ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde...

54
Publication Data: Memoğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyatımızda Balkan Türklerinin Türkiye’ye Göçleri’, EJOS, VII (2004), No. 4, 1-53. ISSN 0928-6802 © Copyright 2004 Hayriye Memoğlu-Süleymanoğlu. All rights reserved. No part of this publication may be reproduced, translated, stored in a retrieval system, or transmitted in any form or by any means, electronic, mechanical, photocopying, recording or otherwise, without the prior written permission of the author.

Transcript of ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde...

Page 1: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

Publication Data:

Memoğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyatımızda Balkan Türklerinin Türkiye’ye Göçleri’, EJOS, VII (2004), No. 4, 1-53.

ISSN 0928-6802

© Copyright 2004 Hayriye Memoğlu-Süleymanoğlu.

All rights reserved. No part of this publication may be reproduced, translated, stored in a retrieval system, or transmitted in any form or by any means, electronic, mechanical, photocopying, recording or otherwise, without the prior written permission of the author.

Page 2: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE’YE GÖÇLERİ

Hayriye Memoğlu-Süleymanoğlu

I. Balkanlar′dan göçler ve sözlü halk edebiyatımız

Balkan Türklerinin hayatında göçün özel bir yeri vardır. Yurtlarını

bırakmak zorunda kalan insanlarımızın Türkiye’ye gelişlerinin acı hikâyesidir. Tarihte göçler konusunu araştıranlar, göçleri içe dönük ve dışa dönük

göçler olarak başlıca ikiye ayırmaktadırlar. Osmanlı İmparatorluğunda her iki göç türüne de rastlanmaktadır. Osmanlının yükselme yüzyıllarında görülen gelişmeler ve Anadolu’dan Rumeli’ye doğru gerçekleştirilen yerleştirme politikası, sonraları XVII. ve XVIII. yüzyıllardaki uzun savaşlar ve iç karışıklıklar sonucunda imparatorluğun eski gücünü kaybederek genişleme durumundan gerileme durumuna geçmesiyle dışa dönük biçimde olan yerleştirme politikası içe dönük bir görünüş kazanmıştır ki bu şekilde savaş sonu anlaşmalarla birçok toprak kayıplarına uğrayan imparatorluk özellikle XIX. yüzyılda göç problemiyle karşı karşıya kalmıştır.1

Türkiye’ye içe dönük ilk göç akınları Osmanlı Devletine komşu olan devletlerin fütuhat emellerinden doğan savaşlarla başlamıştır.2 Ortaya çıkan içe dönük büyük göçleri bazı araştırmacılar başlıca şu dönemlere ayırmaktadırlar: 1. İlk dönem göçleri, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı öncesi yapılan göçler 2. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşının sebep olduğu göçler 3. 1912-13 Balkan Savaşlarını izleyen göçler 4. Cumhuriyet dönemi göçleri 1. İlk dönem göçleri, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı öncesi yapılan göçler

İçe dönük ilk dönem göçleri, Osmanlı Devletinin Avrupa kanadını oluşturan topraklarından çekilmeye başlamasıyla ilişkilidir. Viyana Seferinin 1 Adnan Sofuoğlu, ‘Osmanlı Devletinde Ortaya Çıkan Göç Problemleri ve Türk Göçlerinin Bir Safhası’, Türk Kültürü, 383, 1995, sf. 168. 2 Cevat Eren, Türkiye'de Göç ve Göçmen Meseleleri, İstanbul 1966, sf. 297.

Page 3: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

başarısızlıkla sonuçlanması (1683), Budapeşte’nin Avusturyalıların eline geçmesi (1686), Karlofça Antlaşmasının imzalanması (1699) Osmanlı Devletinin aleyhine gelişen önemli tarihi olaylardır. Bu tarihi gelişmeler Balkan Türkleri arasında yankılar uyandırmış ve sözlü halk edebiyatında da derin izler bırakmıştır. Budin’in elden gitmesini halkımız şöyle ölümsüzleştirmiştir:

Ötme bülbül ötme, yaz bahar oldu Bülbülün figanı bağrımı deldi Gül alıp satmanın zamanı geldi Aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i Çeşmelerde abdest alınmaz oldu Camilerde namaz kılınmaz oldu Mamur olan yerler hep harab oldu Aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i Kıble tarafından üç top atıldı Perşembe günüydü güneş tutuldu Cuma günüydü Budin alındı Aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i3 Osmanlı-Rus savaşlarında da Osmanlı Devletinin giderek başarısız

olması, yüz binlerce Türkün felaketine, yer değiştirmesine sebep olmuştur. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasından sonra da Rusların ele geçirdiği bölgelerden, Kırım gibi yerlerden, burada yaşayan Türkler Osmanlı Devletinin sınırları içine göç etmek zorunda kalmışlardır. Kırım Savaşından (1853-56) Osmanlı Devletinin zaferle çıkmış sayılmasına rağmen bir yarar sağlanamamıştır. Türklere, Müslümanlara Ruslar tarafından şiddet ve baskı siyaseti devam etmiştir:

Seba(h) seba(h) ben Kırım’a bakarım Bakarım da kanlı yaşlar dökerim Hem hasretlik hem gurbetlik‚ çekerim

Aman Padişahım, yesir kaldım bilesin Din İslamdan yok mu gayret alasın

Benim adım Emine’dir Emine Altın kuşak kuşanırım belime Şimdi düştüm bir kafirin eline

Aman Padişahım,yesir kaldım bilesin Din İslamdan yok mu gayret alasın

Akşam olur teni değer tenime

3 Ígnács Kúnos, Türk Halk Edebiyatı, Ankara 2001, sf. 22-23.

2

Page 4: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

Seba(h) olur teklif eder dinine Ölürüm kafir dönmem senin dinine

Aman Padişahım, yesir kaldım bilesin Din İslamdan yok mu gayret alasın

Pazar gelir kiliseye götürür Götürür de en baş putları öptürür Günü gelir (h)orosunu teptirir

Aman Padişahım, yesir kaldım bilesin Din İslamdan yok mu gayret alasın4

Kırım Türklerinin Dobruca’ya ve imparatorluğun başka bölgelerine

göçlerini halk zekası şöyle dile getirmiştir: Gideceğiz buradan davullu düğün gibi Kalacak gönlümüz şaşırgan (saçılan) koyun gibi Çepçevresi kamıştan, tepesi daldan Kimisi candan ayrılmış, kimisi maldan ... Çorbaya katsan tat vermez Dobruca tuzu Kiminin kalmış anası, kiminin kızı Geldi davuldayıp (gürültü çıkarıp) vapur limana ulaştı Bekleyen akraba, soy-sop zur-şuv ağlaştı Biz vapura bindikten sonra köpürdü deniz, Adımızı unutun, "muhacir deyin/iz/"5

Kırım’dan ayrılmanın acısı, hıçkırıklarla dolu haykırışlar, bir türküde

ifadesini şöyle bulmuştur: Biz gideriz Kırım’dan, ey yar Düğün gibi, dernek gibi, ey yar Akrabalarımız kalacak, ey yar Meleşen koyun gibi, ey yar Kaldı çizme altında, ey yar Babaların kabri, ey yar Bunu gören zavallının, ey yar Kalmadı sabrı, ey yar

4 Hayriye Yenisoy-Süleymanoğlu, Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi, 8, Bulgaristan Türk Edebiyatı, Ankara 1997, sf. 398-399. 5 Osman Horata, Mehmet Ali Ekrem, Hilmiye Ekrem, Arzu Sema Baydar, Nevzat Özkan, Mariya Durbaylo Angelova, Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi, 12, Romanya ve Gagavuz Türk Edebiyatı, Ankara 2001, sf. 34.

3

Page 5: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

Derya dolu gemi, ey yar Tatar halkı, ey yar Tatarı yurttan ayıran, ey yar Kazakın Rusun askeri, ey yar6

Ruslar, savaşlarda acımasız yöntemler uygulamışlardır: Zaptettikleri

toprakları Müslüman halktan arındırmış, onların yerine Hristiyanları yerleştirmişlerdir. Toplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olmuştur. Onların başına gelen, yalnız çektikleri açısından değil, ama Tatarlar olayı daha sonraki Rus yayılmasında da bir model oluşturduğu için, çok öğretici bir nitelik gösterir.7 2. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşının sebep olduğu göçler

Osmanlı Devletinin Balkanlar’da en büyük yenilgisi 1877-78 yıllarında meydana gelen Osmanlı-Rus Savaşı neticesindedir. Rumi 1293 yılında olması nedeniyle tarihimize Doksanüç Harbi olarak geçen bu savaş büyük çapta bir Müslüman kıyımına, dehşet verici paniğe sebep olmuş, işgal altına giren bölgelerin halkı da göç yollarına revan olmuştur. Ruslar, Kırım Savaşında uyguladıkları en acımasız yöntemleri bu savaşta da uygulamışlardır. Katliamlarla birlikte Türkler evlerinden barklarından koparılarak göçe zorlanmışlardır. Sivil halkın malının mülkünün talan edilmesini, yakılıp yıkılmasını, savaş tekniğinin bir aracı olarak kullanmışlardır. Amaçları, Bulgaristan Türklerinin geri dönmekle bulabilecekleri hiçbir şeylerinin kalmamasını sağlamak olmuştur. Doksanüç Harbi Rumeli′yi yerinden oynatmış, Rumeli Türkünün de günümüze kadar devam etmekte olan ürpertici faciasının başlangıcı olmuştur. Moskof Muharebesi Rumeli’yi bozguna uğratmış ve Türk halkı bunu Büyük Bozgun olarak adlandırmıştır. Bu savaşta gelişen olaylar, sözlü halk edebiyatına özel bir motif konusu olmuştur. Rusların Tuna’yı geçmesi, Plevne’nin Osman Paşa tarafından savunması dillere destan olmuştur:

Ruslar Tuna’yı atladı Karakolları yokladı Osman Paşanın kolundan (da) Beş bin top birden patladı Karadeniz Akmam dedi Ben Tuna’ya bakmam dedi Yüz bin Kazak gelmiş olsa Osman Paşa korkmam dedi. Destanda İstanbul Hükümetinin Moskof ile anlaştığı iddia edilmektedir:

6 Aynı eser, sf. 34. 7 Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, İstanbul 1998, sf. 14-15, sf. 149.

4

Page 6: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

Karadeniz dalgalandı Orta yeri halkalandı Kör olası Damat Paşa Moskof ile ne laflaştı8

Destanın bu varyantını İgnácz Kúnos 1880’lerin ikinci yarısında

kaleme almıştır. Zamanla daha birkaç varyantı oluşmuştur: İstanbul’dan gelir kadı Kalmadı dünyanın tadı Kalkın arkadaşlar gidelim Moskof oldu bize kadı Kılıcımı vurdum taşa Taş yarıldı baştan başa Kör olası Mahmut Paşa Attı ya bizi dağa taşa İstanbul’un hanımları Sedeftendir nalınları Kör olası murtat paşa Dul bıraktı kadınları9 Osmanlı Devleti, eski gücünü kaybetmesiyle bu savaşta yenilgiye

uğraması belki de kaçınılmaz olmuştu. Ancak yüz binlerce Rumeli Türkünün faciasının bu boyutlara ulaşması önlenemez miydi? Bu savaşın bir sonucu olarak nesillerdir Bulgaristan Türkü evinden barkından oluyor, göç yollarında perişan oluyor. Efsaneleşen Plevne savunması nesillerin hafızalarında yaşamaya devam etmektedir. Osman Paşa’ya İstanbul’dan imdat gelmez:

Giderim giderim, validem, Balkan tükenmez Ardıma bakarım, validem, imdadım gelmez. İstanbul’dan imdat gelmeyince askerin morali sarsılmaya başlar: Tuna yeli esmez oldu Kılıcımız kesmez oldu Kör olası murtat paşa Cephanemiz yetmez oldu Pilevne’den top atıldı Herkes Moskof’a katıldı Ağlaşalım din kardaşlar Urumeli′miz satıldı Bir atım var arslan postlu

8 Kúnos, Türk halk edebiyatı, 26-27. 9 Hayriye Memoğlu-Süleymanoğlu’nun arşivinden.

5

Page 7: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

Çift tabancam altın taşlı Beyim seni öldürecekler Bu vezirler hep bir sözlü

Savaş, yenilgiyle sonuçlanır ve Osman Paşa esir düşer: Pilevne’nin içinde ordu kuruldu Osman Paşa sol yanından vuruldu Kırkbeş bin askeriyle esir tutuldu Kanlı Tuna akar gider Etrafını yıkar gider Adlı şanlı Osman Paşa Boyun eğmiş esir gider Olur mu, beyim olur mu? Evlât babayı vurur mu? Padişahın murtatları Size bu dünya kalır mı?

Plevne’nin düşman eline geçmesi, Şipka Balkanında (Dağında) da

Süleyman Paşa’nın yenilgisiyle halk büyük kafileler hâlinde göç etmeye başlar. Çok uzaklara varmadan, geceyi geçirmek için dağlarda, ormanlarda konaklamış muhacir kafilelerinin birçoğu, düşman tarafından topçu ateşine tutulur...

Moskof Muharebesi, Filibe bölgesi Türklerine onulmaz yaralar açmıştır. Bu bölgenin birkaç Bulgar köyünde 1876 tarihinde Bulgar İsyanı olarak tarihe geçen başkaldırmalar patlak verdiği için bu savaş bir fırsat bilinerek masum Türklerden vahşice intikam alınmıştır. Bu isyan, Rusların yaygaraları sayesinde Avrupa’ya ve dünyaya Bulgar katliamı olarak yayılır. Oysa tüm olaylar bir Türk katliamı olarak da gelişmiştir. Türk köyleri yakılmış, Türkler kıyıma uğratılmıştır. Perutsa (Peruştitsa), Bratsig (Bratsigovo) ve Batak Bulgar köylerinde ortaya çıkan olayların cezasını çeken Filibe ve Tatar Pazarcık bölgesi Türkleri olmuştur. Filibe’de Rus Viskonsülü görevinde bulunan, bu bölge doğumlu Bulgar Nayden Gerov hazırlamakta olduğu "Bulgarcanın Sözlüğü" adlı eserine Bulgar ağızlarından malzeme toplama bahanesiyle Bulgar köylerini sık sık dolaşarak Bulgar halkını ayaklanmaya teşvik etmiştir. Ayaklanma günlerinde Batak’ta ölen Bulgarların sayısını aslından daha çok göstermek için etraf köylerden taze Bulgar ve Türk mezarlarından cesetleri çıkartarak Batak’ta köy meydanına taşıtmış ve Avrupa Komisyonunu davet edip bu köye götürmüştür. Tüm bu olaylar Filibe bölgesi Türkleri tarafından ayrıntılarla günümüzde de anlatılmakta ve türküler söylenmektedir:

Ah neler oldu isyan oldu Kırçma bize (h)aram oldu Kırçma bize zindan oldu...

6

Page 8: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

İsyanın elebaşılarından biri olan Zahari Stoyanov Doksanüç Harbinden

birkaç yıl sonra yayımladığı "Bulgar İsyanları Üzerine Notlar" adlı eserinde10 isyan hakkında gerçekleri açıklamış ve sadece Türk köylerini değil, Bulgar köylerini de kendileri yaktıklarını, birçok masum Türkü kendileri nasıl vahşice öldürdüklerini itiraf etmiştir.11

1876 Bulgar İsyanında yaşanan acı olayların onulmaz yaralarına bir yıl sonra, 1877 Osmanlı-Rus Savaşının büyük felâketi de eklenince, neden Filibe ve Tatar Pazarcık bölgesinden en çok göç edenler olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Onlarca Türk köyü, yerleşim yeri olarak ortadan kalkmış, onlarca Türk köyü sakinleri de göç yollarına dökülmüşlerdir. Gurbet yollarına çıkarken de şöyle ayrılık türküleri söylemişlerdir:

Saba(h) namazında dostlarım Uğradım size Yüreğimde olan güçlüğümü Söyleyim size Gelin dostlar, gelin kardeşler Ben gidiyorum Evimden bargımdan Bir gülümden ayrılıyorum Saba(h) namazında uğradım taşa Buna baş yazgısı derler Hep gelir başa Gelin dostlar, gelin kardeşler Ben gidiyorum Evimi bargımı Bir gülümü terk ediyorum12 Göçmenlerin birçoğu yollarda soğuktan, açlıktan ölmüşlerdir. Bir

Alman demiryolu memuru, Tatar Pazarcık’ın güneyindeki tepelerde soğuktan donan 400 kişilik göçmen kafilesinin içinde hayatta kalabilmiş sadece küçük bir kız çocuğunu cesetler arasında bulmuş ve kurtarmıştır.13 İstanbul’dan emir üzere göç yollarında bulunanların birçoğu geri döndürülmüşse de Ruslar ve Bulgarlar tarafından köylerine ve kasabalarına yaklaştırılmayıp katliama

10 Zahari Stoyanov, Zapiski po bılgarskite vıstaniya (Bulgar İsyanları Üzerine Notlar), Sofiya 1983. 11 Hayriye Yenisoy-Süleymanoğlu, ‘Halk Edebiyatında Balkan Türklerinin Göç Kaderi’, Türk Kültürü, Sayı 485-486, 2003, sf. 321-339. 12 Söyleyen: Ayşe Küçükali. Doğum tarihi ve yeri: 1935, Kriçim, Bulgaristan, halen Bursa’da oturmaktadır. Kayda alan: Kalbiye Yusuf. 13 Bilâl Şimşir, Rumeli’den Türk Göçleri, I-III, Ankara 1968, 1970, 1989, sf. 90.

7

Page 9: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

uğratılınca çaresiz göçmenler yeniden İstanbul yolunu tutmuşlar, turnalar gibi vatan deyip yine çekip gitmişlerdir:

İki turnam gelir alnı kareli Birisini avcı vurmuş aman, Sinesi yareli Bu yavruya sorun aslı nereli

Vatan deyip çekmiş gider aman Telli turnalar

İnme turnam, inme burda kış olur Turnamın bastığı yerler aman, Kademi güç olur Böyle kalmaz, elbet sonu (h)oş olur

Vatan deyip çekmiş gider aman Fakir turnalar14

Turnalar gibi uçup giden göçmenlerden hayatta kalabilenler anavatanda

yeniden yuva kurmuşlar, mekân tutmuşlardır. Daha sonraları gelişen yeni tarihi olaylar da Rumeli’den kitle halinde

göçleri hızlandırmıştır. 3. 1912-13 Balkan Savaşlarını izleyen göçler

Türklerin üzerindeki etkisi bakımından Balkan Savaşları Doksanüç Harbinde görülenlere çok benzer etkiler yaratmıştır. Her iki savaşta da öldürme, ırza geçme ve soygunlar Türklerle diğer Müslümanları evlerinden barklarından söküp atmış, Osmanlı İmperatorluğunun elinde kalabilmiş topraklara sürmüştür.

Öte yandan, Doksanüç Harbi ile 1912-13 Balkan Savaşları arasında farklar da vardı. Doksanüç Harbi sadece Rusya’nın güdümünde yapılmıştı. Türkleri göç etmeye zorlayacak etkili planı yürürlüğe koymuşlardı. Balkan Savaşlarında ise savaşan birkaç devlet vardı. Zafer kazanan her biri de zaptettiği topraklarda Müslümanların varlığının son bulunmasını istemekteydi. Ne var ki bu amaçlarına ulaşabilecek kadar iyi bir örgütleniş içinde bulunmadıkları gibi, amaçları uğuruna birleşerek ortak davranış sergiliyorlar da değillerdi. Savaşlara katılan her Balkan ülkesi Türkleri, Müslümanları kendisinin zaptettiği ülkeden ötekinin ülkesine sürüyor, hatta oraya sürülenin oradan geriye sürüldüğü de oluyordu. Bunun Müslümanlar üzerindeki etkisi nasıl nitelenirse nitelensin, şurası kesindir ki Doksanüç Harbinden daha kötü

14 Söyleyen: Emine Memoğlu-Keremoğlu. Doğum tarihi ve yeri: 1949, Kriçim, Bulgaristan. Halen Bursa’da oturmaktadır. Kayda alan: Mehmet M. Yenisoy.

8

Page 10: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

oldu. İçlerinde kendini gösteren ölüm telefatı, 1878’de görüldüğünden daha yüksekti.

1877’de ilk saldırıları, Bulgar köylülerinin ve asilerinin de yardımıyla, Türkleri kıyımdan geçiren ve kaçmaya zorlayan dehşete düşürücü birlikler, Kazak birlikleriydi. Balkan Savaşında ise ön saldırıları yapma işlevini, uzun süreden beri Osmanlı Makedonya’sında çatışmalara girişmiş bulunan milliyetçi çeteler olan komitacılar üstlendi. Bunlar çoğu kez, davasına hizmet ettikleri devletten destek gördüler.15

Önceki tarihi devirlerde ortaya çıkan haydutluk, çetecilik ve daha sonraları komitacılık harekâtları, yeni tarihi koşullarda da yeni adlar ve yeni biçimleriyle Türklere, Müslümanlara yönelik ırza geçme, yol kesme, öldürme gibi eylemler devam etmiştir. Belirli dönemlerde ve özellikle Balkan Savaşlarını izleyen yıllarda geniş boyutlara ulaşan böyle olaylar türlü varyantlarıyla destan, efsane, menkıbe, ağıt gibi Türk folklor türlerinde ifadesini bulmuştur. Al duvaklı gelinin başına gelenler şu mısralarda canlandırılmıştır:

Aldılar beni ninem Aldılar beni Kına gecemden Götürdüler beni ninem Götürdüler beni Ulu balkana, ulu balkana Sordılar beni ninem Sordılar beni Kimin kızısın Ben gene dedim ninem Ben gene dedim Ali Molla’nın küçük kızı ... Kayın yapraklari ninem Kayın yapraklari Düşegim oldi Kayın kökleri ninem Kayın kökleri Yastigim oldi Komita kepesi (kebesi) ninem Komita kepesi Yorganım oldi Derin endekler ninem Derin endekler

15 McCarthy, Ölüm ve Sürgün, sf. 14-15, sf. 149.

9

Page 11: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

Amamım oldi ...16 Pazarcık (Tatar Pazarcık) yakınlarında kol gezen Bulgar komitacıları

tarafından bir Türk gencinin canına kıyılması olayı Türkleri derinden sarsmış ve bu ölüm Kriçim Türk folklorunda şöyle ifadesini bulmuştur:

Sülman senin kaşın gözün yay mıdır Teneşirden akan sular kan mıdır Sülman gibi şu Kırçma’da (Kriçim’de) var mıdır Kıymayın canıma, ben dünyama doymadım Eller gibi ben ecelimden ölmedim Pazarçığ’a vardım ben bubama sormadım Sol yanımdan kurşum urdu duymadım Şu genç yaşta ben dünyama doymadım Kıymayın canıma, ben dünyama doymadım Eller gibi ben ecelimden ölmedim17

Balkan Savaşı’nda yaşanan olaylardan birini de şu menkıbede

buluyoruz: Balkan muharebesinde Rodop dağı eteklerindeki Türk köylerinin halkı, canını kurtarabilmek için doğa kaçar. Kırçmalılar da dağın "Karadağ" denilen yüksek kesimine toplanır. Sık ormanlıkta iki kadın yolunu şaşırır. Akşam karanlığı olmuş, Kırçmalıları bir türlü bulamazlar. Karşılarına ak saçlı bir dede çıkıverir. Dede, Erenlerdenmiş: - Ne ararsınız burada kızım? der. Kadınlar da yollarını şaşırdıklarını, köylüleri bulamadıklarını anlatırlar. Dede: - Korkmayın kızım. Ben şimdi size şu duayı öğreteyim, der. Sırlı sübhanım Allah Dertlere derman ol Allah Garip kullarına gam vermişin Yardımcımız, arkadaşımız sen ol Allah Duayı okuyarak şu patikadan gidin, doğru Kırçmalıların yanına çıkacaksınız, der ve dede kayboluverir. Kadınlar da duayı okuyarak gider ve köylüleri bulurlar. Kaynak kişilerden daha yaşlı olanlar bu menkıbenin Doksanüç Harbiyle ilişkili olduğunu söylüyor ve bazı ayrıntılar anlatıyorlar.18

16 Mustafa İsen, Suat Engüllü, Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi, 7. Makedonya, Yugoslavya (Kosova) Türk Edebiyatı, Ankara 1997, 101. 17 Yenisoy-Süleymanoğlu, Bulgaristan Türk Edebiyatı, 115. 18 Mustafa Memoğlu, Kriçim Türkleri. Tarih ve Kültür. (Baskıdadır).

10

Page 12: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

4. Cumhuriyet dönemi göçleri

Osmanlı döneminde yaşanan göç olayları Türkiye’de Cumhuriyetin ilânından sonra da devam etmiştir. İlk büyük göç Lozan Barış Antlaşması (1923) sonucunda gerçekleşmiştir. 1923-24 yıllarında Yunanistan’dan mübadil olarak göç edenlerin sayısının yaklaşık 500.000 olduğu belirtilmektedir. Bu göçü, Bulgaristan’dan belirli yıllarda gerçekleşen kitle halinde göçler izlemiştir: 1950-51 yıllarında 154.000, 1968-78 göçünde 130.000, 1989 Büyük Göçünde de sadece Haziran, Temmuz ve Ağustosun 22’sine kadar, yani üç aydan daha az bir zaman içinde 311.862 Bulgaristan Türkü Türkiye’ye giriş yapmış ve daha sonraki aylarda ve yıllarda da göç devam etmiştir.

Eski Yugoslavya’dan ve Romanya’dan da göçler olmuş, fakat Türkiye’ye en çok göçmen Bulgaristan’dan gelmiştir. Rumeli’den Türk Göçleri tablosuna baktığımızda Doksanüç Harbinden bu yana Türkiye’ye en çok göçmen gönderen ülkenin Bulgaristan olduğunu görüyoruz. Bundan dolayı da Bulgaristan Türklerinin tarihine bir göç tarihi dememiz uygun olacaktır. Bu yüzden olmalıdır ki göçmenlik, Bulgaristan Türklerinin sözlü halk edebiyatında özel bir motif olarak gelişmiştir. Tarihi ve toplumsal gerçeklerin bir ifadesi olan bu büyük insanlık dramına mâniler, türkü ve destanlar, efsane ve menkıbeler hasrederek Bulgaristan Türkü, gönlünü avutmuş, karanlık günlerinde kendine teselli bulmuştur. Mânilerden örnekleri okuyalım:

Kara tiren gidiyor Acı duman seriyor Kara tirenin içinde Macırlar gidiyor Yağmur yağdı sel oldu Dereler taştı doldu Ben vatanımdan ayrıldım Zalım Bulgar sebep oldu Dağlarımın tepesi Yarimin seteresi Milleti batırdı ya Macırlık (veya: Türkiye) meselesi Elmayı satan bilir Tadını tatan bilir Macırlık ateşten gömlekmiş Acısını çeken bilir19

19 Hayriye Memoğlu-Süleymanoğlu’nun arşivinden.

11

Page 13: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

Bulgaristan Türkü baba ocağına, konu komşusuna bağlı kalarak yaratmış olduğu türkülerde göç olayına hıçkırıklarla karışık bir duygu katmıştır, gençlerin ayrılışı da ayrı bir acıdır:

Ah bu macırlık bağrıma bastı Ben ona yanarım Ben vatanımdan nece ayrıldım Yârsız kaldım Yol verin ağlar, yol verin beyler Yol verin geçeyim Nazlı yardan ayrı düştüm Zehir mi içeyim Benden size vasiyetler olsun Macır olmayın Macır olsaz (olsanız) da Yarsız kalmayın20

Geleceğin belirsizliğinden kaynaklanan bir çaresizlik de bazı türkülere

bambaşka bir eda verir. Başka bir duygu da göçmenliğin zorluklarından gıdalanarak bir nostalji ile örülü olarak dile gelir. Şu ilâhide zorluklar ve göçmenliğin ölümden beter olduğu vurgulanır:

Edirne ovasında Serpildim kaldım Arçlıyım tükendi Evlâdı sattım O viran babamı Yolda bıraktım Edirne ovasında Naneler biter Nanenin kokusu Cihana yeter Ah, şu macırlık Ölümden beter21

İlâhide 1938 yılı göçünden söz edilmekte. Son dörtlükte Atatürk’ün

ölümüne ağlıyor muhacirler: Atımı bayledim Bir delik taşa Oniki bin ağlar Kemal Paşa’ya

20 Yenisoy-Süleymanoğlu, Bulgaristan Türk Edebiyatı, 116. 21 Aynı eser, 126.

12

Page 14: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

Göçmenliğin üzüntüleri, ayrılık ve özlemi, eş dosttan uzaklara düşmenin ıstırapları başka bir türküde dile getirilmektedir:

İstanbul’un üzümü Çekemedim sözünü Ben vatanımdan çıkarken Yumdum iki gözümü

Binmem tirene binmem Kara koyun meleme Yüreğimi dayleme Anam, bubam, kardeşim Yavrum deyip ayleme

Binmem tirene binmem Kara kara karınca Karıncaya varınca Ben komşuları özledim Dillerine varınca

Binmem tirene binmem22

Göç yollarında çekilen sıkıntıları da şu destandan öğrenelim: Dinleyin amucalar muhacir destanını Kapdağ′da kılamadık bayram namazını Ver Allahım sen selâmet cümlemize. Akmehmet köyünün ardı Balkan Omaç köyünün muhacirleri oldu dillere destan Ver Allahım sen selâmet cümlemize. 1930’ların ikinci yarısında baskılar artar ve Türkler göçe zorlanır. Hattâ

birçok Türk ailesi pasaportsuz Türkiye’ye gönderilir.23 Bu durum aynı destanda da şöyle dile getirilmektedir:

Bir cumartesi bizi Edirne’ye indirdiler Pasaportu olan çekip de gider Pasaportsuz olanlar Ankara’dan imdat bekler Ver Allahım sen selâmet cümlemize Edirne hudutları taşlık Kalmadı cebimizde on para harçlık Ver Allahım cümlemize hoşluk Yok mudur Edirne hudutlarında bize bir boşluk Ver Allahım sen selâmet cümlemize24

22 Riza Mollov, Bulgaristan Türklerinin Halk Şiiri, Sofya 1958, 143-144. 23 Krıstö Mançev, Natsionalno maltsinstveniyat vıpros v bılgarsko-turskite otnoşeniya. Turtsiya, Balkanite, Evropa (Bulgaristan-Türkiye İlişkilerinde Milli Azınlık Sorunu), Sofiya 2003, sf. 100-134. 24 Mollov, Bulgaristan Türklerinin Halk Şiiri, 143.

13

Page 15: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

1938 göçünü yansıtan bir ilâhiden de şunları aktaralım: Bir sabah namazı çıktım odamdan Vatanı terkedip gittim oradan Gam için mi yaratmış bizi yaratan Gider millet vah ayrılık deyu Yanar millet ah vatan deyu25

Başka bir destanda da 1938’de hicret edenlerle kalanların ayrılmasını

halk ozanı şöyle dile getirmektedir: Hicret edip gider Allah aşkına Gidenlere kalan kullar ayledi N’apsın kalan, macır dönmüş şaşkına Arkasından akan sular ayledi ... Ana yavrısını bırakıp gider Kızı arkasından kuş olup öter Bu ayrılık ölümden beter Dayler taşlar vatan deyip ayledi26

İkinci Dünya Savaşından sonra da Balkanlar’dan Türkiye’ye göçler devam etmiştir. 1989 yılında Bulgaristan’ın gerçekleştirdiği geniş kapsamlı zorunlu göç, Büyük Göç olarak tarihe geçmiştir. Komünist yöneticiler, ülkedeki Türklere zorla Bulgarlaştırma politikası uygulamaya kalkışmışlardır. Türklerin okulları kapatılmış; silâh zoruyla, asker gücüyle ve ölüm tehdidiyle adları Bulgar adlarıyla değiştirilmiş, giyim-kuşamları yasaklanmış, camiler tahrip edilmiş, mezar taşlarından kaldırımlar yapılmış, cenazeler Bulgar mezarlıklarına gömülmüştür. Türk dilinde eğitim şöyle dursun, ailelerde dahi Türkçe konuşmak yasaklanmıştır. Tepki gösteren Türkler, ölüm kamplarına ve hapisanelere gönderilmiştir. Tırmanışını giderek artıran baskılar Büyük Göç ile son haddine ulaşmıştır. Tüm bu olaylar, sözlü edebiyatta da izler bırakmıştır. Türkçe konuşmanın yasaklanmasına tepki gösterenler hapisanelerde çürümüş, birçokları da kurşuna dizilmiştir:

İçinizden biridim Karlar gibi eridim Anadilimiz için Hapislerde çürüdüm Gide gide yoruldum Sular gibi duruldum Üzülme anneciğim

25 Güven-Doverie Gazetesi, 5 Ekim 1994, Sofya, sf. 3. 26 Dobriç İli Bayrampazarı. Söyleyen: Salih Raşitoğlu. Kaleme alan: İ. Cebeci.

14

Page 16: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

Türkçem için vuruldum27

Bulgarlaştırma süreci Aralık 1984 tarihinde Kırcaali bölgesinde kanlı olaylarla başlamış ve birçok Türk, tanklar altında kalmış, kurşuna dizilmiştir. Süleyman Yusuf Adalı’nın derlediği türkülerden şunu okuyalım:

Örencik deresi köy oldu bize Böğürtlen çal(ı)ları ev oldu bize

Atma zalım atma Kadım yok benim Düşmana verecek Adım yok benim

Örencik başına düşman yürüdü Kâfir ellerini kana bürüdü

Atma zalım atma Kadım yok benim Düşmana verecek Adım yok benim

Örencik deresi dar geldi bana Bu ecelsiz ölüm zor geldi bana

Atma zalım atma Kadım yok benim Düşmana verecek Adım yok benim

Bulgarlaştırma olayları şu ilâhiye de konu olmuştur:

Dobruca ovası düzlük Gitti adlarımız çok üzüldük Buradan (Türkiye’ye) giden kurtuldu dedik İmdat Allahım imdat! Babam adımı koydu ezan ile Kâfir değiştirdi silâh ile Annem ağladı gözyaşı ile İmdat Allahım imdat! Belene Adasına varalım Beşbin tutukluyu geri alalım Hepsi genç kız ve oğlan Onlara nasıl ağlayalım28

27 Kırcaali’nin Koşukavak (Krumovgrat) bölgesinden şair Süleyman Yusuf Adalı tarafından derlenen türküler.

15

Page 17: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

Tuna nehrinin ortasında bulunan Belene Adasına halkımız Ölüm Adası

adını vermiştir. Çünkü buraya gönderilenlerden birçoğu bir daha geri dönmemişlerdir. Belene Adasına hasredilen türkülerin, ağıtların da sayısı az değildir:

Arda’dan Tuna’ya teller germeli Nasıl nice Belene’ye varmalı Aslam Memed’imiz yatağa düşmüş Hâl-i hatırını varıp sormalı Arda’dan Tuna’ya teller gerilmez Bir gecede Belene’ye varılmaz Boşuna tepmeyin yolları anam Kuş olsan da Belene’ye girilmez29

Belene’de kalanların üzüntüsü nice anaların babaların zamansız

ölümüne sebep oldu: Belene dedikleri Cehennemdir cehennem Babam, ben görmeden gitti Şimdi de ölmüş annem30 Tüm bu olayları Büyük Göç izledi. Utanç trenleri, kilometrelerce

uzayan araba ve kamyon kervanları 1989’un yaz aylarında Bulgaristan Türkünü Türkiye’ye getirdi. Yine bölünmüş aileler, parçalanmış yürekler, yine ıssız kalmış Türk köyleri, okullar, camiler:

Gökte uçar kırlangıç Kanadı ayrıç ayrıç Bulgar bizi ayırdı Kan kussun avuç avuç31

Göç, Balkan Türklerinin tarihi bir kaderidir, diyoruz. Balkan Türkünün

bu kaderi gerçekten de kaçınılmaz bir alınyazısı mıdır?!...

28 Yenisoy-Süleymanoğlu, Bulgaristan Türk Edebiyatı, 126. 29 Aynı eser, 122. 30 Aynı eser, 375 31 Aynı eser, 122.

16

Page 18: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

II. Balkanlar′dan göçler ve yazılı edebiyatımız Balkan Türklerinin yaşadıkları sıkıntılar, göç yollarında çektikleri

çileler, sözlü halk edebiyatımızda olduğu gibi, yazılı edebiyatımızda da yankısını bulmuştur. Büyük tarihi olayların bir sonucu olan göçler bazı sanatçılara konu olmuş, özellikle de felâketleri bizzat yaşayanlar, kültür tarihimize değerli eserler bırakmışlardır. Eski Zağra Müftüsü Hüseyin Raci Efendi Doksanüç Harbi felâketlerini yaşayanlardan biridir. “Tarihçe-i vaka-i Zağra” (Zağra Müftüsünün Hatıraları) adlı eserinde tarihimizdeki hüzünlü gerçekler canlandırılmış, milli vicdanda derin yankılar uyandırmıştır. Eserin değerlendirmesini yapan Yahya Kemal, 1921’de şunları yazmıştır:

Tarihçe-i Vaka-i Zağra’yı Falih Rıfkı gibi Türk nâşirlerine gösterdim. Onlar benden ziyade hayran oldular. Bu kitap, Türklerin vatan edebiyatında en samimî, yüksek bir şaheserdir. ″Zağra Müftüsünün Hatıraları” adlı eserde Rusların Tuna’yı geçerek ilk

zaptettikleri yerlerde Türklerin katliama uğratılması şöyle anlatılmaktadır: 1294 hicri senesi Cümadelahiresi 1293 mali yılı. Haziranın onikinci günleri, mağrur düşman Tuna’yı geçerek Ziştovi’yi zapt etti. Burayı koruyan askerlerden dörtyüz kadar Müslümanı al kana boğdu. Ahali ağlayarak şaşkın ve perişan yollara düşüp dağıldı. Yatak köyü halkını tamamını katliam ettiler. Servi ahalisi dahi Ziştovililerden beter bir hâlde ninni ve türkülerle, şefkat kucaklarında beslemekte oldukları ömürlerinin meyvesi çocuklarını yollara atarak Şıpka Balkanından aşıp Kızanlık’a döküldüler... Haziranın önüçünde Tırnova şehrinin istilâ edildiği söylenirken, Gabrova’nın zaptı haberi geldi. Kalofer ve Hayın köyü taraflarında bazı Kazakların görüldüğü de bildirildi. Bu haberler üzerine şehrin ileri gelenleri kaçmaya karar vererek, arabalarına az bir şey yükletip, çiftliğe gidecekmiş gibi hazırlanmışlardı. Fakat Kızanlık kazası kaymakamı Kıbrıslı Akif Efendi, bu haberleri livaya ve ta Yıldız’a telgrafla bildirmişti. İşin ehemmiyeti sebebiyle Abdülhamit o gece telgrafhanede bulunmuş ve Balkan havalisindeki bütün muhabere memurları da makine başında beklemişlerdi. Bunun üzerine eşrafa da teminat verildi. Onlar da firar etmekten vazgeçtiler... Eski Zağra’nın düşman eline geçmesiyle etraf Türk köylerinde

yağmalama, yakıp yıkma ve işkenceler geniş boyutlara ulaşıyor: Zağra’nın istilâsı üzerine intikamcı ve yağmacı Bulgarlar, Yaka Boyu’ndaki Hriste, Külbe, Bükümlük, Hızır Bey Canbazören köylerine yürüyüp para umdukları zengince müslümanları işkencelerle öldürüp, kadın çocuk demeyip ele geçenleri katliam eylediler! Kurtulabilenler ise çırılçıplak Zağra’ya can atabilmiştir. Bükümlük Bulgarları, yüziki müslümanı bir samanlığa doldurup yaktılar. İçlerinden dört tanesi yaralı olarak kaçıp yeni Zağra’ya Rauf Paşa’ya çıkmışlar. Zulümden şikâyet edip hallerini bildirmişlerse de benzerleri gibi

17

Page 19: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

bunlar da tekdir olunarak hapsedilmişlerdir. Yaraları bile sarılmadan... Zehî insaniyet!32

Osmanlı devletinin Doksanüç Harbinde kolayca ve çok çabuk

yenilgisinin sebepleri anlaşılamamıştır. Gelişen olaylar yabancı diplomatları da hayrete düşürdüğü bilinmektedir. Londra sefareti İstanbul’a gönderdiği telgrafında şöyle demiştir:

Düşmanın Tuna’yı kolayca geçmesi hayreti mûcip oldu. Balkan geçitlerini muhafazaya, köprüleri yıkarak düşmanı nehre dökmeye muktedir oldukları hâlde bir şey yapmamaları sebebi anlaşılamıyor.33

Harp sona ermiş olsa da zulüm bitmemiştir. Bu zulümleri örneklerle

sergileyen O. Keskioğlu Ömer Seyfettin’in eserlerinden de şu alıntılara yer veriyor:

Bilmem eski bir derebeyin torunu olduğum için mi, Bulgaristan’da gezerken hep kendimi öz babamın çiftliğinde sanırım...” diye başlayan bu hikâyede yazar, banyolara gider. Orada Kostanof adlı bir Bulgarla tanışır. Bu kişi, eski bir ihtilâlcidir, Bulgaristan müstakil olunca mebus olmuş, adliye vekili olmuş, antika bir adam... Türkçeyi diplomasi dili sanıyor, Bulgarlarla bile Türkçe konuşuyor... - Ne var, ne yok, söyle bakalım! - Hiç, gospodin. - Nasıl hiç? Siz yeni türemeler her şeyin adını hiç koydunuz. Sonra beni süzdü: - Bu da kim; yeni yamaklardan mı? Hayır, gospodin, Bulgar değil.. - Ya ne? - Türk. -... Türklerde yalnız bir şey vardır, taassup. Evet, taassup. Ben Türklerin bu taassubundan Bulgaristan’da çok istifade ettim. Devletimiz yeni kurulduğu zaman ben olmayaydım, Bulgaristan bugünkü Bulgaristan olamazdı. Çünki Türk o kadar çoktu ki... Mutlaka Sobranya’da müsavi gelecektik. Kabinenin yarısı da bir gün onlardan olabilirdi. Fakat ben, fakat ben... diye başlayıp anlatır: Hükümet kurulunca komitelerle toplantı yapmışlar, katl-âm düşünüyorlarmış, fakat Avrupa’dan korkmuşlar. Ona sormuşlar, o da kolay, demiş. Hepsini Türkiye’ye gönderirim. Nasıl yapacağını sormuşlar, anlatmış: Ben biliyordum ki, Türklerin en aziz hissiyatı taassuplarıdır. Küçükken aralarında büyüdüm. Komşularımız hep Türktü. Bunların kimseye garezleri yoktur. Hatta kendilerine o kadar kötülük yapan Ruslara bile fenalık etmezler, yaralılarına su, ekmek, ilâç verirlerdi... Meselâ domuza fena hâlde garezdirler... Deliorman’a kaymakam oldum. O vakit orada ilâç için olsun bir tek tane Bulgar yoktu”, diyor. Makedonya’dan muhacir getiriyor. Bu muhacirlere para

32 Hüseyin Râci Efendi, Zağra Müftüsünün Hatıraları. Tarihçe-i vak′a-i Zağra, Tercüman 1001 Temel Eser (yayım yeri ve tarihi verilmemiştir), sf. 62-63, sf. 108. 33 Osman Keskioğlu, Bulgaristan’da Türkler. Tarih ve Kültür, Ankara 1985, 12.

18

Page 20: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

vererek domuz aldırıyor. Domuzları sokaklarda dolaşmaya başlıyor. Türkler bundan rahatsız oluyor, birer birer hicret etmeye başlıyorlar. Bu tuhaf zulüm sayesinde iki yılda orada Türk kalmamış. Diğer yerlerde de bu usulü uygulamışlar. Türkleri yüzlerce yıllık yerlerinden yurtlarından etmişler, kaçırmışlar. Hikâye şöyle bitiyor: ...Odama çekildim. Soyundum, yatağa uzandım. Fakat gözüme uyku girmedi. Ateşsiz bir humma her tarafımı yakıyır, sovuk sovuk terliyordum. Yavaş yavaş aşağıdaki hora gürültüleri, gayda sesleri kesildi. Etraftaki horozlar ötüyor, sabah oluyordu. Uyumak azmiyle gözlerimi sıkı sıkı kapadım. Yüzükoyun döndüm. Pis, cılız bir domuz sürüsü önünden, cesur ecdadımın, yiğit kan kardeşlerimin, sâf milletimin kavukları düşerek, atları arabaları bataklıklara saplanarak, topları tüfekleri, kadınları kızları, çolukları çocukları yollara dökülerek bir çılgın ordusu hâlinde kaçtıklarını görür gibi oluyorum. Ah, evet, o gece hiç uyuyamadım.34 Tuna boylarından çekilişin hüzününü, geçmişe duyulan nostaljiyi M.

Fuat Köprülü’den dinleyelim: Tuna boylarında sıra serviler, Tan yeli estikçe sessiz ağlarmış, Gül bahçelerinde baykuşlar öter, Şu viranelikler eski bağlarmış. Namazgâh bir otluk kalmamış taşı, Çeşmelerden akan kanlı gözyaşı, Orda bir güzel var, çatılmış kaşı, Ak alnına kara çatkı bağlarmış. Kırık minarelerden duyulmaz ezan, Hep ocaklar sönmüş devrilmiş kazan, Bir inilti duydum, sandım bir ozan, Sesime ses veren karlı dağlarmış. Söğüt dallarında hasta serçeler, Eski akın destanını heceler. Tuna ağlıyormuş bazı geceler, Göğüsünde kefensiz şehitler varmış. Bozulan bağların üzümleri acı, Asi köle kesmiş eski haracı, Yine yedi kıral giymişler tâcı, Şahin yuvasını kargalar sarmış. Haydi eski ozan, al sazı ele, Düşmanlar içine düşsün velvele, De ki: Hor bakmayın bu durgun sele,

34 Ömer Seyfettin, Yüksek Ökçeler (Keskioğlu, Bulgaristan’da Türkler, 16-17).

19

Page 21: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

O, yetmiş bir kavme akın çıkarmış.35 Moskof Muharebesinin büyük felâketi Balkan savaşlarında da

tekrarlanmış, Rumeli’nin dağı taşı ağlamış, yer yerinden oynamıştır. “Kulağında Küpe Olsun Unutma” başlıklı şiiri okuyalım:

Rumeli’nin dağı taşı ağlıyor! Kan içinde her subaşı ağlıyor! Parçalanmış gövdelerin yanında Can çekişen arkadaşı ağlıyor! Bak şu yurda tek bir ocak tütmüyor! Issız kalmış bülbülleri ötmüyor! O sevimli ovaları kurd almış Bir çobancık davarları gütmüyor! Kara toprak kandan olmuş kırmızı! Doğrandıkça Türk kadını Türk kızı! Can evine canavarca saldırmış Sürü sürü ırz ve namus hırsızı! Mihraplara haç asılmış. Ezanlar! Susdurulmuş güm güm ötüyor çanlar! Camilerin minberleri yakılmış Çizme ile çiğneniyor Kur’anlar!36

Rumeli’den çekilişin sanat eserleri acı doludur, gözyaşı doludur. Elden

giden topraklar, hayal olan şehirler! Yahya Kemal, Üsküp şehrine hasrettiği şiirlerinden birinde şöyle diyor:

Üsküp ki Yıldırım Beyazid Han diyarıdır. Evlâd-ı Fatihan’a Onun yadigârıdır. Firûze kubbelerle bizim şehrimizdi O. Yalnız bizimdi, çehre ve ruhiyle bizdi O. Vaktiyle öz vatanda bizimken, bugün niçin Üsküp bizim değil? Bunu duydum için için Kalbimde bir hayali kalıp kaybolan şehir! Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir! Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene.

35 Balkan Öğrenci Mektubu, Sayı 3, 1995-96, 48. 36 Tahirü’l Mevlevî (Olgun). 14 Ağustos 1913 Rumeli Muhacirin-i İslâmiye Cemi’yeti Neşriyatı’ndan.

20

Page 22: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

Türk ordusunun yenilgisi üzüyor şairi ve rüyasına eski fetihleri giriyor: Mağlûbken ordu yaslı dururken bütün vatan Rüyama girdi her gece bir fatihana zan. Çekilişlerin bir sonucu olan acıların, hicretlerin devam edeceğini

söylüyor Yahya Kemal: Hicretlerin bakiyyesi hicranlı duygular Mahzun hudutların ötesinden akan sular. 37 Balkan felâketinden duyulan üzüntüyü Mehmet Akif de şöyle dile

getirmektedir: Ne felâket: Dönüversin de mesâcid ahıra, Hırvatın askeri tepsin çıkıp üstünde hora! Bâri bir hâtıra kalsaydı şu toprakta diri... Yer yarılmış, yere geçmiş şüheda türbeleri! Nerde olsam çıkıyor karşıma bir kanlı ova Sen misin, yoksa hayalin mi? Vefasız Kosova!38 Şair Yahya Akengin de Balkan acılarını şöyle canlandırmaktadır: Kosova’dır bir padişah türbesine düşen gözyaşı, Duru kalmış bir damlası Vardar’ın Kalbi parçalanmış bir Osmanlı haritası Gözü kalmış akınlarda yetmişlik türbedarın Hasret ki yol açar diye güzel yarınlara Horlanır tarihimiz, çiğnenir destanlar. Selâm ulaşmasın diye dedelerden torunlara Namı yasaklanır Murad Hüdavendigâr’ın Mayadağ’dan ak topuklu kızlar ineli Yanar tüter Rumeli’nin türküleri Sıla parası değil, sıla hasreti Soldurmuş güllerini Kosova’da baharın...39 Kaybedilen toprakların, kaybedilen şehirlerin nostaljisi Balkanlar’dan

çekilişin edebiyatında terennüm edilir durur. Ya Balkan Türklerinin uğradığı felâketler, Rumeli Türküne uygulanan acımasızlıklar, vahşetler? İnsanlarımızın başına gelenleri belki de en iyi biçimde S. Selvi dile getirmiştir:

Balkanlar deyince, aklıma rahmetli anacığımın gözyaşları gelir hep...Babamın çatık kaşları...Teyzemin nasıl dağa kaldırıldığı gelir... Kızarım, köpürürüm kendi kendime... Dolarım, dolarım da boşalamam...

37 Süreyya Beyzadeoğlu, ‘Balkanlar’dan Çekilsin Şiiri’, Balkanlar’da Türk Kültürü, Sayı 11, 1994, sf. 36-38. 38 Aynı eser, 38. 39 Aynı eser, 38.

21

Page 23: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

Balkanlar deyince... Drama’nın Âlî köyünün papazlar tarafından camiye nasıl kapatıldığı, nasıl din değiştirilmeye zorlandığı, “Muhammed’den ayrılın!” emirleri gelir gözümün önüne... Balkanlar deyince... Bu, zorla din değiştirme operasyonunda, papazların vaftiz suyunu, nasıl Âlî köylü müslümanların üzerine serptikleri, nasıl isimlerin zorla değiştirildiği ve “artık hristiyan oldunuz” sözleri gelir. Balkanlar deyince... Yine o operasyonda, zorla müslümanlıktan çıkarılan günahsız insanların arşa varan ah’ları... Ve... bu ah’lara dayanamayan taşduvar caminin zangır zangır titrediği ve direklerinin çatladığı gelir aklıma. Balkanlar deyince... Zorla din değiştirmeye maruz kalan bu insanların, “eyvah... Hristiyan mı olduk?”, şüphesiyle tekrar “iman tazelemeleri” ve “gusül abdesti” almalarını hatırlarım. Balkanlar deyince... Rahmetli anacığımın bu anlattıkları gelir gözümün önüne ve gözyaşları. Balkanlar deyince... Rahmetli teyzemin Bulgar komitacıları tarafından nasıl dağa kaldırıldığı gelir, Yunan komitacıları tarafından hayvanların nasıl gasp edildiği gelir. ... İşte, Balkanlar deyince! Benim aklıma, gözümün önüne hep bunlar gelir...Kızarım, köpürürüm kendi kendime... Dolarım, dolarım da boşalamam.40 Anadolu’da Kurtuluş Savaşı zaferle sona erer. Lozan Barış

Konferansında mübadele kararı alınır ve Yunanistan Türklerinin Anadolu’ya göçleri başlar. Bu olayları Akıle Vardar-Sezgen’in “Muhacırlar-Mübadiller” adlı şiirinden okuyalım:

... Yıl 1924 “Rumlar ve Türkler Yer değiştirecek Mübadele olacak” dedi uluslar arası anlaşmalar Mustafa’m, Mustafa Kemal’im Nasıl koparırsın Balkanlar’dan... “Balkan şehirlerinde Geçerken çocukluğum Rumca bildiğim için Canımı kurtardım” derdi Babam Ömeroğlu İzzet Sezgen. ... Ah anam Rum baskınlarından Toprağa gömüp çeyizi kurtaramayan Anam Sen Rumeli’nde eline kahve getirilen,

40 S. Selvi, ‘Balkanlar Deyince’, Balkanlar’ın Sesi, Sayı 2, 1989, sf. 15.

22

Page 24: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

Türkiye’de kocanla omuz omuza Mücadele veren, II. Dünya Savaşında Kocanı askere gönderip 4 çocuğunla sebze yetiştiren Anam. Mübadele kararları yürürlüğe geçiriliyor: Yıl 1924, Rumeli’nden bir liman Kalabalık mı kalabalık Sel olmuş gözyaşları Karışmış Ege’ye, Git gemi demir atma Bu limana, Koparma beni toprağımdan, şehrimden, “Atatürk’ün emridir” Ses yayıldı ovaya Sardı bütün şehri Bütün gönülleri... “Bayrağımız nerede, biz orada”.

Muhacirleri almış gemi, denizin sularında yol almaya başlar:

Gemi yürür, ufukta güneş Bir başka parlak bugün Atatürk’ün emri Başımın tacı Ah vatan Anavatan Biz muhacırlar hep akıncı Hep öncü Anadolulu’yduk, olduk Rumelili Balkanlıydık Avrupalı olarak, Geliyoruz geri hepimiz birer Atatürk gibi” ...

Göç yollarında muhacirlerin çektiği sıkıntılar, misafirhanelerde ölüp evlerine gidemeyenler:

Ah mübadiller, Ah muhacırlar Yüreği büyük insanlar Birbirinden kopmamak için Tek pasaportla girdiler bir çatının altına Misafirhaneden anasını götüremedi evine Ömeroğlu İzzet, Kucağında öldü anası 17’sinde Kala kaldı oracıkta Kucağında anası Elinde 13 yaşında kızkardeşiyle,

23

Page 25: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

Sil baştan yaptı... Çiftliklerinde at koşturmayı Yeniden yeşertti.

Muhacirler sadece Yunanistan’dan gelenler değildir. Bunlar Balkanlar’ın dört bucağından gelmiş Ayşeler, Aliler, analardır bu yerleri yeşertenler Rumelililerdir:

Bunlar bütün muhacırlardır, Gönlü yaralı, Piriştineli Hasan, Mayadağlı, Karacovalı, Romanyalı, Bulgaristanlı, Ayşem, Alim, Agam, Anam.41 Lozan Barış Antlaşmasından sonra (1923), Batı Trakya’da yoğun Türk

varlığı kalmıştır. Yunan yönetiminin siyasî, ekonomik, dinî, sosyal ve kültürel alanlarda sistemli baskıları sonucu Batı Trakya Türkleri her türlü çareye başvurarak Türkiye’ye göç etmeye çalışmaktadırlar. Asım Haliloğlu, göç konusunu işleyen Batı Trakya sanatçılarından biridir. Şair, “Göç” adlı şiirinde şöyle demektedir:

“Elveda” diyerek gider soydaşım Anayurt yolcusu ona ne denir? Gözü yaşlı kalır köyde kardaşım Kader böyleymiş elden ne gelir? Anneler yollarda evlâd kucakta Hıçkırık sesleri köşe bucakta Baykuş yuva yapmış sönen ocakta Kader böyleymiş elden ne gelir? Açılır kapanır göçmenler yolu Bağlanır dostların hep eli kolu “Ötme bülbül içim dert dolu” Kader böyleymiş elden ne gelir.42 Gümülcineli Reşit Salim de Balkanlar’dan göçleri şu biçimde dile

getirmektedir: Balkan şehirleri, Balkan rüyası Gümülcineli Nedim-i Sani Üsküplü Yahya Kemal Diye gelmişler: göç var, göç Asırlardır bitmeyen göç göç Nicedir ateşi sönmeyen göç

41 Akıle Vardar-Sezgen, ‘Muhacırlar-Mübadiller’, Göçmenlere Yardım Derneği, Ankara Şubesi Bülteni, Sayı 9, 2002, 18-19. 42 Asım Haliloğlu, ‘Göç’, Balkanlar’da Türk Kültürü, Sayı 24, 1997, 34.

24

Page 26: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

Balkan şehirleri, Tütün fenerlerinin isli ışığında

serin sabah rüzgârları eser İskeçe, Koşukavak, Silistre sırtlarında Balkan şehirleri, Üsküp, Gümülcine, Deliorman, Balkan Türklüğünün yontulmaz

üç kaya gibi sağlam Bu ata yadigârı Osmanlı mimarisinin

sergilendiği kentler Ezan seslerinin ulu çınarlarda

yankılandığı Bitmeyen sönmeyen Osmanlı

sergüzeştinin anlatıldığı mescit avluları

Coşkun Tuna, Osmanlının zafer günleri Sırp diyarı, Bulgar ülkesi, Rumelleri Gelmiş geçmiş nice nesiller Diyegelmişler: göç var, göç Yarım asırdır bitmeyen göç Anadolu içlerine nicedir

sürüp giden göç...43 İkinci Dünya Savaşından sonra da Balkanlar’dan göçler devam etmiştir.

1950’lerin ikinci yarısında Yugoslavya’dan göçmen kafileleri Türkiye’ye akın etti. Nice aileleri, nice akrabaları ayırdı bu göç, belleklerde nice anılar bıraktı. Üsküp doğumlu şair Suat Engüllü, “Armut Ağacında Öten Kumrunun Anımsattıkları” adlı şiirinde çocukluk anılarından birini, yakınlarının göç yollarına çıkıp bir daha dönmediklerini canlandırmaktadır. Bu güzel şiirin tamamını okuyalım:

Dalları sokağa taşan armut ağacına, Bir kumru gelip konardı her sabah, Arap şarkısı gibi bitmek bilmeyen İçli içli ötüşüne başlardı sonra. Büyülü kızıllığıyla şafak sökerken, Yine bir sabah erken erken, Konuverdi armut ağacına kumru. Bir hüzünlü bir hüzünlü öttü ki sormayın... Henüz dağılmadan tedirginliği, Kumrunun ötüşündeki hüzün, Geldi dayandı kapıya/yelesi pırıl pırıl, Yağız atın koşulduğu araba.

43 Reşit Salim, ‘Göç’, Balkanlar’ın Sesi, Sayı 12, 2001, 20.

25

Page 27: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

Belliydi, son haddini bulmuştu, Kaç gündür evde süregelen telâş. Çeyiz sandığı, konsol, sofra, Döşekler, yorganlar, halılar, Dört sandalye, baba yadigârı masa, Ve bir şeyler daha yüklendi arabaya

Apar topar. Evde kimin yüzüne takıldıysa gözüm, Hepsi üzgün, ağızlarına kilit vurulmuş dersin. Kucaklaşıldı, helâllaşıldı sonra, Sonra deh dedi sürdü arabayı arabacı. Ardından yürüdüler ağır ağır, ezginlikle, Ninem, babam, annem, halam ve oğlu... Anılarımdaki güllere bakılacak olursa Aylardan mayıstı ve biz çocuklar, Bakakaldık arkalarından, olanlardan habersiz, Ama bir şey kopuyordu sanki içimizden, İşte bu duyguyla uzun uzun el salladık. Öğlene doğru ninem döndü, Daha daha kocalmış, Babamla annem döndü, Gözleri hâlâ nemli. Şimdi sormanın vakti değildir diye, İçimde büyüyen çocukça bir merakla Bekledim, bir şey sormadan kimseye. Halamla oğlu gelmediler o gün, Gelmediler... Ertesi gün de, daha, daha ertesi gün de... Yedi yaşında bir çocuktum henüz, Ve aklım kesmiyordu herşeyi belki, Ama, İstanbul’un sözünü etmeleri, Tren demeleri yettiydi. Ne hikmet... Dalları sokağa taşan armut ağacını, Bir cömertliktir bürümüştü o yıl. Hayret! Hep bekledik halamın oğlu gelir diye, Gelir tırmanır diye bekledik, Çocukça bir içtenlikle...

26

Page 28: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

Oysa ne halam döndü ne de oğlu. Arap şarkısı gibi bitmek bilmeyen, İçli içli ötüşünü artık özlediğimiz, Kumru da gelip konmadı bir daha, Dalları sokağa taşan armut ağacına.44 XX. yüzyılın ikinci yarısı da Balkan Türkleri ve Müslümanlarının

hayatında huzursuzluklarla dolu bir dönem oldu. İkinci Dünya Savaşı biter bitmez Yunanistan’da iç savaş patlak verdi. Bulgaristan’da komünist diktatörlüğü aldı yürüdü. Yüzyılların sonlarında Yugoslavya’nın dağılmasıyla Bosna-Hersek, Kosova, Makedonya halkları, kendilerini savaş içinde buluverdiler. Berlin Duvarının yıkılmasıyla Doğu Bloku ülkelerinde rejim değişikliği gerçekleştirildi.

Söz konusu dönemde Bulgaristan’dan Türkiye’ye üç büyük göç oldu. Bu göçlerin ikisi, 1950-1951 göçü ve 1968-1978 yılları arası göç Türkiye ile Bulgaristan arasında ikili anlaşmalar sonucu gerçekleştirilen göçlerdi. Üçüncü göç ise eşi görülmemiş bir göçtü. Sayılı saatler, sayılı günler içinde Bulgaristan Türkü evinden barkından koparılıp sınır dışı edildi. Utanç trenleri, araba ve kamyon kervanları Türkleri güneye, Türkiye’ye taşımaya başladılar. Büyük Göç olarak tarihimize geçen bu göçün hazırlığı Bulgar yöneticiler tarafından on yıllar önce başlamış 1989 yaz aylarında da uygulamaya geçilmiştir. 1950’lerin sonlarında komünist rejim idarecileri Türklere ve Müslümanlara baskıları arttırmıştır. Önce Müslüman Romanlarla (Çingenelerle) Pomak Türklerinin adları Bulgar adlarıyla değiştirilmiştir. Kanlı olaylarda sayısız şehit verilmiştir. Artık sıra Türklere gelmişti ve bu gün de geldi çattı. Aralık 1984 tarihinde Bulgaristan çapında Bulgar devletinin silâhlı güçleri, askeriyle polisiyle Türklere karşı harekete geçirildi. Kısa bir süre içerisinde Türklerin de adları Bulgar adlarıyla değiştirildi ve Bulgaristan’da Türk olmadığı dünyaya bildirildi. Nice ölenler oldu, hapisanelere nice gönderilenler oldu, Tuna’da Belene adası Türklerle dolup taştı. Türk halkına baştan başa tüm Bulgaristan hapisane oluverdi... Ailede dahi Türkçe konuşmak yasaklandı. Bulgarca konuşamayanlara doktor yardımı yapılmadı...

Gelişen olaylar karşısında dünya kamuoyu Bulgaristan Türklerini yalnız bırakmadı. Bulgaristan Türklerine uygulanan baskılar, başta Türk edebiyatı olmak üzere Balkan Türkleri edebiyatında yankısını buldu. Türkiye Yazarlar Sendikası Bulgar Yazarlar Birliğine mektup göndererek vahşetin durdurulmasını istedi. Sonra bu acılar şiirleştirildi... Balkan Türk sanatçıları da Bulgaristan Türklerinin uğradığı felâkete karşı dayanışma içindeydiler. Batı Trakya şairi Alirıza Saraçoğlu, Bulgaristan’da uygulanan baskı politikasına karşı isyan ederek, şiirlerinde bu isyanı şöyle dile getirdi:

Bulgar Çorbacı

44 Mustafa İsen, Reyhan İsen, Ayşe Esra Kireççi, Balkanlar’da Türk Çocuk Şiiri Antolojisi, Ankara 2001, 123-124.

27

Page 29: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

Bu Kin Sönmez Bu asırda bu vahşeti yapar mı bir ulus? Zalim Bulgara cesaret verdi alçak Rus! Musallat Moskof da Hazret-i Allah’tan bulsun; Ya Rab! Yeter artık... Zulüm gören mazlumlar kurtulsun ... Türklere kuduz köpekler gibi saldırdılar, İnsan kılığındaki o itler çıldırdılar... Rodoplar’ın dereleri cesetlerle doludur, Köpeklerin ağzındaki insan koludur! ... O vahşet, o zulüm nasıl çekilir? Nasıl silinir vahşi Bulgarın alnından o kir?!! Mehmede “Mitko” demek ile iş bitmez çorbacı, bil! Vicdanlara hükmetmek sandığın kadar kolay değil...45 “Bulgar Canavarını Kahret Allahım” başlıklı şiirinde de şair Allah’a

yalvararak şöyle diyor: ... Mehmedi “Mitko” yapıyor Bulgar, Marx ve Engels’e tapıyor Bulgar, Camilerimi yıkıyor Bulgar, Kahhâr isminle kahret Allahım... Bulgaristan’da ezan okunmaz! Ramazan geldi Kandiller yanmaz... İslâmı yok edenler onmaz! Kahhâr isminle kahret Allahım...46

Üsküplü sanatçı Yusuf Edip de “Sofya’da Kasım” başlıklı şiiriyle

Bulgaristan Türkünün üzüntüsünü paylaşıyor: Kasımda sende rastladım Kasım’a Camiye öyle üzgün bakışını Kafesteki tutsak kuşun Büyüyen ümitsizliğine benzettim. Kasımdı yine gördüm Kasım’ı Adı değişmiş...değiştirilmişti bu kez Gözlerindeki bakış aynı mıydı belli değildi ama Habire öldürülen kardeşinden söz ediyordu.47

45 A. Saraçoğlu, ‘Bulgar Çorbacı, Bu Kin Sönmez’, Ey Yağız Toprak, Gümülcine 1989, 97. 46 Saraçoğlu, ‘Bulgar Canavarını Kahret Allahım’, aynı eser, 96. 47 Yusuf Edip, ‘Sofya’da Kasım’, H. Süleymanoğlu, M. Süleymanoğlu, Türkçe 8, Ankara, 2000, 32.

28

Page 30: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

Havza Müftüsü Musa Uzunkaya’nın “Zalim Bulgar” adlı şiirinden şu mısraları okuyoruz:

Beş asır ecdâdım yönetti O’nu, Değişmeden adı, dini hayatı. Dileriz ki olsun zülmün sonu, Teşhis edin teşhir kızıl suratı Sen sarı kasırga bu nasıl re’fet? Özgürlük denilen kızıl marifet, Zorla din değiştirmek, bu mu adâlet? Bu zülmün hesabı sorulacaktır...48

Türkiye’deki Bulgaristan göçmeni sanatçılar da Bulgaristan olaylarına

seyirci kalamazlardı ve kalmadılar da. Kardeşlerinin felâketini eserlerine konu ederek Bulgar barbarlığını kınadılar, olaylardan duydukları acıyı destanlara dökmüş, şiirleştirmişlerdir. Nazmi Nuri Adalı “Kanlı Aralık Destanı” ‘nda bakın neler diyor:

Yıl 1984 Ay Aralık

Kanlı Aralık. Kış, Kar, Buz Tarihte yeni bir kara yaprak Tarihe siyah bir anmalık

Yıl 1984 Ay Aralık. Dünyam karanlı. Bulgar kudurmuş

Bulgar kuduz. Rumeli buz. Kahpe Bulgar bırakmış işini gücünü Dolaşıyor ev ev kapı kapı Tuna’dan Rodoplar’a Meydan okuyor Todor. Yürekler ateş.

Yürekler kor Bir uçtan bir uca memleket Tank, Top, Tüfek Siperde Dragan Menzilde Hasan Zalim Bulgar alıyormuş güya öcünü

Neden?” Türk adlarını vermek istemeyenler dağlara kaçıyorlar: Mekân kuruyor dağlarda

Kadın erkek Çoluk-çocuk

48 Hakses dergisinden alınmıştır (Balkanlar’ın Sesi, Sayı 2, 1989, 5).

29

Page 31: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

Ölüm fısıldıyor dışarda fırtınalar Sarı solgun meşe yaprakları mahzun Günler ne uzun, geceler ne uzun Benizler uçuk... 70’lik Havva teyze de kırda bayırda Tee orada. Dişlik dere yamaçlarında Çalılıklar içinde yatıyor

Yatıyor mecalsizce Yatıyor gizlice

İçinde bir ses: “Sakın Bulgara söylemesin kimse...”

Türklüğümü vermem, diyor İsmimi, imanımı Benliğimi alamazsınız, diyor.49 Bulgarlaştırma sürecinde tepki gösteren Türkler Belene’ye, Ölüm

Adasına gönderildiler. Şair İbrahim Kamberoğlu, bir şiirinde bakın ne diyor: Ben Belene’yi bilmem, bilenlerden dinledim Her gece hücrenize gelirmiş Tuna boyunda kaybolan Aliş Civan kaşları kare Yazılmayan mektubu gönderilmeyen selâmı O ulaştırırmış gizli-gizli Anaya, Babaya, Yâre... Ben cefa çekmedim, çekenlerden dinledim Uykular kâbus, gülüşler hıçkırıkmış Ve dağ-taş inlemiş mazlumların yasından Allah inandırsın mertçe içmişler Ölüm şerbetini Ecel tasından... Ben mahşeri görmedim, görenlerden dinledim Çocuklar siper olmuş kurşuna Köprü başında vurulan bekârmış Elleri dua eder gibi açılmış göğe Söyleyen doğru söylemiş kardaş Ateş düştüğü yeri yakarmış... Ben sanık olmadım, olanlardan dinledim Kibir savcı olmuş, yalanlar yargıç Ve eski öfkeler kabarmış deniz-deniz Evet suçunuz affedilmez büyüktü Türklüğün yasak olduğu o yerde Türk’üz dediniz…50

49 Nazmi Nuri Adalı, ‘Kanlı Aralık Destanı’, Türk Dili, Türk Şiiri Özel Sayısı V (Türkiye Dışı Çağdaş Türk Şiiri), Sayı 531, Mart 1996, 532-536.

30

Page 32: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

Bulgarlaştırma sürecinin beşinci yılında, 1989’un yaz aylarında yeni bir

kıyamet kopuverdi. Bulgaristan Türkleri kafileler hâlinde sınır dışı ediliyordu, güneye, Türkiye’ye gönderiliyorlardı... Kapıkule sınır kapısı mahşer yerine dönüşüvermişti... Film Yöneticisi yazar Yavuz Yalınkılıç’ın şiirinden bir parça okuyalım:

... Bir mahşeri andırıyor Edirne Gözleri yaşlı insanlar sarılıyor bir birlerine şaşkın Kopmuşlar yerlerinden, sökülmüşler zorla. Buruk bakıyorlar etrafa Es bre deli rüzgâr es Esmiyorsun. Şimdi nerdesin Dünyanın neresindesin? Şimdi orda Kasırgasın, borasın, fırtınasın... Sen yoksun ya Bulgaristan’da Bir kasvet sardı Deliorman’ı Kuşlar ötmüyor Yapraklar kıpırdamıyor artık Çiçekler kopmuş dalından İnsanların yüzleri gülmüyor Es bre deli rüzgâr es... Anlat bizi Ezilmişliğimizi Tüm dünyaya özgürce...51 Yine parçalanmış aileler, yine parçalanmış yürekler, yine ayrılık

gözyaşları... Ana baba Türkiye’de, evlâtlar Bulgaristan’da. Gençler burada, kimsesiz kalmış yaşlılar orada, Bulgaristan’da... Türklerin yoğun olduğu bölgelerde saksılarda çiçekler yok, sohbetlerde kahkahalar yok. Doğu Rodoplarda, hâlâ öğretmenliğini sürdüren şair ve yazar Ahmet Mehmet’in “Karakış” adlı şiirini okuyalım:

Bizim evimizde de vardı saksılar Çiçekler vardı saksılarda sulardık Sohbete kahkahaya dardı odalar Bir çağlayancasına çağlardık Türküler çınlardı kulaklarımızda Mevsimleri bir bir süslerdik Baharın çiçeği vardı, bülbülün sesi Birbirimize mutluluklar dilerdik

50 İbrahim Kamberoğlu, ‘Dinmeyen Sancı’, Göçmen dergisi (Mersin), Sayı 1, 2003, 5. 51 Yavuz Yalınkılıç, ‘Bir Mahşer Yeri Edirne’, Bulgaristan Türklerinin Sesi, Sayı 5, 1991, 19.

31

Page 33: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

Gecenin Ay’ını beklerdi aşıklar Kızlarımız bir bir çeyiz hazırlardı Zurna çalardı Perşembe Pazar Dilekler dilekleri bağlardı. Artık her şeyi matem aldı KARAKIŞ mevsimlerin tek adı Kabirlerin bile taşları kırıldı Diken diken haçlar sardı.52 Göç eden bu insan felâketinin sonu gelmeyecek mi? Bu soruya Ümit

Özdağ’ın bir yazısında şu cevabı bulabiliyoruz: Balkanlar’da 1990’ların fırtınalı yıllarından sonra şimdi nispeten bir sükûnet vardır, ancak Balkanlar aynı zamanda her zaman patlamaya hazır bir barut fıçısıdır. Belki de Balkan halklarının hep güçlerinin yetmiyeceği hedeflerinin olması Balkanlar’ı tehlikeli bir alan hâline getirmektedir. Bu, 20. yüzyılda olabildiğince hırpalanan Balkan Türklüğünün 21. yüzyılda da aradığı ve arzu ettiği huzura eremeyeceğini göstermektedir.53

Bulgaristan Türklerinin geleceği hakkında ise Cengiz Hakov,

vurgulayarak şunu belirtiyor: …altını kalın bir şekilde çizmemiz gereken bir şey vardır ki o da Bulgar devletinin 1878 yılında yeniden kurulmasından bugüne kadar bütün Bulgar hükümetlerinin en büyük Türk-Müslüman azınlığını, gelecekte Bulgar devleti için potansiyel bir tehlike olarak görmektedir. Bu hipotetik tehlikeyi yok etmek için zaman zaman göç ve asimile etme deneyleri uygulamışsa da beklenen neticeler alınamamıştır.Bu da Bulgaristan Türklerinin ve diğer Müslümanların göçmenlik kaderlerinin devam edeceğini göstermektedir.54

* * *

XIX. yüzyıldan günümüze kadar devam etmekte olan Balkan acıları,

ardı arkası kesilmeyen göç dalgaları, Türkiye ve Balkan Türkleri edebiyatlarında derin yankılar bulmuş, Balkanlar’da yaşanan büyük insanlık dramı ayrı bir motif olarak gelişmiştir. Bazı araştırmacıların fikrince de ne yazık ki bu göçler son değil gibi görünüyor. Zorunlu göçler oldukça, edebiyatımızda göç motifli eserler de, gözyaşı dolu şiirler, öyküler de yazılacaktır.

Keşki zorunlu göçler olmasaydı... Keşki Balkanlarda’ki ocaklarımız sönmeseydi...

52 Ahmet Mehmet, ‘Karakış’, Balkanlar′da Türk Kültürü, Sayı: 49, 2003, 23. 53 Ümit Özdağ, ‘Önsöz’, E. Türbedar, Balkan Türkleri, Ankara 2003, sf. VIII. 54 C. Hakov, ‘Bulgaristan Türklerinin Göçmenlik Serüveni’, Türkler, c. 20, Ankara 2002, 121-126.

32

Page 34: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

III. Edebiyatımızda Balkan göçmenlerinin Türkiye koşullarına uyumu

Osmanlı Devletinin Balkanlar’dan çekilişinin acısını bu topraklarda

yaşayan Türkler, Müslümanlar çekmiştir. Alın teriyle şenlendirilmiş ana baba yurtlarını, bağ bahçelerini, memleketin doğal güzelliklerini, yakınlarının aziz mezarlarını bırakıp da göç yollarına düşmek kolay değildir. Savaşlar, baskı ve zulümler insanlarımızı göç etmek zorunda bırakmıştır. Yüz binlerce Rumeli Türkü acımasızca öldürülmüş, hayatta kalanların da çoğu açlık, kötü hava koşulları, hastalıklar yüzünden göç yollarında can vermişlerdir. Selâmete kavuşabilenler ise anavatanda sıkıntılarla dolu uzun bir uyum süreci yaşamışlardır.

Sayıları yüz binlere varan göçmenlerin pek çoğunun ilk durak yeri İstanbul olmuştur. Doksanüç Harbinde göçmenler İstanbul’a kara, deniz ve demiryoluyla akın akın gelmiş, asıl göç akını ise demiryolu ile olmuştur. Gelen göçmenlerin çoğunluğunu kadın, çocuk ve ihtiyarlar oluşturmuştur. Bu yersiz, yurtsuz, aç ve çıplak insanların yiyecek, giyecek ve yatacak yer sorunlarının çözümü için çeşitli tedbirler alınmış ve geçici olarak başlıca cami ve mescitlere, tekke ve zaviyelere, boş binalara, hanlara ve köşklere yerleştirilmişlerdir.55 Yerleştirilemeyen binlerce göçmen ise arabaları, hayvanlarıyla günlerce meydanlarda, sokaklarda kalmışlardır.

Göçmenlerin İstanbul’da oluşturduğu bu manzara Balkan Savaşında da tekrarlanmıştır. Zamanın yayın organlarının hepsi İstanbul’a gelen göçmenlerin sefaletini anlatan yazılarla dolmuştur. Ahmet Halaçoğlu bir eserinde Ahmet Rasim’in yazdığı "Hal ve Mevki" adlı köşe yazısından şu cümleleri aktararak Doksanüç Harbinin devam ettiği gibi görünen manzarayı özetlemeye çalışmıştır: "Dikkatimi bir şey çekti" diyor Ahmet Rasim yazısında. "O gördüğüm göçmen kâfileleri bundan 35 sene önceki göçmenlerin aynısı...Arabaları, hasır örtüleri, kıyafetleri, yürüyüşleri, mandaları ve öküzleri yine o...Hiç değişmemişler. Öyle ki 35 seneden beri devam eden bir uykudan uyanan biri kalksa, hâlâ Rus muharebesinin devam ettiğine kani olur. Yoksa yine öyle de ben mi uyanıyorum?...".56

İlhan Bardakçı’nın bir eserinde de şu satırlar var: Binlerce, on binlerce kişilik muhacir kâfileleri Sirkeci garından itibaren şehri tamamen doldurmuşlardı. Öküzlerin çektiği kağnı arabaları köprüden yukarılara, tâ Beyoğlu’na kadar uzanıyorlardı... Rumeli’den ölülerini bile getirenler vardı. Onlar gâvur toprağında kalmasınlar, burada yatsınlar diyorlardı...57

55 Nedim İpek, Rumeli’den Anadolu’ya Türk Göçleri (1877-1890), Ankara 1994, 43-44, 54-55. 56 Ahmet Halaçoğlu, Balkan Harbi Sırasında Rumeli’den Türk Göçleri (1912-1913), Ankara 1994, 69. 57 İlhan Bardakçı, İmparatorluğa Veda, İstanbul 1985, 406-407.

33

Page 35: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

Yürekleri sızlatan göçmen manzaralarına daha savaş aylarında destan ve türküler hasredilmiştir. Aka Gündüz’ün "Halka Doğru" dergide yayımladığı "Muhacir Türküsü" adlı eserde Rumeli göçmenlerinin uğradığı mezalim ve çektikleri sıkıntılar dile getirilmektedir:

Bir muhacir kızıyım İntikam yıldızıyım Acı benim hâlime Yüreklere sızıyım. Atma beni, efendim Ben de senin gibiydim Gül bahçeli evimde Gonca güller gibiydim. Darağacı kuruldu Ne arandı soruldu Anam, babam, kardaşım Hep bir günde boğuldu. Kul et beni evine Öksüz gönlüm sevine Koğma beni kapından Su dökeyim eline. Doğrusunu söylerim Ne arz kaldı, ne yerim Bir lokmayı acıma Yüreğimi ben yerim. Dört tarafım karanlık Bu mu acep insanlık Her bir kapı kapalı Hani eski âyanlık. Ne ışık var, ne sadâ Ne merhamet, ne vefâ Söyle bana Yarabbi Bu ne âlem, ne dünya.58

Söz konusu türkü, halk arasında çok yaygın olmalıymış ki günümüzde de sadece göçmenler arasında değil, Balkanlar’da kalan kimi yaşlılar tarafından da hâlâ bilinmektedir. 1989’un Büyük Göçünde Bulgaristan’dan gelerek Uzunköprü’ye yerleşmiş Kırcaali şehrinden Güler Arda, kendisi daha küçük

58 Aka Gündüz, ‘Muhacir Türküsü’ (‘Millî Türküler’), Halka Doğru, Sayı 4, 2 Mayıs 1329/15 Mayıs 1913, 25.

34

Page 36: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

yaştayken bu türküyü gözyaşıyla ninesinin söylediğini hatırlıyor ve: "Ninem bu türküyü kızlarına ve bize-torunlarına da öğretmişti" diyerek türküyü söylüyor.

Cami ve mescitler, medrese ve mektepler Rumeli’den gelmekte olan göçmenlerle tıklım tıklım dolunca, başka çareler de aranmaya başlıyor. Bu arada gazetelerde çıkan yazılarla da türlü önerilerde bulunuluyor. Örneğin, Şeyh Ahmet imzalı "Bâb-ı Vâlâ-yı Fetvâ ve Evkâv Nezâreti’nin Nazar-ı Dikkatine" başlığı altında yayımlanan bir yazıda yiyecekleri, kömürleri, gazları, ekmekleri, çorbaları olan ve ekserîsinin boş olduğu bildirilen yerlerin, ya hastahâneye çevrilmesini veya göçmen iskân edilmesini tavsiye ederek, örnek olması bakımından kendi dergâhının bütün odalarını göçmenlere tahsis ettiği bildirilmiştir.59 İstanbul halkı tarafından göçmenlere birçok yardımlarda bulunulduğu bilinmektedir.

Her iki savaşta yaşanan bu millî felâket daha sonraki yıllarda da ünlü sanatçılara konu olmuş, Rumeli Türkünün feryatlarını ifade eden eserleriyle göç olgusunu edebiyat tarihimize taşımışlar, kazandırmışlardır. Reşat Nuri Güntekin "Kirazlar" adlı öyküsünde Rumeli’den yola çıkan göç kervanlarıyla İstanbul’a gelen iki çaresiz yaşlının başından geçenleri, bu insanlık dramını büyük bir sıcaklıkla canlandırmıştır. Öykünün üçüncü bölümünden şunları okuyalım:

Biz memlekette çok zengindik. Oğullarımız, kızlarımız, torunlarımız vardı. Balkan Harbinde kimi öldü kimi kayboldu. Biz iki ihtiyar, Zehra ismindeki tororunumuzla İstanbul’a geldik. Elimizde çoluk çocuk diye bir o Zehracık kalmıştı. Ölenlerin, kaybolanların sevgisini ona verdik. Memlekette dünya kadar malımız, mülkümüz olduğu hâlde İstanbul’da on parasız kaldık. Kocam çalışacak hâlde değildi. İstanbul’da bir iki hemşerimiz vardı. Onlar, ara sıra beş on para veriyorlardı. Üstsüz başsız kalmıştık. Zehracık dilenci çocuklarına dönmüştü. Yedi sekiz yıl önce şu karşıki sokakta harap bir cami vardı. Karı koca onun bir köşesine sığınmıştık. Bir bahar günü bu bahçenin önünden geçiyorduk. Kirazlar olmuştu. Çocuk değil mi, yavrucak görünce kirazlara imrendi: "İlle isterim!" diye ağlamaya başladı. Çocuk için birkaç kiraz istedim. Yüreksiz adam cevap bile vermedi, başını öte tarafa çevirdi. Zehracıkla yerimize döndük. Çocuk ağlar, ben ağlarım. Birkaç gün sonra başka çocuklar Zehracığı kandırmışlar, bahçeye kiraz hırsızlığına götürmüşler. Bahçıvan, çocukları görmüş, ellerinde taşlarla, sopalarla kovalamaya başlamış. Zehracığım hırsızlığa alışık değil; bahçıvanı görünce korkmuş; adam daha bir şey söylemeden, kendini ağaçtan atmış. Başçağızı taşa çarpmış. Onun bu hâlini gören iyi kalpli bir adam, Zehra’yı kucağına alıp eve getirdi. Yavrumun sırma gibi saçları vardı; bu saçların bir parçası kana bulanıp alnına yapışmış... Üç beş gün sonra Zehracık büyük bir ateşle hastalandı. Gözleri şaşılaştı, kolları büzüldü. Belediye hekimini getirdik: "Çocuk ağaçtan düşünce başı zedelenmiş, beyin veremi olmuş. Ümit kesilmez, ama ben iyi görmüyorum", dedi. Yavrucuğum birkaç gün sonra ölüp gitti. Biz iki ihtiyar, kuru başımıza kaldık. Üç yıl sonra eski mallarımızdan bir kısmını bize geri

59 Halaçoğlu, Türk Göçleri, 72-73.

35

Page 37: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

verdiler. Yeniden zengin olduk. Fakat biz artık parayı ne yapalım? İhtiyar insanlar parayı oğulları, torunları için isterler, değil mi Doktor oğlum? Mülklerimizin kirasını getirdikleri vakit iki ihtiyar ağlamaya başlarız. Bu paraları harcıyacak kimimiz var ki? Başka yerlerde oturamadık. Sanırım ki Zehracık düştüğü şu kiraz ağacının altında gömülüdür. Kiraz mevsimi geldi mi, belki bir kaza olur, başka anacıkların da yüreği yanar diye, karı koca bekçilik ederiz. Ağaçlara kimseyi yanaştırmayız. Bu kirazlardan bir tanesini yemek istemeyiz. Zehracık onlardan bir tanecik için ağlayıp ölmüştü. Kirazlar olduğu vakit arabalara doldurur, onun mezarının bulunduğu yere götürürüz. Zehracığımın ruhu için, onları, para ile kiraz alamayan yoksul çocuklara sepet sepet dağıtırız.60

Göçmenler, geçici yerleşme yerlerinden kalıcı yerleşim yerlerine

sevkedilmişlerdir. Genel olarak tüm Trakya bölgesi, büyük ölçüde Marmara ve Ege bölgeleri, kısmen Akdeniz ve İç Anadolu, Doğu Karadeniz bölgeleri ve çok az da olsa Batı Karadeniz ile doğu Anadolu bölgelerine iskân edilmişlerdir.61

Göç eden Rumeli Türkleri, ya eskiden var olan yerleşim yerlerinin dışında ayrı mahalleler oluşturmuşlar veya yeni yeni köyler kurmuşlardır. Yeni kurulmuş köy ve mahallelerin adlandırılmasında ya Padişah adına izafeten Mahmudiye, Hamidiye, Reşadiye, Aziziye gibi adlar, ya da rahata kavuşmaları umuduyla Refahiye, Kemaliye gibi adlar kullanmışlardır. Tüm bu adlarla onlar Osmanlı Devletine bağlılıklarını ve minnettarlıklarını ifade etmek istemişlerdir.62

Göçmenler, bazı bölgelerde, örneğin Balıkesir’in Gönen ilçesinde kurdukları köy ve mahallelere, gelmiş oldukları yerlerden hatıra olan Filibe, Tırnova, Osmanpazar, Plevne gibi adları vermişlerdir.63 Buraya şunu da eklemek gerekir ki Balkan göçmenleri Türkiye’de kendilerine yeni soyadları seçerken birçokları, gelmiş oldukları memleketlerini hatırlatacak birtakım bölge, yerleşim yeri, dağ ve ırmak adlarından oluşan soyadları almışlar ve almaktadırlar: Ahmet KOSOVA, Aysel BALKANLI, Erdoğan ÜSKÜP, Mehmet ARDA, Murat MERİÇEL, Ahmet TUNALI vb.64

Kalıcı yerleşim yerlerine sevkedilirken akrabaların, ailelerin bazen bölündüğü de olunca, yeniden bir iç göç gerçekleşmiştir. Bu konuda Yunanistan mübadillerinden Zeynep Yoğuran, anılarını şöyle anlatıyor:

Memlekette, Selânik’in Kareferye köyünde, iki katlı evimiz vardı. Evimizin avlusu çok genişti ve içinde türlü türlü çiçekler ve meyve ağaçları vardı. avlunun içinden, suyu berrak bir ark geçiyordu. Geldi Rumlar, evimize

60 Hayriye Süleymanoğlu, Mehmet Süleymanoğlu, Türkçe 7, İstanbul 2000, 69-72. 61 H. Yıldırım Ağanoğlu, Osmanlıdan Cumhuriyet’e Balkanlar’ın Makûs Tarihi, İstanbul 2001, 342-343. 62 Halaçoğlu, Türk Göçleri, 30. 63 Ağanoğlu, Balkanlar’ın Makûs Tarihi, 38-39. 64 Hayriye Süleymanoğlu, ‘Kım vıprosa za slavânskite leksikalni elementi v turskiya ezik’, Sıpostavitelno ezikoznanie, 1993, 3-4, 187-193.

36

Page 38: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

yerleştiler. biz uzun zaman hayvanlarımızın ahırlarında barındık. Sonra Türkiye’ye geldik. İzmir’in İki Çeşmelik köyüne gönderildik. Dedem ve babam buraya alışamadılar, ille de Ankara’ya gidelim, dediler. Çünkü bizden önce gelen amcamı Ankara’ya göndermişler ve ona devlet işi vermişlerdi. Amcamla beraber olmak istediler. Devletin sağlamış olduğu her türlü yardımdan vazgeçerek Ankara’ya amcamın yanına geldik. Çok sıkıntılı yıllar geçirdik. Devlet, dedeme de babama da devlet işi sağladı. zamanla ev bark, mal mülk sahibi olduk. Memleketi de bir türlü unutamadık. Bu yaşa geldim geleli memleketteki evimizi, bahçelerimizi, avlumuzdan geçen suların şırıltısını unutamıyorum. O yerler hâlâ rüyama giriyor.65 Mübadillerin Türkiye’ye uyum süreçleri edebiyata da yansımıştır. Reşat

Nuri Güntekin’in 1942’de, Sabahattin Ali’nin 1947’de yayımladıkları "Ateş Gecesi" ve "Çirkince" adlı eserlerinde Ege kıyılarındaki mübadillerin hayatı anlatılmaktadır. Sevkedildikleri yerlerde göçmenlerin ilk arayışları, bırakmış oldukları memleketlerinin doğal güzellikleri ve iklimi ile ilgili olmuştur. Kırşehirli Zehra Balkanlı’nın Türkiye koşullarına uyum sürecinde başlarından geçenleri okuyalım:

Biz 1950 muhaciriyiz. Kocabalkan’ın Eleni (Elena, Bulgaristan) kasabası yakınında bulunan Türk köylerindeniz. Köyümüzün varlıklı ailelerindendik. Orada mal mülk, ev bark bıraktık. Öküz arabasıyla göç yollarına çıktık. Bir arabaya ne kadar eşya yükletebilirdik ki. Sadece elimizde olan altınlarımızı götürmeliydik. Ama bunları da nerede saklayabilirdik, huduttan nasıl geçirebilirdik?... Bulgar-Türk hududunda aylarca bekletildik ve çok sıkıntılar çektik. Hudutta bekletilenler arasından hastalananlar mı olmadı, ölenler mi...Hudut boyunda, Bulgar toprağında iki yeni mezarlık oluşturuldu. Nihayet Türkiye’ye geçmemize izin verildi. Türk toprağına geçenlere, ülkenin hangi bölgelerine gitmek istediklerini soruyorlar ve oralara gönderiliyorlardı. Babama da sorunca, babam: "Balkanın yeşilliğine, havasına, suyuna alışık köylüleriz. Bizi balkanı olan yerlere gönderin" dedi. Kırşehir’e gönderdiler. Köyümüzden öteki muhacirlerle birlikte Kırşehir’in yolunu tuttuk. Gide gide Kırşehir’e vardık. Ne görelim!... Karşımızda ne yüksek dağlar, ne de sık ormanlar var... Meğer, Türkeyelilerin dilinde "balkan", bizim bildiğimiz anlamda kullanılmıyormuş. "Babacığım, niye sen bizi buralara getirdin?" diye ablamla devamlı ağlıyorduk. Etraftaki bozkırlara, çıplaklıklara bir türlü alışamadık. Kalkıp köyümüzden öteki muhacirlerle birlikte memleketimize benzeyen yerler aramaya başladık. Çok yer değiştirdik, Anadolu’nun birçok yerinde kaldık. Sonunda yine Kırşehir’e döndük. Devlet burada bize arazi, arsa vermiş, daha başka yardımlarda da bulunmuştu. Hiç olmazsa bunları kaybetmeyelim, dedik. Çünkü kendi isteği ile yer değiştiren muhacirlere devlet, her türlü yardımı kesiyordu. Kırşehir’de bir muhacir mahallesi kurduk. Evlerimizi istediğimiz gibi yaptık. Etrafında bağ bahçe yetiştirdik ve yeşilliklere bürünerek bozkırları, çıplak tepeleri

65 Anlatan: Zeynep Yoğuran. Doğum tarihi: 1914. Kayıt tarihi: 1993. Kaleme alan: Hayriye Memoğlu-Süleymanoğlu.

37

Page 39: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

görmemeye çalıştık. Çoluk çocuk sahibi olduk, çocuklarımızı okuttuk. Böylece Kırşehirli olduk, Anadolulu olduk.66

Anadolu’nun çeşitli bölgelerine sevkedilirken göçmenlerin gelmiş

oldukları yerlerin iklimine uygun olmayan yerlere gönderilmeleri, dağlıyı ovaya, ovalıyı dağlara sevketmek gibi durumlar yaşanmış ve yeni yerleşim yerlerinin iklimine alışamayan göçmenler arasında birçok hastalıklar yaygın hâl almış, birçok ölüm olayları olmuştur.67

Yeni köylerin oluşturulmasında yerli halkla göçmenler arasında bazı bölgelerde ara sıra anlaşmazlıklar, gergin durumlar da yaşanmıştır. Bursa’nın Şevketiye köyünden Mustafa dede anılarını anlatırken şöyle diyor:

Biz eski muhaciriz. Bulgaristan’ın Tırnova bölgesinden geldik. Öküz arabalarıyla yolculuk yaptık." Boyunduruğu göstererek: "İşte bu boyunduruk o zamandan kalmadır, onunla öküzlerimizi arabaya koştuk, belki de yüz yıllıktır. Devlet bizi Bursa tarafına göndermekle iyi etti. Buraları bizim memlekete benziyor. Ama zamanında yerli köylüler bize birçok sorun çıkardılar. Çok mücadele ettik, bu köyü kurduk. Etraftaki köylerin çoğu m a n a v köyleridir. Bizi kıskanıyor, hasetlik getiriyor, her vesileyle de rahatsız ediyorlardı...Zamanla aramızda dostluk kurduk.68 Bursa çevresindeki göçmenler, yerli köylülere manav diyorlar. Bir

gülmece türküsünden şu dörtlüğü okuyalım: A manavlar manavlar Macırları kıskanırlar Hareketi duyduyan Hepsi de uslanıyorlar.69

Göçler, her zaman Balkan Türkleri için bir yıkım olmuştur. Ekonomik

ve toplumsal boyutta bir dizi yeni sorunlar gündeme gelmiş ve her türlü sıkıntıları sadece göç edenler değil, göç edilen ortamın yerlileri de yaşamışlardır.70 Büyük göçmen dalgalarının kısa sürede Türkiye’ye gelmeleri, yerli halk açısından da kaçınılmaz birtakım problemler doğurmuştur. Göç konusunda tecrübesi olan Türk Devleti, yerli halkla göçmenler arasında ortaya çıkan bazı anlaşmazlıkları her iki taraf için de uygun bir biçimde çözüme kavuşturmaya çalışmış, birçok şeyleri yasalara bağlamıştır.

66 Anlatan: Zehra Balkanlı. Kaleme alındığı tarih: 1991. Kaleme alan: Hayriye Memoğlu-Süleymanoğlu. 67 Kemal Arı, Büyük Mübadele. Türkiye’ye Zorunlu Göç (1923-1925), İstanbul 2003, 110-111. 68 Anlatan: Mustafa Parmak, 98 yaşında. Kayda alındığı tarih: 1990. Şevketiye köyü, Bursa. Kaleme alan: Erhan Süleymanoğlu. 69 Hayriye Memoğlu-Süleymanoğlu’nun arşivinden. 70 Arı, Büyük Mübadele, 164; Yaşar Nabi Nayır, Balkanlar ve Türklük, Ankara 1936, 235-236; Falih Rıfkı Atay, Taymis Kıyıları, İstanbul 1970, 85-86.

38

Page 40: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

Kalıcı yerleşim bölgelerine sevkedilen göçmenler, tarihî süreç içinde yerli halkın kültürel değerlerini benimseyerek Rumeli kültüründen getirmiş oldukları bazı unsurları unutmuşlardır. Yerli halk arasına serpilmiş göçmen ailelerde, yerli halkla karışma, kaynaşma süreci daha kısa bir sürede tamamlanmıştır. Ancak oluşturdukları yeni mahallelerde ve köylerde göçmenler, Rumeli’den taşıdıkları toplumsal özellikleri, yaşayış tarzlarını uzun süre devam ettirmişlerdir. Söz konusu yeni mahalle ve köylerde ev yapımından başlayarak tarım âlet ve ürünlerine, beslenmeden giyim kuşama, gelenek ve göreneklere varınca her alanda Rumeli’nin damgası bulunmuştur. Zamanla yerli halkın kültürü buralarda da ağır basarak, göçmenlerin getirdikleri kültürel değerlerle zenginleşip, daha renkli ve bazı hususlarda daha çağdaş bir kültür oluşumu ortaya çıkmıştır. Fakat tüm bunların gerçekleşmesi kolay olmamıştır. Yerli halkla göçmenler arasında birbirini beğenmeme, aşağılama gibi durumlar olmuştur. Yerliler, göçmenleri dışlamış, horlamış. Göçmenler de: "Biz suyun ötesindeniz" diyerek kültür farklılıklarını ifade etmeye, belki de daha doğrusu, kaderin cilvesine boyun eğerek böyle demekle kendilerine bir teselli bulmaya çalışmışlardır. Behice Boran’ın yaptığı alan araştırmalarında ise göçmen gruplarla yerli halk arasında olduğu gibi, eski ve yeni göçmenler arasında da birtakım gelenekler hususunda beğenmeme, alay etme olaylarına rastlandığını görüyoruz.71

Araştırmacılar, kültür alış verişinden söz ederken Anadolu halkının da göçmenlerden birçok şeyler aldığını yazmaktadırlar.72 Örnek olarak şunu gösterelim: Muhacir evlerinin daha kullanışlı, daha çağdaş, daha sıhhî, daha güneşli olması, evlerin sıvalı, kireçle badana edilmiş olması bir yenilik, bir değişim olarak algılanmış, bu yenilikler yerli halk tarafından da benimsenmiştir. Bu özelliği yukarıda sözü geçen gülmece türküsünde de buluyoruz:

Şu Bursa’nın beyleri Sıvasızdır evleri Macırlar geleli Sıva yüzü gördü evleri. 1913’te Anadolu’yu dolaşan Macar seyyah Béla Horvath da muhacir

köylerindeki evlerin sıvanmış olduğunun, yerlilerin köylerindekilerin ise olmadığının tâ uzaktan farkedildiğini gezi notlarında belirtmiştir.73

Yapmış olduğumuz araştırmalardan Bulgaristan’ın Filibe’ye bağlı köylerinden gelmiş eski göçmenlerin anılarından da şunları verelim:

Biz eski muhaciriz. Geldiğimizde bizi Denizli’nin köylerine gönderdiler. Burada evlerimizi memleketteki gibi yaptık, avlularımızda da fırınlar yaptık. Buğday unundan mayalı ekmek yaparak bu fırınlarda pişirmeye başladık.

71 Behice Boran, Toplumsal Yapı Araştırmaları (İki Köy Çeşidinin Mukayeseli Tekkiki), Ankara 1945, 26; Arı, Büyük Mübadele, 169. 72 Arı, Büyük Mübadele, 162-173. 73 Béla Horvath, Anadolu, 1913, İstanbul 1997, 8.

39

Page 41: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

Ekmek somunları bir karış kabarıyordu. Yerli köylülerden kimileri: "Ekmek böyle yapılmaz, ekmek böyle pişirilmez." diyerek tarlalarımızda ekinlerimzi yaktılar...Sonra bizden öğrendiler, onlar da bizim yaptığımız gibi ekmek yapmaya başladılar. Zamanla aramızda yakınlaşma oldu, dostluk kuruldu, türlü türlü yemekler yapmayı da birbirimizden öğrendik.74 Arşivimde türlü konularda anılar, anlatılar buluyorum. Neriman

Arda’nın şu anlatısı çok ilginç: Selânik’te evli teyzem vardı. Mübadelede Türkiye’ye gelmişler, çevrelerindeki yerli halkın mantalitesini çok iyi öğrenmişlerdi. Yıllar sonra biz de Bulgaristan’ın Kırcaali şehrinden göç ettiğimizde, teyzem: "Rumeli’den getirebildiğiniz mücevherlerinizi, elmas küpelerinizi, altın dizilerinizi takınıp süslenip de düğüne bayrama çıkacaksınız. Şimdi değil de yıllar sonra takınırsanız yerli kadınlar demesinler: Muhacir geldiklerinde hiç bir şeyleri yoktu. Türkiye’ye geldiler de mücevher nedir, altın nedir gördüler, süslenmeyi de bizden öğrendiler... İnanın, bunu diyebilirler... Rumeli’de, suyun ötesindeyken hiç bir şeyimizin eksik olmadığını görmeleri için mücevherlerinizi şimdi takınmalısınız" diye annemlere öğütte bulunuyormuş. Uzun yıllar annemler her düğünde bayramda süslenirlerken hep teyzemi anıyor, onun öğütlerini bizlere anlatıyorlardı.

Balkanlar’dan gelen göçmenlerin Anadolu’ya yeni değerler

kazandırdıklarını Béla Horvath şöyle sıralıyor: Muhacirlerin gelmesi Anadolu için son derece yararlı bir gelişme. Bir yandan düşük olan nüfus yoğunluğu, öte yandan çalışkan ve kültürel olarak kalkınmış katmanlar ülkenin zenginleşmesini sağlıyor. Muhacirler geldikleri ülkelerden kendileriyle beraber Anadolu’dakinden kesinlikle daha gelişmiş iş araçları ve kaliteli tohumluk getiriyorlar. Ülkeye her gelen göçmen alesine 25 dönüm ve her çocuk için 5 dönüm daha ilâve olunuyor. Bu, ekilen arazinin fazlalaşmasına da imkân veriyor ve ülke zenginleşiyor.75 Türk Devleti, yüz binlerle ifade edilen göç hareketlerini iyi

değerlendirmiş, her büyük göçte göçmenlere kolaylıklar sağlamış, yardımda bulunmuştur. Bu, Balkan göçlerine verilen önemin bir göstergesi olarak nitelendirilmektedir. Anadolu’daki gayrimüslimlerin Balkanlar’dan gelen göçmenlerin Anadolu’nun gayrimüslimlerle meskûn bölgelerine yerleştirilmesine gösterdikleri tepkileri, yabancı temsilciliklere asılsız şikâyetleri Türk Devletinin iskân politikasını etkilememiştir. Yaşar Nabi Nayır da göçün ülkeye taze bir kan aşısı olduğunu, Balkan Türk köylülerinin medenî seviye bakımından Orta ve Doğu Anadolu köylülerimizden farklı olduğunu belirtmiştir. Muhacirlerin Anadolu köylerine iskânı ülkeye canlı bir hareket

74 Anlatan: Ayşe Meriçli. Kayda alındığı tarih: 1979, Bursa. Kaleme alan: Hayriye Memoğlu-Süleymanoğlu. 75 Horvath, Anadolu, 45.

40

Page 42: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

uyandıracağını ve genel köy seviyesinin kalkınmasına neden olacağını yazmıştır.

Türkiye koşullarına uyum süreçlerinde göçmenler, nostalji denen özel bir psikolojik durum yaşamışlardır. 1950’lerin ortalarında Yugoslavya’dan serbest göçmen olarak İstanbul’a gelmiş bilim adamı bir dostumuz yıllar önce şunları paylaşmıştı:

Serbest göçmen olarak İstanbul’a geldik. Memleketteki taşınmaz mallarımızı Sırp kökenli bir profesöre bıraktık. Profesör dürüst adam çıktı, hattâ mallarımızdan topladığı kirayı bile bize gönderiyordu. Biz İstanbul’a gelirken taşınır mal varlığımızdan gerekeni getirdik. Güzel bir ev aldık, onu dayadık döşedik. Ben ünversitede asistan olarak çalışmaya başladım. Araştırmalarımı sürdürdüm, çok geçmeden yazılarım da yayımlanmaya başladı. Bir sözle her şey yoluna girmişti. Ama nostalji denen bir güç var ya...İstanbul sokaklarında yürürken "Ben neredeyim?..." diye sık sık kendime soruyordum. Yanımdan geçen insanları bir başka görüyordum. Gözlerim İstanbul’un güzelliklerini bile görmüyordu. Bu özel durumdan birkaç yıl sonra çıkabildim. Aynı yıllarda göç etmiş, İstanbul’da yayın evi sahibi Üsküplü bir

dostumuz da şöyle anlatıyordu: Serbest göçmen olarak İstanbul’a geldiğimiz ilk yıllarda Galata köprüsünden geçerken duraklıyor, denize bakarak en kötü, korkunç şeyi yapmak aklımdan geçiyordu. Birkaç yıl sonra Allah: "Al, kulum!" dedi, işlerim yoluna girdi. Ama memleketi bir türlü unutamadım. Çocuklarım İstanbul’da doğdular, memleket özlemi nedir, bilmezler. Uyum sürecini yaşayan göçmenlerin Türkiye’de doğmuş çocukları ve

daha sonraki kuşaklar, anne ve babalarının, yaşlıların anılarını, anlattıklarını acı bir geçmiş olarak ailelerinde, göçmen çevrelerinde dinliyor, ama yakınlarının gelmiş oldukları memleketlerin, ülkelerin bile nereleri olduğunu birçokları bilmiyorlar: "Ben de göçmen kökenliyim, benim de ailem Balkanlar’dan gelmiş" veya "Benim ailem de mübadelede Türkiye’ye gelmiş" demekle yetiniyor ve başka bilgileri olmadığını söylüyorlar.

Uyum sürecinde göçmenlerin işleri yavaş yavaş yoluna giriyor, rahat nefes almaya başlıyorlar. Fakat sıla özlemi onları bir türlü bırakmıyor. Ahmet Kadir’in "Mektup" başlığını verdiği şiirini okuyalım:

İşyerim-Gaziantep. Kızlar okulda, Büyük oğlum kâtip. Kimlik aldık yakında. Hepsi, hepsi yolunda. Bir tek zorumuz var Anamızı koşalayan. Adı: "Ülkeye hasretlik!" Kanserden beter.

41

Page 43: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

Aretlik, bu kadar yeter.76 Göçmenliğin sıkıntılarını, ayrılıkları, hasretliği en ağır yaşayanlar,

yaşlılar olmuştur. Filibe’ye bağlı Kriçim’den İstanbul’a göç etmiş Meliha Atalay şöyle anlatıyor:

Anacığım ağlayarak gurbet türküleri söylüyordu. Ninem, dedem, yakınlarımızdan birçoğu Bulgaristan’da kalmışlardı, onlara yanıyordu ve gurbet türküleriyle derdini döküyordu: Gurbet elde ölenlerin Çenesini kim bağlar Ne anam var, ne babam var Baş ucumda kim ağlar." Bazen biz de anama eşlik ederek hep bir ağızdan devam ediyorduk: Yeşil kurbağlar öter göllerde Kolum kanadım kırıldı Kaldım çöllerde Vatanımdan ayrıldım Kaldım gurbet ellerde Ben ağlamayım eller mi ağlasın Bu gurbeti icad eden cennet görmesin Şu türküleri de söylediğimiz günler oluyordu: Şu dağlar olmasaydı Yaprağı solmasaydı Ölüm Allah’ın emri Ayrılık olmasaydı Yol verin gideyim Dumanlı dağlar Dağların ardında Nazlı yâr ağlar Şu dağlar ulu dağlar Yaprağı sulu dağlar Yolda bir garip ölmüş Kimi var kimi ağlar Gerçekten de kimilerinin nazlı yârleri kalmıştı memlekette. Ah dağlar, dumanlı dağlar, viran dağlar, diye diye geçti ömrümüz. Zalim düşman attı bizi dağlar ardına: Atma zalim, atma Beni dağlar ardına

76 Yenisoy-Süleymanoğlu, Bulgaristan Türk Edebiyatı, 434.

42

Page 44: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

Hiç kimsem yok yansın Annem yansın derdime Babam da "Gurbet, adı bet" sözünü sık sık tekrarlıyordu. Türkiye’ye göç edenler Bulgaristan’daki yakınlarına yanıyorlardı.

Bulgaristan’da kalan anaların da ayrılık türküleri söyleyerek Türkiye’deki kızları, oğulları, torunları için yürekleri yana yana ömürleri tükenmiştir. Bursa’ya göç etmiş Nefise Memoğlu-İdrisoğlu şöyle anlatıyordu:

Kız kardeşim 1946 yılında ailesiyle Türkeye’ye göç etti. Anam, ömrünün sonuna kadar ayrılık türküleri söyledi: Bir giderim beş ardıma bakarım Ah bakarım da aman aman Kanlı yaşlar dökerim (H)em (h)asretlik (h)em gurbetlik çekerim Bazen de türkülerde değişiklik yaparak gönlüne göre söylüyordu onları: İlkyaz eyyamında gördüm düşümü Geldi felek aldı benim eşimi (yavrum, veya Eminem diyordu anam) Ko sağ olsun yılda göreyim yüzünü Ah ko sağ olsun ayda işideyim sesini Sonraki yıllarda ağabeyimin oğlu da düştü gurbet yollarına. Rabiye yengem de ayrılık türkülerini, gurbet türkülerini hem söylerdi, hem ağlardı: Anam desem anam yok Bubam desem bubam yok Gurbet elde (h)asta düştüm aman Bir yudum su veren yok.77 Daha sonraki yıllarda da göç dalgalarıyla gelenlerden Türkiye

koşullarına uyum sürecini en sancılı geçirenler, kuşkusuz yine yaşlılar olmuştur. çocukluk yıllarını, gençliklerini Balkan köylerinde geçirmişler, göç edince de İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi şehirlere düşerek büyük psikolojik sarsıntılar yaşamışlardır. Apartman dairelerinde, dört duvar arasına kapanmış bu kader kurbanları Mehmet amcaların, Ahmet dedelerin aklı memleketlerindeki evlerinde, evlerinin önünde alın teriyle yetiştirdikleri asmalarda, kendi elleriyle diktikleri meyve ağaçlarındadır. Aşye teyzeler, Fatma nineler de evleri önünde yaptıkları ve rengârenk çiçeklerle doldurdukları cennet bahçelerini unutamıyorlar. Buralarda hâlâ yalnız hissediyorlar kendilerini.78

77 Mehmet M. Yenisoy′un arşivinden. 78 Yalnızlık, geçmişe özlem anlamına gelmektedir, hiçbir zaman tekrarlanmayacak çocukluk, gençlik yıllarına bir nostalji demektir yaşlı göçmenlerin dilince.

43

Page 45: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

Ankara’nın Pursaklar göçmen mahallesinden Şükriye teyze, apartman önünde hem ilkbahar çiçekleri ekiyor hem de şöyle diziyor mısraları bir gurbet türküsünden:

Aranım yok soranım yok Hiç kalbimde ferahım yok Bir yudum su verenim yok Kalmışım gurbet ellerde. Bu durum 1989 Büyük Göç’ünde Bulgaristan’dan gelen yaşlılarda

çarpıcı bir biçimde izlenmektedir. Şair Lâtif Ali Yıldırım, "Yaşlı Göçmenler" adını verdiği şiirinde şöyle diyor:

"Utanç trenleri"‘nin getirdiği Yaşlı göçmenleri gördüm Avcılar Parkı’nda dün. Avuçlarının içinde Tutarak yalnızlıklarını Banklarda oturuyorlardı... Saçları biraz daha pamuklaşmış Biraz daha çökmüş omuzları Besbelli ki Çoktan yitirmişti eski gücünü Bükülmez bilekleri... Pehlivan yapılı bedenleri Avcılar Parkı’ndaydı belki ama Ufuk çizgisinin ötesinde Kimbilir nerelerde Çarpıyordu yürekleri... Harcını terleriyle kardıkları Duvarını elleriyle ördükleri Kâh hayaller kurdukları Kâh rüyalar gördükleri Kimi zaman güldükleri Anılarla dolup taşan O sevimli

o sımsıcak Evleri şimdi onlardan O kadar uzaaak... Ve onlara o kadar yakındı ki Cami avlusundaki Musalla taşı sanki... Uzansalar Erivereceklerdi. Ve avuçlarının içinde Sımsıkı tuttukları Yalnızlıklarını

44

Page 46: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

O taşın üstüne Serivereceklerdi... ... Neylesin, Yazanlar böyle yazmış Yazgısını göçmenlerin. Bedenleri başka yerdedir Bir başka yerde çarpar yürekleri... Hele hele düşleri... Yönünü ve yerini Saptamaya çalışmayın. Kimbilir hangi sularda Çekiyorlardır kürekleri...79 Yanık olur göçmenlerin yüreği. Bu yanık yürekler sevgiye,

sıcaklığa ve merhamete muhtaçtır. Bazen Anadolu insanından beklenen sevgiyi, sıcaklığı, hoşgörüyü bulamayan göçmen, üzüntüsüyle baş başa kalarak ayyıldızlı bayrağından güç alıyor. Şair Ömer Osman Erendoruk "Bayrağım" adlı şiirinde şu duyguları dile getiriyor:

Ben dede yadigârı topraklardan kovulmuş Öz vatanım Trakya’mda Anadolu’mda kalan Canciğer bellediğim kardeşi soğuk bulmuş Kahırdan boğulmuşum Canım İstanbul’umda gözüm Anadolu’mda SEVGİ kırıntıları ararken yorulmuşum Ben bir kuşum yuvasız Toprağından sökülmüş yapraksız bir ağacım Paraya pula değil Ben sevgiye muhtacım Tutsak etmiş ruhları bir soğukluk bir benlik Sönmek üzere içimde umudumdan doğan nur Soğukluğun ağında can vermiş sevecenlik İlgisizlik yağıyor üstüme yağmur yağmur Güzelim Rumeli’miz hâtıralardan silik! İçimde bir İstanbul akşamının sızısı Gücenik Üzgün Kırık Boğazımı ardarda boğarken bir hıçkırık

79 Lâtif Ali Yıldırım, ‘Yaşlı Göçmenler’, Sabahattin Bayramöz, Türkçenin Sarmaşıkları, Ankara 2002, 117-119.

45

Page 47: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

Tanrım intihar da mı, derken, alınyazısı Bir şey değdi yüzüme yumuşacık el gibi Ayyıldızlı bayrağım olduğunu gördüm de Üzüntüm, kırıklığım akıp gitti sel gibi... ... Söndürülmüş olsa da Rumeli’de ocağım Merak etmeyin sakın sizin ocağınızdan Ateş almayacağım Ve ne de sofranızdan bir yudum ekmek, aş! Senden tek istediğim Anadolulu kardaş Güler yüz ve tatlı söz! Benim sonsuz Rumeli sevgim başımda tacım! Ne paraya ne pula Ne sevgisiz bir kula Ben Hak’ka giden yola ve sevgiye muhtacım! Bayrağım! Sen parlayan ayınla yıldızınla Benim Türk varlığımı simgeleyen nabzınla Annemin beni seven eli kadar sıcaksın Akıncı ecdatlarım gibi cesur ve paksın Ölsem de mezarımın başucunda dört mevsim Nazla Derin bir hazla Yüzümü sıcak bir el gibi okşayacaksın!80 Uyum süreçlerinde ve özellikle göçmenliğin ilk yıllarında kırgınlıklar,

üzgünlükler olabilir, fakat özgürlüğe kavuşmanın mutluluğu da vardır. Şair Lâtif Karagöz’ün bir şiirinde bu mutluluk şöyle dile getirilmektedir:

Türkiye’mde mutlu geçer günüm, ayım Sonbahar günleri yaşamaktayım Özgürüm, martı gibi uçmaktayım Artık açık gitmeyecek gözlerim Anavatandır en sağlam dayağım Burada olacak arka toprağım Ve üstümde ayyıldızlı bayrağım Ölsem bile, sönmez közlerim.81

80 Ömer Osman Erendoruk, ‘Bayrağım’, Türk Dili, Türk Şiiri Özel Sayısı V. (Türkiye Dışı Çağdaş Türk Şiiri), Sayı 531, Mart 1996, 493-494. 81 Lâtif Karagöz, ‘Sönmez Sevgi Közlerim’, Yaprak Dökümü, Çerkezköy-Tekirdağ 1999, 17.

46

Page 48: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

Özgürlüğün mutluluğuna kavuşanlar, geçmişin kâbuslarını da asla unutmuş değillerdir. Sanatçı Nazmi Adalı göçmenlerin Bulgaristan’da yaşamış oldukları karanlık dönemi şöyle şiirleştirmiştir:

YAŞADIĞIM PRANGALI GÜNLER (Bulgaristan’dan gelen soydaşım dert küpü) Dilim varken dilsiz edildim Barikat kondu yoluma Elim varken elsiz edildim Silleler indirildi koluma Gülemezdin, gülmek yasaktı Ağlamak serbestti, ağla da ağla Neşem, sevincim tutsaktı Avlanırdım Tüfekle Ağ’la. Esiriydim körolası Bulgarın Talih, Kader utansın Onulur mu bu yaralarım? Doktor Tarih anlatsın.82 Göçlerden küçük çocuklar da nasibini almışlardır. Doksanüç Harbinden

bu yana sonu gelmeyen göç dalgaları, çocukları da sıcak yuvalarından alarak göç yolarına atmıştır. Küçük yaşta göçmenliğin acımasız darbesi, çocukların belleğinde silinmez izler bırakmıştır. Ahmet Emin’in "Çöçmen Çocuğu" adlı şiirinden şu dörtlükleri okuyalım:

Beşiğinden apar topar Kimdi onu atan barbar? Boynu bükük onu arar, Ararsa göçmen çocuğu. Gizlemeyin oyküsünü, Mahşerleşen uykusunu, Kaderinin suçlusunu Sorarsa göçmen çocuğu. ... Bu yuvasız kuşu sevin, Küstürmeyin, incitmeyin, Gözyaşı ateştir bilin, Ağlarsa göçmen çocuğu.83

82 Nazmi Adalı, ‘Yaşadığım prangalı günler’, Bulgaristan Türklerinin Sesi, Sayı 9, 1994, 29. 83 Hayriye Yenisoy-Süleymanoğlu, Bulgaristan Türk Çocuk Edebiyatından Örnekler, Ankara 2002, 342.

47

Page 49: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

Uyum sürecinde yaşananları yeni yayımlanmış kitapların sayfalarında da buluyoruz. Ahmet Şerif Şerefli’nin "Bulgaristan’daki Türkler (1879-1989)" adlı kitabında yer alan şu satırları okuyalım:

Öğrenimi, bilgisi veya görgüsü olan herkes, elinde meşale taşıyan kimseler değillerdi. Türk kardeşleri aleyhine Bulgara muhbirlik yapanlarımız bulunuyordu. Bu gibilerden çok çektik... Büyük Göçte kendilerine maşalık eden hainleri, Bulgar yine sınır dışı etti. Türkiye’mizde hiç kimse bu çamur insanlardan hesap sormadı. Millî duygunun, utanmanın ne olduğunu bilmeyen bu hain kişiler burada yaşantılarını cazaevlerinde yatanlardan defalarca daha iyi bir çizgide sürdürmektedirler. İnsanı soysuz, dilsiz, adsız, dinsiz, geleneksiz bırakmanın yarasını bıçağı kendine saplayınca anlamak mümkün. Türk kültürünü kökten kazımanın adlarda Bulgar vatandaşlarına da dokunan yanı vardı. Bugün Bulgaristan’da on binlerce Bulgarın soyadları Türk kökenlidir: Abacı(yev), Çarıkçı(yev), Kara(slavov), Simitçi(yev), Koyunderili(yev) gibi. Ama onlar bu Türk kökenli soyadlarını değiştirmek istemediler. Karşı koydular. Türklerden, Türklükten nefret ettikleri hâlde nesilden nesile geçmiş, etle tırnak olmuş bu soyadlarından vazgeçmediler. Bizi ağlatan, öldüren kanun onlara diş batırmadı. Soydan, kültürden geleni koparıp atmak elbette kolay değil. Ama biz millî Türk azınlığına her şeyi reva gördüler. Dediklerini yaptırmak için ordu çıkardılar. Kan döktüler. Toprağın yüzü kızardı, tarih utandı, dinsiz Bulgarın yüzü kızarmadı. Bu mahşer günlerinde Türkiye’miz de bize sahip çıkmadı. Neden? Çünkü Türkiye’nin bizleri korumak için bir devlet politikası yoktu. Osmanlılar bu topraklardan çekileli unutulmuştuk. Bizim varlığımızı, hani derler ya, Allah bile unutmuştu. Kasabın merhametine kalmış koyunlar gibiydik. Bulgarlar Amerika’ya, Kanada’ya 40-50 soydaşına bile sahip çıkmayı başarmışlardır. Bu gibi konularda önemli olan insanın, insan olmanın değeridir kuşkusuz. Göç konusunda 1989’da sınırın açılması önceki yanılgıların tekrarıdır. Bulgaristan bizim ecdat yurdumuz, vatanımızdı. Yeraltındaki ölüler, yeryüzündeki kültür değerlerimiz 600 yıl varlığımızın kanla yazılmış tapularıydı. Bu eserin çok eksiklikleri olabilir. Ben bu kadarını yapmasaydım bu kitaptakiler de tarihin unutulmuşluğuna karışacaktı. Halbuki bu görevi yapacak başka adamlarımız vardı. Yapmadılar. Bu azı millî davaya hizmet için yaptım. Gazilerimiz, mahkûmların bazıları bu kitaba alınmalarını istemediler. Bu, işin üzülecek yanıdır. Kendilerine sahip çıkılmadığından dolayı Türkiye Cumhuriyeti’ne gönülleri kırıktı. Ölüme mahkûm edilmiş, Bulgar zindanlarında 15-20 yıl çürüyenler Türkiye’ye yaşlı, hasta geldiler, kendilerine Vatanî Hizmet tertibinden birer sembolik emekli maaşı bile bağlanmadı. Savaşanlar siz miydiniz, deyip hâlleri sorulmadı. Bazı bilinçsizler, biz göçmenlere "Bulgarlar" diye hitabettiler. Halbuki 4-5 yüzyıl öncesi bu topraklardan kalkıp gitmiştik Balkanlar’a. Artık geriye dönüş yapıyorduk. Acaba bizler bu ülkede yabancı mıydık? İki kez ölüme mahkûm edilen Şumnu’dan Mehmet Fuat bu kitaba alınmasını istemedi. Burada gönlünün yaralı olduğunu söyledi. Köyümüzden (1985’lerde) 7 genç (Torlak köyünden) mücadele etmk için bir grup

48

Page 50: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

oluşturmuşlardı. Yakalandılar, 15, 10, 8’er yıla mahkûm edildiler. Kitaba alınmalarına izin vermediler. Kırgındılar.84

Aynı kitabın bir başka sayfasından da buraya şu satırları aktaralım: 1989’daki zorunlu göçün devam ettiği günlerde... Alvanlar köyü olaylarındaki direnişten dolayı, Belene’ye sürülen mücahitlerin hemen hepsi Çorlu’da idiler. İçlerinden biri (bağlama ustası İsmail enişte) şu beyanda bulunmuştu: "Biz üç aydır bu okulda, her sınıfta 6-7 aile olmak üzere, kalıyoruz. Akraba da olsak ayrı ayrı aileleriz. Ne soyunabiliyoruz, ne giyinebiliyoruz, ne de banyo yapabiliyoruz. Oysa, bizler (mücahitler) banka kuyruğunda beklerken, bizi (Bulgara) satan eski muhtar millet haini, Çorlu Emniyet Müdürü veya Belediye Başkanı ile kol kola gelip, yardım paracığını alıyor ve şişine şişine gidiyor. Adam bizi satmaktan kazandığı parayı da rahatça geçirmiş ve Çorlu’nun en iyi yerinden iki tane daire de aldı. Para nelere kâdir. Bizim anavatanımızda hainlerin daha makbul oluşu, bizi kahrediyor.85

1989’da gelen göçmenlerin Türkiye’de uyumu meselesi Bulgar

araştırmacılarca yakından izlenmektedir. Bu konuda Türkiye’de sadece bir iki makale yazılabilmişken,86 Bulgaristan’da Bulgarlar tarafından birçok yazı yazıldı ve böyle yazıların birkaçı bir araya getirilerek kitap hâlinde 1998 yılında Sofya’da yayımlandı. Söz konusu kitabı derleyen araştırmacı A. Jelâzkova, ayrı ayrı sosyal grupların uyum sürecini değerlendirirken, komünist döneminde komünist partisinin okullarından geçmiş, kurs görmuş eski komünist Türk yöneticilerin böyle hazırlık görmüş olmaları, yeni sosyal ortama kolayca ayak uydurmalarında bir öncelik teşkil ettiğini belirtmektedir. Her şeyden önce psikolojik planda, öteki göçmenlerin birçoğundan farklı olarak bu kişiler, megaşehir İstanbul veya Anadolu’nun uzak kentlerine yerleşmişlerdir. Bulgaristan’da, mensup oldukları kendi Türk toplumuna işledikleri günahlarından, yapmış oldukları hainliklerinden utananlar, göçmen kitlelerinin eleştiri yağmuruna tutulmaktansa, ya kozmopolit bir şehir olan İstanbul’da anonimliğe gömülmeyi veya uçsuz bucaksız Anadolu toprağının 60-70 milyonluk nüfusu arasına karışıp kaybolmayı tercih etmişler ve böyle bir imkânı büyük bir şans olarak görmüşler, azami derecede bundan yararlanmışlardır. A. Jelâzkova, eskiden bulgaristan’da komünist partisi başkanlığı yapmış kişileri şimdi Anadolu’nun küçük kasabalarında cami yönetim kurulu üyesi olarak hayırsever faaliyetlerde veya her şeyden önce kendinle huzura kavuşma yolları konusunda çocukları eğitirken görmek mümkündür, demektedir.87

Balkan göçmenleri, Rumeli Türk ağızlarının birtakım özelliklerini de getirmişlerdir. Kemal Arı, mübadele göçmenleri "konuşulan dil yönünden de 84 Ahmet Şerif Şerefli, Bulgaristan’daki Türkler (1879-1989), Ankara 2002, 28-30. 85 Aynı eser, sf. XXIII-XXIV. 86 Hayriye Yenisoy-Süleymanoğlu, Türkiye’deki Bulgaristan Türklerinin Dil Sorunları Var Mı? Atatürk Kültür Merkezinin Düzenlediği Uluslararası Kongrede okunan Bildiri, Ankara 1993. 87 Antonina Jelâzkova, Mejdu adaptatsiyata i nostalgiyata, Sofiya 1998, 27-28, 41-42.

49

Page 51: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

Türkiye’deki yerleşik kültüre farklı bir şive aktarmışlardır" diyerek şöyle devam ediyor: "Bu şivede "h" sesini yutarak ya da farklı bir sesle karşılayarak konuşmak pek yaygındı. Bunun yanında konuşmanın akışı "abe", "abe mari", "breh", "kızan", "kızancık" gibi terimlerle süslenmekte, bu durum özellikle konuşma anında heyecan, sevinç ve özlem gibi davranış kalıplarıyla birlikte ortaya çıkmaktaydı."88

Dil özelliklerinden söz ederken şunu da vurgulayarak belirtmek gerekir: Bir etnik mensubiyet ifade eden "Bulgar" kelimesinin Türkiye’de gelişigüzel kullanıldığı bir gerçektir. Bulgaristan göçmenleri bir Türkiyeli için "Bulgar"dır. Göçmenler ise: "Biz Bulgar olsaydık, baba ocağımızdan kovulup da göç yollarında perişan olmayacaktık. Türk olduğumuz için Bulgaristan’da çileler çektik, neden Türkiye’de bize "Bulgar", "Bulgar Türkü" deniyor da Bulgaristan Türkü denmiyor?", diyerek üzüntülerini dile getiriyor, sert tepki gösteriyorlar. Birtakım Türkiyeli aydınlar, daha da ileri giderek "Bulgaristan Türklerinin ana dili Bulgarcadır" diye yazmaktan çekinmiyorlar. Bu konu sanat eserlerinde de yankısını bulmuştur. R. Recep "Ben Bulgar Değilim" adlı şiirinde şöyle diyor:

Evet Bulgaristanlıyım: Allahı tek bilir, severim ırkımı. Tarihe destanlar yazmış bir soydan gelirim. Ben anlatayım, siz yapın yargımı. Şehidimiz var Yemen Harbinde. Dedemin dedesi aylarca Plevne’yi savunmuş, Vurmuş "vur" dediğini Osman Paşa’nın. Sonra da Şıpka’da kalmış Ruslarla savaşta. Kanıyla yazmış öyküsünü yaşamın. Dedem eğitim görmüş Selimiye’de. Elini öpmüş Ata’nın Suriye Cephesinde. Bağdat Cephesine sürülünce sonra, Esir düşmüş İngilizlere. Tarihe destanlar yazmış bir soydan gelirim. Allahı tek bilir, ırkımı severim. Evet Bulgaristanlıyım, ezilmiş TÜRKÜM Benim adım Dobruca, Dileorman, Benim adım Trakya, Rodoplar. Türkçemi anamdan öğrendim, Babamdı din Hocam.89

Yeni yayımlanmış bir romandan da şu diyaloğu buraya aktaralım: - ... Ben göçmen kökenliyim.

88 Arı, Büyük Mübadele, 172. 89 R. Recep, ‘Ben Bulgar değilim’, Balkanlar’ın Sesi, Sayı 2, 1989, 37.

50

Page 52: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

- Anladım. Sizler kızım, Bulgarın soykırımı cenderisinden geçmiş saygıdeğer insanlarsınız. - Evet, ama beybaba, bizlere kasten "Bulgar" diyor bazı kimseler. Tepedeki sorumlulardan bile diyenler bulunuyor... Siz neden hakaret etmediniz? Şaştım doğrusu! - Aman kızım, o nasıl söz? Dört-beş yüzyıl önce hepiniz bu topraklardan göçtününz. Oraları sürdünüz, ektiniz, öldünüz, yurt edindiniz. Şimdi geri dönüş yaptınız. Orada başka milletlere karışmadınız. temiz kaldınız. Anadolu’da bizlerse karıştık... - Hatta Pakşen adında bir köşe yazarı bir yazısında bizleri Bulgar, ana dilimizi de Bulgarca olarak göstermeye çalıştı. Hem de hiç utanmadan yaptı bunu... - Aldırma demeye dilim varmıyor kızım, ama sen yine aldırma. Sadece bir o değil, onun gibiler çoktur ülkemizde. - Bizler bir zamanlar baba yurdumuz olan coğrafyada sanki kiracı olarak yaşıyor ve yabancı muamelsi görüyorduk. Vatan diye sarıldığımız tek şey dilimizdi. Yasak edildiği yıllarda bile gizlice konuştuk, onu daha çok sevdik. Sevdiğimiz, konuştuğumuz için cezaevlerine kapatıldık, sürüldük. Cenderede sıkıştıkça daha çok Türk olduk. Bizler aile dilimizle onurumuzu, kimliğimizi kurtardık. Buna karşı kendini unutmuşlardan hakaret görüyoruz. - Siz kahramansınız kızım. Almanya veya başka Avrupa ülkelerine işçi olarak giden vatandaşlarımız 5-10 senede dillerini unutuyorlar. Sizler ise 120 yılda unutmadınız. Acılarınızla, gözyaşlarınızla yaşattınız dilinizi. Şehitlerinizle yücelttiniz. - Eğer sırf Bulgaristan’da doğduğumuz için Bulgar isek, büyük şairimiz Yahya Kemal Beyatlı Makedonya’da doğdu. Bu durumda Makedon olmalı. İstiklâl şairi Mehmet Akif Arnavutluk doğumludur. O da Arnavut olmalı öyleyse. - İsyanında haklısın kızım. Yerden göklere kadar haklısın...90 Yukarıdaki diyaloga günümüzdeki şu gerçeği eklemeliyiz: 1993

yılından bu yana tüm Türk Dünyasından olduğu gibi, Balkan ülkelerinden de Türk kökenli gençler Türkiye’mizin sağladığı burs ve her türlü yardımlarla Türkiye liselerinde, enstitü ve üniversitelerinde öğrenim görmektedirler. Bu gençlere de "Bulgar", "Rumen", ""Makedon", "Yugoslav", "Yunan" olarak kimi görevliler dahi hitap etmekten çekinmemektedirler. Öğrencilerin isyanına ne yazık ki şimdiye kadar aldıran da olmamıştır.

Balkan göçmenlerine Türkiye’de "gâvur" diyenler de olmuştur. "Doğduğum Topraklar" dizisinin 4 Şubat 2004 tarihinde TRT 2’de izlediğimiz Dördüncü Bölümünde Denizli’nin Honaz köyünden yaşlı bir mübadil kadın şöyle anlatıyordu:

Biz buraya geldiğimiz yıllarda, bize "gâvur" diyenler oldu. Biz de: "Niye bize "gâvur" diyorsunuz? sorduğumuzda: "Gâvur memleketinden geldiğiniz için siz de gâvursunuz" diyorlardı. Biz de: "Biz gâvur memleketinden geldik, ama içimizde gâvur yoktur" cevabını veriyorduk.

90 Ahmet Şerif Şerefli, Sen İstanbul’a Gelme, (basın yeri belirtilmemiştir) 2003, 91-92.

51

Page 53: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

HAYRİYE MEMOĞLU-SÜLEYMANOĞLU

Cumhuriyet döneminde "göç" kavramının da türlü evrelerden geçtiğini görüyoruz. Doksanüç Harbinden sonra, 1950-1951 de dahil, Türkiye’ye gelen Balkan göçmenlerine "muhacir" denmiştir. 1968-1978’de Bulgaristan’dan gelenlere "muhacir" değil de "göçmen" dendi. 1989’un Büyük Göçünde gelenler ise ne "muhacir" ne de "göçmen" idiler. Bunlara "soydaş" dendi. Resmî yazışmalarda, medyada "soydaş" kelimesi işleklik kazandı. Yakın geçmişe kadar Osmanlı Devletinin sınırları içinde yaşamış ve Türk nüfusun önemli bir bölümünü oluşturmuş Balkan Türkleri "soydaş" oluverdiler. Dilin tarihî gelişme sürecinde elbette birtakım kelimelerde anlam genişlemesi, bazı değişmeler olabilir. Ama bir Yakutistan (Saha) Türküne de, bir Balkan Türküne de "soydaş" demek bilmem ne kadar doğru olabilir. Aynı Balkan devletinin sınırları içerisinde yaşamış bir Balkan Türk ailesinin bireyleri, türlü yıllarda Türkiye’ye göç etmiş oldukları için bunlar üç türlü adlandırılmaktadırlar: Erken göç etmiş olanlar "muhacir"dir. Daha sonraki yıllarda Türkiye’ye gelmiş olanlar "göçmen"dir. Son Büyük Göçte gelenler ise "soydaş"tır ve "soydaş" olarak da toplumda yerlerini almışlardır.

Bir de "dış Türkler" ifadesi vardır. Bu, sadece Balkan Türklerinin değil, tüm Türk Dünyasının dikkatini çekmektedir. Orta Asya Türkleri: "Biz "dış Türk" değiliz. Aslında Türkiyeli kardeşlerimiz "dış Türktür". Çünkü tüm Türklerin ata yurdu Orta Asya’dır" diyorlar.

Her şeye rağmen, dağları, denizleri aşıp gelen göçmenlerde ortak özellik, paylaşılan bir kültür vardır. Dil, din, gelenek ve görenekler gibi ortak kültürel kökenin, ortak kültür norm ve değerlerinin var oluşu, Balkan göçmenlerinin yerli halkla başarılı bir biçimde bütünleşmesini kolaylaştırmış, ve Türk Devleti büyük sorunlar yaşamamıştır.

Göçmenlerin gelmesiyle Anadolu’nun Türk etnik ve sosyal yapısı güçlendirilmiştir. Balkanlar’da acı çekmiş, derin millî duyguya, millî bilince sahip olan göçmenlerin Devlete bağlılıkları, Türk Devletinin, Cumhuriyetimizin kuruluş ve gelişmesine bu çalışkan insanlarımızın katkıları, birçok araştırmacı tarafından vurgulanarak belirtilmektedir.

* * *

Türkiye’ye belli maddî ve manevi kayıplara uğramış olarak gelen

Balkan göçmenlerinin yeniden toparlanması kolay olmamıştır. Göç felâketini ve bunun bir devamı olan sıkıntılı, üzüntülü uyum süreçlerini yaşamış kuşaklar, başlarından geçeni kâğıda dökmemişler. İçe kapanarak acılarını sessizce yaşamayı tercih etmişler... Ölümleriyle anılar da anlatılar da tarihin unutulmuşluğuna karışmıştır. Oysa tüm yaşananlar kaleme alınıp derlemeler oluşturulmuş olsaydı, günümüzde bu alanda hissedilen boşluk olmazdı. Edebiyatımızda da, bilimsel araştırmalarımızda da bir boşluk hissedilmektedir.

Göç olgusunu yaşamış başka ülkelerde anılar, anlatılar arşivlenmiş, bunların bir kısmı da yayımlanmıştır. Tüm yaşananlar da roman, öykü, şiir, günlük gibi çeşitli edebî türler altında yeniden yorumlanmıştır.

52

Page 54: ğlu-Süleymanoğlu, Hayriye, ‘Edebiyat ımızda Balkan ... · PDF fileToplu halde göçe zorlanan ilk Müslüman toplumu Kırım Tatarları olm uştur. Onlar ın ba şına gelen,

EDEBİYATIMIZDA BALKAN TÜRKLERİNİN TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

53

Son yıllarda Türkiye’de de bu uğurda görülen bazı hayırlı atılımlara destek verecek ve tarihimizdeki göç olgusunun ve uyum süreçlerinin her yönüyle araştırılmasını sağlayacak, bu alanda yapılan çalışmaları koordine edecek güçlü bir bilim merkezine ihtiyaç vardır.

Avrupa ülkelerinde son zamanda kimi çevrelerde bir göç anıtı dikilmesi ve nerede dikilmesi konusu tartışılmaktadır. Bir göç anıtı dikilecekse, Türk göçlerini sembolize edecek bir anıt olmalıdır, çünkü son yüzyılların büyük göçlerini Türkler yaşamıştır, diyenler vardır. Rumeli’den dalga dalga gelen yüz binlerce göçmeni önce İstanbul karşılamış, bunları barındırmış, bağrına basmıştır. Belki de gün gelir, doğa ile kültürün bir uyum içinde birleştiği bu güzel şehir İstanbul’da Türkün tarihî kaderi olan göç olgusunu simgeliyecek büyük bir anıt dikilir.

Gönül ister ki felek bundan böyle hiç kimseyi zorunlu göç yollarına düşürmesin, hiç kimseye göçmenliğin acılarını çektirmesin...