ÖZCAN ALPER SİNEMASI VE TOPLUMSAL HAFIZA...eder, toplumsal kohezyonun ancak çatışmasız bir...
Transcript of ÖZCAN ALPER SİNEMASI VE TOPLUMSAL HAFIZA...eder, toplumsal kohezyonun ancak çatışmasız bir...
-
The Journal of Academic Social Science Studies
International Journal of Social Science
Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS7682
Number: 69 , p. 489-500, Summer II 2018
Araştırma Makalesi / Research Article
Yayın Süreci / Publication Process
Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date - Yayın Kabul Tarihi / The Published Date
04.06.2018 11.08.2018
Yayınlanma Tarihi / Publication of Acceptance Date
30.08.2018
ÖZCAN ALPER SİNEMASI VE TOPLUMSAL HAFIZA THE CINEMA OF ÖZCAN ALPER AND SOCIAL MEMORY
Hasan Sezer Fener
ORCID ID: https://orcid.org/0000-0003-0578-2083
Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gazetecilik Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi,
Öz Toplum, birçok karşıtlığı içinde barındırır. Yaşanan olaylar, hissedilen gerçek-
likler, karşıtlık içeren durumlar ve benzer olgular süreç içinde taşınır ve bağlı bulundu-
ğu toplumun geçmişini oluşturur. Toplumun geçmişi, o toplumu oluşturan bireylerle et-
kileşim halindedir. Geçmiş olgusunun etkisi her bireyde farklı şekildedir ve bu etki kar-
şıt motivasyonlara sahip iki zıt kültürü oluşturur: Hatırlama kültürü ve unutma kültürü.
Sinemanın geçmişle ilişkilendirilmesi, uzun yıllardır tartışılan bir konudur. Geçmiş, si-
nema dolayımında yeniden inşa edilir ve gerçeklikler yeniden oluşturularak öznel tarih
anlatısı oluşturulur. Egemen söylemin inşasında yer alan ana akım sinemanın aksine po-
litik sinema, eleştirel yaklaşımı benimseyerek sunulmak isteneni değil; yaşanmışı, nesnel
gerçekleri ve üstü örtülen geçmişi gözler önüne serer. Özcan Alper, yönetmenliğini üst-
lendiği filmlerde yaşanmış ve üstü örtülmüş gerçekleri gün yüzüne çıkarma misyonunu
üstlenmiş, politik sinemanın Türkiye’deki önemli temsilcilerinden biri olarak kabul
görmüştür. Filmlerinde yer verdiği hayata dönüş operasyonu, faili meçhul cinayetler,
varlık vergisi ve 1915 yılında Ermeni halkın yaşadıkları gibi konular, toplumsal hafıza
ile sinemanın ilişkilendirilmesinde örnek teşkil ettiğinden dolayı Özcan Alper sineması
bu çalışmanın iki ana ekseninden biri olmuştur. Bu bağlamda Özcan Alper’in Sonbahar
(2008), Gelecek Uzun Sürer (2011) ve Rüzgarın Hatıraları (2015) filmleri değerlendiril-
miş, toplumsal hafıza kavramı ve sinema ilişkilendirilerek Özcan Alper sinemasının top-
lumsal hafızaya yönelik etkisi incelenmiştir. Çalışma sonucunda Özcan Alper sinema-
sında toplumsal hafızanın inşasında aktif rol oynandığı ve toplumda hatırlama kültürü-
nün oluşması misyonunun üstlendiği görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Özcan Alper, Toplumsal Hafıza, Politik Sinema, Öznel Ta-
rih Anlatısı
https://orcid.org/0000-0003-0578-2083../[email protected]
-
490
Hasan Sezer Fener
Abstract
Society has many contrasts within it. Lived experiences, felt realities, contradic-
tory situations and similar phenomena are carried in process and create history of soci-
ety which connected with them. The history of society is in interaction with the indivi-
duals who make up that society. The influence of the past phenomenon is different in
each individual, and this effect creates two opposite cultures that own opposite motiva-
tions: the culture of remembering and the culture of forgetting. The connection of cinema
to the past is a matter that has been debated for many years. The past is reconstructed
through cinema, and narrative of subjective history is generated via regeneration of real-
ties. Contrary to the mainstream cinema in the construction of dominant discourse, the
political cinema unrolls truelife, objective truths, and overturned history; not requested
to be presented by adopting a critical approach. Özcan Alper who has taken on the mis-
sion of bringing experienced and hidden truths in the films which are directed by him, is
accepted as one of the most important representatives of political cinema in Turkey. Öz-
can Alper’s cinema has become one of the two main axes of this study because of opera-
tion of political cinema's return to life, unidentified murders, capital task and topics like
the Armenian people lived in 1915 be an example for associating social memory with ci-
nema. In this context, Ozcan Alper's films; Fall (2008), Future Long Time (2011) and The
Memories of the Winds (2015) were evaluated, and the effect of Özcan Alper's cinema on
social memory was investigated by associating with social memory concept and cinema.
As a result of the study, it is seen that Özcan Alper plays an active role in the construc-
tion of social memory and that the mission of culture of the remembering in society is
undertaken.
Key Words: Özcan Alper, Social Memory, Political Cinema, Narrative of Sub-
jective History
ÖZCAN ALPER SİNEMASI VE
TOPLUMSAL HAFIZA
Sinemanın geçmişle ilişkilendirilmesi,
uzun yıllardır tartışılan bir konudur. Geçmiş,
sinema dolayımında yeniden inşa edilir ve
gerçeklikler yeniden oluşturularak öznel tarih
inşası gerçekleşir. Çalışmada önce toplumsal
hafıza kavramına değinilecek, ardından top-
lumsal hafıza-sinema ilişkisi kurulacak ve
Özcan Alper sineması, toplumsal hafıza bağ-
lamında değerlendirilecektir. Çalışmada Son-
bahar (2008), Gelecek Uzun Sürer (2011) ve
Rüzgarın Hatıraları (2015) filmleri, Özcan
Alper sineması adı altında toplanmıştır.
Toplumsal Hafıza Kavramına Değini
Toplum; farklı kültürlere, ideolojilere,
motivasyon kaynaklarına ve fikirlere sahip
bireylerin ve bu bireylerden oluşan sosyal
grupların meydana getirdiği bir yapıdır. Bu
perspektiften bakıldığında toplum, içinde pek
çok karşıtlığı barındırır. Yaşanan olaylar, his-
sedilen gerçeklikler, karşıtlık içeren durumlar
ve benzer olgular süreç içinde taşınır ve bağlı
bulunduğu toplumun geçmişini oluşturur.
Toplumun geçmişi, o toplumu oluştu-
ran bireylerle etkileşim halindedir. Geçmiş
olgusunun etkisi her bireyde farklı şekildedir
ve bu etki karşıt motivasyonlara sahip iki zıt
kültürü oluşturur: Hatırlama kültürü ve
unutma kültürü. Mağdur ve kurban için
unutma ve unutturma bir baskı yoluyla ger-
çekleşecekken, hafızanın araçlarını tekelinde
bulunduranlarca geçmiş, unutulanlardan
arınmış farklı bir hatırlama olarak tezahür
edecektir (Çeviker, 2009: 30). Geçmişi oluştu-
ran nesnel olay ya da olgular bu sayede nes-
nelliğini kaybedecek, somut gerçekler unuttu-
rulmaya, yok sayılmaya çalışılacaktır. Unu-
tulmaması gereken somut gerçekler ve baskı
mekanizması arasındaki bu çatışma kendisine
ancak toplumsal hafızada yer bulacaktır.
Toplumsal hafıza, 1920’li yıllarda
Fransız sosyolog Maurice Halbwachs tarafın-
dan ortaya atılmış bir kavramdır. Halbwachs
toplumsal hafızayı, grup kimlikleri tarafından
yapılandırılmış olan, bireylerin çocuklukları,
komşuluk ve ortak ilişkileri, ortak politik veya
ticari yaşamları, yani muhtemel belli kesişme
-
Özcan Alper Sineması ve Toplumsal Hafıza 491
noktaları olan kişilerin oluşturdukları bir
bellek türü olarak tanımlar (Atik ve Erdoğan,
2014: 3). Halbwachs’ın “toplumsal hafıza”
kavramlaştırmasına göre, algılar ne kadar
kişisel olursa olsun, anılar toplumsal değerler
dâhilinde hatırlanabilmektedir (Çeviker, 2009:
32). Birey, yalnızca tanıklık ettiği olayları de-
ğil, kendisini ait hissettiği grubun hatırladığı
olayları da hatırlamakta, böylece o grubun
toplumsal hafızasına da sahip olmaktadır.
Toplumsal deneyim olmadan bireysel bellek
olmadığı gibi, bireylerin toplumsal yaşama
katılmadığı koşullarda kolektif bellek de yok-
tur (Olick, 2014: 203). Birey üstü bir hafızadan
söz edilecekse, bireylerin ortak çıkar ya da
payda doğrultusunda “biz” kimliğine bürün-
düğü grupların varlığı ve olgunun öznesi olan
bireyin o grupla birlikte birtakım deneyimlere
sahip olması gerekmektedir. Halbwachs,
toplumsal hafıza tanımlamasında sosyal
grupların öneminden şu şekilde bahseder
(Halbwachs, 1922: 22 ; Akt.: Sönmez, 2015: 19):
“Bir toplumda ne kadar çok grup
ve kurum varsa o kadar da kolek-
tif bellek vardır. Sosyal sınıflar,
aileler, kuruluşlar, birlikler ve
sendikalar uzun zaman sürecin-
de üyelerinin oluşturmuş olduğu
ayırt edici belleklere sahiptirler.
Hatırlayan elbette grup ya da
kurumlar değil bireylerdir; fakat
bu birey belirli bir grup bağlamı
içerisinde konumlanmış, geçmişi
bu bağlamda yeniden üreten bir
bireydir.”
Toplumsal grupların oluşmasında or-
tak geçmiş anlamlandırılması önemlidir.
Geçmiş olduğu gibi korunamayacağı için,
sürekli olarak toplumlar tarafından kendi öz
algıları doğrultusunda yeniden yapılandırılır
(Çeviker, 2009: 33). Kolukırık’a göre, geçmişin
izleriyle ilişkili hatırlamalar, hafızanın nerede
ve nasıl oluştuğunun açıklanmasını zorunlu
kılar. Özellikle hafızalar olmaksızın grup kim-
liklerinin birbirlerinden ayrılması ve gruplar
arası ilişkilerin anlamlandırılması son derece
güçtür (Kolukırık, 2011: 169).
Devletler, toplumu bir arada tutmak
ve devlet üst yapısına bağlılık ve itaatlerini
kolaylaştırmak amacıyla toplumun paylaştığı
ortak değerleri vurgulayıcı ve canlı tutucu
sosyal ve kültürel politikalar izlerler (Çoban,
2013: 668). Bu politikalarla oluşturulan baskı
mekanizması, toplumsal hafızanın inşa süre-
cinde aktif rol oynar. Hegemonik gücü elinde
bulunduran iktidarlar bu gücünü rıza üretimi
ile yansıtır, resmi tarih anlatısı dahi egemen
bakış açısıyla şekillenir (Susam, 2015: 100).
Devlet, belirlediği sınırlar doğrultusunda
şekillenen resmi hafızayı alt gruplara empoze
eder, toplumsal kohezyonun ancak çatışmasız
bir kamusal alandan doğacağı fikri nedeniyle,
şimdi gibi geçmiş de homojenize edilmeye
çalışılır (İnce, 2010: 12). Hatırlama pratikleri
iktidarın müdahalesine maruz kalır. Müdaha-
le sonucunda ise ya iktidarın inşa ettiği bir
toplumsal hafıza meydana gelecek ya da
geçmiş toplumsal hayat içerisinde kendisine
yer bulamayacaktır.
Toplumsal Hafızanın İnşasında Si-
nema
Deleuze’e göre “Düşünmek< sorun-
ları hem ortaya koymak hem de eleştirmek”
dolayısıyla başka bir şey yaratmaktır (Zoura-
bichvili, 2008: 46; Akt.: Yetişkin, 2011: 124).
Düşünebilmek, sorunları ortaya koymak ve
aynı zamanda eleştirel bakış açısına sahip
olmada görsel sanatlar büyük önem taşır.
Sinema, toplumsal belleği var etmenin, güç-
lendirmenin, yaşanan ânı geleceğe aktarma-
nın en önemli sanatsal araçlarından biri olarak
görülmektedir (Kula ve Koluaçık, 2016: 387).
Tanıklık edilmeyen olaylara tanık olmak, bu
olaylar hakkında fikir sahibi olmak ve bakış
açısı geliştirmek, sinemanın işlev ve yararla-
rından biridir.
Sinema, iktidar tarafından oluşturulan
baskı mekanizmasına başkaldırıda başat bir
rol oynamakta, iktidarın egemen söylemi
yayma politikalarına karşı eleştirel bir söylem
-
492
Hasan Sezer Fener
geliştirmektedir. Genellikle egemen iktidarın
unutturma, uydurma ve uyutma istekleri
karşısında sinemanın, özellikle de politik si-
nemanın, ön plana çıktığı görülmektedir (Ku-
la ve Koluaçık, 2016: 388). Egemen söylemin
inşasında yer alan ana akım sinemanın aksine
politik sinema, eleştirel yaklaşımı benimseye-
rek sunulmak isteneni değil; yaşanmışı, nes-
nel gerçekleri ve üstü örtülen geçmişi gözler
önüne serme misyonuna sahiptir.
Geçmişin belirli bir benimsenme bi-
çiminin tahrifatına karşılık kaydedilmesi
önemlidir. Kayıt altına alınmış arşivlenmiş
deneyimler; kaydedilmemiş, depolanmamış
ya da yetersiz bir şekilde depolanmış, kayde-
dilmiş deneyimlere oranla kamuoyunun bel-
leğinde daha fazla yer eder (Schudson, 2007:
194 ; Akt.: Mersin, 2010: 27). İşte bu noktada
filmlerin tarihe ışık tutmada belge niteliği
taşıdığı da söylenebilir. Geçmişle hesaplaşma
edimi, -geleceğe yönelik bu adalet arayı-
şı/talebi doğrultusunda- aynı zamanda faille-
rin cezalandırılmasını, çeşitli bellek araçlarıyla
yaşananların hatırda tutulmasını ve yaşanan-
ların tekrarlanmaması için gerekli yasal süreç-
lerin işlerlik kazanmasını da içerir (Göral vd.,
2014 ; Akt.: Civelek, 2016: 312-313). Yani geç-
mişin tasviri yapılırken aynı zamanda adalet-
ten de bir beklenti söz konusudur.
İnanç duygusuna ve devrimci tutkuya
bağlı sinema anlayışının üçüncü dünya sine-
masına da geçtiğini vurgulayan Deleuze, kla-
sik sinemada sürekli olarak özel olanla politik
olan arasındaki sınırın korunduğunu vurgu-
layarak sinemanın bir farkında olma aracı, bir
toplumsal güçten diğerine ya da bir politik
durumdan diğerine yolculuk olarak algılan-
dığını belirtmektedir (Yetişkin, 2010: 109).
Politik filmler, yaşanmışlıkları direkt olarak
vermenin yanında, genel çerçevede de eleşti-
rel bakış açısının savunuculuğunu yapar.
Politik filmler, yaşanmışlıkları direkt olarak
vermenin yanında, genel çerçevede de eleşti-
rel bakış açısının savunuculuğunu yapar.
Yukarıda sözü edilen adalet arayışının yanın-
da izleyiciden de eylem bekler. Hatırlamanın
dili, yaraları iyileştiren, sağaltan bir dil değil;
adaleti talep eden bir dildir, eylemi çağırır”
(Jefroudi, 2009 ; Akt.: Civelek, 2016: 313). Eleş-
tirel bakış açısıyla yaklaşıldığında adaletin
iktidardan talep edilmesi beklenemez, top-
lumsal hafızanın oluşmasında manipülasyon-
lar, baskı mekanizması ve egemen söylemin
inşası, halihazırda iktidar tarafından yürü-
tülmektedir. Böyle bir ortamda bireylerden
talep edilen eylem, sinema aracılığıyla yapılır.
Özcan Alper Sinemasına Genel Ba-
kış
Özcan Alper, 2009 yılında Mithat
Alam Film Merkezi’nin düzenlediği söyleşide,
kendi sinema yaklaşımına ilişkin şu ifadeleri
kullanmıştır:
“Sinemaya yönelmemin Türki-
ye’de doğmuş olmamla bağlantılı
olduğunu düşünüyorum. Türki-
ye’de gençseniz, bilimle ve sanat-
la uğraşıyorsanız, politikayla da
biraz ilgileniyorsanız bir şeylerin
mutlaka değişmesi gerektiğini
düşünüyor, buna katkıda bu-
lunmanın yollarını arıyorsunuz.
Sinema, bu imkansızlıklar ülke-
sinde yeni bir pencere açmak gibi
biraz da... Bu yolculuk sonra
başka yerlere doğru gidiyor. Baş-
langıçta sinema benim için ak-
lımdakileri söylemenin bir ara-
cıydı. Şimdi öyle düşünmüyo-
rum. Böyle başlıyormuş gibi gö-
rünüyor ama aslında kendinizin
bile farkında olmadığı süreçlerin
sizi bu noktaya getirdiğini anlı-
yorsunuz sonradan.”
Yukarıdaki ifadelerinden de anlaşıla-
cağı üzere Özcan Alper, sinemayı bir şeyleri
değiştirmek için kullanmakta ve imkansızlık-
lar ülkesi olarak değerlendirdiği Türkiye’de
yeni bir pencere açmayı amaçlamaktadır.
Alper’in sinemaya atfettiği bu işlev ve ulaş-
mak istediği amaç doğrultusunda, Jefreu-
di’nin “hatırlatmanın dili” kavramsallaşması-
na atıfta bulunduğu söylenebilir. Ayrıca kendi
sinemasını bağımsız sinema olarak nitelendi-
ren Alper, yukarıda sözü edilen söyleşide
-
Özcan Alper Sineması ve Toplumsal Hafıza 493
kullandığı “< Tamam, Recep İvedik’i de gös-
tersinler ama bizimki gibi filmler gösterime
girdiğinde de birer hafta göstersinler ya da
günde altı seans varsa iki seansı bizim filmle-
re ayırsınlar.” ifadeleriyle ana akım filmlere
karşı tutunduğu tavır hakkında da ipucu
vermiştir.
Sonbahar Filmi ve Hayata Dönüş
Operasyonu
Özcan Alper’in yazıp yönettiği ve
yapımcılığını Serkan Acar’ın üstlendiği 2008
yapımı Sonbahar filmi, Artvin’in Hopa ilçesi-
ne bağlı bir köyde çekilmiştir. Filmde; Onur
Saylak, Megi Kobalagze, Serkan Keskin ve
Raife Yenigül rol almaktadır. Film, “hayata
dönüş operasyonu” dönemini konu edinir.
Yusuf, 12 yıl kaldığı cezaevinden sağlık prob-
lemleri dolayısıyla tahliye edilir. Köyüne dö-
nen Yusuf köyünde yalnızca çocukluk arka-
daşı Mikail ile görüşür, boş zamanlarında
akoru bozulan tulumunu tamir etmekle uğra-
şır. Bir gün Mikail ile birlikte ilçedeki meyha-
neye giden Yusuf, orada fahişelik yapan Eka
ile tanışır ve ona aşık olur. Kendi içinde bir-
çok çıkmaza düşen Yusuf, Eka’yla birlikte
Batum’a yerleşmeyi ister ancak sağlık duru-
mu buna müsaade etmez. Oturma izni biten
Eka ülkesine dönerken Yusuf için ölüm vakti
gelir.
Hayata dönüş operasyonu, cezaevle-
rinde tutuklu ve hükümlülerin, F tipi hücre
sistemine ve tecrit uygulamasına direnmek
için 20 Ekim'de başlattıkları açlık grevi ve
ölüm orucu eylemlerine karşı, 19 Aralık 2000
tarihinde, 20 cezaevine birden yapılan, 2'si
asker 30'u tutuklu 32 kişinin öldüğü, yüzlerce
kişinin yaralandığı, yaklaşık 10000 güvenlik
görevlisi tarafından gerçekleştirilen operas-
yonlara verilen resmi addır. Helsinki Yurttaş-
lık Derneği’nin yayınladığı rapora göre: haya-
ta dönüş operasyonu adı altında 20 cezaevine
operasyon düzenlenmiş, 30 tutuklu ve hü-
kümlü öldürülmüş, 237 tutuklu ve hükümlü
yaralanmıştır. Operasyonların yapılma gerek-
çesi olan ölüm orucu eylemlerine katılanların
sayısı operasyondan önce 259’ken; operasyon
sonrası bu sayı 357’ye çıkmıştır. Hayata dönüş
operasyonunu protesto eden 2145 kişi gözal-
tına alınırken gözaltına alınanlardan 58’i tu-
tuklanarak cezaevine gönderilmiştir. Ayrıca
operasyon sonrası 18 kültür merkezi, dernek
ve siyasi parti binası basılmış, iki dernek mü-
hürlenmiştir. Operasyonla ilgili ilk tazminat
davasında İstanbul 2. İdare Mahkemesi, hazır-
ladığı raporda hayata dönüş operasyonu için
şu ifadeleri kullanmıştır:
“Tutuklu ve hükümlüler beden-
sel ve mekânsal anlamda idare-
nin elinde olduğundan, operas-
yonun insan yaşamını tehlikeye
düşürmeyecek şekilde planlan-
ması ve uygulanması gerekirken
12 kişinin ölmesi ve 77 kişinin
yaralanması, iyi planlanmadığı
ve uygulanmadığı, ölçülülük ku-
ralına uyulmadığı, orantılı güç
kullanılmadığı kanaatine varıl-
mıştır. Bakanlıklar, yasa hüküm-
lerine göre kamu gücünü kulla-
narak özgürlüğünden yoksun bı-
raktıkları, gözetimleri altındaki,
ulusal hukuk ile uluslararası söz-
leşmelerdeki yükümlülükler do-
layısıyla yaşam hakkını korumak
zorunda oldukları Murat Ördek-
çi'nin yaşam hakkını ihlal etmiş-
tir." (Radikal gazetesi “Haya-
ta dönüş kararı”, 26/03/2004)
Sonbahar filmi, 19 Aralık 2000 tari-
hinde gerçekleştirilen ve hayata dönüş ope-
rasyonu adı verilen olayların gerek bireysel
gerekse toplumsal hafızadan silinmesinin
önüne geçme amacı taşımaktadır. Filmdeki
Yusuf karakteri de bir devrimcidir ve sözü
edilen bu ölüm orucu eylemine katılmıştır.
Film boyunca Yusuf’ta tasvir edilen sağlık
sıkıntıları, cezaevinde gerçekleştirdiği ölüm
orucunun izleridir. İyi planlanmayan ve uy-
gulanmayan, ölçülülük kuralına uyulmayan
ve orantılı güç kullanılmayan hayata dönüş
-
494
Hasan Sezer Fener
operasyonu ve sözü edilen ölüm orucu eyle-
mi, Yusuf’un solunum problemiyle karşılaş-
masına neden olmuştur. Yusuf, film boyunca
bir yandan öksürürken diğer yandan tulumu-
nu tamir etmekle uğraşır. Öksürme ve tulum
arasındaki tek ortak nokta “nefestir”. Bu iki
karşıt metafor “geçmiş ile gelecek” ve “yaşam
ile ölüm” karşılaştırmalarını temsil eder. Yu-
suf geçmişte yaşadıklarını unutamaz ancak
geleceğe de umutla bağlıdır.
Özcan, filmsel anlatısını basit anlatı
üzerine kurmakta, diğer yandan göstergebi-
limsel kodları da başarılı bir şekilde kullan-
maktadır (Yiğit, 2012: 1379). Hapsolmuşluk,
film boyunca hissettirilmiş, Yusuf, cezaevi
doktorunun yanındayken pencereden gördü-
ğü kargayı film boyunca görmüş, böylece
cezaevi olgusu ve cezaevinde yaşanılanlar
film boyunca izleyiciye hatırlatılmıştır. Yani
karga, hayata dönüş operasyonunun toplum-
sal hafızaya işlenmesi hususunda önemli bir
simgedir.
Cezaevinden F Tipi hücrelere ait gö-
rüntüler, televizyondaki haber görüntüleriyle
ya da Yusuf’un anılarında, kabuslarında öne
çıkarken, cezaevi atmosferininin Yusuf’u bı-
rakmayışı filmin görsel estetiğiyle belirgin-
leşmektedir (Sönmez, 2015: 133). Gerçek gö-
rüntülerin kullanılması retorik açısından
önemlidir. Yusuf’un cezaevine yönelik hatır-
ladıkları gerçek görüntüler kullanılarak göste-
rilmiş, bu görüntüler hayata dönüş operasyo-
nunun tarihsel süreç boyunca toplumsal hafı-
zadan silinmemesi adına filmin belgeye dö-
nüşmesine katkı sağlamıştır. Yönetmen; “Fil-
min büyük bölümü sinematografik zaten. O
yüzden biraz daha cesur davranıp, var olanı
göstermek daha doğru geldi” (Bozdemir’den
akt. Yiğit, 2012: 1380) demektedir. Özcan Al-
per’in cesur davranış olarak isimlendirdiği
gerçek görüntülerin gösterilmesiyle filmin
toplumsal hafızaya olan katkısı arttırılmıştır.
Yusuf, çerçevelemede kenarlarda yer
almış, küçük bir şekilde gösterilmiştir. Yu-
suf’un kasabaya gitmek için dolmuşu bekler-
kenki oturuşu ve daha sonra vazgeçip yürü-
mek istemesi, dışlanmışlık hissinin göstergesi
olarak düşünülmektedir. Filmdeki çerçevele-
meler ve sözü edilen sahne hayata dönüş ope-
rasyonu bağlamında değerlendirildiğinde
ölüm orucu tutanların günlük yaşantılarında
aidiyet hissedememe ve dışlanmışlık duygu-
larını yaşadıklarının Sonbahar filmiyle izleyi-
ciye aktarıldığı görülmektedir. Film, nesnel
gerçekliğin yanında hayata dönüş operasyo-
nuna maruz kalan bireylerin yaşadığı öznel
duyguları da yansıtmış, bu yönüyle de top-
lumsal hafızaya katkıda bulunmuştur.
Yönetmen, filmin öyküsünü; “Benim
de 90‟lı yıllara denk gelen hayat hikayemden
ve arkadaşlarımın hayat hikayelerinden esin-
lendim” (Bozdemir’den akt. Yiğit, 2012: 1380)
diyerek anlatmakta, öykünün gerçeklik zemi-
nini ifade etmektedir. Filmde kullanılan me-
kanların doğallığı ve filmde rol alanların pro-
fesyonel oyuncu olmayıp yöre halkından se-
çilmesi filmin gerçeklik anlayışını göstermek-
te, dolayısıyla hayata dönüş operasyonu
mağdurlarının toplumun içindeki herhangi
bir birey olduğunu, yani operasyonun tüm
toplumu ilgilendirdiği algısına neden olmak-
tadır. Filmde kullanılan oyuncu seçimleri ve
mekanlar gerçek görüntülerle de birleşince
ortaya toplumsal hafızanın inşasında belge
niteliği taşıyan bir film çıkmaktadır.
Gelecek Uzun Sürer Filmi ve Faili
Meçhul Cinayetler
Özcan Alper’in ikinci filmi olan Gele-
cek Uzun Sürer, Alper’in yazıp yönettiği 2011
yapımı bir filmdir. Gaye Gürsel, Durukan
Ordu, Sarkis Seropyan ve Osman Karakoç’un
rol aldığı film, yüksek lisans çalışması için
ağıt derlemesi yapan Sumru’nun Diyarbakır’a
yolculuğunu konu edinir. Ağıt derlemesi için
yola çıkan Sumru, Diyarbakır’da “faili meçhul
cinayetler” gerçeği ile karşılaşır. Tek ve bü-
tünlüklü bir yapı olarak ulus devlet inşasında
farklı etnik kimliklerin reddedilme, yok sa-
yılma ve asimilasyon süreci kendini; Türki-
ye’nin yakın siyasal geçmişinde yer edinen ve
güncel siyasal meselelerinden de biri olan
“Kürt sorunu”nun özellikle 1990’lı yıllarda
bölgede işlenen “faili meçhul cinayetler”le
çözülmeye çalışılmasında ve yaşanan iç savaş
-
Özcan Alper Sineması ve Toplumsal Hafıza 495
koşullarında açık eder; geriye ise kayıp yakın-
larının ve tanıklarının yaşanmışlıklarına dair
bellek, anlatı ve deneyimleri kalmıştır (Cive-
lek, 2016: 296). Sumru ve Ahmet, ağıt aramak
ve derlemek üzere eski kayıtlara ulaşır, ulaş-
tıkları bu kayıtlarla beraber faili meçhul cina-
yetler gerçeği ile yüzleşen Sumru ve Ahmet
perspektifinden bu gerçeklik izleyici ile pay-
laşılır. Faili meçhul cinayetler Sumru’yu da
kendi gerçekliğine götürür, film Sumru’nun,
eski sevgilisi Harun’un mezarında son bulur.
1990’lı yıllar, özellikle Güneydoğu’da
hukuksuzluğun üst boyutlarının da görüldü-
ğü yıllar olarak bilinmektedir. Sistematik bir
şekilde yürütülen ve yönetim merkezine sa-
hip, faili kamuoyundan gizlenen “faili meç-
hul” cinayetlerin normalleştirildiği ve hatta
idari bir pratik haline geldiği 90’lı yıllarda
güneydoğuda yaşananlar, birçok evde hala
yası tutulan bir zulüm olarak bireysel hafıza-
lardaki yerini korumaktadır. Özcan Alper de
Gelecek Uzun Sürer filmiyle faili meçhul ci-
nayetler gerçekliğini bireysel hafızalardan
alıp toplumsal hafızaya yerleştirmek ve izle-
yicileri gerçekle yüzleştirmek amacı taşır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kimlik ço-
ğulluğunun tam karşısında; azınlıksız bir ulus
inşa etmek için nüfus mübadelesi ve kültürel
asimilasyon gibi yöntemlere başvuran ve kül-
türel homojenliği hedefleyen bir konumda
olması; beraberinde kimlik açısından da bir
sessizleştirme ve asimilasyon tarihi olarak
farklı etnik/dinsel ya da dilsel kökenden gelen
grupların/azınlıkların “Türk” kategorisi altın-
da farklılıklarının gizlenmesini getirmiştir
(Civelek, 2016: 298). Özellikle güneydoğuda
90’lı yıllarda Kürt kimliğine yönelik gerçekleş-
tirilen insan hakları ihlalleri, kamuoyuna “fai-
li meçhul” cinayetler olarak belirtilmiş, failin
meçhul olduğu algısıyla “Kürt sorunu” olgu-
sunun çözüme kavuşturulacağı amaçlanmış-
tır. Böyle bir ortamda Özcan Alper’in Gelecek
Uzun Sürer filmi, kayıt altına alınan deneyim-
lerin gün yüzüne çıkartılması ve aslında meç-
hul olmayan faillerin gösterilmesi için önem
arz eder. Sumru ve Ahmet’in izlediği kayıtlar-
la bireysel ve toplumsal hafızaya seslenen
Özcan Alper, Gelecek Uzun Sürer filmini de
izlenilen kayıtlardan biri haline getirir. Böyle-
ce birden çok deneyim “Gelecek Uzun Sürer”
adı altında kaydedilerek “faili meçhul cina-
yetler” gerçeğinin tarihsel süreçte unutulma-
ması adına belge haline getirilir.
Toplumsal travmaların yeniden hatır-
lanarak hesaplaşmalara olanak sağlayan ta-
nıklık, mağdur, tanık ve failin ortak paydada
buluşmasına zemin hazırlar (Sönmez, 2015:
34). Buradan hareketle Gelecek Uzun Sürer
filminin bir tanıklık filmi olduğu aşikardır.
Sumru ve Ahmet’in kayıtları incelediği Musa
Anter Görsel Hafıza Merkezi’nin duvarındaki
yazı dikkat çekmektedir. John Berger’den
alıntılanan yazıda şu ifadeler yer alır: “Bu
efendiler yalnızca masumları öldürmekle
kalmazlar, hafızamızı yok etmek için aynı
zamanda tüm belgeleri yok etmeye çalışırlar.
Bu yüzden her şeyi kayıt altına almalıyız”.
John Berger’in bu sözü, Gelecek Uzun Sürer
filminin ana fikrini yansıtır. Özcan Alper,
Bantmag dergisiyle yaptığı söyleşide Gelecek
Uzun Sürer filmini bu söz bağlamında “Bu
filmin kendisi tüm bunlar yaşanırken sadece
kayıt almaksa, bu bile benim için bir şeydir”
şeklinde değerlendirerek filmin toplumsal
hafızanın inşa sürecinde belge görevi görme-
sinin öneminden bahseder.
Semra Civelek, 2016 yılında yazdığı
“2000 Sonrası Politik Türkiye Sinemasında
Kurmaca-Belgesel Etkileşimi: Gelecek Uzun
Sürer Filmi Örneği” adlı çalışmasında,
Gelecek Uzun Sürer filmi ile toplumsal hafıza
olgusu arasındaki ilişkiyi şu ifadelerle açıklar
(2016: 300):
“… kendi kişisel meselelerinin
ülke meselesi olduğunu gö-
ren/fark eden, memleketin “ele
alınmayan” meselelerini soğuk-
kanlılıkla ve sade bir anlatımla
ele alan, toplumsalda yer alan
derin travmatik olayları ve dola-
-
496
Hasan Sezer Fener
yısıyla geçmişi, insana dokunan
bir şekilde bireyler üzerinden an-
latmaya çalışan, bu bağlamda ko-
lektif hafızayı ve buna bağlı ola-
rak kişisel hafızayı kişisel dene-
yim üzerinden aktarırken, top-
lumsal gerçekliğe de şiirsel ol-
makla birlikte gerçekçi bir açıdan
yaklaşabilen son dönem yönet-
menlerden Özcan Alper; Gelecek
Uzun Sürer filminde bir yandan
Kürt Ahmet, Hemşinli Sumru ve
Ermeni Antranik üzerinden kişi-
sel bellek, hatırlama, unutma ve
yüzleşme pratiklerini işlerken;
diğer yandan bu “kişisellik” top-
lumsal olana dokunur -bir an-
lamda onun içinden çıkar- ve bi-
zi, filmdeki politik sorunsalın
toplumsala, toplumsalla birlikte,
kolektif bellek ve negatif geçmişle
hesaplaşmayı da içeren belgeye,
tanıklığa dönüştüğü noktaya gö-
türür”
Civelek’in ifadelerinde de görüldüğü
üzere Özcan Alper toplumsal hafızaya konu
edindiği “faili meçhul cinayetler” ve “Kürt
sorunu” gerçekliklerini kişisel bellek üzerin-
den yansıtmış, kişiselliğin toplumsal olanla
ilişkisini Kürt Ahmet, Hemşinli Sumru ve
Ermeni Antranik üzerinden yansıtmıştır.
Oluşturulan karakterlerle kimlik olgusuna da
değinmiş, böylece başka bir toplumsal gerçek-
liği politik sorunsallar üzerinden işlemiştir.
Geçmişte yaşanan acı deneyimler ağıt
ya da benzeri yollarla dışa vurularak korunur,
böylece geçmiş ile bugün ve bugün ile gelecek
arasında bir etkileşim ortaya çıkar. Bu etkile-
şim ağıtlar dolayımında gerçekleşir. Yani
ağıtlar toplumsal hafızanın inşasında rol oy-
nar. Böylece önceki bölümlerde bahsedilen
unutma kültürünün aksine hatırlama kültürü
oluşarak ağıt nedeni olan olaylar toplumsal
hafızaya yerleşir. Yönetmen Özcan Alper,
ağıtların yas tutma meselesinin bir parçası
olduğunu belirtir ve “Film esnasında onlarca
kişiyle kayıtlar yaptık. (
-
Özcan Alper Sineması ve Toplumsal Hafıza 497
Rüzgarın Hatıraları Filmi ve 1943
Türkiye’si
Özcan Alper’in üçüncü filmi olan
Rüzgarın Hatıraları filmi, Onur Saylak, Mus-
tafa Uğurlu, Murat Daltaban, Sofya Khande-
mirova, Ebru Özkan, Menderes Samancılar ve
Tuba Büyüküstün’ün rol aldığı 2015 yapımı
bir filmdir. Film, 1943 Türkiye’sinden izler
taşır. Filmde, muhalif bir dergi çıkaran Erme-
ni yazar Aram’ın İstanbul’dan kaçarak Sovyet
sınırına yakın bir köye kaçmasını konu edinir.
Köyde Mikhail ve Meryem’in evine sığınan
Aram, daha sonra bir kulübeye yerleşir. Bu-
rada sınıra geçeceği günleri sabırla beklerken,
sürgünde yazmaya ve geçmişini unutmamak
için çizmeye devam eder. Sofya’yla beraber
sınırı geçme hayali, kayığın üstünde son bu-
lur.
1940’lı yıllar, Türkiye için karanlık
yıllar olarak tabir edebilir. 1943 İstanbul’unda
başlayan film Karadeniz’de devam eder, Er-
meni yazar Aram’ın yaşadıkları şehirden şe-
hire farklılık göstermez, Aram hep kaç zorun-
da kalmıştır. Rüzgarın Hatıraları filmi, 1943
Türkiye’sini “varlık vergisi” bağlamında ele
alır ve Aram’ın Ermeni soykırımı sırasında
yaşadıklarını anımsadığı sahnelerle Ermeni
soykırımına atıfta bulunur. Aram, varlık ver-
gisi mükellefleri listesinde adını gördükten
sonra kaçmaya karar verir ve filmin ana hika-
yesi buradan başlar. Varlık vergisi, savaş ver-
gisi olarak ve sadece yüksek kazançlı kimse-
lerden alınması planlanan, tek seferliğe mah-
sus bir vergidir. Verginin amacı, 1939 ile 1942
yılları arasında ortaya çıkan ekonomik sıkıntı-
ları hafifletebilmek, yüksek enflasyonu kont-
rol altına alabilmek ve mali açıdan rahatlık
sağlamaktır (Balcı, 2017: 376). Dokuyan (2014:
34), varlık vergisinin uygulanış süreci hak-
kında şu ifadeleri kullanmıştır:
“Varlık Vergisi Kanunu çıkarıl-
madan önce, Maliye Bakanlığı
tarafından defterdarlıklara gön-
derilen bir yazı ile; savaş süre-
cinde fevkalade kazançlar elde
edildiği ve bu kazançların vergi-
lendirilmediği belirtilerek, kısa
süre içerisinde bu şekilde kazanç
elde edenlerin tespit edildiği cet-
veller istenmiştir. Emir üzerine,
İrat ve Servet Müdürlüğü, şube-
lerden konuyla ilgili malumatı
toplamaya başlamıştır. Gelen
cetveller içerisinde şahısların
isimleri, adresleri, hangi işle
meşgul oldukları, savaş öncesi ve
son servet durumları yer almış-
tır. Bu cetveller Ankara’ya gön-
derilmiştir. Hazırlanan cetveller
içerisindeki isimler öncelikli ola-
rak Müslim(M) ve Gayrimüs-
lim(G) olarak iki gruba ayrılmış-
tır. Sonraki süreçte bunlara
Dönme(D) ve Ecnebi(E) sınıf-
landırmaları da eklenmiştir. Yasa
yürürlüğe girdikten sonra ise il-
lerde komisyonlar oluşturularak
vergi verecek olan kişiler ve vergi
miktarları tespit edilmeye baş-
lanmıştır.”
Varlık vergisi, gayrimüslimlerin çek-
tiği sıkıntılar bağlamında pek çok tartışma
konusu yaratmıştır. Mükelleflerin vergiyi
ödememeleri halinde yapılan haciz işlemleri
ve sonrasında oluşturulan Aşkale Toplama
Kampları, hükümetin gayrimüslimlere yöne-
lik uyguladığı hukuksuz işlemler olarak gö-
rülmüş, Rüzgarın Hatıraları filminde Aram’ın
da vergi mükellefleri listesinde yer alması ve
bunun sonucunda kaçmaya karar vermesi,
filmin giriş bölümünü oluşturmuştur.
Rüzgarın Hatıraları filminde 1943
Türkiye’sine ilişkin bir başka anekdotsa
“Türkleştirme politikalarıdır”. Aram, vergi
mükellefleri listesinde adını gördüğü sahnede
gazete logosunun yanındaki yazıya vurgu
yapılmıştır: gazetenin sloganı “Türklüğe Kur-
ban” şeklindedir. Aram, dergisinde kaleme
aldığı bir yazısında “Nazi hayranlığının bir
bıyık modasından daha da öte bir hale geldi-
-
498
Hasan Sezer Fener
ğini” ifade etmiş, Türk hükümeti ile dönemin
Alman hükümeti arasında politik benzerlikle-
rin olduğunun altını çizmiştir. Ayrıca Aram
ile Rasih’in sinema sahnesinde, perdede gös-
terilen Nazi askerleri ve toplama kamplarına
götürülen Yahudiler, dönemin Türk-Alman
hükümetlerinin benzer politikalarının ve Ya-
hudi Toplama Kampları-Aşkale Çalışma
Kampları benzerliğinin bir eleştirisi olarak
görülmektedir. Filmde gösterilen Türk asker-
lerinin kullandıkları köpek cinsinin Alman
Çoban Köpeği -bilinen adıyla Alman kurdu-
olması da bu ilişkiye dair bir simge şeklinde
yorumlanabilir.
Aram’ın matbaasının bulunduğu
hana yapılan saldırıda “Komünistler Mosko-
va’ya” sloganlarının atılması, o dönemde
komünizmi benimseyenlerin ve gayrimüslim-
lerin yaşadıkları sıkıntının tasviridir. Saldırı
sahnesinden önce Aram’ın “Tan gazetesini”
okuması, 4 Kasım 1945’te Tan gazetesine ger-
çekleştirilen saldırıyı simgelemekte, böylece
Aram’a yönelik yapılan saldırı ile Tan gazete-
sine yönelik yapılan saldırı özdeşleştirilmiştir.
1915’te yaşanan büyük felaket, Rüz-
garın Hatıraları filminin eğildiği ana konuyu
oluşturmaktadır. Ermenilere yapılan zulüm,
Aram’ın çocukluğuna dair anımsadıklarıyla
gösterilmiş, Ermeni soykırımının toplumsal
hafızaya kazınması amaçlanmıştır. Aram’ın
çocukluğuna ilişkin sahnelerin birçoğunda
mekan olarak trenin kullanılması tehcire yö-
nelik deneyimlerin kişisellikten toplumsallığa
dönüşümde önemli rol oynamaktadır. Karde-
şinin ölmesi, annesinin Türk askeri tarafından
önce tecavüze uğrayıp ardından öldürülmesi
ve küçük Aram’ın bunlara tanıklık etmesi,
Ermeni soykırımının toplumsal hafızaya yer-
leştirilmesinde etkilidir. Aram’ın geçmişe
yönelik kötü deneyimlerinin, sözü edilen
sahnelerle toplumsal deneyimlere dönüşmesi
amaçlanmış, üstü örtülen gerçekliklerin gün
yüzüne çıkması için çabalanmıştır.
Rüzgarın Hatıraları filmi, William
Faulkner’in “Geçmiş asla ölü değildir. Geçmiş
bile değildir” sözüyle başlar ve “Boğulanlar,
kurtulanlar ve mezarsızların hatıralarına
-
Özcan Alper Sineması ve Toplumsal Hafıza 499
rulduğu, kurulan bu köprülerle toplumun
üstü örtülen gerçekliklerle yüzleşmesinin
amaçlandığı ve geçmişi hatırlama kültürünün
öneminin vurgulandığı görülmüştür. Ayrıca
Özcan Alper’in filmlerinde yarattığı fotoğraf
sahneleriyle izleyicideki görsel hafızaya yöne-
lik mesaj kaygısı güttüğü ve bu sahnelerle
duygu aktarımının artmasını amaçladığı dü-
şünülmektedir. Özcan Alper’in, bu üç filmiyle
politik sinemanın Türkiye’deki yeni ve başarı-
lı temsilcilerinden biri olduğunu kanıtladığı
ve toplumsal hafızanın inşasında önemli bir
rol oynadığı görülmüştür.
KAYNAKÇA
Atik, A. ve Erdoğan, Ş. B. (2014). Toplumsal
Bellek ve Medya, Atatürk İletişim Der-
gisi, 1-16.
Balcı, M. (2017). Varlık Vergisi Ve Uygulama-
larının Demokrat Parti’nin Seçim Ça-
lışmalarında Kullanılması, The Journal
of Academic Social Science Studies, 373-
381.
Civelek, S. (2016). 2000 Sonrası Politik Türkiye
Sinemasında Kurmaca-Belgesel Etki-
leşimi: Gelecek Uzun Sürer Filmi Ör-
neği, Moment Dergi, 286-318.
Çeviker, L. (2009). Şiddet ve Toplumsal Hafı-
za, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Te-
zi, Ankara: Ankara Üniversitesi Sos-
yal Bilimler Enstitüsü.
Çoban, M. (2013). Toplumsal Hafıza ve Siya-
sal Dönüşümler Bağlamında Mekan
İsimlerinin Önemi: Türkiye Örneği,
VII. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildiri Ki-
tabı, cilt 3, s. 667-677, Muğla: Muğla
Sıtkı Koçman Üniversitesi.
Dokuyan, S. (2014). Savaş Ekonomisi ve Var-
lık Vergisi Üzerine Bir Değerlendir-
me, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi, 23-55.
İnce, E. B. (2010). Medya ve Toplumsal Hafı-
za, Kültür ve İletişim, 13(1), 9-29.
Kolukırık, S. (2011). Sürgün, Toplumsal Hafı-
za ve Kültürel Göç: ABD’deki Ahıska
Türkleri Üzerine Bir Araştırma, Bilig,
167-190.
Kula, N. ve Koluaçık, İ. (2016). Sinema ve
Toplumsal Bellek: Türk Sinemasında
Almanya’ya Dış-Göç Olgusu, Sosyal
Bilimler Araştırmaları Dergisi, 384-411.
Mersin, S. (2010). Azınlık Filmleri: Tarihin
Yeniden İnşası ve Kolektif Bellek, Si-
neCine, 5-29.
Olick, J. (2014). Kolektif Bellek: İki Farklı Kül-
tür (Çeviren: Meral G.), Moment Dergi,
175-211.
Sönmez, S. (2015). Filmlerle Hatırlamak: Top-
lumsal Travmaların Sinemada Temsil
Edilişi, İstanbul: Metis Yayınları.
Susam, A. (2015). Toplumsal Bellek ve Belge-
sel Sinema, İstanbul: Ayrıntı Yayınla-
rı.
Yetişkin, E. (2010). Güncel Politik Sinemayı
Yeniden Düşünmek, Akademik İncele-
meler Dergisi, cilt 5, 96-116.
Yetişkin, E. (2011). Sinematografik Düşüne-
bilmek: Deleuze’ün Sinema Yaklaşı-
mına Giriş, İstanbul Üniversitesi İleti-
şim Fakültesi Dergisi, 123-141.
Yiğit, Z. (2012). Kracauer’in Basit Anlatı Si-
neması ve Sonbahar, The Journal of
Academic Social Science Studies, 1371-
1384.
İnternet adresleri
http://www.hyd.org.tr/tr/
http://www.mafm.boun.edu.tr/files/68_YeniT
%C3%BCrkiyeSinemas%C4%B1.pdf
http://www.radikal.com.tr/turkiye/hayata-
donus-karari-705437/ (Son Erişim Ta-
rihi: 30.05.2018)
http://www.hyd.org.tr/tr/http://www.mafm.boun.edu.tr/files/68_YeniT%C3%BCrkiyeSinemas%C4%B1.pdfhttp://www.mafm.boun.edu.tr/files/68_YeniT%C3%BCrkiyeSinemas%C4%B1.pdfhttp://www.radikal.com.tr/turkiye/hayata-donus-karari-705437/http://www.radikal.com.tr/turkiye/hayata-donus-karari-705437/
-
500
Hasan Sezer Fener
Citation Information/Kaynakça Bilgisi
Fener, H. S. (2018). Özcan Alper Sineması ve Toplumsal Hafıza, Jass Studies-The Journal of Aca-demic Social Science Studies, Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS7782, Number:
69 Summer II 2018, p. 489-500.