DİN İLE PSİKOLOJİ ARASINDAKİ İLİŞKİ BAĞLAMINDA “İD...
Transcript of DİN İLE PSİKOLOJİ ARASINDAKİ İLİŞKİ BAĞLAMINDA “İD...
The Journal of Academic Social Science Studies
International Journal of Social Science
Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS4852
Number: 51 , p. 179-190, Autumn III 2016
Yayın Süreci
Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date - Yayınlanma Tarihi / The Published Date
19.10.2016 30.11.2016
DİN İLE PSİKOLOJİ ARASINDAKİ İLİŞKİ BAĞLAMINDA
“İD” KAVRAMININ KUR’AN VE İSLAM
LİTERATÜRÜNDEKİ YANSIMASI IN THE CONTEXT OF THE RELATIONSHIP BETWEEN RELIGION AND
PSYCHOLOGY, THE REFLECTION OF THE CONCEPT "ID" IN QURAN
AND ISLAMIC LITERATURE Yrd. Doç. Dr. Cüneyd AYDIN
Bartın Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi
Öz
Günümüzde din ile psikoloji bilimi arasında yakın bir ilişkinin olmadığına dair
yaygın bir görüş mevcuttur. Psikoloji bilimi tarihinin özellikle 20. yüzyıl ve sonrası dik-
kate alındığında bunu daha rahat anlamak mümkündür. Ancak bu durum, insan için
olmazsa olmaz görülen bu iki alanın hem birbirinden uzak durmasına veya yakın ilişki
kuramamalarına hem de insanın ruhsal sağaltımında sağlayacakları faydaların
görmezden gelinmesine yol açmaktadır. Aslında din ile psikoloji bilimi arasında yakın
ilişkilerin kurulması, insanın ruh sağlığı için daha faydalı olacaktır. Bunun sağlanması
için ise, iki alan arasındaki ortak noktaların bulunup insanların hizmetine sunulması
gerekmektedir. Nitekim her insan hem psikolojik bir yapıya hem de belli bir inanç dü-
nyasına sahiptir. Dolayısıyla insanda bir arada bulunan bu özellikleri, salt bilimsellik
adına birbirinden ayrı tutmak veya değerlendirmek her iki alanın gerçek amaçlarına ters
bir durum ortaya çıkarmaktadır. Yani, eğer bu iki alan muhteva ve birikimleriyle
birbirine yardımcı olmazsa ne insanın psikolojik sağaltımında önemli düzeyde katkı
sağlayabilir ne de bireysel dini yaşantının gerektiği gibi anlaşılması ve yaşanmasında
etkili olabilirler. İşte bu makalenin amacı, din ile psikoloji arasındaki ortak noktalara bir
örnek teşkil etmesi bakımından modern psikolojideki “id” kavramıyla İslam litera-
türündeki “nefs” kavramının karşılaştırmasını yapmaktır. Böylece bir yandan psikolo-
gların/psikiyatristlerin danışanlarına diğer yandan ise din hizmeti verenlerin bireylere
daha faydalı hizmet vermeleri sağlanabilir.
Anahtar Kelimeler: İd, Nefs, Psikoloji, Din, Tasavvuf
Abstract
Today, there is a common belief that there is no close relationship between reli-
gion and psychology. After considering that the history of psychology is about the 20th
180
Cüneyd ADIN
century, it is possible to understand this easily. However, this situation causes both these
two fields that are so essential for individuals to stay away from each other and build a
close relationship and this leads to ignore the benefits they provide for the psychiatric
treatment of human being. Infact, the establishment of a close relationship between psy-
chology and religion will be more beneficial for the mental health of people. In order to
achieve this, the common points of these two fields must be found and presented to
people service. Indeed, every human being has both a psychological and a certain belief
structure world. Thus, evaluating and keeping these features, that are found in human
beings, seperate only for being scientific, reveals an opposite situation for the real pur-
pose of both fields. It means that if these two fields don’t help each other with their con-
tents and accumulations,they cannot provide essential benefits in psychological treat-
ment of human beings and they cannot be effective about understanding and living in-
dividual religious life. The purpose of this article is to be an example of these common
features between two fields by comparing the concept “id” in modern psychology and
“soul” concept in Islamic literature. Thus, while psychologists and psychiatrists consult
their clients more usefully, religious service providers will give useful service to the in-
dividuals around them.
Keywords: Id, Soul, Psychology, Religion, Mysticism
GİRİŞ
Psikoloji biliminin son yüzyıldaki ta-
rihi incelendiğinde, zaman zaman dine kar-
şı/muhalif bir tutum içinde olduğu görülecek-
tir. Elbette ki bunda psikoloji alanında çalışan
bir kısım araştırmacı ve teorisyenlerin payı
büyüktür. Ancak buna karşın psikoloji bilimi
adına ortaya konan bazı kavram veya görüş-
ler, İslam dininin bazı hususlarıyla örtüşmek-
tedir. Bunun en güzel örneklerden biri, kişilik
yapısının anlaşılmasında önemli bir role sahip
olan Freud’un geliştirdiği id kavramı ile başta
İslam dininin temel kaynağı Kur’an-ı Kerim
olmak üzere, İslam literatüründe yer alan nefs
kavramı arasındaki ilişkidir.
Son yüzyılda psikoloji biliminin, ta-
mamen olmasa bile, dine karşı olumsuz bakışı
dikkate alındığında, psikoloji ile dini metinler
arasındaki bu neviden ortaklıklar, bu olumsuz
ilişkiyi yumuşatmak açısından önemli olarak
görülebilir. Bu yumuşama, psikolojik yapı ve
inanma ihtiyacını kendinde barındıran insan
için vazgeçilmez faydalar sağlayabilecektir.
Zira insanoğlu ne psikolojik yapısından kur-
tulabilir ne de bir şeylere inanmaktan vazge-
çebilir. Dolayısıyla bu iki alanın çatışmasın-
dan veya birbirine karşı ilgisiz kalmasından
ziyade insana birlikte hizmet etmeleri daha
faydalı olacaktır.
Buradan hareketle makalenin temel
amacı, din ile psikoloji ilişkisi bağlamında,
modern psikolojideki id kavramı ile İslam
literatüründeki nefs kavramı arasında var
olduğu düşünülen ilişkiyi incelemektir. Bura-
dan hareketle ilk olarak, din ile psikoloji bili-
mi arasındaki ilişki üzerinde durulmuş ve
böylece iki alan arasında neden ortak nokta
bulma ihtiyacı hissedildiği açıklanmaya çalı-
şılmıştır. İkinci olarak, id ile nefs kavramları-
nın tanım ve özellikleri hakkında özet bir bilgi
verilmiştir. Üçüncü olarak, bu iki kavram
arasındaki benzer ve farklı noktalar ele alınıp
ortaya koyulmuştur. Sonuç bölümünde ise,
elde edilen fikirler özetlenmiştir.
1. Din ile Psikoloji Bilimi Arasın-
daki İki Yönlü İlişki
Din ile psikoloji bilimi arasındaki iliş-
ki, özellikle son yüzyılda farklı yönlerde de-
vam etmiştir. Bazen iki alan arasında iyi ilişki-
ler kurulabilirken bazen de bu alanlar döne-
min gelişmelerine göre birbirinden uzaklaştı-
rılmıştır. Elbette bunda dinden çok (çünkü
onun kuralları değişmeden durmaktadır)
psikoloji alanında çalışma yapanların konuya
bakış açılarındaki farklılık ve yaşadıkları dö-
nemin şartları önemli derecede etkili olmuş-
tur. Aslında batı bilim geleneği içerisinde 20.
yüzyılın başından itibaren bağımsız bir bilim
olarak ortaya çıkan din psikolojisi, din ile
psişik unsurlar arasındaki ilişkiyi yorumla-
Din İle Psikoloji Arasındaki İlişki Bağlamında ‚id‛ Kavramının Kur’an ve İslam Literatüründeki Yansıması 181
mak amacıyla araştırmalara yöneldiğinde,
beraberinde din ve psikoloji birlikteliğinin
imkânına dair tartışmaları da başlatmıştır. Bu
tartışmalar, kimi zaman din ve psikoloji ara-
sında gerilimlere yol açarken kimi zaman da
verimli sonuçların ortaya çıkmasına katkı
sağlamıştır (Aydın, 2004: 49-50). Bu sebeple,
din ile psikoloji bilimi arasındaki ilişki hem
olumlu hem de olumsuz yönleriyle ele alın-
malıdır.
1.1. Din ile psikoloji arasındaki
ilişkinin olumsuz görülmesi
Psikoloji, bazı zamanlarda dini ve
onun bireyin davranışı üzerindeki derin
etkilerini araştırmayı önemli ölçüde ihmal
etmiştir. Psikoloji alanında seküler eğitim
almış birçok psikolog bugün, hayattaki tüm
fenomenlerin bilimsel bir şekilde
anlaşılmasına vurgu yapan ve dinin arkaik
olduğunu düşünen bir dünya görüşüne
sahiptir. Hâlbuki din, birçok bireyin
yaşamında önemli bir rol oynamaktadır. Her
ne kadar bu durum tamamen göz ardı
edilmese de psikoloji alanında, dinsel
inançlara oldukça az gönderme
yapılmaktadır. Kendi disiplinlerinin kesin bir
bilim olduğuna inanan bazı psikologlar,
yapıları gereği bilimsel olmayan kuşkulu
konular üzerinde araştırma yapmaktan
kaçınmaktadırlar. Böylece insan kişiliğini
araştırırken onun manevî/spiritual yönünü
ihmal ederek materyalist bir sistem
çerçevesinde hareket etmektedirler (Haque,
2011: 229-246).
Örneğin davranışçılığın temel teoris-
yenlerinden olan Skinner, dini genellikle
olumsuz kavramlar olarak görmüştür. Ona
göre din, otoritelerin gücü ve kontrolü sür-
dürme ihtiyacına bağlı olarak devam eden
sosyal davranışın belirlenmiş bir biçimidir
(Parson, 2013: 263). Yine Freud, din kurumla-
rını evrensel obsessiv nöroz olarak tanımlamış
ve dini yaşayışı ilkel narsisizme gerileme diye
ifade etmiştir. Onun dürtülerle ilgili görüşle-
rine değer veren birçok psikanalist de dini,
suçluluk duygularının kaynağı olarak zihnine
yerleştirmiştir. Sırf bu nedenle hala bir kısım
psikolog ve psikiyatrist, dinî ve/veya manevi
konularda araştırma yapmaktan kaçınmakta-
dır. Çünkü bu durumun kariyerlerini olum-
suz etkileyeceğinden korkmaktadırlar (Mer-
ter, 2012 ; Çelikel, 2013: 58-59).
Bunların yanı sıra, ilk dönem Ameri-
kan psikolojisinde, hâkim paradigma olarak
davranışçılık etkin olduğundan din konulu
psikolojik araştırmaların azlığı söz konusu
olmuştur. Çünkü bu ekol, nesnel bir bilim
olmak için imge, ruh ve bilinç gibi ruhsal kav-
ram ve terimleri araştırmayı reddetmiştir. Bu
sebeple, dinsel içerikli konuların araştırılma-
sına yönelik bu ilgisizlik yaklaşık yarım asır
kadar sürmüştür (Aydın, 2004: 50-51 ; Sam-
bur, 2006: 425-426).
Hâlbuki son yıllarda psikolojideki bu
tutum ile halkın genel tutumu arasında bir
çelişki olduğu görülmektedir. Örneğin, 1996
Gallup araştırmasında Amerikalıların %96’sı
Allah’a inanırken bu oran psikiyatristlerde
%21, psikologlarda %28 çıkmıştır. Geriye ka-
lan psikoloji alanındaki çalışanlar ise ya ateist
ya da agnostiktir. Bir başka çalışmada da ben-
zer sonuçlar elde edilmiştir. Buna göre, Ame-
rikalıların %72’si “benim hayata tüm yaklaşı-
mım dinimin temelleri üstüne oturur” derken
psikiyatristlerin sadece %39’u ve psikologla-
rın da %33’ü bu ifadeyi benimsemiştir. Aslın-
da bu durum Türkiye’de de pek farklı değil-
dir. Anlaşılan o ki, insanların psikolojik sağal-
tım için ruhlarını teslim ettikleri bu neviden
ruh bilimciler tedavi etmeye çalıştıkları bu
insanlara karşı epey yabancıdırlar (Merter,
2012).
Oysa bakıldığında 20. yüzyılda dine
antipati duyan psikologlar (Freud, Skinner,
Leuba, Vetter, Albert Ellis vs.) olduğu gibi
sempati duyanlar da (Carl G. Jung, Erik Erik-
son, Gordon Allport, Erich Fromm, Abraham
Maslow, P. London, D. S. Browning) olmuştur
(Haque, 2011: 233-238).Ancak her nedense
günümüz psikolojisi ve bu alanda çalışanların
182
Cüneyd ADIN
çoğu, psikoloji ile dini ayrı tutmak için sanki
özel bir gayret sarf etmektedir. Oysa yapılma-
sı gereken, farklılıkları görüp uzaklaştırmak-
tan ziyade, insan hayatı için önem teşkil eden
bu iki alan arasındaki benzer yönleri bulup
insanın kullanımına sunmaktır. Çünkü iki
alanın da temel hedefi insanı mutlu ve huzur-
lu kılmaktır.
1.2. Din ile psikoloji arasındaki
ilişkinin olumlu görülmesi
Din ile psikoloji arasında olumsuz bir
ilişkinin olduğunu veya aralarında herhangi
bir bağlantının olmadığını destekleyen görüş
ve çalışmaların yanı sıra, iki alan arasında
olumlu ilişki gören görüş ve çalışmalar da
olmuştur. Bunların içinde dinden söz eden ilk
dönem psikologlarının en tanınmışı hiç kuş-
kusuz William James’tir. Amerikan Psikoloji
Derneği’nin (APA) başkanlığını da yapmış
olan James, din fenomeniyle yakından ilgi-
lenmiş, bireyi ve onun dinî tecrübesini anla-
maya çalışmıştır (Aydın, 2004: 50). Yine Ce-
nevre Üniversitesi’nde deneysel psikoloji
alanında önemli bir yere sahip olan Theodore
Flournoy, tarihsel örneklerin ve otobiyografik
materyalin analizinden oluşan kitaplar ve
birkaç deneme kaleme almıştır. Flournoy, dini
tecrübenin karmaşık olduğu uyarısında bulu-
narak, ilahi varlığın ontolojik gerçekliğini
vurgulamış ve patolojik olmayan bir yaklaşı-
mı savunarak olağanüstü dini durumların
anlaşılmasını sağlayacak fizyolojik, gelişimsel
ve karşılaştırmalı bakış açılarını desteklemiş-
tir (Parson, 2013: 256-257).
Öte yandan, APA’nın psikologlar için
etik prensipler ve davranış kodu genelgesi,
psikologların değerlendirme ve terapide sos-
yo-kültürel olguları etik açıdan bilmeleri ge-
rektiğini söylemektedir. Psikologlar için bu
konudaki eğitim eksikliği, bir yandan manevi
yaşantılar arasında yanlış teşhis koymaya yol
açarken diğer yandan karşı aktarım sorunla-
rına ve birtakım mesleki hatalara sebep ol-
maktadır. Sırf bu nedenle 1995 yılında Ameri-
ka’da psikiyatristlerin uzmanlık eğitimi süre-
cinde dini ve manevi konularda da eğitim
görmeleri gerektiği ilke olarak benimsenmiştir
(Merter, 2012). 1997 yılında Richards ve Ber-
gin tarafından ortaya koyulan A Spiritual Stra-
tegy for Counseling and Psychotherapy adlı ki-
tap, basıldıktan sonra APA’nın en çok ilgi
gören kitapları arasına girmiştir. Bu durum
bir yandan din ve maneviyat ile psikoloji ara-
sındaki ilişkinin önemini gösterirken diğer
yandan psikologların mesleklerinde dinle
ilgilendikleri izlenimini de gözler önüne ser-
mektedir (Aydın, 2004: 57-58).
Ayrıca hem Kur'ân-ı Kerîm hem de İs-
lam literatüründe, psikoloji biliminin de ilgi-
lendiği insanın kişiliği, olumlu ve olumsuz
insan karakterleri, davranışlar, insanın duy-
guları, yabancılaşma, itaat ve uyma davranışı,
insanlar arası ilişkiler gibi konulara direk
veya dolaylı olarak işaret edilmektedir. Bu
sebeple, psikoloji biliminin vahy/ilahi mesaj
yoluyla yaratıcıdan gelen mesajlara ve dini
literatüre açık olması bu alanın araştırmacıla-
rına katkı sağlayacaktır. Böylelikle modern
insan da, huzur ve mutluluk yolunda daha
doğru bir seçim yapmış olabilir (Karasakal,
2013: 689, 681).Yine, bilim ve dinin her ikisi
de, çeşitli konulardaki açıklamalarının daha
kolay anlaşılabilmesi için bazı analoji ve meta-
forlardan yararlanırlar. Söz konusu bu du-
rum, din ve psikolojinin bilinenin ötesinde
daha birçok açıdan birbiriyle uyumlu oldu-
ğunu ve aralarında organik bir ilişkinin bu-
lunduğunu göstermektedir (Haque, 2011:
239).
Diğer yandan, bazı klinik ve danış-
man psikologlar dini, imkânlar sunan bir
kaynak olarak düşünürken bazıları da teistik
psikolojinin imkânı üzerinde durarak psikolo-
ji ile dini bütünleştirme çabası içindedirler. Bu
durum, dinle ilgili konuların gelecekte de
psikologların dikkatini çekmeye devam ede-
ceğini göstermesi bakımından dikkate değer-
dir (Aydın, 2004: 58).
Sonuç olarak, psikolojinin ilk zaman-
larında, henüz psikolojik düşünce yeniyken
ve teoriler, araştırma metotları ve istatistikî
imkânlar bugünkü modern yapısına sahip
değilken bile psikolojinin öncüleri olan psiko-
loglar yaptıkları çalışmalarda dindarlığın
Din İle Psikoloji Arasındaki İlişki Bağlamında ‚id‛ Kavramının Kur’an ve İslam Literatüründeki Yansıması 183
psikolojik görünümlerinin incelenmesine
önemli bir yer ayırmışlardı. Gelecek yüzyılın
psikologlarının yapması gereken de, daha
önce bu alanlarda çalışma yapanları takip
etmek ve onların başlattığı çizgide, insanlığın
yararına dînî inanç, davranış ve tecrübenin
psikolojik temellerini açıklamaktır (Emmons
& Palautzian, 2001: 1006). Bu makalede ince-
lenen id ile nefs kavramları arasındaki ilişki-
nin de bu bağlamda değerlendirilmesi müm-
kündür.
2. Tanım ve Özellikler
2.1. “İd” kavramının tanım ve özel-
likleri
Bu terim psikoloji biliminde Freud’la
özdeşleşmiştir. Freud, bu kavramı insan ben-
liğini tanımlarken ele almıştır. Freud’da insan
benliği her ne kadar id, ego ve süperego olmak
üzere üç kısımdan oluşsa da bu makalede,
çalışmanın muhtevasına bağlı olarak sadece id
kavramı değerlendirmeye dâhil edilmiştir.
İd kavramı; herkeste ortak olan temel
biyolojik içgüdü, arzu ve dürtüleri içeren bi-
linçsiz ruhsal enerji; ilkel dürtülere doyum
arama, acıdan kaçınma gibi anlamları ifade
eder (Budak, 2000: 382).İd, kişiliğin temel
sistemi olup, doğuştan var olan psikolojik
gizli güçlerin tümüdür (Karacoşkun vd. 2013:
41). Özetle kişiliğin bu birimi; “şu anda arzu
ve şehvetimin giderilmesi gerekir. Bir dakika
bile bekleyemem” diyen bir birimdir (Cüce-
loğlu, 1999: 407 ; Weiten vd. 2015: 36 ; Köse &
Ayten, 2012: 29 ; Köse, 2000, 33-34 ; Ayten,
2013: 63 ; Oktuğ, 2007: 6-7 ; Ridgway, 2006-
2007: 7 ; Kasapoğlu, 2006: 58-60).
Bu kavram, temel bazı özelliklere
sahiptir. Bu özellikler başta Freud olmak
üzere birçok araştırmacı tarafından da dile
getirilmiştir. Buna göre id; biyolojik istekler
içeren ham dürtülerle ve arzularla yakından
alakalıdır. Bu arzuların en güçlüsü cinsellik ve
saldırganlıktır. Ayrıca herhangi bir değer (iyi-
kötü, ahlaklılık gibi) yönü olmayan id
kavramının tek amacı, arzuları
gerçekleştirebilmektir (Karacoşkun vd. 2013:
41). Yine id kavramı, zevk ilkesine göre
işlemekte ve bütün istek ve arzuların acilen
yerine getirilmesini beklemektedir. İd’in itici
gücü, bilinçaltındaki dürtülerdir ve birey
genellikle bunların farkında değildir. Örneğin
rüyalar, bilinçaltının ortaya rahatça çıkmasını
sağlaması açısından, id’in emrindedir ve onun
isteklerini doyurmanın bir aracıdır
(Cüceloğlu, 1999: 407 ; Gao, 2006: 4-9 ; Liang,
2011: 177).
Diğer yandan; id’in arzuları, bir bi-
çimde ifade edilmesi gereken psişik enerjiyi
içermektedir. Bu sebeple, id’in arzularının
engellenmesi demek onların yok olacağı an-
lamına gelmemektedir. Örneğin saldırganlık
itkileri; araba yarışlarıyla, satranç oynamakla
ya da alaycı bir tutum takınmakla yer değişti-
rebilir. Çünkü enerjinin korunumu ilkesi ge-
reği, yasak bir eylem bilinçaltına alınmakta ve
büyük olasılıkla kılık değiştirmiş bir biçimde
ortaya çıkmaktadır (Cheraghi, 2011: 814).
2.2. “Nefs” kavramının tanım ve
özellikleri
Nefs, “n-f-s” kökünden türemiştir ve
sözlükte ruh, can, akıl, insanın kendi, bir şe-
yin varlığı, zatı, içi, hakikati, beden; ceset,
kan, azamet, izzet, kötü söz, bir şeyin cevheri,
arzu ve istek gibi anlamlara gelmektedir. Ay-
rıca bu kavram; aşağı duygular, kulun kötü
huyları, çirkin vasıfları, kötü his ve duygula-
rın mahalli olan latife vb. gibi anlamları da
içermektedir (Yazıcı, 2014: 113 ; Okumuş,
2003: 164 ; Aydın, 2003: 120 ; Kaplan, 1995: 1-4
; Cengil, 1996: 2-7 ; Çatak, 2012/1: 217 ; Kara-
sakal, 2014: 280 ; Kaval, 2011: 150 ; Atay, 1997:
2) .
Bunların yanı sıra nefs; içgüdü meka-
nizmasının, iç ve dış duyulardan gelen fizyo-
lojik ve sosyal nitelikteki etkilerin şekillendir-
diği eğilimlerin bütünü olarak da ifade edil-
mektedir (Belada, 2015: 49).
Nefs kavramı ile ilgili yapılmış çalış-
malar incelendiğinde, söz konusu kavramın
değişik yönleriyle felsefe, tasavvuf, psikoloji
vb. gibi çalışma alanlarına konu olduğu görü-
184
Cüneyd ADIN
lecektir. Elbette burada, Kur’an-ı Kerim ve
Hadis-i Şerifler’in de söz konusu kavram üze-
rinde önemli açıklamalarda bulunduğunu
ifade etmek gerek. Buradan hareketle, nefs
kavramının özelliklerinin sözü geçen kaynak-
larda nasıl ele alındığına kısaca değinmek
faydalı olacaktır.
Nefs Kavramı, Kur’an’da çok farklı
anlamlarda1 kullanılmıştır. Ancak bu makale-
de incelenen anlamı, daha çok id kavramıyla
çok yakın bir benzerliğe sahip olan ve nefsin
hayvanî yönünü ifade eden “kötülüğü emre-
dici” nefis yani nefs-i emmaredir (Aydın,
2003: 123). Nefsin bu yönü, Yusuf Suresi’nin
53. ayetinde şu şekilde ifade edilmektedir:
“Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rab-
bimin merhamet ettiği hariç, nefs aşırı dere-
cede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok
bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Yazı-
cı, 2014: 118-119 ; Kasapoğlu, 2006: 62-69 ;
Atay, 1997: 46-52). Nefs kavramına yönelik bu
ve benzeri ayetler2 Kur’an’da çokça yer al-
maktadır. Ancak şunu da ifade etmek gerekir
ki, Freud’un geliştirdiği id kavramından farklı
olarak, Kur’an’da yer alan nefs kavramı bütün
yönleriyle değil sadece bir yönüyle hazza ve
arzulara meyillidir. O da, nefs-i emmare3 (em-
1 Kur’an’da nefs kavramı; Allah, diğer ilahlar, ruh, kalp,
gönül, iç dünya, insan bedeni, bedenle birlikte ruh, insan,
cin, melek, hayvan veya bitki için zât, cins, tür gibi
anlamlarda kullanılmıştır (Geniş bilgi için bkz. Yazıcı,
2014: 115-121; Belada, 2015: 59-66; Ardoğan, 1998: 13-14;
Kaplan, 1995: 10-13; Cengil, 1996: 7-19; Kantik, 2015: 69-
79; İbiş, 2012:239-240). 2 Bkz. Yusuf/18; Taha/16, 96; Ali İmran/14; Maide/30;
Furkan/43; Neml/44; Kasas/50 vb. 3 Nefs-i emmare: “Emredici nefis” anlamına gelen nefs-i
emmâre, insanı çirkin şeylere, dünyevî lezzetlere sevk
eden, tabiî kuvvet yerinde kullanılan bir terimdir.
Tasavvuf ıstılahında ise; kalbi süflî arzular peşinde
sürükleyen şerlerin kaynağı, kötü ahlâkın membaı
anlamına gelmektedir. Nefs-i emmarenin bu şekilde
adlandırılmasının nedeni ise, hiç durmaksızın kötülüğü
emretmesinden ileri gelmektedir. Nefs-i emmare, kişiyi
sürekli maddi zevklere, bedenin tabiatına, duyusal
arzulara yöneltir ve bunları yapmasını ister. Manevi
âlemle ilgili şeylerden haz almaz ve bunların yapılmasını
istemez. Ayrıca bu kavram, bedenin doğal isteklerine
meyleden nefs şeklinde de ifade edilebilir. Şu halde nefs-i
emmâre, hem kötü fiil ve davranışların hem de yerilmiş
ahlâkın kaynağıdır denebilir.3 Yani tasavvufta nefis
reden nefis) olarak isimlendirilmektedir. Oysa
Freud’un id kavramı, tamamen hazza ve ar-
zulara yöneliktir ve eğitilmesi/istendik şekilde
yönlendirilmesi söz konusu değildir. Buna
karşın, Kur’an’da yer alan nefs kavramının
eğitilebileceği ilgili ayetlerden anlaşılmakta-
dır.4
O halde denebilir ki Kur'an; nefsi, Al-
lah’tan uzaklaştığı zamanlarda günaha
temâyülün ve dünyaya ait isteklerin odak
noktası olarak göstermektedir. O, insanı gü-
naha düşürme, var gücüyle kötülüğü emret-
me, haksızlıkla herhangi bir cana kıyabilme
ve batıl tanrılar icat etme fikrini telkin etmek-
tedir. Hevâ ve heves onda yatmaktadır. Tabia-
tın ebediyet arzusu, cimrilik, acelecilik, hırs,
nankörlük, cehâlet, hak hukuku tanımamak
ve nimeti görünce azmak gibi fücur işlemeye
sebep olacak vasıfları taşımaktadır (Belada,
2015: 58-58). İşte nefsin sadece bu hali,
Freud’un üzerinde durduğu id kavramına
tekabül etmektedir.
İslam peygamberi ise nefsi, daha çok
bir şeyin zatı ve can manalarında kullanmıştır
(Yazıcı, 2014: 121).Bununla birlikte kalp, gö-
nül, kişi, din kardeşi ve kasem olarak kulla-
nıldığı hadisler de mevcuttur. Asıl üzerinde
durulan husus ise, nefsin terbiye edilmek
suretiyle kazanacağı güzel ahlak ile terbiye
edilemediğinde bedene, kalbe, ruha ve akla
verebileceği zararlardır (Yıldız, 2007: 29 ; Kap-
lan, 1995: 13-15). Buradan hareketle denebilir
ki, Kur'an ve hadislerde nefs, insana imtihan
için verilmiş, çeşitli istekleri taşıyan, bu yüz-
den de Allah’ın emrine itaat etmekten kaçınan
soyut bir varlıktır. İnsan, kurtuluşa ermesi
için nefisle mücadele etmeli ve onu arındır-
malıdır. Zira nefsini arındıran kurtulmuş
arındır(a)mayan ise hüsrana uğramıştır (Tok-
söz, 2007: 26).
Nefs kelimesi, Kur’an ve hadislerde
olduğu gibi, tasavvufta da tümüyle kötü bir
denilince; şer ve günahın kaynağı olan “kötü huy ve süflî
arzuların tamamı” anlamına gelen ve kötülüğü emreden
nefis anlaşılır (bkz. Belada, 2015: 95; Yazıcı, 2014: 131-132;
Kasapoğlu, 2006: 60-62; Kantik, 2015: 91). 4 Naziat/40.
Din İle Psikoloji Arasındaki İlişki Bağlamında ‚id‛ Kavramının Kur’an ve İslam Literatüründeki Yansıması 185
anlam ifade etmemektedir. Bu sebepledir ki,
tasavvuftaki nefs anlayışı nefsi öldürmeyi
değil; daha ziyade nefsi yönlendirmeyi ve
terbiye etmeyi hedeflemektedir (Yağmur,
2014). Aslında tasavvufta yerilen veya kötü
görülen daha çok nefsin ilk mertebesi olan
nefs-i emmaredir.
Nefs kavramı üzerinde önemle duran
Gazali’ye göre, bu kavram insanın içgüdü ve
bu türden olan bütün eğilimlerini ifade eder
(Yağmur, 2014). O, nefsin devamlı kontrol
altında tutulması, yapması gereken doğru ve
faydalı işlerin de ona emredilmesi, yanlış ve
bozuk işlerden de sakındırılması gerektiğini
vurgulamaktadır. Ona göre, mutasavvıflar da
nefs kavramını genellikle bu anlamda kul-
lanmışlardır. Bu nedenle, nefs ile mücadele
ederek onu güzelleştirmek gerekmektedir.
Gazâlî bu yorumu, “Senin en büyük düşma-
nın seni kuşatan nefsindir.” hadisini delil
göstererek temellendirir ki bu, nefis kavramı-
nın cismi-maddi (somut) anlamıdır. Ayrıca
Gazalî'ye göre nefs iki manada kullanılabilir.
Bunlardan birincisiyle, insanda bulunan "ga-
zap" ve "şehvet" kuvveti kastedilirken (tasav-
vuf ehli, nefsi genellikle bu anlamda kullanır)
ikincisiyle "insanın hakikati ve kendisi" kaste-
dilmektedir (Gazali, 1986: 10-11).
Nefs kavramının bu makale açısından
önemi ise, daha çok psikolojik anlamda da
kullanılabilen bir kavram olmasından ileri
gelmektedir. Buna göre; psikolojik manada
nefs kavramı, “insanın içgüdü mekanizması-
na, fizyo-psikolojik ve sosyo-psikolojik olarak
nitelendirilebilecek bütün eğilimlerine verilen
isimdir” şeklinde ifade edilebilir. Bakıldığında
modern psikolojide nefs kavramının içgüdü
olarak tanımlandığını görmek mümkündür
(Tarhan, 2009: 179-180).
Tüm bu bilgiler ışığında nefs kavra-
mının özellikleri şu şekilde özetlenebilir: a)
Bir yönüyle insandaki kötü eğilimlerin kay-
nağıdır, b) Allah’a itaat etmek ve doğru işler
yaparak manevi üst mertebelere yükselmesi
mümkündür, c) Somuttan ziyade soyut bir
özelliğe sahiptir, d) Manevi mertebe olarak
yükseğe çıkması veya aşağıda kalması insanın
gayretine ve isteğine bağlı olarak değişmek-
tedir, e) Nefs kelimesi, hem Kur’an ve hadis-
lerde hem de tasavvuf literatüründe benzer
özelliklerle insanın idrakine sunulmaktadır, f)
Ortadan kaldırılması, yok edilmesi mümkün
olmayan psişik bir güçtür ve g) İyi-kötü yön-
de gelişim ve değişim gösterebilmesi nedeniy-
le psikoloji bilimindeki “id” kavramından
farklılık arz etmektedir.
3. Psikoloji, Kur’an ve İslam Litera-
türü Bağlamında “İd” ile “Nefs” Kavramla-
rına Bakış
Yukarıda tanım ve özelliklerine deği-
nilen id ve nefs kavramları arasında benzer ve
farklı yönlerin olduğu göze çarpmaktadır.
Daha önce de ifade edildiği üzere, bu makale-
nin amaçlarından birisi, bazı hususlarda din
ile psikoloji arasındaki ilişkiyi tespit eden bir
örnek kavram çalışması yapmaktı. Bu bağ-
lamda, daha çok dini literatürde kullanılan
nefs kavramı ile psikoloji literatüründe yer
alan id kavramı çalışma konusu olarak tercih
edilmiştir. Buradaki temel düşünce, insanın
vazgeçilmezlerinden olan gerek dinin gerekse
psikoloji biliminin birlikte çalışarak insanlara
daha kaliteli hizmet sunabileceği gerçeğidir.
Nitekim din adamları artık psikolojiyi önem-
serken bazı psikologlar da dinin çok gerekli
bir olgu olduğu kanaatindedir. Şu halde, in-
sanın manevi dünyasını ve ruh sağlığını ya-
kından ilgilendiren bu iki kurum arasındaki
ortak noktaların bulunup işlenmesi elzemdir.
Tabiî ki bu iki alan arasındaki yakınlaşmayı
kurmanın önemli aşamalarından birisi de
farklılıklardan çok benzerliklere veya ortak
noktalara dikkat çekmektir. Bu bağlamda,
nefs ve id kavramlarının benzer ve farklı yön-
lerine ve hatta birbirlerini geliştirip değiştir-
melerine yönelik bazı hususları belirtmek
gerek.
3.1. İd ve nefs kavramları arasındaki
benzerlikler
Modern psikoloji tarihi içinde davra-
186
Cüneyd ADIN
nışın temelinde saldırganlık ve cinsellik dür-
tülerini ele alan ve bunları sistemli bir şekilde
ortaya koyan ilk psikolog olarak Freud bilin-
mektedir. Ancak 11. yüzyılın ikinci yarısı ile
12. yüzyılın başında yaşamış bir düşünür olan
Gazâlî, Freud’dan yaklaşık 800 yıl önce dav-
ranışın altında yatan iki temel güdü olarak
cinselliği (şehvet) ve saldırganlığı (gazap) ele
almıştır (Cheraghi, 2011: 815). Ona göre, şeh-
vet ve gazap doğuştan gelir ve bireyde olum-
suz davranışların ortaya çıkmasına yol açabi-
lir. Bu ilkel boyut, insan kişiliğinin olumlu
yönde gelişimine bir engeldir. Kötülüğün ve
olumsuz davranışların kaynağıdır. Görüldü-
ğü gibi Gazali’nin bahsettiği şehvet ve gazap
duyguları ile Freud’un üzerinde durduğu
cinsellik ve saldırganlık duyguları birbiriyle
benzemektedir (Yağmur, 2014). Diğer bir ifa-
deyle, Gazali’nin üzerinde durduğu nefis
(nefs-i emmare yönü) ile Freud'un geliştirdiği
id kavramı arasında benzerlikler olduğu hayli
dikkat çekicidir.
Aynı şekilde, Kur’an’da çok farklı
yönleriyle işlenen nefs kavramının “emreden
nefs” kısmıyla Freud tarafından geliştirilen id
kavramının özellik bakımından büyük bir
benzerliğe sahip olduğu dikkatten kaçmama-
lıdır. Yani, ilişkilendirmek gerekirse modern
psikolojide id, tüm insanlıktaki ortak ihtiyaç-
ları ve hayvansı yönü ifade eder. Açlık, susuz-
luk, cinsellik gibi temel ihtiyaçlar ve istekler
genelde id olarak tanımlanmıştır. Benzer şe-
kilde, Kur’an ve hadislerde de bu duygular,
emreden nefs olarak tanımlanmıştır (Sarıdaş,
2013 ; Kasapoğlu, 2006: 71). Kullanılan terim-
ler farklı olsa da, bu terimlerin içerikleri çok
benzerdir. Sezen, id kavramının nefs kavra-
mıyla aynı olmadığını ileri sürmektedir (Se-
zen, 1994: 80 ; Akt.: Ardoğan, 1998: 17). Ancak
bu düşünce bir yere kadar kabul edilebilir. O
da, nefsin tüm yönleriyle id kavramına ben-
zememesi hususudur. Ancak İslam literatü-
ründe nefsin hayvani yönü olarak kabul edi-
len nefs-i emmare (emreden nefs)’nin id kav-
ramıyla çok yakın benzerlik gösterdiğini söy-
lemek mümkündür.
Bunların yanı sıra; Freud, id’in her in-
sanın doğasında mevcut bulunan, her an ha-
rekete geçmeye hazır bir potansiyel olduğu-
nu; bazı insanlarda ise id’in baskın hale gele-
bileceğini belirtmiştir. Aynı şekilde nefs kav-
ramının en alt mertebesi olan nefs-i emmâre-
nin de insan doğasında potansiyel olarak var
olduğu söylenebilir. Örneğin, Yusuf Suresinin
53. ayetinde Hz. Yusuf, kendisini kötülüğe
yöneltmeye hazır durumdaki “nefs”ini temize
çıkaramayacağını belirtmiştir. Bu durumda
Hz. Yusuf için, nefs-i emmârenin kişilik yapı-
sındaki potansiyel bir güç olduğu söylenebilir
(Kasapoğlu, 2006: 70). Yine, “senin en büyük
düşmanın seni kuşatan nefsindir.” hadis-i
şerifi, insanın fizyolojik ve psikolojik doğa-
sında nefsin etkisine işaret etmektedir. Dola-
yısıyla id ve nefs kavramları, insanın içinde
taşıdığı potansiyel bir düşman olarak görüle-
bilmektedir (Kaval, 2011: 6-7).O halde denebi-
lir ki, gerek id gerekse nefs kavramları insan
doğasında bir potansiyel güç olarak vardır ve
yok edilmeleri söz konusu değildir.
3.2. İd ve nefs kavramları arasındaki
farklılıklar
Freud’un geliştirdiği id kavramı nefis-
le hayli paralellik gösterse de aralarında bazı
farkların olduğunu ifade etmek gerek. İd kav-
ramı, daha çok insanın bastırılmış cinsel arzu-
ları olarak tarif edilirken nefs kavramı cinsel
arzuların yanı sıra her türlü hayvanî lezzete
olan iştahın kaynağı olarak görülmektedir
(Aydıner, 2016 ; Okumuş, 2003: 171 ; Ayten,
2013: 63-64). Ayrıca Freud id’in daha çok so-
yut bir kavram olduğunu ileri sürerken bazı
İslam filozofları nefs kavramının canlı ve be-
deni olan bir varlık olduğunu düşünmüşler-
dir (Köse & Ayten, 2012: 87). Yani iki kavra-
mın ontolojik yapıları arasında bir fark oldu-
ğu ileri sürülmektedir.
Ayrıca Freud’a göre, birincil fiziksel
içgüdülerden yemek yeme ihtiyacı insanın
fizyolojik ve ruhsal yaşam dengesi için doyu-
rulmalıdır. Ancak Freud fazla yemenin beden
ve kişilik üzerindeki etkilerine değinmemiştir.
Mutasavvıflar ise, bedenin ayakta kalabilmesi
için gerekenden fazla yemek yemenin başka
nefsâni hastalıklara yol açacağını ifade etmiş-
Din İle Psikoloji Arasındaki İlişki Bağlamında ‚id‛ Kavramının Kur’an ve İslam Literatüründeki Yansıması 187
lerdir (Kaval, 2011: 5, 9). Yani gerek Freud
gerekse mutasavvıflar, insanın fiziksel ihtiyaç-
larının karşılanması gerektiğinde hemfikirken
bu ihtiyaçların karşılanması sürecinde nerede
durulması gerektiği hususunda ayrılmakta-
dırlar. Diğer bir ifadeyle Freud, id’in her iste-
diğinin yapılmasından yana iken mutasavvıf-
lar ise, isteklerin belli bir sınıra kadar yapıl-
masından yanadır.
Benzer şekilde, id kavramı hala birçok
batılı psikolog, filozof ve uzmanlar tarafından
normal karşılanırken; İslam âleminde veya
bakış açısında bu yapı (nefs-i emmare/id), en
ağır sapıtmışlığın temelinde yatar ve bunun
anlaşılması ve dönüştürülmesi için güçlü ve
etkili araçlar (nefs muhasebesi, öz-disiplin,
başkalarında kendini görme vb. gibi) hizmete
sunulur (Frager, 2004: 29 ; Cengil, 1996: 53).
Öte yandan, Kur'an-ı Kerim’e bakıldı-
ğında, iyilik ve kötülükler nefse isnat edil-
mektedir (Atay, 1997: 54). Yani nefs kavramı,
iyiye veya kötüye meyletme potansiyeline
sahiptir (Atay, 1997: 56; Aydın, 2003: 120;
Hökelekli, 1998: 23). Ancak Freud’un ileri
sürdüğü id kavramının iyiye yönelme potan-
siyeli yoktur. Bu bakımdan da nefs kavra-
mından ayrılmaktadır. Yani Freud’un “id”
kavramı başlı başına kötü şeylerle ilişkiyi
temsil ederken; Kur’an’ın veya İslam gelene-
ğinin “nefs” kavramı başlı başına kötü değil-
dir. Sadece kötü bir yönü vardır ve o da eğiti-
lebilmektedir (Hökelekli, 1998: 23 ; Cengil,
1996: 37, 54 ; Ardoğan, 1998: 58 ; Güllü, 2016).
Sonuç olarak denebilir ki, bazı farkla-
ra rağmen modern psikolojideki “id” kavramı
ile İslam literatüründe yer alan “nefs” kavra-
mı (nefs-i emmare yönüyle) birbiriyle örtüş-
mektedir. Öyle ki farklı görülen noktalar dahi,
İbn Teymiyye’nin de ifade ettiği gibi, aslında
bir farklılık değil, daha ziyade Freud’un üçlü
benlik sisteminin (id, ego, süperego) tama-
mıyla nefs kavramı içinde yer alması duru-
mudur (Köse & Ayten, 2012: 100 ; Frager,
2004: 29 ; Ardoğan, 1998: 15-16 ; Hökelekli,
1998: 23). Şu halde, din ile modern psikoloji
birbirine yakın kılınacaksa ki makalenin
amaçlarından birisi de budur, farklılıklardan
ziyade bu tür benzerliklerin göz önünde tu-
tulması oldukça faydalı olacaktır.
SONUÇ
Tarihsel açıdan bakıldığında her ne
kadar psikoloji bilimi dini görmezlikten gel-
mişse de son zamanlardaki eğilimler, bu ikisi
arasında birbirilerini değiştirdikleri ve birbir-
leriyle etkileşim içerisinde oldukları izlenimi-
ni uyandırmaktadır. Zaten insan için çok
önemli olan bu iki alanın bilimselliği yücelt-
mek adına birbirinden uzak kalması pek de
makul değildir. Çünkü bu iki alan insan için
önemliyse ve insanın refahını sağlama iddia-
ları varsa o zaman birbirlerinden uzaklaşma-
ları değil birbirlerine yaklaşmaları ve ortak
bazı kavram ve örnekler üzerinde birleşmeleri
daha faydalı olacaktır.
Yukarıda incelenen modern psikoloji-
deki “id” ve İslam literatüründeki “nefs” kav-
ramları, bu iki alan arasında ortak bir örnek
çalışma olarak ele alınmıştır. Buradaki temel
amaç ise, bir yandan psikolog veya psikiyat-
ristlerin danışanlarına yardımcı olurken dini
muhtevadan dolayısıyla İslam literatüründen
faydalanabileceklerini belirtmek diğer yandan
da bir din adamının insanların bazı ahlaki
bozukluklarını düzeltmeye çalışırken psikoloji
biliminden faydalanabileceklerini ortaya
koymaktır.
Ayrıca yakın bir geçmişe sahip olan
modern psikoloji, her ne kadar insanı tanıma
ve anlama noktasında çok önemli ilerlemeler
kaydetse de, İslam literatüründeki (Gazali’nin
çalışmaları gibi) insan psikolojisi ve kişiliğine
ilişkin çözümlemelerinin gereksiz ve önemsiz
olduğunu ve modern psikolojiye hiçbir katkı
sağlamayacağını söylemek çok doğru olmaz.
Çünkü henüz sistematik olarak psikoloji bili-
minin oluşmadığı dönemlerde de, o günün
şartlarında insana ilişkin önemli kişilik çö-
zümlemeleri ve insanı anlama çabalarının
olduğu bilinmektedir. Ayrıca İslam literatü-
188
Cüneyd ADIN
rünün oluştuğu (ki temel kaynak olarak
Kur’an ve Hadis-i Şerifler kullanılmıştır) dö-
nemlerdeki bilim anlayışı ve dünya görüşü-
nün hâkim rol oynadığı bu çalışmaların, gü-
nümüz bilim anlayışı, metot, teknik ve teorile-
ri ile tam bir örtüşme içinde olmasını bekle-
mek de doğru olmaz. Yine, İslâm coğrafya-
sında Psikoloji ilmiyle ilgilenen düşünürlerin
açıklamalarının, bugünkü psikolojinin siste-
matiği içerisinde yer almamakla birlikte, bu-
gün için bile dikkate alınacak ve psikolojiye
ışık tutacak nitelikte olduğunu söylemek
mümkündür.
Öte yandan, bu iki alan arasındaki or-
taklıkları tespit etmek için Amerika’da olduğu
gibi Türkiye’de de psikiyatrist ve psikologla-
rın eğitiminde maneviyat ve din konularının
ciddi şekilde yer alması gerekmektedir. Bu
konuda oluşturulacak bir araştırma komisyo-
nu, İlahiyat Fakülteleri ile de işbirliğine gide-
rek, ortaya koyduğu tavsiye ve önerilerini
ilgili birimlere sunabilir. Bu eğitimin temel
amacı ise, terapistin sınırlarını bilmesi, dindar
insanların ruhsal sorunlarını çözebilmede
etkinliğin artırılması ve tabi ki terapinin kali-
tesinin yükseltilmesi olmalıdır. Aynı şekilde,
din eğitimi verilen kurumlarda da, psikoloji
biliminin öğretilmesine daha fazla ağırlık
verilmelidir.
Sonuç olarak, din ve psikoloji bilimi
alanlarında verilen eğitimlerde hem söz ko-
nusu alanlar arasında yüksek seviyede bir
işbirliği kurulmasına hem de bu işbirliğinin
ön plana çıkarılmasına önem verilmelidir.
Unutulmamalı ki, ruh sağlığını düzeltmek
ve/veya korumak için psikolog veya psikiyat-
riste danışan da, dinini öğrenmek suretiyle
manevi yönünü kuvvetlendirip ruhsal denge-
sini sağlamak isteyen de insandır.
KAYNAKÇA
Ardoğan, R. (1998). Kur’an ve İnsan Psikolojisi,
Ankara: İlkadım Kitapları.
Atay, H. (1997). Nefis, Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, XXXVII, 1-
58.
Aydın, A. R. (2004). Çağdaş Araştırmalar
Işığında Din Psikolojisine Bir Bakış,
Din Bilimleri Akademik Araştırma
Dergisi IV, 3, 49-59.
Aydın, H. (2003). Kur’an’da İnsan Psikolojisi,
İstanbul: Timaş Yayınları.
Aydıner, F. (2009). Kur’an’ı Okuyan Ateist
Thomas’ın Kur’an Hakkındaki İlk
İzlenimleri,https://www.frmtr.com/isl
am-ve-insan/3028295-kurani-okuyan-
ateist-thomas-kuran-hakkindaki-
yorumlari.html adresinden 15.10.2016
tarihinde erişildi.
Ayten, A. (2013). Din Psikolojisi, İstanbul: İz
Yayıncılık.
Belada, B. (2015). Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın
Mârifetnâme'sinde Nefs ve Merhaleleri,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Konya: Necmeddin Erbakan
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Budak, S. (2000). Psikoloji Sözlüğü, Ankara:
Bilim ve Sanat Yayınları.
Cengil, M. (1996). Kur’an-ı Kerim’deki Nefs
Kavramına Psikolojik Açıdan Bir
Yaklaşım, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Samsun: Ondokuz Mayıs
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Cheraghi, A. (2011). 900. Vefât Yılında İmâm
Gazzâlî içinde, Gazzâlî Psikolojisi ve
Modern Psikolojinin Ortak Noktaları
(ss.809-819), İstanbul: M.Ü. İlâhiyat
Fakültesi Vakfı Yayınları No: 271.
Cüceloğlu, D. (1999). İnsan ve Davranışı, (9.
Basım), İstanbul: Remzi Kitabevi.
Çatak, A. (2012/1). Mevlâna Celâleddin
Rûmî’nin Nefs Anlayışı, Gümüşhane
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
I/I, 217-222.
Çelikel, B. (2013). Dini Danışmanlık: Psikote-
rapi ile Din Eğitiminin Buluşma Nok-
tası, Marife Dini Araştırmalar Dergisi, 3,
55-68.
Emmons R. A. & Palautzian, R. F. (2001). Din
Psikolojisi, (Çeviren, A. Ayten), M.Ü.
İlâhiyat Fakültesi Dergisi, 21, 105-124.
Din İle Psikoloji Arasındaki İlişki Bağlamında ‚id‛ Kavramının Kur’an ve İslam Literatüründeki Yansıması 189
Frager, R. (2004). Kalp, Nefs ve Ruh, 3. Basım,
(Çeviren, İ. Kapaklıkaya), İstanbul:
Gelenek Yayıncılık.
Gao, S. (2006). Id Ego Superego: An Analysis of
Wuthering Heights, Högsgolan
Dalarna: Masters Programs in
Comparative Literature.
Güllü, İ. (2010). İçsel Mutluluk Açısından
Freud ve Gazali Arasındaki Çarpıcı
Benzerlikler,
file:///F:/İD%20KAVRAMININ%20KU
R'AN'DAKİ%20YERİ%20veya%20FR
EUD'UN%20İD%20KAVRAMININ%
20GELİŞTİRİLMESİNDE%20TANRI'
NIN%20NEFS%20KAVRAMININ%20
DESTEĞMAKALE/İÇSEL%20MUTL
ULUK%20AÇISINDAN%20FREUD%
20VE%20GAZALİ%20ARASINDAKİ
%20ÇARPICI%20BENZERLİKLER%2
0-%20Psk.İzzet%20GÜLLÜ.html
adresinden 15.10.2016 tarihinde
erişildi.
Haque, A. (2011). İslâmî Bir Perspektiften
Psikoloji ve Din Arasındaki İlişki ve
Bütünleşme, (Çeviren, M. Koç),
Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi
Dergisi, 20/1, 227-258.
Hökelekli, H. (1998). Din Psikolojisi, Ankara:
TDV Yayınları.
İbiş, F. (2012). Kur’an Bağlamında Nefs
Olgusu ve İnsanın Teo-Ontolojik
Yapısı Üzerine Bir Deneme, Toplum
Bilimleri Dergisi, 6/12, 235-244.
İmam Gazali. (1986). İHYÂU ‘ULÛMİ’D-DİN
(3. Cilt). (Çeviren, A. Serdaroğlu),
İstanbul: Bedir Yayınevi.
Kantik, E. (2015). Tefsîru’l-Ceylânî’de Nefs
Kavramı, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Kayseri: Erciyes
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Kaplan, H. (1995). İslam Düşünürlerine Göre
Ruh ve Nefs, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Ankara: Ankara Üniversi-
tesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Karacoşkun, M. D. vd. (2013). Din Psikolojisi
(2. baskı). Ankara: Grafiker Yayınları.
Karasakal, Ş. (2013). Kur’an ve Psikoloji
İlişkisi Üzerine, Turkish Studies, 8/12,
679-692.
------------, Ş. (2014). Kur’ân’da Ruh Kavramı,
The Journal of Academic Social Science
Studies, 28, 275-291.
Kasapoğlu, A. (2006). Yusuf ve Züleyha
Açısından Kur’ân’da “Nefs-i
Emmâre” Kavramı-Freud’un “İd”
Kavramıyla Bir Mukayese”, Tasavvuf:
İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, 17,
57-71.
Kaval, M. (2011). Mevlânâ’nın Mesnevî’sinde
Nefis Kavramı”, Uşak Üniversitesi Sos-
yal Bilimler Dergisi, 4/2, 149-163.
---------, M. (2013). Mesnevî’deki Nefis Kavra-
mının Freud ve Din Psikolojisi Bağ-
lamında Değerlendirmesi”, Uluslara-
rası Hakemli Sosyal Bilimler e-Dergisi,
36, 1-20.
Kayıklık, H. (2011). Din Psikolojisi, Adana:
Karahan Kitabevi.
Köse, A. & Ayten, A. (2012). Din Psikolojisi,
İstanbul: Timaş Yayınları.
Köse, A. (2011). Bizde Psikoloji, Din
Psikolojisine Kör,
http://www.dunyabizim.com/soylesi/
7041/bizde-psikoloji-din-psikolojisine-
kor adresinden 14.10.2016 tarihinde
erişildi.
-----------, A. (2000). Freud ve Din, İstanbul: İz
Yayıncılık.
Liang, Y. (2011). The Id, Ego and Super-ego in
Pride and Prejudice, International
Education Studies, 4/2, 177-181.
Merter, M. (2012). Din, Maneviyat, Psikoloji
ve Psikiatri,
http://frmsinsi.net/showthread.php?t=
263643adresinden 14.10.2016
tarihinde erişildi.
Oktuğ, Z. (2007). Freud’un Kişilik Birimleri (İd-
Ego-Süperego) ile Reklam İletişiminin İz-
leyici Üstünde Yarattığı Etkiler Arasın-
190
Cüneyd ADIN
daki Bağlantı: ‚Magnum, Kalbim Benecol
ve Lösev Reklamları Üzerine bir Araştır-
ma‛, Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, İstanbul: İstanbul Kültür Üni-
versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Okumuş, M. (2003). Kur’an’ın Felsefî Okunuşu
İbn Sînâ Örneği, Ankara: Araştırma
Yayınları.
Parsons, W. B. (2013). Psikoloji: Din Psikolojisi
(Çeviren, M. Ulu), Dinbilimleri
Akademik Araştırma Dergisi, 13/1, 253-
273.
Ridgway, J. (2006/2007). Sigmund Freud, The-
ory & Practice 1, 1, 2-15.
Sambur, B. (2006). Din ve Psikoloji İlişkisini
Yeniden Düşünmek, İslami
Araştırmalar Dergisi, 19/3, 423-440.
Sarıdaş, G. (2013). Kur’an-ı Kerim’deki İd, Ego
ve Süperego,
http://www.ogrenmen.com/sozel-
bilimler/kuran-i-kerimdeki-id-ego-ve-
superego.html adresinden 14.10.2016
tarihinde erişildi.
Tarhan, N. (2009). İnanç Psikolojisi, İstanbul:
Timaş Yayınları.
Toksöz, H. M. (2007). Kûtu'l Kulûb'da Nefs ve
Tekâmülü, Yayınlanmamış Yüksek Li-
sans Tezi, Ankara: Ankara Üniversite-
si Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Weiten, W. vd. (2015). Psikoloji ve Çağdaş Ya-
şam İnsan Uyumu (10. Basım). (Çevi-
ren, E. İkiz vd.), Ankara: Nobel Ya-
yıncılık.
Yağmur, İ. (2014). Gazali Düşüncesinde
Kişilik ve Karakter,
http://sufiseyyah.blogspot.com.tr/2014
/06/gazali-dusuncesinde-kisilik-ve-
karakter.html adresinden 14.10.2016
tarihinde erişildi.
Yazıcı, T. (2014). Gazzâlî’de İnsanı Tanımlayan
Temel Kavramlar (Ruh, Kalp, Akıl, Nefs),
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Rize: Recep Tayyip Erdoğan Üniversi-
tesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Yıldız, A. (2007). İmam Gazzali'ye Göre Nefis ve
Nefis Eğitimi, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Konya: Selçuk Üniversi-
tesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.