SULTANS OF THE DANCE‘INdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... ·...

20
Monatliche Kultur, Kunst u. Informations- Zeitung Jahr/Yýl: 2 Ausgabe/Sayý: 13 1 Mai 02 1,00 EURO Bavyera Ýçiþleri bakaný Günther Beckstein; „HÝZMETÇÝLERDEN BAHSEDÝYORUM“ Bavyera içiþleri Bakaný Günther Beckstein, 23 03 2002 tarihinde, Parla- mentoda Göçmen yasasý ile ilgili Yeþiller’e hitaben yaptýðý cevabi konuþmasýnda göç- menlere hakaretler yaðdýrdý. Göçmenleri hamallýk ve temizlikten baþka iþe yara- mayan hizmetçiler olarak tarif etti. „...Münih havaalanýnda bagaj hamallýðý yapabilecek durumda olanlarýn göçünü düþünüyorsunuz. Aile bir- leþimi hakký olan ve çocuklarýný okula gönderme- mizin þart olduðu ve genel olarak entegrasyona tabi tutulmasý gereken hizmetçil- erden bahsediyorum. Kali- feyeli iþçilerden deðil.“ dedi. UYUÞTURUCU Acaba çocuðum uyuþturucu kullanýyor mu? Aileler, uyuþturucu kulla- nan çocuklarýný hangi davranýþ deðiþiklerinden anlayabilirler? sayfa 6‘da GÜL, AÞK VE GÜZELLÝK Ýnsanlýðýn tanýdýðý ilk çiçek- lerden biri olan gül, aþký, büyüyü, umudu ve ihtirasý simgeler. Gül, kusursuz güzel- liðin ve mükemmelliðin sembo- lüdür. sayfa 20‘de Figen Genç‘in ropörtajý sayfa 12‘de SULTANS KURUCUSU VE SANAT YÖNETMENÝ MUSTAFA ERDOÐAN; „Dans bizim hayat tarzýmýzdýr. Sahnede eseri yaratmadan, önce kendimizi yarattýk.“ OF THE DANCE‘IN sayfa 3‘de Almanya okullarýnda Alevilik dersleri baþlýyor Berlin Okul Senatörlüðü Berlin AAKM‘nin, okullarda Alevilik dersleri verme dilekçesini kabul etti. Þimdilik 10 Grundschule‘de planlanan derslere 200e yakýn öðrenci katýlabilecek. CÝRÝT Cirit, bir diðer deyimle Çavgan, yüzyýllardan beri oynanan bir ata oyunudur. Bir çok yerde olduðu gibi gelenekleri- mizde At, mukaddes ve vazgeçilmez bir unsurdur. sayfa 2‘de sayfa 3‘de Doðu Türkistan büyük baský altýnda G ünümüzde hala devam eden Doðu Türkistan’daki Çin iþgali 1700’lü yýllarýn ortalarýnda baþlamýþtýr. 17 ve 18. yüzyýllarda Doðu Türkistan’da yaþanan iç savaþlar hem halkýn birlik ve beraberliðini zedelemiþ, hem de devletin gücünü zayýflat- mýþtý. Ortadoðu‘nun solan renkleri; Bedeviler, Çerkezler, Dürziler, Nusayriler, Yezidiler... O rtadoðu kültürleri içinde sön- meye yüz tutmuþ, yanlýþ tanýtýlmýþ, unutulmuþ inan- çlarý öðrenmek isteyenlerin muhak- kak okumasý gereken bir baþucu kitabý. Faik Bulut son yýllarda sön- meye yüz tutmuþ Ortadoðu kültürle- riyle ilgili hayli kapsamlý güzel bir kitap hazýrlamýþ. Demir eksikliði Anemisi A nemi (kansýzlýk) kan hastalýklarýnda en sýk rast- lanýlan belirti olup kandaki Hemoglobin (Hb) düzeyinin bek- lenenden daha düþük çýkmasýna denir. sayfa 8‘de sayfa 13‘de sayfa 15‘de PKK, KADEK OLDU! Belçika’nýn baþkenti Brüksel’de 16 Nisan‘da düzenlenen basýn toplantýsýnda PKK’nin ismini deðiþtirerek, Kürdistan Özgür- lük ve Demokrasi Kongresi adýný aldýðý resmen açýklandý. sayfa 5‘de Sýr perdesi çözülüyor Bediuzzaman Said-i Nursi, Isparta mezarlýðýnda yatýyor! 2 7 Mayýs darbesinden sonra Urfa’daki mezarlýðýndan çýkarýlarak bilinmeyen bir yere defnedilen Said Nursi’nin mezarýnýn Isparta’da olduðu ortaya çýktý. sayfa 5‘de Avrupa “Irkçý þoku” yaþýyor L e Pen’in ikinci tura kalmasý Fransýz halkýný sokaklara döktü. Pro- testolarýn yükseldiði sokalarda “Aðlýyorum, Fransýz olmaktan utanýyorum” yazýlý pankartlar dikkat çekti. sayfa 4‘de Überzeugung und Toleranz: Wir dürfen nicht selbst zu Taliban und zu Nazis werden. D ie meisten von uns würden ohne zu zögern von sich behaupten, sie seien tolerant. Nicht weg- zuleugnen ist jedoch, dass die Intoleranz gegen Andersdenkende, Anderslebende, Ander- sliebende, Anders- oder Fremdartige, Andersglau- bende und Andersaus- sehende Mitmenschen immer noch einer der grundlegendsten Übel der heutigen Zeit ist. sayfa 10‘da DEM GAZETESÝYLE ÇALIÞMAK ÝSTERMÝSÝNÝZ? O halde bizimle iletiþime geçiniz! Tel: 0711 3000 711 E-mail: [email protected]

Transcript of SULTANS OF THE DANCE‘INdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... ·...

Page 1: SULTANS OF THE DANCE‘INdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de sayfa2 Sayý 13 Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de

MonatlicheKultur, Kunst u. Informations-

Zeitung

Jahr/Yýl: 2

Ausgabe/Sayý: 13

1 Mai 02

1,00 EURO

Bavyera Ýçiþleri bakaný Günther Beckstein;„ H Ý Z M E T Ç Ý L E R D E NB A H S E D Ý Y O R U M “

Bavyera içiþleri Bakaný Günther Beckstein, 23 03 2002 tarihinde, Parla-mentoda Göçmen yasasý ile ilgili Yeþiller’e hitaben yaptýðý cevabi konuþmasýnda göç-menlere hakaretler yaðdýrdý. Göçmenleri hamallýk ve temizlikten baþka iþe yara-mayan hizmetçiler olarak tarif etti.

„...Münih havaalanýnda bagaj hamallýðý yapabilecek durumda olanlarýn göçünü düþünüyorsunuz. Aile bir-leþimi hakký olan ve çocuklarýný okula gönderme-mizin þart olduðu ve genel olarak entegrasyona tabi tutulmasý gereken hizmetçil-erden bahsediyorum. Kali-feyeli iþçilerden deðil.“ dedi.

UYUÞTURUCUAcaba çocuðum uyuþturucu kullanýyor mu?

Aileler, uyuþturucu kulla-nan çocuklarýný hangi davranýþ deðiþiklerinden anlayabilirler?

sayfa 6‘da

GÜL, AÞK VE GÜZELLÝK

Ýnsanlýðýn tanýdýðý ilk çiçek-lerden biri olan gül, aþký,

büyüyü, umudu ve ihtirasý simgeler. Gül, kusursuz güzel-

liðin ve mükemmelliðin sembo-lüdür.

sayfa 20‘de

Figen Genç‘in ropörtajýsayfa 12‘de

SULTANS

KURUCUSU VE SANAT YÖNETMENÝ MUSTAFA ERDOÐAN; „Dans bizim hayat tarzýmýzdýr. Sahnede eseri yaratmadan, önce kendimiziyarattýk.“

OF THE DANCE‘IN

sayfa 3‘de

Almanya okullarýnda Alevilik dersleri baþlýyor

Berlin Okul Senatörlüðü Berlin AAKM‘nin, okullarda Alevilik dersleri verme dilekçesini kabul etti. Þimdilik 10 Grundschule‘de planlanan derslere 200e yakýn öðrenci katýlabilecek.

CÝRÝT

Cirit, bir diðer deyimle Çavgan, yüzyýllardan

beri oynanan bir ata oyunudur. Bir çok yerde

olduðu gibi gelenekleri-mizde At, mukaddes ve vazgeçilmez bir unsurdur.

sayfa 2‘de

sayfa 3‘de

Doðu Türkistan büyük baský altýnda

Günümüzde hala devam

eden Doðu Türkistan’daki Çin iþgali 1700’lü yýllarýn ortalarýnda baþlamýþtýr. 17 ve 18. yüzyýllarda Doðu Türkistan’da yaþanan iç savaþlar hem halkýn birlik ve beraberliðini zedelemiþ, hem de devletin gücünü zayýflat-mýþtý.

Ortadoðu‘nun solan renkleri; Bedeviler, Çerkezler, Dürziler, Nusayriler, Yezidiler...

Ortadoðu kültürleri içinde sön-meye yüz tutmuþ, yanlýþ tanýtýlmýþ, unutulmuþ inan-

çlarý öðrenmek isteyenlerin muhak-kak okumasý gereken bir baþucu kitabý. Faik Bulut son yýllarda sön-meye yüz tutmuþ Ortadoðu kültürle-riyle ilgili hayli kapsamlý güzel bir kitap hazýrlamýþ.

Demir eksikliði Anemisi

Anemi (kansýzlýk) kan hastalýklarýnda en sýk rast-lanýlan belirti olup kandaki

Hemoglobin (Hb) düzeyinin bek-lenenden daha düþük çýkmasýna denir.

sayfa 8‘de

sayfa 13‘de

sayfa 15‘de

PKK, KADEK OLDU!

Belçika’nýn baþkenti Brüksel’de 16 Nisan‘da düzenlenen basýn toplantýsýnda PKK’nin ismini deðiþtirerek, Kürdistan Özgür-lük ve Demokrasi Kongresi adýný aldýðý resmen açýklandý.

sayfa 5‘de

Sýr perdesi çözülüyorBediuzzaman Said-i Nursi,Isparta mezarlýðýnda yatýyor!

27 Mayýs darbesinden sonra Urfa’daki mezarlýðýndan çýkarýlarak bilinmeyen bir yere defnedilen Said

Nursi’nin mezarýnýn Isparta’da olduðu ortaya çýktý.

sayfa 5‘de

Avrupa “Irkçý þoku” yaþýyor

Le Pen’in ikinci tura kalmasý Fransýz halkýný

sokaklara döktü. Pro-testolarýn yükseldiði sokalarda “Aðlýyorum, Fransýz olmaktan utanýyorum” yazýlý pankartlar dikkat çekti. sayfa 4‘de

Überzeugung und Toleranz:Wir dürfen nicht selbst zu Taliban und zu Nazis werden.

Die meisten von uns würden ohne zu zögern

von sich behaupten, sie seien tolerant. Nicht weg-zuleugnen ist jedoch, dass die Intoleranz gegen Andersdenkende, Anderslebende, Ander-sliebende, Anders- oder Fremdartige, Andersglau-bende und Andersaus-sehende Mitmenschen immer noch einer der grundlegendsten Übel der heutigen Zeit ist.

sayfa 10‘da

DEMGAZETESÝYLE ÇALIÞMAK

ÝSTERMÝSÝNÝZ?

O haldebizimleiletiþimegeçiniz!

Tel: 0711 3000 711E-mail: [email protected]

Page 2: SULTANS OF THE DANCE‘INdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de sayfa2 Sayý 13 Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de

Sayý 13Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 2 Sayý 13

Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 3

Ýnsan kendi yaþadýklarýyla edindiði bilgiye dayanýrsa insan olur

Bir meraktýr almýþ baþýný gidiyor. Onu merak ediyorum, bunu merak ediyorum. Kýsacasý ilgi

alanýma giren her þeyi merak ediyorum. Okuyorum, dinliyorum, sorulara cevap aramak için çeþitli kayna-klar karýþtýrýp duruyorum. Ama nedense bir türlü sorularýma bir cevap bulamýyorum. Yazýlanlar da, söylenenler de ne doyurucu ne de aydýnlatýcý oluyor. Kuskusuz ilgi alanýma giren konular hak-kýnda sayýsýz kitap, makale, araþtýrmalar yazýlmýþ ve insanlara bilgi olsun diye sunulmuþtur. Her ne kadar da doðru olsa yazýl-anlar ve gerçek yaþananlarý anlatsalar da, beni ne aydýnlatýyor, nede beni ilerletebiliyor. Okuduðum, öðrendiðim konular, aldýðým bilgiler ancak kendimi uluorta ya müdafaaya, ya kanýtlamaya, yada bilgiçlik taslamaya yarýyor. Bunun ötesine de gitmiyor. Eh ben otururda sadece baþkalarýna karþý iyi bir imaj býrakayým ve ne denli bilgili olduðumu göstereyim de beni tepeden görsünler havalarýna girerek kitap okursam elbette hiç bir soruma cevap bulamam.

Hatýrlýyorum da geçmiþte birileri ile sohbetlere girdiðimde, ard arda isimler ve alýþýlmamýþ terimler dizilirdi. Yani yazarlar, Araþtýr-macýlar, filozoflar, psikologlar ve bu konulara özel olan terimler kullanýlarak aralarýna da bir kaç anlaþýlabilecek kelimelerde katýla-rak bir konu anlatýlýrdý. Aðzým açýk bakardým bunlarý söyleyen-lere.. „vay be ne kadar da çok biliyor ya“ derdim kendi kendime. Bu isimleri bu terimleri bende kullanmaya baþladým. Nede olsa „gündem“ ve “gündemi takip etme zorunluluðu var.” Hani gün-demi takip etmesen geri kalýrsýn, gelir kalýrsan da gündemi takip edenlere yetkin cevap veremesin. Yetkin cevap ise az buçuk bil-gili olduðunu kanýtlar. Kanýtladýktan sonrada bulunduðun çevrede kabul görürsün, kabul gördüðün içinde sahte bir gurur oluþtu-rup, bir maske deðil, 10 maskeye bürünürsün. Bu durumun kalýcý olmasý içinde elinde ne gelirse onu yaparsýn. Nede olsa böylelikle hem kabul görüyorsun, hem insanlar sana önem veriyor, hem de kendine olan güvenini kazanmýþ oluyorsun.

Benim gibi evin yarýsýný hiç okumadýðý kitaplarla doldurmuþ ve onlarý okumuþ gibi yapýp ne denli bilgili olduðunu savunur. Birileri gibi borç etmiþ harç etmiþ ama son model bir arabaya binmiþ, “ortalýkta fýr dolanýr” misali nede baþarýlý bir iþ adamý olduðunu veya diðer birileri gibi hayatý anlamýþ ve üstün akýla sahip, her insaný çözecek kadar güçlü sanarak alim, bilim adamý olduðunu savunur. Birileri de bir kitap çýkarmýþ, bir roman yazmýþ, bir medya kurumunda bir parçasý görünmüþ, “aydýným”, “ünlüyüm” pozisyo-nunda görür kendini.

Fakat bu tarzýn ne derece boþ olduðunu, bu sözde edinilen bil-gilerin aslýnda hiçte bilgi kategorisine girmediðini, insanlarýn yaþa-yarak bu bilgileri elde ettiðini daha sonradan fark ettim. Eh sonuçta bende bir insaným ve belirli evrelerde geçiyorum. Yaþadýðým yerin ne olduðu konusunda, kim olduðum konusunda, nasýl olduðum konusunda þu veya bu þekilde bir arayýþ içerisine giriyorum herkes gibi. Bir o yola gidiyorum bir bu yola. Bazen þaþkýn bir ördek gibi saða sola kayýyorum, bazen de kararlý bir þekilde düz yürüyorum. Ýþte bu esnada bana ait olmayan ve beni hiç anlatmayan biçim-lere girip bana ait olmayan bir “ ben”’liði sergilemeye kalkýþýy-orum. Anlatým tarzýmý alabildiðince karmaþýk bir hale getiriyor, kimsenin anlamadýðý terimleri kullanarak sözde diðer insanlara bir fark atýyorum. Giderek basit ifade etmekten yoksun bir biçimde ne kendimi anlýyorum nede dünyadaki geliþmeleri anlýyorum. Bu tarz beni yanlýþ yola götürdüðü gibi, beni özümden uzaklaþtýrýyor da, beni insan olma yolunda yavaþlatýlýyor ayný zamanda. “Çocuk düþe kalka büyür” diye bir söz var. Evet insan kendi tecrübeleri ile vardýr, insan kendi hayatýnda yaþadýklarý ile bir bilgi bir düþünce oluþturmuþtur. Belki dýþarýda aldýklarý bilgiler ona bir ön bilgi olmuþtur. ama sonuçta insan kendi yaþadýklarýyla edindiði bilgiye dayanýrsa insan olmaya bir adým daha yaklaþacaktýr.

BÝZÝM SAYFAHATÝCE ELDENÝZ [email protected]

SÝZDEN GELENLER

DEM® NACHRICHTENUND WERBEAGENTUR

Hack str. 370190 Stuttgart

Tel: 07113000711/ 12Fax: 0711 4205003

Hatice EldenizHerausgeber/ Geschäftsführerin

Þükrü YýldýzChefredakteur

www.dem-ajans.de [email protected]

Der Verlag übernimmt keine Haf-tung für den Inhalt der Anzeigen

und Anzeigentexte. Die von Verlag gestalteten Anzeigen sind urheber-

rechtlich geschützt.

Cirit, bir diðer deyimle Çavgan, yüzyýllardan beri oynanan bir ata oyunudur. Bir çok yerde

olduðu gibi geleneklerimizde At, mukaddes ve vazgeçilmez bir unsurdur. Cirit Oyunu, döneminin en büyük tören ve sportif oyunu-dur. 16. yüzyýlda Osmanlý tarafýndan bir Savaþ Oyunu olarak kabul edildi. 19. yüzyýlda bütün Osmanlý ülkesi ve saraylarýnýn en büyük gösteri sporu ve oyunu oldu. Cirit, ayný zaman tehlikeli bir oyun olduðundan 1826 yýlýnda II. Mahmut tarafýndan yasak edildi. Fakat daha sonra yine Osmanlý Ülkesi’nin baþta gelen meydan ve savaþ oyunu olarak her tarafa yayýldý. Cirit Oyunu, daha 40-50 yýl öncesine deðin Anadolu ve Mezopotamza‘da yaygýn bir oyun olduðu halde son yýllarda sadece Balýkesir, Söðüt, Konya, Kars, Erzurum ve Bayburt yörelerinde yaþa-maya devam etti. 20-25 yýldan beri Konya ve Balýkesir’de tarihe karýþtý. Buna raðmen halen Anadolu’nun hemen her köþesinde düðünlerde ve bayramlarda köy delikanlýlarý ve kasaba halký Cirit Oyunu’nu oynamaktadýr. Büyük þehir-lerimize karþý köy ve kasa-balarýmýzda yaþamaktadýr. Sinop köylerinden Gaziantep’e, Bursa’dan Antalya’ya kadar Doðu, Batý, Güney ve Kuzey Anadolu’da köylerimizin güreþle beraber baþlýca yiðitlik ve savaþ oyununu teþkil etmektedir. Halkýn ilgisini çekmek için cirit meydanýnda davullar ve zurnalar çalýnýr. Ayrýca Yurtdýþý Ýran, Afga-nistan ve Türkistan‘da hâlâ canlýlýðýný ve geleneðini sürdürmektedir.

1972 yýlý eylül ayýnda Konya Turizm Derneði’nin teþebbüsüyle Konya’da bir Cirit Oyunlarý Þenliði düzenlenmiþ, bu þenliðe Erzurum ve Bayburt Cirit Takým-larý katýlmýþ ve büyük baþarý saðlanmýþtýr. Cirit Oyunu Konya’da yeniden geleneksel olarak canlandýrýlmaya çalýþýlmaktadýr.

Cirit Oyunu’nda iki takým bulunur. Bu

takým-

lar 70 ilâ

120 metre geniþliðindeki bir alanda karþýlýklý olarak alanýn en gerisinde 6‘þar, 8’er veya 12‘þer kiþi olarak dizilirler. Ciritçiler bölgesel giyimleriyle atlarýna biner. Sað ellerine atacaklarý ilk ciriti, diðer ellerine de yedek

ve yetecek miktarda cirit alýrlar. Ýki tarafýn birin-den bir atlý öne

fýrlar, karþý dizinin önüne 30-40 metre kadar yaklaþýr. Karþý tarafýn oyuncularýn-dan birisinin adýný seslenerek meydana davet eder. Sað elindeki ciriti ona doðru savurur, sonra geri döner, atýný kendi dizisine doðru mahmuzlar. Karþý tarafýn davet edilen oyuncusu hýzla onu takip eder, elindeki ciriti geri dönüp kaçan karþý taraf elemanýna fýrlatýr. Bu kez ilk oyun-cunun çýktýðý sýradan diðer bir ciritçi onu karþýlar. Ýkinci diziden çýkan, sýrasýndaki yerini almak için süratle yerine dönmeye çalýþýr. Bu defa rakibi onu kovalar ve ciri-tini atar.

Oyun böylece sürer. Cirit isabet etti-

ren ciritçi takýmýna bir sayý kazandýrýr. Eðer ciritçi attýðý çavganý rakibine deðil de ata isabet ettirmiþse bir sayý kaybe-der.

Ciritçi karþý taraf oyuncusundan ken-disini sakýnmak için çeþitli hareketler yapar, atýn saðýna soluna, karnýnýn altýna, boynuna aðar. Bazý ciritçiler rakibi kaçýp dizisine ulaþana kadar üç-dört cirit savurarak isabet ettirmek suretiyle sayý toplar. Bu arada baþýna, gözüne,

kulaðýna cirit isabet eden bazý oyuncu-larýn yaralandýðý olur. Bu türlü isabetler neticesinde ölenlerin olduðu bile vaki-dir. Bu durumda ölen, er meydanýnda ölmüþ sayýlýr, yakýnlarý þikâyetçi ve dâvacý olmaz. Babalarý ölen çocu-klarýyla öðünürler. Öte yandan cirit oyununda ölüm

olmamasý için, daha evvelleri hurma ve meþe aðacýndan 7 0 - 1 0 0

santim uzun-luðunda, 2-3 cm. kutrunda yapýlan ciritler, daha sonralarý kavak aðacýn-dan yapýlmaya baþ lanmýþ t ý r. Sopalarýn uçlarý silindir þeklinde kesilerek yuvar-latýlýr. Kabuklarý yontulur. Bu

isabet halinde bir yara açýlmasýný ve ölüm tehlikesini yok etmek için alýnan bir tedbirdir.

Seyredenler ciritçileri ve atlarý teþvik için çeþitli þekilde baðýrýr, onlarý heyecana getirirler.

Ciritçiler arasýnda birbirine hasým olanlar varsa, bunlarýn karþý tarafta yer almamasýna dikkat edilir, ayný dizi içine dahil edilirler. Gençler büyüklerinin bu görüþüne boyun eðer. Büyükler de bu töreye uyarlar. Eski ciritçilerden bir kurul, oyunun sonucunu ilân eder.

Cirit sona erince, cirit oyununu düzen-leyenler baþarýlý olanlara ödüller, ziya-fetler verir.

Cirit Oyunu daha sonra Avrupa’ya ve Arabistan ülkelerine sýçramýþtýr. 17. yüzyýlda Fransa’da, Almanya’da ve diðer

ülkelerde de Cirit Oyunu yayýlmýþtýr. Konya Turizm Derneði’nin 1972

eylülünde düzenlediði Cirit Oyunlarý Þen-liði dikkatleri tekrar bu ulusal sportif savaþ oyununun üstüne çekmiþ bulun-maktadýr. Bütün Yurt’da ilgi görmesi ve canlanmasý bu tür oyunlarýmýz için bir kazanç olacaktýr.

CÝRÝT OYUNUNDAKULLANILAN TERÝMLER Deðnek; Diðnek, Deynek: Çeþitli

yörelerde cirit oyununa verilen ad. Cirit Havasý: Cirit oynanýrken davul

ve zurna ile özel ritimlerde çalýnan ezgi-lerin tümü ya da bir tanesi.

At Oyunu: Ciritin Tunceli ve Muþ yöre-sindeki adý.

At Oynatma Havasý: Tunceli ve Muþ yörelerinde ciritten önce at oynatma için

özel ritimlerde çalýnan ezgi ve ritimlere verilen ad. Rahvan: Atýn iki ayakla koþar gibi ayný yanda bulunan aya-klarýný ayný anda atarak yaptýðý, biniciyi sarsmayan bir yürüyüþ þeklidir. Rahvan At: Biniciyi sarsma-dan yürüyen at. Týrýsa Kalkmak: Atýn çapraz-

lama ayak atarak hýzlý ve sarsýntýlý yürüyüþüne denir.

Dörtnal: Atýn en hýzlý koþuþu. Hücum Dörtnal: Atýn en hýzlý

koþuþunun daha ilerisinde bir süratle hedefe at sürme.

Adeta: Atýn düz yürüyüþü. Aheste: Atýn aðýr aðýr, arka kalçalara

yüklenerek yürüyüþü. At Baþý: Ýki atýn bir hizada oluþu.At Cambazý: Ciritte at üzerinde beceri

ve hüner gösteren binici.At Oynatmak: Ciritte hüner göster-

mek.Sipahi, Sipah, Ýspahi: Eskiden

Yeniçeriler zamanýnda bir sýnýf atlý askere denirdi. Fakat iyi at binen kiþilere de at oyunlarýnda becerisi olan oyunculara da çeþitli yörelerde bu adlar kul-lanýlmaktadýr.

Seymen Olmak: Ulusal giysilerin yöreye ait olanlarýnýn düðün nedeni ile Ankara dolaylarýnda giyilmesine denir.

Menzil: Ciritte at üzerinde sýra biçi-minde duranlara verilen ad.

Alan: Cirit meydanýna verilen ad. Cirit oynanan yer.

Þehit: Ciritte isabet alýp ölenlere veri-len ad.

Acemi: Savurduðu ciriti ata deðen oyuncuya denir.

Cirit Oyunu

Türkiye coðrafyasý, tarihi ve kültürüyle Avrupa ve Asya arasýnda bir köprü vazifesinde bulunmaktadýr. Türkiye

kuruluþundan bugüne kadar da siyasi, ekono-mik ve toplumsal yapýsýyla Avrupalý dostlarýyla birlikte hareket etmektedir.

Fakat ne acýdýr ki devlet Politikasý sürdüren Dýþiþleri Bakanlýðý ve Ýdarecilerimiz Avru-

palýlarýn Türklere sadece ümit ver-diklerinin bilinci ve tahlili içerisinde deðillerdir. Avrupa Ortak Topluluðu ülkelerinin çýkarlarý Avrupa’nýn Ýran ve Irak sýnýrlarýna kadar dayanan bir coðrafyaya kadar uzanmasýný doðru bulmaz, çünkü Avrupalýlar Ortadoðu’da yaþanan Problemlerin içerisine düþmek istemezler. Bu nedenden de anlaþýldýðý gibi, Türkiye’yi Avrupa Ortak Topluluðu’nun içerisine bir türlü almak istemezler. Fakat AT’nu doðuya doðru büyütmek isterler. Yani Polonya’yý, Bulgaristan’ý Çekoslovakya ve benzeri ülkeleri ise yakýn bir süre içerisinde Avrupa Ortak Topluluðu içerisine ala-caklardýr, çünkü Almanya ve Fransa bunun gerçekleþtirilmesinden yanadýr, çýkarlarýna ve Devlet Politikalarýna uygundur. Türkiye’nin Baþbakaný Sayýn Bülent Ecevit yetmiþli yýllarda, da Baþbakanlýk yaptý. O dönemde Soðuk savaþ çok etkin olduðu, ve bundan kaynaklanan Stratejik deðeri askeri açýdan çok önemli olan, Türkiye ve Yunanistan’a Avrupalýlar resmi bir yazý ile Müracaat ederek, bu iki devletinde 1981 yýlýna kadar Avrupa Ortak Topluluðuna Tam üyelik yapmak için resmi baþvurularýný yapmalarýnýn önemi vurgularlar. Ne yazýktýr ki zamanýn Baþbakaný, Robert Lisesi Mezunu, Þair, Sayýn Bülent Ecevit þu deðerlendirmeyi yapacaktýr. Avrupalýlar kendi ekonomik çýkarlarýn-dan dolayý Türkiye’yi Ortak Topluluða çaðýrmaktadýrlar. Bu bizim çýkarlarýmýza uygun deðildir diyerek. Avrupalýlarýn isteklerini reddeder, çünkü kendisini yönlendiren Bürokrat kesim doksanlý yýl-lardaki siyasi geliþmeleri görecek tahlil-leri yapamadýklarý ortadadýr.Sovyetler ve Real-sosyalizm yýkýldýk-

tan sonra, Türkiye’de Avrupalýlar Açýsýndan Askeri Stratejik önemini yitirmiþtir. Bunun bilin-cinde Olan AT uzun bir süre içerisinde Avrupa’nýn güvenlik yapýsýný koruya bilmek için AT’nun Askeri bir gücünün kurulmasý gereðini görmektedir. Bu Gücün kurulmasý içinde NATO ve ABD’nin ister istemez onayý gerekiyor. NATO içerisinde halen güvenlik politikasýndan dolayý Stratejik önemi büyük olan Türkiye AT’na tam üye olamamaktadýr. ABD ve Ýngiltere her ne kadar Türkiye’ye destek vermekteyse de bu destek Avrupalýlarý ikna edememektedir. AT 1999 Yýlýnda vermiþ olduðu karar ile , Türkiye’nin tam üyelik alabilmesi için, çok önemli deðiþikliklerin yapýlmasýný Türkiye’den beklemektedir. Türkiye’nin bu istekleri kýsa bir süre içerisinde gerçekleþtirmesi zordur. Zor-lada güzellik olmaz.

Ekonomik açýdan deðerlendirme yap-týðýmýzda Türkiye’nin durumu iyi deðildir. Siyasi duruma gelince Türkiye’den istenilen Reform-lar gerçekleþtirilememektedir. Türkiye içe-risinde Halen Ýnsan haklarý ihlalleri ve benzeri Problemler bulunmaktadýr. Anayasa deðiþi-klikleri Problemleri çözmemektedir. Problemle-rin çözümü pratikleþtirilmelidir. Halkýn büyük bir çoðunluðu ilkel þartlarda hayat mücadelesi vermektedir. Memur ve iþçi almýþ olduðu Maaþla idare edememektedir. Ülkenin zengin-lik kaynaklarý halka eþit olarak daðýtýlmadýðý sürece, fýrsat eþitliði gerçekleþtirilmediði sürece, ülkenin problemlerinin çözümünden bahsetmek mümkün deðildir.

Kýbrýs ve Kürt Sorunu Avrupalýlar tarafýndan devamlý olarak dile getirilen Sorunlarýn baþýnda gelmektedir. Kürt Lideri Celal Talabani ile derin bir Diplomasi irmiði Dokuyan Dýþ Ýþleri bakanlýðý bürokratlarý, her ne kadarsa içteki problemlerin çözümü için politikalar üreteme-mektedir.

Avrupa Ortak Topluluðuna girebilmek için Devlet Ýdaresinin Modernleþtirilmesi, Liderler Sultanlýðýnýn ve Torpilin kaldýrýlmasý, Ýnsan haklarýnýn korunmasý, uluslararasý Politikalarýn, kalýcý ve inandýrýcý olmasý gerekir. Aksi halde yapýlan bazý deðiþikliklerin sonuç vermeyeceði bellidir.

Dr. Ümit Yazýcýoðlu/ [email protected]

Avrupanýn Türkiye Oyunu

Neden acýlarý ve aðrýlarý yaþamak zorunda kalýy-oruz. Yaþamak diren-

mekse , direnmek için mi yaþamalý yoksa yaþamak için mi direnmeli!

Çeliþkiler yumaðýna dönüþen hayatý sorgularken: özeleþtirinin soðuk kýskacýnda yalnýzlýða mi yük-lenmeli. Yalnýzlýk anlatýlmaz derken, yaþamak mý; derin yaralar býrakan yalnýzlýðý.

Her þeyin içinde birde toplum-sal kompleksimiz ve bununla geliþen kendini ispatlama yarýsý...

Ülkede çekilen yokluk içinde mutlu olma telaþýyla, yaþadýðýmýz bu ülkede varlýk içinde anlaþýlmaz yokluklar.

Doðan günle güneþi selam-larken var olmanýn dayanýlmaz hafifliðini hissetmeli yinede insan.

Ders niteliðinde küçük bir öykü...

“Günlerden bir gün bir yerlerde, yapýþýk iki kardeþ ayný anda göz-lerini açarlar dünyaya. Bu kardeþler ne yazýk ki birbirlerine yapýþýktýrlar: doktorlar cesaret edemezler ayýr-maya ve bu ayný yumurta ikizleri sýrtlarýndan yapýþýk þekilde büyür-ler.

Günler aylarý, aylar yýllarý kova-lar, bu iki pýrlanta gibi genç belirli yaþa hep birbirini taþýyarak gelirler yani birisi yürürken diðerini taþýmak zorundadýr.Yine böyle yolda yürür-

lerken bir yaþlý adam yanlarýna yanaþýr ve sözcüklere bütün acýlarý yükleyerek sorar... Ahhh yavrularým ne kadar zordur böyle yaþamak deðil mi???

Ýkizlerden biri döner yaþlý amcaya ve der ki „ düþün bir hele bey amca,

Ya diðer yarým ölse...”Kýsadan hisse deyip, yaþanýlan

ne kadar zor olursa olsun daha çok baðlanmalý mý hayata??? Yoksa bahanelere mi teslim olmalý!

Afrika“da kaç çocuk daha ilk senesini doldurmadan gözlerini kapýyor açlýktan ve sefaletten...Savaþlarýn yaptýðý yýkým-dan öte, açlýða ve sefalete mahkum býrakýlan binlerce insan!

Dünyanýn herhangi bir yerinde , su dakikada birilerinin benim bulup beðenmediðim yemeði bul-mamaktan öleceðini bilmek...

Ne yapabilirim, onlarýn kaderi deme zahmetinden kurtulmak için; bir þeyler yapabileceðimizi düþünüp, harekete geçmelisiniz...

Gökyüzü hepimizindir, baba-larýmýzdan aldýðýmýz emaneti çocu-klarýmýza gönül rahatlýðýyla teslim etmek için; herkesin yapacak bir þeyi olmalý...

Sadýk Karslý

Neden acýlarý ve aðrýlarý yaþamak zorunda kalýyoruz.

Page 3: SULTANS OF THE DANCE‘INdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de sayfa2 Sayý 13 Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de

Sayý 13Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 2 Sayý 13

Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 3

Dirimizin bereketindennasiplenmediði topraklaraölümüz gitsin...

Yeni bir þiddet dalgasý geliyor... Hani unutmak istediðimiz, olmasýn diye dileklerde bulunduðumuz, göz yaþlarýnýn ve

kýlýçlarýn topraða gömdüðünü düþündüðümüz þu günlerde... Fili-stin 80’li yýllarýn havasýna döndü... Afganistan tanýnmaz bir hale gelmiþlerin ülkesini oynuyor. Yaðmurdan kaçanlarýn doluya tutul-masý gibi... Avrupa’da ýrkçý partilerin bir biri ardýna zafer haber-leri geliyor... Irak bombalanacaðý günleri sayýyor... Zaman tekrar þiddetten yana yol alýyor... Korktuðum yýllarý geride býrakmýþken, bizden sonrakilerin korkusunu þimdiden iliklerimde hissetmenin kötü ruh hali içerisindeyim...

Hani biz kurbanlarýyýz bu çýkmazlarýn, bizden sonrakiler olmasýn dileði var ya, dilek iþte..

Sosyal-ekonomik çýkmazlar Avrupa’ya savrulmuþ bizleri kurban gibi. Topraklarýmýzda binlerce kilometrelerce uzakta, hayaller kuruyoruz. Dirimizin bereketinden nasiplenmediði topraklara ölü-müzün gitmesi için... Bedenimizin kendi topraðýmýzda filizlenmesi için... Bu isteðin benden öteye gitmediðini bilmek ne kötü.

Çocuklarýmýz, her gün bizden bir parça olmaktan ayrýlan ve yaþadýðýmýz bu vatanýn unsurlarý haline gelenlerimiz... Kýrmýzý topraðýn bereketinden mahrum býraktýklarýmýz... Onlarý bu mem-leketlerde neler bekliyor... Anamýn benim için istemedikleri... Ýste-meyeceði... Bu konuda ne kadar sorumluluk taþýyoruz. Kendimiz olmak için neler yapýyoruz.

Entegrasyon ne anlama geliyor? Beni benden almak mý uyum oluyor? Yaþamak istediklerimi, kimsenin yaþam alanýna müdahale etmeden sürdürmek, topraðýmdan aldýklarýmý yaþamak istiyorum. Binlerce yýllýk mirasýn bana býraktýklarýný çocuklarýma devretmek istiyorum... Sadece isteyebiliyorum, biliyorum, yükümlülüklerini en az kendim yerine getiriyorum. Kimseye de bu konuda “sorumlu davranmalýsýn” diyemiyorum.. Korkularýmý yazýyorum iki sayýdýr. Bana ait korkularý... “Sizde korksanýz” diye düþünüyorum...

Sadece kendimle sesli konuþuyorum...

Bayilerdeki sizin gazeteniz DEMBir yýllýk bir çalýþmadan sonra 12. sayýmýzý siz deðerli okuyucu-

larýmýza olan güvenimizle bayilere teslim ettik. Beklediðimiz gibi ilgi büyük oldu. Tabi bunun çeþitli nedenleri var. Bunlara deðin-meden bayilerdeki ilk sayýmýz -erken olmakla birlikte- gönül rah-atlýðýyla söyleyebiliriz ki, hýzla tükendi.

Avrupa’da doðmuþ ve burada yaþayan bir nesillerin sorunlarý baþta olmak üzere, yeteneklerini yansýtmak isteyen gazetemizde insanlarýmýz kendisini buldu.

Bu sayýmýzdan itibaren Mehmet Eldeniz‘de aramýzda. DEM ailesine hoþ geldin diyoruz.

e-mail: [email protected]

eflatunî ÞÜKRÜ YILDIZ

HABER

Bavyera içiþleri Bakaný Günther Beckstein, 23 03 2002 tari-hinde, Parlamentoda Göçmen

yasasý ile ilgili Yeþiller’e hitaben yaptýðý cevabi konuþmasýnda göçmenlere hakaretler yaðdýrdý. Göçmenleri hamallýk ve temizlikten baþka iþe yara-mayan hizmetçiler olarak tarif etti. Göçmenlere bakmak yetmiyormuþ gibi bunlarýn çocuklarýný da entegre etmenin büyük masrafa mal olduðunu söyleyen Günter Beckstein, yýllarýný Almanya’nýn inþasýna vermiþ insanlara hakaretler yaðdýrdý.

Yeni göçmenler gelecekYeþillerin „Münihte 50 000 iþgücüne

ihtiyaç var, göçmen yasasýnýn 19 mad-desi iþçi açýðýný kapatmak için düzenlen-miþtir“ açýklamasýna verdiði yanýtta „19. madde´ye göre kalifiyelilerin göçmen-liði deðil, Münih havaalanýnda bagaj hamallýðý yapabilecek durumda olan-larýn göçü düþünülüyor. Siz, iþ piya-sasýný, hizmet sektöründe çalýþabilecek isçilerle doldurmayý düþünüyorsunuz. Aile birleþimi hakký olan ve çocuklarýný okula göndermemizin þart olduðu ve genel olarak entegrasyona tabi tutul-masý gereken hizmetçilerden bahsedi-yorum. Kalife iþçilerden deðil. Bu büyük bir sorumsuzluktur“ dedi. Göçmenlerin kalifiyesinin Münih Havanalýnda bagaj hamallýðý ve temizlik iþlerinde çalýþma-kla sýnýrlý olduðunu söyleyen Beckstein, yeni yasayla yeni göçlerin geleceðini,

belirtti.

Milli çýkarlar tehlikedeYasanýn karar altýna alýnmasý öncesi

ve sonrasý tartýþmalarda, muhafaza-karlar göçmenlik yasasýnýn tamamen Almanya’nýn sosyo-ekonomik yapýsýna ters düþtüðünü ve milli çýkarlarýn tehli-kede olduðu düþüncesini savunmakta. Parlamentonun muhafazakar kanadý, göçmenlik yasasý ile birlikte, entegra-syonda daha çok çaba harcamalarý gerektiðini, sosyal devletin sýrtýnda göç-menlik yasasýnýn meydana getirdiði açýlma ile birlikte gelecek olan kalifi-yesiz insanlarýn, topluma adapte edil-melerinin büyük masraf gerektirdiðini savunurken, soruna tamamen ekono-mik çýkarlar doðrultusunda yaklaþmak-talar.

Yasada neler var?Yasanýn birinci paragrafýnda ”göç-

menlerin yönlendirilmesi ve sýnýr-lanmasý” açýklanýyor. Paragraf, göç yasasýnýn ”göç imkanýný ancak entegra-syon ve ekonomik imkanlarý da dikkate alarak” saðlayabilecek.

Göç Yasasý‘nýn temel hedefi geniþ kapsamlý bir yabancýlar hukuku oluþtur-mak. Böylece bugüne kadar geçerli olan beþ oturma sýfatý ikiye düþürüle-rek, yalnýzca sýnýrlý ve sýnýrsýz oturma izni verilecek. Tahammül (Duldung) kalka-cak.

Uzman iþçilerin göçü kolaylaþacak. Yabancý iþçiler iþ ve iþçi bulma kurumu tarafýndan, iþ piyasasý olumsuz etki-lenmediði sürece izin alabilecek. Ýþ

idaresi tarafýndan bir engel çýkmadýðý sürece, yüksek okul mezunlarý Alma-nya‘ da çalýþabilecek. Almanya‘ da serbest meslek dalýnda çalýþmak isteyen yabancýlar, olaðanüstü eko-nomik talep olduðunda, engelsiz çalýþabilecek.

Özel kurslarSürekli olarak Almanya‘ da kalan yabancýlar ente-grasyon adýna özel kurs-lara katýlým hakkýna ve ayný zamanda görevine sahip ola-caklar. Kurslarda lisan ve yasa-larýn yaný sýra, Alman toplumu ve medeniyetiyle ilgili ders veril-ecek. Kurslarýn faturalarý birlik ve eyaletler tarafýndan karþýlanacak-ken, kurslara katýlanlar tarafýndan da ”uygun görülen bir miktar” öden-mesi öngörülüyor.

Tiyatro bitrmediMuhalefet partileri yeni yasanýn anayasa krizine yol açtýðýný iddia ederken, Cumhur-baþkaný Johannes Rau tarafýn-dan imzalandýðý takdirde 1 Ocak 2003’te yürürlüðe girecek. Göç-menlik yasasýnýn federal Almanya hükümetin´de karara alýnmasýnýn ardýnda gerek Alman basýnýnda, gerekse Almanya’nýn hak ve hukuk savunucusu olarak tanýnmýþ simalarý, hükümet´de yapýlan bu oylamanýn iyi sergilenen bir tiyatro sahnesin-den öte gitmediði deðerlendirme-sinden bulundular.

Bavyera Ýçiþleri bakaný Günther Beckstein;

„HÝZMETÇÝLERDENBAHSEDÝYORUM“

FÝNANZBERATER SERVÝCBÜRO

Inh.Hüseyin UÇURUM

è PRÝVAT KREDÝè EV KREDÝSÝè SATLIK DAÝRELER

Almanya‘nýnher yerinde

Bütün krediler birleþtirilerektek kredi haline getirilerek eizene kredi verilir!

STUTTGARTER STR. 6, 71522 BAKNANGTel: 07191 36 72 84 Fax: 07191 367285

Mobil: 0173 9735 [email protected]

Berlin Okul Senatörlüðü Berlin Anadolu Alevileri Kültür Merkezi‘nin, okul-

larda Alevilik dersleri verme dilekçesini kabul etti. Böylelikle Anadolu Alevileri Kültür Merkezi, Berlin Okul Yasasýna göre dini bir kurum olma statüsü kazan-mýþ oldu. Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu‘nun üç yýldan beri Alevilik Dersleri ile ilgili yoðun çalýþmalarý ve Anadolu Alevileri Kültür Merkezi‘nin Berlin Eyaletindeki taban çalýþmalarý meyvesini verdi ve ilk defa okullarda Aleviliðin ders olarak okutma olanaðý doðdu. Alevilik Dersleri için 06.05.2000 tarihinde AABF‘nin desteði ile Berlin Okul Senatörlüðüne dilekçe veren Anadolu Alevileri Kültür Merkezi,

derslerin amaçlarýný ve içeriðini, AABF Ders Plan K o m i s y o n u ‘ n u n hazýrlamýþ olduðu

„Alevilik Dersleri Ders Planý Taslaðý“na daya-ndýrdý. Ders planýnda; Allah-Muhammed-Ali, Bektaþi-lik, Dört Kapý Kýrk Makam, önemli günler, rýzalýk, semah gibi Alevi öðretisi konularýn yanýnda, kar-deþlik, hoþgörü, kadýn

erkek eþitliði, dinler arasý diyalog gibi

Berlin okullarýnýn eðitim amaçlarý ile örtüþen deðerlerin verilmesi de öngörül-

mekte. Alevilik Dersleri,

Aðustos 2002 den itiba-ren Berlin‘in Kreuzberg,

Mitte, Neuköln ve Char-lottenburg semtlerinde yaklaþýk 10 Ýlkokulda (Grundschule) planlandý.

Derslere tahminen 200e

yakýn öðrenci katýlabilecek. Alevilik derslerini verecek öðretmenler, AABF bünyesinde hýzlandýrýlmýþ meslek içi kurslara tabi tutuluyorlar. Alevilik dersleri, okullarla ve Okul Senatörlüðü ile ortaklaþa organize edilecek. Almanca olarak verilecek.

Konu hakýnda basýna bir yazýlý açýklamada bulu-nan AABF Genel Baþkaný Turgut Öker ve Berlin Anadolu Alevi Kültür Merkezi Baþkaný Metin Küçük, Aleviliðin ilk kez okullarda ders olarak verildiðine dikkat çekerek, diðer eyaletlerde de Alevilik derslerinin verilme ola-naklarýnýn saðlanacaðýný kaydetti-ler. Açýklamada “Alevilik derslerinin herkesi memnun edecek bir sevi-yede verilmesi, bizim için çok onurlu bir toplumsal görevdir. Bu görevin sorumluluðunun bilincindeyiz. Bu konuda Senatörlüðün ve diðer kurumlarýn bize destek olacaðýna inancýmýzý belirtiyor, Alevilik ders-lerinin hepimize hayýrlý olmasýný dili-yoruz.” Dendi.

Alevilik derslerine ilgisi olan velilelir

Tel: 616 58 700 dan bilgi alabilirler yada bizzatAnadolu Alevileri Kültür Merkezi-Cemevi,Waldemar Str. 20, 10999 Berlin-Kreuzberg’egelip ilkokul çaðýndaki çocuklarýný kayýt yapabilirler.

Almanya okullarýnda Alevilik dersleri baþlýyor

AVUKAT MUSTAFA DOGAN ALMANYADA

Emlak Bankasý maðdurlarýnýn Avukatý olarak

bilinen Av. Mustafa Doðan 22-31 Mayýs 2002 tarihleri

arasýnda Almanya‘ya gelerek, Almanya da yaþayan Türk

vatandaþlarýnýn hukuki sorun-

larýyla ilgilenecek.Aðýrlýk olarak

Aile- Miras Hukuku ile ilgilenen Av. Doðan, Türkiye yeni medeni kanunu konusunda ve yurtdýþýnda yaþayan vatandaþlarýn diðer sorularýna cevap verecek.

Doðan‘ýn çalýþma bürosundan yapýlanan açýklamada, Av. Doðan‘la iliþkiye geçmek için Almanya‘da þu numaralar kunllanýlabilinmekte:

Tel: 0711 420 50 01 / 0711 3000711

REKLAM VETANITIMDA EN

YAKININIZDAKÝ ADRES

0711 / 3000 711

Page 4: SULTANS OF THE DANCE‘INdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de sayfa2 Sayý 13 Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de

Sayý 13Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 4 Sayý 13

Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 5

AY IÞIÐINDADEMOKRASÝ

Türkiye son dönemlerde yürütü-len tartýþmalarda Kürtçe yayýn ve eðitim talepleri farklý mecralarda

gündeme gelmektedir. Çeþitli gazete köþelerinde, televizyon programlarýnda ve hatta devletin resmi kurumlarýnda bu konu iþleniyor. Tartýþýlýyor ve adeta bir çaresizlik içinde çare aranýyor.

Paranoya haline gelen temel karþýtlýk gerekçeleri ipe sapa gelmeyen mantýðýn kabul edemediði, bölünme kuþkusu ve kendine duyulan güvensizlik gibi etkenlerle sorunlar çözüm mecrasýna bir türlü giremiyor.

Ýþin aslý bu ve buna benzer konularda hangi kýstaslarla çözüm aranmasýdýr. Demokrasiyi ne kadar istediði için uyguluyor nede baþkalarýnýn talebi doðrultusunda uymak istiyor.

Türkiye’nin bugüne kadar üzeri örtülmüþ tüm sorunlarý þimdi Avrupa Birliði projesi içinde zuhur ediyor.

Türkiye AB’ye girmeyi çok istiyor ama nasýl yararlanacaðýný tek taraflý ve birazda kurnazlýk yaparak istiyor. AB’ye karþý gelen kesimler eðer þunu daha net söyleseler belki fikirlerinden dolayý daha çok saygý görürler. Derler ki; biz AB’ye girmek istiyoruz ama ülkemizdeki bütün sorunlarýnda toplumumuz için çaðýn gereði olarak çözeceðiz. Bu dil sorunu, din sorunu, ekonomik dengesizlik, bölgeler arasý geliþim sorunu, iþsizlik, örgütlenme ve ifade özgürlüðü, doðayý koruma sorunu vs. Halbuki çete kabadayýlýðý ve mantýðýyla kendine göre bir demokrasi anlayýþý geliþtirip herkese bunu dikte ettirebileceðini ve sorunlarý da hala bu çað ve süreçte böyle çözeceðini düþünmek, hem büyük bir gaflet, hem de ülke ve toplum açýsýndan büyük bir yaman ve imkan kaybýdýr.

1990’lü yýllarýn baþýnda demokrasi kavþaðýna giren bir çok ülke yýkýla, kalka arayarak, yaratarak ve yaþayarak bir yön çizip adeta düz karda çýðýr açýp yol yapmýþlardýr.

Demokrasi kavþaðýnda yönünü bulmak bir çok ülke için zor ve soru iþareti olmuþtur. Hangi yöne giderlerse ne olur endiþesi ile iðne ucu ile kazarcasýna bu günkü ölçü ve standartlar yaratýlmýþtýr. Bu en çok Batý Avrupa’da geliþtirilen bir süreçtir. Hala kusursuz bir demokrasiye ulaþmýþlar mýdýr? Hayýr. Ama kaba hatlarý ile yaþanýla bilinir bir ortam ve standartta oluþmuþtur. Bundan sonrasý daha da kolaylaþmýþtýr. En basit örnek AB büny-esindeki devletlerin yaptýklarýndan dolayý bir birilerine hesap verme ve sorgulama mekanizmalarýdýr.

Ýnsanoðlunu yaþam mücadelesi var oldukça en onurlu ve anlamlý yaþam için arayýþýný sürdürecektir. Bu Avrupa’da olabi-lir, baþka yerde olabilir. Önemli olan insanlarýn dünyamýzýn her hangi bir yerinde insanca yaþama ve paylaþma mücadelesi ver-meleridir. Çünkü her kazaným ve geliþme insanlýðýn ortak kul-lanýmý haline gelmektedir.

O halde Türkiye sözle bir etrafýna bakmalý, yönünü bulmuþ ve toplumlarýn eriþtikleri ve geliþtirdikleri imkan ve avantajlarla nasýl daha rahat ve barýþ ortamýnda yaþamdan tad alarak ve yaþa-mayý daha da anlamlý hale getirdiklerinin sonucunu görmeli.

Türkiye 1900’lü yýllarýn baþýnda girdiði demokrasi kavþaðýnda, 80 yýl boyunca dönmekten vazgeçmeli ve yönünü korkmadan demokrasi çýkýþýna döndürmelidir. 80 yýldýr kendi etrafýnda -ekseninde- dönmekten baþý dönen ve kendi etrafýnda yaratýp artýk çýkýþýný kaybettiði labirentten kurutulmak için önce durup etrafýna rahatça bakmalý ve baþkalarýnýn tecrübe ve yaþadýklarýn-dan bedavadan da olsa dersler çýkarmalýdýr. Yani geliþen dünyamýzýn, geliþen bir ülkesi olacaksa, insani tüm deðerler kapý açýlmalýdýr.

Geleneksel anlayýþla kendisinin yapmak istemediðini zaten sonunda yaptýrmaktadýrlar. En iyisi bu kez kendisi erken dav-ranýp olmasý gerekene öncülük edip daha saygýn ve büyük bir ülke olduðunu kanýtlamalýdýr. Aksi halde dünya küçülmüþtür, hiç bir þey kimsenin gözünden kaçmamaktadýr.

Sonuç olarak Türkiye’de geleneksel hale gelen politika ve uygulamalar yamalý bohça gibi artýk tanýnmaz hale gelmiþtir. Buna demokrasi mi, teokrasimi, oligarþimi, monarþimi, çete baþýmý diyeceðiz. Çaðýmýzda yani 2000’li yýllarda bütün sorun-larýn çözümü ve çaresi demokrasidir. Eðer eksik bir demokrasi oluþturup, herkese de eþit uygularsanýz toplumsal barýþ da olur, geliþmiþ ülkede oluþur, bölünmez vatanda saðlamlaþýr.

Ýnsaný insan eden deðerler tüm insanlar için haktýr. Her insan kendi hakkýna sahip olma bilincini taþýdýðý sürece kavuþacaktýr.

ALÝ KÖYLÜCE [email protected]

HABER

Hasan Aydýn/Köln

Bundan 115 yýl önce Amerika’nýn Þikago kent-inde iþçiler,emeðin kurtu-

luþu ve özgürlüðü uðruna büyük bedeller ödeyerek, zulme ve sömürüye karþý direniþ bayraðýný sembolleþtirdiler. Kaný ve caný bahasýna verilen hak mücadelesi sýnýrlarý aþarak, bugün tüm dünyada emekçi ve yoksul kesimler tarafýn-dan sürdürülmektedir.

O gün Þikago’da boðulmak iste-nen ses, bugün dünyanýn dört bir yanýnda daha fazla özgürlük,daha fazla sosyal refah biçiminde biçimin de yankýlanarak devam etmektedir. En zayýf haliyle bile sermayedarlarýn uykularýný kaçýrabilmektedirler. Bug-ünün anlamý dejenere edilerek, ideo-lojik kimliðinden uzak bir biçime sokulmak istenilse de (bahar bay-ramý vb) emek üzerindeki baský kalk-madýkça, fakir, zengin, biçimindeki

sýnýflaþma var oldukça bu kavga devam edecektir.

Ýki bin yýllarýnda sermaye sýnýfýna karþý mücadele hiç de kolay olmamaktadýr, çünkü günümüz yoksul ve emekçi kesimlerinin kafa-larýndaki gizli prangalarý çözmek ve

görmek hiç de kolay deðildir. Ama zengin, bizi yöneten ve azýnlýkta olan kesiminde iþi tüm güçlerine raðmen kolay deðildir. Ýnsanoðlu her zaman daha rahat, mutlu ve özgür bir yaþamýn uðraþý içinde olmayý amaç-lamaktadýr.

Asýrlýk 1 Mayýs bayramý kutlu olsun!

Türkiye‘den gelen biberlerde sakýncalý madde bulundu

Stuttgart Halinde Türkiye’den gelen biberlerin satýþý yasaklandý. Gýda Kontrol Dairesi tarafýndan Stuttgart

halinde satýlan sebze ve meyvelerde düzenli yapýlan kontrollerde Türk biberlerinde bitki ilacý Methami-dophos maddesinin oranýnýn en çok 0.01 mg/kg olmasý gere-kirken 0.51mg/kg olduðu tespit edildi. Kanser, astým, alerji ve birçok hastalýða neden olan bu maddenin saðlýk açýsýndan son derece zararlý olmasý nedeniyle Stuttgart Halinde Türk biberlerinin satýþý yasaklandý. Türkiye’den ihraç edilen tonlarca biber imha edildi.

Stuttgart Þehir Ýdaresi Kamu Dairesinden yapýlan açýklamaya göre daha önce Ýtalyan havucunda, Ýspanyol biberinde tespit edilen bu maddenin 2001 Aralýk ayýndan itibaren Türkiye’den gelen dolmalýk, kýrmýzý ve yeþil biberlerde görülmeye baþlandýðý en son yapýlan kontrollerde tüm biberlerde yaygýn olarak kullanýldýðýnýn tespit edildiði açýklandý. Almanya’daki diðer hallere gelen Türk biber-lerinde ayný maddenin olabileceði belirtilerek vatandaþlarýn uyarýlmasý bildirildi.

Bu maddeyi bilinçsizce kullanan Türk üretici-sinin büyük zarar görebileceði, Türk ekonomisini olumsuz etkilemesinden endiþe ediliyor.

Açýk Öðretim sýnavlarý yapýldý!

Anadolu Üniversitesi Açýk öðretim Fakültesi’nin birinci basamak ara sýnavlarý Avrupa’nýn 11 deðiþik þehirle-

rinde Köln, Hamburg, Frankfurt,Münich, Berlin, Brüksel, Paris, Viyana, Bern, Eskiþehir, Burdur ve Stuttgart da yapýldý. STUTTGART’a baðlý Ludwigs-

burg, Pedagogische Hochschule’de yapýlan sýnava 150 öðrenci katýlýmýyla, Sýnav Ýþletme , Ýktisat ve Dýþ ticaret olmak üzere Üç daldan sýnava giren öðrenciler 2,5 saat ter döktürdü. Sýnavda Stuttgart Eðitim Ataþesi Rafet Okutan hazýr bulunurken,konuþmasýnda „öðrencilerin her türlü sorunlarýný direk bizlere veya Anadolu üniversitesine bildirmelerinin doðru olacaðý kanaatindeyim“ dedý. Yanlýþ bilgilendirilmeleri öðrencinin aleyhine olacaðýný söyledi ve Ana-dolu Üniversitesi Açýk öðretim Fakültesi düzey-inde mastýr yapma hazýrlýklarýnda olduklarý müjdesini de vermiþ oldu.

Muharrem ayýnýnAþuresi yapýldý

Alevi’lerin Kerbala þehitlerini anmak için, yapmýþ olduklarý mahtem ayýnýn son günü yapýlan aþureyi Heilbronn

Cem vakfýnda dede Hüseyin Güler´ in dualarý ile tüm Alevi canlara daðýtýlýp yenildi. Dede Hüseyin Güler Kerbela vakkasýnýn tarihçesi hakkýnda konuþurken, gözlerinde yaþlar aktýðý görüldü. Tarih boyunca Kerbal’da þehit düþen Hz Ali’nin oðlu Hz. Hüseyin’in acýmasýzca þehit edilme-sinin anýsýna yüzyýllardýr Muharrem ayýnda oruç tutulur. Muharremin birinci günü baþlanan oruç on iki Ýmamlar aþkýna on iki gün tutulur.

On dört Masumlar için fazladan oruç tutanlar da vardýr. Muharrem Orucu sýrasýnda Hz. Hüseyin’in susuz þehit olmasý anýsýna su içilmez, kurban kesilmez, týraþ olunmazdý. Akþamlarý Kerbela olayýný anlatan kitaplar okunur dualar yapýlýr.

Maraþlýlar bir araya geliyor

Son Yýllarda yöresel bazda bir araya gelerek sosyal iliþkilerin kalýcý kýlýnmasý ve kültürleri geliþtirme ve birbirleriyle

dayanýþma amacýyla düzenlenen gecelere Maraþlý’larda eklendi. Nisan ayýnýn sonunda Stuttgart Mezopotamya kültür Derneðinde bir araya gelecek olan Maraþlýlar, bir arada kutla-manýn heyecaný içerisindeler.

Maraþlýlar gecesine çeþitli konuþmacýlarýn yaný sýra kültürel ve sanatsal aðýrlýðý olan pro-gramda, Koma Nurhak, Zeynep Enhas, Emekçi, Ozan Þah Sultan, Grup Nergiz, Ozan Iren Can ve Grubu, Þair Ahmet Dümrül ve sürpriz sanatçýlar yer alacak.

Le Pen’in ikinci tura kal-masý Fransýz halkýný sokaklara döktü. Pro-testolarýn yükseldiði sokalarda “Aðlýyorum, Fransýz olmaktan utanýy-orum” yazýlý pankartlar dikkat çekti.

Fransa’da dün yapýlan cum-hurbaþkanlýðý seçimlerinin ilk turunda, aþýrý milliyetçi Jean-

Marie Le Pen‘in ikinci tura kalarak elde ettiði baþarý Avrupa’da tepki ile karþýlandý. Ýsveç Baþbakaný Goeran Persson ise ‘aþýrý saðcý poli-tikacýlara ve yabancý düþmanlýðýna karþý’ birlikte mücadele çaðrýsýnda bulundu. Avrupa genelinde gazete-lerin baþ sayfalarýndaki manþetlerde, Le Pen’in, seçimin birinci turunu ikinci sýrada tamamlamasý ‘þok’ olarak duyuruldu. Almanya Dýþiþleri Bakaný

Joschka Fischer, Fransa’daki aþýrý mil-liyetçi kesimdeki artýþýn endiþe

verici olduðunu belirtti. Almanya Dýþiþleri Bakaný Joschka Fischer, Fransa’daki

seçim sonucunun çok düþündürücü

o l d u ð u n u , ancak bu g e l i þ -m e y e

karþý ne tür tedbirler alýn-

masý gerektiðini düþünmek için henüz erken

olduðunu, bunun için 2. tur seçimle-rin beklenilmesi gerektiðini söyledi.

Birlik 90/Yeþiller Partisi Federal Meclis Grubu Eþbaþkaný Rezzo Schlauch da Fransa’daki seçim sonuçlarýnda görülen geliþmenin, Ýtalya, Danimarka ve Hollanda’da da yaþandýðýný kaydederek, ‘Bu durum Avrupa’nýn birleþme sürecini daha da zorlaþtýracaktýr’ dedi.

AB Komisyonu Sözcüsü Jonathan Faull, Fransa cumhurbaþkanlýðý seçimlerinin ilk tur sonuçlarýnda

‘AB’nin sorumluluðu olduðu’ görüþünü reddetmedi ve ‘Avrupa kamuoyunun AB konu-

sunda yeteri ve gereði kadar aydýn-latýlmadýðý bir gerçek. Bu yönde daha fazla çaba harcamak zorundayýz. Bunun bilincindeyiz’ dedi.

Sözcü Faull, ‘AB Komisyonu`nun üye ülkelerde yapýlan seçim sonuçlarýný yorumlamadýðýný’ söy-ledikten sonra, ‘Bununla birlikte, Fransa`nýn AB bünyesinde tarihi ve çok önemli bir rolü vardýr. Fransa`nýn, temel deðerlerimize sadýk kalmasý beklentisindeyiz’ dedi.

Fransa seçimlerinden ‘alýnacak dersler olduðunu’ belirten, diðer AB ülkelerindeki siyasi geliþmeler ile mukayeseler yapma ihtiyacýndan söz eden Faull, Avrupa genelinde aþýrý saðýn týrmanýþý karþýsýnda hassas olmak gerektiðini ima etti. Sözcü, ‘Jean-Marie Le Pen`in pro-gramý, AB ilke ve kurallarýna uygun deðil’ ifadelerini kullandý.

AB Komisyonu üyesi Neil Kin-nock da, ‘hayretler içinde kaldýðý ve dehþete düþtüðü’ ifadesini kullanýr-ken, seçim sonucunun ‘Avrupa havuzuna büyük kirli bir kayanýn fýr-latýlmasý olduðunu’ söyledi.

Avrupa “Irkçý þoku” yaþýyor

I.C.B.O Federasyonu bünyesi altýnda 06.04.2002 Köln- Chor-weiler da Nihat Atamtürk

tarafýndan düzenlenen CHAMPIONS FIGHT NIGHT II profesyonel dövüþ galasý toplam 4 Almanya ünvan þampiyonu maçý, iki þov gösterisi ve 6 tane maç oynanarak sonuçlandý.

Birinci Almanya Kik boks unvan

m a ç ý n d a Gelnhausen´den Kenan Aydaþ ile Hagen´den Jürgen Hemke kar-sýlaþýrken, ikinci unvan maçýnda Erwitten´den Rus Eugen Puschkarov

ile Wuppertal´den Faslý Monir Elmaj-dub karsýlaþtýlar.Üçüncü Alma-nya Kik Boks unvan macýnda Hagen´den Pol-onyali Franek Luka-nowski ile N ü r t i n g e n ´ d e n Jugoslav Goran V i d a c o v i c

karþýlaþýrken, dördüncü ve galanýn en önemli maçý olan Köln´den Nihat Atamtürk ile Augusburg´dan Akif

Karataþ, Almanya Çin Boksu unvan þampiyonasý maçýnda karþýlaþtýlar.

Birinci maçta Alman Jürgen Henke, ikinci maçta Rus Eugen Puschkarov, üçüncü maçta Polonyalý Franek Lukanowski ve dördüncü maçta Nihat Atamtürk kendi klas-larýnda dereceye girdiler.

Toplam 500 seyirci tarafýndan izlenen Gala Köln çevresinde büyük bir ilgi gördü.

I.C.B.O Kupasýný Nihat Atamtürk aldý

Page 5: SULTANS OF THE DANCE‘INdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de sayfa2 Sayý 13 Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de

Sayý 13Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 4 Sayý 13

Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 5

BASKILARGÖLGELÝYOR GÜZELLÝKLERÝ

Ekmek küçüldü soframýzda, derman kesildi gýdasýzlýktan.

Sinema, tiyatro, hayal oldu, ne misafirliðe gider olduk, ne de konuk edebildik evimizde dostlarýmýzý. Ev kirasýna yetiþtiremediðimiz maaþlarýmýza iþten çýkarmalar da eklenince utanýr olduk çocuklarýmýza harçlýk verememekten.

Evet yaþanan bunca olumsuz manza-ralara raðmen yok mu bolluk içinde yaþayýp gününü gün eden? Yok mu senin benim bir aylýk maaþýmý, bir gecede barlarda pavyon-larda sadece bahþiþ diye daðýtan. Bu gün güzel ülkemde boðaz tokluðuna çalýþýr hale getirilen kamu emekçileri, iþçiler, memurlar vergilerini de peþinen öderken, ülkemde zor günleri birlikte aþabilme adýna tasarruf genel-geleri yayýnlayan Kurtlu, kuþlu, Arýlý Hükümet ne yazýk ki kendi yayýnladýðý genelgeyi unut-muþ görünüyor.Çalýþan kamu emekçilerinin iki yýlda alamadýklarý maaþlarýný onlar bir ayda alma baþarýsýný gösteriyor, oturumlarda yaptýklarý Ali Cengiz oyunlarýyla. Bu da yet-mezmiþ gibi kýsa bir dönem okul önlerinde görülmeyen resmi plakalý araçlar, evler ve okullar arasýnda mekik dokumaya devam ediyor.

Kuyruklar oluþurken hastane önlerinde, ilaçlarý alamazken ülkemin yoksul insanlarý gazetelere yansýyor vekillerin yurt dýþýnda trilyonlarý aþan tedavi masraflarý, milyarlarý bulan telefon faturalarý.

Ülkemin çalýþan bordro mahkumlarý için hayat daha fazla içinden çýkýlmaz bir hal alýr-ken, büyüyor yoksulluk ordusu yapýlan özel-leþtirmelerle birlikte.Sönüyor birer birer sinema ve tiyatrolarýn ýþýklarý. Kapatýlýyor RTÜK tarafýn-dan Sesimiz Olan Radyolarýn Frekanslarý.

Televizyon ekranlarýnýn izlenemez bir hal aldýðý bu günlerde kendini radyolarda din-lediði türkülerde bulan ülkem insaný; RTÜK tarafýndan komik gerekçelerle kapatýlmasýnýn ardýndan daha da yalnýzlaþarak, kalitesiz TV programlarýný izlemek durumunda

býrakýlýyor.90’lý yýllarýn baþlarýnda Baþkentli-lerin düþüncelerini özgürce dile getir-diði radyolarýn çokluðu bizleri hep mutlu ederken, ülkem insaný sev-dikleri türkülerle daha da gülümse-meyle bakýyordu yarýnlara. Ekonomik gerekçeler ve RTÜK’ ün baskýlarýna dayanamayan Yorum, Mozaik, Ýmaj, Arkadaþ, Çaðdaþ gibi sesimiz olma baþarýsýný göstermiþ radyolar birer birer kapatýlýrken kamu çalýþanlarý daha da öksüz, daha da yalnýzlaþýy-

orlardý.Bu günlerde yaptýðý programlarla çaldýðý

türkülerle hep yanýmýzda olmayý sürdüren emeðin sesi Özgür Radyo susturulmaya çalýþýlýyor. 30.9.2000 tarihinde yayýn haya-týna baþlayan FM 108 Radyo Özgür komik gerekçelerle 5 kez susturulurken,Kürtçe türkü çalmaktan iki kere daha kapatýlacaðýný öðrenmiþ olmak, insaný fazlasýyla düþün-dürüyor.

Polis arabalarýnda,askeri garnizonlarda çalýnabilen Kürtçe türküler ne yazýk ki Özgür radyo mikrofonlarýndan çalýnýnca suç oluyor,; kapatýlmaya gerekçe oluþturuyor. Soruyorum yetkililere madem tehlikeli neden bandrol veriyorsunuz kasetlere? Neden radyolarda yasak olan polis arabalarýnda, garnizonlarda serbest? Niye bu çifte standart, niye bu korku? Ayrýca alkýþlýyorum garnizonda, polis teþki-latýnda Kürtçe türkü çalabilen arkadaþlarý. Alkýþlýyorum her þeye raðmen sesimiz olma baþarýsýný gösteren Özgür Radyo Çalýþan-larýný.

SORUYORUM...Sayýn RTÜK üyelerine. Cennet ülkemin

yoksul emekçilerinin kendi türkülerini dinleyip bilgilenme kaynaðý olan radyolarý tehlikeli bulup, kapatýrken çeþitli TV kanallarýnda biz-leri izletmek durumda býraktýklarý gece yarýsý öpücüðü, dekolte, deniz kýzý, biri bizi gözetliyor gibi daha da çoðaltabileceðimiz program-larý kendi çocuklarýyla gönül rahatlýðý içinde izleyebiliyorlarsa kapatýn o zaman Özgür Radyoyu. Çünkü o türkülerimizi söylüyor. Kapatýn Özgür Radyoyu . Çünkü onlar bizi konuþuyor. .Kapatýn ki gün ýþýðýna çýkmasýn cennet ülkemi cehenneme çevirenlerin siluet-leri .Kapatýn,Kapatýn çünkü bizde sizlere kapatýyoruz artýk gönlümüzün perdelerini.

yeterki kararmasýn OLGUN ÞENSOY

YURTTAN

27 Mayýs darbesinden sonra Urfa’daki mezarlýðýndan çýkarýlarak bilinmeyen bir yere defnedilen

Said Nursi’nin mezarýnýn Isparta’da olduðu ortaya çýktý. Serdar Murat’ýn kaleme aldýðý, „Ankara Siyaseti ve Said Nursi“ isimli kitapta, Emniyet Genel Müdürlüðü arþivindeki belgelerle, Said Nursi’nin mezarýyla ilgili bil-giler tam 42 yl sonra günyüzüne çýkarýldý. Emniyet Genel Müdür-lüðü Arþivinde „13311/22/32“ numara ile yer alan belgede Said Nursi’nin naaþýnýn 12 Temmuz 1960 günü Þanlýurfa’da Halil-ür Rahman Dergahý’nda medfun olduðu mezarýndan çýkarýldýðý belirtildi. Þanlýurfa Belediye Tabibi Hikmet Öner, Saðlýk Müdürü Celal Ada, Emni-yet Müdürü Þükrü Balöz, Merkez Komutaný Sv. Kd. Yb. Ferudun Evtürk, Vilayet Jandarma Kumandaný Yb. Mustafa Gönenç ve hazirun mevtanýn kardeþi Abdülmecit Ünlukul isim-lerinin yer aldýðý belgede; „12 Temmuz 1960 Salý günü sabahleyin adý geçen mevtanýn medfun bulunduðu Mevlüt Halil Dergahý’na gelinerek kardeþi Abdülmecit Ünlukul’un huzurunda kabir açýlarak mevta çýkarýlmýþ“ deniliyor.

„13311/22/32 sayýlý belgede yer alan „Zabýt varakasý“nda ise Said Nursi’nin

naaþýnýn Isparta þehir mezarlýðýna defne-dildiði belirtiliyor. Dönemin

Isparta Vali Muavini Besim Ulcay, Emniyet Müdürü Zeki Vural, Vilayet Jandarma Komutaný Zekeriya Kantekin, Merkez Kumandaný Yarbay Hamdi Atamer, Merkez hükümet ve Belediye Tabibi Dr.

Rýfat Öner ve Mev-tanýn kardeþi Abdül-mecit Ünlukul’un imzalarýnýn yer aldýðý zabýt varakasýnda þunlar yer alýyor: „12 Temmuz 1960 günü Afyon’a getirilmiþ

bulunan mevtaya ait tabut Afyon’dan teslim

alýnarak Isparta’ya getirilmiþ ve ayný gün akþamý kardeþi Abdülmecit Ünlukul’da hazýr bulunduðu halde aþaðýda imzalarý bulunan þahýslarýn huzurunda Isparta Þehir Mezarlýðý’na ihzar edilmiþ bulu-nan kabre defnedildiðine dair iþbu zabýt mahallinde tanzim ve hep birlikte imza altýna alýndý.“

Bediüzzaman Said Nursi’nin mezarýnýn parçalanarak naaþýnýn kaçýrýlmasý þimdiye kadar birkaç kez gündeme gelmesine

raðmen bir türlü açýklýða kavuþturulamadý. Bediüzzaman Said Nursi’nin naaþýnýn

denize atýldýðý ya da meçhul bir yere nakle-dildiði iddialarý zaman zaman gündeme gelmiþ, ancak bu konuda TBMM Ýnsan Haklarý Komisyonu bünyesinde bir komisyon kurulmasýna raðmen, merhumun mezarýnýn yeri tesbit edilememiþti. Serdar Murat tarafýndan kaleme alýnan „Ankara Siyaseti ve Said Nursi“ isimli eserde ise, Bediüzzaman’ýn naaþýnýn nereye nakledildiði konusundaki esrar perdesi aralandý. Kitapta Bediüzzaman’ýn naaþýnýn Þanlýurfa’dan alýnarak Isparta’ya nakledilmesini dönemin Ýçiþleri Bakaný Muharrem Ýhsan Kýzýloðlu’nun talimatý ile Diyarbakýr ve Urfa Bölgesi Kolordu Komutaný Cemal Tural’ýn naaþý bizzat Þanlýurfa’dan uçaðýna alarak, Isparta’ya götürmek suretiyle gerçekleþtirdiði belirtildi.

Dönemin Milli Birlik Komitesi Üyesi MHP Genel Baþkaný Alpaslan Türkeþ ise bu konuda, „Muharrem Ýhsan Kýzýloðlu bir gün Milli Birlik Komitesi’ne, Said Nursi’nin naaþýnýn nakledilmesi tamam diye bilgi ver-miþti“ þeklinde konuþmuþtu.

Kitapta ayrýca Baþbakan Adnan Mende-res ile CHP Genel Baþkaný Ýsmet Ýnönü ve yine dönemin Baþbakan’ý Süleyman Demirel ile Ýsmet Ýnönü arasýndaki Said Nursi tar-týþmasýna da geniþ bir þekilde yer verildi. Kitapta Baþbakan Bülent Ecevit’in Ulus Gaze-tesi Yazarý olarak „Said Nursi“ hakkýnda yaz-dýðý bir yazý da yer alýyor.

Sýr perdesi çözülüyorBediuzzaman Said Nursi, Isparta mezarlýðýnda yatýyor!

Belçika’nýn baþkenti Brüksel’de düzenlenen basýn toplantýsýnda

PKK’nin ismini deðiþtirerek, Kür-distan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi (KADEK) adýný aldýðý resmen açýklandý. Kür-distan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi’nin yurtdýþý sözcüleri Rýza Erdoðan ve Adem Uzun’un katýldýklarý basýn toplantýsýnda KADEK’in hedefinin demokratik kur-tuluþ olduðu belirtildi.

“ANAP çalýþýyorsaANAP’ý destekleriz”PKK’nin misyonunu yerine getirdiðini söyleyen KADEK yurtdýþý temsilcisi Rýza Erdoðan KADEK’in egemen ülkelerin sýnýrlarýný deðiþtirmeden, d e m o k r a t i k l e þ t i r m e yoluyla Kürt sorununu çözmeyi amaçladýðýný bildirdi. KADEK’in bir çatý örgütü olarak, Abdullah Öcalan’ýn „Demokratik Uygarlýk Manifestosu“nu benimseyen siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri ve oluþumlarý büny-esinde barýndýrmaya açýk olduðunu vurguladý. HADEP’le iliþki konusunda gelen bir soruya ise Erdoðan, „HADEP eðer Türkiye’nin demokratikleþmesi için çalýþýyorsa HADEP’i, ANAP çalýþýy-

orsa ANAP’ý destekleriz“ karþýlýðýný verdi.

“Silahlý mücadeledurmuþtur”Demokratik kurtuluþ sürecinin

örgütü olarak KADEK’in kurul-duðunu belirten Erdoðan “Demo-kratik çözüm sürecinin hassasiyeti göz önünde bulundurularak KADEK kurulmuþtur. Siyasal ser-hildaný barýþçýl olarak yapacaktýr. Silahlý mücadele durmuþtur.“ Dedi.

Halk Savunma BirlikleriKADEK üyesiHalk Savunma Birlikleri’nin

KADEK üyesi olduðunu bildiren Erdoðan, „Halk Savunma Birlikleri,

demokrasi mücadelesine katký sunacak eðitime tabi olmuþtur. Birlikler meþru savunma konu-munda kalacaklar. Kendilerine ve Kürt halkýnýn haklarýna saldýrý geldiðinde,kendilerini savunabile-

cekler. Koþullar uygun olduðunda bu güçlere ihtiyaç kalmayacaktýr. Kürt halkýnýn haklarý tanýndýðý, barýþçýl serhildaný þiddetle bastýrýl-madýðý sürece bu birlikler devreye girmeyecektir.“

Türkiye’nin ABüyeliðine destekErdoðan, “Türkiye’nin Avrupa

Birliði’ne girmesi için demokratik alanda mücadele edeceðiz. PKK’yi terörist listesine almak, hem Türkiye, hem de Avrupa için

yapýlabilecek en büyük kötülüktür. Avrupa’nýn PKK’yi terör listesine alma gibi bir çabasý olursa, zaten Türkiye’nin demokratikleþmesini ve AB’ye alýnmasýný istemiyor demektir. Bunun için demokratik mücadele edeceðiz.“

Öcalan KongreGenel Baþkaný

Erdoðan, Abdullah Öcalan’ýn KADEK Genel Baþkanlýðý’ný nasýl yürüteceði ve isimi onaylayýp onayl-amadýðý sorularýna yanýt verirken de Öcalan’ýn bu süreci 1993 ateþkesiyle baþlattýðýný ve bugüne kadar bunu deðiþik adýmlarla geliþtir-diðini, dolayýsýyla bu adýmý kabul ettiðini belirtti. Öcalan’ýn bizzat aktif olmasýnýn sýnýrlý olacaðýný aným-satan Erdoðan, bu eksikliðin 11 kiþilik

KADEK Genel Baþkanlýk Konseyi tarafýndan yerine getirileceðini söyledi.

Ýlk tepki Mesut Yýlmaz’danAyný gün Brüksel’de bulunan

Baþbakan yardýmcýsý Mesut Yýlmaz, PKK’nin adýný deðiþtire-rek KADEK yapmasýný ve silahlý savaþý durdurmasýný olumlu bir geliþme olarak gördüklerini söyledi. Yýlmaz bun raðmen tavýrlarýnda bir deðiþiklik olmaya-caðýný da kaydetti.

PKK, KADEK OLDU!

8 Devletin vermiþ olduðu dönüþümü olmayan Teþviklerden yararlanýyormusunuz?8 Emlak için ucuz faizli kredilerinizin olduðunu biliyormusunuz?8 Yatýrým fonlarýnýn avantajlarýný biliyormusunuz?8 iþveren teþvikli 400 Euro tasaruf sigortasýndan yararlanýyormusunuz?8 Sigortalarýnýyýn yararlarýný ve zararlarýný biliyormusunuz8 Arabanýz ucuz sigortalýmý? Deðilse Kasým ayýna kadar müracat edebilirisiniz.8 Yeni ehliyet alanlara özel, çok ucuz araç sigortasý imkaný!

Tatile gidenleriçin bir kaçönemli bilgi

Batý Avrupa ülkele-rinde yaþayan 3,5 milyona yakýn Türk vatandaþlarýndan 1

milyon kadarý izinlerini geçirmek veya tatil yapmak amacýyla Türkiye’ye gitmektedir. Önceki yýllarda akraba ve dost ziyareti amacýyla gerçekleþtirilen söz konusu ziyaretlerin son yýllarda turistik gezi ve ticari amaçla da yapýldýðý söz konusudur. Ýzin yapacak yol-cularýn gerek gidiþ - dönüþ yolculuklarýný kolaylaþtýr-mak, gerek izin ve tatillerini huzur içinde geçirmelerine katkýda bulunmak amacýyla bu yazým da siz okuyu-culara, Tatil öncesi hazýrlýklarda dikkat edilmesi gere-ken konularý, seyahat sýrasýnda gerekli olabilecek bilgileri, izin döneminde yolda, Türkiye’de ve dönüþte karþýlaþýlabilecek olasý sorunlara çözüm önerilerini ele almak istiyorum. Yaz aylarýnda Türkiye’ye giden yolcularýn karþýlaþtýklarý sýkýntýlarý en aza indirmek, yol veya yolculuk koþullarý hakkýnda önceden bilgi saðla-mak amacýyla, yola çýkmadan seyahat belgeleri, vize, araçlarý ile ilgili konular, gümrük formaliteleri,

güvenlik, geçilecek ülkelerdeki makamlarýn tutumu, izlenecek yollar konusunda araþtýrma yapmalarý gere-kmektedir. Seyahat edeceklerin pasaport ve nüfus cüzdanlarýný yanlarýnda bulundurmalarý gerekir. 16 yaþýndan küçüklerin ayrý pasaport sahibi olmalarý þart deðildir. Bu gibiler, anne ya da babanýn pasaportunda kayýtlý olarak seyahat edebilirler. Pasaportun ve pasaporttaki alýnan oturma izin süresinin en az 6 ay daha geçerli olmasýna dikkat edil-melidir. Almanya’da ikamet etmekte olan 16 yaþýndan küçük Türk çocuklarýnýn geri dönüþte sorunla karþýlaþmamalarý için sahip olduklarý ya da kayýtlý bulunduklarý pasaporta, kendileri için Almanya için oturma izni alýnmýþ olmasý gerekir. Yine mutlaka dik-kate alýnmasý gereken diðer hususlar þunlardýr:

· Gidilen ülkeye mutlaka kullandýklarý ilaç ve bakim malzemesinin birlikte görülmesi

· Bilet hariç yolculuk için yapýlan diðer ödemeler için mutlaka makbuzun alýnmasý

· Uçuþ öncesi zamanýnda havaalanýnda bulunul-masý

· Zamanýnda yerlerin teyidinin alýnmasý

· Az bagajý olan yolcularýn baþkalarýnýn bagajlarýný alma durumunda kendilerinin sorumlu olduðunu bil-meleri

· Dönüsü açýk olan yolcular veya uçuþta tarih deðiþikliði yapmak isteyen yolcular, mümkünse bile-

tini aldýðý yerde teyit ettirmesi daha doðru olacaktýr.· Kayýp bagaj durumunda kayýp edilen yerde hemen iþlemin yapýlmasý þarttýr. Ýþlemi yapýlmayan bagaj, daha sonra dikkate alýn-mamaktadýr.El bagajlarýnda yasak olan maddelerin, örneðin Býçak ya da makas gibi kesici ve delici aletler. Spor silahlarý ve mermileri çok sýký güvenlik kurallarý çerçevesinde taþýna-

bilmektedir ve bildirilmeleri gerekmektedir. Yolcular, bütün bagajlarýnýn üzerine, isim, adres ve gidilen yerin adresinin yazmalýdýr. Bagaj kayýplarý ve hasar-larý varýlan alandaki yer görevlilerine bildirilmek zorundadýr. Havayollarýnýn sorumluluklarý verilen bagajlarda sýnýrlý olduðu için, önemli dokümanlarýn, deðerli eþyalarýn ve ilaçlarýn el bagajlarýnda taþýn-masýna dikkat edilmesi gerekmektedir. Her durumda, bagaj sigortasý yaptýrýlmasý tavsiye edilmektedir.

[email protected]

MEHMET ELDENÝZ

Page 6: SULTANS OF THE DANCE‘INdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de sayfa2 Sayý 13 Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de

Sayý 13Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 6 Sayý 13

Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 7

Haþiþ (Esrar)Hint keneviri çiçek ve yapraklarýnýn

kurutulup doðranmasý veya havanda dövülüp kaba tülbentten geçirilmesiyle elde edilen yeþil ya da gri bir karýþýmdýr. Kolaylýkla kýrýlabilen esrar renkli topra-klar halinde bulunur.Torba içinde ya da preslenmiþ bir þekilde satýlýr.Kurutulmuþ toz esrararýn koyu yeþilimsi bir rengi vardýr. Genelde tütüne karýþtýrýlýp sigara gibi içilir. Ender olarak çaya katýlarak içilebilir veya yemeklere katýlarak yeni-lir.

Marihuana ise kenevirinin yaprak, sap ve çiçeklerinden yapýlan karýþýmý (ot). Sigara gibi içilir. Kurutulmuþ yaprak sigara gibi sarýlýnca adý (Joint)

Kannabis (Cannabis), Kenevir bitki-sinin kýsaltýlmýþ adýdýr. Cannabis bitkisi genellikle kesilip, kurutulduktan sonra parçalandýktan sonra siga-raya sarýlarak ya da nargile biçiminde içilir. Esrarýn uyuþtu-rucu özelliðinden sorumlu olan bileþik tetrahidrokannabinoldür (THC) En etkili esrar, bitkinin tomurcuklarý veya yapra-klarýndan alýnan siyah-kahverengi reçi-nemsi maddenin kuru-tulmasýyla elde edilir. Buna haþiþ veya haþ denilmekte-dir. Esrara tole-rans geliþir, psi-kolojik baðýmlýlýk yapar fakat fizyo-lojik baðýmlýlýk yaptýðýna dair deliller kuvvetli deðildir. Ýrri-tabilite (çabuk s i n i r l e n m e ) , huzursuzluk, uyku-suzluk, iþtahsýzlýk ve hafif bulantý g i b i çekilme belirtileri yüksek dozlarda kan-nabis kullanan insanlarda madde kul-lanýmý aniden kesildiðinde görülür. Sigara halinde içildiðinde öforizan etkisi dakikalar içinde görülür, yaklaþýk 30 dakika içinde en yüksek noktasýna ulaþýr ve 2 ila 4 saat devam eder. Yemekler içinde de aðýzdan alýnabilir. Aðýzdan alýndýðýnda ayný etkiyi elde edebilmek için 2-3 kat daha fazla alýnmasý gerekli-dir. Göz kanlanmasý, kalbin hýzlý atýmý, iþtah ve aðýz kuruluðu gözlenir.

Tehlikeler:o Esrar vücutta Alkoldan daha uzun

bir süre - tahminen 2 ay - kalýr. o Daha tesiri geçmeden insan ken-

dini içmemiþ gibi ayýk hisseder. Dikkat: Ýçtikten 4-5 gün sonra araba veya baþka bir taþýt kullanmayýnýz.

o Ruhsal sorunlara yol açabilir. o Esrar Broþit ve Astým gibi solu-

num yollarý hastalýklarýnda tehlikelidir. Ýki Jointin içerisindeki katran miktarý 6 ila 12 sigaradakine eþittir.

o Esrar Erkeklik içinde tehlikelidir. Hayalarda meni (sperma) yapýmýný azal-týr. Spermada bozukluklar oluþabilir.

o Esrar içen hamile anneler doðmamýþ çocu-klarýna da zarar verebilirler. o Aniden gelen korku durumlarý, duygu durum

deðiþiklikleri ve takip edilme sanýsý ortaya çýkabilir.

Afyon ( Opium ):Deðiþik haþhaþ tür-lerinin özellikle beyaz haþhaþýn kap-süllerinden akan sütün yoðunlaþýp katýlaþmýþ hali.. Eroin Afyonun içinde bulunan Morfinden kimyasal yolla elde edilir.

Haþhaþ:Yapraklarý almaþýk ve düzensiz par-

çalý bir bitkidir.Tek çiçek açar. Meyvesi kapsül þeklindedir. Doðu haþhaþýnýn (papaver somniferum) beyaz çiçekli çeþitinden afyon elde edilir. Kýrmýzý çiçe-kli çeþitinden de afyon çýkarýlýr ama bunun deðeri azdýr.

Opioidler Opiate veya opioid keli-meleri haþhaþ bitkisinin özütü olan

opium dan gelmektedir. Afyon bitkisi morfini de kapsayan 20 kadar opium alkaloidlerini içerir. Eroin , kodein , hydromorphone dopal opiatlar veya onlardan sentezlenen opiatlardan bazýlarýdýr. Eroin morfinden 2 kat daha güçlüdür. Kullanýmý aðýzdan, burun yoluyla, damardan ve ya deri altýna enjekte etmek yoluya olabilir.

Kullaným þekli: Eroin baðýmlýsý günde 0,5 ile 3 gram arasý takriben üç doz eroin kullanýr. Eritilerek enjekte yolu ile damardan veya toz halinde burun-dan çekilerek alýnýr.

Opioid kullanýmý sýrasýnda ya da hemen sonra geliþen, klinik açýdan belirgin olarak uygunsuz davranýþsal ya da psikolojik deðiþiklikler (örn. baþlangýçtaki neþeden sonra ilgisizlik, huzursuzluk, sinirlilik halinin vücuda yansýmasý, yargýlama bozukluðu, toplumsal ya da mesleki iliþkilerde bozulma görülür.Bunun yanýsýra ser-semlik hissi , sözü aðýzda gevelercesine konuþma, dikkat ya da bellek bozu-kluðu opioid alýmýný düþündürür.Aþýrý doz Koma, solunumun yavaþlamasý, hipotermi, hipotansiyon ve kalbin yavaþ atmasý aþýrý doz semptomlarýdýr. Koma, gözbebeðinin iðne ucu gibi küçülmesi“ ve solunum depresyonuyla gelen hastada opioid aþýrý dozu ilk akla gelen þey olmalýdýr. Kesildiðinde görülen yoksunlik belitileri þunlardýr : huzursuz-

luk, kas aðrýlarý, bulantý ya da kusma, gözyaþýnýn artmasý, burun akýntýsý, kýl-larýn diken diken olmasý, ishal, uyku-suzluk.

Kokain Kokainin etkisi çok çabuk, alýndýk-

tan saniyeler sonra baþlar ancak kýsa sürer.Uygulandýðý bölgelerin duyar-lýlýðýný yok eder,gözbebeðini büyültür, damarlarý büzer, yüksek dozda tan-siyonu yükseltir. Etkisinin yarým saati geçtiði ender görülür. Bunlar aþýrý sevinç, zevklenme, aþýrý uyarýlma, neþe-lenme, olur olmaz þeylere gülme, saç-malama, dansetme, iþtahsýzlýk, kan basýncý ve kalp hýzýnýn artýþý olarak sýralandýrýlabilir. Ancak bu kýsa süren kendini yükseklerde hissetme halini

birdenbire çöküntü, kendini kötü hissetme, depresyon, para-noya, yani yoðun bir iniþ takip eder. Bazýlarý bu düþüþü önlemek için daha da fazla kokain almayý denerler.Bu sonra durumu daha da kötüleþtirir. Çok fazla alanlarda acayip dav-ranma hatta þiddete eðilim ola-bilir. Bir süre sonra uyuduktan sonra uyanan kendini yorgun ve sinirli hisseder.Kokain psikolojik baðýmlýlýk yapar. Baþka uyuþturucu maddelerin kullanýmýna götürür. buruna çekme sonrasý delinme, kilo kaybý olur.Crack denilen þekli daha saftýr ve fazla kokain içerir.Piþirme tozu (yemek sodasý) ile kokain karýþtýrýlarak elde edilir.Bir veya iki kez denenmesi baðýmlýlýk

yapabilir ve cravinge (özleme) yol açabilir Neþelendi-rici ve zevk verici etkisi sadece 5 dakika sürer, arkasýndan 20 dakika içinde titreme, adale çekilmeleri, yorgunluk, çöküntü hali gibi hoþ olmýyan etkileri gelir. diðer uyuþturucu mad-deler ile kombinasyon ölüme yol açabilir. yüksek tansiyon ve kalp sorunlarý olanlarda daha çok dikkat edilmesi gerekir. Rock denilen, küçük içmeye hazýr miktarlarda satýlýr.

EctasyTamamen sentetik olup hiç bir doðal madde olmaksýzýn üretilir. Kimyasal maddesi MDMA’dýr. Sentetik desenlen-miþ uyuþturucular grubundan olan Ecstasy son zamanlarda gençlerin partilerde ve diskotek-lerde çok kullandýðý bär madde haline geldi. Genellikle hap, bazen kapsül veya toz þeklinde satýlýr.Amphetamin kökenli sente-tik bu uyarýcýnýn yararsýz olduðu iddiasý doðru deðildir. bir tek tabletin bile ölüme yol açabile-ceði bilinmektedir.Tahminen 20 dakika içerisinde etkisi baþlar ve 4 ile 6 saat sürer. Alanlar

kýsa bir süre yaþamýn güzel olduðunu söylerler, kalp çabuk atar, böylece fayla enerjiyle dans edenler kendilerini büyük bir topluluðun bir parçasý olarak duyumsarlar. Bulantý, korku, panik, halüsinasyonlar olabilir. Çok terleme ve ateþ yükselmesi sonrasý vücudun su kaybý halinde birden bire fazla su veya sývý içilmesi beyinde sulu madde birik-mesi ve þiþme bir ölüm nedenidir.

LSDÇýkýþ maddesi doðada çavdar-mah-

muzunda bulunur. Sentetik olarak üre-tilen LSD’ nin bilinç deðistirici bir özelliði vardýr.

Alanlarýn dünyayý algýlama þekli deðiþir. Örneðin ýþýk daha parlak gözü-kür. Renkler daha koyu olarak algýlanýr. Sesler yüksek ve alçaklaþýr. Resimlerin biçimleri deðiþir.Sanrý (Halüsinasyon) olgusu vardýr. Bazýlarýna sanki kendi vücutlarýný tek ediyorlarmýþ gibi bir duygu gelir.LSD aslýnda kristal þekilde olmasýna raðmen pazarlamada genel-likle damlatýlarak kaðýtlara emdirilmiþ olarak satýlýr. Hap þeklide vardýr. Horror-trip (korkulu kabus rüyalarýnda olduðu gibi olmayan korkunç þeyler görme) olayý anlatmasý zor feci bir durumdur. Korktuðu þeylerden kaçmaða çalýþýr-ken otomobil altýnda kalanlar veya yüksek yerden düþenler olmuþtur. Uça-bileceðini veya su üzerinde yürüye-bileceðini zannedenler olmuþtur. Arkadaþlarýnýza dikkat ediniz.

Ýnsanýn içindekiÝnsanýn yükseliþi içinbarýþ hemen þimdi...

Filistin’de akan kan bizim kanýmýz.... Ýnsan olmanýn bedeli bu derece aðýr olmasa gerek.

Cenin’ de yaþanan vahþet ve katliamlar insanlýk tarihine yerleþecek kara bir sayfa olacaktýr. Bu ayýp hepi-mize aittir. Cenin’ de yaþananlarýn engellenmesi için toplum olarak, birey olarak kýsacasý insan olarak ne yaptýk? En acý ve tra-jedik olan ise bu acýlarý ve vahþeti yaþatanlarýn, jenosidi yaþamýþ olan bir halk tarafýndan gerçekleþtirilmiþ olmasý... Dünya adeta sesiz sedasýz bir bekleyiþ içinde... Filistin e karþý yürütülen acý-masýz bu savaþ, yoksa ABD’nin bölgede yürütmek istediði bir temsili savaþ olmasýn! W.G. Bush tarafýndan Þaron’ un bir barýþ insaný olduðunu açýklamasýný yoksa nasýl yorumlamalýyýz!

21.yy da bir avuç insanýn daha fazla para kazanmasý pahasýna dünyayý kana bulamalarý karþýsýnda susmayý yeðliy-oruz. Oysa zor olan barýþtýr. Barýþý yeþertmek için çevremizdeki zorluklarý aþmak için ne yapýyoruz? Evet barýþ için ve insanlýðýn kalýcý olmasý için insanlýk adýna ne yapýyoruz? Birey olarak bu sorumluluðu, benliðimizin hangi köþesinde hissediyoruz. Ýns-anlýðýn ve insanlarýn doðaya ve barýþa ihtiyacý vardýr. Dünya hepimizin... Etrafa düþen bombalar yaþamý zehir etmekte ve dünyanýn her neresine düþerse düþsün, doðaya býraktýðý kirlilik ve derin izler hep ayný kalacaktýr. Bu kirlilik düþtüðü yerde sýnýrlý kalmayýp dünyanýn her tarafýna yayýlmaktadýr. Doða kirliliði kadar aðýr olan diðer bir kirlilik ise insan kirliliðidir. Ýnsan kirlenmesi etrafýmýzý bir zýrh gibi sarmaktadýr. Etrafýmýzdaki insan kirliliði, insanlýðýn, içinde tutsak edildiði kafes her geçen gün biraz daha daralmaktadýr.

Bu savaþýn arkasýnda ne var, kimler var? Bu savaþ kimlerin iþine yarýyor? Kimin çýkarýna geliyor? Kimi temsilen bu savaþ 21 yy dünya kamuoyunun gözü önünde bu kadar barbarca sür-dürülüyor?

Barýþ bugün her zamankinden daha çok “insanýn içindeki insanýn” varlýk yokluk çizgisindeki amacý oldu. Günümüzde barýþ artýk soyut bir özlem deðildir, bugün barýþ somut bir hedef haline gelmiþtir. Geçmiþ yy.da da barýþý isteyenler vardý. Özellikle barýþý isteyen insanlarýn içinde kadýnlar önemli bir yer almýþlardý. En eski barýþçýlar kimdir, diye soracak olursak bunun yanýtý KADIN-LARDIR. Kadýnlarýn barýþçý olmalarý için çok haklý nedenleri vardýr. Tabiatý olarak insaný dünyaya getiren bir kadýn, üretici ve o kadar süre içinde taþýdýðý bir varlýðýn ne kadar deðerli ve zahmetli olduðunu bilir. Kadýný barýþçý yapan etken, belki de annelik içgü-düsüdür. Barýþý savunmak her zaman zor olmuþtur. Bugün barýþ için panzer, tank ve silaha karþý kendini siper eden ve barýþ çýðlýklarýný atan Filistinli analarýn sesine herkesin kulak vermesi yetmez. Filistinli analarýn istem ve taleplerine sahiplenmek bir insanlýk görevi olarak karþýmýzda duruyor. Barýþ bugün daha bir önem taþýyor.

Tarihe baktýðýmýzda genç erkekler çoðu zaman savaþ yan-lýsý olmuþlardýr. Geçmiþ yüzyýllardaki savaþlar, gençlerin önün-deki gelecekti! Zengin olmanýn, daha büyük bir topraða sahip olmanýn yolu savaþtan geçiyordu.

Bugünün gençleri erkeði ve kadýný savaþa karþý olmak zorundadýr. Çünkü onlarýn savaþta hiçbir çýkarlarý yoktur. Savaþ birkaç silah tüccarýnýn yaný sýra bazý egemenlerin hakimiyetlerini daha da geniþletmesi için yapýlmaktadýr. Savaþ herkesin gele-ceðini yok etmekte. Günümüzde savaþ artýk erkekliðin simgesi deðildir. Savaþta cesaretin simgesi olamaz zaten.

Artýk barýþ isteyen sýrf anneler deðil tüm insanlar olmalýdýr. Filistin’de barýþ çýðlýklarýný atan KADINLAR’ ýn yanýnda gençler ve erkekler de yer almýþlardýr. Barýþ isteyenler sýrf Filistin de deðil onlarý yalnýz býrakmayan ve Ýsrail devletin ve Þaron’un barbarlýðý karþýsýnda cesaretli çýkýþlarýyla Ýsrailli barýþ savunucularýnýn da seslerine kulak vermek ve ciddi bir kamuoyu yaratmak gerek-mektedir. Þaron’un Filistin halkýna karþý sürdürdüðü bu barbarca temsili savaþ tüm insanlýðý karþý iþlenen bir suçtur. Bu kirli savaþ tarihe kapkara bir sayfa olarak anýlacaktýr.

Barýþ gelecektir, savaþ ve þiddet ise yok oluþ. “Ýnsanýn içindeki Ýnsanýn” yükseliþine hiçbir güç engel olamayacaktýr. Kaybeden Þaron ve onun destekleyicileri olurken, kazanan ise er veya geç insanlýk olacaktýr.

Dr. HÜSEYÝN NAZLIKUL [email protected]

TOPLUM

UYUÞTURUCULAR

Yunan mitolojisine göre sümbül adýný, Hyakinthos (Avrupa dilinde sümbül)

adýnda bir Yunan delikanlýsýndan almýþtýr. Hyakinthos, Apollon’un can ciðer arkadaþýymýþ. Bir gün disk atma yarýþýnda Apollon’un attýðý disk Hyakinthos’un baþýna çarpmýþ. Delikanlýnýn boynu bir çiçek gibi kýrýlmýþ, çimenler al kana boyanmýþ. Apollon arkadaþýnýn cesedini kollarý arasýnda alýp, „Ah, senin yerine ben ölseydim“ demiþ. O anda çimenler yeniden göver-miþ ve Hyakinthos’un öldüðü yerde güzel bir çiçek açmýþ ve bu çiçeðe Hyakinthos yani sümbül denmiþ. Bu efsanenin kaynaðý, muhteme-len yabani sümbüllerin üzerinde, Yunan alfabesinde aðlama sesini gösteren „A“ harfine benzer þekil-ler olmasýdýr.

Sümbül Avrupa’ya Türkiye’den gelmiþtir. 1573 yýlýnda yaptýðý Tür-

kiye ziyareti s ý r a s ý n d a s ü m b ü l ö r n e k l e r i t o p l a y a n , Alman doktor Leonhardt Rau-wolf, topladýðý örnekleri Avrupa’ya götürmüþtür. 1700’li yýllarýn baþýnda sümbül popüler çiçeklerden bir haline gelmiþ ve 2.000’den fazla türü yetiþtirilmeye baþlamýþtýr.

Sümbülü ilk yetiþtirenlerin antik Yunanlýlar ve Romalýlar olduðu düþünülmektedir. Hem Homeros hem de Virgil, bitkinin kokusunu eserlerinde anlatmýþlardýr. Bu sanatçýlarýn bildiði ve modern sümbül türlerinin genetik atasý olan sümbül, Hyacainthus Orientalis olarak bilinen bir sümbül türüdür ve anavataný Türkiye ve Orta

Doðu’dur.Sümbül yüzyýllardýr, ilkbahar havasýný tatlý kokusuyla süslemiþ,

þairlere ilham kaynaðý olmuþtur. Onsekizinci yüzyýlýn ortasýnda Fransa Kralý 15ci Louis’nin metresi olan Madame de Pom-padour, Versailles sara-yýnýn bahçesinin

sümbüllerle donatýlmasýný ve kýþýn saray camlarýna

sümbül resimleri nakþedilme-sini isteyerek, sümbülün Fransýz

seçkinleri arasýnda popüler bir çiçek haline gelmesini saðlamýþtýr. Sümbül günümüzde de stil ve zara-fetin sembolüdür.

Sümbül, Osmanlý þairlerinin ve çiçek üstadlarýnýn da çok sevdikleri ve yetiþtirdikleri bir çiçektir. Divan þiirinde genellikle sevgilinin saçlarý sümbüle benzetilir. Osmanlýlar da, sümbül gül ve lale kadar hayran-lýk toplamasa da, þiirin, süsleme sanatlarýnýn ve bahçelerin önde gelen çiçeklerinden biridir. „Dört çiçek“ üslubunda gül, lâle ve karan-filin yanýnda yer alýr.

Sümbül

MADDE BAÐIMLILIÐINDANKURTULMA YOLLARI

A. Madde baðýmlýsý insanlara nasýl yardým edebilirsiniz? Baðýmlýlýðýn temel göstergesi uyuþturucu sorunu bulunduðunun inkar edilmesidir. Baðýmlý insanlar genelde problemlerini yad-sýrlar.Þu bilgiler iþe yarayabilir:· Kiþiyle onun kendisi üzerine konuþ, baþka insanlar hakkýnda deðil. · Konuþmadan önce ne diyeceðini düþün, · Konuþtuðun kiþiye kendisine ve sorunlarýna ilgi duyduðunu göster. · Duyduklarýný ve bildiklerini baþkalarýna anlatma. · Eðer ciddi bir tehlike görüyorsan yardýmcý olabilecek kiþi ve kuruluþlarýn adreslerini temin et.(Almanya’da, Beratungsstellen, Kli-niken, Jugendhilfe, Telefon-Notruf) · Önemsememe, inkar etme, kabullenmeme gibi durumlarýn sýk görüldüðünü önceden bilmen gerekir. · Eðer bu iþi yapmayacaðýný fark edersen kendin yardým ara. · Tekrar tekrar konuþma teklif et.

B. Eðer ben kendimde baðýmlýlýk problemi fark edersem , kendim ne yapabilirim?· Bu halde ilk adýmý atmýþ bulunuyorsun. · Güven duyduðun bir kimseyle sorununu konuþ. · Bu kiþiye problemi baþkalarýna açma-masýný rica et. · Yardým edebilecek kiþi ve kuruluþlarýn adreslerini bul. · Yardým kabul etmek kolay deðildir am zorunludur. · Kendi açýklamalarýna ve söz veriþlerine inanma. · Bir defa daha, bu son , bunu herkes yüz kere söylemiþtir. Bu soruna dahildir. Bedensel ve Ruhsal çok kötü bir duruma düþmeyi bekleme.

RESÝM SERGÝSÝ

10. Mart- 09.Haziran 2002 tarihleri arasýnda Blick

Solitude- Solitudenstrasse

121, 70499 Stuttgart’da Ressam Þükrü Kýlýnç’ýn resimleri sergilenecektir. Serginin açýlýþý 10.Mart 2002 tarihinde saat

15.00 de yapýlacaktýr.

Alýnan bütün önlemlere raðmen, bu korku tüm dünyada pek çok

ailede yaþanýyor. Uyuþturucuya karþý denenen etkili yollardan biri de ailelerin bu konuda bilgilendirilerek uyanýk tutul-malarýný saðlamaktýr.

Aþaðýda sayýlanlara dikkat eden bir aile çocuðun uyuþturucu baðýmlýsý olup olmadýðýný anlayabilir:

Eve gelmeyen çocuk neler yaptýðýný saklamaya çalýþýr, gerçeði gizlemek için yalan söyler. Bazen de o gece nerede olduðunu ve neler yaptýðýný gerçekten hatýrlayamaz.

Sakin biri olarak tanýdýðýnýz çocuk aniden sinirli ya da aþýrý vurdumduy-maz, umursamaz, hiçbir þeyle ilgilemez bir kiþiliðe bürünür.

Çocuk okuldan kaçmaya baþlar. Özellikle öðle saatlerinde, uyuþturucu aldýktan sonra sýk sýk okuldan kaç-masýyla dikkati çeker.

Eski arkadaþlarýyla görüþmemeye baþlar, yeni yeni arkadaþlar edinir. Bunlar yaþça ondan büyük olurlar ve hiçbir zaman onun evine gelmezler.

Teninin rengi hastalýklý gibidir. Yüzü solar, gözler çukurlaþýr, bakýþlarý anlamsýzlaþmaya baþlar. Uyku saatleri deðiþir. Gündüzleri uyuma ihtiyacý duyar-ken geceleri uyuyamaz.

Uyuþturucuyu gece almýþsa bütün gece gayet canlý olmasýna karþýn

sabaha doðru yorgun ve huzursuz olur, yataktan kalkamaz.

Çevresindekilerden sürekli para ister. Ama parayý nereye harcadýðýný açýkla-yamaz. Para bulamayýnca alabildiðine hýrçýnlaþýr. Ýþtahý kaybolur, devamlý kilo kaybý görülür.

Okuldaki baþarýsýnda ani düþüþler gözlenir.

Çocuðunun uyuþturucu kullan-dýðýndan kuþkulanan aile ne yap-malýdýr?

Böyle bir durumda paniðe kapýl-mamalý. Çocuðu karþýsýna alýp samimi olarak konuþmalý ve uzman bir psikiyatri-ste götürmeye onu ikna etmeli, uzmanýn tavsiye ve telkinlerine uymalýdýr. (Bazý hastanelerde bulunan bu konu ile ilgili bölümlere de baþvurulabilir.)

Son olarak þunu söyleyebiliriz ki uyuþturucu baðýmlýlýðýndan kurtulmak güçlü bir irade ve üstün bir gayet ister. Kiþi istekli ve gayretli ise baðýmlýlýktan kurtulabilir.

Ne yazýk ki tedavi oranýnýn düþük olduðu baðýmlýlarýn pek çoðu “yaþayan ölü” durumunda topluma yük olacak þekilde yaþayýp genellikle de kaza, zehir-lenme vs. gibi bir nedenle genç yaþta hayata veda ederler. Bu nedenle, en iyisi bu illete hiç bulaþmamak ve bulaþan-lardan uzak durmaktýr.

Acaba çocuðum uyuþturucu kullanýyor mu? Aile-ler, uyuþturucu kullanan çocuklarýný hangi dav-ranýþ deðiþiklerinden anlayabilirler?

Page 7: SULTANS OF THE DANCE‘INdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de sayfa2 Sayý 13 Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de

Sayý 13Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 6 Sayý 13

Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 7ÝLAN

DEM AJANS SÝZÝN KURULUÞUNUZDUR ARAYIN;

0 7 1 1 3 0 0 0 7 1 1

Page 8: SULTANS OF THE DANCE‘INdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de sayfa2 Sayý 13 Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de

Sayý 13Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 8 Sayý 13

Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 9

Yazarýmýz tatildeolduðundan, yazýsýnýbize ulaþtýramamýþtýr.

Dr. HALÝS ÖZKAN [email protected]

ÝSLAMÝ BAKIÞ

Günümüzde hala devam eden Doðu Türkistan’daki Çin iþgali 1700’lü yýllarýn

ortalarýnda baþlamýþtýr. 17 ve 18. yüzyýl-larda Doðu Türkistan’da yaþanan iç savaþlar hem halkýn birlik ve bera-berliðini zedelemiþ, hem de devletin gücünü zayýflatmýþtý. Ayný dönemde Çin’de Mançu Hanedanlýðý dönemi baþlamýþtý. 1911 yýlýnda Mançu Çin

Ýmparator-luðu yýkýlýp, yerine Kuomintang Partisi’nin lideri Sun Yat Sen önderliðin-deki Çin Cumhuriyeti kurulduðunda, Doðu Türkistan halen esaret altýn-daydý.

Kuomintang rejiminin Doðu Türki-stan halkýna yaptýðý iþkence ve zulüm, 1931 yýlýnda halkýn ayaklanarak baðýmsýzlýk ilan etmesi ile sonuçlandý.

Doðu Türkistan isyanýný tek baþýna bastýramayacaðýný anlayan Çin, Sovyetler Birliði ile gizli bir anlaþma imzalamýþtý. Bu gizli anlaþma uyarýnca, Ruslardan silah ve askeri destek saðladý. Ancak buna raðmen Müslümanlarýn baðýmsýz-lýk hareketinin bastýrýlmasý mümkün olmadý. 1933’de Kýzýl Ordu karadan Doðu Türkistan’a girerek Müslü-man kuvvetleri maðlup etti. Müslü-manlar Kýzýl Ordu birliklerince toplu olarak katledildi, camileri ve mes-citleri yýkýldý.

Doðu Türkistan’da“Kýzýl Dönem”Ýktidarý ele geçirmeden önce 1945’de gerçekleþtirilen 7. Kongre’de Mao, komünistlerin, ikti-darý ele geçirince farklý etnik köken-

lere kendi geleceklerini tayin etme ve kendi kendini yönetme hakkýný vere-ceðini deklare etti. Ancak iktidara gelir gelmez, önceden verdiði sözleri bir anda göz ardý etti ve „Sincan iki bin yýldýr Çin’in ayrýlmaz bir parçasýdýr, bu nedenle Çin’i federe devletlere bölme-nin hiçbir manasý yoktur. Bu talep tarihe ve sosyalizme düþmanlýk anlamýna gelir“ açýklamasýný yaptý. (Lydia Hlubn-chy, The East Turkic Review, No 4)

Ardýndan baský ve zulüm baþladý. Ýlk olarak, Mao ile görüþmek üzere yola çýkan Doðu Türkistan Cumhuriyeti’nin önde gelen liderleri esrarengiz bir uçak kazasýnda hayatlarýný kaybettiler. Daha sonra da Doðu Türkistan’ý kendi topraðý olarak gören ve elinden býrak-mak istemeyen Kýzýl Çin hükümeti, Müslüman halka karþý acýmasýz bir soykýrýma giriþti. Ýlk savaþ Müslü-manlarýn inançlarýna karþýydý. Dini eðitim veren tüm okullar kapatýldý, din adamlarý tutuklandý, büyük kýsmý da öldürüldü. Camilere Mao’nun resim-leri ve Komünist Parti’nin bayraklarý asýldý ve Müslümanlara bu resim ve bayraklara saygý gösterilerinde bulun-malarý emredildi. Müslümanlarýn bir kýsmý Pan-Türkist, bir kýsmý da Pan-Ýsla-mist olduklarý gerekçesi ile gözaltýna

alýnýyor ve idam ediliyordu. Toplu sürgünler ise zulmün bir diðer yüzüydü. Yurt-larýndan sürülen Müslümanlarýn bir kýsmý, zorlu iklim þartlarý nedeni ile yolda hayatlarýný kay-betti. 1949-1965 arasýnda 26.300.000 Doðu Tür-kistan Müslümaný öldürüldü. Müslümanlar bir yandan sistemli olarak katledilirken, bir yandan da onlarýn yerlerine Çinli-ler yerleþtirilmekteydi. Doðu Türkistan’ý bir Çin eyaleti haline getirmek isteyen Maoist rejimin bir diðer yöntemi ise, zorunlu kürtajla „aile planlamasý“ydý. Bu uygulamalar bugün de halen devam etmektedir.

Bir özgürlük kahramaný:Ýsa Yusuf AlptekinÇin’e baðlý Doðu Türkistan Eyalet

Hükümeti’nin Genel Sekreteri olarak görev yapan Ýsa Yusuf Alptekin, tüm hayatýný Doðu Türkistan’ýn haklý davasýný uluslararasý arenada anlat-maya ve Müslümanlarýn esaretten kurtulmasýna vakfetmiþtir. 26 yaþýn-dayken Batý Türkistan’daki Çin

Konsolosluðu’nda çalýþ-maya baþlamýþtýr. Batý Türkistan’da bulunduðu süre boyunca, Doðu Türkistan’daki baðýmsýzlýk yanlýsý kiþilerle baðlantý kurmuþ ve çalýþmalarýný

gizli olarak yürütmüþtür.Bu vatansever insanýn yaþamý

boyunca þerefle sürdürdüðü baðýmsýz-lýk mücadelesi bugün de ayný hýzla devam etmektedir. Þu anda uluslara-rasý arenada Doðu Türkistan için faa-liyet gösteren yirmiye yakýn vakýf ve dernek vardýr. Bu dernekler Doðu Türki-stan Milli Kurultayý (ETNC)’nýn þemsiyesi altýnda toplanmýþtýr ve Doðu Türkistan halkýnýn sesini dünyaya duyurabilmek için çalýþmalar yürütmektedir.

Vicdani SorumlulukturTüm bu zulüm ve iþkencelere karþý

Doðu Türkistan halkýnýn, haklarýný savunma veya kendilerini koruma imkaný yoktur. Ancak dünyanýn dört bir yanýndaki Müslümanlar, ihtiyaç içindeki bu savunmasýz insanlara

birçok þekilde yardýmda bulunabilir-ler. Doðu Türkistan halkýnýn yaþadýðý zulmü dünya kamuoyunun ve ulus-lararasý kuruluþlarýn dikkatine sunacak her türlü giriþim, bu konuda yapýlacak en ufak bir katký bile önemli bir hizmet olacaktýr.

En büyük yardým, tüm bu zulmün gerçek kaynaðý olan dinsizliði fikren çürütmek, bunun yerine hakký ve güzel ahlaký hakim kýlmak için fikri bir müca-dele yürütmektir. Dünyanýn dört bir yanýnda haksýz yere öldürülen, „Rabbi-miz Allah’týr“ dedikleri için yurtlarýndan sürülen, inançlarý uðrunda iþkenceye uðrayan insanlara yardýmcý olabilmek mümkündür.

Tüm inananlarýn eþit sorumluluða sahip olduðu bu konuda, Allah’ýn ayet-inde belirttiði gibi, „... Kim cehd ederse (çaba gösterirse), kendi nefsi için cehd etmiþ olur...“ (Ankebut Suresi, 6). Bir baþka ayette ise Allah iman edenlerin bu sorumluluðunu þu þekilde belirt-miþtir: „... Yeryüzünde bozgunculuðu önleyecek fazilet sahibi kiþiler bulun-malý deðil miydi?..“ (Hud Suresi, 116)

büyükbaskýaltýnda

Günümüzde hala devam eden Doðu Türkistan’daki Çin iþgali 1700’lü yýllarýn orta-larýnda baþlamýþtýr. 17 ve 18. yüzyýllarda Doðu Türkistan’da yaþanan iç savaþlar hem halkýn birlik ve beraberliðini zedelemiþ, hem de devle-tin gücünü zayýflatmýþtý.

Türkistan D o ð u

Doðu Türkistan’aÇin Ýþkencesi

Doðu Türkistan topraklarý bin yýl boyunca Ýslam yurdu olmuþtur. Ancak yarým

asýrdan fazla bir süredir, Doðu Tür-kistan topraklarýnda Müslümanlar, komünist Çin yönetiminin iþgali altýnda yaþamaktadýrlar. Urumçi Üniversitesi’nin duvarýnda yer alan ve 2 Ekim 1988 tarihli Ýngiliz The Inde-pendent gazetesinin bölge sorumlusu Andrew Higgins’in deyimiyle „katýksýz ýrkçý düþünce ile zehirlenmiþ bir zihni-yetin göstergesi“ olan bir yazý, Çinlilerin Uygur Türkleri’ne bakýþ açýsýný yansýt-maktadýr:

„Uygur erkeklerini sonsuza kadar kölemiz yapalým, Uygur kadýnlarýný da asýrlar boyunca fahiþemiz.“

Bölgede 1 milyon kadar askerini silah altýnda tutan Çin, Doðu Türkistan’da Müslümanlarýn attýðý her adýmý kontrol etmektedir. Yollarda kurul-muþ olan askeri denetim noktalarýnda tüm araçlar tek tek durdurulup içleri aranýrken erkekler hakarete uðrayýp tartaklanmakta, Müslüman kadýnlar ise tacize uðramaktadýrlar. Çin’in baskýsý, yollarýn tutulmasý veya askeri birliklerin sýk sýk evlerde arama yapmasý ile de sýnýrlý deðildir. Japonya’da yayýnlanan Mainichi Daily News gazetesi bu aðýr baskýyý 29 Haziran 2000 tarihli sayýsýnda þöyle aktarmýþtýr:

(Doðu Türkistan’da) Çin’in denetimi gün geçtikçe artmakta ve daha da dayanýlmaz bir hal almaktadýr. Halkýn Kurtuluþ Ordusu her yerde. Ýletiþim sýnýrlý ve polis denetiminde yapýlabiliyor. Çok az köyde telefon var ve bu hatlarýn hepsi dinleniyor. Bir kiþi sadece boþ bir þüphe üzerine yýllar boyunca tutuklu kalabiliyor.

Müslümanlar keyfi olarak tutuklanýp çalýþma kamplarýna gönderilmekte, asýlsýz suçlamalarla idam edilmekte, zaman zaman da toplu olarak katledil-mektedirler. Bunun yaný sýra, namaz-larýný gizli kýlmak zorunda kalmakta, oruç tutmalarýna izin verilmemekte, dini eðitim almalarý engellenmektedir. Müs-lüman nüfusun sayýsýnýn artmasýný engellemek için uygulanan metot ise insanlýk dýþýdýr: kadýnlara zorla kürtaj yapýlmakta, birden fazla çocuða sahip olanlarýn çocuklarý ellerinden alýn-maktadýr.

Romantizm baþlý baþýna bir ideoloji veya dünya görüþü olmaktan ziyade, çeþitli ideoloji ve dünya görüþlerine

nüfuz eden, onlara duygusal bir atmosfer veren, bu yolla insanlarý akýlcýlýktan uzaklaþtýran bir etkidir.

Din ile romantizmin birbirine nasýl karýþtýrýldýðýný anlamak için, dinin temeli olan „ihlas“ kavramýný iyi kavramak gerekir. Ýhlas, bir iþin sadece ve sadece Allah’ýn rýzasýný kazan-mak için yapýlmasýdýr. Bir iþ ancak ihlaslý olarak yapýlýrsa ibadet olur ve Allah katýnda deðer kazanýr. Örneðin namaz kýlmak, oruç tutmak, zekat vermek, Allah yolunda çaba harcamak ve tüm diðer ibadetler, Allah’ýn rýzasýný kazan-mak kastýyla yapýldýðý takdirde ibadet olur. Allah Kuran’da, „iþte þu namaz kýlanlarýn vay haline, ki onlar, namazlarýnda yanýlgýdadýrlar, onlar gösteriþ yapmaktadýrlar“ (Maun Suresi, 4-6) buyurarak, Allah rýzasý için yapýlmayan ibadetin geçersizliðini bildirmiþtir.

Romantizmin dini çarpýtmasý da bu þekilde olur. Dini, Allah’ýn rýzasýndan baþka bir amaca yönlendirir: Ýnsanlara dini, Allah’ýn rýzasý için deðil de, kendi duygusal ihtiyaçlarýný tatmin etmek için yaþatýr.

Romantizm bu ince ama çok önemli olan ayrýmý ortadan kaldýrarak, insanlarý tamamen yanlýþ bir din anlayýþýna sürüklemektedir. Bunun doðal bir sonucu, mistisizmdir. Ýhlas ortadan kalktýðýnda ve din bir tür „psikolojik rahatlama“ aracý olarak görülmeye baþladýðýnda, insan-larý bu psikolojiye daha fazla sokacak mistik etkenler devreye girer.

Romantik din anlayýþý ile Kuran’da Allah’ýn bize öðrettiði gerçek dini karþýlaþtýrdýðýmýzda

fark çok açýk olarak ortaya çýkmaktadýr:1. Kuran’da Allah insana aklýný kullanmasýný,

düþünmesini, Allah’ýn yarattýklarýný inceleme-sini ve bu þekilde akýl yoluyla iman etmesini emretmektedir. Oysa romantik din anlayýþýnda akýl devreden çýkar. Ýnsanlar düþünmeye deðil, düþünmemeye yöneltilir.

2. Romantik din anlayýþlarýnýn çoðunda, insanýn kendisine zulmetmesi, acý çektirmesi makbul bir davranýþ olarak görülür. Örneðin, kendilerini çar-mýha gererek Hz. Ýsa’ya yakýn-laþtýklarýný düþü-nen Hýristiyanlar vardýr. Budizm gibi Uzak Doðu dinle-rinde aç kalmak, rahatsýz yerde uyumak gibi „ken-dine zulüm“ örnek-leri kutsallaþtýrýlýr. Oysa Kuran’da insanýn kendisine acý çektirmesi gibi bir anlayýþ kesinlikle yoktur. Bir ayette geçen „Þüphesiz Allah, insanlara hiçbir þeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine

zulmediyorlar“ (Yunus Suresi, 44) hükmü romantizmin bu çarpýk anlayýþýný en güzel þekilde ifade etmekte-dir. Ý n s a n l a r , Allah’ýn kendile-rinden ne iste-diðini öðrenip uygulayacaklarý

yerde, atalarýndan kendilerine miras kalan düþünce kalýplarýný, davranýþ ve ibadet þekil-lerini devam ettirirler. Ýçinde bulunduklarý þartlarý akýlcý olarak deðerlendirip ona göre davran-mak yerine, geleneklerinde var olan kural ve anlayýþlarý aynen muhafaza ederler. Bu da Allah’ýn Kuran’da þiddetle uyardýðý bir sap-kýnlýktýr. Kuran’da bu konuyla ilgili çok sayýda

ayet vardýr; bunlardan biri þöyledir: “Onlara: „ Allah’ýn indirdiðine ve elçiye gelin“ denil-diðinde, „Atalarýmýzý üzerinde bulduðumuz þey bize yeter“ derler. (Peki,) Ya atalarý bir þey bil-miyor ve hidayete ermiyor idilerse?” (Maide Suresi, 104)

SonuçBir insanýn Allah’ýn istediði gibi salih bir

imana sahip olabilmesi için, romantizm bataklýðýndan kurtulmasý zorunludur. Kuran’da, „Þüphesiz Allah, hakkýn ta kendisidir...“ (Hac Suresi, 62) ayetinde buyurulduðu gibi Allah, gerçeðin ta kendisidir ve bunu kavrayabilmek için „gerçekçi“ olmak gerekir. Romantizme kapýlan insanlar ise dini yaþamaya baþlasalar bile, romantizmin verdiði çalkantýlý ruh hali sebebiyle, bu konuda kararlý ve istikrarlý ola-mazlar. Romantik bazý etkenlerle dini yaþa-maya baþlayan, ama kýsa bir süre sonra bundan vazgeçen ve yeniden din dýþý hayata dönen pek çok insan vardýr.

Din adý altýndauygulanan

ROMANTÝZM

“Onlar, ‘çirkin bir hayasýzlýk’ iþlediklerinde: „Biz atalarýmýzý bunun üzerinde bulduk. Allah bunu bize emretti“ derler. De ki: „Þüphesiz Allah, ‘çirkin hayasýzlýklarý’ emretmez. Bilmediðiniz bir þeyi Allah’a karþý mý söylüyorsunuz?” (Araf Suresi, 28)

Sie können das alles bei uns zu angemessenen Preisen geniessen

Ihn.

A. Akgün

Özel telefongörüþmeleri içinodalarýmýz vardýr

Tel: 0231 98 12 840Fax: 0231 98 12 84 22 Händy: 0173 270 62 78

BORSIGPLATZ 12, 44145 DORTMUND

Als Beigeschmack bieten wir Ihnen auch Getränke an!

Öffnungszeiten:täglich 9:00 bis 24:00

Preisliste:Erwachsene 5,-/Std.

Sch+ler 4.-/Std.

REKLAM VETANITIMDA EN

YAKININIZDAKÝ ADRES

0711 / 3000 711

Page 9: SULTANS OF THE DANCE‘INdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de sayfa2 Sayý 13 Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de

Sayý 13Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 8 Sayý 13

Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 9HABER

TARÝHÝN ÖZNESÝÝNSANDIR,DEÐÝÞÝR, DEÐÝÞTÝRÝR

Dünya bir penceredir gelen bakar, giden bakar ama kim neyi

görür ve nasýl analiz eder o artýk insanýn kabiliyeti ve kiþiliðine baðlý bir durumdur. Herkesin kendi bilgi ve görme gücüne göre bir sonuç çýkarma hakký vardýr.

Ama olay ve olgulara yaklaþýmda dürüst olmak, kiþi-likli davranmak elbette önem arz etmektedir. Sübjektif niyetlerle yada politik yaklaþýmlarla yaklaþýldýðý zaman hem bilim açýsýndan hem de tarih açýsýndan bir bilgi çar-pýklýðýný meydana getirmektedir. Ýnsanýn politik düþüncesi yada niyeti ve görmek istediði gibi bir mantýkla olay ve olgulara bakma hakký olamaz. Türkiye, yazarý,tarihçisi ve politikacýsýnýn bol olduðu bir coðrafyadýr. Bir avuç insanýn dýþýnda sanki herkes ayda yaþamaktadýr. Türkiye ye raðmen Türk’türler. Devletin sömürücü, baskýcý yaklaþým-larýnýn borazancýlýðýný yapmaktadýrlar. Hiç kimsede dünyadaki genel geliþim normlarýna göre kendi ülkesini deðerlendirmeye tabi tutup ciddi bir eleþtiriyi geliþtirme niyeti de yoktur

Tüm bunlarý devletin bekasý için gerekli görmektedirler. Yazar, tarihçi, bilim adamý dalkavukluðu,yalakacýlýðý sanki bir meslek haline getirmiþlerdir. Medya her gün yeni,yeni çocuk doðurmaktadýr. Doðurduklarý bu çocuk ordusuyla toplumun her türlü deðerleriyle oynamayý ve yarattýklarý maymunlarla bu ülkenin gerçek resmini farklý göstermeye devam etmektedirler. Tarihçi de üzerinde oturduðu deðer-ler sistemini inkar ederek güneþ dil teorisiyle kendisini özdeþleþtirmiþtir. Sanki kültürler, inançlar sade kalmýþ ve birbiriyle alýþ veriþi olmamýþtýr, Anadolu’da, Mezopotamya da baþka kültürler yaþamamýþtýr. Bu mantýkla oluþturulan kimlik bir çok yerel kültür, inanç ve farklýlýklarý dýþarýladýðý gibi tam anlamýyla Türk’lere de bir kimlik kazandýra-mamýþtýr. (býrakalým Kürdü, Laz’ý, Çerkez’i vb) Türk ken-dini nasýl tanýmlayacaktýr? Bir çok kültürün yok sayýlma anlayýþý üzerinde kendini tanýmlayamaz her þeyden önce bu tarihi yanlýþtan kurtulmak durumundadýr. Türk toplumu bu kamburdan kurtulamadýðý müddetçe demokratikleþe-mez. Yeni bir yapýlanmayla bu coðrafyada yaþayanlarýn kendilerini bulabileceði bir üst kimlik yaratmaktan baþka bir seçeneðinin olmadýðýný, çaðýn bunu gerektirdiðini bilmek zorundadýr. Hem Kopenhag kriterleri, hem de çaðdaþ laik,sosyal bir devletin temel anlayýþý ve ödevinin bu olmasý gerekir.

Tarihi yanlýþta ýsrar etmek, ýrkçýlýktan, milliyetçilikten, medet ummak ve hazýr lopçuluðu doðal bir yaþam biçimi haline getirmek, yaþamýmýzda çok köklü tarihi sosyolojik nedenleri olsa da tarih boyunca kimseye bir þey kazandýr-madýðý tüm çýplaklýðýyla ortadadýr. Osmanlýlar için söylen-diði gibi “þalvarý þaltak Osmanlý eðeri kaltak Osmanlý ekeni yok biçeni yok yemede ortak Osmanlý” Bu mantýðý bir kültür haline getirerek göçebelikte ve talancýlýkta ýsrar etmek toplumumuzu yoksullaþtýrýp,tembelleþtirdiði gibi,körelmeyi ve kendine güvensizliði de beraberinde getirmiþtir. Ana-dolu Ýnsanýmýz kendinden, deðerlerinden kaçarak baþ-kalaþmaya çalýþarak kendi nesnel durumlarýyla çeliþir ve çatýþýr hale gelmiþtir. Sonuç ortadadýr siyaset kirlenmiþ, toplumu da kirletmiþtir, sistem tüm kurum ve kuruluþlarýyla büyük bir yozlaþmayý yaþamaktadýr. Üniversiteler bitmiþtir, Kürt kökenli öðrenciler anadillerinden eðitim istedikleri için ailelerinden ve toplumdan izole edilerek geleceðe olan umutlarý karartýlmak istenmektedir.

Bu toplumsal yozlaþmada herkesin payý olduðu kadar iþin baþýný da medya çekmektedir, günlük programlarý baþka bir dünya olan Ýstanbul eðlence gecelerinde geç-mektedir. Tüm TV kanal muhabirleri çalýþma saatlerini disko, bar, gazino vb yerlerde geçirerek varoþ lümpeniz mini bile geride býrakarak, magandacýlýðý mesleki baþarý haline getirmiþlerdir. Ýnsanlarý doðru bilgilendirmekten ziyade magazin programlarýna kilitlemenin yarýþý içinde-dirler ve dolayasý ile hortumculardan hesap sormayý, hak,aramayý bir tarafa býrakarak magazin programlarýyla gözyaþlarýna boðulan bir toplum olmaya baþladýk.

Medya çocuklarý analý babalý büyüsün, darýsý yeni,yeni doðanlarýn baþýna...

HASAN AYDIN [email protected]

Dönerproduktion Fleischgroßhandels GmbH

Donnerstraße 2144319 Dortmund-AsselnTel: 0231 217 45 48Fax: 0231 217 45 47Mobil: 0179 13 74 767 0179 29 66 768

Markamýzýn garantisi

Uygun fiyat, hýzlý servis ve aranan kaliteMercan Döner‘de

Yaprak, Kýyma, Tavuk, Hindi Döner Çeþitleri

Kalitenin adýLezzetin tadýGüvenin adý

MERCAN DÖNER

Þimdiye kadar yapýlan bütün araþtýrma ve incelemelerde göçmen iþçilerin yaþlý kuþaðýnýn sorunlarýnýn yine eskisi gibi

devam ettiðini görülmektedir. Buna göre baþlýca sorunlar þöyle sýralanmaktadýr;-hukuki konumla ilgili sorunlar,-mesleki konumla ilgili sorunlar,-toplumsal konumla ilgili sorunlar,-emeklilik konumuna gelenlerin emeklilik hakkýný elde etmedeki güçlük-leri...Yaþlý kuþaðýn genelde Almanca’yý bilmemesi yüzünden gerek normal gerekse hastalýða dayalý emeklilik haklarýný savunamamasý, bu yaþlý insanlarýmýza yardýmcý kuruluþlarýn olmayýþý ve buna ek olarak baðlý bulunduklarý sendikalarýn yeterli ilgiyi göstermeyip yardým etmemesi hak etmedikleri durumu yaratmaktadýr. Ayrýca, hukuki açýdan dezavantajlý durumda olup hukuki güvensizlik duygusunu taþýmalarý, siyasi yaþam dýþýnda tutulmalarý, mesleki kariyer yapma olanaksýzlýðý, eðitimsizlikten kaynaklanan yüksek oranda iþsizlik ve son olarak da barýnma ve konut sorun-larý sýralanmaktadýr. Öte yandan, Alman Çalýþma ve Sosyal Düzen Bakanlýðý tarafýndan yaptýrýlan ve bu yýlýn baþlarýnda kamuoyuna da açýklanan yaþlýlara yönelik araþtýrma çalýþmasý bazý ilginç saptamalarý ve gözlemleri içermektedir.

Bu çalýþmada, Türk emeklilerini, Almanya’ya baðlayan etmenlerin; çocuklarýnýn, torunlarýnýn Almanya’da oluþu, bu ülkede saðlýk sisteminin görece daha iyi iþlemesi ve Türkiye’ye geri dönüþ kararý bir kez verildikten sonra bu karardan “geri dönmenin” neredeyse olanaksýz olmasý gibi olgular vurgulanmýþtýr.

Bu gibi olgular nedeniyle Türklerin eme-klilerinin %60’ýnýn Almanya’da “kalýcý” oldu-klarýnýn altý çizilerek; bu kitlenin ruhsal ve fiziksel açýdan çok yýprandýðý ve %27’sinin aðýr saðlýk sorunlarýyla karþý karþýya olduðu saptamasý yapýlmýþtýr.

Türklerin %30’unun erken emekli olduðu ve ortalama 800 DM aylýkla geçinmek zorunda kaldýklarý anlaþýlmýþtýr.

Ayný araþtýrmaya göre Türk ve Ýtalyan emek-

lilerinin, Alman emeklilerinden çok daha düþük emekli aylýklarý aldýklarý ve çalýþtýklarý süre içinde Türklerin yüzde 76’sýnýn bir meslek sahibi olmadýklarý belirtilerek, Türklerin emeklilerinin ancak %2’sinin Federal Almanya’da yaþlýlara yönelik ucuz toplu taþýmacýlýk ve %53’ünün eðlence türünden sosyal yardýmlardan haber-leri olduðu belirtilmiþtir.

Türk emeklilerinin yüzde 40’ýnýn kitap oku-madýðý, yüzde 60’ýnýn ise yalnýzca Kuran ve kýsmen de günlük gazete okuma alýþkan-lýklarýnýn bulunduðu da saptanmýþtýr.

Yapýlan bu araþtýrmaya göre, Federal Almanya’daki Türklerin diðer göçmenlere, Türk-ler içinde de yaþlý kuþaðýn diðer katmanlarýna göre giderek artan ve aðýrlaþan sorunlarý bulun-duðu bir kez daha gözler önüne serilmiþtir.

Yaþlý Kuþaðýn Sorunlarý

ÝÞZÝZLEREPARALIKUPON

Ýþ ve iþçi bulma kurumu (Arbeits-amt) yükselen iþsiz sayýsýný düþür-mek için, yeni bir proje oluþturdu.

Pilot proje olarak yürürlüðe giren „iþ bulma Kuponunu“ ( Vermittlungsgut-schein) özel þahýslar tarafýndan iþsizlere iþ bulunduðu taktirde kullanýlabilecek-tir. Ýþsizler artýk kendilerinin seçtiði özel bir kiþiyi iþ bulmak için görevlendirebilir-ler. Görevlendirdikleri þahýs kendilerine iþ bulmasý durumunda iþ ve iþçi bulma kurumun da buna karþýlýk Kupon deðeri olan 1.500 ile 2.500 Euro arasý para ala-caklardýr.

Ýþsizlik parasý ve yardýmý hakký olan iþsizler, dilerlerse, iþ ve iþçi bulma kuru-munda ( Arbeitsamt) iþ bulma kuponu alabilecekler. bu kuponu alabilme þart-larý, en az üç ay iþsiz olmalarý ve halan iþsiz olmalarýdýr. Bu kuponlarýn deðeri 1.500 Euro ( üç ay´dan altý ay´a kadar iþsiz olanlar için) veya 2.500 Euro ( iþsiz-lik süresi dokuz(9) ayý geçmiþ ise) olarak verilmektedir ve üç ay geçerlilik süreleri vardýr.

Kuponun geçerli olduðu süre içe-risinde özel kiþiler tarafýndan iþ bulunur ve iþ kontratý meydana gelir ise, iþ bulan kiþiye iþ ve iþçi bulma kurumu (Arbeits-amt) tarafýndan iki taksit olmak üzere kupon bedeli ödenmektedir. Ýlk taksit 1000 Euro olmak üzere iþ bulunduðunda, ikinci taksit ise bulunan iþ durumu altý (6) ay sürmüþ ise verilecektir. Mart 2002 tarihinden bu yana yürürlüðe koyulan sosyal yasa kitabinin 421g maddesin-deki bu deðiþiklik süreli olarak dene-meye konulmuþtur.

Türk firmalarýný ziyaret ederek hem bilgilendir-mek ve hem de meslek

eðitimi yeri vermeleri konusunda iþverenleri motive etmeye çalýþan, IHK Baden Württemberg bölgesi yabancý iþverenler sorumlusu Muhammet Karataþ , IHK´nýn yabancý iþyerlerinin geliþmesi ve desteklenmesi için bugüne kadar çok sayýda giriþimde bulun-duðunu, özelliklede kalifiyeli eleman yetiþtirmeleri için olana-klar sunulduðunu vurgu yaptý. Yabancý iþyerleri arasýnda Türk iþverenlerinin bu olaya ilgisiz kal-dýklarýný söyleyen Karataþ, çok sayýda Türk iþverenlerin, gerek hukuki alanda gerekse eleman ve iþ kurallarý hakkýnda yeterli bilgi sahibi olmadýklarý için çok büyük sýkýntýlar yaþadýklarýný ve IHK´nýn bu sýkýntýlarý gidermek için çeþitli kurs, semi-ner ve bilgilendirme toplantýlarý yaptýðýný açýkladý.

Karataþ, Stuttgart Sanayi ve Ticaret Odasý ve DESBIR( Demokratýk esnaflar Bir-liði) yanlarýnda meslek eðitimi verecek

Türk iþyerlerini motive etme ve imtihana hazýrlama konusunda büyük önem taþýyan kurslar düzenlendiðini, daha önce yapýlan bir kursta baþarý elde edildiðini ve çýrak yetiþtirme yetkisini alabilmek için kurs aracýlýðýyla eðitim verdikleri Türk iþyerlerinde eðitimci sýnavýný baþarýyla sonuçlandýrdýklarýný ve daha çok iþyerinin

iþyerlerinde çýrak yetiþtirmeleri için yeni kurslarýn baþlatýldýðýný söyledi. Türk iþyerle-rine bu kursa katýl-malarýnýn çaðrýsýnda bulunan Karataþ, IHK ´da ( Sanayi ve Ticaret Odasý) sadece kurslar deðil, genel ekonomiyi kapsayan çalýþmalar yaptýðýný, bu çalýþ-malarýn ise, meslek eðitimi, bilirkiþinin devreye konulmasý, dengeli bir rekabet için çaba, dýþ ticaret evraklarýnýn hazýrlan-masý gibi çalýþmalarý da olduðunu, ticaret odasýna üye olanlara

ise iþ hukuku hakkýnda, yardým ve danýþ-manlýk hizmetleri de sunduðunu söyledi.

Ýþyerlerinde kalifiyeli eleman yetiþtir-mek isteyen iþyerlerinin, bu kurslara katýl-malarý için IHK ya baþvurmalarý gerektiðini söyleyen Karataþ, Türk iþyerlerine yar-dýmcý olmaya çalýþtýðýný söyledi.

IHK ‘DAN YABANCI ÝÞVERENLERÝNE DESTEK

Türk lokantalarýnýn aþçý açýðýný karþýlamak amacýyla Stuttgart’ta

baþlatýlan Türk Aþçý Okulunda 17 aþçý adayý eðitim görecek.

Demokratik Esnaflar Birliði (DES-BÝR) tarafýndan organize edilen Türk Aþçý Okulu pro-jesine Stuttgart’ta baþlanýldý. Stuttgart Çalýþma Dairesi tarafýndan desteklenen pro-jenin baþlamasý nedeniyle IB Eðitim Merkezinde düzenle-nen törene Stuttgart Baþkon-solosu Funda Tezok, çalýþma ataþesi Veli Bikirli, Stuttgart Çalýþma Dairesi temsilcisi Ursula Schaulin, IB Eðitim Mer-kezi Baþkaný Rolf Stech ile 17 aþçý adayý katýldýlar.

Stuttgart Baþkonsolosu Funda Tezok Stuttgart’ta baþlatýlan projenin Almanya genelinde örnek alýnmasý gereken bir giriþim olduðunu belirterek projenin gerçekleþ-

mesini saðlayan kurumlara teþekkür etti. Türk lokanta-larýnýn eðitilmiþ eleman bulma sýkýntýsý çektiklerini ve pro-

jenin iþsizlik sorununa da bir ölçüde çözüm saðlayacaðýný kaydetti.

DES-BÝR Baþkaný Muzaffer Gül ise Türk Aþçý Okulunda eðitim görecek olan aþçý adaylarýnýn meslek edinme

imkaný bulacaklarýný belirterek Türk kültüründe önemli bir yer iþgal eden Türk mutfaðýnýn Almanya’da iyi yetiþmiþ ele-

manlar tarafýndan daha iyi temsil edilebileceðini söyledi. Stuttgart’ta baþlatýlan projenin baþarýlý olmasý durumunda 3.5 yýllýk Türk Aþçý Okulunun kalýcý olarak eðitimine devam edeceðini söyledi.

11 AY: 11 ay sürecek hýz-landýrýlmýþ Türk Aþçý Okulunun açýlýþý nedeniyle IB Eðitim Mer-kezinde tören düzenlendi.

Türk aþçý okulu eðitime baþladý

Page 10: SULTANS OF THE DANCE‘INdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de sayfa2 Sayý 13 Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de

Sayý 13Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 10 Sayý 13

Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 11DEUTSCH

Die meisten von uns würden ohne zu zögern von sich behaupten, sie seien tolerant. Nicht wegzu-

leugnen ist jedoch, dass die Intoleranz gegen Andersdenkende, Anderslebende, Andersliebende, Anders- oder Fremdartige, Andersglaubende und Andersaussehende Mitmenschen immer noch einer der grund-legendsten Übel der heutigen Zeit ist.

Im Rahmen der Hamburger Lesetage hat Heiner Geißler, der frühere Generalse-kretär der CDU und früherer Bundesinnen-minister, am 12. April aus seinem neuen Buch „Intoleranz“ gelesen. Heiner Geißler prangert jegliche Form der Intoleranz von der geschlechtspezifischen Intoleranz, der Frauen gegenüber bis hin zur Intoleranz gegenüber den „Fremden“. Er verschont dabei keine der großen Weltreligionen und auch nicht die führende Weltmacht USA. Die bisher schlimmsten Formen der Intoleranz in der Menschheitsgeschichte sind verübt worden entweder aus religiösen und/oder nationalistisch-rassistischen Gründen. Das Naziregime in Deutschland und das Taliban-regime bis vor kurzem in Afghanistan sind Beispiele für die systematisierte Unmensch-lichkeit. Heiner Geißler mahnt in seinem Buch zu recht und sagt, „wir dürfen nicht zu Taliban werden“. Man sollte dies angesichts der nationalistisch-rassistischen Gefahr in Europa wie folgt ergänzen: wir dürfen nicht zu Taliban und zu Nazis werden. Die Geschichte zeigt, dass die Intoleranz beson-ders unmenschliche und brutale Züge annahm und in Pogromen sowie Völker-mord endete, wenn religiöse und nationali-stische Motive zusammentrafen, wie z.B. in Bosnien oder im Osmanischen Reich gegen die Armenier.

Nach dem Zusammenbruch des reell-existierenden Sozialismus ist eine deutliche Zunahme an religiös und/oder nationali-stisch-rassistisch motivierter Intoleranz zu beobachten. Sowohl die Attentäter des 11. Septembers als auch einige Vertreter west-licher Staaten, wie der Amerikanische Prä-sident George W. Bush und der italienische Ministerpräsident Silvio Berlusconi begrün-den ihre Aktionen mit der drohenden Gefahr für die jeweilige religiöse Kultur. Sie benutzen dabei Begriffe, wie Kreuzzüge, die schlimme geschichtliche Assoziationen hervorrufen.

Ein weiterer wesentlicher Aspekt der Into-leranz ist die Rolle der Nationalstaaten, die auch im Buch von Heiner Geißler nur am Rande gestreift wird. Wir erleben eine mas-sive Globalisierung in allen Breichen des Lebens, insbesondere auf den Gebieten Wirtschaft, Finanzen und Kommunikation. Dies verursacht gewollte, aber auch unge-wollte Wanderung großer Gruppen von Menschen fast in allen Ländern, so dass die viel beschworene nationale Homogenität, die für den Zusammenhalt des National-staates als unabdingbar angesehen wird, zunehmend ins Schwanken gerät. Einer-seits global wirtschaften und Ressourcen

global ausbeuten, andererseits aber den Nationalstaat als Machtinstrument für die eigene Abschottung einsetzen, weil man die global erwirtschafteten Reichtümer mit den global Schwachen nicht teilen will, ist die unmenschlichste Form der Intoleranz in unserer Zeit. In der Binnenwirkung sugge-rieren die Befürworter des Nationalstaates und der nationalen „Reinkultur“ etwas, was in der sugge-rierten Form nicht mehr, - man könnte sagen, Gott sei Dank nicht mehr-, existiert: Die Protektion des eigenen National-marktes und der „nationalen Leitkul-tur“, die faktisch und unumkehrbar einer Multikultur ausgewi-chen ist. Die Idee der Europäischen Union und die Aufgabe der nationalen Währun-gen leitet eine Ent-wicklung ein, die langfristig zur Überwindung des National-staates führt. Die Befürworter dieser Entwick-lung stehen für mehr Offenheit, für Toleranz und für die Anerkennung unterschiedlicher Kulturen. Hingegen sind die Befürworter des Nationalstaates für den Ausbau einer Festung um sich herum, was aber im kras-sen Gegensatz zu der Realität steht. Das Schlimme an dieser Einstellung ist nicht ihre Absurdität, sondern dass sie den ideolo-gisch-politischen Hintergrund für den fana-tischen Nationalismus liefert, der eine der wesentlichen Quellen der Intoleranz dar-stellt, ob nun in Deutschland für die Neonazis oder in Palästina, in Kurdistan, in Kaschmir, in Kosovo oder in Osttimor. Der Nationalstaat spielt in der zukünftigen Welt der Multikultu-ralität eher eine negative Rolle, muss daher Schritt für Schritt durch gerechtere Weltinsti-tutionen ersetzt werden, wie auch Heiner Geißler vorschlägt.

Das Gegenstück der Intoleranz ist die Toleranz. Hier ist die entscheidende Frage, wie man Toleranz und eigene Überzeugung in Einklang bringen kann. Im engeren Sinne bedeutet Toleranz zunächst einmal nicht mehr, als dass man die Existenz von etwas Anderem als das Eigene wahrnimmt und nicht ignoriert. Dies klingt langweilig und ist in dieser Eingeschränktheit tatsächlich langweilig, denn es beinhaltet eine gewisse Gleichgültigkeit dem „Fremdartigen“ gegenüber. Es gewinnt jedoch an Dynamik, wenn Toleranz zur Akzep-tanz und weiter zur Anerkennung des „Fremdartigen“ führt. Erst dann führt Toleranz zu einem friedlichen Miteinander. Andererseits darf das Tolerantsein nicht mit der Prinzipi-enlosigkeit, oder gar mit der Über-

zeugungslosigkeit verwechselt werden. Tolerantsein beinhaltet die Begegnung und Anerkennung des „Fremdartigen“ bei Wah-rung eigener Anschauung und Identität. Das Verstecken eigener Überzeugungen führt nicht zur Toleranz, sondern ebnet allenfalls den Intoleranten den Weg. Die Intoleranz darf nicht toleriert werden.

Es ist richtig und notwen-dig die Intoleranz anzupran-gern, wo es nur möglich ist, jedoch genau so wichtig und notwendig ist es, die posi-tiven Beispiele der Toleranz, von denen es bestimmt zahl-reiche in dem Weltkulturerbe gibt, herauszuarbeiten und allen Menschen zugänglich zu machen. In allen Kultu-ren wird man solche positive Beispiele finden. Zu diesem kulturellen Erbe gehört mit Sicherheit das Alevitentum, das von Heiner Geißler leider inkor-rekt als „Alivetismus“ erwähnt wird. Es gibt Alevitentum und nicht „Alivetismus“, was eher

einen negativen Eindruck bei den Lesern hin-terlassen könnte. Außerdem ist Hazreti Ali zwar eine Symbolfigur für Aleviten, jedoch kein Begründer des Alevitentums, wie zahl-reiche historische Forschungen ergaben.

Das Alevitentum war in seiner ganzen Geschichte offen und tolerant allen Kulturen gegenüber, unter anderem deswegen, weil es noch nie eine Staats- oder Machtreligion war. Im Namen des Alevitentums wurden keine Fatvas für heilige Kriege ausgestellt oder keine Inquisitionen gegen Andersden-kende geführt. Die alevitische Philosophie eignet sich auch nicht für nationalistische Aufhetze und Inhumanität. Aleviten haben den verfolgten Armeniern zu Beginn des letzten Jahrhunderts Zuflucht in ihren Dörfern und Häusern gewährt, obwohl sie selbst großen Gefahren ausgesetzt waren. Gleiche humanitäre Einstellungen findet man heute bei Kirchen, die den von einer Abschiebung in die Folter und den Tod bedrohten Asylbe-werbern das „Kirchenasyl“ gewähren und dabei den Konflikt mit dem Gesetz in Kauf nehmen.

Die Welt braucht heute mehr Toleranz mit Überzeugung und Standhaftigkeit. Um mit Heiner Geißler zu schließen: „Das beste Mittel gegen die Feinde des freien Denkens ist das freie Denken selbst“.

Überzeugung und Toleranz:Wir dürfen nicht selbst zu Taliban und zu Nazis werden.

Euklid

Euklid ist ein griechischer Mathematiker der um 365 v. Chr. geboren ist und 300 v. Chr. gestorben ist. Sein Geburts-

und Sterbeort ist Alexandrien.Euklid hat ein 13 bündiges buch das „Ele-

mente“ heißt. In diesem Buch geht es über die Mathematik. In diesem Buch erklärte Euklid die nach ihm benannte euklidische Geometrie die seit Jahrhun-derten die Grundlage der Geometrie ist.Von Euklids leben ist nicht viel bekannt. Er lebte ungefähr eine Generation vor Archimedes und ging wahrschein-lich an die Aka-demie des Platon in Athen zur Schule. Zu seiner Zeit war das die bedeutendste mathematische Schule der Welt. Danach lehrte Euklid in Alex-andria die Geometrie und errichtete dann eine Schule für die Mathematik. An dieser Schule sollte Archimedes später mal studieren.

Euklid bewies den Menschen, dass es unendlich viele Primzahlen gibt und lieferte dann auch einen Beweis aus.

Die euklidische Geometrie bildete die Grundlage für die technische Entwicklung der abendländischen Kultur und auf ihr beru-hen die Grundannahmen der Physik. Außer der euklidischen Geometrie gibt es noch eine hyperbolische- und elliptische Geometrie. Diese Geometrien beziehen sich auf die gekrümmten Räume. Die Euklidische Geome-trie verliert ihre Gültigkeit erst bei extremen Größen und Entfernungen. Das wurde aller-dings erst in den letzten zweihundert Jahren erkannt!

Melike Köylüce

Ein hoher IQ allein garantiert keinen Lebenserfolg, wie man

im Alltag erkennen kann. Diejenigen unter uns, denen ein hoher IQ zu eigen ist, scheitern oftmals trotzdem „an den Klippen ungezügelter Leidenschaften und unge-stümer Impulse“. Vielmehr benötigt der Mensch zum Finden des Lebensglückes einen bestimmten Fähigkeits-komplex, dessen Inhalt die rein akademische Intelligenz nicht annähernd deckt. Diese Fähig-keiten hat Daniel Goleman, Lehrstuhlinhaber der klini-schen Psychologie an der Harvard University, in dem Begriff der „Emotionalen Intel-ligenz“ zusammengefasst, der sogenannten „Intelligenz der Gefühle“.

In seinem gleichnamigen

Buch liefert er eine ausführliche Darstellung dieses emotiona-len Alphabets. Dazu gehören Fähigkeiten wie, sich selbst zu motivieren und auch bei Enttäuschungen weiterzuma-chen, die eigenen Stimmungen zu regulieren und „zu verhin-dern, daß Trübsal einem die Denkfähigkeit raubt“.

Die Frage ist, in welchem Umfang diese Emotionale Intelligenz (EQ) für den Lebens-erfolg der Menschen verant-wortlich ist. Dabei beinhaltet der Begriff Lebenserfolg nicht nur den beruflichen Erfolg, der insgesamt gesehen doch mit dem IQ korreliert, sondern auch den privaten Lebens-bereich, seien es zwischen-menschliche Beziehungen und Partnerschaften oder allge-meine private Erfolge.

Goleman kommt anhand

vieler Beispiele zu dem Schluß, daß ein hoher IQ keine Garan-tie für Wohlstand, Ansehen oder Glück im Leben ist. Für ihn spielt dabei die Emotio-nale Intelligenz eine überra-gende Rolle, ob jemand Erfolg im Leben hat oder scheitert.

Seine Erörterungen sind logisch und nachvollziehbar. Denn „wer nicht eine gewisse Kontrolle über sein Gefühlsle-ben hat, muß innere Kämpfe ausfechten, die seine Fähigkeit zu konzentrierter Arbeit und zu klarem Denken sabotieren“.

Ob man jedoch den Begriff der Emotionalen Intelligenz völlig von der akademischen Intelligenz entkoppeln kann, bleibt umstritten.

Mann sollte diese beiden Größen nicht unabhängig von-einander betrachten, sondern bedenken, daß sie sich in vieler-lei Hinsicht bedingen, vielleicht sogar in ursächlichem Zusam-menhang stehen. Genie und Wahnsinn liegen bekanntlich nah beieinander.

IQ allein macht nicht glücklich

Das Buch „Fermats letzter Satz“ han-delt von einem einzigartigen mathe-matischen Rätsel, dessen Ursprung

in der Antike liegt. Es ist ein äußerst reizvolles Rätsel, da es von nahezu jedem gewöhnlichen Schulkind verstanden werden kann, aber trotz alle dem nicht einmal die genialsten mathema-tischen Köpfe in der Lage sind, dieses Problem zu lösen.Jedes Schulkind wird im Laufe seines Lebens einmal mit dem Satz des Pythagoras konfrontiert. Pythagoras war aber nicht nur verantwortlich für eben diesen einen Satz, sondern hat ganz im Gegenteil weitaus mehr erforscht und her-ausgefunden, als nur diesen Satz. Da das Pro-blem nämlich genau hier bei Pythagoras seinen Ursprung hat, möchte ich noch eine kurze Weile bei diesem ebenso genialen wie auch zwiespältigem Charakter bleiben.Pythagoras sah in den Zahlen mehr als bloß ein Mittel um geometri-sche Probleme des All-tags wie z.B. beim Bau eines Hauses zu bewältigen. Für ihn waren Zahlen eine Art göttliche Sprache, etwas univer-selles, und nicht vergleichbar mit irgendeiner sonst vorhandenen „menschlichen“ Sprache.

Daher versuchte er auch soviel wie nur irgend möglich über das Wesen der Zahlen und die Zusammenhänge zwischen diesen heraus-zufinden. Er unterteilte die natürlichen rationalen Zahlen in vollkommene, abundante und defizi-ente Zahlen. Eine vollkommene Zahl ist dieje-nige, deren Teiler addiert wieder die Zahl selbst ergeben. Die erste vollkommene Zahl in der Reihe der ganzen rationalen Zahlen ist somit die 6, da ihre Teiler 1, 2 und 3 addiert wieder 6 ergeben. Für Pythagoras war dies Grund genug, um daraus schließen zu können, das Zahlen die göttliche Sprache darstellen. Er war der Meinung, dass die Welt an 6 Tagen von Gott geschaffen worden war. Das sei ein Beweis für die Vollkommenheit Gottes und die Vollkom-menheit der Zahl 6.

Gott, der Allmächtige, hätte die Welt auch an einem einzigen Tage erschaffen können, doch zog er es Pythagoras zufolge

vor, 6 Tage zu verwenden, um seine und die Vollkommenheit seines Werkes zu demonstrie-ren.

Diese Einteilung in vollkommene, abundante und defiziente brachte aber auch einige Rätsel mit sich. Wie zuvor erwähnt ergibt die Summe der Teiler einer vollkommen Zahl immer wieder

die Zahl selbst. Bei einer defizienten Zahl ergeben die Teiler addiert weniger als der Wert der Zahl selbst und bei einer abundanten Zahl ist die Summe der Teiler größer als die Zahl selbst. Nun gibt es auch solche Zahlen deren Teiler addiert um eins kleiner sind als die Zahl selbst. Sie werden als leicht defiziente Zahlen bezeichnet. Es ist Pythago-ras und den Angehörigen seines Bundes aber nicht möglich gewesen eine leicht abundante Zahl zu bewei-sen.Zu ihrer Ernüchterung konnten sie nicht einmal beweisen, dass es keine solche Zahlen gibt. Heute, zweieinhalbtausend Jahre später, sind die Mathemati-ker immer noch nicht in der

Lage, zu beweisen das keine leicht abundan-ten Zahlen existieren.

Die Lösung dieses Rätsels hätte wahrschein-lich keinen alltäglichen Nutzen mit sich gebracht, aber das änderte nichts an der Faszination, die Mathematiker, wie Pythagoras oder Fermat, sol-chen mathematischen Rätseln entgegenbrach-ten, sondern steigerte sie im Gegenteil noch.

Fermat, der 1601 in Südwest Frankreich geboren wurde, war Richter in Toulouse und nutzte jede Gelegenheit, seiner Leidenschaft, der Mathematik, nachzugehen. Er stieß auf die Arbeiten Pythagoras und beschäftigte sich recht ausführlich mit ihnen. Dabei pflegte er dies zu tun, ohne sich mit anderen Mathematikern zu treffen und auszutauschen. Jedoch schien es Fermat zu gefallen, die Mathematiker seiner Zeit mit kleinen Rätseln, die er schon gelöst hatte, zu ärgern. Er schickte ihnen nur bruch-stückhafte Hinweise zur Beweisführung.

30. Januar 1945: Untergang des Flüchtlingsschiffs „Wilhelm Gust-loff“ durch sowjetische Torpedos,

der 9000 Frauen und Kinder mit in den Tod reißt. 30. Januar 1933: Machtergreifung von Hitler, womit das Unheil seinen Lauf nimmt. Der Namensvater des Schiffes, Wil-helm Gustloff, ein Nazifunktionär, wird am 30. Januar 1935 von einem jüdischen Stu-denten im schweizerischen Davos ermor-det. Am 30. Januar 1945 kommt der Ich-Erzähler während des Unterganges von „Wilhelm Gustloff“ auf die Welt. Erst mehr als 50 Jahre danach findet Günter Grass, 74, Literatur-Nobelpreisträger von 1999, die moralische Kraft und zeitliche Voraussetzung dieses brisante Thema aufzugreifen und auf hohem literarischen Niveau aufzuarbeiten. Das Buch fand große Resonanz in Literaturkreisen und Medien. Der Spiegel widmete ihm in der ersten Februarausgabe die Titelseite: „Die deutsche Titanic“.

Das Kind, das in Günter Grass‘ Buch als Ich-Erzähler fungiert, stirbt in Wirk-lichkeit wenige Wochen nach der Ret-tung. Die mitreißende Geschichte ist in einer sich langsam herantastenden Weise und in Umwegen vorankommenden Form erzählt: „Rückwärts krebsen, um voran zu kommen.“ Dem politischen Polemiker Günter Grass ist damit eine große Über-raschung gelungen.

Er schafft es auf eine geschickte Weise, die mit dem 30. Januar verbundenen Ereignisse, Tragödien und Schicksale mit-

einander zu verquicken. Dabei wird die Thematik auf drei Generationen gestreckt; die Mutter des Ich-Erzählers aus der Kriegsgeneration, der Ich-Erzähler und sein Sohn aus der Nachkriegsgeneration. Die Mutter, eine einfache Frau, vertrieben aus dem Osten, möchte, dass ihr Sohn ihre Lei-

densgeschichte weiterträgt und so „der Nachwelt“ zugänglich macht: „Ech leb nur noch dafür, dass mein Sohn aines Tages mecht Zeugnis ablegen.“. Der Ich-Erzäh-ler, 50 jähriger Journalist, der für linksli-berale Zeitungen Artikel schreibt, erzählt diese Geschichte rückblickend nur wider-willig und mit einem gewissen Unwohl-sein, gedrängt durch aktuelle Ereignisse, mit denen sein Sohn zu tun hat. Der Sohn betreut mittlerweile eine rechtsradikale Internetseite, in der er diese Geschichte verzerrt darstellt und für rechtsradikale Propaganda einsetzt. Spätestens jetzt merkt der Ich-Erzähler, dass das Schwei-gen über dieses Unrecht nicht zum Vergessen führt, sondern anderen ermög-licht, es für ihre Zwecke, in diesem Falle für rechtsradikale Ziele, zu missbrauchen. Für den Ich-Erzähler ist es umso bitterer, dass es sein Sohn ist, der diesen Miss-brauch betreibt.

Die Angst, man würde den Rechten Vorschub leisten und das eigene Unrecht beschwichtigen, stellte für viele Historiker und Literaten eine zu große Hürde dar, als dass sie sich an dieses Thema heran-wagen könnten. Es brauchte die morali-sche Autorität und literarische Kompetenz eines Günter Grass‘, diese Hürde zu über-winden. Dass Günter Grass trotzdem als „nach rechts gedriftet“ kritisiert wurde, zeigt, dass einige festgefahrene Ideo-logen aus der Geschichte nicht gelernt haben.

Günter Grass „Krebsgang“ in die Geschichte

Fermats letzter Satz:

Die Folgen vonÄmterpatronage

Der maßgebliche Einfluss der Größe Volks Par-teien bei der Besetzung

von Posten hat zu einer zuneh-menden Parteipolitisierung des öffentlichen Sektors geführt. Hier-von betroffen sind nicht nur die Bereiche der klassischen Verwal-tung, sondern auch öffentliche Sparkassen, Schulen, kommunale Verkehrsbetriebe u.s.w. Diese Ent-wicklung hat auch vor der Justiz nicht Halt gemacht. So gehen Praktiker davon aus, dass ca. vier Prozent der Gerichtspräsidenten und Leiter der Staatsanwaltschaf-ten der jeweiligen Regierungs-partei angehören. Selbst bei der Auswahl von Schöffen ist das Parteibuch von Bedeutung. Auch Rechnungshöfe sowie der öffent-lichrechtliche Rundfunk, wo sich längst eine dominierende Stellung der politischen Parteien in den Aufsichtsgremien herausgebildet hat, werden hiervon erfasst.

Unter dem Gesichtspunkt der demokratischen Kontrolle wird diese Entwicklung als besonders besorgniserregend gesehen, denn „letztlich können die Par-teien als wesentliche Elemente des staatlichen Willensbildung- und Entscheidungsprozesses nicht zugleich dessen demokratische Kontrolleure sein“. Bei der Ämterpatronage kann unter-schieden werden zwischen der „Herrschaftspatronage“ einerseits, wenn es darum geht, eine Macht-position auszubauen, und der „Versorgungspatronage“ anderer-seits, wenn es um die Versorgung verdienter Parteiangehöriger geht. Meist liegt jedoch eine Kombi-nation von beiden vor. Trotz der fortgeltenden Aktualität hat Ämter-patronage eine lange Tradition. Neu ist hingegen die Selbstver-ständlich-keit und Bedenkenlo-sigkeit, mit der diese vielerorts hingenommen wird.

Die Folgen von Ämterpatro-nage liegen darin, dass diese die Chancengleichheit beseitigt, die

Leistung untergräbt, Bürokratie aufbläht, Neutralität gefährdet, Politikverdrossenheit fördert und die politische Handlungsfähigkeit einschränkt. Sie führt zu einem sinkenden Eignungsveau der Beschäftigten im öffentlichen Sektor sowie zu einer zuneh-menden Akzeptanzkrise von Ent-scheidungen der als politisiert empfundenen Verwaltung und Justiz.

Die Rechtslage zur Ämterpa-tronage ist eindeutig: Art. 33 Abs. 2 GG, ausdrücklich bestätigt durch Art. 3 Abs. 3 und Art. 33 Abs. 3 GG, enthält ein klares Verbot der Ämterpatronage jedweder Form. Dennoch ist insoweit eine „evi-dente und schmerzliche Diskre-panz zwischen Verfassungsrecht und Staatsrealität“ festzustellen, so dass die Schlussfolgerung nahe liegt, daß allein mit den beste-henden Vorschriften Ämterpatro-nage nicht wirksam eingedämmt werden kann.

Dr. Ümit YAZICIOGLU

Page 11: SULTANS OF THE DANCE‘INdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de sayfa2 Sayý 13 Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de

Sayý 13Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 10 Sayý 13

Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 11KÜLTÜR-SANAT

FÝLÝSTÝN’DE 1 MAYISÞENLÝKLERÝ ALEV ALEVSÜRÜYOR !

Türkiye’de, anýlacak her aya düþen acý payýný hesa-plasak ve bireysel acýlarý

yok saysak, her aya ortalama toplumsal acý olarak, ülkemin ins-anlarýný cepheden vuran en az ikiþer acý sayabilirim.

Yaþamýmýzý zedeleyen, parçalayan, insanlarýmýzý inti-hara zorlayan, çocuklarýmýzýn tazecik ve tertemiz beyinlerini karalayan top yekun saldýrý, ne kadar ustaca hazýrlanmýþ bir yok ediþ planýdýr bu ülkede.

Ekonomik altyapý bozukluklarýný, hortumlamalarý, egemen siyasi gücün arkasýna sýðýnarak ‘devleti’ ve kendi vatandaþlarýný düþmancasýna soyup soðana çeviren entri-kalarý konu etmiyorum þimdilik.

24 Ocak kararlarý, 5 Þubat ekonomik saldýrýsý, 12 Mart ve 21 Mart Newruz toplu kýyýmlarý, 23 Nisan’da Ulusal Egemen-lik kavramýnýn kaldýrýlarak, bu kararýn masumane, ÇOCUK BAYRAMI YAPIYORUZ þirinliðinin arkasýna sokuþturulmaya çalýþýlmasýný, 1977 1 Mayýs Taksim kýyýmýný, 6 Mayýs’ý, 15-16 Haziran iþçi ölümlerini, 2 Temmuz Sivas Madýmak Oteli katliamýný, Aðustos Kanlý Pazarýný, 12 Eylülü, Ekim Devrimi-nin etkilerini kýrmak adýna binlerce genç insanýn tutuklanýp iþkencehanelerde telef edilmesini..... kim unutabilir?

Mayýs ayýndayýz. 1977 1 Mayýs Taksim katliamýný unut-madýk. Ya Filistin’de ? Bölgede 1 Mayýs Ýþçi Bayramýný, baharýn geliþiyle yaþanýlacak bayram þenliklerini ve sevin-çlerini yaþamaya ve kutlamaya hangi Filistinli’nin ruhsal ve bedensel dermaný var. Kasap lakaplý Þaron’un cüretkar saldýrýsý ve toplu kýyýmý sürüyor. Sabra ve Þatilla katliam-larýnýn baþ katilinin, ellerinin kaný kurumadan mazlum ins-anlara yeniden saldýrýsýný da asla unutmayacaðýz.

Þaron’un ve askeri kurmaylarýnýn ne kadar gözlerinin döndüðünü sessiz filmlerden bile görüyoruz televizyon-larda. Þaron tetikçisinin arkasýnda hangi güçlerin olduðunu da......

1 Mayýs iþçi Bayramý.... Dünya iþçileri bu yýl kaynar kaz-anlar içinde kutluyorlar bayramlarýný. Bizler mi ?... Gelin gerçekçi olalým, ne yazýk ki seyretmekle yetiniyoruz olan-larý ve çooookça konuþuyoruz. Bir gün bize de sýranýn gele-ceðini aklýmýzýn ucundan bile geçirmiyoruz. Hem de yýllardýr baþýmýza bunca gelen þeyden sonra....

Kutlu olsun.

[email protected]

meteseler METE ALP

UÇURTMAMIZUÇAR GÝDER!...

Özlemin sýnýrlarý,tümsekler engel olsa da;daðlarý un eder Ferhat’ýn sevgi

örsü-irade çekici. Dostlar, ya-þamý paylaþanlar, biliyoruz ki,’Sevgi-dostluk-esenlik’ gül bahçe-sine ulaþmak masallar ülkesindedir.

Ancak, hoyratlarýn batýrdýðý dikenlere katlanmak gerek. Sevda, paylaþým bahçesini sulamamýz gerek. aþta, iþte seviþte... Ki, karanlýk gönülleri fetheden güller boynu bükük kalmasýn! Umut çiçekleri solmasýn...

Evet, ne kadar karanlýklara gömülse de alaca þafa-klar, gene de gün doðar; her akþamýn sabahýnda. Duvar-lar ne kadar yüksek olsalar da; uçurtmamýz uçar gider göklerde...

Uçurtmamýz Uçar Gider Göklerde!...Ne kadar kalýn taþ olsa duvarlarUçurtmamýz UÇAR gider göklerdeGüneþimiz kara zindan aþarlarIþýklarý SAÇAR gider göklerde! Yarýnlara sarkar,bulut eterden Çocuklar uçurtur,korur beterden Göklere ulaþýr,yel alýr yelden Gönül evin AÇAR gider göklerde Ozan Þiar, açýn‘açý’-odesaYaþamak,paylaþým,ben,sen‘biz’deseSevdam zincirlenip düþse kodeeKalsa bile NAÇAR gider göklerdeSöz ve Müzik:Ozan Þiar

Iþýklar yaþamýn,beynin zindanlarýný bile ‘aþar’ gider-ler. Ama süfli fikirler, riya zikirler, zorba-karanlýk dünler, bulanýk sular gibi tortu baðlar, yosun tutarlar. Oysa, Umut sularý çaðlar,‘taþar’giderler. Yürekler yüreðe koþarlar... Yer kürede karanlýklar, zalimin zulmü ilelebet sürgitmemiþtir...Iþýklý beyinlerdir, gönülleri ýsýtan sevgidir insaný insan yapan. Paylaþýmdýr caný can yapan, alaca karan-lýklarda söken ýþýktýr taný tan yapan... Ýnsaný evrene sultan yapan. Yüreði hapis olanlar, kuramazlar özgür-lük sevdasýný,insanlýk davasýný. Sevdamýz;Þiir dizeleri-miz, türkülerimizin notalarý özgürce uçuþabilsinler mavi gökyüzünde...

Yitik yýldýzlarda, adsýz ve kimsesiz olmaktan sa ;yetik yýldýlarda ‘kalýcý ve atlý’ olmak için menzil tuttuk....

Menzil heder olmasýn. Alev yanmasýn, köz yansýn. Siir,sevgi yanmasýn, kuru-kem söz yansýn!...

Gurbette olsak ta,ayaðýmýz topraða basýyor. Acep,‘doðduðumuz yer mi, yoksa doyduðumuz yer mi önemli?.. diye sorulsa...Herkesin yanýtý çok farklý olur. Gene de, doðduðu yersiz ‘doyduðu’yerin; doyduðu yersiz de ‘doðduðu yerin’ bir anlamý olmazdý...

Sevdamýz daðlar aþar gider,sýlaya. Turnalar katar-katar semaha dururlar. Bilindiði üzere, Turnalar ‘Kolektif uçarlar...’ Sevgi-dostluk-paylaþým saçarlar. Körpe Çocu-klar kadar pak ve masum Uçurtmamýz uçarlar; tutsak kalmazlar. Özgürlüðe yelken açarlar... Var güle güle git. Sýlaya vasýl ol...Adsýz adlara hasýl ol. Ancak, a- çýk alýn-larda, ser açýk olur,sýr açýk olur, yol açýk olur. Yolunuz açýk olsun Turnalar. Yar’a- yarana selam iletin, azýðý dolu kelam iletin. Ki,yýkýlsýn tutsaklýðýn,zilletin!.

Özgürlük kokar yelimizde. Alev közlenir elimizde... Turnalar þakýr, bülbüller ötüþür dostluk gülümüzde...

Yürekleri ýsýtan bir yapýtýmýn dizeleri ile konuk oluy-oruz sizlere: Ser ilen,sýr ilen, yar ilen...

[email protected]

Sessizliðin Sesi OZAN ÞAH TURNA

EFLATUN (Platon)

Giriþi boydan boya gün ýþýðýna açýk bir yeraltý maðarasý. Ýnsanlar düþün

bu maðarada. Çocukluktan beri zin-cire vurulmuþ hepsi; ne yerlerinden kýpýrdamalarý, ne baþlarýný çevirme-leri kabil, yalnýz karþýlarýný görüyorlar. Arkalarýndan bir ýþýk geliyor... Uzaktan, tepede yakýlan bir ateþten. Ateþle aralarýnda bir yol var, yol boyunca alçak bir duvar. Göz-baðcýlarý seyir-cilerden ayýran setleri bilirsin, üzerlerinde kuk-lalarýný sergilerler, öyle bir duvar iste... Ve insanlar düþün, ellerinde eþyalar: Tahtadan, tastan insan veya hayvan heykelcikleri, boy boy, biçim biçim. Bu insan-lar duvar boyunca yürümektedirler, kimi konuþarak, kimi susarak. Garip bir tablo diyeceksin, hele esirler daha da garip. Doðru.. O esirler ki ömür boyu baþlarýný çeviremeyecek, kendi-lerini de, arkadaþlarýný da, arkalarýn-dan gecen nesneleri de duvara vuran gölgelerinden izleyecekler. Simdi de

maðarada seslerin yankýlandýðýný düþün... Dýþarýdan biri konuþtumu, esirler gölgelerin konuþtuðunu sanýr, öyle deðil mi? Kýsaca, onlar için tek gerçek var: Gölgeler.

Tutalým ki zincirlerini çözdük esir-lerin, onlarý vehimlerinden kurtardýk. Ne olurdu dersin, anlatayým.. Ayaða kalkmaða, baþýný çevirmeðe, yürü-

meðe ve ýþýða bakmaða zorlanan esir, bunlarý

yaparken acý duyardý. Gözleri kamaþýr, göl-

gelerini görmeðe alýþtýðý cisimleri

tanýyamazdý. Biri, ona: „Ömür boyu gördük-lerin hayaldi. Simdi gerçekle karþý karþýyasýn“

diyecek olsa, sonra da

eþyalarý bir bir gösterse, „bunlar

nedir?“ diye sorsa, þaþýrýp kalýr, maðarada gördüklerini, simdi gördüklerinden çok daha gerçek sanýrdý.

Bir de düþün ki tutsaðý maðara-dan çýkarýp dik bir patikadan güne-sin aydýnlattýðý bölgelere sürükledik. Baðýrdý, yanýp yakýldý, öfkelendi... Kulak asmadýk. Gün ýþýðýna

yaklaþtýkça gözleri daha çok kamaþtý. Hiçbirini seçemez oldu gerçek nes-nelerin. Sonra, yavaþ yavaþ alýþtý aydýnlýða. Önce gölgeleri fark etti, arkasýndan insanlarýn ve cisimlerin suya vuran akislerini. Akþam olunca göðe çevirdi bakýþlarýný, ayý gördü, yýldýzlarý gördü. Zamanla günesin sulardaki aksine bakabildi. Nihayet gökteki güneþe cevirdi gözlerini. Ve düþünmeðe baþladý. Ona öyle geldi ki mevsimleri de, yýllarý da güneþ yaratýyor, görünen dünyanýn yöneti-cisi o. Esirlerin maðarada gördükleri ne varsa onun eseri.Ve eski günlerini hatýrladý.Ne kadar yanlýþ anlamýþlardý bilgeliði. Mutluydu simdi, maðarada kalan arkadaþlarýna acýyordu. Eski hayatýna, eski vehimlerine dönmemek için her çileye katlanabilirdi.

Adamýn maðaraya döndüðünü tasavvur et. Karanlýða kolay kolay alýþabilir mi? Dostlarýna hakikati söy-lese dinlerler mi onu? Aðzýný acar açmaz alay ederler: „Sen dýþarýda gözlerini kaybetmiþsin, arkadaþ. Saç-malýyorsun. Biz yerimizden çok memnunuz. Bizi dýþarý çýkarmaða zor-layacaklarýn vay haline...“

Ýþte böyle aziz dostum. Sana anlat-týðým hikaye kendi halimizin tasviridir. Yer altýndaki maðara: Görünürler dün-yasý. Yücelere çýkan tutsak, meseller (idea‘lar) alemine yükselen ruh...

Bir maðara düþün dostum...

karþýmda hep resimleriniz

bir mayýs akþamýkarþýmda resimleriniz‘yetmiþyedi yýlý’na gidip‘yetmiþyedi yýlý’ndan geliyorsunuznetleþirken beynimdegözlerimde bulanýksýnýz

masanýn üzerinde taksimtaksim’de resimlerinizbirlikte dalýp gidiyoruzhiçbiriniz ölmemiþsiniz...............................................bir kez daha resimlerinize bakýy-orumbu gün kýsýk fenerler gibi gözleriniztersine aydýnlýk yüzleriniz...............................................yine bir mayýs akþamý‘bindokuzyüzü’ yaþadým napoli’debelki de bir roma köyündeama kesin bir italyan kasabasýmeydanlarda kýrmýzýlý resimleriniz asýlýaltlarýnda ‘ gel ve gör ‘ yazýsýmeydanýn ortasýndafaþist bir beyin komünist bir kediyi ezmiþ

beynine gamalý haç çizmiþ

madrit’ten moskova’ya bir mayýs akþamýparis’te baþka renkler baþka seslergoya truva atý boyuyor aðýz armo-nikasýylaüstelik merly streep öldü bu gece‘nükleer barýþ’ adlý bir kadýn oyun-unda

kahiredeki yeni firavun bunu bilmi-yorilginçtir þýrnaktaki korucu televizyondan izli-yorsiz bu duruma gülüyorsunuzkarþýmda hep resimleriniz

resimlerinize bakýyorumyine hüzünlüyine öfkelisinizoysa bu gün bir mayýs akþamý karþýmda hepkarþýmda hepkarþýmda hep resimleriniz

M.Alp

(1778-1846)

9 Ocak 1778de Ýstanbulda doðdu, 29 Kasým 1846de Mekke yakýnlarýnda Minâda öldü. Babasý geçimini

hamam iþletmeciliðiyle saðladýðý için, Ýsmail Efendi, Hammâmîzade adýyla tanýnmýþtýr. Ancak günümüzde çoðu zaman Dede Efendi diye anýlýr.

Ýlköðrenimini yaptýðý okulda, sesinin güzelliði dolayýsýyla ilahicibaþý olmuþtu. Müzikle uðraþan ve evinde meraklýlara ders veren Anadolu Kesedarý Uncuzade Mehmed Efendi okuldaki bir tören sýrasýnda ilahi okuyuþunu dinledikten sonra hemen öðren-cileri arasýna aldý. Ýsmail, ilkokuldan sonra, yedi yýl hem Uncuzadenin derslerine devam etti, hem de öðretmeninin yardýmýyla girdiði Defterdarlýk Muhasebe Kaleminde çalýþtý. Bir yandan da köklü bir müzik geleneði olan Mevlevilikin o yýllardaki en güçlü çevrele-rinden Yenikapý Mevlevihanesinde zamanýn deðerli müzik ustasý Þeyh Ali Nutkî Dedenin derslerini izlemeye baþladý. Þeyhin kardeþi olan müzik kuramcýsý Abdülbâki Nâsýr Dede-den de yararlandý. Ney üflemeyi ondan öðrendiði söylenir.

1798de Muhasebe Kalemindeki görevin-den ayrýlarak tekkede çileye girmeye karar verdi. Çilesi sýrasýnda bestelediði, „Zülfünde-dir benim baht-ý siyahým“ dizesiyle baþla-yan buselik þarký, Ýstanbul’un müzikle ilgili çevrelerinde bestecisinin adý üstünde büyük merak uyandýrdý. Ünü kýsa sürede bütün kente yayýlan þarký sarayda da okundu. Kendisi de besteci olan III. Selim, þarkýnýn çile doldurmakta olan genç bir Mevlevi der-viþi tarafýndan bestelendiðini öðrenince, onu saraya çaðýrtarak yapýtý bir kez de kendisin-den dinledi ve onu hemen saray hanende-leri arasýna almak istedi. Padiþahýn sürekli ilgilenmesinin etkisiyle, üç yýllýk çilesinin son yýlý Nutkî Dede tarafýndan baðýþlandý.

1799da çilesini doldurunca Dede unvanýný aldý. Yenikapýda hücreniþîn (hücre sahibi) olduktan sonra, özellikle ayin gün-leri, hücresi ondan yararlanmak isteyen müzik meraklýlarýnýn uðraðý oldu. Bu sýralarda bestelediði en güçlü eserlerinden Hicaz Nakýþ büyük yanký uyandýrdý. Yeniden saraya çaðrýldý, bundan sonra haftada iki gün, padiþah huzurunda düzenlenen küme fasýl-larýna hanende olarak katýlmaya baþladý. 1802de saraydan bir kadýnla evlendi.

1804te büyük saygý ve sevgiyle baðlandýðý öðretmeni Ali Nutkî Dedeyi, bir yýl sonra üç yaþýndaki oðlunu, 1808de annesini, 1810da ikinci oðlunu yitirdi. Bayatî makamýndaki, „Bir gonca femin yâresi vardýr ciðerimde“ dizesi-yle baþlayan bestesi büyük oðlunun ölümün-den duyduðu acýyý dile getirir. Türk müziðinde ilk kez kiþisel bir konunun iþlendiði bu mer-siye, Tanzimat öncesinin kiþiselliðe ve duy-gusallýða açýlma eðilimi içinde gözlenen kendine özgü romantik bir duyarlýðýn müziðe yansýmasý sayýlabilir.

Ýsmail Dede, sanatýný geliþtirmesine yar-dýmcý olan III. Selimin 1808de tahttan indi-rilerek öldürülmesini izleyen IV. Mustafanýn bir yýllýk padiþahlýðý sýrasýnda müzik toplantýlarýna son verildiði için saraydan uzaklaþtý. II. Mahmudun siyasal karýþýklýðý gidermesinden sonra yeniden saraya alýndý.

Önce musâhib-i þehriyârî, sonra sermüezzin olduðu bu yýllar, sanat yaþamýnýn en parlak, en verimli dönemi oldu.

Ýsmail Dede, Abdülmecid zamanýnda da sarayda ki yerini korudu. 1839da bestele-diði Ferahfeza Ayinnden sonra bestecilik yaþamýnda görece bir durgunluk göze çarpar. Kendi sözleri, davranýþlarý göz önüne alýnýrsa, Abdülmecid sarayýný çok yadýr-gamýþtýr. Saraydaki havanýn birdenbire „alaf-rangalaþmasý“, Batý müziði zevkiyle yetiþen yeni padiþah zamanýnda Türk müziðinin, saraydaki varlýðýný eskisinden farklý olarak ancak resmi bir ilgiyle sürdürür hale gelmesi, Dedenin bu çevreden uza-klaþmasýna yol açtý. Öðrencileri Mutafzade Ahmed ve Dellâlzade Ýsmail Efendi ile birlikte padiþahtan izin isteyip Haca gitmeye karar verdi. Hicazda hacý olduktan sonra yakalandýðý kolera nedeniyle öldü. Mezarý Mekkededir. Ýsmail Dede, Osmanlý tarihi-nin en bunalýmlý dönemlerinden birinde yaþadý. Bir uygarlýk ve kültür deðiþimi üzerinde daha da hýzlanan bir toplum-sal çöküþ o r t a m ý n d a yetiþti. Yeni-lik hare-ketlerinin y a r a t t ý ð ý tepki lerd in doðan kanlý olaylarý gördü. III. Selim döneminin sýnýrlý Batýlýlaþma eðilimlerini, II. Mahmud döneminin hem Doðuya hem de Batýya yöneliþlerini, Abdül-mecidin toplu bir yenileþmeyi öngören Batýcýlýðýný izledi. Kabakçý Mustafa Ayaklan-masý, III. Selimin öldürülmesi, Alemdar olayý, Yeniçeri Ocaðýnýn kaldýrýlmasý, Mehterha-nenin yerine kurulan Muzika-yý Hümayûn ile ilk resmi Batý müziði öðreniminin baþla-masý, Tanzimat Fermaný, yaþadýðý yýllarýn önemli olaylarýdýr. Yaþama biçiminde, kültür ve sanatta görülen „yeni“ ile „eski“ „gelenek-sel“ ile „yabancý“ arasýndaki çatýþmaya bu deðiþme süreci yol açmýþtýr. Bunu izleyen iki yüzyýlda Türkiye’nin müzik dünyasýnda baþ gösteren ikilik, daha Dedenin yaþadýðý yýl-larda bile büyük gerginlik yaratmýþtý. Döne-min bu çeliþkileri, huzursuzluklarý onun müziðini etkilemiþtir.

Ýsmail Dede hem Mevlevi gelenekleri içinde yetiþmiþti, hem de bir saray adamýydý. Sanatý, Yenikapý Mevlevihanesinde ve sara-yda bulduðu canlý müzik ortamý içinde geliþip olgunlaþmýþtý. Öte yandan, bir kentli, Ýstan-bullu bir halk adamý olarak Ýstanbul halkýnýn eðlencelerine eþlik eden hafif müziðe de deðer vermiþti. Rumeli türkülerini, serhad havalarýný öðrenmiþti. Bestelediði köçekler, türküler, hafif þarkýlar, saraydan çok, kentli halka seslenir. Birçoðu geniþ bir dinleyici kesi-mine ulaþan parçalarýyla bir „kent müziði“ yaratmýþtýr. Ancak, halk müziðine duyduðu ilgi yalnýzca hafif parçalarda görülmez. Pek çok bestecide, halk müzik motiflerini birkaç

form içinde yansýtmakla sýnýrlý kalan halk zevki, onun sanatýnýn tümüne özgü bir nite-lik olarak ortaya çýkar. Din dýþý büyük form-lardaki çeþitli yapýtlarýn yaný sýra, Mevlevi ayinlerinde de halk ezgisi üslubuyla beste-lenmiþ bölümler vardýr.

Müziðin her türüne açýk tutumunun bir ürünü olarak yapýtlarý, Türk müziðinin her düzeyde o güne kadar ki geliþiminin geniþ ve yetkin bir özetidir. Itrîden sonra gelen besteci-ler arasýnda hiçbirinin sanatý Dedenin ki ölçü-sünde toplayýcý deðildir. O, gitgide geliþen teknik ustalýðýyla Klasik üslubun bütün ince-

l i k l e r i n i yansýtmýþtýr.

Genel olarak Klasik üsluba baðlý kalmýþ olma-

kla birlikte, çaðdaþlarýnda bulunmayan bir yenilik çabasý da görülür.

Yenilikleri, öncelikle melodi yapýsýnda görülür. Dinsel ve din dýþý müzik onda bir bütündür. Her iki türe özgü melodi çizgileri birçok yapýtýnda ayný cümle içinde birleþir. Müziðinin en etkili yaný, bu dengenin kuruluþundaki ustalýktan kaynaklanýr. Türk müziðinde bir bestecinin kiþiliðini, üslubunu ayýrt etmekte en geçerli ölçütlerden biri sayýlabilecek modülasyon (geçki) sanatýnda kendi tekniðinin ürünü olan büyük bir ustalýk gösterir. Bu alandaki en önemli niteliði kalýplaþmýþ modülasyon yollarýndan kaçýn-masýdýr. Ýki makam arasýndaki ortak sesleri bulmak için giriþtiði hazýrlýðý dinleyiciye far-kettirmeden, son derece þaþýrtýcý, ama doðal bir biçimde makam deðiþtirir.

Bestelerinde daha önce hiç uygulan-mamýþ modülasyon örneklerinin sayýsý az deðildir. Bu makam çeþitliliðinin saðladýðý hareketlilik içinde, melodilerindeki akýþýn yük-seliþ ve alçalýþlarý müziðine kendiliðinden nüanslanmýþ bir anlatým kazandýrýr. Usullerin kullanýmý ile güftenin usule uydurulmasýna iliþkin yenilikleri de çarpýcýdýr. Yerleþik kalýplarý zorlayan bu tür yenilikleri yapýtlarýna zen-ginlik katar. Yenilikçi yaný, duyarlýk bakýmýn-dan, Romantizme açýk bir özellik gösterir.

Klasik üslubun kiþisel duyguya yer vermeyen mesafeli tavrýndan sýy-rýlma eðilimi, melodi çizgilerinde dile gelen Romantiklere özgü geçmiþe özlem duygusu, halk zevkine yaklaþma çabasý hep bu tür özel-liklerdendir.Yenilikçiliðin bir baþka yönü, Batý müziðiyle olan iliþkisindedir. Muzika-yý Hümayûnun kuruluþuyla saraya giren Ýtalyan müziðini din-leme olanaðý bulmuþtur. Kulak

gücüyle kavramaya çalýþtýðý Batý müziðinin etkisi bazý yapýtlarýnda, özellikle Rast Kâr-ý Nevde -vals ritmini gelenekte bulunan üç zamanlý semai ölçüsüyle verdiði- „Yine bir gülnihal..“ þarkýsýnda açýkça olduðu görülür. Batýnýn çok sesliliðiyle ilgilenmemiþ olduðu halde, bu müziðin melodi yapýsýný özümle-miþ olmasý nedeniyle bu tür parçalarý armo-nize edilebilir.

Dedenin sanatýna çeþitli düzeylerde bakýldýðýnda, birçok farklý öðeyi doðal bir uyum içinde kaynaþtýrdýðý görülür. Yaþadýðý

dönemin karþýt yönlerinin onun sanatýnda bir uzlaþmaya vardýðý söylenebilir. Müziði hem dünya-sal, hem de dinsel ve mistiktir. Geleneklere baðlý olduðu ölçüde onlarý geliþtiricidir de. Seçkinlere seslenirken halktan uzaða düþmez. Eski ile yeniyi yadýrgamadan kaynaþtýrýr. Sanatýnýn özü, bu iki-liklerin uyumundadýr. Yüz elli yýldan sonra da geniþ bir dinleyici kesi-minin duyarlýðýna seslenebilmesi, sadece sanat gücünün deðil, ayný zamanda, eski zevki yeni zevke baðlayan bir köprü rolünü oyna-mýþ olmasýnýn bir sonucudur.Ýsmail Dede gelenek içinde bireysel bir sese ulaþabilmiþ beste-cilerin baþýnda yer alýr. Bu yüzden üslubu „Dede Efendi tavrý“ diye nitelendirilir. Klasik üsluba baðlý kendisinden sonraki bütün besteci-leri etkilemiþtir. Çeþitli kaynaklarda

onun benzersiz bir naaþan olduðuna deðinilir. Bir hanende olarak da, Türk müziðinin ken-

disine ulaþan bütün ürünlerini öðrenmiþtir. Öðrendiklerini öðrencilerine öðretmiþ, onlarýn öðrencileri de bunlarýn önemli bir bölümünü notaya almýþlardýr. Böylece Ýsmail Dede klasik yapýtlar repertuarýnýn bugüne ulaþmasýnda en eski kaynaklardan biri olmuþtur. Ayrýca sultanîyegâh, neveser, sabâbuselik, hicazbu-selik, arabankürdî makamlarýný da o düzen-lemiþtir.

En güçlü yapýtarý sayýlan Mevlevi ayin-leri, müziðinin geliþimini ve niteliklerini daha belirgin biçimde yansýtmasý açýsýndan da önemlidir. Her yapýtýnda sanatýnýn ayrý bir özelliðiyle ortaya çýkar. Baþka bestecilerinki gibi onun da pek çok yapýtý kaybolmuþ ya da unutulmuþsa da, iki yüz yetmiþten çok yapýtý aslýna uygun bir biçimde günümüze ulaþmýþtýr. Bu onu klasik repertuarda en çok yapýtýn bulunan besteci durumuna getir-miþtir.

Önemli Eserleri: Ayinler, sabâ, nevâ, bestenigâr, sabâbuselik, hüzzam, ýsfahan (kayýp), ferahfeza makamlarýnda; Takýmlar, sultanîyegâh, arazbar, bestenîgâr, nevâ, ýrak, sabâbeselik, hicazbuselik, hisarbuselik, evc-buselik, rast-ý cedid, ferahfeza makam-larýnda; Takýmlar (Kömürcüzade Mehmed Efendi ile) neveser, pesendide, þevkefza makamlarýnda; Buselik Takým (Dellâlzade Ýsmail Efendi ile); Ferahnâk Takým (Þakir Aða ile); Mâhûr Takým (Eyyubî Mehmed Bey ile); Rast Kâr-ý Natýk, Rast Kâr-ý Nev; 70e yakýn Peþrev; k-âr, beste, aðýr semai, yürük semai, þarký, durak, tevþih, ilahi formlarýnda yapýt-lar.

Besteci, Klasik üslubun son ve önemli temsilcisi

Ýsmail Dede Efendi

Page 12: SULTANS OF THE DANCE‘INdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de sayfa2 Sayý 13 Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de

Sayý 13Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 12 Sayý 13

Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 13KÜLTÜR-SANAT

“KUÞKANATLA UÇAR,ÝNSAN DÝLEKLE”

Ýstanbul Boðazý’nýn baþucunday ým. Avrupa’yý Anadolu’ya baðlayan yegâne

þehirde sürüyor yaþam. Anadolu’yu yaþarken Avrupa’daki Anadolulu insaný düþünüyorum. Yüzyýllardan bu yana dünyanýn doðusundan batýsýna göç olmuþ. Göçebelik, insanýn ruhunda mý var, yoksa yaþadýðý coðrafya mý yetersiz? Ýstan-bul da bu göçlerden fazlasýyla nasibini almýþ.

Yeditepe diye adlandýrýlsa da Ýstanbul’un önünde yýðýlý daðlar yok, denizler var. Ankara’da yaþarken daðlarýn, tepelerin hayallerimin önünü kestiðini düþünürdüm. Bu düþüncem, benim yaþam tarzý olarak müziði seçmem ve sektörün kalbinin Ankara deðil Ýstanbul’da atmasýyla da ilgili olabilir. Her iki þehri de yaþadýktan sonra gördüm ki, insanýn hayallerini sýnýrlayan þey etrafýndaki daðlar deðil, kendi kafasýndaki engel-lerdir.

“Kuþ kanatla uçar, insan dilekle”... Bu Azeri þarkýyý ilk dinlediðimde çok etkilenmiþtim. Ýnsanýn, yaþamýn zorluklarýyla baþ edebilmesi, dileklerini gerçekleþtirebilmesi için, bir kuþun kanatlarýna sahip olmasý gerekiyor, bazen sahip olduðu þeyler yetmeyebiliyor... Ýdealler için çok dað aþmalýsýn çünkü.

Bazen de dostluk bir kanat oluveriyor. Bir dost, en zor zamanlarda sizi kanatlandýrabiliyor, hayatýn zannettiðiniz kadar zor olmadýðýný size anlatýveriyor, yaþamýnýzý kolaylaþtýrabiliyor. Kuþun kanadýnda zannedip de ulaþýlamaz dediðiniz dileklerin aslýnda ne kadar yakýn ve ulaþýlabilir olacaðýný size gösteriveriyor. Sevgili dostum Elif Tonguç benim için öyle... Sað ol Elif!...

2002 yýlýnda hâlâ insanýmýzýn temel ihtiya-çlarý güvenceye alýnmamýþken, hayatý güzelleþtir-mede üst boyutta yer alan sanatýn yaþamasý kolay deðil. Tuðlalar doðru oturtulmalý ki çatýyý kurabilelim.

Mayýs-Haziran aylarýnda ilk Avrupa turnesine çýkacak olan Sultans of the Dance’ýn genel yayýn yönetmeni Mustafa Erdoðan ile ekibinde yer alan eðitimci ve dansçýlarla sizin için görüþtüm, soh-betleþtik. Siz onlarýn dansýný görmeden önce, duygu ve düþüncelerini röportajýmda bulabilirsi-niz.

Mustafa Erdoðan da dileklerini kuþun kanadýna yüklemiþ, Hakkari’den Ankara’ya ve en sonunda Ýstanbul’a gelerek Sultans of the Dance’ýn kurulmasýný saðlamýþ. Anadolu Ateþi adlý muhteþem eserde, Orta Asya Þaman Türkleri’nden, Zerdüþt ve Yezidi Kürtlerinden, Alevi semah figürlerinden esinlenerek kullanýlan motif-lerle Ege’den Güneydoðu Anadolu, Akdeniz’e kadar geniþ bir coðrafya ve tarih yer alýyor. Tan-rýlarýn Daðý, Nemrut Ateþ Töreni, Ateþ Irmaklarý, Ateþ Danslarý, Hayat Aðacý gibi isimler taþýyor bu danslar.

Ýnsan kendi özünü bulabiliyorsa, sanat ürünü daha çok geçiyor halka. Bu iki taraflý bir süreç aslýnda, önce bu halkýn binlerce yýllýk birikimin-den esinlenerek bir sanat eseri oluþturuyorsunuz, daha sonra o eserin anlattýklarý dönüþerek haya-týn içine yerleþiyor, sende yer ediyor, bu kazaným-larla hayat yeniden þekilleniyor, yeni sanat eserleri için ilham verici boyuta geçiyor.

Hocam Timur Selçuk’un hep söylediði gibi, “insanýn gönül teline seslenmek lâzým”. Bunun için kuþun kanadýndan inmek gerekse bile...

[email protected]

Yaþamýn Güzelliðine FÝGEN GENÇ

Ropörtaj: Figen Genç

Ateþin etrafýnda pervane olmuþlarýn muhteþem hikayesi SULTANS OF THE DANCEAvrupa çýkarmasýnda....

“Her medeniyet, mozayiðe yeni bir taþ ekledi.

Her taþ yeni bir dansla oturtuldu yeri-ne…”

“…çok çok eski bir aðýttýr Anadolu…”“Artýk davullar barýþ için çalmaktadýr. Ýnsanoðlu kendi içindeki iyiliðe yenil-

miþtir.”

Sultans of the Dance’in tanýtýmýnda yer alýyor bu sözler. Bale Hocasý Özden

Aktürk, ve oyunun kahramanlarýndan “Ýyi Kýz” Mehtap Fidan ve “Ýyi Adam” Gökhan Ayatar’la yaptýðým kýsa soh-betlerde bu projenin onlarý çok heyec-anlandýrdýðýný gördüm. Haftanýn altý günü en az sekiz saatlik çalýþmalar sonunda yorulduklarýný söyleseler de yüzlerindeki gülümseme ve gözlerin-deki ýþýltý, bunu yalanlar gibiydi. Git-gide yükselen baþarý grafiði de bunun bir kanýtýydý zaten. Akýllýca tasarlanmýþ, inanýlmaz ilgi ve beðeni kazanan Sul-tans of the Dance, Anadolu halk kül-türünün bir ürünü; Mustafa Erdoðan’ýn ýsrarla söylediði gibi, bir þov deðil.

Mustafa Erdoðan’la Ýstanbul’daki dans stüdyosunda görüþtük, otur-duðumuz yerden çalýþma yapan dansçýlarý izleyebiliyordum. Mustafa Erdoðan, bir hayalin, sýký çalýþma ve birikimin doðru kullanýmýyla nasýl ger-çeðe dönüþtürülebileceðinin canlý bir kanýtý olarak karþýmdaydý:

Siz, Sultans of the Dance’in kurucusu, genel sanat yönetmeni ve koreo-grafýsýnýz. Mustafa Erdoðan’ý tanýya-bilir miyiz?

Mustafa Erdoðan: Hakkari’de doðdum. Öðrenimimin bir bölümünü

Ankara’da, bir bölümünü Hakkari’de tamamladým. Ýlkokuldan itibaren halk danslarýyla uðraþmaya baþladým. Ýlk evrelerde hakim olduðum bölgeler Doðu ve Güneydoðu Anadolu “halay” karakterli danslardý. Lisede hocalýða baþladým. Hacettepe Üniversitesi Müzikoloji bölümünde diðer yöreleri de öðrendim. Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde okudum. Ardýn-dan Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldum. 1984-85 öðretim yýlýndan sonra Gazi Üni-versitesi Halk Bilim Topluluðu’nun baþkanlýðýný yaptým. Dansýn adým-larýnýn dýþýnda halk biliminin, yani folklorun diðer alanlarýyla uðraþtýk. Halk dansýnda deneysel giriþimler yaptýk, tiyatral boyutu ön plana almaya çalýþtýk. Bu konudaki teorik donanýmýmýzý geliþtirdik ve kullandýk. Okul bitince gazetecilik yaptým. Çaðdaþ Gazeteciler Derneði’nin yönetim Kurulu üyesiyim.

Sultans of the Dance nasýl hayata geçti?

Mustafa Erdoðan: Mydonose

Showland yapýldýðýnda 1998 yýlýnda sahibi Yalçýn Çeviker’in bir “Türkiyeli Proje” yapma hayalini duyduk. Kar-deþim Yýlmaz Erdoðan aracýlýðýyla bana teklif yapýldý. Ankara’daki gaze-tecilik hayatýma son verip Ýstanbul’a geldim.

Sanatçý kadrosunu nasýl oluþtur-dunuz?

Mustafa Erdoðan: Gazete ilan-larýna baþvuran dokuz yüz kiþi arasýn-dan doksan kiþilik bir ekip oluþturduk. Bir buçuk senelik bir çalýþmanýn ardýn-dan bu topluluk kuruldu. Ýlk oyunu

olan “Fire of Anatolia- Anadolu Ateþi” sekiz-on saatlik günlük çalýþmalar sonucunda gerçekleþti.

Grubun eðitimiyle ilgili ne gibi çalýþ-malar yaptýnýz?

Mustafa Erdoðan: Bale, modern dans, ritm, teorik Anadolu Kültür Tarihi dersleri verildi. Anadolu Tarihi ve Antik Uygarlýk Tarihi benim de uzmanlýk alaným olduðu için, ben de birikim-lerimi dansçýlarýmla bölüþtüm. Her dansçý bir enstrüman çalmak zorunda. Böylece kaynaðýný Anadolu antik dans kültüründen, yaþayan halk dansý adýmlarýndan alan,ayný zamanda bale ve modern dansýn olanaklarýný da kullanan özgün bir dans projesi ortaya çýktý.

Temel varsayýmýmýz, bu danslarýn temelini oluþturan Anadolu halk dansý adýmlarýnýn, köylü danslarýndan deðil, Anadolu kent kültüründen kaynakla-nan, yaþayan kültürlerden etkilenmiþ olduklarý varsayýmýdýr. Anadolu’nun on bin yýllýk kültür tarihinde yaratýlmýþ ve bugün ulaþýlabilen, bulunabilen hangi öðeler varsa, biz bunun Türkiye kül-

türü olduðunu düþünüyoruz. Üzerinde yaþayan tüm etnik topluluklarýn, bu kül-türün vazgeçilmez parçalarý olduðunu düþünüyoruz. Bu çerçevede, benim hazýrladýðým senaryo ve kurguya uyan yaklaþýk üç bin dans figürü içinden yüz yirmi dans adýmýna özgün koreografi ekleyerek çok geniþ bir dans yelpazesi yarattýk.

Sultans of the Dance’e en büyük hayaliniz diyebilir miyiz? Baþka hayalleriniz var mý?

Mustafa Erdoðan: Sultans of the Dance benim hayatýmdýr. Dans bizim

hayat tarzýmýzdýr. ‘Dansý bir yaþam biçimi olarak benimsi-yorsanýz, gelin’ dedim dansçýlara. Yaptýðýmýz þey, bizim dans yaþantýmýzýn ilk ürünüdür. Sahnede eseri yarat-madan önce kendimizi yarattýk. Birer dansçý haline dönüþtür-dük, bunu yaparken evrensel standartlarý benimsedik.

Þu anda kadronuz kaç kiþi-den oluþuyor?Mustafa Erdoðan: Dansçý kadrosu yüz kýrk kiþi. Ýki ayrý versiyonda oynuyorlar. Önü-müzdeki dönem-lerde yeni müzikaller ve dans projeleri yapýlacak.

En baþýndan beri hep ayný koreografi mi var, yoksa yenilikler oldu mu?Mustafa Erdoðan: Proje sahneye çýktýðýndan beri kendini sürekli yenili-yor.

Türkiye’de kýsa sürede büyük bir baþarý elde etti-niz. Kaç temsil yaptýnýz, kaç kiþi izledi?Mustafa Erdoðan: Türkiye’de baþarýlý olacaðýný öngörüyordum. Þaþýrtýcý bir biçimde inanýlmaz ilgi aldý. 3 Mayýs 2001’den itibaren 160 temsil. Bunun içinde Ýsrail turnesi var: Altý oyun oynadýk. Türkiye’de ise Sultans of the Dance’i yedi yüz bin seyirci izledi. Bu Türkiye tarihinde ulaþýlmýþ en büyük rakamdýr. Bu ülkede pek çok proje yapýldý, hepsini saygýyla anýyorum. Tür-kiye halký dünya standartlarýnda bir eseri görmeyi çok istiyordu, bu baþarý öyküsüne çok muhtaçtý ve kendinden olan bir baþarý öyküsüydü. Bunu baþka

ülkelere aktarabilmek de çok sevinç verici.

Ýrlandalý dans grubu River Dance’dan etkilendiniz mi?

Mustafa Erdoðan: Oldu. Onlarýn deneyimlerini çok saygýyla karþýlýy-orum. Sahne güçleri çok etkileyicidir, çok beðeniyorum. Biz de ayný þekilde hýrslý bir topluluðuz. Bizim yaptýðýmýz sanat eserinin içinde onlardan da esin-tiler vardýr, ancak daha geniþ kapsam-lýdýr. Bizde en az on iki farklý karakterde dans var.

Türkiye dýþýnda nerelerde temsil yaptýnýz?Reaksiyon nasýldý?

Mustafa Erdoðan: Ýsrail’deki reak-siyon çok müthiþti. Yirmi bin seyirciye ulaþtýk. Almanya’da ZDF televizyonuna çýktýk. En yüksek reytingi biz aldýk. Türkiye’de de seksen bin yabancý izledi.

Bu kadar yoðun çalýþmanýz özel yaþamýnýzý deðiþtirdi mi?

Mustafa Erdoðan: Özel yaþantý diye bir þey yok.

Yani yaþamýnýz yoðunlaþtý mý, farklýlaþtý mý?

Mustafa Erdoðan: Ýstanbul þehrinin dýþýnda bir yerde oturuyorum. Her gün dans var. Doðayý sevdiðim için tavuklarla civcivlerle uðraþýyorum.

Sultans of the Dance’i belgeselleþtir-meyi veya film yapmayý düþünüyor musunuz?

Mustafa Erdoðan: Bu kadroyla her þeyi yapabiliriz. Film projeleri var kar-deþimle birlikte tasarladýðýmýz, benim onun filmine yapacaðým bir katký þeklinde de düþünülebilir. Bunun hikayesini bir film veya bir TV dizisi yapabiliriz, neden olmasýn?

Daha önemlisi, buradaki oluþu-mun bir dans akademisine dönüþmesi gerekmekte. Kýsa süre sonra bir Sul-tans of the Dance Dans Akademisi kurma ve bizim oluþturduðumuz stili bir okula dönüþtürüp bilimsel bir müf-redat uygulamak istiyoruz.

Yýlmaz Erdoðan’ýn bu çalýþmada size desteði nasýl oldu?

Mustafa Erdoðan: Yýlmaz Erdoðan belirleyici konumdadýr. Hepimizi yüre-klendiren kendisidir. Bu proje onun sayesinde hayata geçmiþtir. Türkiye’de böyle bir eserin mutlaka olmasýnýn ve benim bunu yapmam gerektiðini söylemiþtir. Gelip bizzat kendisi teorik, tiyatral duruþ, mimik ve sahne rah-atlýðý konularýnda özendirici çalýþma-lar yaptý ve kendi ekibini de gönderdi. Zaten Beþiktaþ Kültür merkezi ekibi ve

bu grup bir aile.

Ýki kardeþiniz Yýlmaz, Deniz ve siz sanatla ilgileniyorsunuz. Bu aileden mi kaynaklanýyor, yoksa eðitimleriniz mi sizi yönlendiriyor?

Mustafa Erdoðan: Ailede bizim babalarýmýzýn ve amcalarýmýzýn oku-maya çok eðilimi vardýr. Babamýz ede-biyat öðretmenidir. Benim açýmdan Necdet amcam çok belirleyicidir. Arka-daþ gibiyiz. Komik bir aile olmamýzýn çok etkisi vardýr. Bu unsurlar bizi etki-

ledi.

Siz gösteride dansa katýlýyor musunuz?Mustafa Erdoðan: Sadece final sahnesinde varým. Dansçýlarda bek-lenmeyen sakatlýklar görüldüðünde yerlerine geçiyoruz.

Kendinizi daha çok bir sanatçý mý, yoksa bir iþadamý olarak mý görüyorsunuz?Mustafa Erdoðan: Ben kendimi tarif etmeyi sevmiyorum ama ben bir dans iþçisiyim. Buradaki arka-daþlarýmýzla beraber bedenimizle, sanatýmýz-dan arttýrdýklarýmýzla varýz… Yaptýðýmýz eser bir “halk sanatý” ürünü-dür. Bu þov filan deðil-dir. Bunu bir “show land”de yapýyor olmamýz þov yaptýðýmýz anlamýna gelmiyor. Bu on bin yýllýk bir halk sanatýdýr. Çok uðraþtýlar þov demek için ama deðil.

Ýlk defa Avrupa tur-nesine çýkýyorsunuz. 18 Mayýs Hollanda ve 21 Mayýs’ta Almanya’da baþlayacak olan bu uzun soluklu turne için özel bir hazýrlýk yaptýnýz mý?Mustafa Erdoðan: 140 dansçý içinde 80 kiþilik seçilmiþ bir kadro belirledik. Diðer altmýþ kiþi Türkiye’de devam edecek. Rotterdam’a giderken, biz buradakin-den farklý olarak yeni bir kostüm konsepti, sahne konsepti, dekor ve müzik konsepti geliþtirdik. Dra-matik kurguyu, dünyalý seyircinin daha kolay anlayabileceði hale geti-riyoruz. Sembolleri daha açýklamalý yapacaðýz. Her temsil, yeni bir baþlangýçtýr bizim için.Avrupa bizim dünyaya ilk çýkýþýmýz ve ilk tanýtýmýmýz olduðu için çok çok önemsiyoruz. Orda yabancý seyirciyle oturan Türkiye insanýnýn

gurur duymasý için elimizden gelen her þeyi yapýyoruz. Bir tür milli takým sorum-luluðu hissediyoruz. Aðýr bir sorumlu-luk.

Çalýþma saatleriniz nasýl?Mustafa Erdoðan: Geliþ saatimiz

bellidir, gidiþ saatimiz belli deðildir. Yaptýðýmýzdan ikna olana kadar çalýþýyoruz.

Mydonose Showland’in bu projedeki konumu nedir?

Mustafa Erdoðan: Mydonose Showland, bu projenin yapýmcýsýdýr.

Ýlk grupta daha kýsa boylu ve kilolu bayanlarýn olduðu, daha sonra deðiþtiði yönünde haberler çýktý, doðru mu?

Mustafa Erdoðan: Ýlk kadro ne ise þu an aþaðýda çalýþýyor. Formlarý dans standartlarýna uygundur. Doktor kon-trolünde çalýþýyorlar.

Baleden gelen dansçýlarla folklorden gelenlerin uyumu nasýl gerçekleþti?

Mustafa Erdoðan: Bale sanki farklý bir disiplin gibi algýlanýr. Ayrý bir pozi-syon veriliyor, sanki diðer dans türleri-yle örtüþmez gibi görünüyor. Bize göre bale eðitimi her dansçýnýn almasý gere-ken olmazsa olmaz koþuldur. Özel-likle klasik bale. Kendi çalýþmamýzýn altyapýsýný kuruyoruz. Ortalama bir dansçý çizgisi buluyoruz.

Avrupa’daki okuyucuya iletmek iste-diðiniz mesajlarýnýz var mý?

Mustafa Erdoðan: Ýzleyecekleri hikaye, tamamen onlarýn hikayesidir. Bu kültürel motifler, Türkiye halkýnýn kendi hikayesidir. Bizden sonra ken-dilerini bir parça daha iyi tanýyaca-klarýný iddia ediyoruz. Avrupa seyircisi de evrensel barýþa inanan Anadolu halkýnýn hoþgörüsünü yakýndan görme imkaný bulacaktýr.

SULTANS OF THE DANCE‘INKURUCUSU VE SANAT YÖNETMENÝ MUSTAFA ERDOÐAN;„Dans bizim hayat tarzýmýzdýr. Sahnede eseri

yaratmadan, önce kendimizi yarattýk.“

Page 13: SULTANS OF THE DANCE‘INdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de sayfa2 Sayý 13 Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de

Sayý 13Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 12 Sayý 13

Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 13

ÝNSANLIK KAN AÐLIYOR

Adem Peygamberle birlikte dünya´ya geldiðimden bugüne, yanar yüreðim yanar. Yanardaðýn

fýþkýran alevleri arasýnda akan Lavlar gibi yanmakta. Düþtüðü yerleri, aktýðý dereleri, vadileri kavurup yakmakta sanki bir daha canlý köküne kezzap suyu dökmüþçesine. Düþündükçe ürperiyorum! Bu kadar zalim olmam imkansýz diye kendime gelmeye çalýþýyorum.

Bütün dünyanýn gözü önünde kendi topraklarýnda katliama uðra-yan insanlarý Düþündükçe insan olarak yürekler kan aðlamaz mý? Ortadoðu‘nun kaderi mi bu? Bu Bölgenin insanlarý neden zulüm altýnda inliyor.

Hiç mi baþlarýný kaldýrýp yukarý bakmýyorlar. Bu Katliamlar nereye kadar sürecek. Bu Ortadoðu da katliamlarý ne zaman bitecek, kim bu katliamlarý durduracak.

Dedim ya Adem peygamberle dünyaya geldim. Nice devletler, nice Ýmparatorlar, nice krallar nice peygamberlerle gezdim dolaþtým. Bazen söz dinledim ummana daldým. Bazen isyan ettim kýskançlýk ve egoma kapýlarak. Kral oldum imparatorluklar kurdum. Çok güçlü görünmek için yýkýlmayacak sandýðým ordular kurdum. Kimse bana eriþmesin diye mal mülk sahibi oldum. Milyonlarca dönüm araziler, tavlada sürülerim oldu. Milyonlarca, kasalarým da toplarca altýnlarým, gümüþlerim oldu. Sandým ki hiç bir güç beni yenemez heyhat ne yazýk ki tarihi þartlar gelince aldandýðýmý gördüm. Çöküp gittim. Bazen benden daha azgýn bir kralýn kýlýcýnda, bazen daraðaçlarýnda bazen de korkumdan kaçtým. Kimse bulamasýn diye en sonunda tekrar ademe döndüm. Geri dönüp dünyaya býraktýðýmda ne kaldý?

Ýnsanlýk dengesi saðlam oturmamýþtý.Yollarla paraya, orduya çýkar Sandým. Yollarla devlete, imparator-

luða, her türlü zulme çýkar Sandým, aldanmýþým. Düþünemedim yollar bilgiye ve insanlýða çýktýðýný kavrayamadýðým için söndüm. Dünya kapýsý insan çýkmýþ olsa idi. Bu kahýr, bu zulüm olmazdý þimdiki yasa-lara. Ýnsan haklarý evrensel beyannamesine gerek kalmazdý. Bunu dahi kavrayamayan devletler insan haklarýndan dem çalmaktalar. Amma gizli ýrkçýlýðý, katmerli baskýlar yine kendileri uygulamaktalar. Ýþte Avrupa’daki insanlarýmýz. Kýrk yýldýr bu ülkede yaþayan insan-larýmýz dininden, dilinden, ýrkýndan dolayý ikinci sýnýf muamelesi gör-mektedir.

· Bir madende çalýþan bir yabancý mühendis ve teknikleri içine sin-diremezler. Çok nadirdir yönetici olmak.

· Aðýr sanayide bütün aðýrlýk yabancý iþçilerin üzerindedir. Söz sahibi deðillerdir. Sadece üretmektir iþleri.

· Gemi sanayisinde Türkler iþçidir. Yönetici asla deðildir. Yazýn sýcaðýnda Doppel Botlarda kaynak yapmak, Brene ile kesmek biç-mektir. Sýcakta piþmektir. Kýþýn ise dýþarýda soðukta, karda yaðmurda çalýþmaktýr. Genç yaþta hastalýk sahibi olmak. Deyim haline gelmiþtir. “ Yazýn içeri, kisin dýþarý” Bir Ustabaþý bulamazsýn olsa bile yaþatmazlar. Bilirim acýsýný. Çünkü bu çalýþmada on yýlýmý verdim.

· Okullarda okul aile birliði baþkaný göremesin olsa bile sýnýf aile birliði baþkaný ýrkçý biri bunu içine sindiremez. Okul müdürü de katýlýr. En kýsa zamanda dýþlanýr. Hani nerde Alman anayasasý 6. maddesi! Hani nerede Helsinki, Paris, Moskova anlaþmalarý.

Görüyoruz ki Avrupa çifte standartlar iþlerine gelince uygular, iþle-rine gelmezse kaðýt üzerinde kalýr. F. Almanya´nin tek gayesi vardýr. Sömürmek. Hem de insan kani emerek. Önemli olan kendi yaþa-masýdýr. Diðerleri önemli deðil. Ben bilirim bunlarý ben ademden bu güne peygamberlerle, krallarla geldim yaþadým. Çünkü ben insan oðlu insaným ben. Benim yaþým altý bini bulur.

ZÜLFÝKAR YALÇINKAYA [email protected]

T a v e r n e

T i m b a l e sD i e k l e i n e g e m ü t l i c h e M u s i k k n e i p e

Inh. Ali Osman „Alex“Reitzensteinstrasse 36, 70190 Stuttgart (Ost) Tel: 0711 262 37 71

ANADÝL

Ca n l ý l a r a r a s ý n d a y a þ a m s a l

önem taþýyan belki de tek iletiþim aracý dildir. Genel olarak gözle, elle, yüzle ve bedenle gerçekleþir bu. Sevgiyi, acýyý, açlýðý, umudu, umutsuzluðu küçücük bir im anlatýverir. Bu bir destana denk de düþebilir. Ýnsan boyutund-aki þans dilin ses aþamasýna yükselmedir. Düþüncenin, buna baðlý olarak eylemin söze dönüþtürülmesi, anlatýlmasý insan için yeryü-zündeki en büyük utkudur. Bilginin, geleneðin, emeksel üretimin söze dönüþmesi, dilden dile aktarýlmasý giderek bunun yazýlý halde saklý tutulmasý insanýn ufuklarýný hýzla daraltmýþ, yaþadýðý sonsuz gezeðeni avuçlarýnýn içine almasýna neden olmuþtur.

Gezegen üstünde binlerce kavim, klan, grup yaþamýþtýr. Ortak olan insani duygularý deðiþik

seslerle adlandýrmýþlardýr. Yüce duygularý þiirsel söyleyiþlerle terennüm etmiþlerdir. Sonra yazýn-sal anlatýmlar çeþitlenmiþ ve insanýn kazanýmlar hýzla artmaya baþlamýþtýr. Buna karþýn binlerce dil tarihin karanlýklarýnda yok olmuþtur. Çok kötü bir yazgý. Ama bunlarýn uçup gitmesi olanaksý. Kaçýnýlmaz olarak komþu dillerle alýþ veriþte bulunmuþ, akrabalýklar kurmuþlardýr. Sonra da o kanlý kavgalarda ölümle buluþmuþtur. Ýnsan ölümlüdür. Ölünce azot olur topraða karýþýr. Dil-lerin mezarlýðý yoktur. Cenaze törenleri de. Ama onlar da organik varlýklardýr. Ama insanýn zýttý bir yapýyla diller baþka dillerin içine gömülür. Baþka bir deyiþle biçim deðiþtirerek baþka bir dili besler, yeþertir ve orada yaþa-maya devam eder. Buradan çýkarak; bir dilin yok olmasýnýn ana nedeni ; daha üstün,zengin savaþçý bir ulusun, yok ederek kazanma emel-lerine dayandýrýlabilir. Barbar çaðý savaþlarýnýn sonucu ýrklar, uluslar ve dillerin kaybolmasý bu yüzdendir.

Bir ulusu yok etmenin en akýllýca biçiminin o ulusun dilini kirletmek, bozmak, giderek yoz-laþtýrmak olduðunu yýllar önce bulgular ve tanýklar sonucu bilgeler söylemiþtir. Bu kural bu gün de deðiþmemiþtir. Emperyalist güçler, baþlangýçta askeri güçle, sonra misyonerlerle,

sonra kültür saldýrýlarýyla, eðitimi iþgal yoluyla alt ettiler sömürdükleri uluslarý. Bu yüz yýl için ön görülen altý bin dilin yok olma aþamasýna geldiðidir. Küreselleþme, globalizm insana insanilikten çok barbarlýðý kazandýrdý. Bu geze-gen çölleþmeden tartýþýlmasý gereken asýl konu-lar ele alýnmalýdýr. Ýnsanlýðýn buna gereksinimi var.

Oysa ne güzel zenginliktir on bin, yirmi bin dilin solumasý, düþündüðünü þiirlerle, öykü-lerle, makalelerle anlatmasý. Ýnsanýn gerçek zenginliði dildir. Silahlardan, petrolden elde edilen para deðil. Ýnsanlýk kaybedecekse- ki, öyle görünüyor- Dilleri öldürdüðü için, ölüme terk ettiði için kaybedecektir. Ne acý bir yazgý, ne iç karartýcý bir yargý.

Eski bilgeler, uluslarý; düþünen uluslar, düþünmeyen uluslar , diye ikiye ayýrýrlar. Bu peþinen düþünmeyenleri mahkum etmektir. Oysa onlarýn da düþünen ulus olmalarý ins-anlýðýn kazancýdýr. Buna neden bakýlmaz, bu ana gerçeðe neden gidilmez? Bu kayýp niçin hesaba katýlmaz?

Soru sorma yetenekleri geliþmemiþ, geliþti-rilmemiþ uluslarýn dilleri bu nedenle tehlikenin ilk sýrasýnda yer almaktadýr.

roman ÝBRAM ERDEM

KÝTAP

Glen O. Gabbard ve Krin Gabbard’ýn kaleme aldýðý bu

kitabýn okuyucularý, hem Ame-rikan filmlerinde ve kültüründe psikiyatrinin yerine dair pek çok þey öðrenecekler hem de film izlemekle eþdeðer bir haz ala-caklar.

Dr. Arnold M. CooperThe American Journal of Psychiatry, Editör Yardýmcýsý The International Journal of Psycho-

Analysis, Editör Cornell Üniversi-tesi Týp Fakültesi Konsü l tasyon-Liyezon Psikiyatrisi Onursal Profe-sörüSinema, psiki-yatri ve psikana-liz arasýndaki aþk-nefret iliþkisi, þiddeti hiç azal-maksýzýn devam ediyor. Psikiyatri ve Sinema’nýn ilkinden 20 yýl

sonra yayýmlanan bu ikinci baskýsýnda, Glen ve Krin Gabbard filmografilerine yaklaþýk 150 film daha eklemiþler. Canlý ve açýklayýcý bir anlatýmla, sinema meraklýlarý ve ruh saðlýðý alanýnda çalýþ-anlar için kelimelerden ve fotoðraflardan oluþan bir þölen sunuyorlar. Eðer sinema üzerine yazýlan kitaplar için bir ödül heykelciði olsaydý, kazanan hiç þüphesiz Psikiyatri ve Sinema olurdu.

Dr. Arnold RichardsJournal of the American Psychoana-

lytic Association, EditörPsikiyatri ve Sinema’nýn ikinci baskýsýný

literatürde görmekten büyük memnuni-

yet duyuyorum. Hem filmlerdeki psiki-yatristleri konu edinen hem de film eleþtirilerinde psikanalitik metotlarý kulla-nan bu önemli çalýþma þimdi yeni film-leri ve yeni teorileri de içerecek þekilde güncellendi. Sonuçlar gerçekten etki-leyici ve bu büyüleyici alanlarla ilgilenen herkesin okumasý gereken bir kitap.

Peter LehmanArizona Üniversitesi, Medya Sanat-

larý Yüksek Lisans Anabilim Dalý BaþkanýPsikiyatri ve Sinema, insanlarýn haya-

llerine yeni yollar çizmek için buluþtular. Zaten, eleþtirmen Parker Tyler da sine-mayý ‘çalýþan insanýn psikanalitik kliniði’ olarak tanýmlamamýþ mýydý? Derin bir kavrayýþýn ürünü olan bu paha biçilmez çalýþma, þimdi ikinci baskýsýyla, roman-tik bir çekiciliðe sahip bu kliniðin hem ruh ikizi hem de rakibi olan sinemanýn sunum yollarýný aydýnlatýyor.

Psikiyatri ve Sinema

Yasemin ve Emin, zamansýz ve mekansýz, baþlangýcý ve sonu olmayan bir kurguda

salýnan iki ana kahraman. Simgeler, metaforlar ve bilinç kýrýlmalarý ile donatýlmýþ hikaye, kimilerine göre ünlü Ýrlanda’lý yazar Samuell Beckett’i aným-satýyor. Bir ormanda yalnýzca bir-birlerine tutunarak yürüyorlar. Fark etmeksizin rüzgardan korunmaya çalýþýyor, birbirlerinin çevresinde dolanýyorlar. Birbirlerinin yaralarýný sarýyor, açýðýný kapatýyor ya da buldu-klarý deliði daha da deþerek büyütüyor, kimi zaman çatýþýyor, kimi zaman bir bütünün iki yarýsý oluyorlar. Ýki dostun hikayesi bir ormanda düðümleniyor. Bu düðüm hiç çözülmüyor.

Yasemin ve Emin iki yakýn dost. Emin, resim yapmayý býrakmýþ bir ressam, Yasemin çocukluðundan beri

yazdýðý öyküleri biriktiriyor. Emin, karamsar dünyasýyla didiþirken aþk dýþýnda hemen hiç birþeyi umursamýyor artýk, Yasemin onu ayakta tutmaya çalýþýyor. Emin hayal dün-yasýnda yaþarken, Yasemin gerçeklere tutunmaya çalýþýyor. Kadýn ve erkek arasýndaki algý, duygu ve düþünce farklýlýklarýnýn haritasý bu iki kahraman aracýlýðýyla Latife Tekin üslubuyla yeniden çizili-yor.Yasemin ve Emin, yapra-klarýn arasýndan ayýkladýklarý dostluklarýyla þimdiye kadar görülmedik bir Adem – Havva portresi olarak çýkýyor karþýmýza. Deðiþik üslubu ve

yaklaþýmýyla 80 sonrasý edebiyatýn önde gelen isimlerinden biri olan Latife Tekin’in Ormanda Ölüm Yokmuþ adlý kitabýnýn üçüncü basýmý Everest Yayýnlarý’ndan çýktý.

Ormanda ölüm yokmuþAdem ile Havva dost olunca ...

Dr. Hüseyin Nazlýkul

Ortadoðu kültürleri içinde sön-meye yüz tutmuþ, yanlýþ tanýtýlmýþ, unutulmuþ inançlarý

öðrenmek isteyenlerin muhakkak oku-masý gereken bir baþucu kitabý.

Faik Bulut son yýllarda sönmeye yüz tutmuþ Ortadoðu kültürleriyle ilgili hayli kapsamlý güzel bir kitap hazýrlamýþ. Bugün birçok insanýn sadece adýný duyduðu Nusayriler, Dürziler, Çerkezler, Yezidiler, Bedeviler gibi özgün yaþam biçimlerinin, köklü geleneklerin, misti-sizmin yaþatýldýðý kültürleri yerinde incelemiþ ve günümüz koþullarýndan anlaþýlabilir hale getirmiþtir. Ortadoðu’yu karýþ karýþ gezerek, bu kültürleri/inançlarý yaþadýklarý bölgelerde görerek, yetkili aðýzlarla karþýlýklý konuþarak kitabýný kaleme almýþ. Kitabýn özellikle Yezidiler ile ilgili bölümü son derece çarpýcý ve etki-leyici olmakla birlikte bu toplumu tanýma fýrsatý veriyor okuyucuna. Faik Bulut bu çalýþmasýný yerinde ve güncel bir tavýrla kaðýda dökmüþ. Söz konusu gelenekle-rin ve kültürlerin temsilcileriyle konuþarak sorular yöneltmiþ, yanlýþlarý düzeltmiþ.

Bunlarýn neler olduðunu kitabýn içinde belgelerle bulacaksýnýz. Kitapta çok önemli saptamalar mevcut...

Araþtýrmacý yazar Faik Bulut ülkemi-zin yakýn dönemde yetiþtirdiði en deðerli çalýþmalarýndan biri. Onun kitaplarý belirli bir düzeyi içerdiði gibi nesnel, önyar-gýsýz tavýrlarý yeðleyen kiþiliði ile genç kuþak araþtýrmacýlarýna örnek oluyor. Yazarýn Ortadoðu kültürleri üzerinde yap-týðý ‘saptamalar’ yol gösterici nitelikte.

Çerkezlerle ilgili bölümü okurken Osmanlý tarihini de bir baþka gözle tanýmaya baþlýyorsunuz ve bazý gerçek-

lerden haberdar oluyor okuyucu. Çer-kezlerin I. Dünya Savaþý dönemlerinde uðradýklarý haksýzlýklarý daha iyi anlýyor-sunuz. Bedevileri okurken, yazarla bir-likte çölü geçiyorsunuz, yerel ikramlarý tanýyorsunuz. Hele bir kahve (mýrra) sere-monisi var ki, anlatmak olasý deðil. Olaðanüstü otantik ve seremonidir bu. Japonlarýn çay ikramlarýný anýmsatýyor adeta. Bedevilerin günlük yaþam için-deki katý kurallarý kendi coðrafya bölge-lerinden olduðu kadar kültürlerinden de kaynaklanýyor. Onlar da Osmanlý ile süre-kli sorun yaþamýþlar. Bunlarýn yaný sýra, Ortadoðu Kitaplý dinlerin ortaya çýktýðý, peygamberlerin yaþadýðý, kutsal ema-netlerin bulunduðu bir yerdir.

Nusayriler ise tam anlamýyla bir gizemli sýrlar ülkesi sanki. Her nedense bu kültürün sahipleri inatla / ýsrarla yanlýþ ve farklý gösterilmek için ne gerekiyorsa yapýlmýþ. Nitekim günümüzde Nusayri inancýný yaþayan topluluklar kendileriyle ilgili yanlýþ yorumlardan dolayý bir hayli kýrgýnlar...

Yezidiler ise kitabýn en etkileyici bölü-münü oluþturuyor. Bugüne kadar Yezi-diler ile ilgili yazýlan kitaplarýn üstünde bir deðer taþýyor. Mezopotamya’nýn karmaþýk kültür altyapýsýný oluþturan,

kitaplý dinlerle yakýn iliþkiler kuran, felsefi anlamda aykýrýlýðýný koruyan Yezidiler’i nesnel bir gözle tanýtýyor yazar. Þeytana tapma adetlerini, soylarýný, daha birçok bilinmeyeni birer birer okuyucunun önüne seriyor.

Ortadoðu kültürleri içinde sönmeye yüz tutmuþ, yanlýþ tanýtýlmýþ, unutulmuþ inançlarý nesnel ve düzeyli bir çalýþ-mayla yeniden öðrenmek isteyen her-kesin okumasý gereken bir kitap. Faik Bulut araþtýrmacý kimliðini hiçbir siyasi ve dinsel / etnik çýkarýmlara baðla-madan, bu konuda ödün vermeksizin aydýn / yazar anlayýþýyla yansýtýyor. Böl-gede gördüklerini, yaþadýklarýný önceden oluþturduðu kültürel altyapýnýn yardýmýyla konuya ilgi duyanlara kaynak kitap olacak bir düzeyde hazýrlamýþ.

Kitabýn rahat okunmasý yazarýn usta anlatýmýndan kaynaklanýyor. Bölgedeki tarihsel olaylarý, etnik yapýlarý, yerel gele-nekleri, önemli kiþilerin anýlarýný kýsa söy-leþilerle tamamlamasý kitabýn ayrý bir güzelliðini oluþturuyor. Ortadoðu kültür mozaiðini yakýnda tanýmak isteyen her insanýn okumasý gereken önemli bir baþ yapýt. Kültürel farklýlýklarýn yaný sýra kül-türlerin zenginliðinin kökleriyle karþýlaþa-caðýnýza emin olabilirsiniz.

ORTADOÐU’NUN SOLAN RENKLERÝ Bedeviler, Çerkezler, Dürziler, Nusayriler, Yezidiler...

Page 14: SULTANS OF THE DANCE‘INdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de sayfa2 Sayý 13 Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de

Sayý 13Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 14 Sayý 13

Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 15ÝLAN

Takýda farklý bir çizgide...

Þehir merkezine 20 km, Adana havaalanýna 80 km mesafede bulunan tatil köyümüz Mersin Çeþme otoban çýkýsýna 5 Km mesafededir. Mersinin en güzel kumsalýna sahip 60 bin m² arazi üzerine kurulmuþ olan Ataköy palmiye tatil köyü Denize 0,200 metre, Deniz cepheli, 168 Abart Daireden oluþmaktadýr. Tesisimiz 30 bin m² yeþil alana ve 5 bin m² kumsalý bulunmaktadýr. 350 kiþi kapalý ve bin kiþi kapasiteli acýk restorandý, 200 kiþilik kapasiteli kafeteryasý ile 300 bin m² alana yayýlmýþ basketbol, voleybol sahasý, Teniskordo ve çocuk oyun alanlarý ile bay bayan kuaförü her türlü ihtiyacýnýzý gidereceðiniz alýþveriþ yeri, Launder bulunmaktadýr. Oliympik yüzme havuzu ve çocuk havuzu bulunan tatil köyünde Akdeniz’in mavi akþamlarýnda havuz barda içkinizi yudumlarken huzurunuzu bulacaksýnýz. Her daire 64m² olup Amerikan usulü mutfak ve salon ile yatak odasý, Banyodan oluþan Stüdyolarýmýzda komple mutfak gereksinimleri, Splitklima, uydu TV yayýnlarý ve telefon bulunmaktadýr.

Tüm Almanyave Avrupa‘da

Rezervasyonlarýnýz için:

Dilara ReisenHack str.3 70190 Stuttgart

Tel: 0711 420 5001Fax: 0711 420 5003

e.mail: [email protected]

Akdeniz’in mavi akþamlarýnda huzurunuzu bulacaksýnýz...

Page 15: SULTANS OF THE DANCE‘INdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de sayfa2 Sayý 13 Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de

Sayý 13Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 14 Sayý 13

Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 15SAÐLIK-YAÞAM

KEMÝK ERÝMESÝ

Osteoporoz kelimesi yani Os: Latince kemik, Poroz: Yunanca delik, açýklýk anlamýna gelmek-

tedir. Hastalýðýn tanýmý: Osteoporoz kemik tuzlarýnýn azalmasý, kemiklerin bir anlamda içinin boþalmasý ve çabuk kýrýlabilir hale gelmesi veya kýrýlmasýdýr. Kemikler her organ gibi yaþayan, deðiþen, geliþip bozu-labilen bir organdýr. Kemiklerin içinde iki çeþit hücreler kemiklerin içerden boþalmasýný ve kemiðin içinde deliklerin oluþumunu saðlar.

Daha iyi anlaþýlmasý için söyle bir basitleþtirme osteoblast kemiði yapar, Osteoblast kemiði bozar. Bu her insanda kemiðin geliþmesini gerektiriyor normal bir durumdur. Kemik dokusunun oluþmasýnda Osteoblast 35 yaþýndan sonra ise Osteoblast aktivesi aðýr basar yani kemik dokusunun tuzlarý azalýr, büyümesi, geliþ-mesi gerilir. Giderek kemikler büzüþür.

Normal olarak her insan yas ortalamasý olarak 80 sene yasarsa kemik dokusunun önemli bir bölümü böylece kayba uðrar. Kadýn-larda normal yani fizyolojik kemik kaybý 80 yaþýna geldiðinde %50 kemik dokusu kayba uðrar. Erkeklerde ise kemik doku kaybý en azýndan %25 dolayýndadýr. Hastalýðýn belirtileri: Boy uzunluðu en az 4 cm. kýsalmasý, sýrt kemiðin deforme olmasý sýrtýn eðri dur-masý. Aniden baþlayan ve geçmeyen sýrt aðrýlarý, sýrt ve kalça, ya da diðer kemiklerin çabuk kýrýlmasý en belirgin belirtileridir. Tabii ki her sýrtý aðrýyan osteoporoz hastasý deðildir. Her þeyden önce aðrýnýz varsa doktorunuzla görüsün.

Doktorunuz sizin þikayetleriniz ve belirtiler çerçevesinde kemiklerinizin röntgenini çekecek. Gerekli gördüðü takdirde sizi Osteodensimteri, computor için kanýnýzý alacak ve hastalýðýn olup olmadýðýný size bildirecek. Osteoporoz hastalýðýn tedavisi: Hastalýðýn tedavisi için bir çok ilaçlar mevcuttur. Mesela Vitamin D-3, Kalsiyum, Fluorid, Kalsitonin, Ostorojen hormonlarý, Bifosfo-nat gibi ilaçlar vardýr.

Osteoporoz hastalýðý daha çok menopoza giren ve yaþlý kadýn-larda rastlandýðý için özelikle iç kanamasý olmamýþ kadýnlara Ostrogen hormonu doktor kontrolünde verilmelidir. Her hastalýðýn tedavisinde olduðu gibi insanlarýn kendi baþlarýna eczaneye gidip ilaç alýp kendilerini tedavi etmek kadar yanlýþ ve tehlikeli bir þey yoktur. Ayrýca Parat hormon bozukluðu olan, Kalsiyum azalan böbrek hastasý olanlara mutlaka kalsiyum verilmeli. Kýþ aylarýnda Vitamin D-3 mutlaka verilmeli. Hastalýk nasýl önlenir? Hastalýðý önlemek için her insanin düzenli olarak hareket etmesi, spor yap-masý, özelikle kadýnlar beden eðitimi yapýp, kemiklerin erimesini, kaslarýn bozulmasýný önleyebilirler. Çünkü hareketsizlik Osteopo-roz hastalýðýnýn diðer önemli bir nedeni de Kalsiyum eksikliðidir.

Kalsiyumlu bol yiyecekler mesela her gün bir bardak süt içil-melidir. Yaþlý insanlar uyku yapan, insan reaksiyonunu azaltan ilaçlardan mutlaka uzak durmalýdýrlar. Yazýnýn sonunda sunu önemle belirteyim manifest olmayan, Osteoporoz hastalýðýnýn teþhisini koymak, bütün teknolojik geliþmeleri, muayene metot-larýna raðmen hiçte kolay bir teþhis deðildir.

Özelikle doktor meslektaþlarýmýn teþhisi koymadan önce itinalý bir muayene yapmalarýný tavsiye ederim. Çünkü yazýmda da belir-tildiði gibi, istediðim her 50 veya 60 yaþýndaki kadýnda Osteoporoz hastalýðýný bulabilirim. Bu yaslardaki insanlarda ne kadar fizyo-lojik kemik erimesi var? Ne kadar osteoporoz var ciddi bir tartýþma konusudur.

saðlýðýnýz Dr. Med FAHRETTÝN ADSAYUzaðý görme sorunu için yeni tedavi onaylandý

Amerikan Gýda ve Ýlaç dai-

resi uzaðý görememe sorununu tedavi için yeni bir metodu onayladý. Göz üzerindeki þeffaf kaplama ve cornea da küçük alanlar radyo fre-kanslarý kullanýlarak yaratýlan enerji ile küþül-tülüyor. Laser olayýnýn tersine göz üzerindeki tabakanýn lazerle kesilmek yada dokularýn kal-dýrýlmasýna gerek duyulmuyor. LASIK adý verilen laserle tedavi için ortalama yaþ 40 yaþlarýnýn baþý olarak kabul edilirken bu süreç 58 yaþýnd-aki kiþilere de uygulanabiliyor.Doktorlar bu ope-rasyondan 24 saatle 48 saate kadar gözde bazý rahatsýzlýk hissedilmesine karþýlýk bu durumda tamamen bir iki gün içinde kayboluyor.

Zil zurna sarhoþ olunca beyin hücreleri ölüyor

Yapýlan son bir araþtýrma çok fazla miktarda alkol alýmý sýrasýnda insanlarýn yüksek rakkamlarda beyin hücrelerini öldürdük-

lerini ortaya koydu Kuzey Carolina Üniversitesi uzmanlarý yaptýklarý araþtýrmada çok miktarda alýnan alkolün kiþi-lerin beyinlerindeki hücrelerin ölmesinin yanýsýra beyin doku yoðunluðunda da büyük azalmaya neden olduðunu gördü. Doktorlar özellikle süratle ölen beyin hücrelerinin koku alma, hissetme bölümlerinde olduðunu ve olayýn yüksek alkol alýmýmdan 2 gün sonra meydana geldiðini kaydediyorlar. Uzmanlara göre günde alýnan bir iki kadhin beyne ciddi bir hasar yapmadýðý ancak otutulup þiþeyle biten içkilerin bu durumu yarttýðý belirtiliyor.

Spor yapma sigara tiry-akilerini kansere karþý korumuyor

Amerikalý araþtýr-macýlar, yürüyüþ yapan veya

yüzüp öteki spor hare-ketlerini düzenli yapan sigara tiryakilerini bu yapýlan sporlarýn akciðer kanserine karþý korumadýðýný tesbit etti. Mary-land eyaletindeki ulusal kanser enstitüsü uzmanlarýnýn yaþlarý 50 ila 70 arasýndaki 30 000 kiþi üzerinde 10 yýl süreyle yaptýklarý araþtýr-mada sigara içen spor yapan kiþilerin sigara içen spor yapmayan kiþilere oranla akciðer kan-seri riskini yüzde 30 daha azalttýðý görülmüþ. Ancak araþtýrma sigara içmeyenlere karþý içen-leri karþýlaþtýrdýðýnda miktar çok daha yüksek olarak çýkýyor.

Hazýr meyva sularý iddia edildiði kadar vitamin yüklü deðil

Amerikalý diet ve beslenme uzmanlarý meyva ve sebzelerden alýnan vitaminlerin ancak bunlar tazeyken tüketilmesi duru-

munda bol miktarda olduðunu ileri sürdü. Uzmanlara göre çabuk içilmeyen bir portakal suyu içindeki C vitaminin tamamýný kaybedebili-yor. Dondurulmuþ meyva sularý ise bu miktarý yüzde 50’lilere kadar uzatabiliyor. Mineral ve vit-aminlerin oldukça hassas olduðuna iþaret eden Washington Üniversitesi uzmanlarý, meyva ve sebzelerde bu kýymetli maddeleri ýsý, ýþýk ve havanýn öldürdüðünü vurguluyor. Suyun bazý vitaminleri yok ettiðini anlatan uzmanlar büyük parçalar halinde yýkamayý tavsiye ediyor.

Þiþmanlarýn hayali zayýflama hapý galiba gerçek oluyor

Amerikalý doktorlar, saðlýklarý için spor yapýp zayýflamalarý gereken ama spor yapamayan kiþilere ayný spor yapan kiþil-

erdeki avantajlarý veren bir hapýn yolda olduðu müjdesini verdi. Dallas’taki Teksas Üniversitesi Týp Merkezi tarafýndan yapýlan açýklamada fare-ler üzerinde yapýlan bir araþtýrmada CaMK adlý bir tür proteininin kaslarda ayný spor yoluyla kazanýlan boyutlarda fiziki deðiþikliðe neden olduðu belirtildi. Doktorlar farelerde bu ilaçla kaslarýnýn ayný spor yapan farelerin kaslarýna benzer güce eriþtiðini belirtti. Bunun dýþýnda uzmanlar baþka bir proteininde beyne doyduðu mesajýný verdiðini kaydetti.

Psikiyatristlere göre , mutlu bir cinsel hayat için gerekli koþullardan birinin saðlýklý

iletiþim olduðunun altýný çizerek, „Eþler arasýnda yaþanan cinsel uyumsuzluk ya da cinsel tatminsiz-liðin önemli nedenlerinden biri de cinsel konularda yaþanan iletiþim eksikliðidir“

Eþlerin cinsel beklentilerini net bir biçimde ortaya koymalarý gere-ktiðine dikkat çeken psikatistler, „Eþler arasýnda oldukça sýk görülen

yanlýþ bir yargý vardýr; ‘gerçekten bana ilgi gösterseydin, benim neden hoþlandýðýmý bilirdin’ diye. Bu önemli bir hatadýr. Böyle düþü-nerek istenenin ya da tercih edile-nin eþler arasýnda konuþulmamasý cinsel etkinlikte tatminsizliðe yol açar ve bu durum yýllarca devam edebilir. Yaralanmaktan ya da diðer kiþinin egosunu yaralamak-tan korkan her birey, partnerinin ne istediðine kendisi karar vermeye çalýþýr. Bu yüzden de sanmalarla

yürüyen iliþ-kilerde eþler hep karþý tarafýn ken-disini anlamasýn beklerlerse sonuçta ile-tiþimin bozu-kluðu yaþanýr. Bu da kimi zaman evliliði ya da birlik-

telikleri kopma nok-tasýna getirir“ Çok mahrem þeyleri paylaþan

eþler arasýnda bile hala kendi arzularýný ifade etmekten çekinen örnekler olduðuna dikkat çeken Psikatrisler, „Bu ifade sorunu genelde kadýnlarda görülür. Bu yetiþtirme tarzý ile alakalý bir durumdur. Kadýn, cinsel isteðini eþine ifade ettiði takdirde kötü kadýn olarak damgalanacaðý kay-gýsýný taþýr“Psikatristler, eþler arasýndaki bu iletiþimsizliðin cinsel istek bozu-kluðundan uyarýlma ve orgazm bozukluklarýna kadar bir çok sorunu da beraberinde geti-receðini belirterek, „Bu sorunu aþmak istiyorsanýz birilerini sizi anlamasýný beklemek yerine, istek-lerinizi, beklentilerinizi net bir biçimde partnerinize söyleyin“ uyarýsýnda bulundular.

Týpký þifalý bitkiler gibi,aromaterapi de bitkilerle yapýlan terapidir.Botanik terapilerden farklý olarak bitkilerdeki

küçük bezlerde bulunan yaðlardan yarar-lanýlýr. Bu kimyasal maddeler insanlarýn biyo-kimyalarý ile iletiþime geçerek vücudu ve zihni canlandýrýrlar ve mide bulantýsýndan duygu-sal rahatsýzlýklara kadar pek çok rahatsýzlýða iyi gelirler. Yaðlar aðýz yolu ile alýnabilir ya da deri üzerine uygulanabilir.

Aromaterapi diðer duyu organlarýndan on bin kez daha güçlü olan koku alma duyusunu harekete geçirdiðinden zihin ve beden açýsýndan oldukça güçlü bir uyarýcýdýr. Yaðlar duygularý dengeler ve acýya,gerilime ve hastalýklara yol açan nedenleri ortadan kaldýrýr.Bunun yanýsýra antisept olmalarýn-dan konjeksiyon azaltmaya kadar ek çok tedavi edici özellikleri vardýr.

Bu yaðlarýn alkol, ester, keton, fenol ve aldehit gibi yüzlerce kimyasal maddeden oluþtuðu bilinir. Alkol ve esterinin tedavi edici özellikleri fazladýr ve diðerlerine göre daha güvenlidir. Diðer pekçok doðal tedavi tekniði gibi aromaterapininde kökeni eski çaðlara dayanýr. 5000 yýl öncesine ait kayýtlar,o

zaman hoþ kokulu yaðlarýn, kabuklarýn ve reçinelerin, baharatlarýn ve aromalý sirkele-rin týpta, mumyalamada ve dinsel törenlerde kullanýldýðýný göstermektedir.

Bugün aromaterapi bütün dünyada öze-llikle Avrupa’da çok yaygýndýr.Avrupada ki eczaneler raflarýnýn bir bölümünü aromatik ilaçlara ayýrmýþlardýr.Fransa’da bu ilaçlar ulusal saðlýk sigortasý kapsamýna alýnmýþtýr.

Konsantre yaðlarý kullanmadan önce bir baþka yað ya da losyonla sulandýrmanýz gerekmektedir. B ve E vitaminleri içeren bitki yaðlarý kolayca absorbe edilir. Üzüm çekir-deði, yalancý safran ve tatlý badem yaðlarý buðday tohumu, zeytin ve avakoda yaðlarýn-dan daha hafif yaðlarla karýþtýrýlarak, kuru ciltleri nemlendirmek amacý ile kullanýlabilir. Yaðlý, iltihaplý ve akneli ciltler için jojoba yaðý kullanýlmalýdýr. Eðer kullandýðýnýz mal-zemenin fazla yaðlý olmasýný istemiyorsanýz emülsiyon edilmiþ yaðlar ve sudan yapýlan losyonlar kullanýn.Ancak herhangibi bir karýþýmý kullanmadan önce cildinize küçük bir parça uygulayarak cildinizin vereceði tep-kiyi görmeniz þarttýr.

Anemi (kansýzlýk) kan hastalýklarýnda en sýk rast-lanýlan belirti olup kandaki

Hemoglobin (Hb) düzeyinin bekle-nenden daha düþük çýkmasýna denir. Anemi nedenleri arasýnda %90 ile demir eksikliði anemisi ilk sýrayý almaktadýr. Dünyada erkeklerin ortalama yüzde 20’si kadýnlarýn yüzde 35’i,gebe kadýnlarýn %50 si çocu-klarýn ise yüzde 40‘ý anemiktir.Geliþmiþ ülkel-erde 0-5 yaþ arasý çocuklarda kansýzlýk yüzde 4-20 iken az geliþmiþ ülkel-erde ayný yaþ grubunda kansýzlýk oraný yüzde 80’lere kadar çýkmakta, ülkemizde ise bu oran %50 civarýndadýr.Demir eksikliði tüm yaþ gruplarýnda öze-llikle 6-24 aylar arasýnda bebek ve çocuklarda aneminin en yaygýn nedeni olarak kabul edilmek-tedir.

Hemoglobin kýrmýzý kan hücreleri (eritrosit) lere rengini veren ve oksijenin kanda taþýnmasýný saðla-yan bir proteindir. Demir ise hemo-globinin temel yapýsýna giren bir elementtir.Akciðerlerde alýnan oksi-jenin hemoglobine baðlanarak doku-lara aktarýlmasýnda büyük önem taþýr. Demir vücuda dýþarýdan aldýðýmýz gýdalar ve yýkýlan hücrel-erden açýða çýkan demirin yeniden deðerlendirilmesi ile girmektedir.

Demir eksikliði anemisininnedenleri: · Yetersiz demir alýmý:Gýdalarla

dýþarýdan alýnan demirin yetersizliði halinde oluþur. Sosyo-ekonomik düzeyi düþük toplumlarda, beslenme alýþkanlýklarý yanlýþ olan toplumlarda sýk görülmektedir. Ek besinlere geç baþlama, aþýrý inek sütü kullanýmý bebeklerde anemiye sebep olabilir.Vejeteryan beslenme, yanlýþ uygulanan zayýflama rejimleri, yeme bozukluklarý da anemiye neden olan sebeplerdendir.

· Doðumla ilgili nedenler: Pre-matürelik, çoðul gebelikler anemiye neden olabilir.

· Demir gereksiniminin arttýðý

durumlar:Ülser kanamalarý, kadýn-larda adet kanamalarý gibi akut veya kronik kan kaybý, paraziter enfeksi-yonlar, özellikle yaþamýn ilk yýlý ve adelosan dönemi gibi hýzlý büyüme dönemlerinde demir gereksinimi art-makta ve anemiler görülebilmekte-dir.

· Demirin Emilim bozukluklarý Kronik ishaller, Kronik enfeksiyonlar, Sindirim sistemi anomalileri , Malab-sorbsiyon sendromu gibi demir emili-minin bozulduðu durumlarda anemi görülebilir.

· Kurþun zehirlenmesi: Özellikle sanayileþmiþ toplumlarda özellikle akaryakýtta ki kurþunun havaya karýþ-masý ile oluþan kurþun zehirlen-melerinde demir eksikliði anemileri görülebilmektedir. Önlem olarak yiye-ceklerin bol su ile yýkanmasý ve üzeri örtülü kaplarda saklanmasý öneril-mektedir.

Belirtiler:Hafif olgularda hafif solukluk

dýþýnda herhangi bir belirti vermey-ebilir. Sadece yapýlan kan tahlilleri ile taný konulabilir. daha aðýr olgu-larda iþtahsýzlýk, sindirim bozuklu-klarý, kabýzlýk, bazen aðrýlý yutma gibi sindirim bozukluklarý ortaya çýkabilir.

Tüm kansýzlýklarda görülen çar-pýntý, eforla oluþan nefes darlýðý, baþdönmesi, kulak çýnlamasý, halsiz-lik, çabuk yorulma görülebilir.

Hekim muayenesinde deri ve mukozalarda solukluk, dilde kýzarma, kabarcýk ve küçük çatlaklar görür. Aðýr olgularda aðýz köþelerinde çat-laklar ve dalak büyümesi görülebil-mektedir.

Bazý hastalarda toprak yeme gibi belirtiler ortaya çýkabilir.

Taný: Hekim muayenesi ile birlikte yapýlacak kan tahlilleri taný koydurur. Depo demir düzeylerini yansýtan serum ferritin düzeyi düþmüþtür.Total Demir Baðlama Kapasitesi artmýþtýr. Kýrmýzý kan hücrelerinin boyutlarý

küçük ve renkleri azdýr. (mikrositer hipokrom).Tedavi: Tedavi de en etkili ilaç demir sülfattýr. 2 yaþýn-dan küçük çocuklarda kah-valtýdan yarým saat önce günde bir kez; 2 yaþýndan büyüklerde ise yemeklerden yarým saat önce günlük dozun 3 e bölünmesi öner i lmektedir.Tedaviye ortalama 3 ay devam edilmelidir.Aþýrý demir yük-lenmesine neden olmamak için beþ aydan daha fazla

demir kullanýlmamalýdýr. Bebeklerde demireksikliðini önleme yollarý: · Ýlk bir yýl bebeðinizi anne sütü ile

besleyin.· Eðer anne sütü yetersiz ise

bebeðinize demir le güçlendirilmiþ mamalar verin.

· Ýlk 2-3 aydan sonra ek demir verin

· Çocuðunuzu demir içeriði zengin gýdalarla besleyin.

· 1-2 yaþýndaki çocuðunuzun içtiði inek sütünü günlük 500 ml ile sýnýr-layýn. Daha fazlasý aldýðý demir içe-riði fazla gýdalardan emilimi azaltýr ve anemiye sebep olur.

· Kurþun zehirlenmesi olan bebek-lere demir eksikliði de oluþur.

· Bebeðinizi haftanýn birçok günü demir içeriði zengin et, tavuk,balýk, yumurta, fasulye ve kuru hububat-larla besleyin.

· Bebeðinize bol bol c vitaminince zengin gýdalar verin (Portakal suyu vs.) C vitamini demirin emilimini art-týrmaktadýr.

· Çocuðunuzun kansýz olduðunu düþünüyorsanýz mutlaka doktorunuza görünün. Doktorunuz yapacaðý basit bir kan tahlilinden sonra gerekli demir preperatlarýný size yazacaktýr.

Demir eksikliði Anemisi

Eþler arasýndaki iletiþimsizlik cinsel istek azalmasýna, uyarýlma ve orgazm bozukluklarýna kadar bir çok sorunu da beraberinde getirebiliyor

Aromaterapi

Page 16: SULTANS OF THE DANCE‘INdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de sayfa2 Sayý 13 Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de

Sayý 13Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 16 Sayý 13

Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 17

Bir varmýþ, bir yokmuþ, evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde develer tellalken, pire-

ler berberken, ben annemin beþigini týngýr mýngýr sallarken; ülkenin birinde bir kasaba varmýþ. Bu kasabanýn kenar mahallelerindeki bir kulübede, çok fakir bir keloðlan ile ihtiyar annesi yaþamakta imiþ. Keloðlan çok akýllý ve becerikli olmasýna raðmen çalýþmak-tan hoþlanmaz, tembel tembel evde oturmayý, ne buldu ise yiyip, içmeyi ve uyumayý severmiþ. Tembel mi tembel, saçsýz kafasý ile de çok çirkin olduðu için herkes ona keloðlan dermiþ.

Keloðlan’ýn ihtiyar annesi ise el çamaþýrý yýkar, hem kendini, hem de tembel keloðlaný beslemeðe çalýþýr, zorluklar içinde geçinirlermiþ. Her nasýlsa Keloðlan’ýn caný çarþýya çýkýp dolaþmak istemiþ. Bir de bakmýþ ki, uzakta bir kalabalýk var. Kalabalýðýn ortasýnda bir adam baðýra baðýra bir þeyler söylüyor. Kalabalýktaki insanlarda onu dinlermiþ. Bizim Keloðlan’da kalabalýða sokularak bu adamýn dediklerini dinlemiþ. Adam meðer þehrin tellallarýndan biriymiþ. Keloðlan’ýn dinlemekte olduðu tellal þöyle demekteydi. -Aðýr bir iþ için bir adama ihtiyaç vardir. Bu iþi görecek adama yüz altýn verilecektir. Talip olacak kimse varsa ortaya çýksýn....

Keloðlan etrafta toplanan kala-balýktan ses seda çýkmadýðýný görünce ve bu iþin sonunda yüz de altýn verile-cegini öðrenince tellal’a:

-Bu iþi ben yaparým, yalnýz bu yapýlacak iþi hemen bana söyle, demiþ. Tellal Keloðlaný þöyle bir süz-dükten sonra, gözü tutmamýþ olacak ki:

-Oðlum, sen bu iþi yapamazsýn, iþ

çok zordur. Bunu ancak akýllý, beceri-kli ve cesur adamlar baþarabilir. Ben bunlarý sende göremiyorum, deyince Keloðlan:-Ummadýðýn taþ baþ yarar. Ben bu iþi baþarýrým, diye cevap vermiþ. Etrafta toplanan kala-balýktan alaylý gülüþmeler yük-selmiþ. Bu sýrada tellal onun biraz da fakir haline acýyarak: -Pekala oðlum...Madem ki kendine güveniyorsun sana þimdi yapacaðýn iþi tarif edeyim...Uzak bir ülkeden mal getirmeye gidile-cek... Yolculuk at sýr- týnda olacak, ama sen bu yolculuða katlana-bilecek misin?.. diye sorunca. Keloðlan: -Ben yaparým dediðim her þeyi yaparým. Elbette kat-lanýrým, karþýlýgýný vermiþ. Tellal:-Madem ki bu kadar güve-nin var, bende sana bu iþi veriyorum...Paraný þimdi mi, yoksa dönüþte mi istersin? Keloðlan da:-Þimdi verinde birazý yanýmda bulunsun, geri kalanýný anneme harçlýk býrakýrým, der.Bu þartlarla anlaþmaya varan Keloðlan sevinçle annesine koþarak durumu anlatýr ve yanýndaki parayý annesine býrakarak veda edip yapa-cagý iþe gider. Toplantý yerine gelen Keloðlan, yolculuðun hazýr olduðunu ve kafilenin kendisini beklemekte olduðunu görür. Kafile baþkaný Keloðlan’a hazýr olup olmadýðýný sorar. hazýr olduðunu öðrenince küçük

kafile hemen atlara binerek yola koyulur... Ýki gün durup dinlenmeden yol alýrlar. Üçünçü gün Keloðlan’ýn at sýrtýndaki yolculuktan vücudunun her tarafý aðrýmaya baþlar. Ama ver-diði sözü ve aldýðý parayý düþünerek sabýrla yola devam eder. Artýk akþam yaklaþmýþtýr. Kafile baþkaný mola için kervaný durdurur. Keloðlan biraz din-leneceði için sevinmiþtir. Ama bu

sevinci çok sürmez. Atlar baðlandýktan sonra

kafile baþkaný kendini çaðýrýr.

K e l o ð l a n ’ a der ki:

-Keloðlan, þurada bir kuyu görüy-orsun...

-Evet, der bizim Keloðlan. -Ýþte þimdi, o kuyuya ineceksin... Kork-mazsýn deðil mi?...Keloðlan kuyunun yanýna gider bir saðýna, bir soluna ve eðilip içine bakar, kafile baþkanýna dönerek:

-Ne var bunda korkacak, elbette inerim. Der keloðlan korksa bile korktuðunu belli etmemege çalýþarak

kuyuya inme hazýrlýgýna baþlar. Etrafýný saran yol arkadaþlarý Keloðlan’ýn beline kalýn bir ip baðlarlar, kuyuya sarkýtýrlar. Keloðlan kuyunun yarýsýna gelince sað tarafýnda karanlýkta aniden bir kapý açýlýr. Adamýn biri Keloðlan’ý kuçakladýðý gibi bu kapýdan içeri çeker... Neye uðradýðýný anlaya-mayan Keloðlan kendine gelince, bir de ne görsün!.. Geniþ bir bahçe ve bu bahçenin ortasýnda büyük bir saray durmuyor mu?.. Sarayýn bahçesinde güllerin arasýnda Dünya güzeli bir kýz oturmuþ, arkasýnda bir dudaðý yerde, bir dudaðý gökte iri ve koyu siyah renkte bir zenci ayakta durmakta.

çiçeklerin arasýnda bir tavus kuþu dolaþmaktadýr. Þaþkýnlýkla bunlarý seyre dalan Keloðlan birden arkasýnda gürleyen bir sesle aklý baþýndan gider. Dönüp bakýnca, ne görsün?... Koca bir dev. Arkasýnda durmuyor mu!.. Dev korkunç bir sesle:

-Eyyyy, adem oðlu!... Söyle bakalým, þu gördüklerinden hangisi daha güzel?.. Keloðlan korkudan tir

tir titremeðe baþlar. Ne cevap vere-cegini þaþýrýr ama, biraz sonra aklý baþýna gelir ve biraz düþündükden sonra:-Gönül neyi severse güzel odur sultaným, der. Dev, aldýgý cevaptan memnun gibi görünür ve Keloðlan’a tekrar sorar.

-Þu kýz çok güzel, þu tavus kuþu çok hoþ ama, þu zenci çok çirkin, çok kötü!.. Buna ne dersin?.. Keloðlan artýk ilk þaþkýnlýk ve korkudan kur-tulmuþtur. Yine cevabý yapýþtýrýr: -Gönül neyi severse, güzel odur sul-taným, diye tekrar ayný cevabý yapýþtýrýr. Aldýðý cevaptan çok hoþlanan dev, Keloðlan’a:

-Aferin, sen akýllý bir çocuða benzi-

yorsun diye Keloðlan’a hemen yanýndaki, aðaçtan kopardýðý üç tane büyük nar’ý verir. Ve:

-Al bu narlarý. Dönüþte annenle bir-likte yersin, diyerek Keloðlan’ýn yanýn-dan ayrýlmýþ. Meðer Dev, her kuyuya inen insana bu sorularý sorar fakat, bir türlü istediði akýllýca cevabý ala-mayýnca çok kýzar, hemen kellesini uçurur, sonra da etlerini yer, kafatasýný sarayýn duvarlarýna asarmýþ. Böylece kuyuya inenlerin çoðu, Dev’in bu soru-

larý karþýsýnda kimi kýz güzel, kimi tavuskuþu diye Dev’e cevap verirler-miþ. Bu cevaplardan memnun kal-madýðý için kuyuya inen bir daha yukarý çýkamazmýþ. Dev’in yanýndan ayrýlan Keloðlan tekrar çýkýþ kapýsýna gelip yukarý nasýl çýkacaðýný düþünür-ken birden yukardan, su almak için sarkýtýlmýþ bir kovanýn kendisine doðru geldiðini görünce, Keloðlan hemen bu kovadan tutarak yukarý çýkar. Keloðlan’ý sapasaðlam yukarý çýktýðýný gören arkadaþlarý, þaþkýnlýktan aðýz-larý bir karýþ açýk, gözlerine inana-mazlar ve birbirlerine bakýþýrlar. Zira kervancýlar bu kuyudan su almak istedikleri zaman her seferinde Dev’e bir insaný kurban vermeleri adetmiþ. Yol arkadaþlarý onu böyle sapa-saðlam, güler yüzlü görünce tabii þaþkýnlýktan kendilerini alamamýþlar. Kafile baþkaný merakýný yenemiyerek keloðlan’a:

-Þimdiye kadar bu kuyuya sal-ladýðýmýz adamlardan hiçbiri geri dönmemiþtir. Sen nasýl oldu da bu kuyudan saðlam çýktýn evlat?... Keloðlan güler yüzle þu cevabý verir:

-Nasýl çýktýysam çýktým.. Çýktým ya!... Siz ona bakýn. Yeniden kafile yola koyulmuþ. Varacaklarý o uzak ülkeye varmýþ. Atlara mallarý yükleyerek memlekete dönmüþler. Keloðlan elin-deki Nar’larý sevinçle evine dönünce, annesi yine her zamanki gibi, el çamaþýrý yýkamakta bulur. Annesi de oðlu geldiði için sevinmiþtir. Yemekler yenir. Yemekten sonra da Keloðlan, Dev’in verdiði Nar’lardan birini çýkarýp yemek için ikiye böler. Bir de ne görsün? Dev’in verdiði Nar tanelerinin her biri meðer çok kýymetli birer mücevher deðilmiymiþ... Bunun deðerini anlayan Keloðlan, zaman zaman bunlarýn her birini azar azar satmýþ.. Ve Keloðlan öylesine zengin olmuþ ki, artýk ne kelliði kalmýþtýr, ne de çirkinliði, ne de annesinin çamaþýrcýlýðý. Mutlu bir hayata kavuþmuþlar.. Onlar ermiþ muradýna, biz gidelim diðer masallarý oku-maya...

ÇOCUK Hazýrlayan: Döne Köylüce

DEVEKUÞU VE KAZAbdurrahman Alýca

Devekuþu çölde geziyormuþ. Kaz havada uçarken yorulmuþ. Aþaðý bakýnca devekuþunu görmüþ.

Yanýna konmuþ. Oracýkta arkadaþ olmuþlar. Günlük yaþamlarýndan söz etmiþler. Konuþma ilerledikçe, arkadaþlýðý dostluða çevirmiþler. Daha sonra dostluktan vazgeçip kardeþ olmuþlar. Kardeþlik baðlarý onlarý daha da yakýnlaþtýrmýþ. Kaz, çölün yaþamýna uymakta zorluk çekiyormuþ. Kardeþinin durumunu devekuþu anlýyormuþ. Çölde beklenmedik bir fýrtýna baþlamýþ. Fýrtýna devekuþunu rahatsýz etmemiþ. Fakat kaz fýrtýna b i t i n c e y e kadar, ölmekten zor kurtul-muþ. Devekuþu buna çok üzülmüþ.Fýrtýna dinmiþ. Çöl gene yanmaya baþlamýþ. Gündüzün kavurucu sýcaðýný, gecenin dondurucu soðuðunu kaz çekemez olmuþ. Akþamýn serinliði baþlayýnca, ikisi çölde gezmeye çýkmýþlar. Bu arada da karýn-larýný doyurmaya çalýþýyorlar-mýþ. Devekuþu gezileri bitmeden karnýný doyurmuþ. Kardeþi kaz, tüm becerilerini ortaya koyduðu halde, açlýðýný giderememiþ. Devekuþu diþlerini fýrçalar-ken, kaz aðzýna bir lokma sokmamýþ. Karnýný doyuran devekuþu, bulduðu yiyecek-leri kardeþine getirmiþ. Fakat kardeþi beðenip bir tanesini yememiþ. Sadece açlýktan ölmemek için, bazýlarýný istemeye iste-meye zorla yemeye çalýþmýþ. Böylece ölmek-ten kurtulmuþ.

Ýki kardeþ yuvalarýnýn yakýnýnda dolaþýyor-larmýþ.

„Böyle giderse, çöllerde öleceðim. Daha yaþým küçük. Ölmek istemiyorum. Bana izin verirsen, vatanýma dönmek istiyorum.“ demiþ kaz.

„Ben de buralardan memnun deðilim. Sabahýn serinliðinde yola çýkalým.“ Demiþ devekuþu.

Buna ikisi de sevinmiþler. Akþam devekuþunun yuvasýnda yatýp geceyi geçir-miþler.

Sabahýn alacakaranlýðýnda yola çýkmýþlar. Az gitmiþler uz gitmiþler. Yuvalarýndan çok uzaklara varmýþlar. Çöl tepelerinin arkasýn-dan, güneþ yüzünü göstermiþ. Güneþ yükse-lince, kumlar köz gibi kazýn ayaðýna yapýþmýþ.

Kaz aðzýný açmýþ. Ayaðýna yapýþan kumlar-dan yürüyememiþ.

Kaz: „Bundan sonra, ben seninle yolculuk edemeyeceðim, biraz daha yürürsem ölürüm.“ demiþ. Kaz aðlamaya baþlamýþ. „Ölüyorum!...“ diye baðýrmýþ. Devekuþu aðlayan kardeþinin tepesine dikilip, onu güneþten korumuþ. Biraz sonra kaz aðlamayý býrakýp susmuþ.

Devekuþu kardeþini sýrtýna bindirmiþ. Yola çýkmýþlar. Bir suyun kenarýna varmýþlar. Kana kana su içmiþler. Ellerini yüzlerini yýkamýþlar. Orasý yeþil bir vaha imiþ. Çevrede geziye çýk-mýþlar. Devekuþu yiyecek bulamamýþ. Bunu gören kaz, kendi karnýný doyurmadan; bul-duðu yiyeceklerin hepsini devekuþuna vermiþ. Önce kardeþinin, sonra da kendi karnýný doy-urmuþ.

Hurma aðacýnýn gölgesine oturmuþlar. Din-lendikten sonra, gölün kenarýnda dolaþmaya

baþlamýþlar. Kaz gölü görünce, içi gitmiþ. Daha fazla dayanamamýþ.

Gölün sularýna kendini býrak-mýþ. Devekuþu kardeþinin boðulduðunu sanmýþ. Biraz sonra kaz, baþýný suyun üstünde göstermiþ. Kar-

deþini su üstünde gören devekuþu çok sevin-miþ. Oracýkta, þýkýr

þýkýr oynamýþ.Ý k i

k a r d e þ

gölün

kenarýnda b i r a z dinlenmiþler.

B u n d a n sonra gidecekleri yolun planýný yapmýþlar. Artýk çöl gerilerde

kalmýþ. Vahadan gülüp oynayarak ayrýlmýþlar. Deve kuþu ile kaz, çok mutlularmýþ. Her geçen gün, kazýn vatanýna yaklaþýyorlarmýþ. Bu durum da hoþlarýna gidiyormuþ.

Gide gide, bir ýrmaðýn kenarýna varmýþlar. Irmaðýn geniþliðinden, karþý kýyý görünmüy-ormuþ. Kaz ýrmaðýn kýyýsýna varýr varmaz, suya atlamýþ. Karþý kýyýya varmak için, hýzlý hýzlý yüzmeye baþlamýþ. Bir ara yorulur gibi olmuþ. Dönüp arkasýna bakýnca, kardeþi devekuþunun, ýrmaðýn kenarýnda beklediðini görmüþ. Hemen geri dönmüþ. Devekuþunu sýrtýna bindirip, yüzmeye baþlamýþ. Devekuþu sýrtýnda, yüze yüze kýyýya varmýþlar.

Bir de ne görsünler, kazýn yuvasýnda ken-dilerini bulmuþlar. Bu durum çok hoþlarýna gitmiþ. Ýki kardeþ ömür boyu birlikte yaþamýþlar.

Onlar ermiþ muratlarýna biz çýkalým kere-vetine.

4,5 milyar sene önce güneþ oluþtuðunda bütün gezegenler günesin artýklarýndan oluþmuþtular.

gezegenler yýldýzlarýn etrafýnda dönüyorlar .

Bizim güneþ sistemimizde 9 tane gezegen var. Ýsimleri; Merkur, Venus, Dünya, Mars, Jupi-ter, Saturn, Uranus, Neptun ve Pluto. Güneþe en yakýn olan Merkurdür, en uzak olanýda Plutodur. Içlerinde en güzeli de Dünyadýr. Dünyanýn dýþýndaki gezegenlerde hayat olup olmadýðý henüz kanýtlanmamýþtýr.

MERKUR VE PLUTO :Merkür’de hayat yok, çünkü güneþe çok

yakýn olduðundan çok sýcak. Plutu’da güneþten çok uzak olduðu için çok soðuk.

VENUSVenusda hava +480 oC olduðu için Ýnsanlar orda yaþayamýyorlar. Venusun havasýnda %96,40 Karbon-dioxid ( CO2 ) ve %0,002 Oksijen (O2) bulunmaktadýr. Buda bir nededir. Çünkü Ýns-anlarýn yaþamalarý için Oksi-jene ihtiyaç vardýr. Venus Dünyanýn kardeþi olarak da tanýnýyor.

MARSMarsda eskiden yaþam varmýþ. Mars 230 Mio. km güneþden uzak. Mars donmuþ bir gezegendir. Mar-

staki hava - 60 oC. Mars da %0,13 Oksijen %95,30 Karbon-dioxid vardýr. Bu yüzdende insan-lar Marsda yaþa-yamýyorlar. Ama Ýnsanlarýn bir umutlarý yinede var. Bazý Testler yaparak Marsý daha araþtýrýyorlar.

(Devamý gelecek sayýda)

Güneþ sistemigezegenler:

KELOÐLAN VEKUYUDAKÝ DEV

E n az 10 kiþiyle oynanan bir oyundur. Oyuncular aralarýndan iki kiþi seçerler. Bunlardan biri „altýn saat“ diðeri „altýn

bilezik“ adýný alýr. Sonra ikisi yüzyüze dururlar, elele tutuþup ellerini havaya kaldýrýrlar. Tek sýra halinde dizilmiþ olan diðer çocuklar:Aç kapýyý bezirgan baþý/ Bezirgan baþý....Kapý hakkýn ne verirsin?/ Ne verirsin?Arkamdaki yadigar olsun/ Yadigar olsuntekerlemesini söyleyerek bunlarýn arasýn-

dan geçerler. Dizinin son çocuðu yakalanýr, kulaðýna „altýn saat mý istersin altýn bilezik mi?“ diye sorulur. Verilen yanýta göre çocuk soruyu soranlardan birinin arkasýna geçer. Bu iþlem tüm çocuklarýn iki gruba ayrýlmasýna dek sürer. Sonra her iki grup çocuklarý birbirlerinin bellerinden sýkýca tutarlar. Orta yere çizilen bir çizginin iki tarafýnda yer alan gruplar birbirlerini çekerek güç gösterisine girerler. Çizgiyi geçen grup oyunu kaybeder, yenik düþer.

Oyun bu þekilde çocuklar býkýncaya dek sürer.

Birdir Bir(Uzuneþek)En az 4 oyuncuyla oynanan bir oyundur. Oyuncular

arasýndan önce iki kiþi ebe seçilir. Seçilen ebeler sýrtsýrta verirler, eðilip ellerini dizlerine baðlarlar, popolarýný birbi-rine dayarlar. Diðer oyuncular sýraya girip bunlarýn üze-rinden atlarlar. Atlama sýrasýnda düþtükleri takdirde yanýp ebe olurlar.

Çocuklar atlarken „birdir bir, ikidir iki, üçtür üç, dörttür dört....“ diyerek atlama iþini sürdürürler. Sonuncusu ise atladýktan sonra ebe oyuncularýn yanýnda yer alýr, eðilir.

Ebe üzerinden atlanýrken bazý sayýlarda kimi gül-dürücü hareketler de yapýlýr. Örneðin yedinci oyuncu „yedi-lim yedili, yediðim tekme“ der, diðer oyuncular tarafýndan ebe tekmelenir. Sekizinci oyuncu atlarken „sekizim seksek“ der, tek ayak üstünde durur. Bundan sonra atlayacak oyuncularýn atladýktan sonra tek ayak üstünde durmasý zorunludur. Sekizinci oyuncu kendinden sonra atlayan oyuncularý seksek olarak istediði gibi dolaþtýrmak hakkýna sahiptir. Dokuzuncu oyuncu atlarken „dokuzum durak“ der demez seken oyuncularýn olduðu yerde kýmýldama-dan durmasý gerekir. Onuncu oyuncu atlarken „onum orak, Fatih’in toplarý“ der, ebelerin sýrtlarýný yumruklamaya baþlar.

Oyun yeni ebenin belirlenmesiyle ayný tarzda sürüp gider.

Bezirgan Baþý:

OY

UN

Page 17: SULTANS OF THE DANCE‘INdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de sayfa2 Sayý 13 Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de

Sayý 13Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 16 Sayý 13

Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 17MAGAZÝN

AYLI

K

FALI

NIZ

AY

LIK

FA

LIN

IZ

AYLI

K

FALI

NIZ

AY

LIK

FA

LIN

IZ

AYLI

K Mayýs ayýnda sizin için oldukça rahat koþul-larýn varolacaðý gözleniyor sevgili Koçlar. Sizin için özellikle aþk ve eðlence içeren her konuda hareketlenme getiriyor. Kendinizi yaratýcýlýk içeren her konuda çok iyi ifade edebileceðiniz bir devredesiniz. Bu devrede risk içeren konu-lar da ilginizi çekebilir ve inisiyatiflerinizi deðer-lendirmek için çaba gösterebilirsiniz. Sinirsel rahatsýzlýklarýnýzý saðlýðýnýzla daha yakýndan ilgilenerek asabilirsiniz.

Mayýs ilk yarýsý sizin için biraz gerilimli gibi gözükse de ikinci yarýda çok daha rahat koþul-lar söz konusu olacak sevgili Boðalar. Bu dönemde eviniz ve güvenliðiniz için masraf yapma ve ailenizle bir arada olma isteðiniz artabilir. Aþk yaþantýnýzda da canlanma his-sedebileceðiniz bu devrede sevgilinizle birbiri-nize her zamankinden daha yakýn hissetmeniz mümkün.

Bu ay sizin için deðiþken koþullarýn varola-caðý gözleniyor sevgili Ýkizler. Burcunuzda iler-leyen Saturnun Plutoyla karþýtlýðý yaþamýnýzda deðiþtirmekte direndiðiniz konularda zor-lanma yaratabilir . Esneklik ve uyum yeteneði-nizi kullanmanýz gereken bir devredesiniz. Fakat dikkat bu arada masraflarýn artmasýna da hazýrlýklý olmalýsýnýz.

Bu ay sizin için oldukça rahatlatýcý koþullarýn varolacaðý gözleniyor sevgili yengeçler. Pek çok konuda inisiyatif sahibi olacaðýnýz þanslý bir devreyi iþaret ediyor. Ýliþkilerinizde rahat-lama gözlenirken tüm giriþimleriniz için uygun fýrsatlar karþýnýza çýkabilir. Karþýt burcunuzda ayýn beþinde gerçekleþecek olan Dolunay iliþ-kilerinizde önemli konularý gündeme getirebi-lir.

Bu Ay yaþam enerjinizin ve sevincinizin oldukça yüksek olacaðý gözleniyor sevgili Aslanlar. Her türlü giriþim için cesaretli olabileceðiniz bir devreyi haber veriyor..Akýlcý davranabileceði-niz bu devrede planlama ve ifade gücünüzün de artacaðýný gözleyebilirsiniz. Yeni anlaþma-lar ve koþullarýn varlýðý sizi rahatlatacak ve geleceðe daha olumlu bakmanýzý saðlaya-caktýr.

Ayýn ilk yarýsýnda sizin için zorlu gibi görünen koþullarýn varlýðý sozkonusu olsa da ikinci yarýda oldukça rahatlayabileceðiniz gözleni-yor. Özellikle meslek ve aile yaþantýnýzda ger-çekleþtirmekten kaçýndýðýnýz deðiþimlerin sizi daha da zorlayabileceðini belirtiyor. Esnek olmak ve özellikle de organize çalýþmaya önem vermek en büyük çözümünüz olacak-týr. yaþantýnýzda önemli geliþmeleri gündeme gelecektir.

Burcunuzun yöneticisi Venusun Ay baþýnda Toplum ve meslek yaþantýnýzda dikkat çekebileceðiniz bir devreye iþaret ediyor sevgili Teraziler. Ýþ yaþantýnýzda yepyeni fýrsatlar ve terfiler söz konusu ola-bilir ve kendinizi en iyi þekilde temsil edebi-lirsiniz. Beklemediðiniz yardýmlarýn da sizi çok rahatlatabileceði gözleniyor.

Mayýs da sizin için rahat koþullarýn yanýnda zorlayýcý enerjilerin de iþbaþýnda olabile-ceði gözleniyor sevgili Akrepler. Kendinizi geliþtirme fýrsatlarýnýn artabileceði verimli bir devreye iþaret ediyor. Her turlu yeni konu ufkunuzu geniþletecek alternatifleri beraberinde getirebilir. arkadaþlarýnýzdan alabileceðiniz desteði ve organize çalýþ-malardan elde edebileceðinizi kazançlarý da gündeme gelecektir.

Mayýs ayýnda sizin için bir çok fýrsatýn söz konusu olacaðý gözleniyor sevgili Yaylar. Yaratýcýlýðýnýzý kullanabileceðiniz her alanda size farklý alternatifler sunuyor. Özel-likle aþk yaþantýnýzda belirgin bir canlanma hissedebilir ve kendinizi sevdiðinize daha iyi ifade edebilirsiniz. Ayýn ikinci yarýsýnda meslek yaþantýnýzda ön plana çýkabileceði-niz ve yeni konularda anlaþmalar yapabil-eceðiniz bir zamana iþaret ediyor.

Bu ay Dolunay ayýn beþinde sizin bur-cunuzda gerçekleþiyor sevgili Oðlaklar. Özellikle sizi ve ailenizi ilgilendiren konu-larda önemli geliþmeler gözleyebilirsiniz. Ýç dünyanýzdaki gerilimlerin saðlýðýnýzý ve çalýþma þartlarýnýzý da etkileyebileceðini belirtiyor. Vücudunuzla ilgili önlemleri þim-diden almak ve saðlýðýnýz için çalýþma þart-larýnýzý yeniden düzenlemek uzun vaade de rahat.

Bu Ay karþýt burcunuzda ilerlemeye devam eden Güneþ ve Merkür birebir iliþkilerini-zin ön plana çýkabileceði bir devreye iþaret ediyor sevgili kovalar.. Yeni anlaþmalar ve akitlere oldukça açýk olabileceðiniz gözle-niyor . Saðlýk sorununuz varsa ay baþýndan itibaren bu konuda düzelmeler hissedebi-lir .

Bu ay sizin için deðiþken þartlarýn sozko-nusu olacaðý gözleniyor sevgili Balýklar. Satürn ve Pluto polarizesinden negatif etki-lenmemek için aile yaþantýnýz ve mes-leðinizle ilgili konularda sabit fikirliliklerden kaçýnmak lehinize olacaktýr. Eþiniz veya ortaðýnýzla birbirinizi daha iyi anlayabile-ceðiniz bir devredesiniz.

Acýya birarmaðan Mutlu Aþk..

Teflon Aþklar peþindeyiz. Þöyle bir sürtünüyoruz birden ýsýnýr

gibi oluyoruz. Bir har, bir ateþ, bir yangýn, aman-aman!

Sonra birden biri ay gazý kapatýyor sanki. Piþen her ne idiyse çoðu zamanda seks çarçabuk tüke-tiliyor. Ham hum þara lop öylesine özentisiz bir sofrada, þarapsýz ve sohbetsiz. Ve herkes yoluna, teflon-lar dolaba. Ýþte size küçük Aþklar.

Evli erkekler, iþadamlarý, özgür ama evli. Evlilikleri onlar için özgürlük kýsýtlayýcý bir þey deðil. Tanýdýðým tüm -evet tüm- evli erkekler kadýnlara ilgi duyarlar, iliþki kurmak istiyorlar, kuruyorlar. Sanki adamlar, dayanýl-maz, karþý konulmaz olaðanüstü kimseler. Hele birde paralarý varsa. Hepside birbirine benziyor. Yemeðe davet etmek için bulduklarý bahane-ler, seçtikleri restoranlar, sonra evle-rine davet ediþ biçimleri. Doðal Hiç bir þey yok ortada, hep yalan, hep sahte, hep uydurma.

„Evlilik çok monoton bir þey, aslýnda gerekli ama olmuyor iþte, bir þeylerin eksikliðini duyuyor insan, zaten karýmla pek bir iliþkimiz kal-madý, odalarýmýzý bile ayýrdýk… Ama çocuklar.. aile.. toplum.. Sür-dürmek zorundayýz iþte, ne yapalým. Ama ne kadar mutsuzum bir bilsen, ne kadar muhtacým, karýma acýy-orum ama gidecek bir yeri yok ki..“

Hiç biride diyemiyor ki karýmý seviyorum ama seninle de birlikte olmak istiyorum. Ev içi yaþamlarý, koþa koþa eve gitmeleri, her kaça-mak için soluk soluða uydurulmuþ toplantý ve iþ yemeði yalanlarý. Ýsteksizde olsa o geceleri eþleriyle

oflaya pofluya seviþme-ler, çocuklarýyla mutlu baba oyunlarý, aldat-malar çoðaldýkça eþlere alýnan armaðanlar, offf Allahým hep ayný.Büyük Aþk, büyük endiþelere, büyük kor-kular, büyük ihanetler, büyük kinler, büyük acýlara yoldaþlýk eder.Büyük bir aþkýn hiçbir

tarafý küçük kalamaz, ona göre. Büyük bir Aþk için ödeyeceðimiz bütün bedellere katlanýlýr. Çünkü böyle bir Aþký Hiç yaþamamýþ olmanýn getireceði yaþam fakirliði çok daha katlanýlmazdýr.

Aþk ne kadar þiddetliyse ayrýlýklar ve kavgalar da o denli þiddetli olur. Hiç kavga etmeyen aþýklar mý? Birbirlerini deðil ebeveynlerini bul-muþlardýr.

Mutlu Aþk yoksa bu aþkýn suçu deðil. Aþk iki eli dolu bir eski ilahe, birinden mutluluðu, birinden acýyý veriyor. Acýyý almadan öbürünü almak mümkün deðil. Acýdan kor-kana inadýna acýyý verip öbür elini kapatýyor. Acýsýz mutluluk olmuyor.

Aþký, acýsýndan, kederinden, tedirginliðinden, ayrýlýðýndan, üzün-tüsünden, yarasýndan ayýklamaya çalýþma.

Acýya bir armaðan Mutlu Aþk..Aþk yaþamýn ilkesi, Aþk için yaþa-

yacaðým heyecansa yaþamamýn çekirdeði, heyecansýz kalmaya-caðým, ünse ünlü olacaðým, iþse iþimde en yüksek yere geleceðim, paraysa zengin olacaðým, boyun eðmemekse eðmeyeceðim, tümü birdense tümünü yapacaðým. Onlar kendi çýkarlarýna uygun kalýplarýna sokamayacaklar beni, onlarýn koru-masý altýna girmeyeceðim, benim onlardan hiçbir eksiðim yok, bunu onlara kanýtlayacaðým. Hiç kimsenin muavini olmayacaðým. Çünkü olduðumu kanýtlamak için üzerle-rine durmadan solucanlar atmam gerekiyorsa, atacaðým.

kýz kulesi... ZELÝHA

MerhabaBundan böyle bu köþemde

sizin sorularýnýza ve sorunlarýnýza cevap vermeye çalýþlacaðým. „Yaþadýklarýmdan öðrediklerim“ diye izah ettiðim bilgilerimi sizinle paylaþmaktan mutluluk duya-caðým. Bana sorunlarýnýzý ve

sorunlarýnýzý mektup veya e-mail ile iletebilirsiniz.

Adress: Hack str.70190 Stuttgart

e-Mail:[email protected]

John Lennon’un kanlý fotoðrafý satýldý

New York’taki apartmanýnda vurulduðu zaman John Lenneon’un kaný bulaþan bir resim açýk artýrma ile 13 000 dolara

satýldý. Bir bardak su ile Lennon’un cam kenarýnda otururken görüldüðü resim 1980

yýlýnda vurulduðu zaman Yoko Ono tarafýndan çeki-len resmin yeraldýðý çerçeve ve cama John Lennon’un kaný bulaþmýþ bulunu-

yor. Londra da açýk artýrma ile satýlan resmin sanatçýnýn bir koleksiyonunu hazýrlayan gurup tarafýndan satýn alýndýðý bildirildi.

Silah zoruyla kadýn öpen Eminem 100 000 dolar ödedi

Ünlü þarkýcý Eminem bir barda

silah zoruyla bir kadýný öpmesi nedeniyle 100 000 dolar ödedi. Ancak zaten silah taþýmasý daha önceki bir olay-dan mahkeme kararýylayasaklanmýþ olan þarkýcýnýn ceza mah-kemesi tarafýndan nasýl cezalandýrýlacaðý bekle-niyor. Bunlarýn dýþýnda ünlü hip-Hopster baþta kendi annesi olmak üzere çok sayýda kiþi tarafýndan da dava edilmiþ bulunuyor. Bunlar arasýnda eski sýnýf arkadaþlarý ve bir baþkasýnýn parçasýný izinsiz alýp kullanmasýda bulunuyor.

Hayatta kalan iki Beatle’s birlikte sahneye

çýkýyor

Hayatta kalan iki Beatle

gurubu elemaný Ringo Star ile Paul Mc Cartney Las

Vegas’ta iki konserde birlikte çalýp söyleyecek. Konser biletlerinin 125 ila 350 dolar arasýnda satýldýðý söyleniyor. Ancak giþelerde bilet kal-madýðý için konser biletlerinin karaborsa da daha da fazlaya gideceði tahmin ediliyor. Bu konserin, kumarhaneler kentindeki otelin iptal edilen Mike Tyson ile Lennox Lewis karþýlaþ-masýnýn yerini almasý için düzenlediði belirtiliyor.

Yýldýz savaþlarý filmini görmek için þimdiden sýraya girdiler

Star Wars veya Türkçe adýyla Yýldýz savaþlarý filminin 16 Mayýs tarihinde vizyona gir-mesine altý

hafta kala þim-diden filmi ilk görenler arasýnda girebil-mek için sine-malar önünde kuyruða girmeye baþladý. Þu anda 60 kadar kiþinin vardiyalý þekilde kuyruða girdiði sinema önünde kendile-rine göre bir teþkilatlanma oluþturduklarý söyle-niyor. Yerel polisin kendilerini tanýdýðýný ve daha ünce de bir baþka Yýldýz savaþlatrý filmi için haftalarca kuyrukta beklediklerini belirten fan kulübü üyeleri geceleri özellikle kuyruða takýlan kiþilerin çok ilginç olduðunu savunuyor.

Liza Minelli’nin annesi kýzýna dava açtý

Liza Minelli’nin 94 yaþýndaki üveyannesi yaþlýlara karþý kötü davrandýðý için üvey kýzý hakkýnda dava açtý. Kendisini sürekli olarak

karanlýk bir odada yalnýz býraktýðýný anlatan Lee Anderson Minelli, kocasýnýn kendisine bir ev býraktýðýnýn ancak Liza’nýn bu evi sattýðýný, ve geçenlerde büyük tantanalarla evlenen üvey kýzýnýn kendisi ile yptýðý anlaþmayý bozarak ortadan kaybolduðýunu ileri sürdü. Liza Minelli tanýnmýþ Film direktörü Vincent Minelli ile kýsa bir evlilik yaptýðý sorunlu aktris Judy Garland’ýn ortak çocuklarý.

Yaz yaz yaz....... 2002 Yaz Modasý ve koleksi-yonlarý vitrinlerde yer

almaya baþladý bile. Bu yaz her-kesin zevkine uygun tasarýmlar ve stiller var.

Neler modaRomantik roman romantik,

kýþýn üzerimize çöken karabu-lutlardan sonra k a d ý n l a r , kumaþlar, iç çamaþýrlar, ayak-kabýlar, desenler her þey bu yaz çok romantik. Renk-lerde yazýn pren-sesi beyaz, kýrmýzý ise aðýrlýðýný bu yaz gece kýyafetlerine vermiþ gibi.. Her þey romantik ama bir o kadar da diþi! Týð iþi elbiseler, püsküller, saça-klar, kelebek motifli elbiseler, hasýr topuklu espadriller, denizci pantolon-larý, taþlý ve boncuklu tokalar, hippi tarzý desen-ler, minik çiçekler, geometrik desen-ler, dize kadar çýkan baðcýklý aya-kkabýlar, çiçekli gerdanlýklar, þifon elbiseler, dekolteli tasarým-

lar, pastel tonlar, ipek gibi hafif kumaþlar, renkli ve kalýn kemer-ler, kovboy çizmeleri, püsküllü çanta ve kemerler, dökümlü kumaþlar, fýrfýrlý etekler, göm-lekler ve elbiseler, yapraklar, dallar, Hindistan, Afrika, Uzak-doðu esintileri, iþlemeler ve bol kesimler incecik askýlar, dantel

ve þifonlarla kýsacýk elbiseler, siyah-beyaz , beyaz-siyah....

Neredeyse her yerde fýrfýr ve volan var.Bütün bluz,elbiselerin yakalarýnda kollarýnda kat kat fýrfýrlar ve volanlar boy gösteriyor.Valentino yeni tasarýmýnda Pantalon kenar-larýna ve dizden aþaðýsýna da bu fýrfýrlarý uygulamýþ.

Ayakkabýlarda ise moda dolgu topuða döndü.Özellikle alt dolgu kýsmý mantardan yapýlmýþ olanlar çok gözde olacak bu yaz.Bu yaz ister kabul edin ister etmeyin çizme giyeceðiz.Ýster Harley çizmeler,isterseniz de burnu açýk çizme giyin ama kurtuluþ yok mut-laka giyilecek.Tiril tiril eteklerin,fýrfýrlý elbisele-rin, incecik þifondan yapýlan kýyafetlerin romantik dokunuþlarý çizmeler ile bu çizgilere çok az da olsa seksi bir görüntü katýyor. Senelerdir ceketler unutulmuþtu. Bu yaz ceketler dolaplardan çýkýyor.Yaz akþamlarý için ceketler vazgeçil-mez olacak.Özellikle country tarzý olanlar,safari ceket,etek ve pantalon takýmlar,ince poplin ve keten ceketleri bu yaz

çok sýk göreceðiz.

2002 Yaz Modasý

1. Yüzü aydýnlatmak için çok açýk renkli veya pembeye çalan bir fondöten seçmek hatalý bir seçimdir.Eðer fondö-

teniniz açýk renkte olursa teninizi griye döndürür.Pembeye çalan fondöten ise yüzünüze yapay bir hava verir.Bu yüzden sarýya çalan koyu renkte ve cilt renginizle uyumlu bir renk seçin.Böylece doðal bir görünüm yakalayabilirsiniz.

2. Elmacýk kemiklerinin üzerine allýk sürmek:Allýk sürmeden önce yüz yapýnýzý iyice inceleyin.Uzun bir yüzünüz varsa allýðý elmacýk kemiklerinin alt kýsmýna uygulayýn.Geniþ bir yüzünüz varsa allýðý þakaklarýnýza uygulayýn.Dolgun yanaklý kiþiler kahverengi allýktan kaçýnmalýlar. 3. Pembe ve kayýsý rengi pudra kullanmak:Pudra teni renklendirmek için deðil matlaþtýrmak ve kadifemsi bir yumuþaklýk saðlamak için kullanýlýr.Bu yüzden þeffaf,renksiz bir pudra seçin.Pudranýn kalýp gibi yüze yapýþma-

masý için T bölgesine ve ifadenizi donu-klaþtýrmamak için göz çevresine fazla sürmeyin.4. Alt göz kapaðýna kalem çekmek:Gözleriniz eðer birbirine çok yakýn ise alt göz kapaðýna kalem çeke-rek orantýsýzlýðý daha çok gözler önüne serersiniz.Alt göz kapaðýnýn iç tarafýndan baþlayarak gözün yarýsýna kadar açýk renkli bir kalem çekin.Dýþýna doðru ise koyu renkli bir kalem kullanýn. 5. Yorgunluðunuzu kapatmak için göz kapaklarýný kapkara boyamak:Mutsuz ve yorgun görünmek istemiyorsanýz ,üst göz kapaðýnýza açýk renk far sürün,alt tarafýna koyu renk uygulayýn. 6. Alt kirpiklere rimel uygulamak: Alt

kirpiklerinize rimel s ü r e r s i n i z kirpikleriniz örüm-cek aðý gibi görülür ve bakýþýnýzý aþaðýya doðru çekersiniz.Sadece eyelýner ile ince bir çizgi çizebilirsiniz. 7. Dudaklarý

dolgun göstermek için kalem çekmek:

Dudaklarýnýzý dolgun göster-mek için açýk renk bir dudak kalemi seçmelisiniz.Þeffaf veya parlak bej renkleri dudaklarý dolgun gösterir. 10.Dudaklarý ince göstermek için koyu renk ruj kullanmak: Yapýlmasý gereken açýk renkte mat bir ruj seçmek.Dudaklarýnýza kapatýcý ve fondöten sürerek kalýn dudaklarýnýzý inceltebilirsiniz

MAKYAJ HATALARI

Page 18: SULTANS OF THE DANCE‘INdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de sayfa2 Sayý 13 Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de

Sayý 13Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 18 Sayý 13

Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 19SÝZÝN SAYFA

SOLDAN SAÐA: 1. 1. 1901 -1986 yýllarý arasýnda yaþamýþ, 1 kýdem numaralý Hesap Uzmaný olan ve 1949 Büyük Vergi Reformunun hazýrlayýcýsý ve ilk Hesap Uzmanlarý Kurulu baþkaný / 2. Bir icra türü - 4369 sayýlý yasa ile Motorlu Taþýtlar Vergisi Kanununda yapýlan bir norm deðiþikliði / 3. Gerçek ve tüzel kiþiler arasýndaki hukuki yüküm-lülüklerin yerine getirilmemesi durumunda Dev-letin müdahalesi ile yükümlülüklerin zorla yerine getirilmesi-Vergi konusunun vergiye tabi olma-masýna yönelik olarak yasa hükümleri ile yapýlan sýnýrlamalarýn genel adý / 4. Osmanlý Ýmpara-torluðunun mülki taksimatýnda geliri 2000 ile 100000 akçe arasýndaki dirliklere verilen ad-Ýskambilde birli / 5. Yasal sürenin geçmesi suretiyle vergi alacaðýnýn kalkmasý 6. Geniþlik-Sermaye, kapital 7. Tersi Ek vergiye tabi ve reklam yasaðý olan içeceklerin içerdiði bir madde / 8. Tersi GVK’nun 18 inci maddesindeki istisna-dan yararlanan bir sanatçý türü / 9. Bir þeyin yapýlmasýný saðlamak için verilen talimat-Gelir vergisi mükelleflerinin vergilerinin ilk taksitlerini yatýrdýklarý ve beyanname verdikleri ay / 10. Tes-limi KDV ne tabi bir enstruman-Bir þeyi asmaya yarayan alet-Bir hesap uzmaný adý / 11.Hayvan barýnaðý-Dolaylý yoldan anlatma-Herhangi bir satýþ yapýlmamasýna karþýn iki tacirin birbirine eþit veya yakýn miktarlarda borçlu olduklarýný gösteren bono türü / 12.Bir „Tahir“ türü-KDV ne tabi bir içecek.

YUKARIDAN AÞAÐIYA:1.Ýcra ve iflas iþlemlerinde paralarýn paylaþtýrýl-masý sonucunda alacaðýný tümüyle tahsil ede-memiþ olan alacaklýya elde edemediði miktar için verilen belge / 2.Tersi mükelleflerin vergi aylarýnda döktükleri bir ter türü-Katma Deðer Vergisi Kanununda „Vergiyi doðuran olay“ baþlýklý maddenin sayýsý-Vergi kanunlarýnýn yorumlanmasý sýrasýnda ilgili maddelerde öncelikle bakýlmasý gereken husus / 3.Teslim etme, verme-Ekonomik sýkýntý / 4.Vergi Usul Kanununun I. Kitabýnýn 8. Kýsmýnýn 3. Bölü-münün adý-Bir çoðul eki-Hayvan barýnaðý / 5.Tersi vilayet-29.7.1970 yýlýnda kabul edilen 1319 sayýlý Kanunun adý-Gözleri görmeyen / 6.Dev-letin yönetiminde yetkili olan amirlere verilen ad-VUK’nun 267 nci maddesinde düzenlenen bir deðerleme türü / 7.Ýngilizce evet anlamýna gelen kelime-Teslimi genel oranda KDV ne tabi olan bir petro kimya ürünü / 8.Hukukda geçer-siz olan iþlemlere verilen genel ad-Tersi vergi mevzuatýný öðrenmek için gerekli olan karakter biçimi / 9.Emir .. -Tersi her yeni vergi düzenle-mesinde müþavirlerin düþtükleri hal-i ruhiye-Bir renk / 10.Kamu ortaklýðý senetlerinin kýsa adý-Tersi bir soru-Ýstanbul Ticaret Odasýnýn kýsa adý / 11. Tersi vergi kaçýran mükellefler vergi incele-meleri sýrasýnda dilerler-Bir çok örneðin içinde gerçek olan, orijinal / 12.Ýhtimal-Mesafe

BULMACA

F I K R A L A R

Kendim

Hayatta çektiklerimi kalbime yazanlardanýmAþk için kalbime,mezar kazanlardaným

Sýzlamaya baþlarsa içimdeki,yaralarO zaman dile gelir, hain hatýralar

Beni anlatan bu içli þiirlerimdirÇünkü; onlar benimhayatta çektiklerimdir...

Cengizhan Yýlmaz

küsüþün

sövgülerimiz slogan sloganlarýmýz sövgühani kýrgýnlýklara küsmekti dostlukküsüþün ne duruyorsunuz

belki bir yolunu buluranlaþýverirsiniz ansýzýn

kendine iyi davran

açlýk somali’de anlamsýzsasevgi kurban edilmiþse porno filmleregrevler burjuva þarkýlarý söylüyorsa sen yine de kendine iyi davran

yarýn gerekeceksin kendi kendineson kurþunu sýkmadan insanlýk kendine

mete alp

Þairim

sokaktan toplarým þiirlerimiyaðmurlu aþklardangreve durmuþ fabrikalardanfýrtýnalardanumutlardandoðmamýþ gelecekten

dememiþ mi þair“sokaktan gelmeyeninsokaktan alacaðý yoktur”

ýslak saçlarýmda seksenlik bir else dinamosansaryan tabutluðunda iki yýl dirençse gökçeþairimfýrtýnalar aðlasýnihanetleryanlýþlýklarne sakalla saçýmýn arasýndamedyaya meraklý bir baþým varne de sanat adýna insanlarý kullanan iþimþairimrýfat ýlgaz’dýr tanýdýðýmniyazi akýncýoðlu

þairimher düzen borçludur þiireher þiir alacaklý insanlardanterden toplarým þiirlerimiaçlýklardanyorgunluðundan seviþmelerinþiir olurum genel grevlerdeölüm oruçlarýnda

þiir hariç eyvallahým yoktur kimseye

onlaronlar ki soytarýdýr bu arenadaokumadan yaþamadanyazmadan ‘þair’ olurlarþiir sanýrlar yazdýklarýný

artýk paydoshak yemelereçiðnenmesine sokaklarýnalýnterinin aþklarýn

artýk paydos insanlýðýn insanlýðýný emenlerekendi aynalarýnda gülenlereve adam olmayanlara artýk paydos

kurþuna dizilmiþ bir yürekse vapstrolorcaboðulmuþ bir umutsa gani bozarslankülse küllerinden umut doðuranmetin altýokbehçet aysanuður kaynar

þairimsýrtýný yere vermem þiirinve býrakmam soytarýlara

ah sevdaah beni eriten devingenlikkolay deðil þiire ulaþmakkolay deðil yaþamaksalkým saçak insanlarý yarýnlarýher nefes alýþýmýzdaalacaðý olan canlarýyani adamlarýyani adam gibi

iþte sevgili budur hikayesi þairinþiirin yaniartýk yaðmurlu aþklaragözgözeliklere deðil þiirin macerasýpisliklereihanetleremedyatiklere

þiir ki doðurur hayatýbüyütür o gülü binlerce diken arasýndanevet sevgilibil ki yalnýz þairdir þiir denen sevdanýnemekçisipatronuömrü

þairimþiirdir tek can borcumun sahibi

H. Hüseyin Yalvaç

HelinBirinci

yaþýnaçiðköfte

yoðurarak girdi.

Anteplilerde

gelenekmiþ:-)

Ýyiki doðdun Helin

GÜLERMÝSÝN, AÐLARMISIN?ABD NASA üssü bir açýklama yapar ve dünyanýn

büyük bir göktaþý yaðmurunun etkisinde kalacaðýný ve insanlýðýn yok olma tehlikesiyle karþý karþýya kalabile-ceðini duyurur. Dünya ülkeleri yetkililerinin hýzla önlem almalarý gerektiði bildirilir.

Türkiyede ki yatýrýmcýlarýn olaya ilk tepkisi ise þöyledir:„Koþalým dolar alalým.“

YERLÝ GUÝNNESREKORTMENLERÝMÝZREHA MUHTAR-Yetiþkin, saðlýklý bir sýðýrý 4 soruda yere yýkma rekoru.TANSU ÇÝLLER- 1 cümle içinde en çok pot kýrma rekoru.DENÝZ BAYKAL -Baraj altýnda en çok kalma rekoru.HINCAL ULUÇ- Kahkaha atarak cam sürahi parçalama rekoru.FATÝH TERÝM-Ýtalya’da 1 sene içinde 2 kere tahta geçip 2 kere tahttan indirilen tek imparator olma rekoru. Ayrýca, sadece mimiklerini kullanarak bir maçý baþýndan sonuna anlatabilme rekoru.( Uzatma ve penaltýlar dahil )BEYAZ-Çaðladan ayrýlabilme rekoru.VJLER-10 dakikada 20 kere „evet“le baþlayan cümle kurabilme rekoru.HÜLYA AVÞAR-Bir koltuða bostan tarlasý sýðdýrma rekoru.BANU ALKAN-Þarký söyleyerek bir göl dolusu kurbaðayý kaçýrma rekoru.MAÝL BÜYÜKERMAN-Konusu ne olursa olsun her soruya man-kenlerden bahsederek cevap verebilme rekoru.AJDA PEKKAN-Hiçbir vesikalýk fotoðrafý birbirine benzemeyen kadýn rekoru.MUSTAFA TOPALOÐLU-Uzaya çýkmamýþ tek uzaylý rekoru.OKAN BAYÜLGEN-2 saatlik bir canlý yayýnda en çok insan aþaðýlama rekoru.ORHAN PAMUK-En çok sattýðý halde en az okunan yazar olma rekoru..ERKAN MUMCU-En hýzlý çýkýþ, en hýzlý fýrça yeme ve en hýzlý özür dileme rekoru.MUSTAFA DENÝZLÝ-Bir sonraki sezonun Avrupa maçlarý için bu sezon 6 Þampiyonlar ligi maçýnda takýmý saklama rekoru.AHMET ÇAKAR-Telegol programýnýn 1 dakikasýnýn bile olaysýz ve gerilimsiz geçmemesini saðlama rekoru.SÜLEYMAN DEMÝREL- 40 yýl ülke yönetip hiçbir terslikten sorumlu bulunmadýðýný ve ülke için hâlâ umut olduðunu iddia edebilme rekoru.BÜLENT ECEVÝT- En heyecan veren Baþbakan olma rekoru. (Her an düþecekmiþ izlenimi verip milletin yüreðini aðzýna getirerek) Ýlaveten, en çok sindirememe rekoru.

NEREDE YANLIÞ YAPTIM O karanlýk gecelerde yalnýzbaþýmaKalýnca dertlerimle ben baþ baþaHep sorarým bu soruyu kendimeAcaba nerede yanlýþ yaptým diye ***Hiç yabancý gelmez bu kelime banaGezinirken bir oraya bir burayaAnam da hep sorardý kendi kendineAcaba nerede yanlýþ yaptým diye ***Ne huzur gördüm ne eylenceNe kadar kötülük varsa hayattaHepsi geldi üstüme üstümeMümkünmü sormamak kendimeAcaba nerede yanlýþ yaptým diye ***Genç kýz olursun her yer tozpembeHerkesin geçtiði yoldan geçersinMutlaka bir gün evlenirsin sendeNasýl sormazsýn ki kendi kendineAcaba nerede yanlýþ yaptým diye ***Ýþte örnek deðil midir ortadaNeden koca demiþler adýnaYetmez mi onlar kadýný kocatmayaHayatýný zýndana çevirmeye ***Ýçin için ömrünü kemirmeyeNe sorup duruyorum sanki benBu soruyu her gün kendi kendimeEn büyük hatayý yapmýþým iþte

Zaten evlenmekle

Aysel Denizeri/ Almanya, 2001

Gerçekler Bir küçük kýzYirmi birinci yüzyýlý selamlarkenBir köy tepesinde/ ayaðýnda lasti-kleriyleÜzerinde eski-püskü elbiseleriyleÝnsanlarýn vicdanlarýna asýlmýþtý Þaþkýnlýk akardý gözlerindensýcak sýcak gülümserdiAnlamazdý insancýklarýHele hele yasadýðý çarpýþmalarý Doðuda yaþardýKimliði vardý ama sayýlmazdýDili yasaktý/ inancý yasaktýYasaklar içinde sorular sorardý/sorular yasaktý Oysa çiçeklerle bezemek isterdiEl ele tutuþmak ortalarýndaMeydan okumak dünyayaGüvercinler uçurtmak;kelepçeler kýrmakVe haykýrmak „silahlarla deðil amcalar“ Duymalýsýnýz sesimiziYok belki oyuncaklarýmýzAyaðýmýzda pabuçlarýmýzRenkli deðil dünyamýzÝsteðimiz bir avuç özgürlükYanar karanlýðýn içinde gözlerimizBir býraksanýz bizleriBir okuyabilsekEþitliði/ kardeþliði öðretirdik sizlere Bir küçük kýzYirmi birinci yüzyýlý selamlarkenHaykýrýyor ve haykýrýþlarý/ hay-kýrýþlara çarpýyorduVe küçücük beyniyle/ çeliþkilerini yaþýyordu

Sadýk Can

ÝÇÝMÝZDEN BÝRÝ

Güney Özdemir

1995 yýlýndan bu yana Almanya´nýn Frankfurt kentinde yaþayan Cizreli Güney Özdemir

Almanya´nýn çeþitli kentlerinde þiir gece- leri düzenleyerek Þiir

hayranlarý´nýn bir-biriyle buluþturma sevincini hem yaþýyor hem de

yaþatýyor. 21. Ocak 2001 den „ Þiirlerin

gizinden senin yüzün“ adlý þiir

kitabýný çýkar-dýktan sonra þiir gecelerini düzenle-

meye baþ-ladýðýný söyleyen Güney, 2003 yýlýnda, Kürtçe, Zazaca, Türkçe ve Almanca bir þiir kitabý çýkaracaðýný açýkladý.

Ülkem

Artýk her þeyden sonraÜlkem´deYasak bir sevdaGül açýyorÞiir kokuyor bahçesiVeÜstümüzden Perdeler çekilipGerçek yüzümüzGöründü nihayet Mart 2002

YOLCUM

Yolcum uðrarsan Maraþ’aKucak Kucak selam söyleUçtan uca baþtan baþaKucak kucak selam söyle

Keder gördüm acý gördümGurbet ele ömür verdimGittiðin yer baba yurdumKucak kucak selam söyle

Daðlara bekçi duranaTarlada çapa vuranaAhmet Dümrül´ü soranaKucak Kucak selam söyle

Ahmet Dümrül12.06.1992

Eflatun bir efkar çöküyor içime

Ýlk oluyor, eflatun bir efkar çöküyor içimeÇaresizim, elini ver diyebilir miyim

Hazal gözlerin nerede gülüm?Sensiz olmanýn hançeriyle yaralýyým þimdi

...Sonraya kalsýn þimdi bunlar...

Þükrü Yýldýz

YALNIZLIK

Yalnýzlýk vurgun olmuþYüreðime.Sürgün geçen akþamlardaArar olmuþumSeni yine.Aðlýyorum kaderime BoðulmuþumYalnýzlýðýn pençesinde.Ömrümden bir gün dahaTükenmekte.Kapýmý çalanlarDönmemekte.Yitirilen zamanlardaBir kýr daha Düþtü saçlarýma.Yaþlý gözlerimTitreyen bacaklarýmBoþ odalardaSeni aramakta.Terliklerin yataðýmýnBaþucunda.Bir gün, bir gün………daha geçse deYaþlanmýþ bedenimEbediyette dinlense.Ruhum seni bulsaBu yalnýzlýk bitse….

ÞEBNEM EZÝK/ 1 Nisan 2002

ÞÜPELÝ KORKU

Nefes almakmýydý yaþamak,yada sonsuzlukla pençeleþip ölüme direnmekmi?Yada mühim olan neydi.Yaþadýðýný anlamak yada ölümün kollarýnda olmana raðmen ölümle yaþamaya alýþamamak.Neydi bu içi-mizdeki þüpeli korku yada neden yaþamýn vazgeçilmez bekçisi korkuydu.Ölüm yaþamýn anlamýydý oysa hayatýmýzýn en küçük noktasýnda.Peki o halde neydi bu anla-makla anlamamak arasýndaki büyük çeliþki.

Yaþamak uðruna birþeylerden vazgeç-mek ne garip þey.Oysaki yaþmk var önüne serilen her güzelliði sevmek var inadýna,aðlamak,gülmek ve düþünmek.Nefes alýp vermek ne garip þey.Sadece yaþamakmý oysa ben yaþadým diyebilmek yada ölümede gülebilmekmi? Ve yaþamý düþünürken gözlerini özlemekmi,ölüm nedir ki? Tanýmlayabilirmisin kendince.

Gözlerinin bittiði yeri anlat bana.Ölüm sensiz çekilmez,gözlerin bana uzakken ölümü sevemem ben.Sen bana uzak-kenyaþadým diyemem.Sensizliði anlat bana.Sen bensizliðin soðuk koynunda kendinle kaldýnmý hiç yada yalnýzlýðý nefes gibi çektinmi içine,sevdinmi? Özlemeyi bildinmi sen kavuþmak ister-cesine delice.Ayaklarýný çektinmi göðü-süne kadar soðuk gecelerde,ýsýttýmý yatagýn seni ben olmadan.Karanlýk odalarda duvarlarla konuþup günleri saydýnmý sen.Ölümü hissettinmi bensiz-ken yada yaþamýn yok olduðunu anla-yabildinmi ben yokken.

Olcay Çaldýr

Page 19: SULTANS OF THE DANCE‘INdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de sayfa2 Sayý 13 Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de

Sayý 13Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 18 Sayý 13

Mayýs 2002 sayfawww.dem-ajans.de [email protected] 19

KÜLTÜR KOMÝTELERÝNE ÝÞTÝRAK EDENLER VE AVRUPA KONSEYÝNE GÖNDERÝLENLER:

Çeþitli ülkelerin Karma Kültür Komiteleri ile yapýlan görüþ-melerde ve alýnan karar-

larda belirtilen hususlar Türk tarafýnca yerine getirilmemiþtir. Diðer taraftan Türk tarafýna, komitelere iþtirak eden-lerin çoðu konudan ve çocuklarýn içe-risinde bulunduklarý acý durumdan, bihaber kiþiler olmuþtur. Özellikle, bak-anlýklarda bu konuyu bilmeyen kiþiler görev yapmakta, ve çoðu zaman Avrupa Konseyine iyi lisan biliyor diye gönderilenler olmuþtur. Gönderilen kiþiler her ne kadar Almanca konuþuy-orlarsa, yazmaktan mahrumdurlar. Ýngilizce biliyorum diye bakana not hazýrlayýp verenler, Türkiye‘ de Türkçe öðrenen Avustralyalý öðretmenlerin yardýmý ile hazýrlamýþlardýr. Bununla demek istiyorum ki: Kayýp olmuþ nesillere darbe vurulmuþtur. Gayri samimi beyanlarla onlarýn dertlerini dert katmak, makamlarýný aldatmak-tan vazgeçilmelidir. Yoksa, Türkiye’nin ve Türk çocuðunun zararý daha da büyük olacaktýr.

DÝÐER ÜLKELERÝNALDIKLARI TEDBÝRLER Türk iþçisi çalýþtýran ülkeler, kendi

imkanlarý nispetinde, bir çok tedbirler almýþlardýr. . .Örneðin: Almanya’nýn çeþitli eyaletleri, ayrý ayrý tedbirler almýþtýr. Hessen eyaleti HAZIRLIK SINIF-LARI AÇMAKLA, BAVYERA EYALETÝ MODEL SINIFLAR’ AÇMAKLA, BERLÝN GESAMTSCHULELER (Birleþtirilmiþ sýnýflý okullar) açmakla tedbirler almýþtýr. Bunun yanýnda okul öncesi eðitime de deðiþik eyaletler deðiþik biçimlerde önem vermeye baþlamýþlardýr. Ancak bana göre alýnan tedbirler yetersizdir ve Türk hükümeti ise üzerine düþeni yapamamaktadýr. Daha doðrusu ne yapacaðýný bilememektedir. Bunun sebebi, organizeye iþin erbabý olan kiþilerin getirilemeyiþidir. Ülkelerin iste-

dikleri evsafta Öðretmen ile eðitim ve öðretim araçlarýnýn hizmete sokul-mamasýdýr. Alman hükümetinin defal-arca yazmasýna raðmen, hükümetimiz Almanca bilmeyen öðretmen ve öze-llikle EÐÝTÝM MÜÞAVÝRÝ GÖNDERMEYE DEVAM ETMEKTEDÝR? Herne suretle olursa olsun, siyasi veya politik neden-lerle, görevinden alýnan bir eðitim müþavirinin yerine, onun yerini doldu-rabilecek bir kiþi gönderilmelidir. Eðitim müþavirleri gönderilmeden önce mut-laka, seminerler düzenlenmeli ve onlara gidecekleri ülkelerin eðitim, ve öðretim sistemleri hakkýnda, bilgi veril-melidir. Örneðin: Son Berlin sey-ahatimde kendisi ile konuþtuðum Alman yetkilileri: . . . Türkiye‘ den gönderilen ders kitaplarýnýn bedellerini ödediklerini beyan ettiler. Kaldý ki oradaki Eðitim Baþ müþaviri Yardým-cýsý ise, bakanlýðý yazdýðý müteaddit yazýlarý ile Berlin Senatosunun kitap parasýný ödemediði olmuþtur. Hessen Eyaleti aldýðý karar ile kitap paralarýný, ödemektedir. Bu karar Yýllardan beri yürürlüktedir. Fakat Milli Eðitim Bak-anlýðý bundan istifade edememekte-dir. Bunun sebebi organizesizlikten ileri gelmektedir.

- Dahasý var. Avusturya aldýðý kararla, yabancý iþçi çocuklarýnýn ana

dillerinde okumaya mecbur olduklarý ders kitaplarýnýn bedellerini ödemek-tedir. Bugüne kadar Türkiye bundan istifade edememiþtir. Bu, eðitim müþa-virlerimizin ders araç ve gereçleri ile kitaplarýn nasýl tedarik edeceklerini bil-memelerinden ve öðretmenlerimizin de bundan dolayýsý ile bihaber olma-larýný açýkça meydana koymaktadýr.

ZÝYARETLER:

Bakanlarýmýz yanlarýna kalabalýk bir kitleyi alarak, Türk iþçilerinin bulunduðu Avrupa ülkelerine gittiler. Orada yerinde tepkilerde bulun-maktadýrlar. Dönüþlerinde bulun-maktadýrlar. Dönüþlerinde gördüklerini unutan bakan ve genel müdürlere þu hususu anlatmakta fayda mülahaza ediyorum.

Muhtelif yazarlar tarafýndan iþçi çocuklarýnýn eðitim ve öðretimi ve inte-grationlarý ile gelecekleri konusunda bugüne kadar tam 406 eser yayýmlan-mýþtýr. Bunlarýn yanýnda çekilen filmle-rin, sayýsý da bir 0 kadar kabarýktýr.Yerli ve yabancý bütün basýnda yapýlan yayýmlarýn sayýsý sýnýrsýzdýr. Ülkelerin ekranlarýna getirmedikleri gün yoktur. Ülkelerin yetkililerinden mevcut film ve yazýlmýþ eserlerden getirtilse de onlarýn yaptýklarý tavsiyelere göre hare-ket edilse acaba daha iyi olmaz mý? Fuzuli vaatlerin önüne geçmiþ olunur, itimatsýzlýk yaratýlmaz ve döviz harca-manýn önüne geçilir. Eðitimde daha etkin rol oynanýr, kanýsýndayým.

TÜRKÝYE NE YAPMIÞTIR?

Türkiye’nin bugüne kadar kaybýný ilan etmeye mecbur olduðumuz üç nesle hemen hemen hiç bir hizmet götürememiþtir. Götürülen hizmet çocuklarýmýzýn istikballerine bir katkýda bulunamamýþtýr, diyebilirim. Örneðin:

1) Denklik konusu denmiþ. Bu hususta bazý tespitler yapýlmýþ. Fakat mevcut daire iþlemiyor. Vatandaþýn getirilip elden verdiði belgeleri ve posta ile gönderdiði diploma ve belgeler

aylarca deðerlendirilmiyor. Çuvallar dolusu belge öylece bekliyor.

2) Türkiye‘ ye gelmek mecburi-yetinde kalan vatandaþýn çocuklarýna sahip çýkýlmamýþtýr. Onlara tahsillerine devam imkanlarý saðlanamamýþtýr.

3) Bir meslek veya branþ sahibi olarak Türkiye‘ ye dönen çocuk ve gen-çlere iþ yeri saðlanmamýþ ve getirdikleri sertifikalar deðerlendirilmemiþtir.

4) Öðrenimlerini Almanca veya diðer bir yabancý lisandan, yaptýran okullara kayýtlarý yaptýrýlmamýþtýr.

5) Kontenjan okullarý kapýlarýný iþçi vatandaþýn çocuklarýna kapatmýþtýr.

6) Vatandaþlara yurt dýþýnda kon-tenjan okullarý ile ilgili duyurular yapýlmýþ, esasta kayda deðer bir þey yapýlmamýþtýr. Bu ise vatandaþýn hükü-mete karþý itimat ve güvenini sars-mýþtýr.

7) Kitaplar ile istenen ders araçlarý yeterince ve gönderilenler ise vaktinde ve düzenli gönderilememiþtir.

8) Yurt dýþýnda yaptýrýlan, „Ýlkokulu Dýþarýdan Bitirme Sýnavlarý“ þikayetlere konu olmuþtur.

9) Ders kitaplarýnýn paralarýnýn tahsil edilememiþtir.

10) Görsel, iþitsel ders araçlarýnýn hizmete sokulacaðý vaat edilmiþ, fakat yapýlmamýþtýr.

11) Okul öncesi eðitim için hiç bir çaba gösteril-memiþtir. 12) Kullanýlan Türk- Kültür Sýnýflarý tabiri yan-lýþtýr ve yanýltýcýdýr. 13) Hazýrlýk sýnýflarý, yanlýþ izah ediliyor ve vatan-daþlara izah edilmiyor. Birleþti-rilmiþ sýnýflar ile (Sonderschule)ler‘ in anlamlarý vatandaþlara da Türk hükümeti yetkililerince izah edilmediðinden, vatandaþýmýz çocuklarýný okullara gön-dermekten imtina ediyorlar. (Açýklama yapýlacak)

14) Öðrencilere dayak atan öðret-menler hakkýnda hiç bir iþlem yapýl-mamýþtýr. v.s. v.s....

NELER YAPMALIYIZ?

Türkiye‘ de basýna intikal eden rakamlar yanlýþ ve þaþýrtýcýdýr. Ýliþkim olan Ülkelerin yetkilileri ile yaptýðým görüþmelerde Türk makamlarýnca verilen, 37O.OOO sayýsý hakikati yansýt-mýyor denmektedir. Bu rakam 1 milyo-nun üstündedir, deniliyor. Ben de ayný kanaatteyim. Bu büyük kitle Avrupa‘ da hala anne ve babanýn aðýr baskýsý altýnca inlemekte ve böyle bir bas-kýsýndan da kurtulabilmek için evden

kaçmakta ve sokaklarda vakit geçir-mektedir. Hapishanelerde

insafsýzca baskýdan kurtulmak i s t e y e n

çocu-

klarla doludur. Bunlarla ilgi-

lenen zaten yok.Dünya çocuk Yýlý nedeniyle,

Türkiye’mizde basýn ve diðer görsel ve iþitsel yayým organlarýnda devamlý çocuklardan bahis etmektedir. Fakat bütün bu basýn ve yayýn organlarý ile konuþmacýlar - Memleketimizde dayak atýlan çocuklardan,

- Yurt dýþýnda baba otoritesini saðlamak üzere dayak atýlan,

- Genç kýzlardan, gençlerden ve çocuklardan,

- Tarlada, bahçede çalýþtýrýlýp, elleri, ayaklarý nasýr tutan çocuklardan genç kýzlardan ve gençlerden,

- Oyun, oyuncak, kitap ve gazete ile çocuk dergilerinden, oyuncaklardan, normal yemekten,

- Çýraklýk yapýyor diye gece yarýlarýna, ta günün en erken saatle-rinden itibaren iþe giden çocuklardan

ve hiç pahasýna çalýþtýrýlan gençler-den ve bu haksýzlýklarýn çözümünden,- Hýzla oluþan kentleþmelerde, çocuk oyun sahalarýndan, yeþil bahçeler ile oyun yerlerinin olmayýþýn-dan,- Üniversite ve yüksek okul imtihan-

larýnda muvaffak olma-yan gençlerin nereye

gittiklerinden,-Yurt dýþýna kaçan ve

imkansýzlýklar içinde kývranýp çevresine intibak edemeyip gayri

meþru yollara baþvuran gençlerden, genç kýzlardan,

- Çocuklarýmýzýn ve gençlerimizin kapitalist güçlere nasýl teslim edil-diðinden ve bunlarýn, kurtuluþlarýndan, bahis edilmiyor ve çareler düþünül-müyor. Sormak gerekiyor:

- Dünyanýn tüm ülkelerinde, çocu-klar ve gençler, gelen misafire takdim ediliyorlar. Misafirin yemek yediði sofraya alýnýp onlarla konuþuluyor. Nerede olursa olsun onlara þahsiyet kazandýrmak için her türlü imkan-lardan istifade ediliyor. Türkiye’mizde gençlerimize, çocuklarýmýza þahsiyet kazandýrmanýn yollarý üzerinde hiç bir teþkilat faaliyet gösterememiþtir. Avrupa’da bulunan anne ve babada otorite kaybýndan korkarak, çocu-klarýna þahsiyet kazandýrma yoluna gitmiyor.

Vatandaþýmýz çocuðunu polise bil-dirme korkusu içerisinde kývranýp git-mektedir. Korkularýndan çocuklarýný polise göndermemektedirler. Bu ise çocuklarýn okula devam etmemelerine sebep teþkil ediyor. Özellikle kýz çocu-klarýnýn evde küçük kardeþlerine, bak-maya mecbur kalýyor.

ÖNEMLÝ DÝÐER HUSUSLAR:

- Genel Müdürlüðün tenkis‘i.- Genel Müdürlükteki personel, - Öðretmenlerin gönderilmesi için

yapýlan imtihan þekli ve olan kayýplar ile aksayan tedrisat,

- Ek ÝÝ‘ deki notlarýn izahý, - TÜRK- ÝÞ‘ in iþçi çocuklarýnýn eðitim

ve öðretim problemleri ile uðraþmasý,- Bakanlýklar arasý koordinenin

nasýl saðlanmalý, tek taraflý, kararlar ve getirdikleri zarar,

- Yerli ve yabancý yayýn organlarýnýn faydalý olmadýklarý,

- Nereden baþlansa, neler anlatýlsa az gelir. Periþanlýk diz boyu. Müspet söylenecek hiç bir, kelam bulamýy-orum. Bulmamýza da imkan yoktur, böyle giderse. En iyisi yabancýlarýn çocuklarýmýza Yardýmlarýný serbest býrakmaktadýr. Yýllarca tertiplenen seminerlere iþtirak ettim. Konularý yerinde gördüm. Defalarca yetkililere raporlar verdim. Çarelerini izah ettim, fakat gene yapan yok, gene derde deva olan yok. Çocuklarýmýzýn çare-sizlik içinde kývranýyor, Türkiye‘den ümitlerini kaybetmiþ olarak yaþlarýný dolduruyorlar.

03.03.2002 tarihinde TRT ÝNT‘de Milli Eðitim Bakaný Sayýn Metin Bostancýoðlu, EG Milli Eðitim Bakan-larý toplantýsýnda önemli önerilerde bulundu.

Ancak Sayýn Bakanýn önerileri, çok önemli olmakla beraber, Türk Hükü-metlerinin bugüne kadar uyguladýðý eðitim politikalarý ile çözülemez.

Yurtdýþýna eðitim ve idari amaç ile gönderilen personel, politika‘dan arýn-dýrýlmýþ olarak çalýþtýrýlmadýkça ve bu kurumdan hangi ülkeye giderse gitsin, gittiði ülkenin dilini bilmiyorsa, öðren-cilere fayda yerine zarar getirir. Politika eðitimden elini çekmedikçe, çözüm-süzlük sürüp gider.

ÝNCELEME

Türk Ýþçilerinin Avrupa‘ya getirildiði 1960 tarihinden itibaren Türk Ýþçi Çocuklarýn Öðretim Sorunlarý -II-

Dr. Halis Özkan

0190 /888838

Page 20: SULTANS OF THE DANCE‘INdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de sayfa2 Sayý 13 Mayýs 2002 redaktion@dem-ajans.de

RENKLER

Gül açýlýr yaz olur Güzellerde naz olurBen yârime gül dememGülün ömrü az olur

Ýnsanlýðýn tanýdýðý ilk çiçekler-den biri olan gül, aþký, büyüyü, umudu ve ihtirasý simgeler. Gül,

kusursuz güzelliðin ve mükemmel-liðin sembolüdür. Ýngilizce’de gül, Latince’de kýrmýzý anlamýna gelen rosa kelimesinden gelir. Ama gül kýr-mýzýnýn yanýsýra, pembe, sarý, þeftali veya beyaz renklerde de yetiþir. Bota-nikçiler bugüne kadar 200 yabani gül çeþidini tanýmladý ve sýnýfladý.

Nabukadnazor sarayýný döþemek için gül kullanýyordu. Ýran’da gül, gül yaðý için üretiliyordu. Yunanlýlar ise gülü, Afrodit’in sevgilisi Adonis’in kanýna benzetiyorlardý. Efsaneye göre gül, Afrodit’in çiçeðiymiþ ve Afrodit’in ilk eþi olan Adonis, Mars tarafýndan öldürülünce kanýndan kýrmýzý bir gül meydana gelmiþ.

Romalýlar ise ziya- fetlerde o kadar çok gül kul-lanýrdý ki, en azýn-dan bir misafirin tavandan dökü-len gül y a p r a k l a r ý altýnda boðu-larak öldüðü bilinmektedir. Efsaneye göre N e m r u t ’ u n Ýbrahim pey-gamberi man-cýnýkla içine attýðý ateþ de Tanrý’nýn emri-yle gülbahçe-sine dönüþmüþ- tür. Doðu mito-lojisinde de gül, aþkýn her çeþidinde sevgi-liyi temsil eder. Bülbül ise onun aþkýyla yanýp tutuþan aþýktýr. Bir baþka efsaneye göre, gülün rengi eskiden kýrmýzý deðilmiþ ve bül-büle de hiç yüz ver-miyormuþ. Gülün bu kayýtsýzlýðýna dayanama-yan bülbül, günün her birinde gidip onun gövdesine konuvermiþ. Dikenler bülbülün göðsüne batýnca akan kan gülün

dibine dökülmüþ ve köklerinden damar-larýna doðru yayýlmýþ. Gül, iþte o günden sonra kan kýrmýzý açmaya baþlamýþ.Ýslam mitolojisi ve tasavvuf anlayýþýnda ise, gül ilahi güzelliði temsil eder. Çiçekle-rin doðuþu hakkýnda Taberi Tarihi’nde bir efsane vardýr. Adem ile Havva’nýn üzerinde kuruyup yere

dökülen cennet yapraklarýnýn güzel kokulu bitkiler halinde uç verdiði söylenir. Gül de bu bitkilerden biridir. Daha da ilginç olan diðer bir efsane, gülün Hazreti Muhammed’in terinden doðduðu rivayetidir. Mevlitlerde gülsuyu ikram edilmesinin de temelinde bu inanç yatmaktadýr.

Gül, dini ve metafizik anlamlarý dolayýsýyla, sadece þiirde deðil, bezeme sanatýnýn da her dalýnda severek kullanýlmýþtýr. Osmanlý sanatýnda gül, on sekizinci asýrdan

sonra natüralist üslupla en yaygýn biçimde resmedilen çiçektir.Tasavvufi sembolizmde gonca halinde gül birliði, açýlmýþ gül ise birliðin çokluk halinde g ö r ü n ü þ ü n ü

temsil eder. Gülþen, yani gül bahçesi gönül açýklýðý, yahut kirinden pasýndan temizlene-rek ilahi güzelliðin yansýmasýna hazýr hale gelmiþ kalptir. Gonca, halvet halini, yani insanýn kendisi-

yle ve Tanrý’yla baþ-

baþa kalmasýný temsil eder. Buna göre, açýlmýþ gül, can sýr-rýný açýða vurmaktýr. Gül, Bektaºilik’te de önemli bir semboldür. Hazreti Ali,

rivayete göre son nefesini vermeden önce Selman’dan bir deste gül istemiº ve hemen getirilen gülleri kokladýk-tan sonra ruhunu teslim etmiþtir. Bu bakýmdan gül destesi, nefeslerde Bektaþilere has bir tasvir olarak sýk sýk karþýmýza çýkmaktadýr. Bektaþile-rin ve Mevlevilerin giydikleri bir çeþit cübbeye de Destegül denir.

Gül, ortaçað batý edebiyatlarýnda da gözde bir çiçektir. Roman de la Rose, Fransýz edebiyatýnýn Ortaçað

sonlarýnda çok sevilen alegorik eser-lerinden biridir. Roman de la Rose’da, gonca gül genç kýzý, bahçe de sarayý temsil etmektedir.

Gül, Müslümanlýkta olduðu kadar, Hýristiyanlýkta da önemlidir. Haç ortasýndaki beþ yapraklý gül, saf özü (quinta essentia) temsil etmektedir. Ortaçað filozoflarý, saf özün, toprak, su, hava, ateþ ve hava elemanlarýnýn üstünde bir eleman olduðunu düþünüyorlardý.

Kýrmýzý Gül: Seni seviyorum, sana aþýðým.

Pembe Gül: Zerafet, incelik, hafiflik

Sarý Gül: Arkadaþlýk ve neþe Kayýsý Gül: Arzu ve heyecan Beyaz Gül: Saflýk ve gizem

Gül, aþk ve güzellik