TÜRKĠYE’DEKĠ FUTBOL ĠÇERĠKLĠ SPOR ...TÜRKĠYE’DEKĠ FUTBOL ĠÇERĠKLĠ SPOR...

15
TÜRKĠYE’DEKĠ FUTBOL ĠÇERĠKLĠ SPOR PROGRAMLARININ REHBER ĠLKELER KAPSAMINDA ORTAK DENETĠM AÇISINDAN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ * Evaluation of Sports Programs in Turkey Featuring Football within the Scope of Guiding Principles and from the Perspective of Co-Regulation Sena COġKUN ** Öz Dünya genelinde son otuz yılda, Türkiye‟de ise 2000‟li yıllardan itibaren İngilizce‟de “yayıncılık” anlamında kullanılan “broadcasting” (geniş bir alana yaymak) terimi, uygulamada yerini “narrowcasting”e (dar bir alana/gruba yayın yapmak) bırakmıştır. Son 10 yılda teknolojik gelişmelerden dolayı yapım maliyetlerinin düşmesi sonucu “kültür, çocuk, müzik, alışveriş, sinema, dizi, belgesel” gibi farklı temalarda yayın hizmeti sunan tematik medya hizmet sağlayıcıların sayısında ciddi bir artışın olduğu görülmektedir. Bu alanın önemli bir bölümünü de “spor kanalları ve spor programları” oluşturmaktadır. Avrupa Birliği‟ne uyum sürecinde 2011 yılında yürürlüğe giren 6112 sayılı Kanun kapsamında Türkiye‟de görsel-işitsel medya hizmetlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesinde görevli idari otorite olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu‟na (RTÜK) spor programlarına ilişkin izleyicilerden gelen şikâyetlerin son yıllarda arttığı ve spor programlarıyla spor müsabakalarında meydana gelen şiddet olaylarının birbirini tetiklediği görülmektedir. Bu doğrultuda 2013 yılında RTÜK bünyesinde yapılan çalışma sonucu spor programlarında yaşanan sorunların giderilmesi amacıyla uyulması gereken “Spor Programları Rehber İlkeleri” belirlenmiştir. Betimsel nitelikteki bu çalışma, spor programlarında varolan sorunların etik bilinç ve öz denetim ile ortadan kalkmasını sağlayan, tüm taraflarca da uygun bulunan söz konusu “Spor Programları Rehber İlkeleri” üzerinde odaklanacaktır. Çalışmanın dikkate değer en önemli iddiası ise, “düzenleyici otorite ile sektör arasında gerçekleştirilen ortak denetim çalışmaları neticesinde herhangi bir müeyyideye gerek kalmadan yayın hizmetlerindeki sorunların büyük ölçüde giderilebildiği” olgusudur. Çalışma, konu ile ilgili yapılacak araştırmalar için bir temel oluşturma niteliği taşımaktadır. Anahtar Kelimeler: RTÜK, Ortak Denetim, Spor Programları, Tematik Yayın, Türkiye. Abstract The term “broadcasting” which is used to denote “publishing” in English left its place to “narrowcasting” in practice in the last thirty years around the world and in Turkey since 2000. The decrease in the costs of production led to a significant increase of media service providers in the fields of “culture, children , music, shopping, cinema, tv shows, documentaries”. This field is mostly consisted of “the sports channels and sports programs”. Radio and Television Supreme Council (RTÜK) is the executive authority to apply the law enacted in 2011 under Law No. 6112 through the European Union harmonization process named as The regulation and supervision audiovisual media services in Turkey. The audience complaints received by RTÜK about the programs have increased in recent years and it was observed that sports programs on TV and the violence occurring in the sporting events induce each other. In this respect, a study was conducted in 2013 by RTÜK in order to solve these mentioned problems in sports programs. Thus, “Sports Programs Guiding Principles” were determined and decreed to be applied. This descriptive study focus on the “Sports Programs Guiding Principles” which is intended for the disappearance of the problems existing in sports programs with ethical awareness and self-control that was accepted by all parties concerned in. The most striking claim in this study is the fact that “the problems in broadcasting service can be mostly removed as a result of the co -regulation work to be performed between regulators and the industry without any sanctions”. This study have forms a basis for related researches in this issue. Key Words: RTÜK, Co-Regulation, Sports Programs, Thematic Broadcasting, Turkey. * Bu çalışma, Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi ile Florida Uluslararası Üniversitesi Gazetecilik- Kitle İletişimi Okulu tarafından, 12-14 Mayıs 2014 tarihlerinde düzenlenen “I. Uluslararası İletişim Bilimi ve Medya Araştırmaları Kongresi”nde sunulan “Türkiye’deki Televizyon Yayınlarında Başarılı Bir Ortak Denetim Örneği: Spor Programları Rehber İlkeleri” başlıklı bildirinin gözden geçirilerek, geliştirilmiş biçimidir. ** Araş. Gör., Afyon Kocatepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Sinema ve Televizyon Bölümü, [email protected]

Transcript of TÜRKĠYE’DEKĠ FUTBOL ĠÇERĠKLĠ SPOR ...TÜRKĠYE’DEKĠ FUTBOL ĠÇERĠKLĠ SPOR...

TÜRKĠYE’DEKĠ FUTBOL ĠÇERĠKLĠ SPOR PROGRAMLARININ REHBER ĠLKELER

KAPSAMINDA ORTAK DENETĠM AÇISINDAN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ*

Evaluation of Sports Programs in Turkey Featuring Football within the Scope of Guiding Principles and

from the Perspective of Co-Regulation

Sena COġKUN**

Öz

Dünya genelinde son otuz yılda, Türkiye‟de ise 2000‟li yıllardan itibaren İngilizce‟de “yayıncılık”

anlamında kullanılan “broadcasting” (geniş bir alana yaymak) terimi, uygulamada yerini “narrowcasting”e (dar

bir alana/gruba yayın yapmak) bırakmıştır. Son 10 yılda teknolojik gelişmelerden dolayı yapım maliyetlerinin

düşmesi sonucu “kültür, çocuk, müzik, alışveriş, sinema, dizi, belgesel” gibi farklı temalarda yayın hizmeti

sunan tematik medya hizmet sağlayıcıların sayısında ciddi bir artışın olduğu görülmektedir. Bu alanın önemli bir

bölümünü de “spor kanalları ve spor programları” oluşturmaktadır. Avrupa Birliği‟ne uyum sürecinde 2011

yılında yürürlüğe giren 6112 sayılı Kanun kapsamında Türkiye‟de görsel-işitsel medya hizmetlerinin

düzenlenmesi ve denetlenmesinde görevli idari otorite olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu‟na (RTÜK) spor

programlarına ilişkin izleyicilerden gelen şikâyetlerin son yıllarda arttığı ve spor programlarıyla spor

müsabakalarında meydana gelen şiddet olaylarının birbirini tetiklediği görülmektedir. Bu doğrultuda 2013

yılında RTÜK bünyesinde yapılan çalışma sonucu spor programlarında yaşanan sorunların giderilmesi amacıyla

uyulması gereken “Spor Programları Rehber İlkeleri” belirlenmiştir. Betimsel nitelikteki bu çalışma, spor

programlarında varolan sorunların etik bilinç ve öz denetim ile ortadan kalkmasını sağlayan, tüm taraflarca da

uygun bulunan söz konusu “Spor Programları Rehber İlkeleri” üzerinde odaklanacaktır. Çalışmanın dikkate

değer en önemli iddiası ise, “düzenleyici otorite ile sektör arasında gerçekleştirilen ortak denetim çalışmaları

neticesinde herhangi bir müeyyideye gerek kalmadan yayın hizmetlerindeki sorunların büyük ölçüde

giderilebildiği” olgusudur. Çalışma, konu ile ilgili yapılacak araştırmalar için bir temel oluşturma niteliği

taşımaktadır.

Anahtar Kelimeler: RTÜK, Ortak Denetim, Spor Programları, Tematik Yayın, Türkiye.

Abstract

The term “broadcasting” which is used to denote “publishing” in English left its place to

“narrowcasting” in practice in the last thirty years around the world and in Turkey since 2000. The decrease in

the costs of production led to a significant increase of media service providers in the fields of “culture, children,

music, shopping, cinema, tv shows, documentaries”. This field is mostly consisted of “the sports channels and

sports programs”. Radio and Television Supreme Council (RTÜK) is the executive authority to apply the law

enacted in 2011 under Law No. 6112 through the European Union harmonization process named as The

regulation and supervision audiovisual media services in Turkey. The audience complaints received by RTÜK

about the programs have increased in recent years and it was observed that sports programs on TV and the

violence occurring in the sporting events induce each other. In this respect, a study was conducted in 2013 by

RTÜK in order to solve these mentioned problems in sports programs. Thus, “Sports Programs Guiding

Principles” were determined and decreed to be applied. This descriptive study focus on the “Sports Programs

Guiding Principles” which is intended for the disappearance of the problems existing in sports programs with

ethical awareness and self-control that was accepted by all parties concerned in. The most striking claim in this

study is the fact that “the problems in broadcasting service can be mostly removed as a result of the co-regulation

work to be performed between regulators and the industry without any sanctions”. This study have forms a basis

for related researches in this issue.

Key Words: RTÜK, Co-Regulation, Sports Programs, Thematic Broadcasting, Turkey.

* Bu çalışma, Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi ile Florida Uluslararası Üniversitesi Gazetecilik- Kitle İletişimi Okulu tarafından, 12-14 Mayıs 2014 tarihlerinde düzenlenen “I. Uluslararası İletişim Bilimi ve Medya Araştırmaları Kongresi”nde sunulan “Türkiye’deki Televizyon Yayınlarında Başarılı Bir Ortak Denetim Örneği: Spor Programları Rehber İlkeleri” başlıklı bildirinin gözden geçirilerek, geliştirilmiş biçimidir. **

Araş. Gör., Afyon Kocatepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Sinema ve Televizyon Bölümü, [email protected]

Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi

56

1. GiriĢ

21. yüzyılla birlikte iletişim teknolojileri ile ulaşım sektöründe yaşanan baş döndürücü

gelişmelerin, sportif faaliyetleri gerek evlerinde ekran karşısında, gerekse stadyum ve spor

salonlarında takip eden kitleleri arttırdığı görülmektedir. Kitle iletişim araçlarının teknolojik

yenilikleri kullanmasıyla birlikte gelişmesi, spor alanına da doğrudan sirayet etmektedir. İzler

kitle, fiziksel anlamda takip olanağı bulamadığı spor olaylarına genel olarak medya

aracılığıyla katılmaktadır.

Spor ve kitle iletişim araçları ilişkisinin birbirini besleyen ve birbirine ihtiyaç duyan

bir hal aldığını belirten Hiçyılmaz (1984:123), kitleyi sporun, sporun da kitleyi oluşturduğunu

belirtmektedir. Kazaz (2007:124) da teknolojik gelişmeleri çok hızlı biçimde uygulamaya

sokan kitle iletişim araçları tarafından spora olan kitlesel ilginin sürekli yinelendiğini ve

yeniden üretilerek sıcak tutulduğunu ifade etmektedir.

Çetin (2014:2) ise, kitlelerin başta futbol olmak üzere spor organizasyonlarına yoğun

ilgi göstermesinin en büyük nedeninin spor sahalarındaki mücadelenin bireylerin duygularına

hitap etmesi olduğunu belirtmektedir. Zira, müsabakaların sonuçlarına göre hüznün ve

sevincin bir arada yaşandığı spor olayları, sosyal medya başta olmak üzere, etkin medya ile

kısa sürede tüm dünyada yaşayan insanlara aktarılmakta ve spora pasif katılım büyük

boyutlara ulaşmaktadır.

Toplumsal yaşam içinde sporun rolünün artması, beraberinde medyanın da sporla daha

çok ilgilenmesine neden olmuştur. Dünyanın her yerinden, tespit edilemeyecek oranda fazla

insanı peşinden sürüklediğini söyleyebileceğimiz spor faaliyetlerinin, başta televizyon olmak

üzere çeşitli kitle iletişim araçları vasıtasıyla tüm dünyaya aktarılması sonucunda ekonomik

anlamda da dev bir spor endüstrisinin oluştuğu görülmektedir.

İletişim teknolojisinde yaşanan gelişmelerin bir sonucu olarak artık her evin, bir

“tribün” niteliğinde olduğunu ifade eden Çetin (2014:76), herhangi bir seyirci sınırlamasına

tabi olmayan söz konusu tribünün bireylere her türlü konforu sunduğunu belirtmektedir. Bu

“tribün”den yararlanmak isteyen medya da en çok izlenen ve takip edilen spor dalı olan

futbolu her geçen gün daha fazla kullanmaktadır. Futbolu “günümüzün en yaygın dini batıl

inancı, halkların afyonu” (Kıvanç, 2001:7) olarak nitelendiren Umberto Eco‟ya göre ise

futbol, 20. yüzyılla birlikte tüm dünyayı tesiri altına alan bir spor branşı haline dönüşmüştür.

Futbol; sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi süreçlerin merkezinde de yer alabilmektedir.

Yardım kampanyaları için futbol müsabakaları düzenlenmekte, futbolculardan barış elçileri

seçilmekte, ülkeler arasındaki sorunlar futbolla çözülmeye çalışılmaktadır (Şeker ve Gölcü,

2008:120).

Amerikan televizyonlarında yoğun ilgiyle izlenen her 10 programdan 8‟inin sporla

ilgili olduğunu ve kitlelere sunulan program yelpazesinin de tek bir spor dalıyla sınırlı

kalmadığını belirten Çetin (1996:271), “Klişeleşmiş yayın anlayışı içindeki Türk basını için

ise spor, futboldur” ifadesini kullanarak, spor haberlerinde ya da programlarında sunulan

iletilerin Türk futbolunun dört büyük kulübü Beşiktaş-Galatasaray-Fenerbahçe-Trabzonspor

ile ilgili olduğunu belirtmektedir (Cerrahoğlu ve İmamoğlu, 2000:244). Talimciler (2003:71)

de Türkiye‟de dört büyük takımın daha fazla taraftarı olması nedeniyle bu takımların

haberlerinin yayınlanmasının, beraberinde daha fazla izlenme oranı (reyting) sağlayacağını

vurgulamaktadır.

Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi

57

Günümüzde televizyonun, futbola endüstriyel gücünü veren ve bu oluşumu harekete

geçiren en belirleyici kurum olduğunu belirten Arık (2004:270)‟a göre, “Televizyonun etkisi

olmazsa futbol, bu denli yaygınlık kazanamaz ve aynı zamanda medya sayesinde elde ettiği

pek çok ticari kazanımdan da –sponsorluk geliri, yayın hakları, vs.- mahrum olur. Aynı

şekilde televizyon da futbolsuz yapabilir belki ama futbolun seyredilme oranlarına ve

dolayısıyla reklam girişine olan etkisi göz önünde bulundurulduğunda, bu ekonomik

gerçekliği medyanın görmezden gelmesi olanaklı değildir”. Futbol da benzer şekilde

televizyona en çok gereksinim duyduğu şeyi, izler kitleyi vaat eden en ciddi kaynaktır.

Bu konuda İngiltere‟de yapılmış olan bir araştırmanın sonuçları da dikkat çekici olarak

değerlendirilebilir. Leicester Üniversitesi Spor Sosyolojisi Bölümü tarafından yapılan

“İngiltere‟deki Futbol Televizyonculuğu” isimli çalışmaya göre, İngiltere‟de sadece hafta

sonları futbol programlarına ayrılan toplam süre 4 bin 275 dakikadır; bir diğer deyişle hafta

sonları televizyonlarda yaklaşık 71 saat futbol yayını yapılmaktadır (Arık, 2004:282). Yine,

ünlü Fransız yönetmen Jean-Luc Godard da kitlelerin futbol yayınlarına olan ilgisi ile futbol

yayınlarının kitleler üzerindeki etkisi üzerinde durarak, “İnsanları sokağa dökmek

istiyorsanız, televizyondan futbol yayınlarını kaldırın” şeklinde bir öneri getirmiştir

(Bourg‟den aktaran Çetin, 2014:1).

Leicester Üniversitesi‟nde yapılmış olan araştırmadan yola çıkıldığında futbolun

ekonomik boyutunun önemi gözler önüne serilmekte ve endüstriyel anlamda futbolun

mahiyeti belirtilmektedir. Godard ise işin sosyopolitik kısmına vurgu yapmıştır. Kanımızca,

Portekiz diktatörü Salazar'ın da geniş halk kitlelerini uyutmak ya da uyuşturmak için

kullanmış olduğu “3F (Fado, Fatıma, Futbol) Formülü”nün (http://www.dagarcikturkiye.com)

bir parçası olan ve özellikle televizyondan yayınlanan spor programlarının içeriğinin

neredeyse tamamını oluşturan futbolun, dünyanın her yerinde geniş halk kitleleri üzerindeki

etkisinin önemli olduğu söylenebilir.

2000‟li yıllarla birlikte Türkiye‟de televizyon ekranlarını büyük ölçüde kaplayan

futbol içerikli spor programları, özellikle Cumartesi, Pazar ve Pazartesi akşamlarında yayın

sürelerinin neredeyse tamamını –tıpkı spor gazete ve sayfalarının büyük çoğunluğunun

futbola ayrılması gibi– o haftanın futbol müsabakaları ile ülke ve dünya futbolundaki diğer

gelişmelere ayırmaktadır. Ancak söz konusu programlarda, izlenme oranını arttırmaya

yönelik gereksiz, sporun ruhuyla bağdaşmayan tartışmaların yanı sıra ciddi nitelikte ve kamu

yararı (public benefit) açısından çözülmesi elzem olan pek çok olumsuz unsura yer verildiği

görülmektedir. Tüm bu yayınlar, 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın

Hizmetleri Hakkında Kanun kapsamında RTÜK‟ün denetiminde olduğu gibi medya hizmet

sağlayıcıların özdenetimi ve ortak denetim gibi yöntemlerle de çeşitli tedbirler

alınabilmektedir.

Çalışmanın da mihenk noktası olan “ortak denetim (co-regulation) kavramı”, kitle

iletişiminde denetim açısından ele alındığında kamu otoritesinin ortaya koyduğu hedeflere

ulaşmak için, düzenleyici otoriteler ile medya mensupları ve sivil toplum kuruluşlarının bir

araya geldiği denetim modeli olarak ifade edilmektedir (Avşar ve Demir, 2005:90). Kamu

düzenleyicisinin denetim hedeflerini, işleyişini ve yaptırımlarını belirlediği; sivil toplum

kuruluşlarının ise hedefler doğrultusunda ilkelerin belirlenmesine katkıda bulunduğu “ortak

denetim müessesesi”yle daha geniş katılımlı ve uzlaşmacı bir denetimin yanı sıra daha hızlı

ve esnek bir denetimin uygulanması mümkün olacaktır.

Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi

58

Yönetenler (hükümet) ile yönetilenler (sivil toplum kuruluşları, çıkar grupları,

kamuoyu veya bireyler) arasında yönetimde işbirliğini öngören “yönetişim” (governance)

kavramı ile de paralellik gösteren ortak denetimin çoğunlukla görsel-işitsel medya alanında

uygulandığı görülmektedir.

Konu, AB Konseyi‟nin Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri Yönergesi‟nde şu şekilde

ifade edilmektedir: “Ortak denetim, asgari düzeyde, Üye Devletlerin hukukî geleneklerine

uygun olarak özdenetim ve ulusal kanun koyucu arasında yasal bir bağlantı oluşturur. Ortak

denetim, amaçların karşılanmadığı olaylarda Devlet müdahalesi olasılığına izin vermelidir”.

Devletin birçok yönüyle küçüldüğü ve etkili denetim imkânlarını kaybettiği günümüzde,

devlet, özel sektör ve sivil toplum işbirliği kaçınılmaz görünmektedir. Kamu otoritesi, medya

sahipleri ve yayıncılar tarafından belirlenen ilkelerin ortak bir irade ürünü olmaları nedeniyle

uygulanmaları da görece bir kolaylık taşımaktadır (Safaz, 2011:30-31).

Dünyadan örneklere bakıldığında ise, en önemli örneklerden biri İngiltere‟de

görülmektedir. İzleyiciler, televizyonda veya diğer kitle iletişim araçlarında yayınlanan bir

program, film, reklam veya video oyununda uygunsuz bir şeyle karşılaştığında medya

düzenleyicilerin bir araya gelerek oluşturduğu “Aile Portalı-ParentPort”un

(http://www.parentport.org.uk) internet sayfasına başvurmaktadırlar. Bu sayfada, şikâyet

etmek istediği konuyla ilgili sorulara vereceği cevaplarla şikâyetini yapabileceği kurumu

tespit edebilmekte ve ilgili kurumun web şikâyet sayfasına yönlendirilmektedir. Böylece

izlediği veya gördüğü herhangi bir yayından rahatsızlık duyan bir izleyici, çok fazla zaman

harcamadan doğru yere şikâyette bulunabilmektedir (Aşkın Bozkurt, 2012:21).

Güney Afrika modelinde de ortak denetim mekanizmasına örnek olacak iki ayrı

denetim rejimi uygulanmaktadır. Yayın etik ilkelerini imzalayıp uyma taahhüdü vermeyen

yayın kuruluşları, doğrudan Güney Afrika Yayın Şikâyet Komisyonu‟nun denetimine

(Broadcasting Complaints Commission of South Africa-BCCCSA) tabiyken, ilkeleri

imzalayan ve kendi denetim mekanizmalarını kuran kuruluşlar ise şikâyet üzerine işleyen,

daha esnek bir denetim rejimine bağlıdır (Safaz, 2011:31).

Türkiye‟de ise çalışmanın ana konusunu oluşturan “Spor Programları Rehber

İlkeleri”nin görsel-işitsel medya hizmetlerinde ortak denetim bakımından atılmış önemli bir

adım olduğu söylenebilir. Çalışmada söz konusu ilklerin önemi ve bu ilkelere duyulan ihtiyaç,

“futbol içerikli spor programları” ile bağ kurularak işlenmeye çalışılacaktır.

Ortak denetim kavramının spor programlarında uygulanması ile ilgili literatür

incelendiğinde de yurt dışında ve Türkiye‟de konuyla ilgili bilimsel araştırmaların yok

denecek kadar az olduğu görülmektedir. Ortak denetim ve spor programları ilişkisine,

medyada denetimle ile ilgili makalelerin ya da kitapların içinde dahi henüz yer

verilmemektedir.

Dolayısıyla bu çalışmanın amacı, görsel ve işitsel medya hizmet sağlayıcılarda

yayınlanmakta olan spor programlarında yaşanan sorunların giderilmesi noktasında “ortak

denetim” kavramının taşıdığı stratejik önemi ortaya koymaktır. Bu kapsamda çalışmanın hem

ülkemizde ilgili konudaki boşluğu dolduracağı hem de konuyla ilgili ileride yapılacak nitel ve

nicel araştırmalara katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi

59

2. Ortak Denetim ve Spor Programları Rehber Ġlkeleri

1990‟lı yılların ortalarından itibaren yaygınlaşmaya başlayan ortak denetim

(denetimde eşgüdüm) uygulamalarında, demokratik ve çoğulcu bir denetim modelinin

oluşturulabilmesi için ele alınan konunun tüm taraflarının katılımının sağlanması esastır.

Ortak denetim esnasında devletin ağırlığının fazla olması halinde denetimin, ağırlaştırılmış

etik ilkelere dönüşme riskine sahip olduğu söylenebilir. Bu nedenle görece daha demokratik

ülkelerde ortak denetim modelinin daha başarılı olacağı düşünülebilir.

Türkiye‟de görsel-işitsel medya alanında 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların

Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanunun 2013 yılında yürürlüğe girmesiyle birlikte

hukuki statüye kavuşan “ortak denetim” kavramına Kanunun 37. maddesinin birinci fıkrasının

(k) bendinde yer verilmiştir. Buna göre, “yayın hizmetleri ile ilgili gelişmeleri takip etme,

sektöre ilişkin genel stratejileri, ortak denetim, özdenetim ve ortak düzenleme

mekanizmalarını belirleme görevi” RTÜK‟e verilmiştir.

Spor programlarında özellikle küfür ve hakaretin reyting malzemesi olarak

kullanılmasından dolayı izleyici şikâyetlerinin arttığı ve yukarıda da belirtilen tartışmaların

2012 yılında giderek daha da yoğunlaştığı görülmüştür. Örneğin; 1 Ekim 2012 tarihinde

TV8‟de yayınlanan “Telegol” adlı programa canlı yayında bağlanan Genç Fenerbahçelilerin

tribün lideri Sefa Kalya, stüdyoda bulunan yorumculara “karaktersiz, şerefsizler” derken,

Amigo Sefa'nın hakaretlerine dayanamayan Gökmen Özdenak da Sefa'ya aynı şekilde

“karaktersiz sensin” diyerek cevap vermiştir. Yine aynı tarihte Beyaz TV‟de yayınlanan

“Beyaz Futbol” adlı programda yorumcular Ümit Özat ile Rasim Ozan Kütahyalı‟nın

tartışması esnasında da “maganda, karaktersizsin, şerefsizsin” şeklinde ifadeler kullanılmış;

27 Kasım 2012‟de yine “Beyaz Futbol” adlı programda yorumculardan Ahmet Çakar, Rasim

Ozan Kütahyalı‟ya “Kötü dalarım sana bak Rasim” şeklinde hitap etmiştir.

Nitekim ticari kaygılarla hareket eden ve daha fazla reyting uğruna kıyasıya bir

rekabet içerisinde olan spor analiz programlarının böyle bir tutum içerisine girmeleri üzerine,

RTÜK tarafından, konunun tüm taraflarına çağrıda bulunulmuş ve 19 Aralık 2012 tarihinde,

İstanbul‟da “Spor Programları Değerlendirme Toplantısı” düzenlenmiştir. Söz konusu

toplantıda, spor programlarında zaman zaman yaşanan olumsuzlukların önlenmesine yönelik,

medya hizmet sağlayıcıların kendi etik ilkelerini hazırlamalarına, bu amaçla toplantıya katılan

kurumların temsilcilerinin ve program sorumlularının da yer aldığı bir çalışma grubunun

oluşturulmasına, böylece spor programlarında uyulacak rehber ilkelerin belirlenmesine karar

verilmiştir.

Alınan karar kapsamında, Televizyon Yayıncıları Derneği (TVYD), RTÜK, Türkiye

Futbol Federasyonu (TFF), Merkez Hakem Kurulu (MHK), Gençlik ve Spor Bakanlığı Spor

Genel Müdürlüğü (GSBSGM) ve Türkiye Spor Yazarları Derneği‟nden (TSYD) birer temsilci

ile spor yorumcuları İlker Yasin, Faik Çetiner, Serhat Ulueren ve Mehmet Şeyhoğlu‟ndan

oluşan bir komisyon kurulmuştur. Spor programlarının sunumu konusunda rahatsızlık

oluşturabilecek konuların izole edilmesiyle ilgili söz konusu komisyon tarafından birtakım

etik kurallar belirlenmiştir.

12 Nisan 2013 tarihinde RTÜK tarafından yapılan yazılı açıklamayla spor

programlarından beklenen nitelikte yayınların devam edebilmesi için TVYD‟nin Yönetim

Kurulu Kararıyla aşağıdaki “Spor Programları Rehber İlkeleri”nin belirlediğini kamuoyuyla

paylaşılmıştır (http://www.rtuk.org.tr).

Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi

60

“Televizyon Yayıncıları Derneği ve Üye Kuruluşlar,

- Özellikle genç nüfusun izler-kitle olduğu spor programlarında, argo ve kaba

ifadelerin hiçbir şekilde yer almaması,

- Kulüp yöneticilerine, teknik direktörlere, taraftarlara, sporculara, hakemlere ve ilgili

taraflara hakaret ve saldırı niteliği taşıyan yayınlara yer verilmemesi,

- Sahalarda birkaç saniyede gerçekleşen bir olayın, ekranlarda saatlerce yer almaması,

- Program içeriği ile ilgisi olmayan konuların yer almaması,

- Spor programlarının daha nitelikli gerçekleşebilmesi için spor Kulüplerinin, ilgili

kurum ve kuruluşların yasal haklarını haberciliğe engel olacak şekilde kullanmamaları

gerektiğini kabul eder.

Dernek ve Üye Kuruluşlar,

- Spor camiası yetkililerinin yayın kuruluşlarına karşı tarafsızlıklarını ve üsluplarını

azami ölçüde korumalarının önemli olduğu,

- Sahalarda yaşanan olumsuzlukların spor programlarında yayıncı sorumluluğu

çerçevesinde yansıtılması ve sahalardan aktarılan olumsuz görüntülerin, ülkemizin dışarıdaki

imajını da olumsuz etkileyebileceği bilinci ve sorumluluğu ile yayınların gerçekleşmesini arzu

eder.

Ayrıca, spor programlarında kullanılan görsel malzemenin (antrenman, müsabaka vb)

kolay erişilebilir olması için gerekli düzenlemelerin yapılması tarafların ortak arzusudur.”

Yukarıda belirtilen spor programları rehber ilkeleri, AB‟ye uyum sürecinde 2011

yılında yürürlüğe giren 6112 sayılı Kanunun “Yayın Hizmeti İlkeleri” başlıklı 8. maddesinde

de sıralanan ilkelerden bazılarıyla (c, ç, f, m, ş bentleri) da paralellik göstermektedir. Medya

hizmet sağlayıcıların kamusal sorumluluk anlayışı içerisinde sundukları yayın hizmetlerinde

uymaları gereken hususlar, ilgili bentlerde şu şekilde ifade edilmektedir:

“Yayın hizmetleri;

c) Hukukun üstünlüğü, adalet ve tarafsızlık esasına aykırı olamaz.

ç) İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya

da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde

ifadeler içeremez.

f) Toplumun millî ve manevî değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine

aykırı olamaz.

m) Türkçenin, özellikleri ve kuralları bozulmadan doğru, güzel ve anlaşılır şekilde

kullanılmasını sağlamak zorundadır; dilin düzeysiz, kaba ve argo kullanımına yer verilemez.

ş) Şiddeti özendirici veya kanıksatıcı olamaz.”

“Yayın Hizmeti İlkeleri”nin ihlali halinde, RTÜK tarafından program durdurmadan

lisans iptaline varan kademeli müeyyideler uygulanabilmektedir. Bunun yanı sıra 14 Nisan

2011 tarihinde yürürlüğe giren 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair

Kanun ile birlikte gerek basın ve yayın yoluyla açıklamada bulunan kişilere, gerekse de haber

verme ve eleştiri hakkının sınırlarını aşan basın ve yayın kuruluşlarına ağır cezalar verilmesi

kararlaştırılmıştır.

6222 sayılı Kanunun “Şiddete Neden Olabilecek Açıklamalar” başlıklı 22. maddesinin

birinci fıkrasında, “Sporda şiddeti teşvik edecek şekilde basın ve yayın yoluyla açıklamada

bulunan kişilere, fiilleri suç oluşturmadığı takdirde, beş bin Türk Lirasından elli bin Türk

Lirasına kadar idari para cezası verilir.” hükmü yer almaktadır. Yine aynı maddenin 4.

Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi

61

fıkrasında ise “Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, haber verme ve eleştiri hakkının

sınırları aşılarak yayımlanması halinde, ilgili basın ve yayın organının işleticisi olan gerçek

veya tüzel kişiye de, yüz bin Türk Lirasından beş yüz bin Türk Lirasına kadar idari para

cezası verilir. Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin tekrar tekrar yayımlanması halinde, haber

verme hakkının sınırları aşılmış kabul edilir” ibaresine yer verilmiştir.

Nitekim 6222 sayılı Kanunun 22. maddesi kapsamında eski hakem ve televizyon

yorumcusu Ahmet Çakar, 30 Kasım 2014 tarihinde Beyaz TV‟de yayınlanan “Beyaz Futbol”

adlı programda, eski Merkez Hakem Kurulu Başkanı Zekeriya Alp ile hakemler Özgür

Yankaya ve Tolga Özkalfa‟nın isimleri ve fotoğraflarının üzerine çarpı işareti koyup ekrandan

gösterdiği ve Anadolu takımlarına soykırım yapıldığını söylediği için sportif alanlara

girmekten 3 ay süreyle men edilmiştir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ayrıca

Çakar‟a 6 bin, Beyaz TV‟ye de 123 bin TL para cezası verilmesine hükmedilmiştir (Çakar‟a

6222 Çiziği, 2014).

Üçüncü bölümde futbol içerikli spor programlarında yaşanan sorunlar karşısında ilgili

yasal mevzuat ve rehber ilkeler doğrultusunda neler yapılabileceği değerlendirilmeye

çalışılacaktır.

3. Futbol Ġçerikli Spor Programlarında YaĢanan Sorunlar

Başlangıçta halkın haber alma hakkı doğrultusunda televizyon ekranına taşınan futbol

müsabakalarının, süreç içerisinde medya hizmet sağlayıcılara ciddi kazanç sağlayan bir meta

oldukları fark edilmiş ve ilişkinin boyutlarında ciddi değişimler yaşandığı gözlemlenebilir bir

olgu haline gelmiştir.

Nitekim Zeytinoğlu (2002:10), bu süreci “50‟li yıllarda futbol televizyonun

yayılmasına yardımcı olmuş ve televizyona para kazandırmıştır. 60‟lı ve 70‟li yıllarda ise

futbol ve televizyonun birbirinden kar ettikleri yıllar olmuştur. 70‟li yıllardan günümüze

değin gerçekleşen üçüncü aşama ise belirgin bir meta ilişkisinden öte yeni „medyatik futbol

dünyası‟nı yaratma sürecini kapsamaktadır” şeklinde tanımlamaktadır.

Futbola ilişkin spor programlarını, “izler kitleyi kendi kabuğuna çekilip dünyayı

kendinden ibaret saymaya yönelten, zamane ruhuna inat, insanları bir arada, alışveriş içinde

bulunmaya sevkeden, toplumsallaştırıcı bir mekanizma” olarak ifade eden Kıvanç (2001:13),

söz konusu programların “maçların canlı yayını, maçlar üzerine tartışmalar, magazin yönü,

bahis oyunlarına ilişkin programlar ve futbol belgeselleri” olarak farklı program formatlarında

yeniden üretildiğini belirtmektedir. Bourdieu (1997:26)‟nun ifadesiyle de “gerçeklik yaratma

aygıtı” haline gelen televizyon, söz konusu yeniden üretimi futbolu kendi ekonomik

çıkarlarına ve rekabet ilkelerine göre gerçekleştirmektedir (Kurultay ve Aytayman, 1997:129).

1990‟lı yıllarla birlikte Türkiye‟de özel televizyonların yayın hayatına girmesiyle

beraber sunulan; ilginçlik özelliği, önemlilik özelliğinin önüne geçen, insanların ilginç

bulduğu türden konuları işleyen “soft news” (Şeker ve Gölcü, 2008:124) türündeki futbola

ilişkin haberler ve spor programları da Türkiye Radyo-Televizyon Kurumuna (TRT) alternatif

oluşturacak şekilde yapılmaya başlanmıştır. Ancak başlangıçta yayınlardan duyulan

hoşnutluk, “dil ve üslup sorunları, şiddetin körüklenmesi, yorumcuların niteliği ve reklam

gelirlerine duyulan ihtiyacın ön planda tutulması” gibi başlıca sorunlar nedeniyle yerini

zaman içinde memnuniyetsizliğe bırakmıştır.

Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi

62

3.1. Dil ve Üslup Sorunları

Futbolun medyada ve dolayısıyla gündelik sohbetlerde kapladığı alan ve zamanın son

yıllarda inanılmaz bir artış kaydetmesi, beraberinde ciddi bir aşırılık ve içeriklerde bozulmaya

yol açmıştır. Spor gibi insanları yarıştıran, kaynaştıran bir değere en büyük zararı ise

programlarda kullanılan kısır dil vermektedir. Bora (2006:252)‟ya göre kör bir fanatizmi de

yansıtan bu dil, “bir külhanbeyi dili; üstelik onun edebi açıdan zayıf, bayağı bir

versiyonu”dur.

Magazinelleşen söylem ve içeriklerle oluşturulan “Televole” programlar olarak ifade

edilen yayınlar, bir yandan bilgi verirken eğlendirmeyi (infotainment) kendine şiar edinmiş;

öte yandan kullanılan dil ve üslup bakımından yoğun bir şekilde eleştirilmiştir. “Televole,

Süper Televole, Süper Frikik, Bi Daha” gibi programlar, özel televizyon yayıncılığının ilk

yıllarında yapılan futbol ve magazine birlikte yer veren programlara örnek gösterilebilir.

Son yıllarda görsel ve işitsel medya hizmet sağlayıcılarda yayınlanmakta olan spor

analiz programları, sansasyonel, heyecan ve merak uyandıran söylem ve içeriklere

yönelmişlerdir. Konuşmacıların yaptıkları hezeyan dolu tartışmaların, kurulan eğlenceli

diyaloglar ile kimi zaman kullanımından imtina edilmeyen argo sözcüklerin izlenme

oranlarını yükselttiği bilinmektedir. Zira Bingölçe (2005:255); eski bir futbol hakemi olan,

spor yorumcusu Toroğlu‟nun “küfürü aslında bir yaşam biçimi, bir tedavi aracı” olarak

gördüğünü aktarmaktadır. Oysa, önemli olmayan ancak şiddetli tartışmalara neden olacak

konuların argo ifadelerle ele alınması ve gerilim, heyecan, üzüntü, öfke gibi duyguların

üretilmesi suretiyle izleyici tesir altına alınarak, algılarında manipülasyona yol

açılabilmektedir. Zira, rehber ilkeler içerisinde “Özellikle genç nüfusun izler-kitle olduğu spor

programlarında, argo ve kaba ifadelerin hiçbir şekilde yer almaması” hükmünün yer alma

nedeni de budur.

Televizyonlarda futbol yorumcularının “atıp tuttuklarını” belirten Kıvanç (2001:

134)‟a göre, “Televizyonlarda futbol hakkında atıp tutan şahsiyetler, atıp tutmakla yetinmez,

yön vermeye, hatta yönetmeye soyunmaktadır. Taraftar olmanın ötesinde, yakın oldukları

büyük kulüp içerisindeki bazı kişi ve gruplarla özel ilişkileri vardır. Taraftarı oldukları

camiada ne dönüyorsa bildikleri izlenimi yaratmak ise onlar için adeta „iş güvencesi‟dir”.

Yorumcuların kullandıkları ifadeler, özellikle de hakemlere yönelik eleştirileri yeri

geldiğinde o denli mecralara çekilmektedir ki, kimi zaman RTÜK yetkililerinin canlı yayına

bağlandıkları dahi görülmektedir. Bir dönem Show TV‟de yayınlanan “6 Pas” adlı spor

programında yorum yapan eski hakem Ahmet Çakar, hakemlerle ilgili eleştirileri arasında

“mafya”, “maç satıyorlar gibi” ifadeler kullanmış; bunun üzerine de dönemin RTÜK Başkanı

Zahid Akman canlı yayına bağlanarak, “Söylenen sözlerin programla ilgili konuya katkı

sağlama zorunluluğu var. Bu programa katılamayan, kendini savunamayan kişileri eleştirirken

dikkat edin. Hakemleri arenanın içine atar gibi atmayın” şeklinde görüş beyan ederek,

takınılan tutum ve kullanılan üslubun sorunları arttırmaya dönük olduğunu belirtmiştir

(RTÜK‟ten Çakar‟a Sarı Kart, 2007).

3.2. ġiddetin Körüklenmesi

Yayınların kitlelere aktarımı sırasında kullanılan dil ve üsluptaki problemin yanı sıra

spor dışı, şiddet içeren eril unsurlara da sıklıkla, bilerek veya bilmeyerek yer verilmektedir.

Türk futbolunun geleceği adeta bu programlarda şekillenmektedir. Tartışmaların çoğu zaman

Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi

63

amacından saptığı ve konukların heyecanlı yorumlarına, kimi programlara davet edilen

taraftarların alkış ve protestoları da eklenince stüdyoda gergin anlar yaşandığı görülmektedir.

Bu durum, Türkiye‟de özel televizyon yayınlarına ilişkin hukuki düzenlemelerin, yayınlar

başladıktan çok sonra yapılmış olmasından kaynaklanmaktadır. Zira, spor programları ve

sporseverler de oluşan hukuki boşluktan oldukça etkilenmiştir. Bilhassa canlı maç

anlatımlarında ve yorumlarda olumsuz ifadelerin kullanılması, şiddete karşı çıkmak yerine

özellikle taraftar gruplarının ve yöneticilerin karşı karşıya getirilmesi, şiddeti besleyen önemli

unsurlardan biri olmuştur.

Hem bireysel hem de kolektif mücadeleye dayanan futbolun içerisinde mücadeleye

ilişkin unsurların vurgulanması doğal gibi görünse de, spor analiz programlarında söz konusu

unsurlara medyanın çatışmayı dramatize etme eğilimi nedeniyle, oynanan futbolun teknik ve

niteliğine ilişkin değerlendirmelerden daha çok yer verilmesinin doğru olmadığı aşikârdır. Bu

nedenle takımlararası gerilimi yükseltecek, husumeti arttıracak açıklamalardan kaçınılması;

özellikle hakemleri hedef alan yayınlardan uzak durulması gerekmektedir. Aksi takdirde

müsabakalarda ortaya çıkan hakemlere yönelik tepkinin daha da artması muhtemeldir.

Programlarda, sahalarda meydana gelen şiddet olaylarına yer verilirken, şiddeti

körükleyici bir dilin kullanılır hale geldiğini de belirten Talimciler, “Maçları anlatan

spikerlerimiz „Türk‟ün Türk‟ten başka dostu yoktur‟ şiarından hareketle, „evet sayın seyirciler

hakemin rengi yavaş yavaş belli olmaya başladı‟ gibi sözcükler kullanarak futbol maçını

uluslararası savaş ortamına çevirir” diyerek, durumun vahametini ortaya koymaktadır

(http://www.birikimdergisi.com/sayi/117/turkiye-futbol-medyasi).

Son dönemde spor programlarında psikolojik şiddet davranışına örnek olabilecek

nitelikte söylemler kullanıldığını belirten Yetim ve Cengiz de küçük düşürme, aşağılama gibi

amaçlarla dalga geçercesine kullanılan “Bugün kedi gibi pısırıksın”, “Geri gelene kadar maç

bitti, kayboldun sandık” şeklinde hitapları örnek olarak aktarmaktadır (2012: 70). Bu tarz

ifadeler, iletişim sürecini kesintiye uğratacağından dolayı olumlu değerlendirmelerde ve

yapıcı eleştirilerde bulunulması daha motive edici olacaktır.

Futbol ile şiddet ilişkisi üzerinde duran Kurultay ve Aytayman (1997: 47-49), “Futbol

ile şiddet arasında kurulmak istenen bu bağ, reyting arttırıcı bir çarpıtma aracı olarak işlev

taşısa bile (kitleler bir şampiyonluğu bile rahat kutlayamayacakları endişesiyle önce

futboldaki şiddete, statükoya rahatsızlık veren her türlü şiddete alerji duymayı öğrenirler)

siyasal ve ideolojik bir işlev taşımakta ama kültürel bir alanın iç olgusu olarak sunulmak

istendiği ölçüde de çözüm önerileri işlevsiz kalmaktadır. Futbol ile şiddet arasında kurulmak

istenen yapay bağ, bilerek ya da bilmeyerek arena show‟unun kullanıcılarının ekmeğine yağ

sürmekle kalmayıp, şiddeti doğrudan bir üst yapı fenomeninin içindeki sebep-sonuç ilişkisine

yerleştiren kandırmacanın da aleti olmaktadır” ifadesine yer vermişlerdir.

Değinilmesi gereken önemli bir diğer husus da başta milli müsabakalar olmak üzere,

önemli karşılaşmalardan sonraki kutlamalar esnasında medyatik dezenformasyonların da

etkisiyle hezeyana sürüklenen bilinçsiz ve fanatik taraftarların yol açtığı yaralanma

hadiseleridir. Aktaş ve Erbal (1995: 72) da spor medyasının şiddete yönelimini “Spor

medyası, futbol karşılaşmalarını aşırı milliyetçi ve şiddet içeren yayınlarla duyururken, maç

sonrasındaki sevinç gösterilerindeki şiddete büyük tepki gösterir” şeklinde ifade etmişlerdir.

Bu da önemli bir çelişkinin yansımasıdır. Olması gereken ise daha ilk andan itibaren izler

kitleyi sağduyuya ve sükûnete davet etmektir.

Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi

64

Bu noktada müsabaka öncesi ve sonrasında yöneticilere de ciddi görevler düştüğü

söylenebilir. Sağduyulu hareket edilmemesi halinde futbolda şiddetin körüklenmesi ve

kışkırtılması, taraftarların, hatta spor yorumcularının dahi karşı karşıya gelmesi neticesinde

tartışmalara zemin oluşturulması muhtemeldir. Örnek vermek gerekirse, 2 Kasım 2014

tarihinde Olimpiyat Stadı'nda oynanacak Beşiktaş karşılaması öncesinde Fenerbahçe Spor

Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım‟ın Beşiktaş Jimnastik Kulübü Başkanı Fikret Orman‟a yönelik

“Hakem odası basmadım. Devre arasında yanlış yaptığını yüzlerine söylüyorum. Gerekirse

basarım onu da bilsinler. Varsa gücün sen de in soyunma odasına. İnebiliyorsan in” şeklinde

açıklamalarda bulunması; 7 Şubat 2015 tarihinde Trabzonspor Başkanı İbrahim

Hacıosmanoğlu'nun, Fenerbahçe ile oynayacakları müsabakadan önce, karşılaşmanın hakemi

Bülent Yıldırım'ı telefonla arayarak, maçta bariz hakem hatası ile karşılaşmaları halinde

sahadan çekileceklerini ifade etmesi gibi durumlar, bu tarz söylemlere örnek gösterilebilir.

Futbol içerikli spor programlarında ayrıca kimi zaman asılsız iddiaların, sanki

gerçekmiş gibi lanse edilmesi suretiyle “masumiyet karinesi” de ihlal edilebilmektedir. Kimi

zaman canlı bağlantılarda ya da yorumlar yapılırken ahlak ve terbiye dışı, argo ifadelere yer

verildiği; kimi zaman da suni tartışmalar yapılarak izleyenlerin kışkırtıldığı, gerçekle olan

bağlantılarının koparılmaya çalışıldığı; hatta müsabaka bitiminde hakemlerin evlerinin

kapılarından canlı yayınlar yapıldığı görülmektedir.

9 Ocak 2012 tarihinde Kanaltürk‟te yayınlanan “Telegol” adlı programda

yorumculardan Gökmen Özdenak‟ın “Sen nerenle dinliyorsun beni?” şeklindeki sorusuna

program sunucusu Serhat Ulueren‟in verdiği “Ben çok iyi yerimle dinliyorum seni”

şeklindeki cevap; yine 25 Mart 2012‟de Beyaz TV‟de yayınlanan “Ve Gol” adlı programda

yorumculardan Ömer Çavuşoğlu‟nun, Rasim Ozan Kütahyalı‟ya “Lafı başka yerinden

anlama” şeklindeki ifadesi bu duruma örnek gösterilebilir. Yine 20 Kasım 2012 tarihinde

Beyaz TV‟de yayınlanan “Beyaz Futbol” adlı programda özel hayatının ihlal edilmesi

suretiyle hakem Fırat Aydınus‟un evinin kapısından canlı yayın yapılması neticesinde

durumun vahametinin gözler önüne serildiği söylenebilir.

3.3. Yorumcuların Niteliği

Futbolla magazinin iç içe geçtiği spor programları, zaman içerisinde yerini, spor

yazarları ile eski futbolcu ve hakemlerin yorumculuk yaptığı programlara bırakmıştır. Ancak

ticari kaygılarla daha fazla izlenme oranı elde etmek isteyen medya hizmet sağlayıcıların

yorumcu seçimlerinde nitelikten ziyade medyatikliğe öncelik verdikleri görülmektedir.

Özellikle bazı eski hakemler, izler kitle üzerinde kurdukları tahakkümle adalet

timsaliymişçesine yorumlarda bulunarak zaman zaman meslektaşlarının itibarlarını dahi

zedeleyebilmektedirler.

Arık (2004:309-310) söz konusu tahakkümü, “Maçların naklen yayını ve ardından da

spor programlarında tekrar gösterilerek en küçük ayrıntılarına kadar masaya yatırılması,

medyanın oyun üzerindeki tahakkümünün maçın ardından da devam etmesine olanak

sağlamaktadır. Asli görevleri hakemi değerlendirmek olan Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar

gibi yorumcuların gölgeleri adeta saha dolaşmakta ve hakem kararlarından rahatsız olan

futbolcular, zaman zaman bu iktidar makamlarına sığınmaktadır” şeklinde ifade etmektedir.

Yetim ve Cengiz tarafından, yorumcuların oyunculara yönelik “Senin kulüp

yönetiminle sorunun var”, “Ben senin neden oynamadığını biliyorum” şeklinde ifadeler

kullanmasının sonuçları üzerinde durulmuştur. Oyuncuların niyeti, söylemek istedikleri çok

Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi

65

iyi biliniyormuşçasına, zihin okuyormuş gibi bir tavır içine girilmesinin bahse konu olan

oyuncuyu savunmaya itebileceği gibi, oyuncunun sinirlenmesine ve öfkeli cevaplar vermesine

neden olabileceği aktarılmıştır (2012:70).

Sahada olan bitenin can alıcı noktasına yönelen yakın çekimler, tekrarlar ve ağır

çekimlerle veya bir müsabakanın en dikkat çekici sahnelerinin kurgulanmasıyla, “televizyon

futbolu” şeklinde yeni bir ürünün, yaratıldığını belirten Klose, televizyon futbolunun

hedefinin ise televizyonun ayrılmaz ilkeleri olan eğlence, gerilim ve dramatikliği sürdürmek

olduğunu belirtmektedir (2001:373-374). Aynı görüşü savunan Tezkan (Futbolun Yerini

Geyik Muhabbeti Aldı, 2006) da, “Ne kadar çok hakaret, ne kadar çok sataşma olursa; ne

kadar çok kavga çıkarsa reyting o kadar yükseliyor. Bu yüzden yorumcular da durduk yere

kavga çıkarıyor. Kendilerinin bile anlamadıkları fikirleri savunuyor, özel hayatlarında

taşımadıkları bir üsluba bürünüyorlar” ifadelerini kullanmak suretiyle yorumcuların öncelikli

amacının ilginç olmak ve ilgi çekmek olduğuna dikkat çekmektedir.

Türk televizyonlarında yorumcuların kimi zaman kendilerini istedikleri her şeyi

söyleyebilecek konumda görmeleri nedeniyle spor programlarında konuşulmaması gereken,

maksadını aşan ifadelere de yer verilebilmektedir. Nitekim 2006 yılında Lig TV‟de

yayınlanan “Maraton” adlı programda Erman Toroğlu, eski Genelkurmay Başkanı emekli

orgeneral Hilmi Özkök‟ü “demokratik ve anlayışlı” olmakla eleştirmiştir. Bunun üzerine

harekete geçen RTÜK, Toroğlu‟nun “Ben, kodumu oturtan Genelkurmay Başkanı isterim”

sözlerini Özkök‟ün manevi şahsiyetine eleştiri sınırlarını aşan bir saldırı olarak

değerlendirerek gündemine almış; ancak herhangi bir müeyyide uygulanmasına gerek

görmemiştir (Toroğlu‟nun Sözleri Eleştiri Değil Saldırı, 2006).

Spor medyasında istisnalar bulunsa da, son yıllarda yorumcuların topluma yol

gösterecek, aklıselim, sağduyulu kişilerden çok, kitlelerin heyecanını ayağa kaldıracak,

onlarla beraber bağıracak kişilerden seçilip, oluşturulduğu görülmektedir. Hâlbuki olması

gereken, ekranlarda izler kitleye istediklerini ambalajlayıp veren bir zihniyetten ziyade,

doğruyu ve olması gerekeni farklı bakış açılarıyla ele alarak anlatacak anlayışa ve yetkinliğe

sahip yorumculara yer verilmesidir. Rehber ilklerde belirtilen “argo ve kaba ifadelerin hiçbir

şekilde yer almaması; ilgili taraflara hakaret ve saldırı niteliğe taşıyan yayınlara yer

verilmemesi; program içeriğiyle ilgili olmayan konuların yer almaması” gibi pek çok husus,

yorumcuları da doğrudan ilgilendirmektedir.

3.4. Reklam Gelirlerine Duyulan Ġhtiyacın Ön Planda Tutulması

Gösteri toplumunun spordaki uzantısı olan ve sürdürülmesine katkı sağlayan, doğası

gereği duygulara hitap eden bir oyun olan futbolun dramatize edilmeye de son derece müsait

olduğu aşikârdır. Görsel ve işitsel medya hizmet sağlayıcılar tarafından canlı yayınlanan

müsabakaların, gerek spiker ve yorumcuların sözlü katkıları, gerekse de teknolojik imkânlar

sayesinde stattakinden farklı bir anlama bürünmesi, futbolun ne denli gösteriye dönüştüğüne

de çarpıcı bir örnek olarak değerlendirilebilir. Ekran karşısında sanal bir cemaate dönüşen

izleyenlerin taraftarlık tutumları ve yorumcularla özdeşleşmeleri nedeniyle spor

programlarının izlenme oranını arttırdıkları görülmektedir. Kitlelerin futbola gösterdiği bu

yoğun ilgi neticesinde şov dünyasının bir nevi parçasına dönüşen ve markalaşan spor

programlarının ekonomik değeri de günden güne artmaktadır.

Bütün bunları yaparken görsel ve işitsel medya hizmet sağlayıcıların güttüğü yegâne

amaç ise, daha fazla reklam geliri elde etmektir. Yayıncı kuruluş ile kulüpler arasında

Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi

66

karşılıklı gelir elde etmeye dayanan bir ilişki söz konusudur. Yayıncı kuruluşlarla yapılan

anlaşmalar neticesinde futbolun da görsel ve işitsel medya hizmet sağlayıcılarla birlikte

ekonomik açıdan daha güçlü hale geldiği görülmektedir. Zira, elde edilen reklam gelirinin

büyük bir bölümü, bir havuzda toplanarak maçları yayınlanan kulüplere aktarılmaktadır.

Bu bilgiler çerçevesinde spor medyasının etik kuralları göz önünde bulundurarak

haber yapmasının gerekliliği ve bireyleri kışkırtıcı, ayrıştırıcı tutum sergilemekten

kaçınmasının elzem olduğu söylenebilir. Günümüzde ekonomik kaygılar nedeniyle kitle

iletişim araçlarında tiraj ve reyting kavgaları ortaya çıkmış, bunun sonucunda, spor

kamuoyunun önemi daha da artmıştır. Ünsal ve Ramazanoğlu (2013:44), spor kamuoyunu

sadece tüketici anlamda görmek yerine, sporun birleştirici, bütünleştirici, sosyalleştirici

yönünden ele alması ve o yönde yayınlar yapılması gerektiğini bildirmişlerdir.

2000‟li yıllarla birlikte ise Türkiye‟de spor kamuoyunu, sporseverleri ekran başına

toplayan futbol içerikli spor programlarının sayısında artış gözlemlenmektedir. Söz konusu

programlarda takımların son durumundan transferlere, tartışmalı pozisyonlardan hakem

hatalarına kadar pek çok konu, daha fazla izlenme oranı ve reklam geliri elde etmelerini

sağlayacağı inanılan hararetli tartışmalar eşliğinde aktarılmaktadır. “Futbol Analiz, Maraton,

Stadyum, Spor Zamanı, 3. Devre, Telegol, Beyaz Futbol, Futbol Zamanı, Futbol Ateşi, Futbol

Pazarı, Geri Dörtlü” bu programlara örnek gösterilebilir.

Spor programlarında yukarıda sıralanan eylem ve söylemlerin, birer reyting malzemesi

olarak değerlendirilmemesinin, sporun birleştirici ruhuna aykırı, ayrıştırıcı söylemler

olduğunun vurgulanmasının gerekli olduğu görülmektedir. Zira, bu olumsuz atmosferden

etkilenen Türk futbolu, 4 Nisan 2015 tarihinde, Trabzon'un Sürmene ilçesinde Rizespor

müsabakası sonrası İstanbul'a dönüş için Trabzon Havaalanı‟na giden Fenerbahçe kafilesini

taşıyan otobüse düzenlenen vehim silahlı saldırı olayı ile en akıl almaz şiddet olaylarından

birine şahit olmuştur. Bu nedenle kitleler üzerinde yadsınamayacak etkiye sahip olan görsel

ve işitsel medya hizmet sağlayıcıların yukarıda anlatılan “Spor Programları Rehber İlkeleri”ni

de dikkate alarak,“hür fakat sorumlu bir yayın anlayışı” içerisinde hareket etmesinin,

olaşabilecek olumsuzlukların asgari düzeye indirilmesine doğrudan katkı sağlayacağı

söylenebilir.

4. Sonuç

Düzenleyici otorite ile sektör arasında gerçekleştirilen ortak denetim çalışmaları

neticesinde, tüm taraflarca (TVYD, RTÜK, TFF, MHK, GSBSGM ve TSYD) da uygun

bulunan söz konusu “Spor Programları Rehber İlkeleri” ile herhangi bir müeyyideye gerek

kalmadan yayın hizmetlerindeki sorunların giderilmesi amaçlanmıştır. Programlarda dengeli,

hassas bir dilin kullanılması suretiyle belden aşağı söylemlerden kaçınan ve taraftarları

sükûnete davet eden bir anlayış oluşmaya başlamıştır.

Her türlü değer yargılarını hiçe sayarak, ne yazık ki şöhret ve reyting peşinde olan

yorumcuların fazlalığına rağmen RTÜK ve TVYD tarafından başlatılan süreç sonunda spor

programlarında var olan sorunların, yaşanan önemli farkındalık neticesinde etik bilinç ve öz

denetim ile önemli oranda ortadan kalkması sağlanmıştır. Zira, 10 Şubat 2014 tarihinde

tvEm‟de yayınlanan “Serbest Vuruş” adlı programın yorumcuları Adnan Aybaba ile Mehmet

Baransu‟nun yaşadıkları tartışmada kullanılan “namertsin, şeref yoksunusun” şeklindeki

ifadelerin benzerlerinin bazı görsel ve işitsel medya hizmet sağlayıcılarda kullanıldığına

rastlamak mümkün olsa da, daha önce yaşanan olumsuzlukların çok belirgin bir şekilde

Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi

67

azaldığı görülmektedir. Spor programlarından beklenen nitelikte yayınların devam edebilmesi

için izlenme oranlarından bağımsız, kamusal bir yayıncılık anlayışı benimsenmesi

gerekmektedir.

Çok sesli, bilgi veren, eğiten, araştırma ve incelemeye dayalı spor programları

yapıldığı takdirde, spor kültürü yüksek ve sporun sadece “oyun” olduğu gerçeğini kabul eden

toplumların oluşması mümkündür. Bu nedenle spor programlarının bireysel ve takım

başarılarını ön plana çıkaracak, daha çok hazırlık ve araştırma gerektiren yayınlara

yönelmeleri gerekmektedir. Yayınlarda kullanılan dil ve içerik konusunda da kamusal

sorumluluklar göz önünde bulundurularak hareket edilmelidir.

Sonuç olarak; bağımsız bir düzenleyici otorite olan RTÜK‟ün denetim hedeflerini,

işleyişini ve müeyyidelerini belirlediği; TVYD ve üye kuruluşların ise bu hedefler

doğrultusunda ilkelerin belirlenmesine katkıda bulunduğu ortak denetim müessesesiyle olayın

tüm taraflarının denetime katkısı sağlanmıştır. Böylece hem daha geniş katılımlı ve uzlaşmacı

bir denetim gerçekleşmiş hem de söz konusu denetimin daha hızlı ve esnek uygulanması

mümkün olmuştur.

Kabul edilen ilkelerin yanı sıra arzu edilen iki ilkenin de yayınlar yoluyla hak

ihlallerinin önüne geçilmesinde önemli birer rol oynayacakları söylenebilir. Bu ilkelerde

“spor camiası yetkililerinin yayın kuruluşlarına karşı tarafsızlıklarını ve üsluplarını azami

ölçüde korumalarının önemli olduğu” vurgulanmış; yine “sahalarda yaşanan olumsuzlukların

spor programlarında yayıncı sorumluluğu çerçevesinde yansıtılması ve sahalardan aktarılan

olumsuz görüntülerin, ülkemizin dışarıdaki imajını da olumsuz etkileyebileceği bilinci ve

sorumluluğu ile yayınların gerçekleşmesinin arzu edildiği” ifade edilmiştir.

Spor medyasının toplumu etkileme gücü olduğu görülmektedir. Spor medyası, objektif

kriterler doğrultusunda, yayıncılık etiği içerisinde faaliyetlerini sürdürmelidir. Spor medyası,

yeri geldiğinde etkin bir propaganda aracı olarak geniş halk kitlelerini tesiri altına alıp, onları

belirli hedefler doğrultusunda yönlendirebilecek bir güce sahiptir. Milli kültürü geliştirmek

suretiyle barış, dostluk, kardeşlik gibi bağları güçlendirebileceği gibi taraftarlar arasında

nefret tohumları ekerek, şiddeti körükleyip holiganizmi de besleyebilir.

Görüldüğü üzere spor medyasının toplum üzerindeki sorumluluğu fazladır. Medya

hizmet sağlayıcıların bu sorumluluğu layıkıyla yerine getirebilmesi için dürüst, tarafsız ve

yayıncılık ahlakı içerisinde hareket etmeleri gerekmektedir. Olumsuz nitelikteki spor

programlarının yalnız sporun tadını kaçırmakla kalmayıp bütün bir hayata, insanlığa bakışa

tesir ettiği göz önünde bulundurulmalıdır. Dolayısıyla futbol sohbeti daha dengeli, daha sakin

ve daha mütevazı bir görüş açısıyla yürütülmeli, böylelikle futbola bakışın ötesinde pek çok

şeye bakışın olumlu yönde etkileneceği fark edilebilmelidir.

Hâlbuki dört büyük kulüp dışındakilere de söz hakkı tanınmalı ve büyüklerin

egemenliğinin yerine “eşitlerin birliği ilkesi” nazara alınarak hareket edilmesi gerekmektedir.

Aksi takdirde bu durum, Bora (2006: 253)‟nın da belirttiği şekilde “güçlülerin” daima haklı

olduğu, büyük, zengin, başarılı olanın her şey, ötekilerin ise hiç sayıldığı bir zihniyet

dünyasının doğallaşmasına ve kemikleşmesine ciddi biçimde destek sağlayacaktır.

Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi

68

Kaynakça

Aktaş, Ruşen ve Erbal, Ayda (1995). “Anneciğim Türkler Geliyor!.” Birikim Dergisi. 74: 71-77.

Arık, Bilal (2004). Top Ekranda - Futbol ve Televizyon Arasındaki Vazgeçilmez İlişki. İstanbul: Salyangoz

Yayınları.

Aşkın Bozkurt, Berrin (2012). Televizyon Yayınlarının Denetlenmesinde Sivil Toplumun Rolü: ABD Ebeveyn

Televizyon Konseyi (Parents Television Council) Örneği. Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi. Ankara: RTÜK.

Avşar, Bozkurt Zakir ve Demir, Vedat (2005). Düzenleme ve Uygulamalarla Medyada Denetim. Ankara: Piramit

Yayıncılık.

Bingölçe, Filiz (2005). Futbol Argosu Sözlüğü. Ankara: Alt-Üst Yayınları.

Bora, Tanıl (2006). Kârhanede Romantizm, Futbol Yazıları. İstanbul: İletişim Yayınları.

Bourdieu, Pierre (1997). Televizyon Üzerine. Çev., Turhan Ilgaz. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Bourg, Jean-Francois (1994). L‟Argent fou du Sport. Paris: La Table Ronde.

Cerrahoğlu, Necati ve İmamoğlu, Ahmet Faik (2000). “Sporun Ekonomik Boyutu: Almanya Örneği”. I. Gazi

Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Kongresi Bildiri Kitabı, 2. Cilt: Sporda Psiko Sosyal Alanlar Spor Yönetimi

Bilimleri. Ankara: Sim Matbaacılık.

Çağlayan, Suat (2015). “Üç „F‟ (Fado, Fatıma, Futbol) ve AKP.”

http://www.dagarcikturkiye.com/makale_detay.asp?id=281&%C3%9C%C3%A7-%E2%80%98F%E2%80%99-

Fado-Fat%C4%B1ma-Futbol-ve-AKP. 01.05.2015.

Çetin, Cem (1996). “Türk Televizyonlarında Spor ve Olimpiyat Oyunları.” 2000‟li Yıllara Doğru Türkiye‟de

TV. Emir Turam (der.) içinde. İstanbul: Altın Kitaplar.

Çetin, Cem (2014). Spor İletişimi. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.

Hiçyılmaz, Ergun (1984). Niçin Kitlesiz Spor Değil. İstanbul: Süreç Yayınları.

Kazaz, Mete (2007). Televizyon Spor Haberleri. İstanbul: Nüve Kültür Merkezi Yayınları.

Kıvanç, Ümit (2001). Kesin Ofsayt - Televizyon Futbolu ve Futbol Medyası. İstanbul: İletişim Yayınları.

Klose, Andreas (2001). “Televizyon Futbolu.” Futbol ve Kültürü. Roman Horak, Wolfgang Reiter, Tanıl Bora

(der.) içinde. İstanbul: İletişim Yayınları.

Kurultay, Turgay ve Aytayman, Veysel (1997). “Futbol Kültürü Tartışmaları”. Metin Kurt, Veysel Aytayman,

Turgay Kurultay (der.) içinde. Arena‟da Show: Modern Sporun Dünü ve Bugünü. İstanbul: Sorun Yayınları.

Safaz, Mustafa (2011). Seçim Dönemlerinde Radyo ve Televizyonlardaki Siyasî İçerikli Yayınların

Denetlenmesi (Türkiye Örneği). Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi. Ankara: RTÜK.

Şeker, Mustafa ve Gölcü, Abdülkadir (2008). “Futbolun Televizyonda Yeniden Üretimi.” Gazi Üniversitesi

İletişim Fakültesi İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi. 26: 115-134.

Talimciler, Ahmet (1999). “Türkiye Futbol Medyası.” http://www.birikimdergisi.com/sayi/117/turkiye-futbol-

medyasi. 25.06.2015.

Talimciler, Ahmet (2003). Türkiye‟de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi. İstanbul: Bağlam Yayıncılık.

Tezkan, Mehmet (2006). “Futbolun Yerini Geyik Muhabbeti Aldı.” Vatan Gazetesi. 27.08.2006.

Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi

69

Ünsal, Bahar ve Ramazanoğlu, Fikret (2013). “Spor Medyasının Toplum Üzerindeki Sosyolojik Etkisi.” Eğitim

ve Öğretim Araştırmaları Dergisi. 2 (1): 36-46.

Yetim, A. Azmi ve Cengiz, Recep (2012). İletişim ve Spor. Ankara: Berikan Yayınevi.

Zeytinoğlu, Emre (2002). “Futbol Endüstrisi.” Karizma Dergisi. 64: 4-12.

“Çakar‟a 6222 Çiziği.” (2014). Hürriyet. 27.12.2014.

“RTÜK‟ten Çakar‟a Sarı Kart.” (2007). Miliyet. 03.10.2007.

“Toroğlu‟nun Sözleri Eleştiri Değil Saldırı.” (2006). Milliyet. 30.08.2006.

“ParentPort.” (2015). http://www.parentport.org.uk. 15.05.2015.

“Spor Programları Yayın İlkeleri.” (2013). http://www.rtuk.org.tr/Home/SolMenu/25#. 01.04.2015.