RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf ·...

40
İbrahim Birol ERGÜN Ada’da İz Bırakmak 10 yıl Hamza TEKİN Dini Tahrif Meyli Adabülteni’ni Tanıyor musunuz? Bir Müdür Analizi Abdullah BÜYÜK Yusuf YAVUZYILMAZ Mustafa ÖZCAN Gavci’den Tomor’a RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2013 ISSN 1305 - 5356 Bizim Şehrin Bülteni O’nun izinde, O’na adanmış

Transcript of RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf ·...

Page 1: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

İbrahim Birol ERGÜN

Ada’da İz BırakmakAda’da İz Bırakmak

10yılHamza TEKİN

Dini TahrifMeyli

Adabülteni’niTanıyor musunuz?

Bir MüdürAnalizi

Abdullah BÜYÜK Yusuf YAVUZYILMAZMustafa ÖZCAN

Gavci’den Tomor’a

RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2013 ISSN 1305 - 5356

Bizim Şehrin Bülteni

O’nun izinde, O’na adanmış

101010

Page 2: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

2

Kalite ve hizmet odaklı çalışan filizfidan yapı müşteri memnuniyetini ön planda tutan bir firmadır. Bünyesindeki markalarla yapı sektöründe toptan ve perakende hizmet vermektedir.

• Graniser seramik• Ece vitrifiye,armatür ve banyo dolapları• Penta armatür-Sanica banyo sistemleri• Durul banyo sistemleri• Art floor laminat parke

ve sayamadığımız birçok marka ile toptan ve perakende hizmet vermektedir.

Tel: 0264 241 39 04 - Fax: 0264 241 39 05Küpçüler Mahallesi Karasu Yolu Caddesi No: 10/87 Erenler/SAKARYAwww.filizfidanyapi.com.tr

• Bumay cam mozaik ve inox bordür• Zaffiro cam mozaik• Japar• Damla banyo dolapları

S e r a m i k

Page 3: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

2004’de başlayan yolculuğumuz aralıksız devam ediyor. Okurlarımıza ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10

uncu yılına başladığının da habercisidir aynı zamanda.

Yayıncılık maddi yönüyle külfetli bir iştir. Bunca yıl içerisinde birçok dergi yayın hayatına başladı, birçok dergi de yayın hayatına nokta koydu. Yerel düzeyde bir derginin uzun soluklu yayın hayatını sürdürmesinin güç olmasına karşın özveriyle bunu başardığımızı söylersek umarım bizi anlayışla karşılarsınız.

Her basın-yayın aslında bir okuldur. Nasıl okulun öğrencileri ve öğretmenleri varsa, yayınların da yazarları ve okuyucuları var. Biz ADABülteni Dergisini bir okul olarak görüyoruz. Okuyucularımıza lâyık olabilmek için her türlü fedakârlığı göze alıyoruz.

Amacımız okuyucularımıza faydalı olmak. Bu amaçla her sayıda kendimizi biraz daha geliştirmek, yenilemek cehdindeyiz.

Türkiye’deki İslâmî dergilerin diyebiliriz ki tamamı basılı yayını tercih etmektedir. Ayrıca İslâmî dergilerin tümünde olduğu gibi bizler de ticarî bir gaye gütmüyoruz. Azamî sayıda okuyucuya ulaşmayı hedefl iyoruz ve bunun internet ortamında daha kolay başarılabileceğine inanıyoruz. Böylece biz de yalnız şehrimizde değil, bütün Ülkemizde hatta bütün dünyadan okunma, takip edilme imkânına kavuşmuş olacağız. Olumsuz psikolojik etkileri olsa da sanal âlemde yazar ile okurun daha hızlı iletişim kurabildiği de inkâr edilemez bir hakikattir. Yazdıklarımızın okuyucuya daha kolay ulaşacağını düşündüğümüz için basılı yayın yanında internet üzerinden de yayın yapmanın 10. yılında Adabülteni Dergimiz için farklı bir perspektif olacağını düşünerek Nisan 2013’ten itibaren www.adabulteni.com adresinde sizlerleyiz.

1442 nci doğum yıldönümünün idrak edildiği bu zaman diliminde Peygamber Efendimiz’in (s.a) izinde O’na adamış olduğumuz ilk 10 yılında, dergimize değer kazandıran kıymetli okur / yazarlarımıza içtenlikle teşekkürü bir borç biliyoruz.

ADA’da kalın!

Edit

örden O’nun İzinde, O’na Adanmış 10 Yıl

Yusuf E. ERDEM

3

Page 4: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

Ada’da İz Bırakmak

iÇiNDEKiLER6

8 14

11

12

Dini TahrifMeyli

İbrahim Birol ERGÜN

Hamza TEKİN

Mustafa ÖZCAN

Ada bülteni”ni Tanıyormusunuz?Abdullah BÜYÜK

Ada bültenimizSahir AKÇA

Gavci’den Tomor’a ya da Ahirzaman Gurebası

4

Page 5: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

RİBAT EĞİTİM VAKFI Adapazarı Şûbesi Adına

Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü:Sâhir AKÇA

Yayın Kurulu:Sâhir AKÇA

Yusuf Ertuğrul ERDEMAtilla YAKARYusuf ERKAN

Genel Yayın Yönetmeni:Yusuf Ertuğrul ERDEM

Reklâm Sorumlusu:Atilla YAKAR

Tel: 0532 708 95 24

İrtibat Adresi:Cumhuriyet Mh. Hatip Sk. No.6

(İlim Yayma Kız Yurdu yanı) [email protected]

Telefax: 0264.277 19 46

Tasarım ve Baskı: BURAK OFSET 0264 274 69 24

Sorumluluk: Yayınlanan yazıların fikri sorumluluğu

yazarlara aittir. Gönderilen yazılar iade edilmez.

İsim zikredilerek iktibas yapılabilir.

BASIM TARİHİ: NİSAN 2013

ISSN 1305 - 5356

17

18 29

20

26

34

36

32

Mustafa AYDIN

Kalk ve

Bir Müdür Analizi

AnlatHarun ÇALTIKOĞLU

Halil ATALAYYusuf YAVUZYILMAZ

Çocuklara Öykülerle

40 Hadis

Faaliyetlerimiz

Yazıda İhlas

SakaryaYeni

HafızıMehmet KUZU

Gazanfer ÜVEZ

Aile Kurmak İbadettir

Esma-i HüsnaGenç kalemlerMeryem ÜVEZ

5

RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ

YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2013

Page 6: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

İddialı bir başlık değil mi? “Ada-bülteni” dergisi için dersek…?

Evet, bence dergimiz Ada’da iz bırakacak seviyeye geldi ve iz bırakanlar kervanına katılmaya hak kazandı elhamdulillah. 10. Yılına girdi. İz bırakmaya yetecek bir zamandır bu da... Sadece Allah rızası için, yazarlarından hizmetkârlarına dünyalık hiçbir şey beklemeden çıkan 36 sayı. Rabbim istikametimizi bozma-sın.

2004 yılının başlarıydı yanlış hatırlamıyorsam, 6-7 arkadaş; Ribat Eğitim Vakfı’nın sesini her-kese daha iyi nasıl duyurabiliriz sorusuna ortak cevabımız bir dergi çıkarmak oldu. Gücümüz yettiğince her şeyi ile “yerel”, Hakk’ın, hakikatin sesi ve hakk-batıl mücadelemizde bir cephe olsun istedik. Adını “Adabülteni” koyduk. Dünden bugüne emeği geçenlerden Allah razı olsun.

İlk sayımızdan itibaren yazılarıyla bizi yalınız bırakmayan başta Hamza hocam olmak üzere Mustafa Aydın, Mehmet Kuzu, Yusuf Yavuzyılmaz hocalarımıza ve diğer yazarlarımıza Rabbim dareyn selametliği versin ve ka-lemlerini keskin kılsın diye dua ediyorum. Burada ilk sayıdan son sayıya kadar nöbetleşe der-gimizin yükünü çeken S.Rıdvan Akça ve Yusuf Ertuğrul Erdem kardeşlerimizi de hayırla yadedi-yorum.

Elbette kolay olmadı... “Adabülteni”ni bu günlere getir-mek. İlk veya ikinci sayı olabilir. Poşetim dergi dolu. Daha çok insana nasıl ulaşabiliriz düşün-cesiyle koşturuyorum. Öğret-menler, doktorlar, mühendisler, esnaf-sanatkâr, meslek kuruluş-ları, resmi kurumlar, gazeteler, dergiler velhasıl nerede bir tanıdık varsa dergi götürüyor ve tanıtmaya çalışıyordum. Her-

kesin ilk çekincesi “şimdi bir masraf daha çıktı!”. Dergimizin ücretsiz olduğunu söyleyince bir şaşkınlık ve bir rahatlama. Hayret bedava dergi! Hal böyle olunca “isterseniz bu çorba-da sizin de bir tuzunuz olsun” teklifi ne seve seve evet diyenler çok oldu. O, az ama küçümsen-meyecek katkılarla abone olan dostlar sayesinde bugünlere geldik. Elbette sadece destek amacıyla reklâm veren dostları da utmuyoruz. Allah cümlesin-den razı olsun.

Söylediğim gibi 1. veya 2. sayıyı götürmüştüm hem tanısın, hem de gazetesinde (Yeni Sakarya’da) tanıtsın diye Zeki Aydıntepe beye anlattım. Baktı, inceledi ve cevaben değerlen-dirme yaparken şöyle bir sözü oldu: “… Böyle dergiler çıka-rılıyor; 3-5 sayı devam ediyor. Daha sonra kaybolup gidiyor-lar...” Hiç unutmadım bu sözü.

“Ada”da İz Bırakmak

İbra

him

Biro

l ER

N

“Adabülteni” dergimizin benim için en önemli tarafı; yazarlık hayatıma ilk adım attığım, ilk göz ağrım olmasıdır. Bir şeyler okumak, öğrenmek, anlatmak bir emek istiyor; ancak bilgi ve fi kirlerini yazıya dökmek ise zor bir zanaat.

6

Page 7: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

Zeki bey edindiği tecrübeyle böyle söylüyor tabi ki. Yine o biliyor maddi olarak da bir dergi çıkarmak ve sürdürmek zor bir iş. Nice dergiler çıkmış ve 3-5 sayı sonra kaybolup gitmiş. Na-sip olursa 37. sayıyı Zeki beye götürünce bu hatıramı anlataca-ğım. 3-5 değil elhamdulillah 37 sayı ve devam edecek inşallah. Rabbimizin yardımı ve dostların desteğiyle olacak elbette bu yayın hayatımızın sürüşü.

Şeklen de olsa 1. sayıdan itibaren Yayın Kurulunda, 16. sayıdan itibaren de (27. Sayıya kadar) Genel Yayın Yönetmeni olduğum “Adabülteni” der-gimizin benim için en önemli tarafı; yazarlık hayatıma ilk adım attığım, ilk göz ağrım olmasıdır. Bir şeyler okumak, öğrenmek, anlatmak bir emek istiyor; ancak bilgi ve fikirlerini yazıya dökmek ise zor bir zanaat. Bir meyve sıkacağını düşünün; arasına koyduğunuz meyveye bir baskı uyguluyorsunuz ve aşağıdan damla-damla akan meyve suyu gibi. Teşbihte hata olmazsa beyninizi iki ellerinizin arası-na alıyorsunuz, sıkıyorsunuz; kalemle didik didik ediyorsunuz ve kelime-kelime, cümle-cümle kâğıda dökülen fikirler. Ortaya çıkan eser, yazı, makale ney-se o şey insana inanılmaz bir haz veriyor. Yüzde yüz hür bir dünyada kendinizi ifade ediyor-sunuz. Yayınlamaya gelince hal böyle olmuyor elbette. Değişik kaygılar yüzünden doğan “san-sür” var ya; elinizde kalem, fikir dünyanızda dolaşırken karşınıza çıkan trafik levhaları gibi.

Kim olursa olsun ortaya koydu-ğu fikirlerinin herkes tarafından mutlak doğru olarak kabul edilmesini beklememeli. Ama

yine de doğru bildiğini söyle-mekte de, yazmakta da şartlar ne olursa olsun asla geri dur-mamalı. Her hâlükârda hesâbî değil hasbî olmamız gerekir diye düşünüyorum.

Geçen 36 sayıda değişik konularda yazarak “Adabülteni” mektebinin hem öğrencisi hem de öğretmeni oldum. Onun sayesinde kendimi geliştirmeye çalıştım. Din, tarih, siyaset, sos-yal v.s. alanlarda yazılarımın ya-nında araştırma ve röportajlarım yayınlandı dergimizde. Beni bile etkileyen, zaman zaman dönüp okuduğum “Ada’da İz Bırakan-lar” ve “Gurbet Mektupları” gibi yazılarımı unutamıyorum. Çünkü onların bazıları mürekkep ile değil gözyaşı ile yazıldı. Bilmem fark edenler oldu mu?

Burada hiç tazeliğini kaybetme-yen bir heyecanımı da zikret-meden geçemeyeceğim: Yazı çalışması, reklâm bulma v.s. derken bir koşturmaca her üç ayda bir. Taslak, basıma hazırlık, son kontroller ve heyecanlı bir bekleyiş. Hâlbuki işin içindeyiz, hep beraber yoğuruyoruz ve son şeklini veriyoruz. Ama mat-baadan çıkan hali ilk gördüğüm anda güzel bir heyecan sarıyor beni. Hani tavuk yumurta yap-tıktan sonra gıdak-gıdak bağı-rarak; “bakın ben ne güzel bir iş yaptım” dercesine. Ben de her yeni sayıda sessiz-sessiz çığlık atmışımdır. Bütün bu çabaları-

mızı Rabbimizden ‘sâlih ameller’ listesine yazmasını diliyorum.

Bu vesile ile öz eleştiride de bulunmak istiyorum: Adını “Ada-bülteni” koyduk. Yerelliğinde iddialıydık. Ancak bugün belki şartlar öyle gerektirdi bilemi-yorum Ada’ya has olmaktan uzaklaştık galiba. Diğer bir konu da; ücretsiz oluşumuz. Dergi üzerinde böyle yazıyor ancak re-alite pek de öyle değil. Yüzlerce kişiye ücretsiz ulaştırsak bile.

Beklentilerime gelince: Yazıları-mızda iyiliği emredip, kötülükten sakındırırken mücerred söylem-lerden halkın seviyesine inerek müşahhas anlatımlara ve güncel olmaya daha fazla yer vermemiz gerekir diye düşünüyorum.

Yusuf beye teşekkür ediyorum ama yetmez diyorum. 35. sayı-daki grafik çalışması ve görsel-lik kendini farkettirmişti ki 36. sayı çok daha güzel oldu. Bu gelişmenin devamını diliyorum. Artık sabit bir imaj ve kaliteyi yakalayarak oturaklı bir dergi olacak tecrübeye ulaştık diye düşünüyorum. Ayrıca 2. Cilt ta-mamlanıyor. Geçen sayıları ciltli olarak görmek istiyorum. Allah’a emanet olun değerli okuyan kardeşlerim.

“Ada’da İz Bırakanlar” ve “Gurbet Mektupları” gibi yazılarımı unutamı-yorum. Çünkü onların bazılarını mürekkep ile değil gözyaşı ile yazıldı. Bilmem fark edenler oldu mu?

Adabülteni” mektebinin hem öğrencisi hem de öğretmeni oldum. Onun sayesinde kendimi geliş-tirmeye çalıştım.

7

Page 8: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

Dini TahrifMeyli

İslâm’ın asıl ve fürüunu, temel ku-ral ve ayrıntılarını bilen dikkatli ve

titiz bir âlim dine sonradan eklenen dinden olmayan bidat ve ilaveleri, dinin duruluğunu bulandıran ve dinden insanları uzaklaştırıp nefret ettiren, hem İslâm’ın özüne ve hem de şekil ve suretine kötülük eden bir takım ulama ve sokuşturmaları anlamada asla yanılmaz. İnsanların uydurarak bu dine ekledikleri fazla-lıklar, Allah’ın kulları için koyduğu ve düzenlediği kural ve sınırlara yap-tıkları ek ve ilaveler çok yönlü düşü-nülmesi gereken ve üzerinde durul-ması lazım gelen bir meseledir.

Bir insan kendi kafasından ve ken-dinden dine yeni bir hükmü, dinde-ki değer ve kutsiyet onda da olsun için böyle bir ilaveyi neden yapar?

Bu teşebbüs Allah’ın indirdiği öğ-retilerde bir noksanlık ve kusur, bir yetersizlik ve azlık görmek değil mi-dir? Eğer bidat uydurmaya yönel-ten ve sebep olan bu düşünceyse bu büyük bir ahmaklık ve aymazlık-tır. Çünkü yüce Rab kitabında der ki; “Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı beğen-dim…” (Maide, 3).

Kim ki İslâm öğretilerinde nefsi ol-gunlaştırmak için, toplumu mesut ve huzurlu kılmak için ilave ve ek hükümlere ihtiyaç duyulduğunu ka-bul ederek bu öğretilerin noksan ve kusurlu olduğunu sanarsa bu kişi son derece zır cahil bir kafirdir. An-cak genellikle bidatçi ve uydurma-cıların çoğu dinde noksanlık iddiası

ile değil de dinde aşırılık yapmak için bidat uydururlar.

Herhangi bir şeydeki aşırılık o şeyin dışına kaymaya ve çıkmaya sebeptir. Nice aşırılıklar sebebi ile gerçekler zayi olup yok olmuş ve o aşırılık sebebi ile o gerçek-lerin yerlerini batıllar almış ve kaplamıştır. Hıristiyanlar aşırılığa düşerek müşrik olmuş, başkaları aşırılık yaparak helalleri haram

İnsanların uydurarak bu dine ekledikleri fazlalıklar, Allah’ın kulları için koyduğu ve düzenlediği kural ve sınırlara yaptıkları ek ve ilaveler çok yönlü düşünülmesi gereken ve üzerinde durulması lazım gelen bir meseledir.

Herhangi bir şeydeki aşırılık o şeyin dışına kaymaya ve çıkmaya sebeptir.

Ham

za T

EK

İN

8

Page 9: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

kılmışlardır. Birinciler hakkında kitabı kerîmde şu âyet gelerek uyarılmışlardır: “Ey ehli kitap! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, gerçekten başkasını söylemeyin…” (Nisa, 171). Diğer-lerine de yüce Rab şöyle seslen-miştir: “Ey iman edeler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz şeyleri siz kendinize haram kılmayın ve sınırı aşmayın. Allah sınırı aşanları sevmez.” (Maide, 87).

Sonra yüce Rab salih kullarına bir tek yolu takip etmelerini ve ondan bir parmak dahi sapma-malarını emretmiştir. Eğer ora-dan ayrılırlarsa sapacak ve hak-tan ayrılacaklar ve bu kayış onları dinden ve doğruluktan çok uzak-lara atacaktır. “Bu din Rabbinin dosdoğru yoludur. Biz öğüt ala-cak bir kavim için ayetleri ayrıntılı olarak açıkladık.” (Enam, 126). Allah Resûlü (a.s.) birçok hadi-sinde sünnete yapışmanın zaruri ve gerekli olduğunu, onun tavsi-ye ettiği yönteme tabi olunması gerektiğini tavsiye etmiştir.

Müslim Cabir b. Abdullah’tan (r.a.) rivayet eder, Allah Resûlü okuduğu bir hutbede şöyle de-miştir: “İmdi bilesiniz ki en hayırlı söz Allah’ın kitabıdır, en doğru-ya ileten Hazreti Muhammed’in rehberliği ve hidayetidir. (Dinde-ki) işlerin şerlileri ve yaramazları sonradan uydurulan ve icat edi-lenlerdir. Dinde sonradan uydu-rulan şeyler bidattir ve her bidat

dinden sapmak ve sapıklıktır.”

Abdullah b. Mes’ud (r.a.) Allah Resûlü’nden doğrudan şöyle nakleder: “Hayır iki şeydedir, on-lar da ‘söz’ ve ‘hidayet’tir. En gü-zel söz Allah’ın kelâmıdır, en gü-zel hidayet Hazreti Muhammed’in rehberlik ettiği hidayettir. Ancak siz ileride bazı şeyler icat ede-ceksiniz veya size bazı bidat ve icatlar uydurulacaktır. Dine son-radan sokulan ve dine eklenen her yeni şey sapma ve sapıklıktır; her sapıklık ise cehennemde ve ateştedir.”

Bu çirkin bidat ve dine sonradan yapılan eklemelerin şekli büyük-lüğü ve sapıklığı bakımından de-ğişir.

Dindeki bu yeniliklerden doğa-cak ve meydana gelecek olan zarar ve yamukluklarda değişik boyutta olabilir. Bilginler bida-tin en küçüğüne ve değersizine dahi çok dikkat edip karşı çıkıp inkâr ederler. Ta ki o değersiz görerek, ona göz yumarak inanç, ibadet ve ahlakta daha geniş bidat ve uydurma kapıları açıl-masın. Çünkü büyük yangınlar

küçük çıngı ve kıvılcımlardan meydana gelir.”

Rivayet edilir ki; bir gün bir adam Abdullah b. Amr’ın (r.a.) yanında aksırmış ve “Elhamdülillah, ves-salatü vesselamü alâ resûlillah” demişti. Abdullah bu adama dö-nerek “Allah Resûlü aksırdığımız-da söylenecek şeyi bize böyle öğretmedi. Aksırdığımızda sade-ce “elhamdülillah” dememiz ge-rektiğini talim buyurdu.” demiştir

İbni Ömer (r.a.) adamın yaptığı bu eklemeye bazılarının yaptığı gibi ses çıkarmayarak susmadı. Yapılan şeyin sünnet sınırı içine çekilip onun üzerine ekleme ya-pılamayacağına veya noksanlaş-tırılamayacağına dikkat çekmek için kişiyi uyarıp irşat etmeyi ge-rekli ve lüzumlu gördü.

Böyle eklemeler için bir kere kapı açıldı mı, buna hevesli müş-külpesentler aksıranın söylemesi gereken daha uzun sözler ve ak-sırana cevap ve dua içinde daha dallı budaklı uzun karşılıklar ih-das ve icat edip uyduracaklar Böyle basit şeylerdeki bu icatlar, eklemeler, artırmalar daha büyük şeylere kadar uzanacaktır.

Dine eklemeler ve ilaveler yapan bidatçi, kendine hakkı olmayan bir yetki ve makam vermektedir.

Bu çirkin bidat ve dine sonradan yapılan eklemelerin şekli büyüklüğü ve sapıklığı bakımından değişir.

Bu bidatleri uyduranlar bunu yaptıkları için kendilerine özel vebal ve günahı yüklendikleri gibi onların uydurduğu bu bidat ve sapıklıkları kabul ederek aldanmış olanların günahlarını da yükleneceklerdir.

9

Page 10: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

Bütün insanlar için tek ve yegâne şeriat ve kural koyucu Allah (c.c.)’tır. Niyeti ve maksadı ne olursa olsun bir kişi çıkarak kendi kafasından Allah’ın hü-kümlerine hüküm ekleme ve ilave etme hakkını kendinde bulabilir, kim böyle bir şeyi yapmak üzere ortaya çıkabilir? Meydana çıka-rak, Allah’tan gelen hiçbir delile dayanmadan, nebevi sünnetten bir delil ve dayanağı olmadan “şu güzeldir terk edilmemeli ve mut-laka yapılmalıdır” diyebilir. “Yok-sa onların, Allah’ın izin vermediği bir dini getiren ortakları mı var? Eğer erteleme söz konusu olma-saydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz zalimlere can yakıcı bir azap vardır.” (Şura, 21).

Bu şekilde bir davranış ilahlık ve kendini ilah kılma meyli ve yöne-lişidir ki insan böyle davranarak kendisi için çizilen sınır ve haddi aşmış olur. Bunun içindir ki bu gibi davranışlara ve bidatlere razı olmak ve kabullenmek Allah’ın haram kıldığını helal kılan, helal kıldıklarını da haram kılan, Mevlâ ile ters düşen rabler edinmektir.

Salebi Adiy b. Hatem’den nakle-diyor. Hatem demiş ki; bir gün ben boynuma altından yapılmış bir haç kolye takmış olarak Al-lah Resûlü’nün yanına gelmiş-tim. Allah Resûlü dedi ki: “Ey Hatem! Bu putu boynundan at.” Bunu dedikten sonra da şu âyeti okuduğunu duydum; “Yahudiler Allah’ı bırakıp bilginlerini (ha-hamlarını), Hıristiyanlar da rahip-lerini ve Meryem oğlu İsa’yı Rab edindiler…” (Tevbe, 31). Ben de-dim ki; “Ey Allah’ın Resûlü! Onlar rahip ve hahamlara kulluk etmi-yorlar ki onları rab edinmiş ol-sunlar? Bana dedi ki “Peki onlar Allah’ın helal kıldıklarını haram kıldıklarında, onu haram; haram

kıldıklarını helal kıldıklarında da bunu helal kabul etmiyorlar mı?” Ben, evet dedim. Efendimiz bu-nun üzerine buyurdular ki; “İşte bu onlara ibadet ve kulluktur.”

Müfessir Alûsi diyor ki; Bu ayeti kerîme bilginlerin ve başkan ve reislerin sözü ile Allah’ın kitabını ve Resûlün sünnetini terk edip bırakan birçok sapık fırkanın var-lığını ve var olacağını haber verip ilan etmektedir. Hak uyulmaya en layık ve uygun olandır. Hak nerede ve ne zaman meydana çı-karsa Müslümanlara ona uymak vacip ve gereklidir. Şüphe yok ki dinde ilave ve ekleme yapmak hevâ ve nefsanî arzulara kapılıp meyletmektir. En ince ve küçük bir meselede bile dine uymayı terk etmek yoldan çıkmak ve sa-pıklığa düşmektir. Çünkü “haki-kat terk edildikten sonra, geriye sapıklıktan başka ne kalır?” (Yu-

nus, 32).

Bu bidatleri uyduranlar bunu yaptıkları için kendilerine özel ve-bal ve günahı yüklendikleri gibi onların uydurduğu bu bidat ve sapıklıkları kabul ederek aldan-mış olanların günahlarını da yük-leneceklerdir.

Çünkü hadisde denir ki; “Kim kötü bir yol ve yöntem açar, uy-durup koyarsa bunun vebal ve günahını taşıdığı gibi onunla amel edip tatbik edenlerin gü-nahını da taşıyacaktır.” Rab haz-retleri de şöyle buyurur: “Böyle yapmakla, kıyamet gününde ken-di günahlarının yükünü tümüyle, yoldan çıkardıkları bilgisiz kimse-lerin yükünü de kısmen üzerleri-ne almış olurlar. Bir bilseniz bu yüklendikleri ne kötü bir yüktür.” (Nahl, 25).

Her ibadet ve kulluğun gönülde ve kalpte bir dal ve uzantısı var-dır ki oraya iner ve yerleşir. Kalp-te karar kılan bu ibadetlerin icra ve ifası için bir gayret harcanır. Hâlbuki insanın iki kalbi ve gönlü yoktur. Yaratılışına konan gücün dışında bir gayret ve icraya zor-lanması mümkün değildir. İşte bunun içindir ki; bu durumda kalp ve o kalbin sahibi kişi iki du-rumla karşı karşıyadır. Ya kalbi ve var olan gücüyle sünnete yönele-cek ya da bunlarla bidate yöne-lip onu kabullenip yapacaktır. Bu durumda hangisi tercih edilirse bu davranış diğerinin aleyhine ve zararınadır. Bidat ve uydurma-larla meşgul olanlar, onu icraya düşkün bulunanlar yaptıkları bi-dat, kabullendikleri uydurma ve hurafeler kadar İslam’ın muhkem farzlarından sağlam ve doğru gerçekleri zay edip yok ederler.

Dine eklemeler ve ilaveler yapan bidatçi, kendine hakkı olmayan bir yetki ve makam vermektedir.

10

Page 11: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

Adapazarı Şehrinde, “Ada Bülteni” isminde basın haya-

tına giren bir hizmeti takdir edi-yor ve teşekkürle selamlıyorum. Sadeliği, mütevazılığı ve sürek-liliği Ada Bültenini bu günlere getirdi.

Yaptığın meşru bir amelin, ibade-tin küçüklüğüne veya büyüklüğü-ne değil, kim için yaptığına dik-kat et, diyen salih kullar, önemli bir noktaya parmak basmışlardır. Öyle ya, Rabbimiz toz tanecikleri büyüklüğünde bir hayrı ve şerri ilahi mahkemede elbette değer-lendirecektir.

Konya’dan, Adapazarı’na giden-lerin, bir kısmı özel arabası ile bir kısmı toplu taşıt ile ve bir kısmı da kamyon ve kamyonetle gider-ler. Otobanda giden bu vasıta-ların bir kısmı yolun sağında, bir kısmı ortasında ve bir kısmı da arabaları usulüne uygun olmak şartıyla sollayarak giderler. Ve yine bir kısmı hızlı, bir kısmı orta ve bir kısmı da yavaş seyir halin-de ilerlerler. Netice ise her bir vasıtanın Adapazarı’na varmış olmalarıdır.

Meşru hizmet alanlarında koş-turanların, yürüyenlerin durumu tıpkı seyir halindeki vasıtaların durumuna benzemelidir. Aksi halde hizmet erbabının aralarına kibir girer, gurur girer, büyüklen-me girer, bir başka kardeş hiz-met birimini küçümseme devre-ye girer. Peki, girince ne olur?

Vasıtaların lastiklerindeki havayı tutan subap, dile gelir ve der ki: “Kibirlenme, gururlanma! Küçük bir aletim. Adım subap, yürüyen lastiğinden ayrılırsam, olduğun yerde kalırsın haa!”

Ülkemizde hizmet kervanlarımı-zın her biri, lastiğin havasını tu-tan subapın lisan-i hâl ile mesa-jını alsa, zarar mı ederiz? Hayır. Tam aksine Rabbimiz hizmet ker-vanlarından memnun olur. Onları her türlü tehlikelere karşı korur, muhafaza eder. Ve ahirette ise tahmin edemeyeceğimiz sevap ve ödül lütfeder.

Adapazarı’mızda hizmet sunan Ada Bültenini düşününce he-men aklıma bu örnekler, bu bil-giler geldi. İstikrarın simgesini yakalayan Ada Bülteninin şerefl i

hizmetkârları bununla yetinmedi ve kardeş kuruluşlarla bir araya geldi. Tüm Sivil Toplum Kuru-luşları, aynı hedefe, aynı gayeye yöneldiler. Aralarında ilahi rızaya uygun muhabbet oluştu. Oluştu, diyorum; çünkü Adapazarı’na her gittiğimde, bu onur ve şeref tablosunu canlı olarak görmekte ve ziyaret etmekteyiz.

Miladi 2013 Nisan sayısı ile onuncu yılına adım atan Ada Bül-tenini ve vefakâr hizmetkârlarını, şerefl i yazarlarını, destekleyici ilan ve reklâm sahiplerini, özellik-le merhamet ve şefkatli bir baba gibi hizmet kervanının sorumlusu Gazanfer Üvez kardeşimi ve eki-bini can-u gönülden tebrik edi-yor, nice onuncu yıllara kavuş-malarını yüce Rabbimizden niyaz ediyorum.

Ayrıca, medeniyetimizin yeni-den inşasında, beylerinin, ba-balarının yanında olan, Sakar-ya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu’nun 392 nci eylemine imza atan hanım kardeşlerimize, namus ve iffetin sembolleri olan genç kızlarımıza selam ve saygı-larımı sunuyorum.

Yaptığın meşru bir amelin, ibadetin küçüklüğüne veya büyüklüğüne değil, kim için yaptığına dikkat et, diyen salih kullar, önemli bir noktaya parmak basmışlardır.

“Ada Bülteni”ni Tanıyor musunuz?

Abd

ulla

h B

ÜY

ÜK

11

Page 12: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

Elhamdulillah, Adabülteni Der-gimiz 10 yaşında. Allah’ımıza

ne kadar hamd etsek, şükretsek azdır. Her şeyin yaratanı, halk edeni, nasip edeni olan yüceler yücesi Rabbimiz bizlere hizmet alanında böyle yeni bir yol nasip etti. Her şey Ribat Eğitim Vakfı Sakarya Şubesi yönetiminden kardeşlerimizle Vakıf Gönüllüleri kardeşlerimizi ziyaretler sırasında oluşan bir fi kir çerçevesinde ge-lişti. İyi de olmuş, çünkü bu vesile ile halkımıza yeni bir hizmet şube-si hâsıl olmuş oldu. Hizmet etme yolları arayan kardeşlerimiz için güzel bir fırsat doğmuş olduğu için de Rabbimize sonsuz hamd ve teşekkürler.

“Adabülteni”miz, tabiri caizse bu “bizim çocuğumuz.” Kendi fi kir dünyamızda gelişmiş, kendi ça-balarımızla bütün aşamaları kota-rılmış ve kendi ellerimize doğmuş bir çocuk. Bunun sağlıklı ve uzun

bir ömürlü olması hepimizin ortak çabası, mücâdelesi ve duasıdır. Bunun için de ne kadar hamd etsek azdır, sebepler ve fırsatlar halk eden Rabbimize.

Bu uzun girizgâhımın sebebi, bu işin, dergi çalışması yapmanın, bu yolla hizmet etmenin ne kadar zor, meşakkatli ve sabır isteyen, maddî ve manevî güce ihtiyaç olduğunu bu işlerle az çok uğ-raşmış olan herkes bilir ve takdir eder sanırım. Bu fakir senelerdir basın-yayın işleri, dergi, gazete işleriyle gönül dünyasında mu-habbeti olan birisidir. Çok dergi okuyup takip ettim, o işlerle uğ-raşan, çaba ve gayret gösteren insanlarla irtibatım oldu, birçok aşamasında olanları bizzat mü-şahede ettim. Bu işler gerçekten çetin ve sabır isteyen işlerdendir. Hem maddî hem de manevî tarafı olan ve sonunda da maddî yön-den pek getirisi olmayan, ancak

yapılabilecek güzel hizmetlerle manevî yönü olduğu kanaatinde-yim.

Hiç unutmam, 1980’lerde An-karalı yıllarımdı. İşte böyle bir ça-banın içerisinde olan bir derginin hizmet işçilerinin olduğu bir yeri ziyaret etmiştim. Derginin yöneti-minde olan bir ağabeyle gençler çay içip sohbet ediyorlar. Ben de tâbi oldum bu duruma ve sohbet-lerini, dertleşmelerini dinliyorum. Gençlerden biri sordu; - “Üs-tadım, dergimiz ne zaman çıka-cak?” Ağabey de gün görmüş, bu işlerde yoğrulmuş birisi. Şu manidar cevabı vermişti: - “Vic-danına ve cüzdanına güvenen varsa hemen çıkaralım.” Tabii ki ben inanıyorum, onların derginin yazı ve teknik yönden işlerinde bir sıkıntıları yok. Yazar ve ekipman hazır. Ah! Ancak şu madde yok mu? Yâni, fi nans işi para! Tabii bir de bu işlerde Fîsebilillâh hizmet

“Adabülteni”miz “Adabülteni”miz, tabiri caizse bu “bizim çocuğumuz.” Kendi fi kir dünyamızda gelişmiş, kendi çabalarımızla bütün aşamaları kotarılmış ve kendi ellerimize doğmuş bir çocuk. Bunun sağlıklı ve uzun bir ömürlü olması hepimizin ortak çabası, mücâdelesi ve duasıdır. Bunun için de ne kadar hamd etsek azdır, sebepler ve fırsatlar halk eden Rabbimize.

Sah

ir A

A

12

Page 13: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

edecek insanlara! İşte bu ikisi bu-luştu mu bu hizmet yolunun tadı-na doyum olmaz. Orada bulunan gençlerden biri de hemen yapış-tırdı nükteyi: -“Üstadım, benim cüzdanıma güvenme ama vicda-nıma güvenebilirsin.”

Sevgili dostlarım, işte tâ o zaman-dan beri içimi yakar bu sözler. Bu olay ve bu sözler beni çok etki-lemişti. Maalesef, vicdan ve cüz-dan arasına sıkışan birçok hizme-tin akıbeti böyledir. Aradan yıllar geçti ve Rabbim böyle bir hizmet-te bir el olmayı bizlere de nasip etti ve şimdi o günkü konuşmala-rın muhatabı durumundakiler de bizleriz.

Yine Ankaralı yıllarımızda, otur-duğumuz mahallenin camisinin imamlarından birisi vardı, Os-man Hoca. Allah selâmet versin, o meş’um 12 Eylül günlerinde İslâm’ı anlatan gür bir sesti. Şöy-le söylerdi: “Üç sınıf Müslüman’a ihtiyacımız var. Birincisi zengin Müslüman’a, ikincisi ilmiyle amil İslâm alimine ve üçüncüsü de imanlı gence.” Zengin Müslü-manlar maddî destekleri ile hem ilim yuvalarının ve ilim adamları-nın ihtiyaçlarını karşılayacaklar, hem de değişik hizmet birimleri için maddî desteklerini vererek hizmet yollarının çeşitlenmesine vesile olacaklar. İlim adamları da kendilerinden beklenen ilim hiz-metlerini rahatça sunacaklar ve gençleri yetiştirirken geçim sıkın-tısı ve evlâd-ı ıyal derdi çekmeye-cekler, bütün mesailerini bu işe hasredecekler. Böylece hizmet için imkânlar oluşmuş olacak ve herkes kendi üzerine düşen so-rumluluğu da yerine getirmiş ola-caklar.

Gençler de okumak ve ilim öğren-mekten başka bir şey düşünme-

yecek, gerekli donanımı kazandı mı, hizmet için kolları sıvayacak ve kendisi için yapılan yatırımı boşa çıkarmayarak hizmet ker-vanına katılacaklar. Yeni plân ve programlarla, yeni ve çağın gere-ği olan, ihtiyaç duyulan her alan-da koşturarak Müslümanların yü-zünü ak etmek için bütün gayret ve zamanlarını seferber edecek-ler. Bunun başka da çâresi yok. Çünkü “su uyusa da, düşmanlar uyumuyor.” Uyumak zamanı çok-tan geçti. Şimdi uykuda bile uya-nık olma zamanıdır.

İşte, Adabültenimizin bu günlere gelişi ile ilgili biraz düşününce, hatırımıza geliverenler bunlar.

Bu on senede kimler geldi, kim-ler geçti? Ne konular gündeme geldi, neler yazılıp çizildi? Ne plân ve projeler düşünüldü ve ki-mileri gerçekleştirilirken kimileri de düşünce dünyamızda kaldı. Gerçekleştirilemeyenler bazen zaman açısından olduğu gibi, asıl olan da tabii ki maddî ve eleman imkânsızlıklarımızdandı. Bu işte madde ne kadar önemli ise eleman da o kadar önemlidir. Sâhibinden Sorumlu Yazı İşleri

Müdürüne, Genel Yayın Yönet-meninden Yayın Kuruluna, reklâm sorumlusundan tasarımcısına ve matbaa aşamasından dağıtıcısı-na, konuların araştırılmasından yazı verecek yazarlarına kadar her kademedeki şahsa çok iş düşmektedir. Her işin iyi ve güzel olmasında, yazı ve reklâmların za-manında teslim edilerek Bültenin plânlanan zamanda okuyucuların eline geçmesinde bütün bu aşa-maların ve şahısların çaba ve gay-retleri çok önem arz etmektedir.

Bütün bu koşuşturmalar bana yukarıda anlattığım hatıramda-ki vicdan ve cüzdan meselesine gelip dayanıyor. Bültenimizin 10. yaşına gelmesinde Vakıf Gönül-lüleri kardeşlerimin bu iki umdeye gerekli hassasiyeti göstermele-rinden dolayı teşekkür ederim. Rabbim gayretlerinin karşılığını bol bol ihsan eylesin. Her mer-haledeki çabalarından dolayı hiz-meti geçen kardeşlerime, değerli ilim ve gönül adamı yazarlarımıza, yazı ve değişik hizmetleriyle Bül-tenimizin hayat bulmasına katkısı olan hanım kardeşlerime, genç hanım ve erkek kardeşlerimize, karikatür, yazı, şiir, fıkra ve bilme-ce-bulmacalarla katkıda bulunan geleceğin yazar-çizerleri olacak küçük kardeşlerimize de teşek-kürler ederim.

“Adabülteni”mize daha nice 10 yıllar diyerek, selâm ve dua ile.

“Üç sınıf Müslüman’a ihtiyacımız var. Birincisi zengin Müslüman’a, ikincisi ilmiyle amil İslâm alimine ve üçüncüsü de imanlı gence.”

13

Page 14: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

Gavci’den Tomor’a ya da Ahirzaman Gurebası

Mus

tafa

ÖZC

AN

Arnavut ulemadan Vehbi Süleyman Gavci, dünyamızdan göçtü ve hakkın rahmetine kavuştu. Lübnan’da yayınlanan el Aman dergisinde fotoğrafını gördüm. Bir an sanki Adapazarı’ndaki Ahmet Tomar Hoca ile yüz yüze gelmiş gibi oldum. Şekil şemail ve tebessümü aynı idi.

14

Page 15: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

19 Şubat 2013 günü tanın-mış Arnavut ulemadan Vehbi

Süleyman Gavci, dünyamızdan göçtü ve hakkın rahmetine ka-vuştu. Lübnan’da yayınlanan el Aman dergisinde fotoğrafını gördüm. Bir an sanki Adapaza-rı’ndaki Ahmet Tomor Hoca ile yüz yüze gelmiş gibi oldum. Şe-kil şemail ve tebessümü aynı idi. Ahmet Tomor Hoca Medine’de Mustafa Necati Erzurumi’de tah-sil görmüş ve Arabi ilimleri tah-sil etmiş ve Adapazarı’na geri dönmüştü. Münzevi bir hocadır. Adapazarı’nın saklılarından bi-risidir. Her daim görünmez bir halkası olmuştur. Hoca önceleri Patates Hali Camii’nde vaaz ve-rirdi. Ben de pek halkasına dâhil olmasam bile halkasına dâhil olan dostlarım vasıtasıyla haber-lerini alırdım. Kendisini uzaktan uzağa severdim. Kendi halin-de bir hoca idi. Bir ara Aziziye Camii’nin yakınlarında manavlık da yaptı. Bir dönem de kendi-

sine seyyar satıcı olarak sokak-larda rastlardım. Kendi halinde halka karışmayan bir yapısı var-dı. Samimiyet ve asalet arayışın-da Hoca’yı keşfedenlerin sayısı arttı. Sonunda gelen talepler üzerine Salko Camii’nde vaaz verir oldu. En önemli özelliği gayri resmi oluşu ve hasbiliğidir.

Keşke böyle hocalarımız artsa ve unuttuğumuz güzellikleri hatırlat-salar.

Gavci Hoca da bunlardan birisi olmalı. Öksüz ve yetim nesil-den, ahirzaman gariplerinden (gureba) birisiydi. Nereden mi biliyorum? Osmanlı’nın yıkılması ve helaket ve felaket günlerinde samimi insanlar garip ve bikes kaldılar. Onları koruyan siyasi ve içtimai çember ve çatı yıkılmıştı. Ali Ulvi Kurucu niye Konya’dan Kahire’ye ve Medine’ye gitmiş ise Vehbi Süleyman Gavci ve ai-lesi, Nasirüddin Elbani ve ailesi ve Yakup Cenkçiler veya Tevfik İslam Yahya gibiler de benzeri nedenlerle Şam, Kahire gibi şe-hirlere göç ettiler. Gavci, 1923 yılında İşkodra şehrinde tevellüt eder. Ailesiyle birlikte 1937 yı-lında hicret yurdu olan Şam’a gö-çerler. Gavci, Şam ve Ezher’de ilmi tahsiline devam eder.

Arnavutluk’tan gureba göçü Kral Zogo’nun reformlarıyla birlikte başladı. Mustafa Kemal Asya’da Emanullah veya Rıza Şah gibi krallara ilham kaynağı olurken ve onlarca takip edilirken Batı’da ve Balkanlar’da da Kral Zogo Türki-ye Cumhuriyetindeki inkılapları kendisine rehber ve model edin-miştir. Aynısını Irak’ta Kral Faysal Sati Husri rehberliğinde veya beraberliğinde yapıyordu.

Kral Zogo’nun icraatları sonu-cunda Arnavut ulemanın tadı tuzu kaçmıştı. Ama sonrasında

her gün öncekini aratır ve on-dan daha kötü olmuştur. Cum-huriyet falan derken sonunda Enver Hoca’nın ferd-i ferid ko-münizm modeliyle karşılaştılar. İslami iklim çoraklaşmış ve Ar-navutluk, komünizm; Kosova da milliyetçilik ile zehirlenmiş-ti. Makedonya’da ise nispi bir soluklanma imkânı kalmıştı. Bu-nunla birlikte daralan hayat ala-nında ve tarzında nefes almakta zorlanan Arnavut ailelerden bir kısmı Arap diyarına göç etmeyi gündemine almıştı. Bunlardan birisi de Yakup Cenkçiler’dir. Gümüş Tül ve Alevler’in sahibi-nin (Ali Ulvi Kurucu)’nun arkasın-dan ve önünden Mısır’a konmuş-tu. Ardından da İstanbul’a avdet etmiştir. Gavci’nin terceme-i halini (biyografi) kaleme alan Macid Derviş onu tanımlarken şu ifadeleri kullanıyor: Doğum yeri Arnavutluk, menzili Şam ve amelde mezhebi Hanefi ve itikatta ise Maturidi. Hayat tarzı ise rabbani. Meslek olarak sün-ni. Yüzüne baktığınızda ise size sahabeleri hatırlatır. BAE’nin Şarıka Emirliği’nde yakalandı-

Öksüz ve yetim nesilden, ahirzaman gariplerinden (gureba) birisiydi. Nereden mi biliyorum? Osmanlı’nın yıkılması ve helaket ve felaket günlerinde samimi insanlar garip ve bikes kaldılar.

Vehbi Süleyman GAVCİ

Ahmet TOMOR

15

Page 16: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

ğı bir hastalıktan ötürü Kuveyt Hastanesi’nde tedavi görürken hakka yürüyor. Trablus Müftüsü Malik Şiar gibi âlimler de kendi-sinin talebeleri arasında bulu-nuyor. Şam halkına: “Zorlu gün-lerinizde sizinle beraber olmak isterdim!”

Vehbi Süleyman Gavci Hocanın gönlü, gani ve himmet yüklüdür. Şam halkının şiddet ve mihnet ve meşakkat günlerinde ken-disi olamasa bile gönlü onlarla birlikte atmaktadır. Gavci’nin Suriye halkına söyledikleri Haz-reti Hatice’nin yakını Varaka Bin Nevfel’in Hazreti Peygambe-re söylediği gibidir: Peygam-ber olarak zuhur ettiğinde zorlu günlerinde keşke senin yanında olabilsem ve sana bir yardımım dokunabilse.

Beyrutlu alimlerden Macid Der-viş, Gavci’nin anavatanı Kosova ve onun ötesinde Bosna’dan gelenleri hüsnü kabulle karşı-ladığını ve onlara mihmandar-lık yaptığını lakin Şam rejiminin bunu hazmedemediğini ve her vesile ile önünü kesmeye çalış-tığını söylemektedir. Gavci’den

evinde talebelere ders vermesini men ettiğini ve bunun üzerine şeyhin ders halkasını Mescid-i İman’a taşıdığını lakin onu bura-da da talebeleriyle rahat bırak-madıklarını hatırlıyor. Ertesinde, Esat rejimi Gavci’nin Suriye ge-nelindeki bütün derslerini yasak-lıyor.

Macid Derviş’in ifadesiyle, Gavci de çevresinde Elbani (Arnavut) lakabıyla bilinmekte ve anılmak-tadır. Talebeleri selefilerle bazı münazaralarda onun sözlerini aktarırlar ve bu sözlere kulak ka-bartan ve dinleyenler kaynağını merak eder ve öğrenmek isterler. Macid Derviş gibi hocalar sözün kaynağını Elbani’ye atfederler. Bunun üzerine şaşıran Sele-fi meşrep şahsiyetler: “Bu söz Elbani’den sadır olamaz. Onun sözüne benzemiyor” derler. Bu-nun üzerine Macid Derviş gibi-ler: “Bu bizim Elbani’mizdir sizin-ki değil” diye mukabele ederler.

Muzaffer Kutz gibi Memlüklüler, Moğolları veya Tatarları Mısır kapılarında durdurduklarında Türkler için şöyle söylenmiştir: “Bir kavim ki zehri de panzehiri de kendilerindendir…” Bunu söyleyenlere göre, Moğolları yine kendi cinslerinden olan in-sanlar durdurmuştur. Burada da

Nasirüddin Elbani’nin panzehiri olarak karşımıza Vehbi Süley-man Gavci gibi diğer Arnavut âlimler çıkmaktadır. Vallahu’l müstean.

Benden de birkaç hatıra

Merhum Vehbi Süleyman Gavci Hoca ile hiç tanışmadık. Sadece onun ehl-i tahkik ulemadan biri-si olduğunu duyardım. Vefatıyla birlikte biraz daha yakından tanı-dım diyebilirim.

İşkodra ahalisinden. İşkodra Tiran’dan sonra Arnavutluk’un ikinci şehri sayılır. Bu ülkede komünizmin yıkılmasından son-ra Arnavutluk Müftüsü seçilen Sabri Koçi’nin misafiri olmuştuk. Galiba yanımda Ali Satan da vardı. Bize büyük izzeti ikramda bulundu ve Tiran’da da onun çok desteğini gördük. Bize hatıra kalan sözlerinden birisi şuydu: El Cud mea’l mevcut. Bizi fev-kalade bir biçimde ağırlamış ve ardından da pür kusur olduğunu söyleyerek ‘cömertliğimizin sınırı budur. Cömertlik imkân dairesin-dedir’ demişti.

Gavci’nin vefatı münasebetiyle onun da İşkodralı olduğunu öğ-reniyoruz. Sabri Koçi’nin hemşe-risi. Her ikisine de Allah rahmet etsin. Boşalan yerlerini de dol-durmayı nasip etsin.

Merhum Vehbi Süleyman Gavci Hoca ile hiç tanışmadık. Sadece onun ehl-i tahkik ulemadan birisi olduğunu duyardım. Vefatıyla birlikte biraz daha yakından tanıdım diyebilirim.

“Bir kavim ki zehri de panzehiri de kendilerin-dendir…” Bunu söyleyen-lere göre, Moğolları yine kendi cinslerinden olan insanlar durdurmuş-tur. Burada da Nasirüd-din Elbani’nin panzehiri olarak karşımıza Vehbi Süleyman Gavci gibi di-ğer Arnavut âlimler çık-maktadır.

Sabri KOÇİ

16

Page 17: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

ALLAH (c.c)’ ın gönderdiği son din İslâm’dır. Diğer

gönderilen dinler insanlar tarafın-dan tahrif edilmiştir. Ama İslâm kıyamet gününe kadar Allah’ın koruması altındadır. ALLAH bu dinini yaşayacak, yaşatacak ve anlatacak insanlar da yaratacaktır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e Hira mağarasında “oku” emri gelmesiyle son din olan İslâm’ın tebliğine ilk adımlar atılmıştır. Efendimiz (s.a.v) ALLAH’tan ayet geldiğinde onu sahabelerine an-latır, sahabeler de kendileri önce yaşayıp, sonra da etrafındakilere anlatmıştır (ALLAH onlardan razı olsun).

Şimdi bir düşünelim: Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e ayet geldiğin-de o ayeti sahabelere söyleme-seydi ve kendileri yaşasalardı; şimdi İslâm diye bir din olmaya-caktı. Hadi o peygamber; peki sahabeler bu ayetleri kendileri yaşasalardı. Aileleriyle bera-ber hiç sıkıntı çekmeden, ezan okunduğu zaman camiye gidip, camiden çıkınca da doğruca işlerinin başına dönüp işleriyle meşgul olsalardı. Evlerinde ilim halkaları kurup, ilimlerini art-tırsalardı. O öğrendiklerini de kendileri yaşasalardı. Bilmeyen-lere anlatmasalardı. Neler olurdu hiç düşündünüz mü? Tabi ki de

onlar bildikleriyle ahirete göçer ve o zaman da İslâm diye bir din olmazdı; ama onlar öyle yapmadı. Evlerini, işlerini bırakıp dünyanın dört bir yanına dağıldılar. İslâm’ı insanlara anlatmaya çalıştılar.

Peki biz ne zaman yerimizden kalkıp insanları uyarmaya, onlara İslâm’ı tebliğ etmeye başlaya-cağız. “Ben hoca mıyım?, İslâmî konularda bilgi sahibi değilim, vaktim yok, işlerim çok” gibi mazeret uydurmaya ne zamana kadar devam edeceğiz? Çok mu zor birisine abdest almayı öğretmek? Çok mu zor bir ayet öğretmek? Sanıyor musun ki sahabeler sizden çok ilme sahiptiler. Hayır! Belki de siz o sahabelerin çoğundan daha çok ilme sahipsiniz. Cuma günleri Cuma namazında hutbeden öğrendiğimiz ayeti iş yerindeki, okulunuzdaki, evinizdeki bir kişi-ye anlatsanız da o ayeti öğrense güzel olmaz mı? O ayeti belki sizden daha iyi anlayıp hayatlarını ona göre yaşarlar.

Ebu Hureyre (r.a.)’dan… ALLAH Resul’ü (s.a.v) şöyle buyurdu;

“Kim bir iman yoluna çağırırsa, kendisine uyanların sevabı kadar, onların sevabından hiç bir şey eksilmeksizin sevap alır. Kim de sapkınlık yoluna davet ederse sapanların günahı gibi onların

günahları eksilmeksizin günah alır.” (Buhari)

Nice insanlar var İslâm dininin güzelliklerinden habersiz, kalpleri iyice kararmış ve sıkıntılar içinde. Niçin dünyaya geldiklerini dahi bilmiyorlar. Bulundukları kötü ortamlardan uzaklaşmak, kurtul-mak istiyorlar. Ama onlara yardım eli uzatan, o durumdan kurtara-cak birisi maalesef yok. Biz onları dışladık. Yanımıza almadık. Onla-rı o ortamda, ateşe doğru giden yolda yürümelerine izin verdik. Göz yumduk. Peki neden? Onlar da bizim gibi insan değil mi? On-lara doğruları anlatıp yanlışlardan niçin uzaklaştırmadık. Unutmayın onlar a bizim din kardeşlerimiz. İslâm’dan bir şeyler öğrenmeye muhtaçlar. Artık ayağa kalkıp İslâm’ı tebliğ etme zamanı. Ya-zımı, Allah’ın tebliğ edenler için verdiği o müjdeli ayetle sonlan-dırmak istiyorum.

“(Bunlar), o tövbekâr olanlar, o ibadet edenler, o hamd edenler, o oruçlular, o rükûa varanlar, o secdeye kapananlar, iyiliği em-redip kötülükten vazgeçirenler, Allah’ın hududunu koruyanlar (emirleriyle yasaklarının ölçüle-rine riayet edenler)dir. Müjde o müminlere, müjde!” (Tevbe,112)

Kalk ve Anlat!Nice insanlar var İslâm dininin güzelliklerinden habersiz, kalpleri iyice kararmış ve sıkıntılar içinde. Niçin dünyaya geldiklerini dahi bilmiyor-lar. Bulundukları kötü ortamlardan uzaklaşmak, kurtulmak istiyorlar.

Harun ÇALTIKOĞLU

Genç kalemler

17

Page 18: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

Gündelik hayatta kişisel iliş-kilerinin başarısızlığı ve en-

telektüel alandaki yetersizliğini makamının gücünü kullanarak örtmek ister. Emekli olduğunda içine düşeceği boşluğu hesapla-yarak koltuğuna sıkı sıkıya yapışır. Kişiliğini koltuğundan aldığı için koltuktan sonra kişiliksiz kalacağı-nın farkındadır. Bu andan itibaren o artık psikiyatrinin konusudur. O sadece kendi yalnızlığını yaşar. Rasim Özdenören’in “Yüzler” adlı çalışmasında canlandırdığı “Kur-tinsanın” yalnızlığına benzer onun yalnızlığı. “Kurtinsan, bir başına yaşamasına rağmen daima sürü içinde görünür. Bu yüzden de sürü içinde yaşıyor farzedilir. Kurtinsan, daima kendi türünden oluşmuş bulunan bir sürünün içinde yaşar ve fakat o daima yalnızdır, çünkü yalnızca kendi çıkarlarının gerek-tirdiği kendi beninin içine gömül-müş olarak yaşar. Onun yalnızlığı mutlaktır. O, sürü içinde yaşar, evet, fakat sürü içinde bir başına-dır. Bu bir başına oluşu, tasavvuf terimiyle söylersek “halvet der encümen” (topluluk içinde yalnız-lık) durumuyla da karıştırmamak gerekiyor. Çünkü topluluk içinde yalnızlık, kişinin, Allah’la başbaşa bulunması halini ifade sadedinde

söylenir. Oysa kurtinsanın böyle bir kaygısı yoktur. Kurtinsan, ken-di nefsiyle ve yalnızca nefsinin çıkarıyla meşgul ve meşbu ola-rak kendi nefsinin içine gömülü durur.”(Rasim Özdenören, Yüzler)Kanunların yönetmenliklerin in-sanıdır o, bu haliyle ünlü yazar Dostoyevski’nin “Yeraltından Not-lar” adlı eserinde resmettiği me-

mur tipinin tipik temsilcisidir. Bulunduğu makamı siyasal entri-kalar sonucu elde ettiği için, bilin-çaltında hep bir komploya kurban gitme hissiyle yaşamaktadır. Bu yüzden kimseye güvenmez. O bir Tilkiinsandır, “Tilkiinsan” bir başı-na yaşar. Kimseyle ortak olmaz. Yanında ikinci bir tilkiinsanın varlı-ğına tahammül etmez… Tilki insan iki gözünü de kapalı tutunca ken-disinin görülmediğini de düşünür. Tilkiinsan kendini kurnaz bilir ya, kendini gizlemenin kolay yolunu da bulmuştur! O kendini kurnaz bildi-ği için başkalarıyla işbirliği yapma ihtiyacını da duymaz: bir başına avlanır. Ulumak havlamak gibi gü-rültü çıkaracak yöntemlere itibar etmez, bilakis, o, sessiz olmanın ve sessiz kalmanın çeşitlerini keş-fetmiştir. O kendi zayıflığını bildiği için hasmıyla yüz yüze dövüşmek-ten ve onunla hesaplaşmaktan ka-çınır” (Rasim Özdenören, Yüzler). Bundan dolayı daima kapalı kapı-lar ardında iş görmeye çalışır.Eğitimin kalitesini yükseltmek için çalışmak yerine, kişisel ilişkileriyle koltuğunu sağlamlaştırmaya ça-lışır. Bu yüzden siyasal tercihini olabildiğince gizlemeye çalışır. Daima yuvarlak sözcükler kullanır;

Bir MüdürAnalizi

Emekli olduğunda içine düşeceği boşluğu hesaplayarak koltuğuna sıkı sıkıya yapışır.

“Fark yaratacak bir entelektüel zenginlikleri ve özgünlükleri yoktur; genel kültürleri oldukça zayıftır, bu yüzden törenler ve zümre toplantıları onlar için kendilerini gösterecekleri ve egolarını tatmin edecekleri tek platformdur”

Yusu

f YA

VU

ZY

ILM

AZ

18

Page 19: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

iddiasızdır, siliktir, uğrunda müca-dele edebileceği doğruları yoktur. Onun diğer bir özelliği de kibirli oluşudur. “ O alnında kendisinden daha üstün birinin bulunmayaca-ğına dair bir yazının kazılı bulundu-ğuna inanır.” (Rasim Özdenören, Yüzler)Otoritesini kendisine karşı çık(a)mayacak kimseler üzerinde kur-maya bayılır. Bu onun aslında ne kadar korkak olduğunun göster-gesidir. Başkalarının duygu dü-şünce ve inançlarına karşı müs-tehzi bir tavır takınır. Saygısızdır, ancak saygısızlığını gizleyecek kadar da mütevazı davranmaya çalışır. Yerini sağlamlaştırmak için karşıdaki insanların anlaşmazlıkla-rını kendi çıkarları için kullanmaya çalışır. Bayramlar ve diğer tören-ler onun için vazgeçilmez anlardır. Gündelik hayatındaki entelektüel yetersizliğini, kendisine verilen da-kikalarda ortaya koymaya, doyur-maya çalışır. Vatan millet ve Kemalizm üzerine nutuk atar, ancak ne Kurtuluş Sa-vaşı ne Türkiye’nin kültürel birikimi ne de Kemalizm hakkında dikkate değer hiçbir bilgi birikimi yoktur. O kadar ki, Kemalizm’in en temel kaynağı olan “Nutuk’u bir kez dahi okumamış, ciddi bir analize tabi tutmamıştır. O, Kemalizm’i araç-sallaştırarak bulunduğu konumu sağlamlaştırmak amacıyla kullanır. Her bayram töreninde sadece ta-rihlerini değiştirdiği konuşmasını yapar. Sesini yükselterek ne kadar vatansever olduğunu göstermek için çırpınmaktadır. Siyasal analizlerinde ABD, BOP, AB ve Okyanus ötesi söylemini aşmayan duygusal, ajitatif ve ulu-salcı temalara yaslanır. Türkiye’de gerçekleşen siyasal değişimlerin arka planında büyük bir toplum-sallığın olduğunu görebilecek derinlikten yoksundur. Yeni sos-yolojik açıklamalardan habersiz olduğundan sürekli komplo teori-lerine yönelir.

Kendisi ve hatalarıyla yüzleşecek cesareti yoktur; bu yüzden suçu ve başarısızlığı sürekli olarak ken-di dışına transfer eder. Siyasal analizlerinde bireyin hak ve özgürlüklerini değil devletin soyut ve genel çıkarlarını önceler. Aslında bunun için yaptığı somut bir şey de yoktur. Devleti yücelten tavrı sadece kendi bencilliğini giz-lemek için başvurduğu araçsal bir değerdir. Verdiği sözlere asla sadık değil-dir. Pragmatik bir ahlak yapısına sahiptir ve çıkarcılık tüm benliğini sarmıştır. Kendi yararına olan bir durumda hiçbir ahlak ilkesine ba-ğımlı hissetmez kendini. Din, va-tan, ahlak gibi kavramlara ihtiyaç duyduğunda, kendi yararına oldu-ğunu hissettiği anlarda kullanır. Aslında onun içinde yaşadığı dün-ya tümüyle değişmiştir. Soğuk savaş dönemi sona ermiş, sağ-sol çatışmasının yerini yeni para-metreler almıştır. Hâlâ ülkemizin komünizm tehdidi altında oldu-ğundan yola çıkarak siyasal ana-lizlerini savunmaya çalışır. Berlin duvarı yıkılmıştır ama onun zihin-sel duvarları aynen durmaktadır.Personeliyle ilişkileri soğuk sa-vaş kültürü üzerine kuruludur. Demokrasiden, serbestlikten, adaletten nefret eder. Zihinsel donanımı devletçi ve otoriter bir felsefi algı üzerine oturduğu için her tür serbestiye kuşkuyla yakla-şır. J.Locke’den günümüze liberal demokrat fikirle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Ne kadar demokrasi karşıtı fikir varsa ona yakınlık duy-makta bir beis görmez. Bu haliyle o bir “sırtlaninsan”dır. “Sırtlaninsan karanlık zamanların adamıdır. Ger-çi her hırsız karanlığı sever, fakat sırtlaninsanın karanlığı sevmesi yalnızca karanlıkta iş görebileceği içindir. (Rasim Özdenören,Yüzler)Son kitabı liseden mezun olduğu zamanlarda okumuştur. O yüzden okuyan insanlara karşı altan alta

kıskançlık hissiyle doludur. Soh-bet anında, kendi yetersizliğinin ortaya çıkacağından korktuğu için, konunun olabildiğince ente-lektüel alanın uzağında kalmasına gayret eder. Sonuç olarak O, makamını kay-bettiğinde geride makamının sağ-ladığı prestijden başka bir değe-rin kalmadığının/kalamayacağının farkındadır. Bu yüzden makamını kaybetmemek için başvurmaya-cağı yol, denemeyeceği seçenek yoktur. Sürekli makamını kaybet-me korkusu içinde yaşadığından, en yakın arkadaşlarına karşı bile kuşku içindedir. Makamını siyasal dengelere dayalı olarak korudu-ğundan, hayatının hiçbir dönemin-de muhalif bir tutum takınamaz. O daima güçten, otoriteden ya-nadır. Zihinsel donanımı sağ-sol çatışmalarının yaşandığı seksen-lerde kalmıştır. Hala komünizm tehlikesine karşı mücadele yürüt-tüğünden ya da faşizme karşı mü-cadele ettiğinden bahseder, oysa O bir askeri darbeye zemin hazır-lamak için kullanıldığından haber-siz olarak yaşamıştır. Çünkü bunu sağlıklı analiz edebilecek bir zihin yapısından mahrumdur. Demokratik değerler, özgürlükler ve hukuk anlayışı açısından bugü-nü değil geçmişi temsil etmekte-dir. Yanına gittiğinizde koltuğuna yayılarak bir oturuşu vardır ki, bu onun egolarının esiri olduğunun göstergesidir. Nefsini eğitme ve mütevazı davranmak konusunda en küçük bir ahlaki duruşu yoktur.Fark yaratacak bir entelektüel zen-ginlikleri ve özgünlükleri yoktur; genel kültürleri oldukça zayıftır, bu yüzden törenler ve zümre toplan-tıları onlar için kendilerini göste-recekleri ve egolarını tatmin ede-cekleri tek platformdur.

19

Page 20: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

FaaliyetlerimizFaaliyetleFaaliyetleFaaliyetleFaaliyetlerimiz

Aile Sorunlarımıza Sivil Toplum Tedbirlerimiz14 Şubat 2013 tarihinde “Türkiye’nin Aile Vizyonu” üst başlıklı, Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı’nın ev sahipliğinde, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in de katılımıyla “Aile Sorunlarımıza Sivil Toplum Tedbirlerimiz” konulu istişareye Sakarya Aile Derneği olarak katıldık ve bir tebliğ sunduk.

Gazanfer ÜVEZSakarya Aile Derneği Bşk.

“Aile Kurmak İbadettir” açıkla-ması ile ailenin önemine dikkat çekildi ve istişare toplantısının bir başlangıcı olup, daha geniş zamanlı olmak üzere diğer toplantıların yapılması gerekli-liği vurgulandı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin aile sorunlarında çözüme gide-bilmek için çok geniş kesimlerin işbirliği yapması ve tüm güçlerin bir araya getirilmesi gerektiğini söyledi.Batıda aile kurumuna %50 zarar getiren bir kurum gözüy-le bakılmakta, ülkemizde de aile sorunlarının ayak sesleri duyulmaktadır. Hayâ ve merha-met insanoğlunun hayatından çekilmeye başladı, Ailelerimizin karşı karşıya kaldığı tehlikelere karşı kaynak ayrılmalı ve tedbir alınmalıdır.

Kadın ve erkeğin fıtratlarının farklı olmasından dolayı, onlara aile içerisinde ve hayatta farklı roller yüklenmektedir. Evlilik yeni bir hayattır, bu hayatın biyolojik ve kültürel aktarımlarla destek-lenmesi gerekmektedir. Devle-tin ve sistemin, fıtrat merkezli kurulan bir aile yapısının tahrip edilmesine müsaade etmemesi gerekmektedir.Sakarya Aile Derneği; aile, gençlik, çocuk eğitimlerinin etkinleştirilmesi, aile bütünlüğü-nün korunması, güçlendirilmesi, ayrıca sosyal refahının artırılma-sına yönelik ulusal ve uluslarara-sı araştırma yapmak ve projeler geliştirilmesini sağlamak, aileye yönelik milli bir politikanın oluş-masına yardımcı olmak ve bu konuda çalışmalar yapan kişi ve kuruluşlara destek vermek

amacı ile kurulmuştur. Tertiple-nen bu toplantıya sunacağımız tebliğ, aynı zamanda kuruluş amacımıza da hizmet edecektir.

20

Page 21: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

TekliflerimizEşler arası ilişkiler, ebeveyn-çocuk ilişkileri, kardeşler arası ilişkiler, kuşak çatışmaları gibi ailevi prob-lemlerde gerekli bilgilendirme ve yönlendirmelerin yapıldığı gönül-lülük esasına dayanan çalışmalar, aile konusunda çalışmalar yapan Sivil Toplum Kuruluşları aracılığıy-la verilmeli ve Bakanlıkça destek-lenmelidir.Ailelerin hem geleneksel ve mane-vi değerler yönünden geliştirilmesi hem de dini konularla ilgili soru ve sorunlarının giderilmesi için Sivil Toplum Kuruluşları, İl/İlçe Müftü-lükleri, Bakanlık Taşra Teşkilatları ile işbirliği yapılmalıdır. Bu kap-samda çeşitli konferanslar, panel-ler ve değişik eğitim faaliyetleri düzenlenmesi de planlanmalıdır. Oluşturulacak bu yapının aileden biri olarak muhatabına yakınlaş-ması önemsenmelidir. Konusunda uzman kişiler tek tek ailelere ula-şarak onlarla yüz yüze görüşmeler yapmalıdır. Bölgesel hassasiyetler göz önünde bulundurularak aileler apartman oturmaları, sinema etkinlikleri, aile sohbetleri, çeşitli geziler ve seminerler gibi çeşitli sosyal aktiviteler düzenlenmelidir.Doğru dinî ve ahlâki bilgilere sahip, aile olmanın sorumluluğunu taşıyan, bilinçli bireylerle huzurlu ve sağlıklı bir toplum oluşturulma-sı yönünde çalışmalara öncelik verilmelidir. Çalışmalarımızı millî ve manevi değerlere bağlı bir aile yapısının korunması ve güçlen-dirilmesi bilinciyle planlamalı ve sürdürmeliyiz.Aile kavramının birleştirici rolüyle kadın, yaşlı, genç ve çocuk sorun-larına karşı yerelden başlayarak tüm Türkiye’de bir duyarlılık gelişti-rerek çözüme katkı sağlamalıyız. Gençler için daha nitelikli meş-

guliyet alanları oluşturulmalı ve gençler bu merkezlere çekile-bilmelidir. Bu tür merkezlerin ve gençlerin harçlık ihtiyaçları için ortaya çıkarılan projeler destek-lenmelidir. Aileleri ve gençleri bozan kuruluş ve yapılanmaların zararlı etkilerini önlemek için; yasal ve idari düzenlemelere gidilmesi gerekmektedirAilelerden, anne-babalara yönelik eğitimleri, evlenecek çiftlere yönelik eğitimleri, ilişkileri kopma noktasına gelmiş çiftlere psikolojik destek hizmetleri, kadın sorun-ları ile ilgili psikolojik, pedagojik, sosyolojik ve hukuki sorunların çözümünde ailelere destek olmak adına hizmet verecek Aile Danış-ma Birimleri kurulmalı ve tüm ülke genelinde yaygınlaştırılmalıdır. Parçalanmış ailelerin çocukları için yurtlar, rehabilitasyon yerleri açmaktansa ailelerin parçalanma-ması için tedbirler ve yöntemler tespit edip uygulamaya konulması daha akıllıcadır.Medyanın etkisiyle; ön planda futbolcu, magazinsel tipler, lüks ve ahlaki değerlerimizi yansıtmayan çok küçük azınlıklar örnek model olmaktadırlar. İnsanlık çapındaki değerler bulunup, ergenlerin gün-demine girebilmesi sağlanmalıdır.Evlilik öncesi ve sonrası için eğitim seminerleri düzenlenmeli, özendirilmeli ve teşvik edilmelidir. Sosyoloji, psikoloji, sağlık, cinsel, çocuk bakımı, çocuk yetiştirilmesi, hukuki ve ahlaki konularda pratik bilgiler verip, fertler bilinçlendiril-melidirler. Eşler bilgi donanımıyla evliliğe hazırlanmalı ve evliliği yürütmelidirler.

“Nikâh müessesesi” veya “müftü-lükler” veya “şahitlik yapanlar” veya tespit edilecek ailede sevilip-sa-yılan, sözü dinlenecek “büyükler” hakem tayin edilerek; eşler arasın-daki problemlerde aracılık yaparak problemlere çözümler üretip, ailelerin parçalanmasına engel ola-bilirler. Tespit edilen kişiler, eşlerle görüşerek, olaylar büyümeden arayı düzeltmeye yönelik çalışmalar yapa-bilirler. Eşlerin neye ihtiyacı varsa, manevi destek olabilirler. Eğer bu kurum veya şahıslar sorumluluk

almazlarsa, parçalanan aileler önce kendi akrabalarına, sonra yakın çevreye ve o topluma yük olacaklar-dır. Toplumsal bozulma dalga dalga yayılacaktır.

AilelerinParçalanmaması İçin;

Sayın Başbakanımız çocuk sayı-

sının rakamsal olarak arttırılmasını

talep etmektedir; fakat asgari ücret

ve geçim tespitleri yapılırken iki

çocuk üzerinden hesaplamalar

yapılmaktadır. Sembolik de olsa Sa-

yın Başbakanın teşvik ettiği çocuk

sayısınca asgari geçim tespitleri

yapılmalıdır. Evlilik teşvik primi ve

evlilik kredisi Evliliği eşvik etmek ve

maddi destek olunması için 10 000

TL evlilik yardımı yapılması sağ-

lanmalı. 15 yıl boşanma olmazsa,

hibe olması ve 5 000 TL mutluluk

primi verilmeli. Boşanmalarsa,

mahkemenin belirlediği haksız olan

eşten geri ödenmesi veya anlaşmalı

boşanmalarda eşit olarak eşlerden

faizsiz geri alınması. Ayrıca bir yılda

geri ödemeli faizsiz evlilik kredisi

verilmesi sağlanmalı. Aile çalıştayı

ailelerin daha kalıcı ve uzun ömürlü

olmasını sağlamak için. Liyakat

sahibi, ehliyetli, konusunda uzman,

aile eğitimcileri, Diyanet İşleri

Başkanlığı, ilgili STK’lar ve hayatın

içindeki tecrübeli örneklerin katıla-

cağı kamp şeklinde bir aile çalıştayı

düzenleyip, istişarelerde alınan

kararların uygulamaya konulmasını

sağlamak.

Evliliğe ve ÇokÇocuğa Teşvik:

21

Page 22: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

Sakarya Dayanışma ve Kar-deşlik Topluluğu (SADAKAT)

81 ilden gelerek Sakarya’da yaşayanları kardeşlik sofrasında buluşturdu. Ülkede akan kanın durmasına yönelik sergilenen barış çağrılarına Sakarya’da “Kar-deşlik Sofrası” adıyla sembolik de olsa katkıda bulunmak için kardeşlik sofrasında buluşuldu. Kardeşliğe, sadakat çağrısına katkı sunarak sofraya oturanlara, adım atan, fi kir üreten, söz söyle-yen, hayal kuran, rüya gören, dua eden, inisiyatif alan tüm gönüllere teşekkür edildi. Konuşmanın ardından lokma paylaşımı yapıldı. SADAKAT görevlileri sembolik olarak tepsideki ekmekleri böle-rek masalara dağıttı.

Etkinliğe katılanlar ve gördüğü manzara karşısında mutlu oldu-ğunu ifade ederek, “Bu progra-mın hayırlara vesile olmasını ve İslam kardeşliğinin sağlanmasını istiyoruz” dediler. Katılımcılar kendilerini tanıttılar, anket formu ve tanıtım esnasında fi kirlerini paylaştılar. Katılımcılara “Kardeş-liğimize Sadakat” konusundaki hassasiyetleri, gayretlerinden dolayı ve katkılarının devamı için ayrıca tebrik belgesi sunuldu.

Sakarya Kardeşlik Dayanışma Topluluğu (SADAKAT), tarafın-dan “Kardeşliğimize Sadakat” için Sakarya’da oturan 81 ilden aileyi “Kardeşlik Sofrası”nda bir araya getirdik. Muhtemel yüklü programlarına rağmen, kardeşlik

ve barış sözünü yükseltmek için kardeşlik sofrasında buluşan de-ğerli misafi rlerimizi cani gönülden ağırlamaktan mutluluk duyuyoruz.

Medeniyet enerjisi, insanı, ikli-mi, dağı ve taşı ile dinamik bir potansiyeli her zaman sinesinde barındıran coğrafyamızda; yapay sorunlar yüzünden, halkımızın asırlar boyunca oluşturduğu birikim, anlamsız bir şekilde zayi edilmiştir. Kaynaklarımız tüketil-miş, maddi ve manevi tüm ener-jimiz göz göre göre yok edilmiş, mamur beldelerimiz yıkılmış, imar çalışmalarımız sabote edilmiştir.

Hepsinden önemlisi; eti-kemiği ile, imanı-vatanı ile, kanı töresi ile, akraba hısımlığı ile aslında bir olan, bütün olan büyük bir üm-metin çocukları olarak; maalesef birbirimize karşı kıskançlık duygu-larıyla şekillendirildik, kandırıldık, kışkırtıldık. Kin ve nefretle yakılan ateşlere atıldık.

Çocuklarımız, gençlerimiz, savaş çığırtkanlarının elinde oyuncak oldu. Akan her kan, toprağa düşen her can kardeşti. Aslında, karşısındaki, kardeşten de öte bizzat kendisiydi. Oluşturulan puslu havada maalesef bu gerçek unutuldu. Bu çerçeveden olmak üzere tüm yapılanlar çılgınca intiharlara yol açmaktan başka bir sonuç doğurmadı.

Tam da bu noktada yaşadığı-mız sorunların tam orta yerinde, asil bir duruşla kardeşliğimizi birbirimize hatırlatmak, bu çılgın intiharlara dur demek, bize bizliği-mizi hatırlatmak önemli bir ihtiyaç olarak kendini hissettirmektedir.

Ülkemizde akan kanın durmasına yönelik olarak sergilenen çözüm çağrıları karşısında Sadakat olarak; “Kardeşliğimize Sada-kat” başlığı altında “Sakarya’da Kardeşlik sofrası” adıyla sembolik de olsa bir katkı oluşturmak için kardeşlik sofrasında buluşmak istedik.

FaaliyetlerimizFaaliyetleFaaliyetleFaaliyetleFaaliyetlerimiz

81 İl Temsilcisi SADAKAT Yemeğinde Buluştu

22

Page 23: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

Sofralarımızın; neşeyi, şükrü, kardeşliği, huzuru, dayanışmayı, bir olmayı, iri olmayı, diri olmayı; sofraya oturanla bir meziyet ola-rak bereketiyle birlikte sunduğu düşünülürse, kardeşliğe sadakat çağrısının coşkun bir barış çağ-layanına dönüş müjdesi olduğu çok net anlaşılacaktır. İnanıyoruz ki, bundan böyle asıl amacı tahrik oluşturmak olan olaylar karşısında insanlarımız; gönlünü ortaya ko-yacaktır. Gönül telimize dokunan, akıl almaz ölçekte ki güzelliklerle şekillenen, asil inisiyatiflerinizle; oynanan her türlü oyun boşa çıkartılacaktır. Böylelikle yıllardır içinden çıkılmayan sorunlarımızın; sade, basit adımlardan oluşan bereket ummanında çözüldüğüne şahit olacağız inşallah. Kardeş-liğimize sadakat, çağrısına katkı sunan ve seksen bir ilimiz için temsiliyet oluşturan siz değerli kardeşlerimizi tebrik ediyor, hepi-nize ayrı ayrı teşekkürü bir borç biliyoruz. Çözüm için sözlerini yükselten siz değerli misafirle-rimizi kutluyor, barış iradesini güçlendirmek için adım atan, fikir üreten, söz söyleyen, hayal kuran, rüya gören, dua eden, insiyatif alan tüm gönüllere selam olsun diyoruz. Allah’ın selamı rahmeti, bereketi üzerinize olsun.

1- KARDEŞLİK HUKUKUNU: Kardeşinin hakkını

kendi hakkın gibi savunmanı emreder. Onun hukuku

senin hukukundur, der. Onun hukukunu çiğneyen

senin de hukukunu çiğnemiştir, der. Göğsünü kar-

deşin için siper etmeni ister.2- SEVGİYİ EMREDER: “İman etmedikçe cennete

giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş

sayılmazsınız”3- KARDEŞLİK AHLAKINI EMREDER: “Kendin

için istediğini kardeşin içinde iste”

Ey Türkler kendiniz için istediğinizi, Kürt kardeşleri-

niz içinde isteyinEy Müslümanlar kendiniz için istediğinizi, insan

kardeşleriniz içinde isteyin4- EŞİTLİĞİ EMREDER: “ Ben neye layık isem kar-

deşimde ona layıktır” Bir tarağın dişlerinin eşit olası

gibi tüm insanlar eşittir.

5- DAYANIŞMAYI EMREDER: Peygamber’in Veda Hutbesi bir kardeşlik manifes-

tosudur: “Kanlarınız, mallarınız, ırzlarınız birbiriniz

için hürmete layıktır…” derken kardeşliğe çağırıyor.

“Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız Âdem ise toprak-

tandır” derken kardeşliğe çağırıyor. “Kadınların

haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan kork-

manızı tavsiye ederim” derken kardeşliğe çağırıyor.

“Müslüman Müslüman’ın kardeşidir ve böylece

bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslüman’a

kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz diyerek

kardeşliği perçinliyor.Sakarya Dayanışma Ve Kardeşlik Topluluğu

SADAKAT olarak KARDEŞLİĞE SADAKAT’imizi

HZ. Ali’nin şu sözü ile ilan ediyoruz:

“İNSANLAR YA İNSANLIKTA EŞİN, YA DA DİN-

DE KARDEŞİNDİR.”

İslam Kardeşliği Bizlere Birçok Şeyi Emreder

Bugün 81 farklı ilimizden gelip SAKARYA’YA yerleşen ve Sakarya’da yaşayan 81 aileyle birlik-teyiz. Bu güzelliği bizlere yaşatan Âlemlerin Rabbine hamdediyoruz. Bizleri kırmayarak davetimize kendi illerini temsilen katılan siz muhterem misafirlerimize de teşekkürü bir borç biliyoruz.Sakarya Dayanışma Ve Kardeşlik Topluluğu SADAKAT olarak inancımız ve iddiamız şudur: “İman iddiasındaki insanlarla İMAN KARDEŞLİĞİMİZ, iman etmeyen-lerle de İNSANLIKTA KARDEŞ-LİĞİMİZ vardır”. Ama mutlaka bir kardeşliğimiz vardır.Rabbimiz Hucurat suresinde yüce kitabında: “Ey insanlık (ailesi)! Elbet sizi bir erkekle bir dişiden yaratan Biziz; derken sizi kavimler ve kabile-ler haline getirdik ki tanışabilesiniz. Elbet Allah katında en üstününüz, O’na karşı sorumluluk bilinci en güçlü olanınızdır; şüphe yok ki Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdar-dır” buyurmaktadır.Bu AYET iman eden, etmeyen tüm insanlara, bir hakikati en çıp-

lak biçimde dile getirmektedir: Ey insanoğlu! Irk gibi, renk gibi, cin-siyet gibi kendi tercihin olmayan hususlardan dolayı üstünlük iddi-asında bulunma! Zira kimse kendi ırkını, rengini ve cinsiyetini kendisi seçmiyor. İnsanın kendi seçme-diği bir şeyle övünmesi gülünç-tür. Allah nezdinde tek üstünlük ölçütü vardır: Takva. Çünkü takva, tümüyle insanın kendi tercihine dayanmaktadır. Takva dışındaki her tür üstünlük iddiasını Hz. Pey-gamber “asabiyet” olarak tanımla-makta ve “Asabiyete çağıran biz-den değildir”(Müslim, Ebu Davut) diyerek de bin bir çeşidi olan bu melaneti mahkûm etmektedir. Irk asabiyeti, renk asabiyeti, millet, cemaat, takım asabiyeti bin bir çeşitten sadece birkaç tanesidir. Burada; Irklı olmakla ırk-çı olmayı, mezhepli olmakla mezhep-çi olmayı, cemaatli olmakla cemaat-çi olmayı birbirine karıştırmamak icap eder. Birinciler meşru, ikin-ciler yani -ciler,-çiler,-cular, gayr-ı meşrudur.

Kardeşliğe Sadakat

23

Page 24: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

"İki Dünya Arasında Gençlik"

KonferansıCemil Tokpınar

Sakarya Gençlik DerneğiKahvaltılı Buluşma

“Sünnet Anlayışımız” konuluSAGİR Konferansı

Dernek üyesi gençlerimiz 10 Mart 2013 Pazar günü Ribat Eğitim Vakfı binasında sabah kahvaltısıyla biraraya geldiler. Kahvaltı sonrasında bugüne kadar yapılan dernek çalışmaları hakkında görüşmeler yaptılar. Önümüzdeki günlerde yapılması düşünülen faaliyetlerle ilgili istişarelerde bulunuldu.

7 yıldır Sakarya’da faaliyet gösteren Sakarya Adalet Girişimi’nin (SAGİR), Orhan-gazi Kültür Merkezi’nde Talha Hakan Alp’in sunduğu “Sünnet Anlayışımız” konulu konferansı ocak ayında gerçekleştirildi.

Sakarya Gençlik Eğitim ve Kültür Derneği olarak 26 Ocak 2013 tarihinde Orhangazi Kül-tür merkezinde Araştırmacı-Ya-zar Cemil Tokpınar hocamızın katılımıyla “İki Dünya Arasında Gençlik” başlıklı konferansı-mızı gerçekleştirdik. Değerli Hocamıza ve Sakarya halkına teşekkürlerimizi sunuyoruz.

FaaliyetlerimizFaaliyetleFaaliyetleFaaliyetleFaaliyetlerimiz

24

Page 25: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

adabulteni.comFaaliyete GeçtiAda bülteni Dergisi olarak, azamî sayıda okuyucuya ulaşmayı hedefl iyoruz ve bunun internet ortamında daha kolay başarıla-bileceğine inanıyoruz. Böylece biz de yalnız şehrimizde değil, bütün Ülkemizde hatta bütün dünyadan okunma, takip edilme imkânına kavuşmuş olacağız. Olumsuz psikolojik etkileri olsa da sanal âlemde yazar ile okurun daha hızlı iletişim kurabildiği de inkâr edilemez bir hakikattir.

Yazdıklarımızın okuyucuya daha kolay ulaşacağını düşündüğü-müz için basılı yayın yanında internet üzerinden de yayın yap-manın 10. yılında Adabülteni Dergimiz için farklı bir perspektif olacağını düşünerek Nisan 2013’ten itibaren www.adabulteni.com adresinde sizlerleyiz.

25

Page 26: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

İmamlık ister mihrab, ister kürsü ve isterse minberde olsun ana kitabı Kur’an olmadan ifası mümkün olmayan bir vazifedir.

Mus

tafa

AY

DIN

Yeni Sakarya Hafızı

BENİM HİKÂYEM

Doğduğumda merhum ba-bam Hafız Mehmet Aydın

Efendi cami imamıydı (v. 1978). Hakeza merhum amcam Hafız Hasan Aydın da cami imamıy-dı (v. 1080). Kur’an okunan ailede doğmuş olmak “sosyal ve duygusal sermaye” bakımından yitirilmez bir hazinedir. Büyükle-rimizi okutan merhume nenem (babaannem) eşi genç yaşta vefat ettiği halde maddi yoksul-luğa rağmen, manevi zenginliğe eren gönlüyle onları Düzce’de Merhum Hasan hoca efendinin eğitimiyle hafızlık lütfüne erme-

lerine vesile olmuştur. Cümle geçmişlerimize Rabbim mağfiret buyursun. Amin.

İmamlık ister mihrab, ister kürsü ve isterse minberde olsun ana kitabı Kur’an olmadan ifası mümkün olmayan bir vazifedir. Az veya çok her müslümanın Kur’anla yaşayan bir irtibatı vardır. Kur’anın ezberlenmesi de her Müslüman için en yüksek paye iken, bir din görevlisi için ise daha da önem arz etmek-tedir. Hafız olmamak daima bir üzüntü/sıkıntı sebebidir. Mihra-bın ve kürsünün lezzeti, ziyneti hafızın hafızasından geçtiğini

bilmeyenimiz yoktur.

HAFIZ; Kuranın tamamını ez-berleyen kimseye denir. Bazen Hamil, bazen Ehlül Kur’an, bazen de sahibul Kuran gibi sözcüklerle de ifade edilmiştir. Hamili Kurana saygı, Allah’a tazim demek olduğu hadisi şerifi hepimizin malumudur.

Merhum Ali Rıza SAĞMAN Hocaefendi; Sesi güzel ve usul ve vucuhat bilmeyenlere hafız bey diye hitap eder, Sesi güzel olmasa da usul ve vucuhat bilenlere Hafız efendi dediği kayıtlarında anlatılır.

26

Page 27: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

KUR’ANIN MUHAFAZASI İKİ YOLLA OLMUŞTUR.

“Şüphe yok o zikri biz indirdik biz, muhakkak biz onu da mu-hafaza edeceğiz” Hicr suresinin 9. Ayetinde, Elmalılı müfessir; “O halde bu va’d varken sahabe Kur’anın Mushafa cem’ile niçin meşgul oldular? sualide varid olamaz. Çünkü hafızların hıfzı gibi onların cem’ide Allahu Tea-lanın esbabı hıfzı cümlesinden-dir. Allah onun hıfzını taaahhüd ettiği içindir ki onları bu suretle cemü zapta muvaffak etmiştir. (Elmalılı 5/3041)

Ebu Bekir İbnul Arabi, “Özellikle kıraat vecihlerinin mushaflarda değil rivayet yoluyla yani ezber-den aktarılarak yaşatıldığını ifa-de eder.” (Ahkamul Kuran) İbnül Cezeri de; daha sonra Kur’anın naklinde mushafların ve kitapla-rın korumasına değil, kalplerin ve zihinlerin korumasına (ezberle-mesine) güvenilmiştir. Bu durum yüce Allah’ın bu ümmete nasib ettiği değerli özelliktir. (En Neşr, 1, 6)

“Senin kalbine ki bir uyarıcı ola-sın diye indirdik” (Şuara, 194) Kur’anın kalbe inzal olmasının da bize vereceği bir çok dersler vardır. Necmeddün Kübra tefsi-rinde der ki; Eğer Tevrat da Hz Musa’ya elvah/levhalar ile indiril-meyip de böyle kalbine indirilmiş olsaydı, gazap zamanında onları elinden bırakıvermezdi ve ilmi le-

dün öğrenmek için Hızır’ı arama-ya gitmezdi” (Elmalılı, 5/3644)

Bu konudaki bazı hadisi şerifler; Resûlullah (sallallahu aleyhi ve selem;) “Kur’an okuyunuz. Çün-kü Kur’an, kıyamet gününde ken-disini okuyanlara şefaatçi olarak gelecektir”, “Kur’an’ı gereği gibi güzel okuyan kimse, vahiy geti-ren şerefli ve itaatkâr meleklerle beraberdir. Kur’an’ı kekeleyerek zorlukla okuyan kimseye de iki kat sevap vardır.” “Sadece şu iki kimseye gıpta edilir: Biri Allah’ın kendisine Kur’an verdiği ve gece gündüz onunla meşgul olan kim-se, diğeri Allah’ın kendisine mal verdiği ve bu malı gece gündüz O’nun yolunda harcayan kim-se”. “Her zaman Kur’an okuyan kimseye şöyle denecektir: Oku ve yüksel, dünyada tertîl ile oku-duğun gibi burada da tertîl ile oku. Şüphesiz senin merteben, okuduğun âyetin son noktasın-dadır”. “Kim Kur’an’ı okur ve onu güzelce ezberler, helâlini helâl, haramını haram kabul ederse, Allah bu sayede o kimseyi cen-netine sokar. O kişi de kendi ai-lesinden hepsi cehennemi hak etmiş on kişiye şefaat eder”. “Şu Kur’an’ı hâfızanızda korumaya özen gösteriniz. Muhammed’in canını kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, Kur’an’ın hâfızadan çıkıp kaçması, bağlı devenin ipinden boşanıp kaç-masından daha hızlıdır”. “Kur’an hâfızı, bağlı devenin sâhibine benzer. Deve sahibi devesini sü-rekli gözetirse elinde tutar. Eğer onunla ilgilenmezse kaçıp gider.”

HAFIZLIK SÜRECİ

Bir öğrencinin hafızlık süreci-ni en doğru hocası anlatabilir. Ben yine de hocamın izniyle kı-

saca birkaç cümle sarf edeyim. Öncelikle irade ve azim gerekir. Karar aşaması çok önemlidir. Unutmamalı ki “İnsan için ancak emeğinin karşılığı vardır, onun emeği değerlendirilmeye alına-cak ve karşılığı kendisine eksik-siz ödenecektir” (Necm Suresi, 39,40,41) “Karar verip de bu kararı uygulamaya koyuldun mu, o zaman da Allah’a tevekkül et. Şüphesiz ki Allah tevekkül eden-leri sever” (Ali İmran, 159)

İkinci ve en önemli, olarak ho-calarımız olmadan bu talebe-liği başarmak çok mu çok çok zordur. Her türlü nefsi engele, harf, hareke ve uslub ve sistem hatalarından koruyacak olan ancak hocalarımızdır. Başarının anahtarı hocalarımızın irşad, dua ve ikazlarıyladır. Rabbim onlara hayrı kesir lütfetsin. Amin.

Öğrenci bir tohumsa, hocası da topraktır. Çuvaldaki tohum toprak olmazsa nasıl büyüyecek ve gelişecektir. Onlar sadece toprak değil belki başarılı birer bahçıvandırlar. Mekan olarak da İlahiyat Fakültesi benim için ayrı bir “Kur’an Kursu” hatırası yaşatmıştır. Soranlara ben Sa-karya İlahiyat Fakültesi hafızıyım deme imkânını bana bahşettiler. Ezberde farklı metotlar olmakla beraber, biz her gün bir sayfayı

“Şüphe yok o zikri biz indirdik biz, muhakkak biz onu da muhafaza edeceğiz” Hicr / 9

Bir öğrencinin hafızlık sürecini en doğru hocası anlatabilir. Ben yine de hocamın izniyle kısaca birkaç cümle sarf edeyim. Öncelikle irade ve azim gerekir. Karar aşaması çok önemlidir.

27

Page 28: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

hedefl edik. Bazen yoğun prog-ramlarım sebebiyle aksama ol-duysa da hocamın yanına daima giderek, nefse tembellik imkânı vermemeye gayret ettik. Hocam ise hiçbir anımın derssiz geçme-mesine özen göstermekteydi. Yaşam tarzımı hafız öğrenciliği üzerine programlamıştım. Her cüzden beş sayfa ezberle-diğimde camimizdeki mukabele programına ezber okuyarak de-vam ettim. Zira camimizde sabah namazlarından önce her gün bir cüz (yirmi sayfa) mukabele ek-siksiz devam etmektedir. Hem mukabele ve hem de ezber oku-mak kolaylık ve zorluğu bağrında barındırmıştır. Her sıkıntının dua ve istişareyle aşılacağı gerçeğini unutmamak gerekir.

HOCAM DOÇ. DR. ALİCAN DAĞDEVİREN

Doç. Dr. Alican Dağdeviren ho-cam, Erzurum’da doğdu. İlko-kul ve ortaokulu Yalova’da, lise eğitimini İstanbul’da tamamladı. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Yük-sek lisans ve doktora eğitimini SAÜ İlahiyat Fakültesi Tefsir Ana-bilim dalında tamamladı.Özel ça-lışmalarını klasik Arap dili ve ede-biyat alanında sürdürerek icazet aldı. Kıraat alanındaki çalımalarını (Aşere-Takrib, Tayyibe) icazet alarak tamamladı. Hat sanat ala-nındaki çalışmalarını nesih, sülüs, rika ve kufi dallarında sürdürmek-tedir.

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğret-menliği görevinde bulundu. Diya-net İşleri Başkanlığı Harput Eği-tim Merkezi’nde Kur’ân-ı Kerim öğretmenliği yaptı. Hâlen Sakar-ya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim dalında öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

Sevgili hocam bana Allah’ın bir lütfudür. Kendisine duacı ve min-nettarım. Ondan sadece tashi-hi huruf, ezber ve vucuhat değil aynı zamanda örnek bir eğitimci ve dost bir kişilik ve kimliğini de görme, tanıma, öğrenme ve ve-silesiyle ilim dünyasıyla tanışma lütfune nail oldum. Sayın hocam fakülte öğrencileri tarafından da ilgiyle ve sevgiyle takip edilen bir muallimdir. Sevgili Alican hocamı size anlatmam mümkün değildir. Hocamızın muallimliği “İHSAN VE RAHMET” üzere olmasıdır.

Zamana özenli olması, güler yüzü, bol ikramı, daima ümit ve moral bahşetmesi, okuduğum cüzler Orhan Camimize gelerek bizzat yakın çekimden takip etmesi, hafızlık imtihan ve diploması için teşvik edip beraberce İstanbul’a kadar gelmesi ve daha sayılama-yacak birçok hatırası gönlümde muhafaza edilmektedir. Hafızlı-ğım kadar O’nu tanımış olmam-dan dolayı da sevinçliyim. O’na ve ailesine özel teşekkür eder ve dualarımı arz ederek ellerinden öperim. Hocam hakkınızı lütfen helal ediniz.

Prof. Dr. H. MEHMET GÜNEY

Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fa-kültesi Dekanımızdır. Hocamızın hafızlığım esnasında bana kar-şı gösterdiği teveccüh ve güler yüzlü tavrıyla daima destekçim olmuş. Kur’ana gösterilmesi ge-reken saygının yansıması olarak, her karşılaşmamda ilgisini ve öv-güsünü yaşamışımdır. Hıfzımın hitama ermesiyle hocam Alican beye, “Mustafa hocama bir plaket verelim ve örnek olması bakımın-dan öğrencilere bir Çarşamba konferansıyla bu işi taçlandıralım” buyurmuştur. Tüm mahcubiyetim-le beraber kabul ettiğim âli görevi

“Hafızlığın Yaşı Yoktur- Hafızlık Yolunda Altın Öğütler” adıyla 13 Şubat 2012 günü fakülte binasın-da adı anılan konferansı eda et-meye gayret ettim. Sayın Dekanı-mız ve hocam ve diğer hocalarım ve dinleyicilerin katılımıyla hitama eren program esnasında sayın Dekanımız bir plaket vererek te-şekkür ve takdirlerini bildirdiler. Ayrıca Doç. Dr. Alican hocamın ve Prof. Dr. Abdullah Aydınlı be-yin de konuşmaları ve hüsnü şa-hadetleriyle program sona ermiş-tir.

Sayın Dekanımızın cesaret verişi ve hafızlık yapmak isteyenlere ve hafızlık müessesesine bir halka olabileceğini düşündüren prog-ram umarım amacına ulaşacak-tır. Acaba yapabilir miyim diye düşünenlere, yapabileceklerini müjdelemektir tek gayemiz. Sayın Dekanımıza ayrıca teşekkürlerimi ve dualarımı arz ederim.

Programın medyada yer almasıy-la vicahen veya telefon ederek tebrik ve teşekkürlerini ulaştıran-lara daima duacı olduğumu be-lirtmek isterim. Özellikle Hocam Alican Bey’le camime kadar gele-rek tebrik ve “özel ve anlamlı” he-diyesini sunan Prof. Dr. Mustafa Akçay hocama da saygı ve sevgi-lerimi sunarım. Hocamızın isimlik ve kalemliği olan hediyesindeki şu dörtlüğünü sizinle paylaşmak isterim.Olmazlar olur inan varsa azm yüreğindeBak rüyası hayat buldu Can Hoca elindeBüyük azimli, pak yürekli Hoca MustafaHıfz etti Kelam’ı Hak’kı sinni kemalinde

14 Şubat 2013 / Prof Dr. M. AKÇAY

28

Page 29: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

Çocuklara Öykülerle

40 Hadis Hz. Peygamber (s.a.v.)’i, onun getirdiği güzel dinimiz İslâm’ı tanıtacak, uyma mızı sağlayacak, sevdirecek, sevimli bir çalışma yap tık. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in inanca, ahlâka ve iba detlere yönelik tavsiyelerini öykülerle açıklamaya gayret ettik.

Hal

il AT

ALA

Y

Çocuk olmak güzeldir ama ço-cuk kalmamak şar tıyla. Çocuk

kalmamak için de biyolojik açıdan bede nimizin gelişip büyüdüğü gibi, ruhumuzun gelişmesi, kalbimizin olgunlaşması, fi krimizin de gelişmesi gerekir.Bunun en kısa ve en güzel yolu ise; yüce ve yü celtici dinimizi iyi öğrenip yaşamaktır. İnsanın kendisi ni geliştirip olgunlaştırabilmesi için güzel örnek-

lere ihtiyacı vardır. Bu örneklerin en güzeli ve en mükem meli ise sevgili Peygamberimizdir.Biz Peygamberimiz (s.a.v.)’i tanıyıp ona uydu ğumuz, örnek ve rehber edindiğimiz ölçüde gelişir, gü zelleşir ve olgunlaşırız, âdeta onunla beraber olmuş gibi oluruz. Dünyada onunla olanlar yani onun sün netini yaşayanlar cennette de onunla beraber olurlar.

29

Page 30: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

İşte bunu sağlayacak; Hz. Pey-gamber (s.a.v.)’i, onun getirdiği güzel dinimiz İslâm’ı tanıtacak, uyma mızı sağlayacak, sevdire-cek, sevimli bir çalışma yap tık. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in inanca, ahlâka ve iba detlere yönelik tav-siyelerini öykülerle açıklamaya gayret ettik.

Araştırmacılar tarafından Arap dilinde 250’den fazla, Farsça’da 50’den fazla, Türkçe’de ise 100’e ya kın “Kırk Hadis” çalışmasının yapılmış olduğu be lirtilmektedir. Bizim de bu alanda yapılmış ve yayım lanmış; “Kırk Hadiste Ha-yatımız”, “Kırk Hadis’te İslam Ahlâkı” isimli çalışmalarımıza, “Çocuk lara Öykülerle Kırk Ha-dis” isimli bu çalışmamız da ilave edilmiş olup, inşaallah bu alanda gayretleri miz devam edecektir.Öyküler, öğüt verdiği için ilgi gö-rür. Konunun an laşılmasını kolay-laştırır. Onun için biz de hadisleri öy külerle açıklamayı uygun bul-duk. “Kırk Hadis” çalış malarının temelinde Hz. Peygamber’in şu tavsiyeleri yatmaktadır:“Ümmetimden her kim dini konu-larla, benim sünnetimle ilgili kırk hadis ezberlerse, Allah (c.c.) onu kıyamet günü fakih ve âlim ola-rak diriltir, (haşr eder.)” (Aclunî, Keşfü’l-Hafa 2/246) Bunun ya-nında Rasül-i Ek rem’in şefaati-

ne nail olma, (Münavî, Feyzü’l Kadir 6/119) cennet kapılarının hangisinden isterse ondan gir-me (Ebu Nuaym, Hılyetü’l-Evliya 4/189) ve âlimler zümresinden yazılıp, şehitler zümresiyle has-redilme (İbnü’l- Cevzî, El-İlelül-Mütenahiyefi’l-Ehâdisil-Vâhiye 1/124) ümidi bir çok âlimi “Kırk Hadis” kaleme almaya sevk et-miştir. “Kırk Hadis” yazma gele-neği yerleştikten sonraki dönem-lerde de sırf bu geleneği devam ettirmek, okuyanların duasını almak, sevap kazanmak için bu yönde eser verenler olmuştur.Bazı âlimler, Müslümanların bil-mesinde fayda gördükleri konu-ları pratik buldukları bu yolla hal-ka ulaştırmak düşüncesiyle kırk veya kırktan fazla riva yeti farklı metotlarla bir araya getirmişler, kimi itikad, âhiret, kimi fıkıh ve ahkâm, kimi zühd, ahlâk ve nefis terbiyesi, zikir ve dua, kimileri de Kur’an sûrelerinin ve ibadetlerin faziletleri konusundaki “Kırk Ha-dis’leri derlemişlerdir. (T.D.V İs-lam Ansiklopedisi, 25/467- 468)Hz. Peygamber (s.a.v.) mü’mini bal arısına benzetir: “Mümin, bal arısına benzer. Ancak temiz şe yi yer ve temiz yere konar.” (Münavî, Feyzu’l-Kadir, 5/511)Müslüman, her çiçekten bal al-mayı bilmelidir.Biz de çok değerli öyküleri, bil-gileri, incileri sizler için derle-dik. Derleyip toparlamak bize, okumak size, uy gulayıp hayata geçirmek hepimize düşen bir görevdir.Öykü okuyabilene, mesel söy-leyebilene, okuduk larının heye-canını duyup yaşayabilene ne mutlu...Mesajımızı bir çırpıda verebilmek ve daha kolay ulaştırabilmek için

öykü ideal bir türdür. Hadisleri onun için öykülerle açıklamayı uygun bulduk.İstifadeyi kolaylaştırmak ve araş-tırma, çalışma yapacaklara yar-dımcı olabilmek için makalele-rimizde ha dislerin kaynakları da verilmiştir.

Türkçe’de öykülerle açıklaması yapılmış ilk “Kırk Hadis” çalışma-sı olması bakımından kitaplaşan eser orijinal bir çalışma sayıla-bilir. Evde, okulda, radyo, tele-vizyon vb. her yerde birlikte de okunarak canlandırılıp dramatize edilebile cek nitelikte olan bu kıy-metli ve faydalı makalelerin saygı değer okuyucularımıza kazandı-rılması konusundaki çalışmala-rından ve gösterdikleri gayretler-den dolayı yayın kurulumuza çok teşekkür ederim. Dua, teklif ve tenkitlerinizi bek-ler bol istifadeler dilerim. Gayret bizden, muvaffakiyet Allah’ tan-dır.

Öyküler, öğüt verdiği için ilgi görür. Konunun an laşılmasını kolaylaştırır. Onun için biz de hadisleri öy külerle açıklamayı uygun bulduk.

Biz de çok değerli öy-küleri, bilgileri, incileri sizler için derledik. Der-leyip toparlamak bize, okumak size, uy gulayıp hayata geçirmek hepi-mize düşen bir görevdir.Öykü okuyabilene, mesel söyleyebilene, okuduk-larının heyecanını du-yup yaşayabilene ne mutlu...

30

Page 31: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

KAYNAKLAR : 1- Münavî, Feyzu’l- Kadir 5/ 13 (6284); Nevevi, Ezkar 103; Aclunî, Keşfu’l-Hafa 2/174. 2- Münavî, age. 3/507.

“Bismillâhirrahmânirrahîm ile başlanmayan önemli hiçbir iş, hayırlı sonuç vermez.” (1)Peygamber (s.a.v.) Efen-dimiz her güzel işe başla-madan önce daima “bes-mele” çekerlerdi. Yani ona, “Bismillahirrahmânirrahîm” diyerek başlarlardı. Bir işe Allah’ın adı ile başlamak, nime-ti veren Yüce Allah’ı anmak ve O’nun bu nime tine peşin ola-rak şükretmek anlamını taşır. İşlerde bereketi sağ layan ana maya “besmele”dir. Dilimizde hayırsız, ahlâksız kişiler için de “besmelesiz” ta biri kullanılır. Her işimizin başında Allah’ın adını analım. Çünkü herhan-gi bir şeye Allah’ı zikrederek başlamak bu işlerimizi iba dete çevirir, bunların sevabını ahi-rette de buluruz. Besmele çe-kilmeyen şeylere şeytan ortak olur, bereketini kaçırır. Şayet bes meleyi başta unutmuşsak, hatırladığımız yerde “Bismillâhi fi evvelihi ve âhirihi (başında da sonunda da bismillah)” diyebiliriz. Şimdi öykümüze geçelim:

SAKIN BESMELEYİ UNUTMA!

Birinci Hadis

Mehmet amca, mahallesinde bakkallık yapardı. Mehmet

amcanın dükkânının önünde bir oyun sahası vardı. Ve çocuklar burada futbol oynarlardı. Susa-yan Ahmet, Mehmet amcanın dükkânından su içmek için izin istedi. Mehmet amca: “İstediği niz zaman bu çeşmeden su içebilirsiniz ancak bir şartım var: Su içmeden önce ‘besmele’ çekeceksiniz, biti-rince ‘elhamdülillah’ diyeceksiniz. Çünkü Müslümanın besmelesiz işi olmaz.” dedi.Ahmet su içince, susayan diğer arkadaşları da âdeta sıra ya girdi. Ahmet, şartı arkadaşlarına ha-tırlattı. Onlar da besmele çekerek sularını içtiler.Bu böyle devam etti, artık herkes besmele çekerek suyu nu içiyordu. Hatta Mehmet Bey’in adı, “Besme-leci Amca”ya çıkmıştı.Ahmet bir akşam evlerine gittiğin-de babası için içki sof rası hazırlan-mıştı. Babası içki bardağını eline alınca Ahmet: “Dur baba, besmele çekerek iç.” dedi. Babası birden irkilerek“Ne diyorsun sen, buna hiç besme-le çekilir mi?” diyerek tepki göster-di. Ahmet: “Ama baba, Müslüman besmele çekmeyeceği şeyi yapmaz ki? Bakkal amca bize besmelesiz su içmeyin, diye hatırlatmada bulundu.” dedi. Babasının keyfi iyice kaçmıştı. Hanı mını çağırıp içki sofrasını kaldırttı ve derin de-rin düşünmeye başladı. Ahmet’in söylediği söz onu çok etkilemişti: “Müslüman, besmele çekemeyeceği işi yapmaz ki!”Ahmet’in babası o gece tövbe etti ve bir daha “bütün kötülüklerin anası” olan içkiye (2) el uzatmadı.

Müslümanın dilinden hiç dü-şürmeyeceği zikri ve virdi, eûzü besmeledir.Eûzübillâhimineşşeytanirracîm / Kovulmuş, taşlanmış şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım.Bismillâhirrahmânirrahim / (Her işime) Rahman ve Ra him olan Allah’ın adıyla başlarım.Besmelede Allah’ın güzel isimlerinden üç tanesiyle dili mizi tatlandırarak işimize, aşımıza, sözümüze başlıyoruz. Allah, rahman ve rahim...Müslümanın her işi besmeleli olmalı, besmele çekileme yecek işlerden uzak durulmalıdır. Bes-melesizlik, hayırsızlıktır, bereket-sizliktir ve her işine şeytanı ortak etmek demektir.Sakın besmeleyi unutma. Çünkü besmele tüm hayırlı işlerin açılış sloganı ve anahtarıdır!Bismillah diyen, Allah adına ha-reket ettiği için çok büyük işler başarır, kolaylık ve yardım görür, sıkıntıları aşar, yaptığı iş ten zevk alır. Rabbinin sayısız nimet ve lütfuna kavuşur. Besme le, şey-tana karşı en etkili manevî tedbir ve silâhtır.Herhangi bir işe başlarken besmele çekmenin hükmü, işin mahiyetine göre değişir.Haram ve yasak olan şeylere besmele çekmek haramdır. Meşru ve helâl olan şeylere bes-mele çekmek sünnettir. Necaset mahallinde, pis olan yerlerde, çıplak bulunurken besmele çekil mez, mekruhtur.Öyleyse haydi çocuklar! Bir besmele daha çekelim ve hep iyi ve güzel işler işleyelim.

31

Page 32: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

‘Amelde ihlâs, amelden daha zordur.’

İnsan her an yenilenme cehdi içerisinde olmalıdır. Bu gayretin hayatın anlamını oluşturduğu bilin-melidir. Yenilenme cehdi nefis muhasebesi ve murakabe duygusuyla birlikte, insanın nefsin kısır döngüsünden, ruhun salih döngüsüne geçişini ifa-de eder. Yapılan her türlü iş ve davranışlar niyete göre değer kazanır. Niyetin samimi, içten ve ihlâslı olması, sözün davranışların, yazıların, yaşayışın, anlamlı olmasına kapı açacağı gibi, hem her şeyin sahibi olan Allah’ın lütuflarının sağanak sağanak yağışına da vesile olacaktır.

Vahye açık gönüller, hayatın anlamlı geçmesini ahi-ret inancına olan bilinçle beraber değerlendirirler. Yaşanılan hayatın, ahirete imandan yoksun olması, dünyevileşmeyle birlikte pörsümeyi de getirecektir. Kalbi hayata tesir eden o kadar çok faktör var ki, Allah’ın rahmetine sığınmadan atılacak adımlarda, iç dünyamız adına değişim sağlayamayacak. Her işin de O’na sığınıp, O’nun (c.c) adıyla hareket etme melekesini kazanamayan insanın, vahyin en-gin kuşatıcılığıyla iç dirilişi sağlaması da mümkün olamayacaktır.

Yazıda İhlâs…İnsan her an yenilenme cehdi içerisinde olmalıdır. Bu gayretin hayatın anlamını oluşturduğu bilinmelidir. Yenilenme cehdi nefis muhasebesi ve murakabe duygusuyla birlikte, insanın nefsin kısır döngüsünden, ruhun salih döngüsüne geçişini ifade eder.

Meh

met

KU

ZU

32

Page 33: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

Nefsin, şeytanın kuşatılmışlığında, akla güvenerek kendini güvende, kurtulmuş olarak görmesi kay-betmişliğin belirtisidir. Şeytanın ve nefsin hilelerini hafife almak, kulluk mücadelesinde ümitsizliğe düşmektir. Ümitsizliğe düşmek-ten Allah’a sığınarak yenilenme adına ne gerekiyorsa o yapılmalı. Yeniden iman etmek çağrısı hem nefse hem de insanlığa olmalıdır. Yeniden imana davet sahabe anlayışıdır. Nefsin kontrol altına alınması, imanın kalpte kök salıp meleküti âleme menfezler açıp, oradan gelecek feyizlerle yenilen-me ufkuna girip, mümin kişiliğini kazanması demektir. Bu, dünya hayatının anlamlı mücadelesi için ne kadar gerekliyse, davra-nışlarda ki ihlâs ve samimiyetin hâkimiyeti içinde şarttır. İşte yenilenme cehdi, kapıların kapan-maması için verilen mücadelenin adıdır.

Kitaplar, dergiler yenilenme ve yenileme sancısının ürünüdür-ler.

Evvela insanlar okudukları eserler-den faydalanmak isterler. Her eser okunduğunda okuyucunun zihnin-de, yeni ufuklar açarken yenilen-menin kapılarını da aralar. Ancak okumalar anlamlı olmalıdır. Yani ilk vahyin okuma inşasında ki ‘Oku! Yaratan Rabbinin adıyla’ ifadesin-deki hedefe yönelik olmalıdır.

Bilgi, insanın kendini yenileme-si için elzemdir. Şeytanın, dost kabul ettiği arayış içindeki insanın kurtuluşu, onun bilgiye sahip olma ve yaşama gayretine bağlı olduğu kadar, samimiyetle içinde taşıya-cağı Allah’a ait ümide de bağlıdır. Faydasız ilimden Allah’a sığınarak, ilmin faydalı olanına talip olmak gerekir. İnsanların hidayeti için, gayret sarf etmek müminin vasfıdır. İnsana düşen de doğru bilgiye sahip olmak için arayış içinde olmasıdır.

Kitaplar ve dergiler, bilgi kay-naklarıdır.

Bunların insanlığı aydınlatmak ümidiyle neşredilmesinin arka-sında o kadar emek var ki, işte bu ihlâslı gayretlerdir ki dergilere anlam kazandırıyor. Nice insan-lar, ihtiyaçlarından kısarak maddi fedakârlıklarda bulunduğu kadar, vaktinden de fedakârlık yapıyor. Bütün bu gayretler ihlâsların, samimiyetlerin harmanlaşması-nın sonucudur. Bir derginin ihlas yüklü çıkarılması, muhteviyatının ihlasla yoğrulması, okuyucusun-da yenilenme cehdini teşvik ede-cektir. Dergiler bir amaca yönelik çıkarlar. Okuyucularının ihlâs ve samimiyeti derginin ömrünü uzatır bereketlendirir.

“Toprakta biten güller solar, gider.Gönülden biten güller ise daimidir ve hoştur.” (Mevlana)

Zaman dergilerin sahifelerini soluklaştırır.

İçindekiler belki tarihe ait malu-mata dönüşür. Unutulur… Ama o yazılardan samimi duygularla faydalanmak isteyenlerin gönül-lerine gül tohumları eker. Bazen bu güllerin güzelliğini hemen duyabilir. Bazen de uzun uyku-ya yatıp zamanı gelince açar. Evet, gönülden biten güller ise, daimidir hoştur. Gönle gül

tohumu ekecek olanlar ne kadar samimi ihlâslı olursalar o kadar etkili olurlar. ‘Yahya bin Muaz’ın şu veciz sözü bir ölçü olmalıdır. ‘Zühd ve takva meziyetlerine sahip olmayan bir âlim, zamanın insanları için cidden bir azap ve fitnedir. Ey âlim geçinenler! Evleriniz Kisra’nın sarayı gibi, ahlakınız şeytanın hoşuna gide-cek bir seviyede. Muhammed Mustafa’nın (sav) ahlak ve sireti nerede?’

Yeniden muhasebesini yapmalı. Çünkü samimi gayretleri boşa çıkarmamak gerektir. O sebeple Allah’a dua edip samimi, ihlâslı bir hayat yaşama mücadelesi içinde olunmalıdır. Yazılar riya, kibir kaynayan kelime kazanı ha-linde olursa bilinmeli ki okuyanın ümidini kıracak, vaktini öldüre-cektir. İşte ‘toprakta biten güller solar’ ifadesinin karşılığı bu. O kadar samimi emeğe, çabaya karşı yazıda emeği olanların da yenilenme cehdinde olmalarının gerekliliğinin önemini görmek gerekir. Dergilerin gayesine hizmeti yapraklarının yenilenmesi değil de, topyekûn dergi ailesi-nin kalbi yeniliğinde yatmaktadır.

Bunu ihlâslı kardeşlerin nezdin-de nefsime söylüyorum. İnşallah derginin gerçek sahipleri, oku-yanlar, ondan faydalanmak iste-yenler, şayet ‘harcadığım zama-na acıyorum’ demiyor alakasını sürdürüyorsa; azimler kırılmamış, ümitler canlı ise samimi duygu-ların karşılığı Allah’ın lütfunun dergiyi anlamlandırdığını düşün-mek, bu bakış açısıyla yenilene-rek devam etmek gerekir. Bizler emek sahibi olan kardeşlerimize, destekleyip moral verenlere, ha-yırlı uyarıda bulunanlara teşekkür eder, Allah’tan hayırlı hizmetlere vesile olmasını dilerim.

Dergilerin gayesine hizmeti yapraklarının yenilenmesi değil de, topyekûn dergi ailesinin kalbi yeniliğinde yatmaktadır.

33

Page 34: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

Aileyi oluşturan bireyler hak ve ödevlerinin farkında olama-

dan başlangıçta önemsenmeyen çeşitli ufak ihtilafl arla ve uzlaşı-dan uzak bir yaşantıyla birlikteli-ğe başlangıç yapmaktadırlar.

Ailelerimizin genelinde hayatın farklı dönemlerinde yaşanabi-lecek sorunlar hakkında bilgi noksanlığı yaşanmaktadır. Bu sorunların çözümüne hizmet edecek, farkındalık ve beceri kazandıracak aile eğitim ve iletişimi alanında bir boşluk bulunmaktadır. Bu boşluğu ise genellikle medya, olumsuz çevre vb. doldurmaktadır.

Aileler medya imkânlarından en üst seviyede faydalanma ve

gelebilecek zararları da en aza indirebilecek bilgi ve beceriye sahip olma konusunda dezavan-tajlar yaşamaktadır. Modernleşme ve şehirleşme ile beraber aile değerlerimizde de değişimler yaşanmaktadır. Modern kültür ile beraber medyada aile değerleri-nin hiçe sayıldığı dizi, fi lm yayınları ve yarışma programlarının çoğal-ması toplumu olumsuz anlamda etkilemektedir. Türk aile yapısı -özellikle gençler- medyanın, kitle iletişim araçlarının etkisinde çok daha fazla kalmaktadır. Gençler; medya, internet ve televizyo-nun tehdidi altındadırlar. Geniş aileden çekirdek aileye, çekirdek aileden, aile modeli olmayan par-çalanmış ailelere doğru artış bu-

lunmaktadır. Batı toplumları şu an bu durumdadır. Batıya yanaşmak isteyen Türk toplumu da maalesef adım adım batıyı takip etmekte ve batıya yaklaşmaktadır. Bu gidişin özlenen bir sona yaklaştırmayaca-ğı herkesin malumudur. Parçalan-mış ailelerin çocukları, daha da problemli olmaktadır.

Sivil Toplum Kuruluşlarının birçok alanda ve konumuzda bağlantılı aile alanındaki çalışmaları da giderek artmaktadır. Biz aslında sistemin üretmiş olduğu problem-lerle mücadele ediyoruz. Aile ile il-gili problemleri çözme noktasında topluma empoze edilen değerler sistemini yeniden gözden geçir-mek gerekiyor.

Aile Kurmak İbadettir

Gaz

anfe

r ÜV

EZ

Belediye nikâhlarında akılda kalan “kim kimin ayağına basacak”, “evlilik cüzdanı kime verilecek”; dini nikâhta ise “mehir pazarlığı”dır. Oysa nikâh ile çok büyük önemli bir müessesenin temelleri atılmakta, yeni bir devlet kurulmaktadır.

34

Page 35: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

AİLE KURULMASI İZNİNİ VEREN YETKİLİ SORUMSUZLAR

Biz aslında sistemin üretmiş olduğu problemlerle mücadele ediyoruz. Aile ile ilgili problem-leri çözme noktasında topluma empoze edilen değerler siste-mini yeniden gözden geçirmek gerekiyor.

Ülkemizde sağlıklı, mutlu ve müreffeh ailelerin oluşmasına katkıda bulunmak amacıyla Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan Aile Eğitim Programı’nın yerelde sivil toplum kuruluşlarının katılı-mına öncelik vererek yaygınlaştı-rılmalıdır.

Aile ve Sosyal Politikalar Ba-kanlığımız haklarını ve sorum-luluklarını bilen; insan haklarına saygılı; beden, zihin, ahlak, duygu bakımından dengeli ve sağlıklı gelişen; yaşadığı çevreye duyarlı; yapıcı, üretken ve verimli bireylerin yetişmesine önem verdiğine yürekten inanmaktayız. Sosyal Devlet olmanın gerekle-rinden biri olan, yerelde güçlen-miş Sivil Toplum Kuruluşlarının, hala daha kamu kurumlarıyla olan irtibatlarında ne yazık ki tereddütlü kabulle karşılanmak-tadırlar. Kamu kurumları sivil toplum kuruluşlarıyla sağlıklı bir iletişim kuramamakta, bu da aile konusunda hayata geçirilmesi gereken projelerin kapsayıcılı-ğını etkilemektedir. Bakanlığın aile konusundaki önemli çalış-malarının sivil toplum desteğiyle yaygınlaşması taşradaki kuruluş-ları tarafından da aynı derecede

önemsenmeli ve sivil toplum kuruluşları yüreklendirilmelidir.

Devlet; tebaasının, akıl, can, mal, din ve nesil emniyetini sağlamak zorundadır. Nesil emniyeti içinde, ailelerin doğru inşa edilmesi, sağlıklı ve güzel devam ettirilmesi gerekmektedir. Türkiye de evlilik müessesi için iki kurum yetkilidir. Bu iki kurum yetkilidir, ama hiçbir sorumlu-lukları da yoktur: Resmi nikâh için belediyeler, Dini nikâh için imamlar. İki kurum da nikâh için olmazsa olmazlardandırlar. İki kişiyi karı-koca ilan eden kurum-lar ne evvelinde aileyi oluşturur-ken ne de sonrasında ailenin sağlıklı yürümesi için sorumluluk almamaktadırlar.

Belediye nikâhlarında akılda kalan “kim kimin ayağına basa-cak”, “evlilik cüzdanı kime veri-lecek”; dini nikâhta ise “mehir pazarlığı”dır. Oysa nikâh ile çok büyük önemli bir müessesenin temelleri atılmakta, yeni bir devlet kurulmaktadır. Aile kutsal bir kurumdur ve eşler manevi bir yolcuğa çıkmaktadırlar. Bu aile-lerin kurulmasında görev almak büyük bir şereftir; ancak sorum-luluktan kaçmak da büyük bir vebaldir. Çok büyük bir ortaklığa imza atıp, kabul anlaşması yapı-lan evliliklerin evvelinde; “niçin evlenilir”, “kiminle evlenilmeli”, “ne zaman evlenilmeli”, “nasıl evlenilmeli”, “evlenen kişilerin sorumlulukları nelerdir?” konula-rı bilinip anlaşılmalıdır.

Sürücü belgesi alınırken yaş sınırlaması vardır. İki ay kurs mecburiyeti, sınav başarısı (sağ-lık, trafi k, ilk yardım) gereklidir. Sınavı geçtiyseniz yetmiyor, bir de yirmi saat direksiyon eğitimi almanız gerekiyor. Ardından direksiyon sınavını trafi ğe açık alanda yapıp, başarılı olmanız gerekiyor. Eğer başaramadıysa-nız tekrar dosya açtırıp yeniden başlıyorsunuz.

Başka alanlarda da sertifi ka zorunluluğu söz konusudur. Me-sela bilgisayar kullanacaksanız veya işe girecekseniz, forklift kul-lanacaksanız, operatör belgesi gerekli vs. Bu alanlar da sertifi ka zorunluluğu var iken; önemli bir müessese olan, yeni nesillerin oluşacağı ve yetiştirileceği aile müessesesine daha ayrı bir özen gösterilmesi gerekmez mi?

Veya kurulan bu yuvalar, nasıl devam ettirilir. Zamanla ortaya çıkan problemler nasıl çözülür. İlişkilerde bozulmalar olursa, ara-yı kim düzeltecek? Hiç tecrübesi olmayan ve uzlaşmacı yakla-şımları olmayan eşler problem-leri çözebilir mi, yoksa inceldiği yerden kopsun mu derler? Böyle çözüm tabi ki olmaz.

Peki! Bu ailenin kurulmasının iznini ve şahitliğini yapan iki kurum nerede? Nikâh memuru ve cami imamı nerede? Oysa aile problemlerinde aklı başında, saygın, sözü dinlenir kişilerin devreye girmesiyle birçok prob-lem çözülecektir.

Peki! Bu ailenin kurulmasının iznini ve şahitliğini yapan iki kurum nerede? Nikâh memuru ve cami imamı nerede?

35

Page 36: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

Kâinat içinde yegâne şuurlu varlık olan insan, bu eşsiz

kâinatın bir yaratıcının varlığını benliğinin en derininde his-seder. Fizyolojik ve psikolojik yapısı itibariyle iç içe birçok sistemden oluştuğunu, içinde yaşadığı tabiatın da olağanüstü bir ahenk ve düzen taşıdığını fark eden insan aşkın yaratıcının bu eserleri karşısında hayranlı-ğını gizleyemez. Semavi kitaplar tabiatın kutsallaştırma tehlike-sinin belirdiği noktada kişiyi uyarmakta, tabiat dâhil olmak üzere zat-ı ilahiye dışındaki her şeyin yok olacağını, Allah’tan başka tapınılacak, hükümranlığı aralıksız devam edecek, herke-sin sığınağı olacak bir varlığın bulunmadığını bildirmektedir. Allah (c.c) kendisini son kitap Kurân-ı Kerîm’de, insanların yan-lış isimler nispet etme olasılıkla-rına karşın kendisini tanıtmıştır. Bu bağlamda kitap ve sünnette geçen isimler önemlidir. Bu makalemizde Allah’ın isimlerini ele alacağız.

İsmin çoğulu olan “esma” ile güzel, en güzel anlamındaki “hüsna” kelimelerinden oluşan esma-i Hüsna (el-Esma’ul-Hüsna) terkibi nasslarda Allah’a nispet edilen isimleri ifade eder. Sadece Kurân’da geçen ilahi isimler 100’den fazladır; muh-telif hadislerde Allah’a nispet edilen başka isimler de mev-cuttur. Esma-i Hüsna terkibinin geniş anlamıyla bunların hepsini kapsamakla birlikte terim olarak daha çok 99 ismi içerdiği kabul edilir. İlahi isimlerin güzellikle nitelendirilmesinin sebeplerini Ebu Bekir ibnu’l Arabî şöyle sıralamaktadır:

“Esma-i Hüsna Allah hakkında yücelik ve aşkınlık ifade eder, kullarda saygı hissi uyandırır. Zikir ve duada kullanımları halinde kabule vesile olur ve sevap kazandırır, Kalplere huzur ve sükûn verir, lütuf ve rahmet ümidi telkin eder. Bilginin değeri bilinenin değerine bağlı bulun-duğu ve bilinenlerin en şerefl isi

de Allah olduğu için Esma-i Hüsna bilgisine sahip olanlara bu bilgi meziyet ve şeref kazan-dırır. Esma-i Hüsna Allah için vacip, caiz ve mümteni’ sıfatları içermesi sebebiyle onun hakkın-da yeterli ve doğru bilgi edinme-mize doğru imkân verir.”

İnsanların büyük çoğunluğu kâinatın bir yaratıcısının olduğu-nu kabul etmekle birlikte madde özelliği taşımadığından O’nu duyularıyla idrak etmesi müm-kün değildir. Bu sebeple insan ancak yaratıcının kâinatla veya kendisiyle olan ilişkisinden onu tanımaya çalışacaktır. Bundan dolayı esma-i Hüsna bilgisi Allah-âlem ilişkisine ışık tutma-sı ve sonuçta Allah’ı tanıtması açısından önem taşımaktadır.

Maturidi, büyük yaratıcının sadece zihni bir varlık olmayıp fi ilen de mevcut bulunduğunu, O’nun ancak isim ve sıfatları yo-luyla aklen idrak edilebileceğini vurgulamıştır.

Meryem ÜVEZ

Esma-i Hüsna bilgisine sahip olanlara bu bilgi meziyet ve şeref kazandırır. Esma-i Hüsna Allah için vacip, caiz ve mümteni’ sıfatları içermesi sebebiyle onun hakkında yeterli ve doğru bilgi edinmemize doğru imkân verir.”

Esma-i

Hüsna

36

Page 37: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

“Esma-i Hüsna Allah hakkında yücelik ve aşkınlık ifade eder, kullarda saygı hissi uyandırır. Zikir ve duada kullanımları halinde kabule vesile olur ve sevap kazandırır, Kalplere huzur ve sükûn verir, lütuf ve rahmet ümidi telkin eder.

“Esma-i Hüsna Allah hakkında yücelik ve aşkınlık ifade eder, kullarda saygı hissi uyandırır. Zikir ve duada kullanımları

vesile olur ve sevap kazandırır, Kalplere

verir, lütuf ve rahmet ümidi telkin eder.

Kuran-ı Kerim’de “ism” keli-mesi Allah lafzına veya onun

yerini tutan zamire, ayrıca Rab kelimesine izafet yoluyla nis-pet edilmiştir. İsimden maksat şüphesiz ki işaret ettiği varlığı hatırlatmaktır. O’nu hatırlatacak kelimeler seçilirken hem zat-ı ilahiyeyi niteleyen kavramlara uygun düşmeli, hem de tazim ve hürmet unsurları taşımalıdır.

Kurân’ı Kerîm’de ki ism keli-melerine inceleyecek olursak; Tevbe Sûresi dışındaki 113 sûre besmele ile başlamakta, aynı terkib iki âyetin içinde de yer almaktadır. Ayrıca “ism” kelimesi 9 yerde “ismullah”, 9 yerde “ismu rabbik”, 2 âyette de “ismuh” şeklinde toplam 20 yerde zikredilmektedir. Esma-i Hüsna terkibi ise 4 âyette yer alır. Bu âyetler;

Araf Sûresi-180 âyet: “En güzel isimler (el-esmâü’l-hüsnâ) Allah’ındır. O halde O’na o güzel isimlerle dua edin. O’nun isimleri hakkında eğri yola gi-denleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptı-rılacaklardır.” Âyette “haktan ayrılmak, sapmak” anlamındaki “ilhad” kelimesinin manası iki noktada yoğunlaşmaktadır: 1) İsimleri ya tamamen inkâr etmek yada inkâra sevk edecek şekilde te’vile tabi tutmak. 2) İsimleri Allah’tan başkasına nispet etmektir (teşrik).

Taha Sûresi-8. âyet: “Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur, en güzel isimler O’nundur.” İslâm’dan önce özellikle Güney

Arabistan’da “rahman” isminin tanrı olarak kullanıldığı bilin-mektedir. Peygamber’in de bu şekilde dua etmesi müşrikler ta-rafından yadırganmış ve İslâm’ın tevhid inancına ters düştüğünü ileri sürmüşler, bunun üzerine de İsra Sûresi’nin 110. âyeti nazil olmuştur: “De ki: “Allah diye çağırın veya Rahmân diye çağırın. Nasıl çağırırsanız hepsi O’nun Esmaül Hüsnası’dır (Allah’ın en güzel isimleridir).” Allah’ın birden fazla isminin olduğu ifade edilmiştir.

Haşr Sûresi’nin 22-23-24 Mealindeki ayetlerde de: “O, kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah’tır. Gaybı da, görünen âlemi de bilendir. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir. O, kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan Allah’tır. O, mül-kün gerçek sahibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mut-lak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allah’tır. Allah, onların ortak koştukların-dan uzaktır. O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. Gök-lerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” esma-i hüsna terki-bi geçmektedir. Bu ayetlerde Allah’ın birliği vurgulandıktan sonra tenzihi, subuti ve fi ili bazı sıfatlarını dile getiren isimler örnek bir adlandırma niteliğinde zikredilmiştir.

Kur’ân-ı Kerîm’de Esma-i Hüsna

Genç kalemler

37

Page 38: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

Adapazarı Şehrinde, “Ada Bül-teni” isminde basın hayatına

giren bir hizmeti takdir ediyor ve teşekkürle selamlıyorum. Sadeliği, mütevazılığı ve sürekliliği Ada Bül-tenini bu günlere getirdi. “Yaptığın meşru bir amelin, ibadetin küçüklü-ğüne veya büyüklüğüne değil, kim için yaptığına dikkat et” diyen salih

kullar, önemli bir noktaya parmak basmışlardır. Öyle ya, Rabbimiz toz tanecikleri büyüklüğünde bir hayrı ve şerri ilahi mahkemede elbette değerlendirecektir. Miladi 2013 Nisan sayısı ile onuncu yılına adım atan Ada Bültenini ve vefakâr hizmetkârlarını, şerefli yazarlarını, destekleyici ilan

ve reklâm sahiplerini, özellikle merhamet ve şefkatli bir baba gibi hizmet kervanının sorumlusu Gazanfer Üvez kardeşimi ve eki-bini can-u gönülden tebrik ediyor, nice onuncu yıllara kavuşmalarını yüce Rabbimizden niyaz ediyo-rum. Abdullah Büyük / Konya

Okulu bitirince eylül 1987’de ilk kez Adapazarı’na geldi-

ğimde kendimi şanslı hissetmiş-tim. 1991 yılında Ribat camiasını Adapazarı’nda tanıdım. 1996 so-nunda memleketim olan Adana’ya tayin olduktan sonra Adapaza-rı’ndaki dostlarımla irtibatımı kesmedim. Yanılmıyorsam 2004 yılı idi Adapazarı’ndan arkadaşlar arayıp tam adresimi istediler. O günden beri Ada bülteni düzenli olarak gelmekte ve sevdiğimiz şehirden, dostlarımızdan bize

hoş esintiler sunmakta. Yazısı olan her kardeşle sanki sohbet ettiğimi hissediyorum. Ailecek (Adana’da doğan çocuklarım da dahil) severek takip etmekteyiz. Ayrıca evde okunduktan sonra Sağlık Ocağında bekleme salo-nunda da birçok kişiye ulaşıyor. Sahir Akça kardeşimiz arayıp bu konuda benden yazı isteyince de bu satırları kaleme aldım. İyi ki varsın Ada bülteni. Selam ve dua ile ALLAH’a emanet olun. Dr. Mehmet BİLGETAY / Adana

2003 yılıydı, Ribat Eğitim Vakfı Sakarya Şubemiz yöneti-

minden ağabeyler ev ziyaretleri yapıyorlardı. Hem kardeşlerimizi ziyaret ederek hem de bu ziyaret-lerde istişâreler yaparak bizlerin gönüllerini alıyorlardı. Bir akşam da bizim fakirhâneye teşrif ettiler. Hoşbeşten sonra hizmetlerimizde daha güzel, iyi ve faydalı neler yapılabilir derken aklıma yaptık-larımızı ve yapmak istediklerimizi yazılı bir hizmet aracı ile de yürü-tebilsek, bir Bülten gibi bir şeyler hazırlasak, onu da kardeşlerimize ve Sakarya halkına ulaştırsak diye bir fikir geldi. Ağabeylerle bunun üzerinde kısa bir mütalaa yaptık-tan sonra bu konuda detaylı bir

ön çalışma yaparak neler yapıla-biliriz, bu konuda bizde mevcut neler var, daha nelere, kimlere ihtiyacımız var diyerek konu-nun üzerinde ciddî bir çalışma yapmak üzere bu işe başlama kararlılığı ortaya çıktı.Derken, işler gelişti, ekipler kurul-du ve bu konuda hizmet edebile-cek kardeşlerimiz tespit edilerek Bismillah denerek yola düşüldü. Elhamdulillâh, 10 yıl olmuş ve bu hizmet hâlâ devam ediyor. Başın-dan sonuna kadar, her kademe her hizmet biriminde çaba ve gayretler göstererek yaşamasına ve hizmete devam etmesine katkı-da buluna kardeşlerime teşekkür ederim. Rabbim hizmetlerini zayi

etmesin, bereketlendirsin ve âhirette hasene olarak karşılarına çıkarsın. Bıkkınlık göstermeden, her hâl ve ahvalde gerekli gayreti göstererek “Adabülteni”mizin yaşamasına vesile olmalarını Cenâb-ı Allah’tan niyaz ederim. Ayrıca bu hizmet ateşinin benim evimde yanmış olmasından dolayı da çok mutlu ve bahtiyarım. O zamandan bu zamana kadar ve bundan sonrada bu hizmetin aksamadan devam edebilmesi için üzerime düşen görevi, daha çok insana Bültenimizi ulaştıra-rak yapma gayretinde oldum ve olacağım. Resul ARI / Adapazarı

10 ncu yılını kutladığımız ADABülteni dergisini kutluyo-

rum. Dergi yayıncılığında yayın hayatına başlayan dergilerin büyük bir çoğunluğu ilk yıl yayın hayatına veda eder. Sürdürülebilir imkanlarla başlayanların önemli bir kısmı beş yılda yayın hayatına veda eder. Ölçülü imkanlarla 10 ncu yılını kutladığımız ADABülteni Dergisini sürdürülebilir başarısın-dan dolayı tebrik ederim. İsmail Aydın / Değişim Yayınları

ADABÜLTENİ İÇİN NE DEDİLER?

38

Page 39: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına
Page 40: RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 37 NİSAN ...adabulteni.com/Files/37.pdf · ulaşan 37. sayı, üç ayda bir yayımlanan ADABülteni dergisinin 10 uncu yılına

MağazaSakarya Marmara Spor Danışmanlığı Eğitim Organizasyon ve Aracılık

Hizmetleri Tic. ve San. Ltd. Şti.Adres : Semerciler Mah. Bosna Cad. No:13/A Adapazarı / SAKARYA

Tel : 0264 279 88 40 Fax : 0264 277 70 68

İmalatArabacıalanı Mah. Karagöz Sok. No:18 Serdivan / SAKARYA

Tel : 0264 277 70 74 Fax : 0264 277 70 68

Müşteri Hizmetleri: 0 850 302 54 06

SAKARYA MARMARA SPOR DOĞUKAN TEKSTİL TİC. ve SAN. LTD. ŞTİ. Şirket kurucularının tecrübelerini, yeni oluşum ve stratejilerle birleştirmeleriyle 15 yıldır faaliyet göstermektedir. Doğukan İş Elbiseleri ve Sakarya Marmara Spor markalı

ürünlerimiz piyasada kaliteli işçiliğiyle tanınmış atölyelerimizde titizlikle hazırlanıp, kendi alanında uzman kalite kontrol elemanlarımızın denetiminden geçtikten sonra müşteri beğenisine sunulmaktadır. Firmamız İş Elbiseleri, Spor Giyim, Bilimum Spor Malzemesi, Forma Takımları üretim ve satışını tüm Marmara Bölgesine yapmaktadır.

MARMARA SPORDOĞUKAN TEKSTİL

SAKARYA

HAKKIMIZDA