Advanced Level 1ingilizceatolyesi.net/wp-content/uploads/2015/10/MedicalEnglishJournalPart3.pdfPart...

8
Part 3 Advanced Level New research shows that a family of cancer drugs currently tested in patient trials can induce neurological changes in mice. The findings underscore the need for more research to determine whether these compounds can enter the brain, where they potentially might cause side effects such as memory loss. 1 (show/point/introduce/manifest : göstermek a family of : bir takım currently: sürekli, şu anda trial: denek; test, deney underscore : üstünde durmak, vurgu- lamak whether : kendisini takip eden fiili bir kez olumlu, bir kez olumsuz çekim- lememizi sağlar; “-ip –ipmeyeceği” compound : bileşen memory loss : hafıza kaybı where : önünde yer alan yer kavramlı sözcüğü niteler ve kendisini takip eden özneye “–in”, fiile de “-diği”, “-mesi”, “-şi” veya “-ceği” eklerinden birini verir potentially : imkan dahilinde, potansiyel olarak) İlk cümlemiz isim cümleciği : “Yeni araştırma (ana cümle öznesi) hasta testlerinde şu anda kullanılmakta olan bir takım kanser ilaçlarının (cümlecik öznesinin sağladığı ek) farelerde nörolojik değişimleri indükleyebileceğini (cümlecik fiilinin sağladığı ek) göstermektedir (ana cümle fiili).” İkinci cümlemizde “whether” bağlacı ve buna bağlı olarak da “where” bağlacını görüyoruz. Ana özne ile çeviriye başladıktan sonra, en içte kalan “where” bağlacını ele aldıktan sonra “whether” bağlacına yöneliriz ve geri geri ilerleyerek ana fiile ulaşarak noktamızı koyarız : “Bulgular; bu bileşenlerin (cümlecik öznesinin sağladığı ek) hafıza kaybı gibi yan etkilere sebep olabilecek şekilde (cümlecik fiilinin sağladığı ek) beyne girip giremeyeceğini tespit etmek üzere daha çok araştırmaya ihtiyaç olduğunun altını çizmektedir.” Whether you’re a human, a mouse, or even a fruitfly, losing sleep is a bad thing, leading to physiological effects and behavioral changes. Researchers used fruitflies to probe deeper into the cellular and molecular mechanisms that govern aggression and sleep and found that sleep deprivation reduces aggression in fruitflies and af- fects their reproductive fitness. They identified a related molecular pathway that might govern recovery of normal aggressive behaviors. (human : insan mouse : fare fruitfly : sirke sineği lead to : -e yol açmak probe : araştırmak, incelemek govern : yönetmek, kullanmak sleep depriva- tion : uyku mahrumiyeti aggression : saldırganlık affect : etkilemek repro- ductive fitness : üreme yeteneği, zindeliği related : ilgili, benzeyen) 2 “İster (“whether” yapısının sağladığı kullanım) insan, fare ya da hatta ister sirke sineği olun, uyku kaybı fizyolojik ve davranışsal değişikliklere yol açan (“lead to” fiili “-ing” alarak daraltıldığı için, sağladığı kullanım bu şekildedir) kötü bir şeydir. Araştırmacılar (özne); uyku ve saldırganlığı yöneten hücresel ve moleküler mekanizmaları derinlemesine araştırmak için sirke sineklerini kullandılar ve uyku mahrumiyetinin sirke sineklerinde saldırganlığı azaltıp onların üreme yeteneklerini etkilediğini buldular. Normal düzeyde saldırganlık davranışlarının iyileşme sürecini yönetebilen ilgili moleküler yolağı tespit ettiler.”

Transcript of Advanced Level 1ingilizceatolyesi.net/wp-content/uploads/2015/10/MedicalEnglishJournalPart3.pdfPart...

Page 1: Advanced Level 1ingilizceatolyesi.net/wp-content/uploads/2015/10/MedicalEnglishJournalPart3.pdfPart 3 Advanced Level People who work long hours are at a greater risk of stroke and

Part 3

Advanced Level

New research shows that a family of cancer drugs currently tested in patient trials can induce neurological changes in mice. The findings underscore the need for more research to determine whether these compounds can enter the brain, where they potentially might cause side effects such as memory loss.

1(show/point/introduce/manifest : göstermek a family of : bir takım currently: sürekli, şu anda trial: denek; test, deney underscore : üstünde durmak, vurgu-lamak whether : kendisini takip eden fiili bir kez olumlu, bir kez olumsuz çekim-lememizi sağlar; “-ip –ipmeyeceği” compound : bileşen memory loss : hafıza kaybı where : önünde yer alan yer kavramlı sözcüğü niteler ve kendisini takip eden özneye “–in”, fiile de “-diği”, “-mesi”, “-şi” veya “-ceği” eklerinden birini verir potentially : imkan dahilinde, potansiyel olarak)

İlk cümlemiz isim cümleciği : “Yeni araştırma (ana cümle öznesi) hasta testlerinde şu anda kullanılmakta olan bir takım kanser ilaçlarının (cümlecik öznesinin sağladığı ek) farelerde nörolojik değişimleri indükleyebileceğini (cümlecik fiilinin sağladığı ek) göstermektedir (ana cümle fiili).” İkinci cümlemizde “whether” bağlacı ve buna bağlı olarak da “where” bağlacını görüyoruz. Ana özne ile çeviriye başladıktan sonra, en içte kalan “where” bağlacını ele aldıktan sonra “whether” bağlacına yöneliriz ve geri geri ilerleyerek ana fiile ulaşarak noktamızı koyarız : “Bulgular; bu bileşenlerin (cümlecik öznesinin sağladığı ek) hafıza kaybı gibi yan etkilere sebep olabilecek şekilde (cümlecik fiilinin sağladığı ek) beyne girip giremeyeceğini tespit etmek üzere daha çok araştırmaya ihtiyaç olduğunun altını çizmektedir.”

Whether you’re a human, a mouse, or even a fruitfly, losing sleep is a bad thing, leading to physiological effects and behavioral changes. Researchers used fruitflies to probe deeper into the cellular and molecular mechanisms that govern aggression and sleep and found that sleep deprivation reduces aggression in fruitflies and af-fects their reproductive fitness. They identified a related molecular pathway that might govern recovery of normal aggressive behaviors.

(human : insan mouse : fare fruitfly : sirke sineği lead to : -e yol açmak probe : araştırmak, incelemek govern : yönetmek, kullanmak sleep depriva-tion : uyku mahrumiyeti aggression : saldırganlık affect : etkilemek repro-ductive fitness : üreme yeteneği, zindeliği related : ilgili, benzeyen)

2

“İster (“whether” yapısının sağladığı kullanım) insan, fare ya da hatta ister sirke sineği olun, uyku kaybı fizyolojik ve davranışsal değişikliklere yol açan (“lead to” fiili “-ing” alarak daraltıldığı için, sağladığı kullanım bu şekildedir) kötü bir şeydir. Araştırmacılar (özne); uyku ve saldırganlığı yöneten hücresel ve moleküler mekanizmaları derinlemesine araştırmak için sirke sineklerini kullandılar ve uyku mahrumiyetinin sirke sineklerinde saldırganlığı azaltıp onların üreme yeteneklerini etkilediğini buldular. Normal düzeyde saldırganlık davranışlarının iyileşme sürecini yönetebilen ilgili moleküler yolağı tespit ettiler.”

Page 2: Advanced Level 1ingilizceatolyesi.net/wp-content/uploads/2015/10/MedicalEnglishJournalPart3.pdfPart 3 Advanced Level People who work long hours are at a greater risk of stroke and

Part 3

Advanced Level

People who work long hours are at a greater risk of stroke and coronary heart disease than people who work a standard week, according to the largest study published in The Lancet. The research showed that work-ing for 55 hours or more a week increased the risk of stroke by 33% and the risk of coronary heart disease by 13% compared with working a standard 35 to 40 hour week. The findings suggest that individuals who work long hours need to pay more attention to managing any vas-cular risk factors. Furthermore, the risk of stroke increased the more hours people worked; compared with working standard hours, those who worked between 41 and 48 hours had a 10% greater risk of stroke, while those who worked 49 to 54 hours had a 27% greater risk

3

(be at risk of : ... risk altında olmak stroke : felç compared with : -a kıyasla pay attention to : dikkat etmek, önemsemek furthermore : ayrıca, üstelik)

“Uzun saat çalışan insanlar (özne) Lancet’te yayınlanan en büyük çalışmaya göre standart hafta mesaisi yapan insanlara göre felç ve koroner kalp hastalığı geçirme bakımından daha büyük risk altındadırlar. Araştırma (özne) haftada 55 saat ya da daha çok çalışmanın, haftada standart 35-40 saat süreyle çalışanlara kıyasla %13 koroner kalp hastalığı riskini ve %33 felç riskini artırdığını gösterdi. Bulgular, uzun saat çalışan kişilerin herhangi vasküler risk faktörlerini ele almada daha çok dikkate ihtiyaç duyduklarını ileri sürmektedir. Ayrıca, felç riski standart saatlerde çalışmaya kıyasla daha çok çalışan kişilerde arttı. 41-48 saat çalışan kişiler %10 daha fazla felç riskine sahipti. Bununla birlikte 49-54 saat çalışanlar %27 daha çok risk altındaydılar.”

Eating a plant-based diet is known to be good for your waistline, but now a new study has zeroed in on specific plant compounds — found in foods such as flax and sesame seeds — that may help prevent or slow wieght gain. The study found that women who consumed high levels of these compounds, called lignans, tended to weigh less and gain less weight over time, compared with women who didn’t con-sume these compounds in high amounts.

4(plant-based diet : bitkisel beslenme ağırlıklı diyet waistline : bel ölçüsü zero in on : yoğunlaşmak, dikkat kesilmek flax : keten sesame seed : susam tohu-mu weight gain : kilo alımı consume : tüketmek tend to : -a eğilimli olmak weigh : kilo gelmek over time : zamanla)

“Bitkisel beslenmeye dayalı diyetin bel ölçüsü için iyi olduğu bilinmektedir (edilgen fiilden sonra gelen “to” gizli bağlaç olduğu için özneye “in” ekini verirken “to”yapısını takip eden fiile de “diği”, “mesi”, “şi” eklerinden birini verir) ama yeni bir çalışma kilo alımını yavaşlatan ya da engellemeye yardım eden susam tohumları ve keten gibi gıdalarda bulunan belirli bitki bileşenlerine yoğunlaşmaktadır. Çalışma (ana cümle öznesi) lignan olarak bilinen bu bileşenlerin yüksek düzeylerini tüketen kadınların (cümlecik öznesine sağlanan ek) yüksek düzeyde bu bileşenleri tüketmeyen kadınlara kıyasla zamanla daha az kilo aldıkları ve az kilo almaya eğilimli olduklarını buldular (ana cümle fiili).”

Page 3: Advanced Level 1ingilizceatolyesi.net/wp-content/uploads/2015/10/MedicalEnglishJournalPart3.pdfPart 3 Advanced Level People who work long hours are at a greater risk of stroke and

Part 3

Advanced Level

Sleeping in the lateral, or side position, as compared to sleeping on one’s back or stomach, may more effectively remove brain waste and prove to be an important practice to help reduce the chances of de-veloping Alzheimer’s, Parkinson’s and other neurological diseases, according to researchers at Stony Brook University. By using dynamic contrast magnetic resonance imaging (MRI) to image the brain’s glym-phatic pathway, a complex system that clears wastes and other harm-ful chemical solutes from the brain, Stony Brook University research-ers Hedok Lee, PhD, Helene Benveniste, MD, PhD, and colleagues, discovered that a lateral sleeping position is the best position to most efficiently remove waste from the brain. In humans and many animals the lateral sleeping position is the most common one. The buildup of brain waste chemicals may contribute to the development of Alzheim-er’s disease and other neurological conditions. Their finding is pub-lished in the Journal of Neuroscience.

5

(lateral : yan side position : yan yatış as compared with : -a kıyasla remove: atmak, çıkarmak prove to be : .. olduğu ortaya çıkmak clear : temizlemek solute : çözünen madde buildup : artış, çoğalma contribute to : katkı sağla-mak, destek vermek journal : dergi)

“Sırt üstü veya karın üstü (dilimizde yüzüstü diye kullanılır) uyumaya kıyasla lateral, diğer deyişle yan pozisyonda uyuma be-yin atığını daha etkili şekilde çıkarabilir ve Stony Brook Üniversite’sindeki araştırmacılara göre Alzheimer, Parkinson ve diğer nörolojik hastalıkları geliştirme ihtimalini azaltmaya yardımcı olmak için önemli bir uygulama olduğu ortaya çıkmıştır. Beyinden atıkları ve diğer zararlı kimyasal çözünen maddeleri temizleyen karmaşık bir sistem olan beynin glimpatik yolağını görüntüle-mek için MRI kullanarak, Stony Brook Üniversitesi araştırmacıları Dr. Hedok Lee, Dr. Helene Benveniste ve meslektaşları yan yatış pozisyonunun beyinden atıkları en etkili şekilde çıkarmak için en iyi pozisyon olduğunu buldular. Beyin atık kimyasalları-nın artışı Alzheimer hastalığı ve diğer nörolojik durumların gelişimine katkı sağlayabilmektedir. Bulgu Neuroscience dergisinde yayınlanmıştır.”

Although some previous studies have suggested an increased risk of bladder cancer with use of the diabetes drug pioglitazone, analyses that included nearly 200,000 patients found no statistically significant increased risk, however a small increased risk could not be excluded, according to a new study.

(previous : geçmiş, önceki suggest : ileri sürmek statistically significant : istatiksel olarak anlamlı exclude : hariç tutmak, dışlamak, engellemek)

6

“Yeni bir çalışmaya göre, bazı geçmiş çalışmalar diyabet ilacı pioglitazone kullanımının mesane kanserine dair artmış risk ileri sürmesine rağmen, yaklaşık 200.000 hastayı içeren analizler istatiksel olarak önemli derecede artmış bir risk bulmadılar. Bununla birlikte, küçük derecede artmış bir risk de dışlanamaz.”

Page 4: Advanced Level 1ingilizceatolyesi.net/wp-content/uploads/2015/10/MedicalEnglishJournalPart3.pdfPart 3 Advanced Level People who work long hours are at a greater risk of stroke and

Advanced Level

Part 3

Using an animal model, researchers at Wake Forest Baptist Medical Center have found that dietary iron intake, equivalent to heavy red meat consumption, suppresses leptin, a hormone that regulates ap-petite. Iron is the one mineral that humans can’t excrete, so the more iron that is consumed the greater the likelihood that leptin levels will drop, resulting in increased appetite and the potential to overeat.

(iron intake : demir alımı equivalent to : -e eşit, denk consumption : tüketim suppress : durdurmak, önlemek excrete : salgılamak, çıkarmak consume: tüketmek likelihood : olasılık drop : azalmak result in : -la sonuçlanmak overeat : aşırı yeme)

7

“Bir hayvan modeli kullanarak, Wake Forest Baptist Tıp Merkezindeki araştırmalar (ana özne) yüksek miktarda kırmızı et tüke-timine eş değer beslenmeye bağlı demir alımının (cümlecik öznesinin aldığı ek) iştahı düzenleyen hormon leptini baskıladığını (cümlecik fiilinin aldığı ek) bulmuşlardır. Demir insanların salgılayamayacağı bir mineraldir bu sebeple; tüketilen daha çok miktarda demirin artmış iştah ve aşırı yeme potansiyeli ile sonuçlanacak şekilde leptin düzeylerini azaltma olasılığı da daha yüksektir.”

Exposure to radioactive iodine is associated with more aggressive forms of thyroid cancer, according to a careful study of nearly 12,000 people in Belarus who were exposed when they were children or adolescents to fallout from the 1986 Chernobyl nuclear power plant accident. Researchers examined thyroid cancers diagnosed up to two decades after the Chernobyl accident and found that higher thyroid radiation doses estimated from measurements taken shortly after the accident were associated with more aggressive tumor features.

8(associated with : ilişkili aggressive : saldırgan, sert fallout : radyoaktif ser-pinti nuclear power plant : nükleer enerji santrali up to : -e uygun, -e kadar estimate : tahmin etmek, hesaplamak measurement : ölçüm feature : özellik)

“Radyoaktif iyota maruziyet (özne) 1986 Chernobyl nükleer enerji santralinden radyoaktif serpintilere çocuk ya da ergen iken maruz kalmış olan Belarus’da yaklaşık 12.000 kişiye dair yapılan dikkatli bir çalışmaya göre tiroid kanserinin daha sert biçimleri ile ilişkilidir. Araştırmacılar Chernobyl kazası sonrası 20 yıla kadar olan süreç içerisinde tanı almış tiroid kanserlerini incelediler ve kazadan kısa bir süre sonra yapılan ölçümlerden hesaplanan daha yüksek tiroid radyasyon dozlarının daha saldırgan tümör özellikleri ile ilişkili olduğunu buldular.”

Page 5: Advanced Level 1ingilizceatolyesi.net/wp-content/uploads/2015/10/MedicalEnglishJournalPart3.pdfPart 3 Advanced Level People who work long hours are at a greater risk of stroke and

Part 3

Advanced Level

Although vitamin A supplementation can have profound health benefits when someone is deficient, new evidence is emerging to show that vitamin A supplementation above and beyond normal levels may have negative health consequences. A new research report may help explain why too much vitamin A can be harm-ful. Too much vitamin A shuts down the body’s trained immunity, opening the door to infections to which we would otherwise be immune. This study adds to the arguments that vitamin A supplemen-tation should only be done with clear biological and clinical arguments. Furthermore, it also suggests that low vitamin A concentrations in certain situations may even be “normal.”

9

(supplementation : ek, ilave profound : derin, temel benefit : fayda deficient: eksik, yetersiz evidence : bulgu(lar) emerge : ortaya çıkmak above : üzerinde beyond : -in ötesinde consequence : sonuç harmful : zararlı shut down: kapat-mak, durdurmak trained : talimli, eğitimli otherwise : aksi takdirde, yoksa add to : -a ilave etmek situation : durum)

“Vitamin A suplementasyonu kişi bu bakımdan eksik olduğunda derin sağlık faydalarına sahip olmasına rağmen, yeni bulgular normal düzeylerin altında veya üzerinde vitamin A suplementasyonunun negatif sağlık sonuçlarına sahip olabileceğini göste-recek şekilde ortaya çıkmaktadır. Yeni bir araştırma bildirisi neden çok miktarda A vitamininin zararlı olabileceğini açıklamaya yardımcı olabilir. Çok fazla A vitamini aksi durumda bağışık olacağımız enfeksiyonlara kapı açarak vücudun talimli bağışıklık sistemini durdurmaktadır.”

New research concludes that the association between celiac disease and exocrine pancreatic insufficiency (EPI) is strong enough that physicians should check for EPI when celiac patients suffer malnutri-tion or gastric distress despite adherence to prescribed diets.

(conclude : karara varmak, sonuç çıkarmak association : bağ insufficiency: yetmezlik physician : doktor suffer : muzdarip olmak distress : sıkıntı despite : -e rağmen adherence to : -a uyum)

10

“Yeni araştırmalar; çölyak hastalığı ile ekzokrin pankreatik yetmezliği (EPI) arasındaki bağın çölyak hastalarının kendileri için reçete edilen diyetlerle uyumlu olmalarına rağmen gastrik sıkıntı veya malnutrisyondan madur olduklarında doktorların EPI için kontrolde bulunmalarını gerektirecek kadar güçlü olduğu sonucunu çıkarmışlardır.”

Part 3

Advanced Level

Page 6: Advanced Level 1ingilizceatolyesi.net/wp-content/uploads/2015/10/MedicalEnglishJournalPart3.pdfPart 3 Advanced Level People who work long hours are at a greater risk of stroke and

Part 3

Advanced Level

Fever of unknown origin (FUO) is commonly referred to as a febrile illness without any initially obvious etiology or localizing signs. This usage is not accurate, however, because most febrile illnesses either develop distinctive characteristics leading to a diagnosis or resolve before a diagnosis is made. FUO in adults is classically defined as a temperature higher than 38.3 that lasts for more than three weeks with no obvious source after one week of appropriate investigation. Although a more comprehensive definition of FUO has been proposed to take into account medical advances and changes in disease states, it is still controversial because altering the definition would have little impact on the evaluation and care of patients with FUO. There are four categories regarding the potential etiology of FUO, namely classic, nosocomial, immune-deficient, and HIV-related.

11

(fever : ateş be referred to as : ... olarak anılmak febrile illness : ateşli hastalık initially : başlangıçta, ilk olarak obvious : açık, net accurate : doğru, kesin distinctive : farklı; ayırıcı; belirgin resolve : çözünmek, gidermek lead to : sebep olmak last : zaman almak propose : ileri sürmek take into account : hesaba katmak, göz önüne almak controversial : tartışmalı, ihtilaflı impact : etki regarding : ilişkili, bağlı namely : yani; şöyle ki)

“Kökeni bilinmeyen ateş (FUO) başlangıçta herhangi bir etiyoloji ya da yer belirlemeye yönelik işaretler olmadan sıklıkla ateşlı hastalık olarak anılmaktadır. Birçok hastalık ya tanıya yol açacak şekilde belirgin özelliklerle geliştiğinden ya da bir tanıya ulaşılmadan giderildiği için, bu kullanım doğru değildir. Erişkinlerde FUO bir haftalık uygun araştırma akabinde net bir kaynak olmadan üç haftadan daha uzun süren 38.3º’den daha yüksek vücut ısısı olarak tanımlanmaktadır. FUO’ya dair daha kapsamlı bir tanım, hastalık durumunda değişiklikler ve tıbbi gelişmeler göz önüne alınarak ileri sürülmesine rağmen, tanımı değiştirmenin FUO’lu hastaların değerlendirme ve bakımı üzerine az etkisi olacağından, halen ihtilaflıdır. FUO’nun potansiyel etiyolojisine bağlı dört kategori bulunmaktadır; şöyle ki, klasik, nozokomial, bağışıklığı yetersiz ve HIV ile ilişkili.”

While some research suggests that a diet high in omega-3 fatty acids can protect brain health, a large clinical trial by researchers at the National Institutes of Health found that omega-3 supplements did not slow cognitive decline in older persons. With 4,000 patients followed over a five-year period, the study is one of the largest and longest of its kind.

(suggest : ileri sürmek, iddia etmek high in : -ca yüksek protect : korumak slow : yavaşlatmak decline : düşüş, gerileme trial : deneme, test)

12

“Bazı araştırmalar omega 3 yağ asitleri bakımından yüksek diyetin beyin sağlığını koruyabileceğini ileri sürerken, Ulusal Sağ-lık Kurumlarından araştırmacılar tarafından yürütülen büyük klinik bir çalışma, omega 3 destek ürünlerinin yaşı ileri kişilerde kognitif azalmayı yavaşlatmadığını buldular. Beş yıl süre ile takip edilen 4000 hasta ile, bu çalışma kendi türü içinde en büyük ve en uzun olanıdır.”

Advanced Level

Part 3

Page 7: Advanced Level 1ingilizceatolyesi.net/wp-content/uploads/2015/10/MedicalEnglishJournalPart3.pdfPart 3 Advanced Level People who work long hours are at a greater risk of stroke and

Part 3

Advanced Level

The use of statins for primary prevention in patients without vascular disease older than 79 increased between 1999 and 2012, although there is little randomized evidence to guide the use of these choles-terol-lowering medications in this patient population.

(randomized evidence : rastgele seçilmiş bulgular guide : yönlendirmek, rehberlik etmek cholesterol-lowering : kolesterol düşürücü medication : ilaç, ilaçla tedavi)

13

“79 yaşından daha büyük vasküler rahatsızlığı olmayan hastalarda primer önleyici olarak statinlerin kullanımı (özne) 1999 ile 2012 yılları arasında yükseldi. Bununla birlikte; bu hasta popülasyonunda kolesterol düşürücü ilaçların kullanımını yönlendir-mek üzere çok az randomize bulgu mevcuttur.”

Lower levels of cholesterol in certain immune cells -- a result of en-hanced cholesterol metabolism within those cells -- may help explain why some HIV-infected people are able to naturally control disease progression, according to research. The findings provide a basis for potential development of new approaches to control HIV infection by regulating cellular cholesterol metabolism. Immune cells known as antigen-presenting cells (APCs) can take up HIV particles and deliver intact, infectious virus to its primary target--T cells--through a replica-tion-independent process known as trans infection. Scientists funded by the National Institute of Allergy and Infectious Diseases, part of the National Institutes of Health, found that APCs from nonprogres-sors--HIV-infected people whose disease does not progress for many years even without antiretroviral therapy--do not effectively trans in-fect T cells. A closer look revealed that this defect in trans infection is likely due to enhanced cholesterol metabolism within the nonprogres-sors’ APCs, which appears to be an inherited trait.

14

(enhanced : gelişmiş disease progression : hastalığın ilerlemesi provide : sağlamak approach : yaklaşım take up : yakalamak, işgal etmek deliver : ortaya koymak; yerine getirmek; göndermek intact : el değmemiş, dokunul-mamış replication-independent process : çoğaltmadan bağımsız işlem pro-gress : ilerlemek trans infect : trans enfekte etmek reveal : ortaya çıkarmak appear to : gibi gözükmek)

“Bir araştırmaya göre, hücreler dahilindeki gelişmiş kolesterol metabolizması sonucu olan belirli immün hücrelerdeki daha düşük kolesterol düzeyleri neden bazı enfekte hastaların doğal şekilde hastalık ilerleyişini kontrol edebildiklerini açıklama-ya yardımcı olabilir. Bulgular selüler kolesterol metabolizmasını düzenleyerek HIV enfeksiyonunu kontrol etmek üzere yeni yaklaşımlara dair potansiyel gelişme için taban sağlamaktadır. Antijen sunucu hücreler (APCs) olarak bilinen immün hücreler HIV partiküllerini işgal edebilir ve trans enfeksiyon olarak bilinen replikasyon bağımsız işlem yoluyla kendi primer hedefine – T hücreleri- enfeksiyöz virüsü el değmemiş şekilde gönderebilir. Ulusal Sağlık Kurumlarının bir bölümü olan Ulusal Alerji ve Hastalıklar tarafından finanse edilen bilim insanları -- antiviral tedavi olmadan bile yıllar boyu hastalığı ilerlemeyen HIV ile

Advanced Level

Part 3

Page 8: Advanced Level 1ingilizceatolyesi.net/wp-content/uploads/2015/10/MedicalEnglishJournalPart3.pdfPart 3 Advanced Level People who work long hours are at a greater risk of stroke and

Part 3

Advanced Level

enfekte kişiler -- nonprogressor olan gruptan APC’lerin etkili şekilde T hücrelerini trans enfekte etmediklerini buldular. Daha yakın bir inceleme trans enfeksiyondaki bu kusurun kalıtsal bir özellik gibi gözüken nonprogressor APC’ler dahilindeki artmış metabolizmadan kaynaklanmasının muhtemel olduğunu ortaya çıkardı.

Long-time smokers and past smokers now have a more accurate way of detecting whether or not they have lung cancer thanks to a comprehensive lung cancer screening program that uses CT scan technology. Results from the study showed that patients who received CT scans had 15 to 20 percent lower risks of dying compared to those who received a standard X-ray.

(long-time smoker : uzun süreli sigara tiryakileri thanks to : sayesinde com-prehensive : kapsamlı screening : tarama compared to : ... ile karşılaştırıldığın-da)

15

“Uzun dönem ve geçmiş dönem sigara tiryakileri BT tarama teknolojisi kullanan kapsamlı akciğer kanser tarama programı sayesinde akciğer kanserine sahip olup olmadıklarını tespit etme konusunda daha doğru bir yola sahiptirler. Bu çalışmadan sonuçlar standart X-ışını alanlarla kıyaslandığında BT taraması alan hastaların %15 ila 20 daha düşük ölüm riskine sahip olduklarını gösterdi.”