birbirinize
ayaklarnzla m gidip gelirsiniz? Hâlâ batan ayaktan
geçmedinse buyan, bu iptilâ, bu ezel sergüzeti nedir?"
Muhakkak insanolunun bir dalâlet ân oluyor ki ne duysa dudak
büküyor, ne iitse omuz kaldmyor..
Belki de bunun içindir ki, kendimi ayn perian srarla ayn tebihi
çeker buldum:
- Devletlim, sensizlie takatim kalmad, beni sarho et,
kendimden geçir!''*"
Sâmiha A\^erdi, Yusufçuk, stanbul: Kubbealt Neriyat, 2007, s. 40-41.
285
Eserlerinden Seçmeler
Konuluyorduk, içimimden biri sordu:
— Târihin kaydettii en müstebit lülcümdar dmdir?
Her aldan bir isim çkmaya bajlad. Saydlar, söylediler. Fakat
sorgu sahibi bunlarn hiç biriyle tatmin olmuyordu. Bir ara gö^ gp^geldik. Bana:
— Niçin sesin çlamyor? Sen de birey söylesene! dedi.
Zâten ben de söylemeye hamurlanyordum. Yavaça:
— Ald dedim.
Dedim. Fakat ortaya bir nokta koymak, dâvay açmak saylmad
ki... ipe ben de bu tek kelime ile bir hakikati, meçhul hâlinde ortaya
atmpm. Madem ki aamdan kaçmt, söyleyecektim. Tepemden
geçen suâl oklannn iniltisini susturarak ksaca ilâve ettim:
— Sizinkiler ne kadar zâlim ne kadar koyu müstebit, kan
dökücü, can yakc da olsalar, nihayet bir ömür yaaypçekildiler. Fakat ak, idrâkin çevresine smayan bir
balançzshktan sonsuzlua kadar, tahtnda tek rakibi
olmadan saltanat sürüp, buyruk yürütmekte... Bunu, bu
aikâr zaferi koyup uzaklara gitmek ne reva?
141Sâmiha Ay^erdi, Yusufçuk, istanbul: Kubbealt Neriyâü, 2007, s. 51.
286
Sâmiha A\'\'erdi üe SIRRA YOLCULUK
Gurbet, gurbet. . . dedikleri nedir bilir misini^?
Bunu si^ bilmiyorsam^ da ben biliyorum dostlarm. Çünkü ben tam
yirmi sene gurbette ge^im. Daha dünyâya ilkgö^^ümü açp, anam beni
gösüne bast gün, ilk gurbet acs ile alamm. Ama niçin
aladmn o î^aman kendim de farknda mydm sanki?
Ei^elgününde bir akn tadyla uyanan ruhum, bu dünya gecesinde yeni
bir uyku devresine girdi. Uyudum. Yirmi sene bu uyku içinde gurbet
rüyas görerek saykladm, söylendim, aladm. Kim bilir belki de beni
ilk uykumdan uyandran beya^ kanat, tekrargelipyü':(üme na^l naf^l
dokunmasayd, bu dayamlmaîi gurbet acs ile kyamete kadar uyuyup
kalacaktm.
Yeniden göf(ümü açar açma^ karmda bir hayâl belirdi.
Ona sordum:
— Sen kimsin?
— Ak! dedi ve kulama eilerek:
— Bu dünyada en büyük marifet küçülmektir. Küçül!
Küçülmekten korkma... bil ki insanlar, küçüldükleri nispette
büyürler. .
.
Canm sklmt. Ne ise ki armadm:
— iyi ama, beni uykumdan uyandrrken ilk söz, büyümeyi
istemek irkinden saknmam söylemen olmam myd.'' diye
bardm.
Gülümsedi. Meer bu, onun beni ilk snamas imi.142
142Sâmiha A\-\erdi, Yusufçuk, stanbul: Kubbealt Neriyat, 2007, s. 68-69.
287
Eserlerinden Seçmeler
Genç h^ oturduu yerde hapm yasha dayamij, kmldamadan
duruyordu. Gömeri de kapal idi. Görenler uyuduuna
hükmedebilirlerdi. A-mmâ sevgilisi, hu yorgun meneke gömerin
uykudan ne kadar U':(ak olduunu pek âlâ biliyordu, bildii için de
yavaça yanna sokuldu ve yuvarlanmaktan yorulup sâkinkmi§
dalgalargibi,yastnnyansn kapatan saçlarn okad, sonra da, suç
ijler kadar tereddütlü ve korkak:
— Vaktigeldi, gidiyorum ben! dedi.
O gün delikanl evden çkarken, sevgilisini her zamankinden daha
mah^n, daha içli braktnnfarknda idi... Kendisi de ondan daha
a-:^ ünündü deildi. Sokaa çkp, düünceli ve karars-:^ birkaç
admdan sonra, içine çöken dayanlma^ bir aynlk acs, onu geri
çevirdi.
Artk nereli idi. Çünkü geri dönüyordu, içeri girdii ^aman k^ hep
brakt yerde, bir gülibrijim aacnn çiçekleri gibi tel tel parlayan
saçlar, hep ayn yastn üstünde idi. Yalnz a^ evvel kuru olan
kirpiklerinin ucunda, soluk sabah yldt^lan gibi, küçük damlalar
parlyordu.
288
Sâmiha Aj-verdi üe SIRRA YOLCULUK
Delikanlnn nereli patrts, onu ja^kn, bir heyecanla yerinden
kaldrmt. Fakatgenç adam, boynuna dolanan scak çemberi çöt^müj,
ona soruyordu:
—Kayp kayp, neyin kayp?
K-:^ hep §a§kn, hep heyecanl, hep tereddütlü idi. Zekî ve kavrayl
banda ksa bir düünce üzüntüsü dolaarak saymaya balad:
— Yüksüüm!
— Deil!
— Mendilim!
— Deil!
— Taram, inem!
— Deil, deil ite!
imdi sorma sras kiî^a gelmi gibi, göi^lerinin son nemini eliyle
kurularken:
— Nedir öyle ise sen söyle! dedi.
Delikanl muf(çfferdi:
— Ben! diye bard. A^ evvel beni kaybetmemi miydin. te sana onu
getirdim.
Sâmiha Ap^erdi, \'usufcuk, stanbul: Kubbealt Neriyâü, 2007, s. 101-102.
289
Eserlerinden Seçmeler
Bir mevlit gecesiydi. Soluk jü-:^ü bir adam, elindeki küçük mecale ile
camiin kandillerini birer bireryakyordu. Yorgun, ':(ayffakat manâl
eli, oradan oraya dedikçe mescidin karanl, yeni bir sr örenmi
çehrelerin ferahl ile yava§ yava^ açlyor, aydnlanyor, böylece,
mefalenin vuslatna mukavemet edemeyen kandiller, tükenip bitecekleri
âna kadaryanmak üt^ere bir bir uyanyorlard.
Kandiller teker teker srlarn ortaya dökerken, onlan bir sütuna
dayanarak seyreden genç adam, irkilerekyerinden kalkt.
Korkmutu. Kandiller, nasl tek elin ibareti ile yanma emrine can
koyuyorlarsa, kendisi de gönlü kandilini ateleyecek, srrn ortaya
döktürecek birgi^i elden korkuyordu.
Ona hak vermemek kabil mi hiç? Bu gi^li elin atehine deip de, srrn
dökmeyeni, cann harcamayan bu cihan hiçgörmü müydü'?
Kandilin küçük sim, nihayet bir damla pkt. Ama onunki? I§te genç
adam da söylenme^ srrnn meydana vurulmasndan korkarak
mescidin en karanlk, kendi gönlünden bajka bir damla javk
bulunmayan bir kölesine çekilip sakland.
144Sâmiha Ayverdi, Yusufçuk, istanbul: Kubbealn Neriyat, 2007, s. 111.
290
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Gece ilerlemiti. Genç kadnn göî^leri örtülüyordu:
— Artk uyuyalm, dedi. Sevgilisigüldü:
— Uykuyu ne yapacaksn? Kurdun kuun içtii o afyonlu
erbetten bu gece de içmeyiver. imdi sana bir hikâye
söyleyeceim onu dinle. .
.
Kadn memnundu, mrldand:
— Ne de çok masal bilirsin. .
.
— Senden öreniyorum. . . sen benim srlarmn mahzeni deil
inisin? Ezel gününde, söyleyeceklerimi senin vücûdun
toprana gömmemi miydim? imdi çkarp çkarp etrafa
saçmama neden ayorsun?
Kadn sustu ve dinlemeye balad. Sanki hu masal dinlemek için tabiat
da kulak kesilmi ölesiye bir bekleyiin helecanna tutulmutu.
A.açlar, çocuunun bepi üstüne eilmij bir ana hareketsizlii ile
bahçenin çiçekleri üstüne kollarn u^tm^, âhenkleri, tabiatn kalp
sesleri sanlan böcekler, seslerini en pes, en yava^perdesine ayarlamlar,
gökyü^ bile, cilâl karanlnda büyüyenyldran gömerini, sarho bir
bekleyi içindeyanyanya örtmütü.
291
Eserlerinden Seçmeler
^ilinme^ :^aman böylece kaç saatini, kaç dakikasn geride brakarak
koçup gitti ve baji penceresinin içinde yatan kadnn gökleri, tabiata
vecd ve hu§û ferman okuyan bu hikâye yü^nden ne kadar gö-:^a§
döktü.
Sabah, ilk pklanyla ufuklarn dudanda bir tebessüm gibi
uyanrken, kadn, yorgun gö-:(lerini kaldrarak etrafna bakt. Ammabu gö:(ler bira^ hayret bira-:^ da utançla tekraryumuldu, tekrar scak ve
iriyadlarn düürmee balad. Nasl §akmasn, nasl utanmasn ki,
kendisi sabaha kadar alayp feryat ederken, bahçenin otlan ve
yapraklan da, gollülerine birer damla ya§ takmt. Demek ki onlann
ye§il göî^leri de bu masaln harap edici helecan ile coçup alamay
bilmiti. Kadn yoldan geçenlerin:
— Ne sisli, ne slali bir sabal...
Deyimlerini hüt(ünlü ve ergin bir inkârla için için reddederken, kendi
kendine:
— Bu liliâyeyi onlar gibi siz de dinlemi olsaydnz, belki
kyamete kadar alardnz. Ama söylemem, çünkü gözünüze
dünyây haram ettiim için benden dâvâc olursunuz,
söylemem söylemem. . . diyordu.'"'^
145Sâmiha Av-verdi, Yusufçuk, stanbul: Kubbealt Neriyâü, 2007, s. 133-134.
292
Sâmiha Aj-^-erd üe SIRRA YOLCULUK
An, kovam ha^rlamak, petei tamamlamak, çiçekten çiçee komak,
hattâ kovanda ölen bir arkada mumlajp kokup çürümesine mâni
olmak insiyaklarm fiile geçirirken, hal almak için hu küçük
san 'atkânn büyük eseriniykmaya gelen adam, harekete geçmek ânm
hrsla bekler.
Çocuk, cevi^nyeil kabuunu srd için a^ burularak öfkelenirken,
cevi^ bu câhil öfkeye, sanki ^^ahmetli ve derin f^evkleri koyup, sath
üstü haclara dükünlük gösterenlerin bir teessüfcüsü imi gibi, hat(in
ha^n dudak büker.
Kuyumcu müterisine bakn altn diye sürmek isterken, mehenk ta,
kasadaki altn külçesine yavaça seslenir: "Mahzun olma ikinizin
de adnz koyacak olan benim. .."O, t^aman gelir ki bir tasn,
bir bakracn hamumna katlabilir. Giî^i köende beklemekten
korkma ki, gün olup banna, sikke vuracak el naslsa bulunur., diye
ona bearet verir.
Ya yaam, tecrübe görmü adam, kötü bir î^aaf için dostluu bir
kara mangra deiebilirken, genç komusu, ahdin ve söî^ün haysiyetini
korumak yolunda canm bile harcamaktan çekinme^ ve kocamt bir
î^avallmn çif^dii bu riya levhasn tiksinerek seyreder.
293
Eserlerinden Seçmeler
Çocuu dünyâya gelen baha, etinin kannn hu §âhâne eseriyle
övünürken, Kudret, hu anâsr mûcif^esindeki kendi srl nefesini
görmeyen adama için için üf^ülür.
Akll geçinen î^avall, gururuna vurulan hirfskecikle hiddet ve gl^et
hubranlan geçirirken, safdil hellenmi§ arkadap, hir e§ik taji gihi e^lip
çinenmekten pkâyetsi^ ruhundan tahammül ve sükûn çiçekleri
devprir.
Alim, hajin f^an ve jüphe çkmallarnn müküllerine vurup
didinirken, âk, hilgi ve ayan ^vkinin dudandan hin hir mükülün,
hin hir srrn macerasn dinler.
Böylece de hederin çeitli meyillerinin çeitli istikâmetlere akp gidiji,
dünyânn hareketlerini, niyetlerini, nisyânn ve hir sel hâlinde akan
gafletini meydana getirir. Zâten dünya davuluna ses veren tokmak,
gölgesi cihan tutan hu gaflet aacndan haka neden yontulur?
146Sâmiha Aj-verdi, Yusufçuk, stanbul: Kubbeald Neriyat, 2007, s. 126-127.
294
Sâmiha A)^ercli üe SIRRA YOLCULUK
Hanc
Handr bu gönlüm,jâ misafirhane. .
.
Dert konuklar, derman konuklar, hayâl konuklar, melal konuklar;
mümkün konuklar, muhal konuklar. Hele hasret, hiç çkma^ ardan,
çkmaî^ ardan.
Handr bu gönlüm,ykk, dökük...
Fakir konuklar, yengin konuklar, âlim konuklar, câhil konuklar;
gelen konuklar, geçen konuklar. Hele bin hanc vardr, hiç çkma^
ordan, çkmalardan...^'*^
147Sâmiha Amerdi, Hana, stanbul: Kubbealt Neriyat, 1988, s. 7.
295
Eserlerinden Seçmeler
Kapm aç, kapm aç... Sana geldim, kapm aç...
Bu dünyâdan o dünyâdan, aldm boyum ölçüsünü...
Yi^el ehed arasnda, nice eyyam geî^p tondum...
Samadm dü-âleme, sana geldim, kapn aç...
Yoldapm var, çift kikiyim, günâh benden hiç ayrlma^.
Tek deilsem n'olur sanki? Yergöksm o kapya...
Bi^ de al, kapn aç, kapn aç, kapn aç...
148Sâmiha Ayverdi, Hana, istanbul: Kubbealt Neriyat, 1988, s. 11.
296
Sâmiha Aj^^erd üe SIRRA YOLCULUK
Ej yârân! Bilini; ki kâh ehir olurum. Kâh harabe. Kâh ha^ne
olurum. Kâh virane.
Ben Nuh 'un gemisine de bindim. Ben Süleyman 'in tahtna da çktm.
Asafla cinlerin, Hâman'la Asiye'nin yollarnda durdum. Züleyhâ ile
Yûsufun muaakalarn gördüm. Belki hem Yûsuf hem Züleyhâ
oldum.
Kâh yanan, kâh yaklan; kâh aslan, kâh kesilen; kâh sevilip kâh
tekmelenen neden ben olmayaym? Tahtm var, askerim var. Bir
kurulmu devletim var. . . Ama, geceleri sur kapsndan çkp dilenen
neden ben olmayaym?
Kâh dopdolu bir kadeh, kâh kadehleriyle sabahlayan bir sarho, kâh
ümmî, kâh âlim, kâh ku^un, kâh ahin. . . Hem klç hem kalkan,
hem Dârâ hem iskender, hem î^illet hem saltanat, hem ahika hem
uçurum, neden ben olmayaym?
Acep ben, ef^el deniî^nde kâh kabaran kâhyatan bir dalga mym ki,
asrdan arayuvarlanayuvarlana bugüne geldim. Bugünden deyanna
doru geçip gitmekteyim?
Yolun neresindeyim, demiyorum. Balamam ve bitmeyecek olan bir
yolun her noktas bir ba ve son deil de nedir?''^'^
149Sâmiha Av-verdi, Hana, stanbul: Kubbealt Neriyat, 1988, s. 16.
297
Eserlerinden Seçmeler
Çocuktum, ufacktm, ama yüreimde kocaman bir dert, koca bir ac,
koca bir atej vard. Hü^ün müydü, melal miydi, istek miydi, hasret
miydi, neydi ki?
Ben büyüdüm o büyüdü. Yel esti eyyam geçti... Günler günleri, geceler
gecelen, aylar aylan, yllar yllan kovalad durdu. Artk onu içime
sdrama^ oldum.
Bu, ne büf^ündü, ne kederdi, ne sevinçti, ne istekti, ne de melal...
Meer bu, senden bir haberci, bir sö\cü, bir müjdeciymij, ne bilirdim
ben?'^"
150Sâmiha Av'verdi, Hanc, istanbul: Kubbeak Neriyâü, 1988, s. 35.
298
Sâmiha A>a^erd üe SIRRA YOLCULUK
- "u etrafn güzelliine bak...** dedim. "Gözüm senden
gayny görmüyor", dedi.
- "Heleuyürek ezici kaval sesini dinle. . .*' dedim.
-"Kulaklarma senin kelâmndan gayrisi haramdr. .
. " dedi.
- "Ya u, havaya aslm güzel kokulan içine çekmez misin?"
dedim.
-"Senin, canm tutmu kokun, cihann trini bastrm,duyamyorum ki. .
. " dedi.
-"Bir türkü söyle de dinleyeyim öyleyse", dedim.
"Senin methinden gayrsma dudaklarm bal olduunu daha
örenmedin mi?" dergibi sitemlerin en acsylayüküme bakp bapn
yana çevirdi...^^'
151Sâmiha AN-^erd, Hana, stanbul: Kubbcak Nerivâü, 1988, s. 40.
299
Eserlerinden Seçmeler
ismini sorarlarsa söylemem. Sen de benimkini sakla. Bu dünyâya
lâî^m olan, nam ni§an deildir, insanolu, güne§e bir ad takmamolsayd da o gene seher vakti gerine gerine domakta. ak§am vakti de
kirpiklerindenyorgunluk akarak batmakta devam edecekti.
Varsn âlem halk, bit^m de kim olduumuzu aratrmakta kalsn.
Kalsn da, yaln^ seyrânmzn göncüsü olsun. Hoj o merakllarn
suâllerini cevaplandrmak istesem de, üstesinden gelemeyeceimi
biliyorum. Zira §u anda seni kendimden ayrt edebiliyor muyum sanki?
Seni ararken kendimle bululuyor, kendimi bulmak isterken seninleyü^
yüî(e geliyorum. Belkigene §u anda,yeni domuj bir çocuksun da deseler
inanacam, bir ihtiyarsn da deseler, evet diyeceim.
Ey cihanm, kâinatm, derdim, devam olan seni Bu gece uyku,
parmaklarn gömerime bastrmad. Benden hayr olmadn anlayan
gece ise, her î^amanki gibi, tabiatn gözlerini öperek uyuttu. Daha gün
domadan da, yüküne gülsuyu serpilerek uyandrlan genç bir sultan
gibi, m§l mpl uyuyan, yeri göü boncuk boncuk çi taneleri ile
slatarak uyandrmaa uralyor.
152Sâmiha Ayverdi, Hana, istanbul: Kubbealt Neriyâü, 1988, s. 52.
300
Sâmiha A)^erdi üe SIRRA YOLCULUK
Söyledin. Yllar ve yllardr, neler neler söyledin. Her biri çalad,
yaprak yaprak döküldü, birikip haznelerim oldu. Kyametler gelip
geçse, bunlar eksilme:^^ tükenmet^ ey varlnn brsiî^ olduum
Devletli. . . eskime^ tükenme^
imdi susuyorsun. Fakat karanlklar boydan boya kesen §im§ek gibi,
sükûtundaki o heybetli esrânn dilinde, gene gökten sahife sahîfe inen bir
semavî kitabn belagat var. Kanl bir meydana dönmüj yüreimin
üstüneyemin ederim ki, bu sükûtun, sanki binlerce dudak kesilip gene
veriyor, veriyor.
Bundan sonra ister söyle, ister sus, istersen sâdece dinle. Ama cümle
âlem §una inansn ki, evvelce söylemediklerin de, bugün sükûtunun
kuytuluklarnda konuluyor.^"
153Sâmiha A)^erdi, Hana, stanbul: Kubbealt Neriyat, 1988, s. 58.
301
Eserlerinden Seçmeler
Çin'deyim, Hind'deyim, her yerdeyim ben. Ölen/e ölürüm, kalanla
kalr. A.layana yü^üm yok, gülenleyim ben. Daraaanda katilleyim.
Mahkemede mücrimle. Kendim de §a§anm, kaçparçaym ben?
ahba^gibi bulut deler, kötürümle sürünürüm. Bir âpkn göf^afnda,
yanndaym ben.
ebnem ebnem aslrm günlere gecelere. . . iplik iplik dolanrm seslere
hecelere...
Zaman içre duramyok, mekâns^m ben.
Hod, mükülüm. Kadim 'denim, bilmeceyim ben. Melek, §eytan, âdî^
kalmij, bilememi, çö':(iUmedik bilinmedik muammaym ben...
154 ,,
,
Sâmiha Awerdi, Hana, stanbul: Kubbealt Neriyat, 1988, s. 95.
302
Sâmiha A>-verdi üe SIRRA YOLCULUK
Hü^ün kapm çald. \^uru§undan tandm. "Kim o?" demeye
kalmadan itip içeri girdi.
Kldm. "Nedir bu destursuz geli?*' dedim. Kahkahalarla
gülmee balad.
Hakk da varja. . . Kendi çats altna ilenle gireni de kimgörmü?'^^
155Sâmiha Av'verdi, Hana, stanbul: Kubbealü Neriyâü, 1988, s. 99.
303
Eserlerinden Seçmeler
Seferim var, seferim var. . . Dtan içe seferim var.
Bir eyyam gideyim, cihandan göçeyim, candan geçeyim. . . Seferim var,
seferim var. .
.
Yanmayanama, derdime satama; sorma halimi, hilen bir A^llah...
Seferim var, seferim var. .
.
Brak gideyim, gideyim, gideyim, kendimi geçeyim; tâyanna varnca,
kapna ulanca. ..Seferim var, seferim var. .
.
Dur deme durama^ oldum; dünyâya sama^ oldum. Yld^yld^atlaym, yerigöü aaym, sen önüme düeli, önü ard olmayan, seferim
var, seferim var. . .
'^'^
156Sâmiha Ayverdi, Hana, istanbul: Kubbealü Neriyâü, 1988, s. 109.
304
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Kaybm varHak dostlar, kaybm var.
Akçe mi, mücevher mi? Senet sepet, hâ^ne mi? Srça saray, define mi?
Kaybm varHak dostlar, kaybm var.
Kimya, simya, sihir bilmem. Bilmediim daha neler. . . Adak, ne-:^r,
duam dayok.
Çaresi^m. Siî^ arayn, si^yalvann, si^ dileyin. Avuç açn, boyun
bükün.
Kaybm var Hak dostlar, kaybm var. Ben kendimi kaybeyledim.
Ge-:^n toî(un sorutturun. Da ta arnlayn,yerigöü karlayn.
Beni bulun, beni bulun. . . Beni bana kavuturun.157
157Sâmiha Ayverdi, Hana, stanbul: Kubbealt Neriyâü, 1988, s. 110.
305
Eserlerinden Seçmeler
Derdim varAllah'm, derdim var. Nideyim, nileyim hu derdi'?
Suya verdim, su almad, göe verdim, gök almad. Yere verdim, yer
almad. Ele verdim, sele verdim. . . Pulluk pulluk, döküm saçm. .
.
Da almad, ta almad.
Aktmal ata hinsem, cihanlar geî^p dönsem... Yele, sele selâm
versem, ylan kayma^^ kervan a§ma^ hayr çayr koup geçsem...
Kanadlansam göe çksam, hulut hulut hoyun hüksem, yld^ J^^^^K.
yü^m sürsem, aln! desem, hir el atp alrlarm? Bakn! desem, hirgö^
atp hakarlarm? '^*
Sâmiha Ap^erdi, Hana, stanbul: Kubbealü Neriyâü, 1988, s. 112.
306
Sâmiha Aj^erdi üe SIRRA YOLCULUK
Bektâ-1 Velî
Çamlca daki evimi^ çok yakn, bahçe içende, Haydar Bey '/erin
Köjkü denen §inn ve küçük bir bina vard. Buraya komulardan
kimsenin girip çkt hattâ kökün önünden geçildiipek görülmediki.
Bi\ çocuklara da semt sakinleri sanki: O ev perilidir, gitmeyin
çarplrsn^! denen ad çkm i^be ve köhne binalar için söylenmesi
mûtad olan sö-:(lere bentler yakpksr:^ tekerlemelerle Haydar Bey 'leri
adeta boykot etmek isterlerdi. Sebeb olarak da: "Sakn Haydar
Bey'lerin kökünün önünden geçmeyin, onlar Bektaî. .
.
"
derlerdi.
Bi^ çocuklar da yolumu^u uzatmak pahasna da olsa, aksi
istikâmetteki sokaklardan dolanarak istediimi^ere giderdik.
Düünüyorum da: "Bir üt bin büyü yerine geçer" diyen ata sö^ü
ne isâbetliymij.
Bektâj- V^eli denen koca Türk, belki de Anadolu'nun îmâna kavurup
Türklemesinde en fa^la emei geçmi bir ulu ki^i idi. u hâlde onun
yolundan bu nefret ve tiksinti niçindi?
Niçin mi? Yeniçeri ocana bile im 'an ve idealden kaftan giydiren bu
ulu Türk'e, güya onun yolunda olduunu söyleyen mes'üliyetsi^ ve
kendini bilmecelerin ihanetiyükünden, sular böyle bulanm. Kula karji
da Allah'a karp da pervas^ bir ^ümre o koca Türk'ün yoluna
dikenler koyarak oraya adm atanlann hissen ve ruhen
yaralanmalarna, berelenmelerine sebep olunca gerçein ve ö^ün tahlil ve
tehisine yanajamayan halk da, hep dikenleri görmü ve bir vakitler,
felsefesi, vatana ve imâna, tâcidarlann, hükümdarlarn ve ordularn
edemeyecei hiî(meti etmi o veliyi bir hamlede silerek, eriata omu^
silken bu üç-be kendini bilmecen o tertemi:(jola koyduklar dikenlere
taklp ilerisinigirememilerdir.
307
Eserlerinden Seçmeler
Mevlânâ Celâleddin-i Rüm:
Hü der-gerdi§ gedâ-yî bû^-i mast
Bade der-cûjijgedâ-y cû§-i mast
derken insann aklnn ilâhî akl karcsnda dilenci olduunu söyledii
gibi, badenin de hak arknn sarholuu karcsnda kef^â sadaka
muhtaç birfakirden ba§ka §ey olmadn beyân eyler.
Hakkn ve yerini bilen Bektâj- Velî'yi içki sofralar karcsnda
olanlardan gibigöstermek ne kötü ve ne günâh.
Onun, ^^^/ jarab ile mest olmu^ bir velî kip oluunu unutup yoluna
yolcularna badenin Hak arab karcsnda bir ^vall dilenci olduunu
unutturarak, ici o temi^ yolu lekelemee götürmek gibi, bir vebalin
altna girmek ne ar mes'ûliyet.
eriat klfnyrtp insan ruhunu clkyara hâline getirmee kalkcmak
ne büyük günâh.
ister Rifâî, Kadiri, Mevlevi ister Bektâc olsun, yeter ki ceriatfenerini
üfleyip nefs karanlnda kalanlardan olmuc olmasn.
Tek yol, Tarik-i Muhammedi'dir. Kâmil eri bulduktan sonra,
hangisine girsen aynyola, ayn noktaya çkarsn.
Bu Bektâc imic, bu Halveti imic yollu aynm yapmak tarikatn
ruhuna külliyen aykrdr. Ne yattk ki bugün Muhammed ümmeti
birlik ve beraberliini ^delemic bulunuyor. u hâlde lâ^m olan ahlâk
temellerini kurarak sevgi, sayg, feragat, fa^^let gibi üstün vasflarla
binann der-i dvann örmek ve îmân hara ile çatsn kapatmaktr.
Hemen Allah, ehl-i tariki nifak ve cikâktan korusun. Bu cümleden
olarak âlem-i islâm'n da tevhîid yolunda, dünyâ devinin ve madde
308
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
tumann pençesinden kurtulup ahlâk- Muhammedi f^rh içinde emin
ve masun olmasn niyâ^ eylerim.'^^
159Sâmiha A\'\^erdi, Kahmet Kaps, Ankara: Hülbe Basm ve Yayn, 1985, s. 56-58.
309
Eserlerinden Seçmeler
Semiha CemâlHanm
On üçyadlarnda idim ve en küçük daym Esad Sagay Bey 'in evinde
misafir bulunuyordum. Daymn hanm da halaî(âdem olduu için,
akrahalm:^^ iki baptand.
Akjam yemeinden sonra, oturma odasnda çoluk çocuk tatl tatl
konuluyorduk. Halam ise, elindeki ga^teye dalm, etraf ile pek
alâkalanmadan okuyordu. Daym, birkaç defa: "Hanm brak artk
okumay... bak Sâmiha da krk ylda bir geldi..*' diyorsa da
halam, yumuak yumuçak: "Peki, imdi" diye cevap veriyor, fakat
bir türlü de gönderiniga^eteden ayrmyordu.
Daym, üç söyledi, be§ söyledi, bakt olacak gibi deil, elindeki sigaray
arkadan gaf^eteye dedirdi. Kâdyanmaa balaynca da, bu sevimli
müdâhaleye ikisi de gülünerek, iji tatlya baladlar.
Bir ba^ka ailede, erkein ricasn kale almayan kadna, barp
çarmak, en a^ndan somurtmak, ne ya^k ki çok görülmü
hâdiselerdendi Halbuki, daymla halam, her mes'eleyi böyle ^arâfet ve
nezâketle hâl ederlerdi. Sonuna kadar da, bu böyle sürüp gitti.
Esad Sagay Bey, en küçük daymd. Aabeyi Cemal Bey ise,
daylarmn en büyüü idi. Her ikisi de büyük annemin kardei idiler.
Annemin kardei doktor Server Hilmi Bey ise, ortanca daymd.
Büyükannemin annesi Refika Hanm, gençyapa vefat edince, MsrVekili Hac SüleymanAa ile Zekiye Hanm, dul kalan damatlarn,
hüsn-i ahlâk sahibi halayklar Hac Kalfa ile evlendirimiçler ve Esad
Bey de bu izdivaçtan dünyâya gelmij. Onun için de ipe, büyükannemin
sonradan doan kardep Esad Bey, kendi olu Server Bey'den yajça
küçüktü.
Bu tabloya göre Esad Sagay Bey, Cemal Bey Daymn k^ Semiha
CemâlHanm'n amcas idi.
310
Sâmiha Awerdi ile SIRRA YOLCULUK
Semiha Cemâl Hanm, asrlann ':(or yetitirdii müstesna insand.
Ona, tek kelime ile rûh-i mücerred dense reva idi. Bir kere çok güreldi.
Çok da ^eki ve çok merhametli, bilhassa adalet duygusu son derece
inki§afetmi§ insand. A.mma, bütün bu üstün vasflarm, jahsi heves ve
menfaatleri için kullandna kimse ^âhid olmamt.
Bir ejini daha görmediim harikulade güf^el elleri vard. Vefatndan
belki on bej sene sonra, kendisi ile Kj^ Muallim Mektebi 'nde hocalk
yaptn örendiim Tevfk Ararat Bey 'e, kendisinin dayzadem
olduunu söylediim ^^aman, çok akll, terbiyeli ve kibar bir t^at olan
Tevfik Bey, sanki birden bire karcsna eski bir imaj çkmij gibi
jajirarak:
— "Elleri" diye adetâ barmt.
Sonra da kendisini toplayarak, me-:^et ve faziletlerinden sö-:^ etmek
suretiyleyapt heyecanl çkp dü^ltmee çalkt.
Semiha Hanm, K^ Muallim Mektebi 'ndeki oldukça u:^un süren
hocal senelerinde, amcas Esad Sagay Bey de Maârif Vekili
bulunuyordu. Amma, iki sene süren bu vekillik devresinde, kimse
Esad Bey 'in Semiha Hanm'n amcas olduunu bilmedi. Bilemeydi.
Zira öünmek gibi beceri t^aaflara kapal olan bu genç k-: için tefâhüre
benler her duygu, aypl ve haram idlerdendi.
Ne ki, vekil olan bir amca ile iftihar etmemek de, bu tok gönül için bir
§ey miydik O, Hak katndaki yüce mevkiini de kimseye ifâ etmemi ve
bacndaki mânâ sultanl tacn kimseye göstermeden bu dünyâ
köprüsünü geçmij olan, tasarrufsahibi bir ehl-i afk idi.
160Sâmiha A^'^'erd, Rahmet Kaps, Ankara: Hülbe Basm ve Yayn, 1985, s. 66-68.
311
Eserlerinden Seçmeler
Onüçüncü AsrAnadolu'sunda Tasavvufve Hazret-iMevîânâ
Haf^et-i Mevlânâ, her cephesi bir bajka görünüj, bir bafka renk ve
calibe ar^den o menura benler ki, bu hikmetler, bu bilgiler, bu
aklar, bu san'at ve :(arâfetler hevenginden, isteyen istediini çekip
alabilir. Mevlânâ, kendi ahsiyetini, bir aya eriatta kâim dururken
öteki ile yetmiiki milleti devreden bir pergere ben':^etmekle, bu çok
cepheli içportresini bi^^at ve kuvvetle çi^mi bulunmaktadr.
Bi^m urackta yapmak istediimi":^ o hikmetler ve marifetler
hevengine nâçiî^âne uf^anarak, onüçüncü asr Anadolu'sunun tefekkür
ve tasavvuf haritasndaki yerini, hâle ve istikbâle u^^anan tesirlerini, en
ksa çillilerle göî^den geçirmektir.
Bilindii gibi onüçüncü asr, Selçuklu Devletinin, siyâsî, içtimaî ve
iktisadî buhranlarn bitmef^ tükenme:^ taf^yiki altnda can çekitii
istikrarsn^ ve hut^ursu^ bir devridir. Bu aknlk ve kararszdk içinde
bunalm olan halk, bir manevî ümit ve istinat noktasna balanmak
zaruretinde idi. Bu arada, mazisi binlerce sene evveline giden ve
yeryüzünün çeitli fikir, felsefe, itikat ve mezheplerinin içine szmkabalistik motifler, adetâ kyafet deitirerek, islâm dîninin içine deyol
bulmutu. Bu arada, birtakm Bâtinî ve Hârici temâyüllü tarikat ve
mezheplerle, Sünnî îmâna su katmakla mükellef üpheli müessesseler,
Anadolu 'dayaygn bir nüfuzca sahip bulunuyorlard.
Selçuklular'n siyâsî fetret ve bozgunlarnn sosyal plânda yaratmolduu buhranlardanfaydalanarak gelimi Cimri Baba ve Baba shak
vak 'alan gibi arkalarndan büyük topluluklar sürükleyen dînî- siyâsî
hareketler ise, bir tasavvuf sisteminin mal olmaktan ziyâde, âsâyi ve
inzibat noktasndan ele alnmak gereken vak'alar diye
snflandrlmaldr.
Halbuki saf ve samimî manâsyla ark, Ahmed Yesevî'den evvel ve
sonra, Sünnî Müslümanl bir sünger gibi emip bünyesinde temsil
ederek, onu tasavvuf normlar içinde yeniden islâm âlemine iade
ederken, bir mücâhade ve tavsiyeli bir îman ruhunu da beraber
getirmiin
312
Sâmiha A^^^erd üe SIRRA YOLCULUK
eriate bal, berrak ve feragatli bir ahlâk anlaym, Ahmed Yesevî
adna U^k ark 'dan Garp Türklüü içine getiren binlerce velî, ne
çâre ki bir taraftan yabanc eriatlerin nüfût^u altnda kalm, bir
taraftan da ^ümre ve ahs menfaatlerine âlet olmu Bâtnîlerle
karlanca, onlar tarafndan kendi saflarna ka^nlm gibi
gösterilmitir. Böylece, •:(amânn aldatan hükmü, beeriyete üslûp ve
istikâmet veren bu erleri, erenleri, ahileri, abdallan, dalâletin ve
cehaletin kendisi imi gibi damgalamak hatâsna dümütür.
Anadolu 'da K-:^lbalk cereyanlarnn ve buna muvâ;^ olarak, rengi ve
hüviyeti karanlk bir melâmetfikrinin, basit halk tabakalar arasnda
kesif taraftar bulmas, insanlar dînin kayt ve artlarndan âî^âde
tutan bir hürriyet vâdederek, eriatn haram kabul ettiifiilleri mubah
telâkki etmesi ile ît^ah olunabilir.
Ne ki, eriata bal inann kal'as olan Selçuklular devrinde tasavvuf
müessesesi ve diyanet haritas, slâm birliini parçalamak yolunda
siyâsî, içtimaî ve iktisadî imkânlardan kuvvet ve mesnet bulan bu
ocaklara Fahreddîn-i Irâkî, Sadreddîn-i Konevî, Evhadeddîn-i
Kirmânî ve nihayet Celâleddîn-i Rumî gibi kuvvetli merke^erle karçkm bulunuyordu.
ite Anadolu'nun kifâyetli bir devletçilik anlayndan mahn-m
kalarak kendi bann derdine dütüü onüçüncü asrda tasavvuf
an'anesinin, Bâtnî karakter tayan mihraklarna ramen, saf Sünnî
îmân destekleyen çok kuvvetli merkepler, rütlerini ve safirlerini îlân
etmi bulunuyorlard. Bahusus, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin, saf
îmânn hür ve samîmi temsildsi olarak gelip Konya'ya yerlemesi,
iktisadî buhran ve içtimaî hu^rsu-:^uklan bir çamur gibi yourup,
bundan tefekkür sistemleri lehine tehlikeli binalar kurmak isteyen
Bâtnî kuvvetlere kar protesto mâhiyeti göstermi ve müthi
^kirlerininpan^hiri olmutur.
O f^amanki Türk-Islâm corafyasnda içtimaî muhitin bir mahsûlü
olan bu diyanet ve tasavvuf haritasn, u ksa ya^m^da çimmeme
imkân yoktur. Bu sebeple devrin nirengi noktas olan Ha-:^et-i
Mevlânâ 'nn hu^runda tâ^mle duralm:
313
Eserlerinden Seçmeler
Sultânü'l-Ukmann olu müderris Mevlânâ Celâleddin, ems-i
Tebri^fnin evkiyle karplapp hayâtnn aklî ve ilmî diyebileceimiî^^ ilk
safhasn kapatp bir karar ve devam devresine girdikten sonra, va^e
ve mes'idliyetlerinin uurunu tajiyan büyük insan rolünde, o bin bir
cepheli ahsiyetiyle, bir mürebbî-mürit olarak be§er saflarnn arasna
atlmtr.
ems, onun f^knp köpürmek gününü bekleyen srl tohumlaryüklü
ruhuna birk gibi dolarken, Mevlânâ da, coup köpüren yüreinin
mahsulleriyle insanlk âlemine sonsu^ bir rahmet olup sanak sanak
dökülmütür.
ems-i Tebn\î, kendini arayan ve kendini bulmakla her eyi bileceini
söyleyen Mevlânâ'ya bu vahdet srrn iaret eden e^el elçisiydi.
Vaktaki o vahdet ifresini beraber çö-:^düler. ems, müridinin
hayâtndan çekilerek, onu, insanlk âlemine kar vadeleri ve
meguliyetleri ile ba baa brakt.
Böylece de artk, her eyi bilen ve bildiini de âleme öretmekle mükellef
olan büyük hakim, tâbire tarife gelmeî^ bir aktan arta kalan yürein
iki cihâna smayan itiyak ve hasreti içinde, tefekkür ve imânnn
cokun seline âlem halkn muhatap etmi bulunuyordu.
Öyle ki, bir taraftan bir fikir ve mantk silsilesinin burhanlarn ve
gerekçeleri ile muhteem Mesnevi'si, insanolunun kulan büküyor,
mustarip ve muhtaç kütlelere vahdet inann, îmân heyecanm, Allah
sevgisini sebil sebil datyor; bir taraftan da gafillerinin, rubailerinin,
semâ ve tarablannnn ak ve san 'at dalgalan, Konya'y, hattâa Rum
diyarnn hudutlarn aarak, kervanlarn ^kymet eyalar arasnda
dîer medeniyet merkeplerine ulatryordu.
Kendini bir beeriyet fedaîsi olarak insanlara neî(retmi müstesnalar
arasnda bulunan Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin kütle terbiyesindeki
gayesi, sistemi ve metotlar gayet sarih ve hasbî idi: Tam bir vahdetçi
görüle, iyâlullah tanyp sayg, sevgi ve efkatle bal olduu insanlar,
hayvani insiyaklarnn esaretinden kuriararak tasfiyeli ve muhâsebeli
bir ruha, bir vicdan hürriyetine eritirmek istiyordu. Bunun için de
kütlenin bir evk ve îman potasnda birleip bir bütün hâline girmesi ve
314
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
sonra da bu evk ve îmânn o bütününün müterek enerji kaynahâline gelmesi lâ^md.
ite rehber ve mürebbi Mevlânâ, bu gaye urunda nesi var nesiyoksa
insanlarn önüne döküp, onlan bulunduklar seviyeden bir adm ileri
götürmek için san'atn, îmânn, ahlâkn, evk ve akn kütle
emrinde seferber eden örnek terbiyecidir.
insanlar kendi kendileriyleyüf^letirerek kötülüklerinden utandran ve
onlara kemâlin ve müteâlin hasret ve itiyakn alayan Ha-:^et-i
Mevlânâ, böylece nefsânî kuvvetlerin basks ile silinip, uuraltnda
uyuklaya kalm deerleri, sihirli ak asâsiyle dürierek faaliyete
geçirmeyi bir din gibi mukaddes bilmitir. Zira kendi kendine bilkuvve
mevcut kymetlerle ainalk kurup, onlan yüksek ve müterek bir
îmânn içinde faal klan kimselerdir ki cemiyeti cehilden bilgiye,
karanlktan aydnla çkarrlar; mükülleri yener, î^orluklan aar,
güî^eli bulur, doruyu arar ve iyinin peine düerler. Öyleki bu evk ve
îman potas içinde harmanlanp savrulan ferdî egoizm, yâni nefsânî
kuvvetler, musaffa bir enerji hâline gelince de, iç tabiatn pençesinden
kurtulan insanolu, kinlerden, hasetlerden, gurur, intikam gibiykn ve
menfî duygulardan boalarak bir vicdan cennetinin hürriyetine admnatm olur.
Kütle terbiyesinde sevgiyi esas tutan büyük hakim, bunun içindir ki
cemiyetin her bir tabakasna cömert hattâ müsrif bir efendi ikrâmiyle el
u^tarak: "Ben her cemiyette nâlân oldum, kötü halliler ile de
iyi halliler ile de beraber oldum, *' demekten çekinmemitir.
Hudutsu^ bir ak, ba sonu olmayan bir sevgi ummam hâlinde
gönüllere dalga dalga çarpan Mevlânâ'nn, insanoluna en büyük
armaan, onu kendi ayplarndan utandracak kadar müsamahal ve
anlayl bir muhabbet ve efkate gark etmi olmasdr.
Eer Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Dîvân- Kebîr ve Mesnevi gibi iki
mua^^m ve eriilme:^^ âbide brakmam olsayd, yine kütlenin
hamurunu mayalayan büyük ve müstesna insanlar safnda yer almbulunacakt. Zira, o hudutsu^ samimiyeti, bilgisi, sevgisi, vecdi, îmân
ve san 'at ile insan topluluklarnn nabzn elinde tutan, onlara ahenk,
315
Eserlerinden Seçmeler
ni^m ve §ifâ sunan bir aha-verici cihad, içtimaî juür ise, bikmetiyk,
irfâniyle, askyla ':^amânna ve ^mânmn ötesine hükmeden büjük
kurtanclan, adetâ insiyaki hirferasetle se^p kefederek i^ne dü^er ve
etrafndayerledir.
Yaradln beka ve devam srlarn hâmil olan bu büyük kurtarcya,
jâir olarak, mütefekkir olarak, hakim olarak, mutasavvf ve san'atkâr
olarak biî^imle beraber bütün dünyânn da ebedi hayranlk ve ihtiram
borcu vardr. Fakat bu vatann, bu topraklarn evlâd olarak biî(^
Türklerin, târih kaderimi;(^yönünden, ona ayn bir minnet ve ükran
borcu duymam gerekir. Zîra onüçüncü asr Anadolu'sunun bir
tarafta çeitli meî(hep ve inanrlarla bulanm havas, bir taraftan
Mool istilâ ordularnn basks ile kanjmij ni^m içinde Mevlânây,
mücâhit ve kahraman ruhuyla,ylmadan, usanmadan Müslüman-Türk
îman ve tefekkürü adna faaliyette görürü^ Öyle ki, mâlik olduu
deerlerle hâlin olduu kadar istikbâlin de hamurunu mayalayan her
büyük insan gibi, kütleye kemâlin ve müteâlin tohumlarn saçan
Mevlânâ Celâleddîn-i Kümî, Anadolu Türklüünün siyâsî kaderiyle
ibirliiyapan içtimaî tarihininfonunu çif^mi üstat bir kudrettir.
Selçuklu imparatorluunda Moollarn oynadklar son oyunlar,
ferasetli bir mücâhit olarak takip etmek va:^etinde bulunan büyük
terbiyecinin, askeri ba§anlanna ramen, neticeyi, medenî seviyeleri
dü^ük Moollar lehine görmedii aikârd. Bâ;^ iirlerinde, bu istîlâ
hareketlerine açk veya kapal temas eden msralar göt^e çarpar. Ne ki
bunlar, bir ressam frças sadâkatyla hâdiseleri tarafs^ renklerle
çi^or ve bunlarn d§ mâhiyetlerinden içeri siî^arak, hâlin gebe olduu
istikbâli iaret ediyordu. Biri taraftan Tatarlarn t^ulmünden
bahsederken, Tatar ahusunun miskini arzuladn da kaydetmekten
geri kalmamas, bekledii miskin, bu î^ulüm vefaciâlann eliyle karlp
kartrlan kütlenin strap ve inhilalinden doacak sente-:(in tâ kendisi
olmadn nasl iddia edebiliri^ Zîra:
Hâkimestyefalullâhü mâyeâ
O ^ ayn- derd engî^d deva
316
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
"Allah hâkimdir, istediim yapar; O, derdin içinden deva çkanr"
demekle, hi^tihi derdinden içinden alnan a§ya, reaksiyonlara kymet
verdiini belirtimijtir.
Bunun için Ha^ret-i Mevlânâ, üç asr "Sadr- islâm" imtiyâ^n
muhâfai^a etmi§ bu imparatorluun ykhpna bigâne deil, tarafs-:(d.
Selçuklu devri kapanabilirdi ve kapanacakt da. Târih meydannda
talih deneyip nöbet savanlar arasnda Selçuklu denen bu devlet de,
Küçük Asya Türklüüne bir Akdenif^ medeniyetinin ilk tecrübesini
gösterdikten sonra, artk siyâsi kaftann syrmak ü;^ere bulunuyordu.
Amma ömrünü tamamlam bir medeniyetin târih huturundan
çekilmesi, kütlenin barnda mahjü^ potansiyelin kaybolmas demek
deildi. Mademki Moollar, istilâ ve ^a/erlerine ramen bu muhterem
medeniyet bakiyesine vâris olmaktan uî^ak bulunuyorlard, ju hâlde
galibin de malûpla beraber, üstün bir kuvvet tarafndan temsil
edilmesi, onun da inhilâl edip yeni bir terkibin potasnda erimesi lâ^m
geliyordu.
Acaba bu namzet kuvvet kimdi ve neredeydi? H^n almam bir
Müslüman-Türk dinani^mi, kütlenin uuraltnda gidilmekte
bulunuyordu ki henü^ kuvvede olan bu gi':(li talebin, yeni bir merkep
etrafnda peteklenip et kemik balamas lâ^md.
I^te Osmanl Türklüünün devir alaca ve dört baji mâmur bir cihan
imparatorluunun bünyesinde örgülejtirecei bu potansiyeli, içtimâi
§uûrun hamuru içinde yourup yeni bir inkiaf ve yeni bir nif^âma
götürmekte birinci derecede sö^ sahibi olan tasavvuf ananesi içinde
Mevlânâ, her Türk 'ün minnet ve ükranla balanmas gereken intac
idealistlerin ön safndadr.
Terbiyeci ve mürjit Mevlânâ, muvâf^enesi bot(ulmuf bir cemiyette,
asrlarn ve nesillerin süzgecinden geçmi kararl mirac, salâbetl
ahlâk, derin kültürü, feragati, ismeti ve asâletiyle, sahteyi gerçektin
istatistik bir görümle ayrt ederek, içtimâi uurun önüne döken ve
beeriyetin eline bir kyas mal:(emesi vererek kütleye nefes aldran
hakim insandr.
317
Eserlerinden Seçmeler
içinde derslerim verdii medresesinin muhterem çats altna takririni
bitirip de, iki cihann kaytlarndan â^âde bap önünde, dudaklarnda
a§k gazelleri, ciibbesinin etekleri uça uça geçtii yollara ve konduu
duraklara, hikmetinden, irfanndan, heyecan ve samimiyetinden â§ikâr
bir i^ bir nijan, bir ses ve nefes brakmtr.
isterse beeriyet ^imdi de ayn v:^ bulur ve üstündeyürüyebilir, ayn sesi
ve nefesi duyarak, büyük kurtarclar kafilesinden olan bu büyük
terbiyeciyi, kendi arasnda, kendi hayâtnn içinde bulabilir. Yeter ki
Ademolu, büyük insan motifine olan e-:(eli ve tabiî ihtiyacn hissedecek
seviyi ve §uûru yeni bapan kabansn ve elini de gönlünü de onunla
birletirmek lüî^ûmuna inansn.
Ya^m, büyük üstadm Ken'an Kifâ'nin, Mevlânamn vasfnda
söyledii bir sö^le bitirmek istiyorum:
"O, iir güzelidir, mûsild güzelidir, bilgi güzelidir, Allah
güzelidir. O güzellergüzelidir. ""''
161Sâmiha Ayvetâii, Abide ahsiyetler, stanbul: Kubbealt Neriyâü, 2001, s. 3- 11.
318
Sâmiha Aj^erdi üe SIRRA YOLCULUK
Fâtih'in Ve Fethin Gayesi
Zaman içinde ve târih sahnesinde isimleri ehedîle§mi§ kimseler için her
cepheleri ile ele alnmak, kaçnlma^ bir kader buyruudur. nsanlk
âleminin ölmelerinden olan Fâtih Sultan Mehmed de bu kafilenin
bacnda gelenlerin biridir. Onun için, asrlar boyu, hemen her cephesi
ja^hp çi:^lmi§, söylenip münâkaça edilmitir.
Fakat Garp, hattâ ark literatüründe, siyâsî ve askerifaaliyetleri ile
gagalan vefütuhat adna, devirler boyu sö^ söylenip kalemyürütülmü
olan Fâtih Sultan Mehmed'in, hükümdarlk sfat ve san'atna
formasyon vermi olar ruhî terbiye ve dinamiî^mi, netice itibariyle de
derûnî hayât, hemen de hiç ele alnmam dense revadr. Halbuki,
bi^m için olduu kadar dünyâ için de mühim olan, onun istilâ ve
fütuhatndan î^âde, bu cihad ve gaî^â ruhunu çuûrlandnp, plânl ve
sistemli bir istikâmeteyönelmi olan gayesidir.
ikinci Sultan Mehmed'in Manisa 'da geçirdii ikind çeh^delk devresi,
gerek çahs gerek Osmanl Devleti için çok verimli ve faydal olmuçtu.
Zîra genç §eh^de bu müddet î^arfnda, akademik birfaaliyet devresine
girerek, liyakatli hocalar karcsnda malûmatn geni§letmiç, felsefe,
matematik okumuç; Arapça ve Farsçay ana dili gibi örenmiç;
Fâtince, Yunanca ve Srpça'ya çal^mç; târih, corafya ve askerlik
bilgisinde fevkalâde ilerlemi; bir yandan da dünyâ cihangirlerinin
hayatlarn dikkatle mütâlâa ederek, bunlarn doru ve yanl
taraflarna parmak koymuç, böylece de yaçanmç târih maceralarnn
muhasebe ve yekûnu, onu plân ve sistem fikrinin lüzumuna esasl
surette balamdr.
imparatorluun gelecekteki îcab ve ihtiyaçlarn karlamak yolunda
kalifiye bir hükümdar olarak yetiçmek gayretiyle, bir soluunu bo§
geçirmemiç olan çeh^âde, bu plânl faaliyeti ile, denilebilir ki daha o
^aman kudretinin uuruna ermiç bulunuyordu. 'Nitekim, ka^ndkifayet ve dirayet ile, idare ve karar anlarnn en sert dönemeçlerinde
bile hesabn aprmamç, müçkülden müçkül hâdiselerin içinden dahî
319
Eserlerinden Seçmeler
ka^s^a synhp, hem kendini hem de memleketini kurtaracak irâde
ve liyâkatigöstermesini bilmitir.
Bir devlet reisi için, be§en ^af ve ^ahsî ihtiraslarnn kulu olacak bir
^aafve ihtidâîlikte kalmann, idare ettii kütleler için; ne aa bir kayp
ve neyaman bir tehlike olduunu, târih kendisine ispat ettii için, Fâtih
Sultan Mehmet, himmetinijaln^ d§ tabiat bilginlerine deil, iç tabiat
kymetlerine de harcamay lü^mlu bulmutur.
Cihangirler arasnda tabiatn dikte ettii müterek esaslar olduu bir
gerçektir. Fakat, meselâ. Büyük iskender'in kendini bir ilâhn olu
olarak cihâna ilân etmij bulunmasna karplk, genç Fâtih, kütle
emrinde Jîsebilillâh kemer balayp asla kulluktan ayrlmamtr. Okadar aynlmam§tr ki, her frsatta kavli ile de, fiili ile de bunu
pervaszca ilân etmekten çekinmeyen bir cihan ah olmutur. Tereddüt
etmeden.
Biraha kul oldum ki cihan âna gedâdur
diyebilmek her tâcidar için kolay söylenecek sö^ deildir.
Ket^â, istanbul'un fethinden üç gün sonra, Ayasofa'nn önünde
atndan inince, büyük hükümdarn ilk ii ükür secdesine kapanmak
olmutu.
Genç hükümdar, daha ehî^âdeliinde, ihtiraslarnnyalm ile beeri ve
ahsi evklerin malûbu bulunan idarecilerfasilesinden olsayd, babas
ikinci Sultan Murad gibi, tahtnn üstünde adetâ bir vaî^e mahkûmu
isteksi^ii ile oturan bir hükümdar kolaylkla alaa edip yerine
geçmekte tereddüt etmef^di. Halbuki, ehî(âde Mehmed'in, bu ikinci
veliahtl sessiî^ sedas^ kabul edip, itaatli bir tahammülgöstermesi, en
küçükyandan itibaren terbiye ve ni^^m görmü bir iç tabiatn verdii
yüî^ aartc bir imtihan olarak düünülebilir.
Muhakkak kigenç ehzadenin büyük talihi, devlet otoritesinin politika
ahlâkn kuran ve kontrol altnda tutan âlimlerden mürekkep müavir
kuvvetlerle çevrelenmi olmasnda idi. Zira Alparslan da dâhil, büyük
Türk hükümdarlarn tahta hasrlayan fikir ve ruh isçilerinin
320
Sâmiha Ayverdi ile SIRRA YOLCULUK
serdengeçti himmetlerini ve celâdetli gayretlerini hatHamak lât^mdr.
Zira bu salâhetli ve feragatli insanlar, bal bulunduklar prensiplerin
müdâfaasn îmanlannn icâb bildiklerinden, padiahlk makamna
karp gösterdikleri medenî cesaret, hükümdarlarn ve icrââtnn bir nevî
muvâ^ne ve îtidâl unsurunu tenkil ederdi.
Dünyânn hiçbir devrinde hiçbir idare mekani-:(masnn ba çevirmemesi
gereken bu müâvir-mücâhitler snf, kendi prensiplerinin salâbatli
ölçüleriyle, bir nirengi noktas olarak hükümdarlar, dâima hakkn ve
adaletin ^^rvesine götürmülerdir. Ne dünyânn nimetinden âd ne de
yokluundan nââd olduklar için, kimseden çekinmemi ve kendilerini
de kimseye borçlu ve f^bun hissetmemekle, hüviyetlerini kimseye
satmamlardr.
ite genç ehî^âdeyi çocuk yandan itibaren kuatan bu ilim, itfan,
himmet ve san'at erbab hoca-musâhip kadrosu, bir yandan onun siyâsî,
askeri, fikri ve edebîformasyonunu hasrlarken, bir yandan da cokun
ve akn mi^cnm bir tefrih devresinde demlenip döl vemesine hi^et
etmilerdir.
Ne ki, hükümdarn etrafn çevreleyen bu yardmclar ve yapalar
kadrosunun merke^erinde, gö^ünügenç hükümdara dikmi bir hocas
daha vard ki bu, kendi kendisiyle hesaplam tasfyeli ve ergin
kimseler snfndan bir ulu kii idi. Halkn dilinde ad Ak eyh olan
bu uluya hükümdarn hürmeti ve bilhassa muhabbeti büyüktü. Bu
prensip adamnn ve ruh terbiyecisinin verdii kstaslara göre her eyden
evvel, insanoluna beeri gaflardan boalm ve kontrol altna alnmbir iç tabiat lâ^md.
Dünyây prensiplerinden ücretsi^ ve menfaatsin faydalandranlar
serisinden olan Ak emseddin 'in talebi, ikinci Sultan Mehmed'i kendi
kendinin hakikatinden haberdar edip, onu ald manevî okun tesiri
altnda deimi gömlekti. Nitekim bu hararet ve ceî^be ile mânevi
formasyonunu gelitirdii genç hükümdar da, gerek insanlarla gerek
Allah'la olan muamele ve münâsebetinde, kendi kendini kontrol
altnda bulunduracak uurlu bir mes'ûliyet duygusu uyandrd. Sonra
da bu aksiyon adamna:
321
Eserlerinden Seçmeler
"Cihâda var, ben de seninle birle gelirim.** dedi.
Ak emseddin için Fâtih Sultan Mehmed bir jahs deil, bir semboldü.
Zira Ak eyh onun ahsnda kütlenin temsilî ifâdesini bularak, âlem
halkna bu kanaldan çk§yaplacan biliyordu. Onun için de: "Sen
seni âir halk gibi zannetmeyesün. tslâh- memleketten gayn
nesneye itigâlgöstermeyesün..." diye emirler veriyor, ondan gelen
her iaret de pâdiâhta bir akis, bir heyecanyaratyordu. Birgün Koca
Cihangir, ve^ri Mahmud Paa'ya: "Bu pire hürmetim
ihtiyarszdr; yannda heyecanlanrm, ellerim titrer; âir
eyhlerin ise, benimyanma geldikte elleri titrer, "demitir.
Nihayet, istanbul'un fethinde duyduu ha^ devlet erkâmyla
konuurken: "Bu ferah ki bende görürsüz; yalnz bu kal'a
fethine deildür. Ak emseddin gibi bir aziz, benim
zamanmda olduuna sevinirim!" demitir.
%%*
Pâdiâhn ^hninde ve eli altnda. ark 'in ilenme gününü bekleyen
tefekkür ^enginlii ve Garb'n maddecilik imkânlar hâ^r nâ^r
beklemekte idi. Bunlar bir teknede yourup, dünyâ tefekkür ve
medeniyetine bir istikâmet çiî^mek, ancak onun çapnda büyük adam
kân idi.
Edirne'de son ve kat'i olarak Osmanl tahtna oturan genç
hükümdarn gayesi sarihti: "Ee-tüftahanne'l-Kostantiniyye" hadîsi ile
methedilen emîr olacak, sonra da Garb'n teslisi karsna ark'n
tevhidini bir ayna gibi tutarak, vahdetin çehresinde kesrete kendi
kendini gösterecekti Bu, bir mânâda positivist tefekkürü spirtüalist
düünce ile kartrp bir sente^yol açabilecek sava idi.
Genç hükümdar için aikâr olan bir gerçek varsa o da, bir samanlar
yeryü':(ünün fikir ve medeniyet târihine kble olmu bulunan slâm
tefekkür ve medeniyetinin artk gömülerinde fer, dikerinde derman
kalmam olduu keyfiyeti idi. u hâlde, onu el yordam ile
yürütmekten kurtarmal, Garb'n realist ölçüleri ile badatracak bir
yeni terkibe doru istikâmetlendirmeli idi.
111
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Binlerce yln ardndan yuvarlanp gelen Türklük, §imdiye kadar
geçirdii veyerletii topraklarn adna, diline hattâ dînine uyarak aa
kayplara karglk, hu defa Osmanl kafesi altnda dünyâ târihine
silinme:^ i:^ni brakmal idi. O, ark 'la Garb V müterek pota içinde
eritipyeni bir terkibe götürmek emelinde idi.
Avrupa, Bizans'n Türkler tarafndan fethi hâdisesi üstüne pm bir
etiket vurmutur. Takat hâlâ Garb'n tüylerini ürperten bu fethin,
gerçekten vahjet ve ^lümle asla alâkasyoktur.
Birprensip adam, bir idealist cihangir olan ikinci Sultan Mehmed'in
sevgi ve adalet temellerine oturtulmu hükümdarlk felsefesini, netice
itibariyle siyâsi, askeri ve idâri ahlâkn anlayabilmek için, o devrin
Orta Ça idarecilerini gö^ önünde bulundurmak lâ^mdr. Her biri
dünyâ târihinde biryüî(^ karas tenkil eden vahim, habis ve kan dökücü
hükümdarlarn î^evk için on binlerce insan klçtan geçirtmeleri, ^'âfet
sofralar banda esirlerini süngülere taktrmak, ka^a oturtmak,
kanlarn araplarna kartrmak gibi sadi:(m örnekleri, o devrin
askerlik ve siyâset ahlâknn esâsn tekil etmekte bulunuyordu.
Bir vakitler Haçl ordular eklini alm Garb'n gayreti yetmi bin
masum cana kyarak Kudüs'ü ele geçirmiti. Takat ark'n
Salâhaddn-i Tyyûbî ile hukukunu geri almaya muvaffak olmas,
Garb ' öyle bir tedirgin etmiti ki, asrlarca bunu affetmedi. u hâlde
henüî{^ bu eski hesabn üstüne bir kalem dahî çekilmeden, bir
Müslüman Türk devletinin ark Hristiyanlnn bu son merkeî^ni
ykmas nasl ho görülebilirdi?
te, bu derinden gelen ve adetâ nesillerin nesillere emânet ettii bir kin
hâline bürünmü olan dümanlk, Garb'n intikamc ve mutaassp
anlayndan gelmekte bulunuyordu. Transiî^ politika edebiyat, telkin
yolu ile, hayâlin hakikat kisvesine nasl sokulabileceini u ata söî(üyle
ne gü^el anlatr: 'ftira edin, iftira edin... söylediklerimin doru
olmad anlalsa bile, geri kalan yine yeteri"Aayukan hareket
noktas bu olan birçok Batl kalemler de Türk gücüne ve medeniyetine
dâima ayn kastl hücumuyapmlardr.
323
Eserlerinden Seçmeler
Fâtih Sultan Mehmed ise, Raptettii ülke halkna, Orta Ça anlay
ile ît^ah edilemeyecek bir vicdan ve îman hürriyeti baijlam^ olduu
hâlde bile, hâlâ ekseri Avrupa çevrelerinde barbar kabul edilmekten
kurtulamamtr.
Halbuki Komnenler saltanatnn taht mücâdelelerinden ve iç
idâresi^iklerinden faydalanarak, yikm bir sel gibi Bizans'a yürüyen
Haçl ordular, frengin ve mâmur Konstantaniyye cehrini, sefil veyoksul
bir harabe hâline koyarak, bir daha belini dorultamad jekilde tahrip
veyama etmilerdi.
Eer Garb dünyâsnn dedii gibi Fâtih ykc ve î^alim bir istîlâa
olsayd, spanyollarn Endülüs'ten devralnm halk arasnda tek
Müslüman brakmam olmalar gibi, bugün istanbul cehrinde de tek
bir Hristiyan nüfus kalmad.
Yine o târihlerde, Akdeniz'in Garb ucundaki engi^syon mahkemeleri,
insanlar fikirlerinden dolay atepe yakp boaklarna kurcun
aktrken, Fâtih Sultan Mehmed, Raptettii cehrin halkn, o Ramanki
harp kaidelerine göre, hiç deilse bafka taraflara sürebilir, ya da
satabilirdi. Halbuki deil Orta Çan, yirmind asnn dahî
anlayamayaca bir yumuaklk bir efkatle, esirlerin URun vadeli
taksitlere balanarak kurtulmalar esâsn kabul etmitir. Bilhassa
LAtin Avrupa'dan nefret eden bu esir millete, Genadios gibi bir
Ortodoksluk müdâfini patrik tâyin etmekle, fethettii ülke halknn
hem millî îmânn kurtarm hem de yava§ yava§ sönmekte olan
Ortodoksluu yaratmtr. Pâdiâhn, malûplara bu atfeti, öylece de
onlarn evlenme, boyanma vefat gibi ahkâm- jahsiyyelerinin kendi
cemâatlerime tedvir edilmesine müsâadesi, o devir Avrupa'snda epne
rastlanan bir imtiyaR deildir.
u hâlde bütün bu gerçeklere ramen pâdiâhn hâlâ barbar olarak
vasflandnlmas. arkî Koma imparatorluuna son vermesi
günâhndan ba§ka neye balanabilir'^ O gün bugün affedilmemi olan
bu suçun intikamn almak için Garb, durmadan kaynam ve dîni
ayn Türklere kar birleik hareket etmek fikrini gelitirmitir.
324
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Avmpay titreten hakikat /// idi: Fâtih, devletinin ve milletinin maddî
ve mânevi kudretlerini beraber öriiyordu. Bu da beka ve devam demekti.
Gerek ikinci Sultan Mehmed'in devrinde gerek onu takip eden
hükümdarlar samannda, Osmanl mparatorluunun tehdidi altnda
titreyip durmu olan Garp, bu korkusunun en tipik misâlini 16 Mart
1517
'de, Garp Hristiyanl temsilcilerinin Koma'nn mehur lutema
Saraylnda yaptklar kilise toplantsyla verir. Bu içtimâda Avrupa
prensleri arasnda bansn kurulmas ve yeniden birlejmij Avrupa
kuvvelerinin Müslüman Türklere karp bir Haçl Seferi açmas fikri
mü!(âkere olunmutur. Zîra Osmanl imparatorluu, Hristiyan
Avrupa için dâima ve gün günden artan bir tehlike tekil ediyordu.
Gerçi spanya'da, Araplarn son mev^i Raptedilmek suretiyle, islâm'a
karp Garb'da büyük bir kaf^anç elde edilmijti. Ne çâre ki topraklarn
iki üç kat, jlma^ istîlâlanyla tâ Avusturya içlerine kadar giden
Türklere karp kaybedilmipir.
Bu müthi dümana karp hissedilen nefret ve korkuya, ondaki ahlâk
bütünlüü ve devlet tesânüdü de ilâve oluyordu ki, bu, Garb'n manen
de üstün bulduu hasmna, bir kat daha di bilemesinin balca
sebeplerindendi.
%**
Gerçekten de Avrupa Türk 'ün silâh kadar entelektüel hamledliinden
de korkmakta haks^ saylamaz. Zîra ikinci Sultan Mehmed'in
Osmanl imparatorluundayapmak istedii ilim Könesans, medenî ve
ileri görüünün en dddî admn tekil ediyordu. Büyük küçük birçok
devletleri dif^e getirip, imparatorluuna ilhak etmekle beraber, devletini
tabiî hudutlarnn dna çkarak, hesapsiR bir istilâclk politikas
takip etmemesi, siyâsî basiretinin en kuvvetli delili idi.
Zihniyeti ile, bir aya ark'ta bir aya Garb'da olan büyük
Cihangirin hakîki ilim adamna verdii deer, târihin kayt ettii
istisnalardandr. îfan ve bilgiye gösterdii emsalsR alâka ile ilmin
haysiyetini kurtarm, hattâ askeri fütuhat gibi, bilgi adna açt
savata da bir âlim ve san 'atkârlar ordusu tekil ederek bu muhteem
kütlenin bana da yine kendi serdar olmutur. Devletin beka ve
325
Eserlerinden Seçmeler
selâmeti için entellektüelfaaliyeti kânunla tanrm ederek, ulemâ snfdiye tannan ve idarenin temelini tenkil eden hukuk ve diyanet
kadrosunu tekilâtlandrp böylelikle ilmi ve san'at devlet hiî^metine
kojmujtu.
Fâtih Sultan Mehmed'in bilgi ahlâkna dayanan genij kültürünün
hareket ve vüsûl noktas arasnda uzayan kütlevî gaye nedir, diye
arattracak olursak, bir vakitler büyük bir h^ ve ^evk ileyeryüzünün
en büyük fikir pazarlarndan birini kurmu§ olan ark dünyâsnn
kaybetmi olduu ilmî haysiyetini iade etmeyi bir mecburiyet hâlinde
hissettii gö^e çarpar. Eer açmij olduu kültür faaliyeti, kendinden
sonra da devam etmij bulunsayd, belki de Osmanl Devleti irfan ve
medeniyet kblesi olarak cihann yükünü kendine çevirmekte devam
ederdi.
29 Mays 1964 Fetih sene-i devriyesi konulmas162
162^iraxh.2i Ajvetâa, Abide ahsiyetler, stanbul: Kubbealu Neriyâu, 2001, s. 72-81.
326
Sâmiha A^'\'erdi üe SIRRA YOLCULUK
Dede Efendi
Büyük bestekâr Hammâmî^âde smail Dede Efendi 'nin, çilesini
tamamlayp Dedelik unvanm almas, 1 799 senesinin Mart aynn son
haftasna rastlar.
istanbul semtlerinin en sakin fakat en gün görmü§ bir kölesi olan
Yenikap Mevlevîbânesinin bu genç müridi, çilesinin ikinci ylndabesteledii:
"Zülfündedir benim baht- siyahm
Sende kald gece gündü^ nigâhm"
buselik arks, Dergâhn duvarlarndan, ehre taar tamaî^ san'at
hareketlerini kula kirite takip eden Üçüncü Sultan Selim'e de
erimekte gecikmemiti.
Kimdi bu çileke Mevlevi dervii? Kim olursa olsun. Pâdiâh için onu
görmek bir an^ deil, bir karar idi Bu karar ile derhal açlan sarayn
kapsndan, Musahip l'ardakosta AhmetAa çkarlarak, Dergâhn
postniîniAli Nutkî Dede Efendiye gönderildi.
Fakat eyh Efendi bu hakan emri, bir arta bal olarak kabul
edebilirdi. Çile müddeti henü-:^ dolmam bir derviin, gün kavumadan
dergâhna dönmesi lâ-:^md. Yoksa çilesi krlrd, yâni yeni batan
çileye soyunmas lâ^m gelirdi.
Bir deni için büyük san 'atkâr, büyük âlim veya itibar ve mevki sahibi
olmak gaye deildi. Dervilik, kendini kendi nefsinin tehlike ve
esaretinden kurtarp gerçek hürriyete kavuturmak demekti. Yoksa,
mevki, an ve öhretin ka-:(d gurur ve benlik kuyusuna düüp helak
olmak mukadderdi Dervi smail'in de, Pâdiâhtan ve haktan iltifat
görmesi bireryol kesici haram ve tu^ak olmamalyd. Belki her eyden
evvel, çileye soyunduu bu köecikte bir iç terbiyesini ve ruh nizâmngerçekletirmesi lâ^md.
m
Eserlerinden Seçmeler
Toyluuna ramen girdii yolun ölçülerine bal samm ve ihlâsl bir
insan olan genç bestekâr, maddi manevî iltifat ve ikramlara gark
olduu hâlde, Pâdijâhn bulgurundan dönerken, bu ikbâl ve istikbâl ile
marur deil, adetâ mahcuptu. Eline sktrlm bir kese altnla koa
ko§a dergâha doru giderken birden, annesine uramasn lâ^m
olduunu düünerek yolunu deitirdi. Çileye soyunmadan evvel,
babasndan kalma hamam satp bedelini muhtaçlarayedirmi olduu
için annesinin cann skm bulunuyordu. imdi bu eski hesab silecek
frsat kaybetmemeli idi. Soluk solua çald evinin kaps açlp,
annesinin hayretten büyümü göî(leriyle karlanca:
— "Anne... Hamam için artk üzülme. Pirimin iJsân... Al
senin olsun!" diye acele ile keseyi brakarak gün kavumadan
dergâhayetimek ü^reyeniden komaa balamt.
Nihayet binbirgün bitmi ve genç dervi, dede olmutu. Yaln^ dede mi?
Pâdiâhn onu sk sk tutan eli evvelâ musahipleri arasna katm,
sonra da "Ser müe^t^n-i ehriyârî" pâyesiyle taltif edilmiti. Böylece de
Dede, makamlardan iledii mozaik seslerle san 'at dünyâsnda, lâhûtî
olduu kadar beerî de olan heyecanlar ve î^aferler getirmee balamt.
Öyle ki asrlardr millî ruhun ve millî ihtiyâcn müküllerini çö^en,
suâllerini cevaplandran, taleplerini karlayan, sükûn ile çlgnln,
ümit ile bedbinliin arasn dü^nliyen besteler, âyinler, perevler,
semaîler, arklar hevengine, imdi de genç Dede, kendi tlsml
heyecanndan ihtit^^lar katyordu.
Amma Galip Dede ile iir, smail Dede ile mûsikî, ecdat ve san'at
mirasnn son î^aferini îlân ededursun. Üçüncü Selim devrinde inhitat,
bir gerçekti. Memleket siyâsî, idâri, askeri boî^unlar ve buhranlar
içinde bann derdine dümü bulunurken, bünyece de, ruhça da delik
deik olmu bir cemiyet, smail Dede gibi bir ganimeti nasl ele
geçirmiti? Acaba bu mucibe, bir ölüm hastasnn son hayat hamlesi,
sönmek ü^ere olan me'alenin ânîparlay gibi bir ey miydi?
Yoksa Dede'nin duyup duyurduklar, birypranm medeniyet bakiyesi
deil de, sâdece kendi iç ikliminin, dervi gönlünün düt^enli, vecdli ve
328
Sâmiha Aj-verdi üe SIRRA YOLCULUK
hikmetli sesi miydi? Belki de Dede, kendim kendine ve dünyâya
kanlandran o tarikat potasnda kaynayp, benlik ve beeriyet
kirlerinden arnmam ve ruh bütünlüüne yetmemi olsayd, bir
inkraz asrnda bu srl terkibi, bu hacimli ve kudretli ahengi
yakalayamad.
Aikâr ki dervi kii, bir iç saltanatnn üslûp ve nif(âmn cemiyete
nakletmekle vadeli insand. Kâh hâl, kâh kâl vecd, kâh îman, kâh
hikmet ve irfanyoluyla olan bu intikâl, çou defa san 'at tarîkini ihtiyar
ederdi, ite Dede de, hayat çilelerini kendinden -n^âde beeriyet hesabna
çeken her büyük insan gibi, kanl klçla hi-n^âya gelmeyen kütleleri,
ruhunun kemâl ve cemâlinden s^an bir anlalmad §^^^ ^^ heyecann
scakl ileyumuatan lâhûtî bir ses ve nefesin tâ kendisi idiJ^^
30.3.1957
163Sâmiha AN'V'erd, Abide ahsiyetler, istanbul: Kubbealt Neriyâo, 2001, s. 141-
144.
329
Eserlerinden Seçmeler
slâm Birlii
islâm devletlerinin hudutlann tâyin eden haritalar, islâm Biriii'ni
ayran çiniler olmamaldr.
Snrlar ve siyâsî menfaatler bir bakma, gene de ayn olabilir. Fakat,
islâm Alemine, hudutlarn ve her türlü menfaatlerin üstünde bir islâm
Birlii la':^mdr. Birkaç defa, gayeleri srf siyâsî olan Arap Birlii
teebbüsleri olmu, fakat liderlerin kaprisleri ve hayalleri seviyesini
aamayan bu hareketler, kattan kuleler gibi, ilk sarsntda yklp
gitmitir.
Amma islâm Birlii ruhu, Müslümanln mayasnda ve temelinde
mevcut olan ana cevherdir ve menfaate dayanan bütün engelleri ve çeitli
idealleri arl altna alacak ve kütleleri tek müterek çehrede
birletirecek manevî ve ulvî birgayedir.
Bu,yalnz Araplara deil bütün dünya Müslümanlanna âmil öyle bir
îman çatdr ki, onun kubbesi altnda tahakkuk edecek bir al veri,
yaln:^^ manevî birlik bakmndan deil, siyâsî ve iktisadî ahlan
bakmndan da, bütün Müslüman devletlerin güçlerine güç katacak bir
kudret kaynadr. Yeter kipein olarak buna bi\ kendimi^ inanalm.
Bugün islâm ülkelerini tâyin eden hudut iaretleri dünya
politikaclarnn usta ve kastl ellerinde, islâm Biriii'ni tehdit eden
siyâsî kodlar, askeri tehlikeler ve tehditler olarak kullanlmakta, çeitli
kkrtmalar , sürtümeler en affndan ka çatmalar halinde tecellî ve
tahakkuk ederek Müslüman devletlerin iç ve d siyâsetlerine istedikleri
istikâmeti vermektedir.
Büyük kütle dediimi^ halk, bu gerçei görmeyebilir. Görmemekte de
maî^ur ve hakldr. Amma devletlerinin idare meguliyetini üstlerine
alm olanlarn düman oyununa gelmemeleri, durendi, basiretli ve
uyank olmalar, birlik ve beraberlik anlaynn bütün islâm camias
için bir hayat ve memat meselesi olduunu hem nat^ari hem de amelî
mânâda bitip, tatbikatnda da acele etmeleri lâzmdr.
330
Sâmiha Ayverdi ile SIRRA YOLCULUK
u bir hakikat ki, slâm devletlerini birbiriyleriyle düelloya davet eden
gi^li ve sinsi kuvvetler vardr... henü^ Asya ve Afrika
Müslümanlanmn bir ksm Osmanl mparatorluunun çats altnda
iken o gizili kuvvetler, bu düelloyu Türk ve Arap kavimleri arasnda
tertip etmekte idiler. Ballca senarist de, ngiltere sonra Çarlk Rusya's
idi.
Tecrübeli ve kuma^ olduu kadar gaddar ve merhametsin olan ngili^
siyâsetinin yü^nü güldüren haber alma ve casusluk tekilat hem
münevverler hem de halk üstüne tatbik ettii politikada elhak
muvaffak olmuj, Arap' Türk'e di§ biler hale getirmipir
Birkaç sene evvel gazetelerde, hiç de dikkat çekmeyen basit birya:^
çkmt. Çöllerin enjajls olduu tespit edilen bir adam ile Garpl bir
ga^eteri arasnda geçen ksa bir konulma. htiyar olduu kadar cahil de
olan bu çöl sakini, kendince çokyaamann srlarn söyledikten sonra,
Ingili^er sayesinde yengin olduunu, kendisini Türklerle vurumaya
tevik eden Ingili^ ajanlarndan çok para aldm, bu sayede de onyedi
defa evlendiini iftiharla söylüyordu.
Muhammed ümmetinden bir gafilin, îsâ ümmetinden bir casusun altn
keselerine tamah ederek dindalarna klç sallamas ve bununla da
övünmesi kadar adal bir cehalet a-:^ bulunur. Amma neya:^k ki bu
gaflete düen, çölün o tek adam deil, çöller dolusu Müslüman,
aldatlm ve elde edilmi büyük kütlelerdir.
Bu, cehaletin Caferi idi. Halbuki Kur'ân- Kerim: "Oku!** âyeti ile
balyordu, iç ve d tabiat bilgilerine tevik eden, hatta emreyleyen bu
ilâhi sese riayet ettii ölçüde islâm Alemi dünyâyak tutmu., rehber
olmu ve kütlelere, ak karadan seçerek kstas vermiti.
Artk bugün Ingil!^ politikasnn balonu sönmü ve Büyük Britanya
imparatorluu denen o a-:<^ametli varlk, kabuuna bü^^lüp kalarak,
tarihte bir göi^ açp kapama müddeti denecek kadar ksa gamanda
saa sola avuç açar hale gelmitir.
331
Eserlerinden Seçmeler
Amma islâm AlemVni birbirine düürmekte büyük menfaati ve pay
olan mihraklar kurumam^ hatta yeni yeni fesat merkepleri türemi
j
bulunmaktadr.
A.ncak bunlar artk Türklerle A.raplann arasn açmann deil, siyâsî
istiklâl kaî^anmij A.rap devletlerini birbirine düürmenin politik keyfi
ve ka:(anc ile, faaliyetlerini de bu istikâmete çevirmilerdir.
Bir vakitler Avrupa'nn can damarna kadar ilerlemi olan Türk
ordularna karp, srasnda birbirini yiyen Avrupal devletler nasl
birlemi idiyseler, imdi de, islâm Alemi'nin yekparelemesine karayn î^hniyetle klç sallamakta bulunuyor.
Siyâsî artlarn elastikiyeti, artk bir TürkArap soukluuna lüî^um
göstermedii için de, çatma alan, Arap ülkeleri arasna intikal etmi
bulunmaktadr.
Gerçi siyaset sahnesinde raman raman Türk- Arap ^ddiyeti olmu
idiyse de resmî çerçeve içerisinde kalan bu ihtilaflar, Türk'ün Arap'
a
olan saygsn ve sevgisini asla sarsmamtr. O kada ki, Kur'ân ve
Peygamberine ball sonsu-:^ olan Türk, deil mukaddesat horlamak,
yedii hurmann çekirdeini dahi çöplüe atmayp ayak baslmayan bir
yere brakacak kadar bir çöl meyvesini bile ö^'^ tutmay bilmitir.
Kroniklere dayanan tarihi bilgilerde, dâima gerçeklerle efsaneler yan
yana yürümütür. Amma u var ki, efsaneler hangi devre ait ise, o
devringörü ve anlaym aksettirmesi bakmndan mühimdir.
Meselâ rivayete göre, Osmanl Devleti'nin kurucusu Osman Bey,
misafir olduu eyh Edebâlî'nin evinde, kendisine tahsîs edilen odann
duvarna asl bir Kur'ân- Kerim olduunu görünce, Hak kelamna
kar u^anp yatmay saygsiî(lk addederek, sabaha kadar elpençe
ayakta durmak suretiyle îmânnn icap ettirdii hürmet, sevgi ve
ball göstermitir.
Bu motif, devlet kurucusunun kütleye akseden ve kütle karsnda teyit
ve kabul olunan derûnî duygusudur. Gerçekten de o devrin îmân
332
Sâmiha A>-verdi üe SIRRA YOLCULUK
anlayndan tâ bugüne ulanan ve halkn uur altnda jatan a§k ve
îmân haznesi budur.''^"^
164Sâmiha A\-verdi, Kölelikten Efendilie, stanbul: Damla Yaynevi, 1978.
333
Eserlerinden Seçmeler
tslâm Mucizesi
slâmiyet, Mekke'de ilk bekâretini verip Medine'de ahlanarak çöllere
sahralara ve nihayet i^ ve sesi, ar^ meskûnun büyük bir ksmna
hi':(layayld. Bu öyle birpatlayp idi ki, uyuklajp ba§ önüne dü§mü§
eski medeniyetlere, cehalet ve î^ulme gömülmü insanlk âlemineyeni bir
hayatyeni bir hamle getirmij oluyordu.
H^ Muhammed'in büyük muci':^si olan Kur ân'in bütün bejer
snflarna ve çeitli idrak seviyelerine söyleyecek bir sö^^ü vard.
Allah 'in Vusulü, cahil, puperest, dank ve serke badiye ehlini, insan
gücünün dayanamayaca bir celâdet, a^m, sebat ve imanla yirmi üç
sene gibi ksa bir ^manda eritip, liberal esaslara göre yeni baltan
döküp ekillendirdi.
Böylece de, bir gerilme ve yaylanma devresine giren islâmiyet, bir
taraftan Hint Okyanusuna doru sarkarken, Orta Asya Türk
Devletlerinin kucanda i':^t ve ikbal ile sevilip oktand.
Büyük Selçuklu imparatorluuna da Anadolu Selçuklularna ve
nihayet Osmanl Devletine de ruh, ni^m, üslup, idare, hukuk, iktisat
ve san 'at ölçüleri getiren bir itidal ve muva^ene unsuru, be§eri-ilâhî
idrakin tâ kendisi idi.
Askerifütuhatna muva-:q olarak, ilimde ve medeniyette geni§ ufuklar
açm§ olan islâm Alemi, karanlklar içinde emeklemekte olan
dünyânn cehaleti ortasnda, tarihin kaydettii en ince medeniyetlerden
birini süratle abideletirmeye muvaffak olmu^ bulunuyordu.
Biryandan Badad'da ihtidam ve §a§aa ile parlayp, yeryüî^üne ilimden
ve teknikten sinyaller verirken, bir yandan da Müslüman dünya,
düünmeyi ve okumay terk etmedii müddetçe, ilerlemekte devam etti.
Emperyalist emeller gütmeyen bu âdil ve müsavatç din, hemen hemen
bir solukta Msr', Ceî^ayr', Fas', Tunus'u geçip Endülüs'e atlad ve
Sicilya kaplarn Avrupa asil^adelerine açt.
334
Sâmiha Ay-verdi üe SIRRA YOLCULUK
750 senelerinden XIII. Asnn sonuna kadar Müslüman medeniyeti,
Atlas Okyanusundan Çin eddi'ne kadar u-:^nan bir saha ü-:^rinde
rakipsi^ bir hükümranlk kurdu.
Abbasi halifelerinin aja yukan bej asr devam eden devletleri,
Endülüs'deki üç asr süren parlak devrinden sonra bir o kadar daha
ömrü olan slâm devletleri kütlelerin jütünü güldüren bir örnek
medeniyet ve kültür merke^^er idi
165Sâmiha A\-v'erd, Kölelikten hjendlie, stanbul: Damla Yaynevi, 1978.
335
Eserlerinden Seçmeler
Endülüs'te islâm
San'atta olsun ilimde olsun Hndülüs, o medeniyet cenneti olmutu ki
adm bapnda çiçeklenmi§ san at eserleri, saraylar, kasrlar, camiler,
medreseler, her kan§ topra nakilgibi donatm bulunuyor, o kadar ki
refah ve bollua garkolmuj halk arasnda, sadaka ve ^kât verecek bir
fakir vatanda bulunmuyordu.
Endülüs limanlarndan hareket eden ticaret filolar, istanbul,
iskenderiye, Sicilya ve A.kdeni^ sahillerine, bu ince medeniyetin ticaret
mallarn tadyordu. San'at, ^râat ve ticareti bütünlyen bir ilim ve
edebiyat dükünlüü de, sanki buhar gibi kütlenin üstüne çökmü ve
teneffüs ettii havaya kan§m§t. bilhassa Avrupa prensleri ve
asilî^âdeler, bilgi tahsili için Sidlya gibi Endülüs medreselerine de sel sel
akyor ve bu ilimpazarlarnn metanfikir daaraklanna doldurarak
memleketlerinefey^ ve §k tadyorlard.
iir ise, cemiyette âdeta hayatî bir ihtiyaç ve kind tabiat olmupu.
bollukla ilim ve san'atn yourup çekilledii kütle içinde en kymetli
nesne jiirdi. Öyle ki halk, san'ata deer biçmekte âdetayan§ ediyor,
ald ^evki deerlendirmek hususunda san'atkâra, akla gelmedik
ikramlarda bulunuyordu. airlere paha biçilme^ hediyeler baçlamaya
dayamayan hükümdarlar, devlet adamlar ve memleketin ileri gelen
tabakas, her birine balar bahçeler, kasrlar, saraylar veriyor gene de
bu bahiçleri a^ bularak, airlerin alarn inci ve mücevherlerle
dolduruyorlard.^^^
166Sâmiha Ayverdi, Kölelikten Efendilie, stanbul: Damla Yaynevi, 1978.
336
Sâmiha A>^erdi üe SIRRA YOLCULUK
San 'ât Ve Temââ Hayâtmz
Memleketin hanndan akan maârif nehrinin kollan ve s^nttlan
olarak müdahale bekleyen müesseseleri de müstacelen ele almak,
davannpek mühim ve ihmale gelme-:^ noktalandr.
öyle ki, cemiyetin düzünce ve bilhassa duygu dünyas içine sö\ ile olsun,
imaj ile olsun girmesini çok iyi beceren temââ hayat, bugün gerek
sahnede gerek perdede, yü':(de doksan seki^ solun hakimiyeti ve emrinde
bulunuyor.
u halde tiyatroya ve sinemaya da millî hüviyet verme seferberliini açp
bu mücadeleyi mutlaka ka^nmak lâ^mdr.
Eli bol, kesesi açk sol faaliyet, bütün yurt sathnda ajanlar, get^ci
ekipler ve bilhassa sa^ §airleriyle, adeta toprafethetme sevdasndadr.
Devletin de aynyoldan faaliyet göstermesi, saa hikmet eden san'atkar
sat^ sairlerini ve âjiklan memleketin en ücra köelerine kadar
göndermesi çok isabetli bir tedbir olabilir.
u da var ki, ya-^ aylannda gene Anadolu'yu dolaan, para, eya ve
kitap datan komünistlere kar, misyonlannn uuruna van?îi
münevver, imanl ve medenî gençlerin de ekipler kurup bunlarn
karsna çkmalan da ihmal edilecek ilerden deildir.
Radyoya gelince. . . Kendisi için kurulmu hisarlar içinde, be hanelik
köylere kadar ma^allanndan ':(ehir saçan bu Moskof ileri karakolunu
behemehal imtiyaîi ve saltanatndan ayracak kanunî çareler aramak ve
Türk diline yapt ^arar ve tahribattan temizleyip millîletirmek
gerektir.
Târihin doru konuan duda, bütün ava^ ile seslenmektedir.
Duyalm. . . 'binlerceyllk Türk târihininferyatlanna artk
kulaklanm^ tkamaktan va^eçip emrime, iradma yolumu^
337
Eserlerinden Seçmeler
dorultup kendi kendimi^ tahrip ve imha gafletinden kurtulalm.
Zira bufrsat, sonfrsattr.'^''
Sâmiha Ayverdi, MaârifDavam^ zmir: Sobe Matbaas, 1 970.
338
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Dizin
1914 harbi
20. yüzyl
29
23, 115, 245
aba
D2n
arkada 114, 271, 273, 275
Sâmiha Ayverdi üe SIRRy\ YOLCULUK
bende 37, 44, 53, 98, 143, 156, 180,
269, 322
Bernard Levvis 199
berzah 9, 141, 171
bestekâr 162, 327, 328
beer 70, 140, 223, 314, 334
beeriyet 27, 173, 314, 318, 329
Beyazt 144, 145
beyefendi 16, 24, 116, 155
Beyolu 36, 144, 145, 146
Bilgelik yolu 22
bilgi22, 61, 72, 74, 100, 101, 113, 125,
187, 214, 243, 276, 294, 318, 325,
326, 336
birlik 9, 61, 66, 75, 83, 100, 122, 123,
124, 125, 133, 134, 137, 153, 180,
187, 188, 193, 198, 211, 241, 308,
330
birlik gökleri 153
bitiik âlem 171
biyografik makale 103
Bizans 233, 235, 323, 324
bîzâr 222
Boaz 107
Boaziçi iv, vii, 27, 232, 234, 236, 239
bozuk 164
Budin 13, 237
Budist 6
bulut 274, 302, 306
buselik 327
Büyük Dou mecmuas 238
Cemâl bey
Dizin
Ddalâlet
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Edebî ve Manevî Dünyas çinde Fatih
vii, 180, 183
Edebiyat iii, 229
edep i, 10, 56, 74, 75, 84, 85, 86, 88,
92, 101, 112, 136, 139, 152, 155
Edirne 322
efendi 3, 26, 46, 86, 109, 165, 207,
315
Efendim 12, 16, 22, 24, 33, 64, 70, 73,
81, 111, 127, 164, 174, 186, 206,
208
egoizm 315
ehadiyet 105
ekmek 41, 56, 192, 196
Ekmekçi 192
Ekrem Hakk iii, 16, 17, 18, 20, 162,
238
Ekrem Hakk Ayverdi 16, 18, 20, 162,
238
el pençe 8, 96, 144
elçi 183
Elest 186
elîm 137
El-Muhâsibî 252
emânet 17, 41, 63, 123, 170, 214, 227,
254, 323
emekleyen bir çocuk 150
Emevi Camii
emin
Eminönü
Endülüs
Enerji
engizisyon mahkemeleri
Enis Batur
256
23, 125, 187, 204
139
ii, 324, 334, 335, 336
188
324
229
entelektüel iv, 47, 107, 155, 200, 325
Enver Çelebi 162
Epiktet 35
er 34, 50, 74, 86, 95, 132, 154, 186,
215
74, 186
98, 99, 185, 186, 208
162
er kii
Ergun Göze
Erhan Altnta
Ermeni
Ernoul
Erol Olgaç
Esâret-i Fünûn
eser-i istanbul'
Esma
iv, vii, 98
195
162
13
209
253, 256, 257
estafirullah
Dizin
Fkh 256
fndk 277
Fîhi Mâfih 78, 97, 190, 191, 192, 220
fikir 36, 43, 45, 151, 164, 176, 180,
187, 208, 209, 212, 238, 239, 240,
241, 242, 243, 244, 246, 247, 312,
314, 320, 322, 326, 336
Filibeli Ethem Efendi 119
Filistin
Sâmiha A^^'erdi üe SIRRA YOLCULUK
Hak tecellîsi 42,95
hakikat 2, 5, 36, 39, 40, 71, 152, 156,
169, 189, 210, 218, 219, 258, 260,
265, 267, 268, 331
hakîkat-i Muhammedî 218
hakiki hoca 106
Hakîkî mürid 177
hakîkî Müslümanlk 151
hakîm adam 46
Hakk 2, 4, 12, 17, 18, 38, 55, 56, 57,
64, 80, 85, 95, 97, 105, 106, 109,
141, 142, 174, 203, 212, 213, 218,
221, 227, 253, 254, 257
haksz 152, 325
Halet 13, 229, 237
Halet Hanm 237
halife 132
Hâlik-i kâinat 28
Halil Can 162
Halîl makam 114
halk iv,4, 31, 47, 96, 97, 101, 112,
141, 203, 225, 249, 274, 307, 312,
313, 322, 324, 330, 331, 336
Halk i, 95, 206, 210, 274
Hallac- Mansur 252, 263, 268
halvet 182, 183, 255
Halvetî 308
ham 28, 56, 71, 233, 266
hamam 18
Hâman 297
hamile 32
Hamza 82
han 18, 157
Hanc ii, i, iv, v, vi, 1, 2, 3, 4, 5, 8, 9, 49,
54, 73, 74, 77, 86, 87, 90, 91, 92,
97, 106, 144, 157, 173, 295, 296,
297, 298, 299, 300, 301, 302, 303,
304, 305, 306
Harâbî 78
Harakânî 93
Haram 178
harf 148, 158, 263, 283
harp zengini 41
Hasan el-Basrî 252
hasreti, 45, 54, 73, 119, 157, 235, 274,
295, 298, 315
har neir 47, 54
hamet 102
hatem 257
hâtra ii, iii, 19, 101, 277
Hâtralarla Babaa vi, 179, 217
Hatice Cenan 7, 38, 119
Havadis, Ölçü 238
havf 65, 254
hayâl i, 56, 73, 157, 175, 287, 295
hayat iii, v, 13, 17, 21, 24, 26, 35, 36,
38, 47, 48, 61, 85, 92, 108, 116,
117, 119, 120, 122, 145, 165, 179,
206, 233, 240, 241, 243, 252, 280,
328, 329, 330, 334
hayat cilveleri 26
hayat düzeni 165
hayat felsefesi 119
hayat tablosu 108
Hayât- Beer 35
hayatla barm 26
Hayreliler 82
Hayret i, 218
Hayri aabey 76
hazîn 137
hazine 12, 50, 67, 154, 156, 266
hazîne 11, 297
Hazret ii, 58, 105, 149, 193, 207, 211,
212,312,314,315,317
Hazret-i nsan 149
Hazret-iîsâ 211,212
Hediye 59
Hdrellez 66
Hristiyan 195, 196, 199, 324, 325
hrka 132
Hrka-i erif Camii 30
Hrka-i erif 30
hrs 9, 18, 56, 71, 169, 224
Hzr lyas 65
Hicaz 136
hiç i, 2, 3, 4, 5, 8, 19, 25, 26, 29, 32,
49, 51, 53, 57, 66, 70, 71, 72, 73,
74, 75, 78, 79, 82, 83, 86, 87, 89,
91, 93, 105, 106, 109, 110, 114,
116, 128, 140, 144, 149, 154, 157,
158, 169, 170, 174, 175, 189, 191,
192, 196, 198, 208, 210, 211, 216,
218, 225, 229, 238, 278, 280, 285,
286, 290, 295, 296, 319, 324, 331
Hiç olmak 72,215
345
Dizin
hikmet 44, 51, 56, 59, 78, 114, 156,
204, 221, 227, 255, 329
hilâl 141
Hipyas 35
hitab 72, 78, 79, 152, 170
hizmet iv, 17, 20, 24, 45, 70, 75, 80,
81, 98, 116, 123, 130, 132, 135,
151, 155, 156, 165, 169, 174, 175,
213,321,337
hizmet ak 20,169
hizmetçi 98
Hoca 60, 75, 100, 130, 226
hoca-talebe 34
Hopçuzâde âkir Efendi 162
Horasan 198, 254
hogörü 116, 119
Hölderlin 16, 256
Hristiyan 63, 199, 210, 211
Huda 64, 143
Hudeybiye 194
hukuk 326, 334
Hulusi Gökmeni! 162
hurma aac 191
huzur i, 18, 33, 42, 50, 93, 109, 116,
131, 149, 155, 176, 201, 235, 252,
254, 280
huzurlu kadn 40
Hüdâ 112
hür 25, 126, 207, 209, 223, 313
Hür Adam 238,247
hür insan 126
hürriyet 97, 165, 313
Hüsâmeddin Çelebi' 34
Hüseyin 162, 207, 230
Hüseyin Rahmi 230
hüsran 213
Hz Aye 83
Hz. Ali 24, 62, 71, 84, 142, 187, 218,
251
Hz. aiî 151
Hz. Ebû Bekir 114
Hz. Fatma 57, 58
Hz. Hatice 9, 99
Hz. brahim 5, 114, 188
Hz. Ömer 132, 197
Hz. Peygamber'in günü 110
Hz. ems 51,154
Ira kî
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
ktisadî krizler 164
ilah 187, 208
lahe 187
lâhî 52, 253, 258, 259, 262, 267
ilâhî rahmet 56
ilâhî-beerî 185
ilahiyat 24
îlâ-y Kelîmetullah 169, 170
lhan abla 16,17,110,157
lhan Ayverdi 83, 110, 157, 168, 169,
208
ilim 17, 44, 52, 56, 70, 155, 171, 172,
173, 174, 206, 225, 239, 242, 246,
252,276,321,325,336
ilim mutaassplar 206
ilim Rönesans 325
ilim ebekesi 173
ilk mektep hocal 29
ilm-i ledûn 142
ilm-i ledün 14, 157
ilmîtaassub 151
ilmin gayesi 171
lyas 65
mam Gazali 256
mâm- Gazalî 121
iman 25, 36, 53, 59, 60, 76, 81, 84,
116, 139, 146, 164, 175, 190, 196,
197, 201, 202, 206, 208, 212, 214,
218, 225, 240, 248
îmân 59, 214, 308, 314, 332
iman anlay 116
inanç 125, 126, 154, 176
inci ii, 259, 336
incitmek 120
incitmemek 123
ngiltere 331
nisiyatik 258
nnîen'allah 11
insaf 40, 41, 59, 146, 269
insan sfat 222
insan ve eytan iv, vi, 140, 141, 142
insan- kâmil 23, 251
nsân- Kâmil 56, 71, 258
insanî 9,25,203,214
insanlk âlemi 22,24,33,34,46,63,
69, 75, 155, 314, 334
insanolu 92, 146, 184, 205, 270, 281,
315
intikam 98, 165, 213, 315
intisap 8
ip uçlar 117
irade 189
ran Bapiskoposu Simeon 199
irfan 11,22,35,36,41,44,45,51,56,
59, 64, 73, 107, 131, 142, 156,
164, 173, 204, 212, 243, 259, 276,
321,326,329
rfan Bey 153
rfan Paa 144, 153, 161
irfan sava 212
irfânî ii, 9, 22, 25, 64, 115, 131, 148,
152, 175
irad 26, 51, 52, 62, 89, 120, 280
îsâ 51, 96, 97, 201, 211, 331
skender 180, 297, 320
slâm ii, 17, 18, 20, 44, 47, 63, 66, 71,
97, 99, 114, 116, 130, 131, 132,
133, 134, 135, 136, 137, 154, 155,
166, 169, 170, 174, 186, 187, 188,
189, 190, 192, 193, 194, 195, 196,
197, 198, 199, 201, 202, 203, 206,
211, 212, 238, 239, 240, 242, 244,
246, 251, 254, 256, 308, 312, 313,
317, 322, 325, 330, 331, 332, 334,
335, 336
islâm Birlii ii, 330
slâmî prensip 130, 196, 198
spanya 199, 200, 238, 325
sra, 70 203
stanbul Fetih Cemiyeti v, 16, 163,
183, 238
stanbul Geceleri iv, vii, 102, 144, 145,
146, 167, 232, 234, 235
stanbul hanmefendisi ii, 3
stanbul medeniyeti 109, 209
stanbul îvesi 101
stanbul Türkçesi iv, 103, 209
stanbul yazar ili
istîdâd 54
stirak 181, 267, 277
stîlâchk 325
çi 20
i bitmemi 106
itaat 38, 120, 132
itaat etmek 120
ttihat ve Terakki 236, 243
347
Dizin
iyi ahlâk 125
KKabe 5, 24, 62, 72, 84, 95, 122, 251,
260
kabri 58
kabz 6, 64, 65, 66
kadeh 219, 285, 297
kader 126, 319
Kadköyü 234
kadn 2, 3, 6, 27, 31, 36, 40, 41, 43, 45,
46, 57, 116, 132, 133, 134, 135,
136, 138, 141, 197, 221, 222, 224,
227, 292
kadnn giyim kuam 133
kadife 32
Kadir 3, 13
kâfir 225
kâinat 14, 15, 68, 122, 246, 257, 259,
270, 274, 285
kâinat kitab 14, 15, 68, 259
kalb 120
kalem 12, 52, 55, 69, 70, 82, 83, 103,
250, 251, 319, 323
kalp 11, 36, 53, 130, 132, 143, 173,
292
kalp akçeye 143
kamç 178
Kâmil 74, 83, 104, 215, 251, 258, 308
kâmil mürid 20, 64
kâmil öretmen 24
kandil 73, 111
kandil geceleri 111
Kanuni 13
kap 8, 142, 152, 184, 303
kap tokma 152
Karagöz 95, 111
karanlk 61, 64, 73, 271, 290, 313
kararm 127
kararszlk vadisi 126
Karun 30
kâif 35
kat 2, 53, 127, 251, 325
katil 22
Kavuk 132
Kaymakam 215
Kayseri 258
Kâzm amca 7, 42
Kâzm Büyükaksoy 162
kedi 109
Kehf Sûresi'nin 109. âyeti 55
kelâm 257
kelime 2, 14, 28, 95, 100, 120, 145,
148, 156, 187, 248, 256, 258, 259,
263, 283, 286, 311
kemâl 20, 23, 45, 61, 170, 173, 176,
182, 329
Kemâl Altnkaya 131
kemâl vasf 61
Kenan Rifâîi, ii, 1, 7, 12, 15, 17, 22, 23,
24, 25, 26, 27, 50, 69, 81, 109,
112, 128, 129, 156, 171, 173, 175,
178, 190, 208, 212, 239
Kenan Rifâî dergâh 175
kendi kendinin emîri 9
kendi kendisiyle dost 127
Kendini bilen 123
kendini bulma 35, 314
Kendisiyle bark 126
keremli 26
kerih 19
Kerim bey 144
Kemeke 118
Kevser arab 38,219
klç 155, 297, 331, 332
Klk kyafet 133
krlmamak 214
Krmamak 214
krmz 32, 266
Ksâs- Enbiyâ 13
kvlcm 146, 277
kyafet 133, 134
kyamet 269, 278
Kyamet, 16-17 51
Kzlbalk 313
kilise 199, 325
kimya 222, 223
Kinl32, 165, 213
kitap ii, 37, 78, 83, 92, 98, 108, 114,
115, 155, 195, 211, 225, 230, 259,
337
Kitaplk 161
koku 274
kolonya 19, 207
konak 235, 241, 243
348
Sâmiha Aj^^erdi üe SIRRA YOLCULUK
Konevî 258
Konstantaniyye 324
konuma stili 101
Konya iv, 75, 161, 162, 163, 313, 314
Konya Turizm Cemiyeti 163
korku 11, 15, 23, 41, 65, 124, 129,
130, 202, 220
koruk 168
koyun 136
köksüz 47, 184
köle 165
Kölelikten Efendilievii, 239, 242, 333,
335, 336
köpek 143
köprü 15, 34, 72, 176, 218
körl30, 218, 231
körebe 28
kötü 17, 22, 61, 70, 71, 127, 138, 191,
293, 308, 315
kötü düünceköylü OsmanKrezüs
Kriton
kriz
127, 191
141
60, 271, 273, 275
35
116
Kubbealt Akademi Mecmuas 56, 100,
151, 169, 170, 186, 238, 247
Kubbealt Akademisi Kültür ve Sanat
Vakf V, 163
kudret 21, 43, 95, 146, 183, 189, 205,
250, 269, 281, 330
Kudüs 107, 195, 323
KU92, 95
kul hakk 138
kulluk 62,97
kumar 139
kûn 158
kundak 146
kurban 30, 32, 137, 253
Kurey 194
kurtulua ermek 116
kuru aaç 191
kusurlu 164
ku 72,91,96
kuak 66, 209
Kuvvet 189
kuvvetli 6, 27, 72, 101, 102, 118, 125,
195,313,325
Kuyumcu 293
Kuzey Afrika 200
Küçük kz 148, 262, 283
kül 1, 24, 90, 269
küllî 72, 252, 257
kültür iv, 43, 101, 125, 163, 176, 185,
230, 237, 239, 240, 242, 245, 246,
247, 326, 335
Kültür Bakanl 163,238
kürek mahkûmu 108
kütle fedaisi 52
lâ faile illallah
Dizin
mânâ3, 8, 9, 12, 23, 24, 33, 57, 70, 95,
101, 102, 103, 114, 122, 144, 149,
152, 156, 168, 181, 203, 240, 246,
248, 251, 263, 272, 276, 283, 311
mânâ anas 33
manevî 9, 10, 14, 16, 18, 22, 25, 27,
28, 31, 33, 40, 41, 43, 45, 50, 52,
53, 55, 56, 57, 62, 65, 74, 82, 86,
116, 119, 122, 126, 137, 138, 139,
146, 150, 151, 153, 164, 168, 169,
171, 175, 176, 181, 182, 183, 184,
185, 203, 213, 224, 239, 243, 251,
254, 257, 258, 261, 264, 312, 321,
325, 328, 330
manevî annelik 239
manevî bünye 138, 139
Manevî ilim 51
manevî mîras 57
manevî zincir 22
marifet 61, 252, 255, 256
MarkOrel 35,57
masal 108, 276, 277, 291
mauk 24
mâverâ 170
mayi 36
Mazi 179, 184
Mecâlis-i Seb'a 97
medenî 27, 60, 247, 316, 321, 325,
337
medeniyet inacs 164
Medine 70, 195, 199
mehenkta 293
Mehmet Akif Ersoy 247
Mehmet Ali Aynî 131
Mehmet Demirci 150, 151, 184, 185
Mehmet Emirolu 75
Mehmet Önder 161,163
mekârim-i ahlâk 138
Mekke 194, 195, 334
Mekteb-i Sultanî 25
mektep 30, 148, 220, 242, 262, 283
Melek 50, 302
Meleklerin salât 190
Meliha hanm 13
memleket 47, 175, 225
menfaat 9, 118, 223
menfî kuvvetler 165
menzil 3, 266
merdân- Hüdâ 112
merhamet 80, 194, 195, 251
Merkez v, 1, 22, 90, 239
Merkez Efendi v, 22, 239
Merkez Muslihiddin Efendi 22
Meryem ii, 39, 82, 96, 191, 192
Mesihpaa mam iv, vi, 150, 151, 232,
233
Mesnevi iii, 1, 69, 86, 112, 114, 115,
160, 161, 212, 314, 315
Mesnevi erhi 114,115
meale 35
Mekûre Sargut 12, 56, 57, 66, 157,
163, 208
Merûtiyet 241
metafizik 170, 171
Mevlânâ i, ii, iii, iv, 13, 26, 34, 50, 51,
60, 69, 76, 78, 79, 80, 86, 88, 94,
97, 120, 121, 122, 151, 154, 156,
160, 161, 163, 164, 165, 166, 173,
190, 191, 192, 209, 212, 219, 220,
238, 247, 250, 251, 258, 308, 312,
313, 314, 315, 316, 317, 318
Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî 120, 308
Mevlevi 112, 162, 308, 327
mey 219
meyân- âkanda 52
meyhane 219
Mezamir 86
Msr Niyazi 95,96,141,189
mihnet 26
mihver 1, 90
millî 45, 47, 133, 137, 138, 139, 151,
159, 169, 175, 184, 185, 213, 214,
222, 224, 225, 324, 328, 337
millî eitim 213
milli ve dinî bir terbiyey 138
Millî Vicdan 185
milliyetçilik 23
milyarder 184
Mimar 238
mimarî 16, 22, 241, 243, 247
Miraç 3
Miralay ismail Hakk ili
miras 37
mirasyedi 154
misafirhane 157
mistik 46, 117, 119, 120, 121, 200
350
Sâmiha Amerdi üe SIRRA YOLCULUK
mistik adam
Dizin
nisan yamuru 259, 267
Niyazi Msrî 210, 250
Niyazi Sayn 162
Niyazi Yldrm Gençosmanolu iv
niza 54, 55, 205
nokta 6, 11, 13, 28, 38, 78, 125, 144,
173, 193, 196, 232, 286
Nuri, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 32, 72, 73,
134, 260
Nur, 35 72
31 134
Nuri Pazarcba 131
nüzul 262, 266
ölmeden evvel ölünüz 263
ölmeden önce ölm 33, 168
Ölü 8, 144
ölüm 40, 47, 108, 179, 199, 223, 328
ölüm ferman 40
Ömer 80, 82, 132, 136, 162, 197
öpmek 24
örnek 28, 70, 71, 75, 85, 99, 114, 117,
120, 144, 145, 155, 163, 169, 176,
227, 228, 229, 252, 315, 335
öz deerler 179
Özcan Ergiydiren 162
Özgüven 72
OOdo Deuil
odun
Oku
Okun Ucundan
olgunlama
onbaOrhan Büyükaksoy
Orta ÇaOrtodoksluk
196
152
14, 259, 331
229, 230
56,71
91
42, 162
323, 324
324
oruç 95, 111, 130, 137, 138, 192
Osman 80, 141, 162, 223, 332
Osman Bey 332
Osman Dede 162
Osman Gazi 223
Osmanl iii, 16, 40, 58, 70, 78, 100,
101, 102, 107, 115, 130, 163, 200,
221, 223, 224, 225, 233, 234, 235,
236, 240, 243, 244, 317, 319, 322,
323, 325, 326, 331, 332, 334
Osmanl devleti 223, 224, 225
Osmanl mimarisi 16
Osmanl-lslâm medeniyeti 107
ot 143
Otifon 35
öörenci 86
öretmen 29, 31, 32, 85, 86, 149, 191,
227
ölmeden evvel ölme 168, 266
padiah
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
Rahmet iv, vi, vii, 20, 62, 205, 207,
208, 228, 309, 311
rahmet deryas 63
Rahmet Kaps iv, vi, vii, 20, 205, 207,
208, 228, 309, 311
Ramazan 59
Ramazanoullar 237
Râtibe vii, 103
raz 17, 25, 29, 34, 70, 101, 191, 230,
240, 264
realist 141, 322
recâ 65
Redd-i miras 108
rehber 9, 39, 52, 67, 163, 231, 315,
331
rehber-ortam 231
renksizlik 61
Resimli stanbul Haftas 238
ressam 131, 172, 316
Resûlullah 36, 133, 138, 194, 207
Reat Ekrem Koçu 236
rzâ 180, 181, 227, 255, 264
Rzâ makam 264
Risâle-i Nur 258
Roma 18, 324, 325
roman iii, 101, 108, 131, 150, 229,
232, 233, 239, 244, 245, 246, 259
romantizm 102
Rönesans 43, 44
ruh 37,41,45,56,64,71,88,116,
118, 119, 121, 128, 146, 154, 164,
181, 186, 193, 201, 206, 213, 214,
232, 246, 258, 320, 321, 327, 329,
334
ruh çöküntüsü 146
ruh gözü 121
ruh mimar 164
ruh tasfiyesi 154
ruh zenginlii 37
rûh-i mücerred 311
ruhiyat 35
ruhun zîyneti 138
Rûmi 258
RüsûhîBaykara 162
Rüsûhî Bey 162
rüsvâ 141
rüzgar 277
rüzgâr 269
Saadeddin Heper 162
sabah 18, 32, 289, 292
sabah yldzlar 289
sadaka 136, 308, 336
sâdk 35, 114, 127, 128, 139, 145, 151,
252, 270
Sadî 213, 238
Sadreddîn-i Konevî 313
saf 27,38,41,43,81,116,119,164,
194, 255, 258, 262, 312, 313
safa 26, 65
safdil 212, 294
Safiye Erol 43, 45, 46, 47, 115, 160,
161, 163, 208
salkl 125, 174, 240, 241, 245
sahte ayd 47, 223, 224, 225
sahte inci 151
sait 72
Sait Faik 230
sakat 164
sâkî 219
Salahaddin Eyyûbî 195, 196
Salih Yeil 57
Salih Zeki Aktay 131
sâlik 180
saltanat40, 56, 61, 102, 181, 265, 266,
286, 297
saltanat- ilâhiye 56
samadanî 39
Samed 80
samimî 126, 128, 129
samimiyet 16, 52, 169, 235, 247
sarho 11, 46, 61, 219, 253, 261, 285,
292, 297
sar apka 201
sark 132
sava 127, 187, 188, 189, 190, 191,
193, 194, 198, 199, 203, 322
savaç 170, 192, 203
savatan büyük 119, 190
Savm- Dâvud 138
saz 27, 177, 337
seb 177
Secde 260, 266, 267
secde et 266
Sedat Zeki Örs 131
353
Dizin
Sedd-i Çin 182
sefahat 139
sefer 215, 278
sel 96, 146, 186, 267, 274, 294, 324,
336
selâm i, 58, 87, 140, 190, 306
selâmlk 6, 15
Selçuk Üniversitesi 163
Selim leri 232
Selman Tüzün 162
semâ 162, 177, 314
semâ dedesi 162
semâvat 28
semâzen 162
Semiha Cemal 24, 32, 33, 34, 35, 36,
37, 39, 50, 81, 83, 88, 94, 115, 220
senfoni 122
serdar 325
serdengeçti 27, 171, 321
sert 79, 85, 98, 199, 207, 273, 319
Server Bey 23, 26, 86, 310
Server Hilmi Bey
servet- i aksevgi hazinesi
sevgi odasevgi seli
sevgi yolu
seviyesiz
seyr ü sülû
Seyr-i sülük
Scak
ssknt
25, 310
56,59
52, 119
119
117
119
140
175
262
61
131
4, 6, 125, 149, 163, 219
srât- müstakîm
srlanmsigara
sikke
silâh
simyac
Sîret Kaytaz
Siyah inciler
siyâset
siyâsî dergi
Sofi Huri
Sofi Huri
souksohbet
51, 66, 75, 193
78
56, 73, 110, 126
7, 28, 293
167, 192, 212
50
162
229
94, 131, 323
112
115, 131, 160, 163, 208
115, 161
61
16, 79, 112, 128, 156, 175,
Sokrat
sosyal barsosyolojik aratrma
sözlü kültür
spirituel
Spleen
Su
sûfi
Sultan Ahmet
62, 128
116
101
204
181
229
7, 278, 279
251, 254, 256, 259
136
Sultan Fatih'in Manevî Dünyâs 103
sûr üflemek 96
sükûnet 28, 189, 191, 193
Süleyman 72, 297, 310
Süleymâniye Kz Numune mektebi 237
sülük 72,193,251
Sümbül Sinan 22
sünger 312
süt76
177, 244, 259
âd
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
eyhGâlib 173,250
eyh Galip 213
eyh-i Ekber 249, 250, 251, 254, 256,
259
eyhülvüzerâ Nâmk Paa 27
eytan 127, 142, 143, 278, 302
martlan 6
ifâ 261, 316
ifahî 47, 138, 237
iir 27, 88, 100, 101, 160, 212, 238,
239, 244, 245, 246, 250, 318, 328
iir güzeli 160,318
öhret 118
uur 35, 169, 333
uur 316
üphe 6, 126, 229, 294
Tâhâ, 114
Dizin
Titus Burckhardt
Sâmiha Ayverdi üe SIRRA YOLCULUK
yabanc k
Dizin
176, 184, 185, 201, 204, 238, 240,
241, 244, 248, 258, 267, 273, 295,
324, 331
zeval 109
zevk i, 16, 20, 52, 60, 61, 84, 85, 86,
93, 111, 140, 224, 252, 273, 323
Zeyd 1
zndk 207
zrhlanmak 177
ztlarn birlemesi 62 Zümrüt apartman 75
zikir
I,bir modern samanlar bilgesiht
hayat, irfan dünyas ve tefekküryolculuuna ilijkif
yaplm konulmalardan oluuyor.
yb^n bilgelikyolununyolcularndan Cemâlnur
Sargut'la gerçeklejtirdiimiî( söylei boyunca,
hem bir döneme tanklk etmi bulunuyoru':^
hem de bu dönem içinde bilgelik göümüî^n
parlakyldiî^lanndan birinin, Samiha A^verdi'nin
o dile gelme\ engin dünyasndan birkaç resmi
yanstm oluyoru^
k Yalszuçanlar
mnnesi:yatlar, mutasavvf, istanbul
mefendisi, Türkçe'yi en iyi konuan veya^n,
'hçi, alperen, mürit, ana, efendi; iki Kadir aras
Kadir'iyaam, örencilerine de Kadir'in mânâsnöretmi bir sultan. Nur sonra da kâmil insann
yaantsyla Kadir'in mânâs, içiyle Mirac'n
hakikati olduunu örendiinde ve her sabrettii
skntnn sonunda Gönül anneciininyardmyla
âyetlerin mânâsn kendi küçük gönlüyle idrak
ettiinde ve onun gü^elgöf(lerinin arkasnda
âmânn bulduunda defalarca hamd etme
evkiniyaayacakt.
kitabn içinden...
Top Related